Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre Mektup Harp Okulları, üniversite mi? Dr. İrfan Kalaycı* 1. Sn. Celal Şengör, "Üniversitede öğrenim mi, öğretim mi?" sorununu tartıştığı CBT’deki (S.995, 17.4.06) köşe yazısında, "Türkiye’de üniversite yoktur (üç harp okulu hariç)" diyor. (Harp Akademilerini unutmuş olmalı.) Şengör Hoca, bu sözleriyle üyesi olduğu İTÜ başta olmak üzere tüm Türkiye üniversitelerini toptancı bir anlayışla yok mu sayıyor, yoksa bir ironi mi yapıyor, tam olarak anlayamadım. Amacı ne olursa olsun, Hocamızın bu yazısını, Harp okullarına yönelik özel hayranlığını yansıttığı diğer yazılarının paralelinde değerlendirebilir ve bu okulların üniversite olup olmadıklarının tartışılması için vesile sayabiliriz. 2.Harp Okulu, askeri eğitim ve öğretim mantığı ve gereksinimi ile inşa edilmiş bir yüksek öğretim modelidir. Bu okulların, kendilerine özgü bir "misyon ve vizyon"a sahip olduklarını herkes bilir ve bu yüzden üniversite felsefesiyle birebir örtüşmelerini hiç kimse bekle(ye)mez. Aynı anlayışla, üniversitelerin de harp okulu modeline benzeştirilmek istenmesi pek doğru değildir. Zira üniversitenin askerileştirilmesi, harp okulu modelini de işlevsiz hale getirecektir. ÜNİVERSİTE OLMANIN ÖLÇÜTLERİ onun dışına çıkılamaz, periyodik denetimlerden dolayı askeri disiplin ve Komutanın ağırlığı orada kendini hissettirir. Oysa üniversitede müfredata karşılık sadece bağlı olunan bir çerçeve vardır, onun içinin doldurulması son derece esnek ve şeffaftır, ayrıca eğitimle ilgili "teftiş heyetli" bir denetim yoktur. Rektörden başlayarak Anabilim Dalı (AD) Başkanına kadar sorumluluk dağınıktır, ancak yine de sistem tıkır tıkır işler. Dikkat edilirse, Harp okulu ile üniversitenin ortak paydası hiyerarşidir; yani birinde Komu sitelerinin 1.liginde yer almıyor, yoksa bunun nedeni bu okulların üniversite olarak kategorize edilmemesi mi? BİR DİZİ SONUÇ 3.Buna göre, aşağıda sıralandığı gibi, bazı nesnel ölçütler ışığında Harp okullarının üniversite kimliğine sahip olup olmadıkları konusunda bazı ipuçları elde edilebilir. Birinci ölçüt, bilimsel ve teknolojik üretim ile ilgilidir: Üniversitelerin temel işlevlerinin başında, bilimsel araştırma yapmak ve bu araştırmaların sonucunda yeni teoriler kurmak, ekonomide katma değere dönüştürülecek şekilde teknolojik yenilikler yapmak ya da mevcut yenilikleri geliştirmek gelir. Bu bağlamda, Harp okullarının, yapılanma ve çalışma şematiği veri alınırsa, onların asıl işlevinin bilimsel ve teknolojik üretim yapmak değil, üniversitelerin elde ettiği bilimsel teorileri ve teknolojik gelişmeleri izlemek / yenilikleri alıp kullanmak olduğu sonucuna varılabilir. İkinci ölçüt, özgürce düşünme ve düşünceyi yayma boyutudur: Üniversiteler, özgür düşünmenin, düşüncelerin özgürce yayına dönüştürüldüğü bir platformdur. Teorik olarak, herhangi bir dogma ya da dayatmanın kapısından içeri girmediği; girmişse de kapısından dışarı çıkarıldığı yerdir. Özgürce düşünme ve düşünceyi topluma yayma araçları; yürütülen ders/projeler, sunulan konferans/seminerler ve yazılan makale/kitaplardır. Kamu yararı ve yasalar gözardı edilmediği sürece, bütün bu faaliyetleri yasaklayacak herhangi bir kurum, kişi ya da yaptırım olamaz. Bu çerçevede Harp okullarının, hiyerarşik ve katı kuralları gözardı edilirse, bir parça üniversiter yapıya sahip oldukları ileri sürülebilir. Üçüncü ölçüt, müfredat ile ilgilidir: Harp okulunda katıksız bir müfredat vardır, tan ne ise, ötekinde Rektör de odur. Farklılaştığı nokta ise, ilkinin sistemini sürekli denetim altında tutması; ikincisinin ise (teorik olarak) özerklik bağlamında özdenetimi öncelemesidir. (Elbette üniversitelerimiz, demokrasinin gereği olarak Sayıştay ve Parlamento denetimine tabidir.) Dördüncü ölçüt, doğal olarak, istihdam yaratma sorununa dayanmaktadır: Üniversiteler, belirli eğitim ve öğretim sürecini başarmış öğrencileri diploma ile ödüllendirirler ve bu diploma, fabrikadaki "çıktı"ya eşdeğerdedir. Hele az gelişmiş ülkelerde zevkine alınmış bir "kâğıt parçası" değildir ve bir "iş"e yaraması umulur. Ancak diplomaların istihdam garantisi vermesi, günümüzde dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile sadece romantik bir beklentidir. İstihdam garantisi arayanlar, özel bir ilgileri sözkonusu değilse, harp okullarına gitmeyi tercih ederler. Bir Harp okulunu bitirdiğinizde sadece mezun olmazsınız, aynı zamanda teğmen rütbesini alırsınız. Oysa üniversiteler öyle mi? Uzmanlık alanına göre kişiyi "diploma"landırır, "iş"lendirmez; elbette şanslıysanız hem diploma hem de bir işi elde edebilirsiniz. (Üniversiteden diplomalı işsizlerin artışına bakıp "Dünyanın azınlıkları kimdir" diye sorulursa, iktisadi anlamda ve şimdiden "diplomasıyla iş bulabilenler" demek, yanlış olmayacaktır.) 5. Harp okullarını kuruluş amacı, yönetim modeli, öğrenci alma ve mezun etme dahil her türlü eğitimöğretim etkinliklerine göre tanımlarken, onların; i)benzeşme ya da kesişme yönlerinden dolayı üniversite oldukları ve ii)çok farklı özelliklerinden dolayı da üniversite olmadıkları şeklinde iki zıt seçenekle karşı karşıyayız. Seçeneğimiz ne olursa olsun, Türkiye’de Harp okulları üniversitelere kıyasla daha "güvenilir" bulunurken, o derecede de "dokunulmaz" hale getiriliyor. Güvenirlilik ile dokunulmazlık arasında bir doğrusal ilişki var mı, ölçmek kolay mı?! Böyle bir soruyu ortaya atmada; üniversitelerin halkla iç içe, sayıca fazla, sivil ve hatta ayrışık olma bakımından görece "popüler" sayılmasının ve bu nedenle hata yapma olasılığının görece daha fazla oluşunun, buna karşılık, Harp okullarının ise genel yüksek öğretim sistemi dışında tutulup ulusal savunma mekanizmasının uzantısı olarak düşünülmesinin etkisi olabilir. 6. Harp okulları "savaş sanatı", üniversiteler ise "bilim sanatı"nın öğrenilip öğretildiği yerlerdir. İşte zorunlu bir ayrışma daha… Buralardaki öğrenciler ve öğretmenler, bu işleri, aldıkları ya da alacakları belirli "rütbe" ve "derece"lere göre yürütürler. Örneğin, X Harp Akademisini bitirmiş bir kurmay subay geleceğin generali (ve hatta 1980’lere dek geleceğin Cumhurbaşkanı); Y Üniversitesi’nde doktora yapmış bir öğretim elemanı da profesör adayı sayılır. Ancak subayların kimileyin hem üst askeri rütbe hem de akademik derece alabildiklerine rastlanabiliyor. Doğrusu sistemin, onların her iki sanat türüne açık olmasını sağlaması olumlu bir gelişmedir. 7. Şengör Hoca bazı kaygılarında ve saptamalarında haklı olabilir. Ancak Türkiye’nin, 45 milyonluk bir Danimarka / Norveç olmadığı; ayrıca kapitalist sistemde kaldığı sürece her yurttaşına aynı kalitede ve eşit bir şekilde eğitim veremeyeceği noktasında gerçekçi olmalıyız. Eğitimde kamuözel dengesinin tümüyle özelin lehine bozulmaya çalışıldığı, devletin bütçeden eğitim ve ArGe harcamalarına ayırdığı payın sürekli düşme eğiliminde olduğu bir konjonktürde, belki "Türkiye’de üniversite yoktur" deme noktasına gelinebilir. Eğer üniversitelerimiz ile Harp okullarımız arasında nitel bir fark varsa, bunun en önemli nedenlerinden birinin, üniversite bütçelerinin görece "yoksul" olduğu düşünülebilir. 8. Son olarak, bazı küçük hatırlatmalar… Öncelikle, buraya kadar söylenenler, akademik yaşamının önemli bir yılını (yedek subay olarak) bir Harp okulunda geçirmiş birinin kişisel yaklaşımına dayanmaktadır. İkincisi: Yazısının sonunda belirttiği hususta, üniversiteden ayrılıp evinde çalışmalarını sürdürmek konusundaki kararının netleştirilmesine yardımcı olsun diye, Sn. Şengör’e, dünyanın sayılı ve saygın bilim insanlarından birine, yani mesleğinde "1 numara" anlamında "Coğrafya Orgenerali"ne, eve kapanmanın bir kaçış gibi algılanabileceğini belirtmeli. Ve bir dilek… Harp okullarımızda görev yapan rütbeli/akademik dereceli subaylarımızın CBT vb. popüler dergilerde bilimtoplumdünyaya bakış konusunda görüş ve düşüncelerini neden okuyamıyoruz? *İnönü Üniversitesi İktisat Bölümü ikalayci@inonu.edu.tr Evet, Harp Okulları en S ayın Kalaycı'nın yazısına onun yazısı uzunluğunda bir cevap vermeyeceğim, çünkü, kendisi yedek subaylığını bir Harp Okulunda geçirmiş olmasına rağmen, Harp Okullarının "ruhunu" anlamamış olduğunu görüyorum. İrfan Bey'in Harp Okulları hakkındaki bilgisi hem eksik hem yanlış. Yalnızca bunları belirteceğim. Örneklerimi de yer darlığı nedeniyle genellikle en iyi bildiğim Hava Harp Okulu’ndan seçeceğim: 1. Harp Okulları yakın zamanda bilim ve teknoloji geliştirmeğe de başlamışlar, bunun için her üç Harp Okulumuz da lisans üstü eğitim veren ve araştırma yapan enstitüler kurmuşlardır. Örneğin Hava Harp Okulu'nun Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü'nün üstün kalitesini oraya davetli olarak gelen dünyanın sayılı uçak mühendislerinden Caltech profesörü Hans Hornung'dan bizzat dinledim. 2. Özgür düşünce konusunda Harp Okullarında gördüğüm serbestliğin üniversitelerimizden hiç de aşağı kalmadığı kesindir. Bu konuda bir örnek: Meşhur kozmokimyacı Prof. Jerry Wasserburg'un Hava Harp Okulunda verdiği konferansın neden olduğu tartışma İTÜ'de verdiğinden çok daha canlıydı. (Bu arada bir kozmokimyacı,ı İrfan Bey'in kendi kafasında oluşturduğu bir Harp Okulu modelinde nereye oturtulabi 4. Şengör Hoca, ‘Harp okulları dışında Türkiye’de üniversitenin olmadığını’ söylerken, acaba dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına neden giremediğimizden hareketle mi vurguluyordu? Eğer öyleyse, yine sormak gerekir ki, harp okullarımız niçin dünya üniver 999/20 13 Mayıs 2006