01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Elektron ve proton kütleleri değişken Proton ve elektronlar arasındaki ilişkinin sabit olduğu sanılıyordu. Fakat atomun bu temel yapıtaşlarını laboratuvarda inceleyen Hollandalı bilim adamları, bu bağlantının evrenin gelişimi sırasında değiştiğini buldular. Bilim adamları sonuçları 12 milyar ışık yılı uzaklıktaki galaksilerin değerleriyle karşılaştırmışlar. Buradaki ışık dünyaya gelene dek 12 milyar yıldır yolda olduğu için bu ölçüm değerleri evrenin ilk dönemlerindeki kütle ilişkisini yansıtmakta. Buna göre ilişki o zamandan bu yana %0,002 oranında değişmiş. Ancak bu sonuç sadece %99,7 oranında güvenirli olduğu için henüz bir kanıt sayılmamakta. Bir hidrojen molekülü iki proton ve iki elektrondan oluşmakta. Üzerine ışın yansıdığında, soğurulan dalga boyu iki temel parçacığın kütle ilişkisine bağlıdır. Hür Amsterdam Üniversitesi’nden Wim Ubach’ın ekibi ölçümlerde bu bağlantıdan yararlanmış. Bu amaçta laboratuvarda hidrojen moleküllerine morötesi ışın yansıtılarak, soğurulan frekansla aranılan kütle ilişkisi belirlenmiş. Karşılaştırma değeri, nötron yıldızları tarafından aydınlatılan 12 milyar ışık yılı uzaklıktaki hidrojen atomlarına aitti. Kütle ilişkisindeki bu tür bir değişimin ne şekilde meydana geldiğini fizikçiler henüz kesin bir şekilde açıklayamıyorlar. Fakat protonların kütle kaybetmesi imkansız diyor Ubachs. Bazı teorilere göre parçacıkların kütleleri ekstra boyutlardan etkilenmekte. Ayrıca ışık hızındaki yavaşlama da değişimi açıklayabilir. Bu sonuçlarla mutlaka sabit olmayan yeni bir fiziksel sabite fikri doğmuş oldu. Geçmişte de zamanla değişen sabiteler akla gelmişti. Mesela fizikçi Paul Dirac, kütle çekim kuvvetinin sabit olmadığını bulmuştu. Zümrütten Akisler A. M. Celal Şengör "Tropik Bunalım" Nedir Bilmeyenlere! Gölcük'te Donanmamızın düzenlediği güzel tarih seminerinden neş'e içinde eve dönmüştüm ki, önce televizyon haberlerini dinleyerek içimi kararttım. Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten çıkarılma cezasını bazıları çok ağır bulmuş! Ben hukukçu değilim, ama bilgisine büyük saygı duyduğum hukukçuların hepsi, savcının hukuk bilgisinin eksik olduğu, iddianamesinin yargı tarafsızlığını göstermediği bir yana, bir sürü yasayı da çiğnediği konusunda hemfikirdiler. Üstelik bu zatın gene tüm tanıdığım bilgili hukukçularca bir "skandal" olarak nitelenen icraatleri sonucunda bir insan daha birkaç ay önce hatta intihara sürüklenmişti! (Sahi o zaman bu zatın cezasını şimdi ağır bulan zevat neredeydi?) Mesleğini böylesine kötüye kullanan birisi meslekten atılmaz da ne yapılır? Biraz efkâr dağıtmak için National Geographic kanalını açayım dedim. Kanalı açtım ama, İngilizce seçeneğine basamadan uzaktan kumanda aygıtı elimden kaydı yere düştü, pilleri ortalığa saçıldı. Ben kumandayı tekrar bir araya toplamaya çalışırken kanalın Türkçe yayınını ister istemez duyuyordum. Sen misin duyan! Konuşan tutturmuş bir tropik bunalım lâfı gidiyor. Ekranda görülen ise bir tropik düşük basınç alanının, yani tropik siklonun, yarattığı fırtına. Sonunda kumandayı toparladım, İngilizceye geçebildim ve tropical depression lafını duydum. SORUMLU KİM? Sevgiili okurlarım, programın gerisini seyredemedim, zira tansiyonum âniden çıktı ve derhal bir ilâç alıp uzanmak zorunda kaldım (bu anlattığım gerçektir!) Programın İngilizcesini Türkçeye çeviren her kim ise, yaşamı boyu daha ortaokul, haydi en geç Lise I'de öğrenmesi gereken tropik siklon veya tropik alçak basınç alanı lâfını hiç duymamış. Depression lafını duyar duymaz bildiği tek anlamı olan bunalım lafını yapıştırıvermiş. National Geographic gibi teknik konuları içeren bir kanalın programlarının tercümesinden sorumlu her kimse hayatı boyu hiçbir coğrafya kitabı okumamış, okumuşsa da bunu hatırlayacak kadar hafızası olmayan bir insan demek. Onu denetleyen de öyle. Bu aynı kanalda duyduğum ilk skandal değil ki; jeolojist olayını daha yeni yazdıydım. Ülkemizde var olduğu iddia edilen Radyo Televizyon Üst Kurulu ne iş yapar? Onlar da mı aynı bilgisizliğin, aynı zavallılığın mümessilleridirler? Bu derece bilgisizlik bir insanda olabilir mi? Bir şehirde yaşayan, okula giden bir "insan" hiç tropik siklon veya tropik düşük basınç alanı lâfını duymadan nasıl sınıfını geçebilir, nasıl diploma alabilir? Kitaplarda olan, sınıflarda konuşulan bu bilgilerden mahrum kalabilmek normal bir insan zekâsı için mümkün müdür? National Geographic'te çalışan bir "insan", hele hele New Orleans'ı paçavraya çeviren Katrina olayından sonra bile, tropical depression'ın tropik siklon olduğunu duymamış, öğrenmemiş olabilir mi? urus’un, boyu dokuz metre, ağırlığı ise dört ton civarında geliyordu. 200 milyon önce yaşayan Plateosaurus, bu dönemde orta Avrupa’da Kuzey Denizi’nin oluşmasından önce alüvyonlu ovalarda otlanıyordu diyor bilim adamları. Annenin sağlık durumu, kızındaki kalp hastalığı riskiyle ilişkili Kadınların kalp hastalıklarına yakalanma riski, annelerinin sağlık durumuna bağlı. Eğer anne bir kez bile bir kalp rahatsızlığı geçirdiyse, kızlarında kalp hastalığı görülme riski önemli ölçüde yükseliyor. Babanın kalp rahatsızlığı çocuklar üzerinde o kadar etkili değil. Erkeklerin kalp hastalığına yakalanma tehlikesinde anne veya babanın etkisinde pek fark görülmemekte. Stockholm Karolinska Enstitüsü’nden Kristina Sundquist ve ekibi, kalp/dolaşım hastalıklarına sahip on bir milyon İsveçlinin sağlık verilerini taradıktan sonra 11.000 erkeğin ve 3.300 kadının ailesinde de kalp hastalığının bulunduğunu görmüşler. Değerlendirmeye göre kalp hastası annenin kızında kalp hastalığı görülme riski %43, kalp hastası babanın kızında ise aynı risk %17 civarında. Eğer anne ve baba kalp hastasıysa risk %108’e çıkıyor diyor bilim adamları. Kalp hastası annenin oğlundaki risk %55, kalp hastası babanın oğlundaki risk ise %41 olarak hesaplanmış. Annenin kalp hastalığında daha etkili olmasını araştırmacılar ailenin yaşam biçimine bağlıyorlar. Çocuklar anneleriyle daha çok vakit geçirdikleri için beslenme alışkanlıkları ve sigara içimi gibi davranış biçimlerini benimseyebiliyorlar. Bilim adamları bu nedenle kalp hastası anneleri ve babaları, yaşam biçimlerine daha fazla dikkat etmeleri ve çocuklarını olumsuz etkilememeleri konusunda uyarıyorlar. Ve özellikle de yüksek kan basıncı veya kalp/dolaşım hastalıkları gibi risk faktörlerinde de doktorların ailenin sağlık durumunu araştırmaları önerilmekte. Yeni keşfedilen protein, toksik birikimleri önlüyor Alzheimer’in tipik belirtilerinden,biri beynin belli başlı bölgelerinde biriken ve si nir hücrelerinin işlevini bozan toksik beta amiloid proteinleridir. Uluslararası bir araştırma ekibi şimdi beyin hücrelerinde, hücrelerdeki önemli sinyal işlevlerini etkilemeden, beta amiloid plaklarının oluşumunu engelleyen bir protein keşfetti. Nature dergisindeki haberde, söz konusu proteinin etkinliğini güçlendiren ya da uyaran etki maddeleriyle Alzheimer hastalığındaki plak oluşumunun önlenebileceği bildirilmekte. "Artık beta amiloid üretimini,yan etki yaratmadan ortadan kaldırabileceğiz" diyor Toronto Üniversitesi’nden Peter St GeorgeHyslop. Bununla birlikte hücre zarında keşfedilen TMP21 proteininin ne şekilde etkidiği henüz bilinmemekte. Fakat bilim adamları buna rağmen, TMP21 proteinini etkinleştiren ya da aynı etkiye sahip bileşimler aramaya başladılar bile. Alzheimer yaşlılıkta en sık görülen bunama biçimi. Araştırmalara göre 65 yaşını aşkın insanların onda birinde bu hastalık görülmekte. Hazırlayan: Nilgün Özbaşaran Dede 999/5 13 Mayıs 2006 KENDİMİZİ ALDATIYORUZ İşte, sevgili okurlarım bu düzeydeki "diplomalı" insanlara, hattâ daha düşük bilgi ve IQ seviyesindeki insanlara, biz depremin tehlikelerini anlatmaya çalışıyoruz, tedbir almalarını ümid ediyoruz, heyelandan korunmak için ev yaptıkları zeminleri tanımalarını istiyoruz, sele duçar olmamak için bulundukları yerin su rejimini öğrenmelerini temenni ediyoruz.... Biz kendimizi aldatıyoruz! Türkiye'deki ortalama bilgi düzeyinin Afrika düzeyine (Güney Afrika Cumhuriyeti hariç) düştüğünü ben burada daha önce yazmıştım; 19 Nisan 2006 Çarşamba günü Cumhuriyet'in ikinci sahifesinde Doğa Kuban Hocamız bunu çok çarpıcı bir yazıda dile getirdi, açık açık bu cehaletle demokrasi olamayacağını anlattı. Bu cehaletle değil demokrasi; ne millet olur, ne devlet, ne de herhangi bir cemiyet. Bu bilgi düzeyiyle bir arada durabilen animalia âlemi üyeleri topluluğuna "sürü" denir. Türkiye hiç kuşkusuz tarihinin hiçbir döneminde bu cehalet seviyesine sürüklenmemiştir. Nedenini merak ediyorsanız Doğan Kuban Hocamızın yazısını okuyunuz. Gölcük'te Donanmamızın düzenlediği tarih toplantısında Cevat Ülkekul General bizlere Bizanslı tarihçi Leonidas Chalcondylas'ın (14231490) Türklerin en imrenilecek vasfı olarak, başarının ödüllendirilmesi, suçun da cezalandırılması geleneğini gördüğünü hatırlatmıştı. Chalcondylas bugün kalksa herhalde kendisini bir Türk toplumunda olduğuna bir türlü inandıramayız!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle