Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kent Kültürü Toplumu dışlamış bir mimari söylem Doğan Kuban, Deniz İncedayı nsanların büyük çoğunluğunun, yaşadıkları çevreye ilgilerinin eksikliği kentlerdeki olumsuzlukların nedenlerinden birisidir. Kentlerdeki çirkinliğin ve kargaşanın bunun ötesinde de pek çok nedeni vardır. Ancak estetik yoksunluğun biçimsel sorumluluğu bir ölçüde mimarlara aittir. Bir hastalık gibi kentleri saran apartman kutularının tasarımcıları olan mimarların, söylemlerinde bu olguyu dışlamaları çağdaş kapitalist toplumun, sıradan insanı sayıya indirgeyen, pazarlamacı ve paraya tapan doğasını en iyi açıklayan olgulardan birisidir. İ söz konusu edilmediği söyleneBugünün çevre üretimi, yaratıcılığını ve duyarlılıklarını yitir sorunların bilir. Araba parkları yoktur. miş bir toplumun; kültür düzeyinin, kaderine boyun YON KENTLİNİN BARINAĞI eğmişliğinin, politik hamlığının bir araç haline getirildiğini 8 MİL Betonarme yüksek konut blokları yeni Türk kentlerinin asal simgesi olmuşgösteren bir işarettir. Kentler bu ‘konteyner’leri depolayan antrepolara dönüşmektedir. Bu sağlıksız binalarda oturan yeni kent insanının ise, yaratıcı olma şansı çok sınırlıdır. Yeni mimari söylem bu duruma baş kaldıran sözlerle başlamalıdır. küçük yapıldığı için rüzgârlı havalarda duman içeriye vurur. Banyoda ve WC’de yer gideri iyi çalışmadığı için evi sıklıkla su basar. Mahallede yeterli olan kent suyu basıncı, apartman tesisatının kötülüğü nedeniyle üst katlarda yetersizdir. Tavanda elektrik boruları açıktan geçer. Kofralar, daire girişlerinin üzerindedir. Kötü dökülmüş mozaik merdivenin korkuluğu sallanır. Merdiven evinin sıvaları da yer yer dökülmüştür. Çöp kutuları ve ayakkabılar dairelerin kapıları önündeki sahanlıktadır. Bu konutların yapım kaliteleri çok düşük olduğundan, depreme karşı dayanıklı bir yapıya sahip olmadıkları da söylenebilir. Cepheler, daire planlar, kullanılan malzemeler herhangi bir estetik, hatta işlevsel kritere göre değerlendirilebilecek nitelikte değildir. Bunların ne tasarımında, ne inşaatında, ne de içinde yaşayan insanların yaşamında estetik bir endişe söz konusu olmamıştır. Bu binaların hayata gelişlerinde, bir plana uyulduğu varsayılsa bile, çevre ve yapı estetiği, ulaşım, alt yapı, görsel, işitsel konfor, komşuluk ilişkileri vb. gibi APARTMAN KUTULARI VE SAKİNLERİ Bir örnek olarak burada, çalışan bir ailenin kiraladığı iki oda bir salonlu bir daireden söz edelim. Bu daire, İstanbul’un ya da Türkiye’nin herhangi bir mahallesinde, altısekiz katlı bir apartmanın üçüncü katındadır. Kötü inşa edilmiş tipik bir apartman kutusudur. Duvarlar ve pencereler su alır. Soba ile ısınan yapının bacaları tur. Bu zevksiz kutu mimarisi, çağdaş Türk kentini, toplumunu, devletini, belediyesini, yaşam kültürünün estetik düzeyini, ekonomik yapısını ve davranışlarını simgelemektedir. Kuşkusuz Türkiye’de bunların ötesinde bir mimari etkinlik, bunların ötesinde estetik kalite yaratabilen bir mimari potansiyel vardır. Ne var ki, bunlar, büyük kitle içinde miniskül bir yer işgal ederler. Kutu mimarları büyük meslek kitlesinin yaşamak zorunda olan üyeleridir. Toplumun sosyal ve kültürel yapısı bu sonuçları doğurmaktadır. Bu gerçek tablo, kimsenin suçlanmasını da gerektirmemektedir. İstanbul’da yaklaşık 8 milyon kişi bu tür konutlarda oturmaktadır. Bu yapıların oluşturduğu hastalıklı ortamın düşük kalitesi, mimarların sohbetlerinde önemli bir yer tutar. Ancak, bunların ve mimarlığın bu bağlamdaki kaderiyle ilgili olarak tesa yük bir olasılık olduğunu iddia ederek, bunların sayesinde beynimizin bazı ortamlara daha iyi uyum sağladığını düşünüyor. Kaldı ki Lahn’a göre "daha uyumlu" olmak "daha iyi" olmak anlamına gelmeyebilir. BENZERLERİN ÇİFTLEŞMESİ Gelgelelim, bir genin yaygınlaşmasında rol oynayan tek etmen doğal seçilim değil. İtici gücün cinsel seçilim olma olasılığı da büyük. Bu fikrin en şiddetli savunucularının başında Albuquerque’deki New Mexico Üniversitesi’nden Geoffrey Miller geliyor. "Mating Mind" isimli kitabın yazarı Miller, insan evriminin hızının giderek arttığını ve dolayısıyla cinsel açıdan arzulanan özelliklerin seçiminin tetikleyici bir güç olduğuna inanıyor. Miller, "Göç hızındaki artış, gereğinden fazla çocuk sahibi olmak, etnik gruplar arasındaki evlilikler gibi etmenler genlerin daha önce hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde birbirine karışmasına yol açıyor" diyor. Dahası insan nüfusunun artması gen teknesinin her zamankinden daha hızlı bir şekilde yeni mutasyonlara yer açtığı anlamına geliyor. Miller ayrıca insanların kendilerine benzer kişilerle karşılaşma olasılığının arttığını ve bu kişilerden çocuk sahibi olduklarına dikkat çekiyor. "Birbirine benzeyenlerin –zekâ kişisel özellikler, zihinsel sağlık, fiziksel sağlık ve cazibe gibi unsurların benzeşmesi evlenmesi", eğitim düzeyinin artması, kentleşme, gönül postasında eş arayanların artması, internet flörtleri ve kısa süreli flörtlerin yaygınlaşmasıyla giderek daha etkin bir hale geldi. Bütün bu gelişmeler bir araya geldiği zaman, avantajlı yeni mutasyonların popülasyonda sabitlenme şansları yükselmiş oldu. Benzerlerin evlenmesi ayrıca doğum kontrol yöntemleri ile de teşvik ediliyor.Ve diğer üreme teknolojileri de insan evrimi üzerinde etki yaratıyor olabilir. Miller, "Sperm veya yumurta donörü olma arzusunu koşullar teşvik ediyor" diyor. Ve eğer genetik mühendislik yaygınlaşırsa, bunun etkisi daha da kalıcı olabilir. Lahn bu konudaki görüşlerini şöyle dile getiriyor: "Bu şekilde bir sonraki milenyumdan önce gendi genomumuza müdahale etme şansına sahip olacağız. Öyle ki evrim, Darwin’in bile öngöremediği bir şekilde yeni kurallar çerçevesinde hükmünü sürdürecek. Birkaç nesil sonra piyasaodaklı genetik teknoloji, insan evriminde itici güç olarak sosyoseksüel seçilimi gölgede bırakacak" FÜTÜROLOGLARA GÖRA EVRİM Miller’a göre gelecekte ebeveynler istemedikleri, uygun görmedikleri özellikleri yok edebilecekler. Ancak bu yaklaşımın gelecekte insan gen havuzunu nasıl etkileyeceğini tahmin etmek şimdiden olanaksız. Ancak bazı insan özelliklerinin her zaman arzulanır olma özelliğini koruyacağını ileri süren Miller, "1000 yıl içinde insanlar, zararlı mutasyonlara karşı gerçekleştirilen genetik taramalar sayesinde daha güzel, Gelecekte gen teknemiz büyük bir olasılıkla yeni sulara yelken daha akıllı, daha açacak. simetrik, daha 999/14 13 Mayıs 2006 sağlıklı ve duygusal açıdan daha dengeli olacak" diyor. Ray Kurzweil gibi fütürologlar haklı çıkarsa, insanlar teknoloji ile iç içe geçip "cyborg"lar oluşturdukça, gen teknemize bazı parlak yeni ileri teknoloji ürünleri ilave edilecek. Dolayısıyla biyolojik evrim modası geçmiş bir kavram olarak tarihin çöplüğüne atılacak. Gelecekte gen teknemiz büyük bir olasılıkla yeni sulara yelken açacak. Wills bu konudaki öngörülerini şöyle açıklıyor: "Çok farklı bir gelişim göstermemiz için başka gezegenlere yerleşmiş olmamız gerekiyor. Bu yerleşimciler ve yanlarında götürdükleri bitki/hayvanlar, tümüyle farklı ortamlara uyum sağlamaya çalışırken, dramatik evrimsel değişiklikler geçirecekler. Öyle ki bu insanlar, Dünya’da kalanlarla bir daha çiftleşmezlerse tümüyle farklı bir tür oluşturabilirler." Peki, nereye gittiğimiz hakkında kimsenin bir fikri var mı? Pek çok uzman evrimin gidiş yönü hakkında herhangi bir öngörüde bulunmanın olanaksız olduğunu kabul ediyor. "Evrim aslında tahminlere açık bir bilim dalı değil" diye konuşan Jones, "Ayrıca gittiğimiz yeri beğenmeyebiliriz. Kaldı ki gezegenimizi o kadar kötü kirletebiliriz ki ancak yeraltında solucanlar gibi yaşayabilenler hayatta kalabilir. Bu işin sonu nereye varırsa varsın, kesin olan şu ki insan evriminin öyküsü daha yeni başlıyor" diyor. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 11 Mart 2006