14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Evrimsel Biyoloji Zekâmız kısmen köhnedi ve 21. yüzyıl yolculuğuna hazır değil mi? cDonald Arkeolojik Araştırmalar Enstitüsü araştırmacılarından Pe ter Watson, bu konuda ilginç görüşlerini şöyle özetliyor: Bir fikir tarihçisi olarak benden, kayıtlı tarih boyunca kimi kavramların yükseliş ve inişleriyle ilgilenmemi bekleyebilirsiniz. Oysa, benim en çok ilgimi çeken konu, fikirlerin nasıl evrildikleri. Tufts Üniversitesi düşün insanlarından Daniel Dennett, evrimi gelmiş geçmiş en önemli fikir olarak değerlendiriyor, sürecin bizzat fikirlerle ve çoğu fikirlerin ifade edildiği dille ilintili olduğuna inanıyor. Ruhbilimsel kavramların birçoğunun, özellikle de "imgelem" ve "içgözlem" kavramlarının, bilimin ortaya çıkışından çok önce üretilmiş bir dilden türetilmiş olmaları nedeniyle, artık çağdışı kaldıklarını düşünüyorum. Kimilerine göre fikirlerin bini bir para; asıl önemli olan işe yarar fikirler üretmek. Onlar için imgelem ortalıkta özgürce dolanan zekâsal bir etkinlikten çok, elle tutulabilen ve yaşamı kolaylaştıran birtakım ürünlerin oluşturulmasına yarayan düşüncelerden ibaret. Bu kişiler Fransız dilinde "gerçek kılmak" anlamına gelen "réaliser" fiiliyle belirtilen şeyleri yeğlerler. Bu da, herhangi bir düşsel girişimde özgün düşünce ile onun son biçimi arasında bir süreç olduğunu ve "gerçek kılma" ediminin en az özgün düşünce denli bir önem taşıdığını belirtir. M Dildeki birtakım kusur ve yetersizlikler, bilimsel devrimden çok önce üretilmiş sözcükler ve ruhbilimsel kavramlar kimi bilim dallarının önünü kesiyor olabilir mi? Fikirlerin tarihçesini konu alan ve Britanya’da "A Terrible Beauty= Dehşet Verici Bir Güzellik", A.B.D’de "The Modern Mind=Çağdaş Düşünce" kitabının yazarı Peter Watson, 21. Yüzyıla doğru bir yolculuğa çıkarken, zekâmızın köhnemiş olduğunu belirtiyor ve bunun bir bölümünü rafa kaldırmamız gerekip gerekmediği konusunu irdeliyor. Matisse, Schönberg ve benzerlerinin yetiştiği Modernizm gibi dönemler olmak üzere, tarih boyunca başka düşsel patlama dönemlerine de tanık olundu. Bu çalışmalar genelde kuvantum fiziği, genin ve bilinçdışı kavramının bulunmasıyla tanımlanan ikinci bilimsel devrime bir tepki olarak üretildi. büyük üç anlaksal başarısızlığa parmak basmaktaydı: 1) "Laiklik" kavramına doyurucu bir açıklama getirilememesi; 2) Erasmus, Descartes, Newton, Goethe ve Nietzsche’nin de aralarında yer aldığı onca kişinin ruhbilimin kavranması yönündeki çağrılarına karşın, "psikotarih" konusunda yaşanan yaygın düşkırıklığı; ve 3) "imgelemin", özellikle de onun fikir üretmedeki rolünün iyice kavranmasında yaşanan başarısızlık. İmgelemin tanımı konusunda başkalarından farklı bir yaklaşıma sahip olmadığım gibi, söz konusu düşsel patlamaların neden belli dönemlerde yaşandığı konusunda da herhangi bir görüş belirtmem de olanaksız. Ancak bu konuda birtakım ipuçları elde etmemize yardımcı olabilecek iki gözleme dikkat çekebilirim. İlki "imgelemin" ruhbilimsel bir kavram olduğu, ikincisi de bu kavramın tanımının evrimden geçtiği ve hâlâ evrilmekte olduğu. ÜÇ BÜYÜK BAŞARISIZLIK Ne var ki, bu denli önem taşıyan imgelem ve onun körüklediği düşsel patla BİLİM ÖNCESİ BİR KAVRAM Bence böylesi bir ayırım sanıldığından çok daha önemli. Birçok sözcük ve fikir gibi, kabaca 16 ve 17. ci yüzyıllarda gerçekleşen bilimsel devrimden önce yaygın bir biçimde kullanıldığı düşünülürse, "imgelem" de bilimin öncesine uzanan bir kavram. Bu kavram üretildiğinden bu yana olumlu çağrışımlar yapan, herkesin sıcak baktığı yararlı bir kavram olmayı sürdürüyor. Engin bir imgelem gücüne sahip olmak kişi için bir erdem sayılır. Böyle bir kişinin parlak fikirler üreten, kuralları yıkan, özgün ve yaratıcı bir kişiliğe sahip olduğuna inanılır. Çoğunluk tarihte imgelemin doruğa ulaştığı dönemin, ilk kez laik bir dünya görüşünü ortaya atan St. Thomas Aqu inas ile bilimsel devrim arasında yaşanan, resim, heykel, mimarlık, tiyatro ve müziğin dallanıp budaklandığı Rönesans dönemi olduğuna inanır. Öncelikle 19. yüzyılın başlarında Goethe, Schiller, Beethoven, Hegel ve Byron gibi ünlülerin yetiştiği Romantik dönem, 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyılın başlarına çalışmalarıyla damga vuran Richard Strauss, Klimt, Schnitzler, Picasso, üretilmesinde önemli bir atılım olarak algılanan imgelem belki de en çok sanat alanında yararlı oldu. Giotto, Leonardo, Michelangelo, Cézanne ve Picasso’ya genelde resmin altı ökesi gözüyle bakılır. Bernini birçok sanatçının tuval üzerinde bile yapamadığını taş üzerinde gerçekleştirdi. Müzikte dev gelişmelere imza atan Beethoven de, Wagner de kendilerini birer öke olarak görüyorlardı. Ancak bilim, hatta felsefe söz konusu olduğunda, büyüklük farklı bir önem kazanıyor. Düş gücündeki dev sıçramalar tehlikeli olabiliyor. Bu konuya "The Liberal ImaginationLiberal İmgelem" adlı yapıtında ilk kez değinenlerden biri de Amerikalı eleştirmen Lionel Trilling oldu. Trilling liberal yaşam yaklaşımının, demokrasinin görüş birliği ve uyumluluk yönündeki baskısıyla birlikte, psikanaliz, sosyoloji ve Sartre felsefesi türündeki zihinsel kısıtlamalara yol açtığına dikkat çekiyordu. Her şeyi kapsayan bu sistemler uyum ve düzen gereksinimimizi karşılamakla birlikte, düşünceleri boğuyor ve gelişme sürecini erteliyordu. Şimdi Trilling’in kitabını Harvard bilim tarihçisi Gerald Holton’un 1998 yılında kaleme aldığı "The Scientific ImaginationBilimsel İmgelem" adlı kitabının yanına koyalım. Holton bilimin adım adım ilerlediğine, paradigmalardaki büyük değişimlerin bu minik adımların bir sonucu olduğuna parmak basıyordu. Bir başka deyişle, imgelemdeki minik adımlar uzun erimde çok daha büyük yeniliklere ve yaşamsal değişimlere yol açıyordu. BİLİM VE DÜŞSEL SIÇRAMALAR Bunun neden öyle olduğunu kavramak hiç de güç değil. Minik bir düşsel adımı gerçeğe dönüştürmek büyük bir adıma kıyasla çok daha kolay. Öyle ki, başkaları da bu minik adımların izinden giderek yanlış yola yönlendirebilecek bir düşüncenin önüne geçebilirler. Bilimde büyük düşsel sıçramaların gelişmeye ket vurduğu durumlar söz konusu olduğunda, ilk akla gelen birkaç örnek Samuel Hahnemann ve hastalıkları benzerleri ile sağaltma yöntemi, Franz Anton Mesmer ve ipnoz, bir de görüşleri yüzünden hücrelerle ilgili gelişmeleri 50 yıl gecikmeye uğratan Matthias Schleiden. Şu anda kuramsal fizikte bir durgunluk yaşanıyor ve karanlık madde, süper iplik gibi yeni kavramların kanıtlanmasına olanak tanıyacak deneylerin yapılması konusunda güçlükler yaşanıyor. Kimbilir, belki de bu düşsel sıçramalar üstesinden gelinemeyecek denli büyük olabilirler. malar bugüne dek gizini hep korudu."Journal of the History of Ideas" adlı derginin 50. yıl özel sayısında (1990) Amerikalı anlak (zekâ) tarihçisi Donald Kelley 1940 yılından bu yana tanık olunan en İMGELEM VE SANAT Genellikle düşünce ya da sezgilerin 999/18 13 Mayıs 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle