01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Evrim Tartışmaları İnsan evriminin öyküsü bitmedi ve bitmeyecek Bazıları evrimin artık durduğunu söylerken, diğerleri her zamankinden daha hızlı ilerlediğine inanıyor. Hangisi doğru? "1000 yıl içinde insanlar, zararlı mutasyonlara karşı gerçekleştirilen genetik taramalar sayesinde daha güzel, daha akıllı, daha simetrik, daha sağlıklı ve duygusal açıdan daha dengeli olacak" arvard Üniversitesi’nden evrim biyoloğu Steven Pinker, insanların kültürel değişiklikler açısından geliştiğini ancak biyolojik açıdan evrimini tamamladığını düşünüyor. "Aralarında benim de bulunduğum pek çok insan, ırksal farklılaşma başlamadan önce temel biyolojik evrimin 50.000 ve 100.000 yılları arasında durduğuna inanıyor" diye konuşan Pinker, "İnsan evrimini izlemek olanaksız değilse bile çok zordur" diyerek önemli bir noktaya parmak basıyor. Ne var ki evrimin durduğunu bilimsel olarak savunmak da kolay değildir. Son bulgular, insan evriminin 50.000 yıl veya daha önceden durduğu fikrinin doğru olmadığını gösteriyor. Aslında evrimin halihazırda süregeldiğine inanmak için her türlü neden mevcut. Evrimin sürdüğünü gösteren çalışmaların başında, Chicago Üniversitesi’nden Bruce Lahn’ın insan beyninin gelişiminde önemli bir rol oynayan iki geni keşfi geliyor. Bu genlerden biri "mikrosefalin" denimıza bağlı olarak yanıtlıyor. En basit anlamıyla evrim, Zaman içinde bir türün gen havuzunda meydana gelen değişikliklerdir. Bir türün gen havuzu, spesifik bir zaman dilimi içinde hayattaki tüm bireylerin tüm genleridir. Bu anlamda bütün türler evrim geçirir; hatta klonlama yoluyla üretilenler bile. Çünkü DNA, kaçınılmaz olarak, gelişigüzel mutasyonlarla zaman içinde değişim geçirir. H len genin bir versiyonudur. Bu genin 14.000 ve 60.000 yıl önce ortaya çıktığı; bugün de insanların yüzde 70’inde bulunduğu belirtiliyor. Genlerden bir diğeri de ASPM geninin bir versiyonudur. Bu genin 500 ile 14.000 yaşında olduğu söyleniyor ve dünya nüfusunun dörtte birinde bulunduğu kaydediliyor. Kimse bu genlerin ne işe yaradığını bilmiyor. Fakat Lahn’ın keşfi bir buzdağının yalnızca görünen kısmı. Şempanze genomunun yayımlanmasıyla (Nature, vol 437, p 69) genetikçiler son 7 milyon yılda insan genomunda meydana gelen değişiklikleri listeleme şansına kavuştular. Bilim adamları, ayrıca, bu genom sayesinde mutasyonların ortaya ilk çıkış tarihini ve türümüzün evriminde bu mutasyonların oynadığı rolü de tespit edebiliyor. EVRİM SENARYOLARI Ancak bu noktadan sonra işler giderek karmaşık hale gelir. Evrimin nasıl oluştuğunu araştırırken, "gen havuzu" yerine "gen teknesi" kavramını kullanmak daha doğru olabilir. Bu kavram, insan popülasyonunun bir zaman dilimi içinde sahip olduğu tüm genleri daha iyi açıklayabilir. Bu teknenin olası tüm genlerin oluşturduğu bir denizde yüzdüğünü varsayın. Ve teknenin altındaki su, spesifik bir zamanda türlerin sahip olduğu bileşimi temsil etsin. Kendi haline bırakıldığında bu tekne suyun üzerinde sürüklenir gider. Bu "genetik sürüklenme"dir. Bu ortamda tür, çevresindeki en ufak bir itici kuvvetin yardımı olmadan gelişigüzel bir şekilde değişime uğrar. Şimdi teknenin bir yelkeni olduğunu düşünün. Dolayısıyla rüzgâr estiği zaman, gözle görünen bir amaç doğrultusunda yol alır. Bu da dış kuvvetlerin teknenin yönünü tayin ettiği doğal seçilim veya cinsel seçilime benzer. Doğal seçilimde, itici güç çevresel koşullardaki değişikliklere uyumdur. Cinsel seçilimde ise, itici güç arzulanabilir özelliklere sahip bireylerle çiftleşmek isteyen türün üyelerinin neden olduğu süreçtir. Söz konusu özellik daha sonra topluluk içinde yayılır. Şimdi bu teknenin bir dümen yekesi olduğunu, birisinin bu dümenin başında oturduğunu varsayın. Bu da bitki veya köpek yetiştirmeye benzeyen yapay seçilime eşdeğerdir. Gen teknesi genetik müdahale yoluyla yapay seçilimi de içerir. Bütün bunlar birer olasılıktır. Fakat türümüzün evrimi bu değişik kuvvetler tarafından nasıl şekillenir? direnç oluşturan genlerdir. Örneğin Afrika’nın bazı kesimlerinde HIV1 enfeksiyonuna karşı az da olsa koruma sağlayan CCR5A32 denilen bir gen oldukça yaygındır. Aslında daha şaşırtıcı başka örnekler de vardır. DRD4 denilen dopamin reseptör geninin bir şekli son birkaç bin yıldır giderek yaygınlaşıyor. Artış hızı, bu genin pozitif olarak seçildiğini gösteriyor. Ancak bunun nedeni net değil. Bilinen tek şey bu varyantın dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ile ilgili olmasıdır. DOĞAL SEÇİLİM HL İŞBAŞINDA veya davranışlara miras yoluyla geçen kültürel değişikliklerdir. Bu pek çok açıdan doğru olmakla birlikte, evrimin durduğu anlamına gelmez. Hemen hemen herkesin çocuk sahibi olmasına olanak tanıyan teknoloji ve tıp, gen havuzundan uyumsuz genlerin temizlenmesini önleyerek "ters evrim"e yol açabilir. Salt Lake City’deki Utah Üniversitesi’nden antropoloji profesörü Gregory Cochran, "Yüksek mutasyon hızı ile birleştirilmiş gevşek seçilim, pek çok fonksiyonun, başta hastalık sa"Çok farklı bir gelişim göstermemiz için vunması olmak üzere kademeli olarak bozulbaşka gezegenlere yerleşmiş olmamız masına yol açabilir" diyor. Dolayısıyla doğal seçilim hâlâ etkili. Ve bazı evrim biyologları bunun daha pek çok örneğinin çevremizde görüldüğünü belirtiyor. Bilim adamları teknolojik ilerlemenin çok hızlı olduğu bir çağda yaşadığımızı işaret ederek, çevrenin de hızlı bir değişim geçirdiğini ve buna bağlı olarak doğal seçilimin etkili olması için gerekli olan koşulların bu şekilde oluştuğunu ileri sürüyor. Geçmişte teknolojik değişiklikler doğal seçilimi açıkça tetikliyordu. Örneğin süt ürünleri için besi haymadığını, dolayısıyla bazı insanların bazı şeyleri diğerlerinden daha iyi yaparak, üstünlük sağlamaya çalıştığını ileri sürüyor. Wills bu konuda şöyle konuşuyor: "Benim öngörülerime göre basitçe giderek akıllandığımıza inanmıyorum. Yalnızca davranışlarımızda daha fazla çeşitlilik olması için seçme şansımızı kullanıyoruz." Wills’ın bu öngörüsünde haklı çıkması gen teknesinin giderek büyümesi anlamına geliyor. AŞKENAZİ YAHUDİLERİ NİÇİN DAHA AKILLI? Lahn’ın buluşları ayrıca bazı tartışmalı fikirleri da ön plana çıkartıyor. Geçen yıl Cochran ve meslektaşı Henry Harpen ding birlikte bir çalışma yaptılar. Bu çalışmada, doğal seçilimin Aşkenazi Yahudilerinin son 1000 yılda zekâlarının gelişmesine zemin hazırladığını ileri sürdüler (Journal of Biosocial Science, vol 37, p1). Zekânın ölçülmesinin ne denli zor olduğu bilinmesine karşın, bu etnik grubun aldığı test sonuçları ortalama IQ testlerinin 12 ile 15 puan üzerindeydi. Cochran ve Harpending Aşkenazi Yahudilerinin MS 800 ile 1700 yılları arasında ticaret ile uğraşmalarının yasaklandığını ve finansman gibi daha entelektüel uğraşlarla para kazanmaya zorlandıklarını kaydediyor. En başarılı olanların daha fazla çocukları olduğunu ve dolayısıyla zekâlarının gelişmesinde doğal seçilimin işlerlik kazanmış olduğunu belirtiyorlar. Cohran ve Harpending bu görüşlerini destekleyecek genetik kanıtlara da sahip olduklarını açıklasalar da, henüz bu kanıtlar yayımlanmadı. Benzer şekilde Lahn’ın kendisi, yararlı bir işlev gördüğü iddia edilen yeni "mikrosefalin" geninin Sahra Çölü’nün güneyinde çok az görüldüğünü ortaya çıkarttı. Bunun yanı sıra ASPM’in yeni şeklinin Avrupalılarda ve Ortadoğulularda çok yaygın olduğunu keşfetti. Bu iki mutasyonun atalarımızın Afrika’dan göç ettikten sonra doğan Afrikalı olmayanlarda ortaya çıkmış olduğu düşünülüyordu. Ancak Lahn bu iki genin Afrika’dan çıkmış olmasının daha büYazının devamı arka sayfada İNSANIN EVRİMİ İLE İLGİLİ SORULAR İnsan evriminin sürmekte olduğunun ortaya çıkışı pek çok soruyu da beraberinde getiriyor. Bu sorular şöyle: ? Doğal seçilim insanlarda hâlâ itici bir güç mü? ? Bizim hayatta kalmamız genlerden çok teknolojiye mi bağlı? ? Değişen bir ge nom, zekâ gibi bizim için değer taşıyan özelliklerde nasıl bir değişim yaratabilir? ? Bundan 1000 yıl sonda bizim türümüz neye benzeyecek? Çağdaş insan evrimini bir mayın tarlasına benzetebiliriz. Ancak bu mayın tarlasını artık gözardı edemeyiz. Bilim adamlarının çoğu, hâlâ evrimleşip evrimleşmediğimiz sorusunu Pinker gibi evrim ile ne anladığı "Birbirine benzeyenlerin –zekâ, kişisel özellikler, zihinsel sağlık, fiziksel sağlık ve cazibe gibi unsurların benzeşmesi evlenmesi", eğitim düzeyinin artması, kentleşme, gönül postasında eş arayanların artması, internet flörtleri ve kısa süreli flörtlerin yaygınlaşmasıyla giderek daha etkin bir hale geldi. meyeceği düşünülüyor. Bu da doğal seçilime dönmemize yol açıyor. Kesin olan, seçilimin üzerinde etkili olacağı ham genetik malzemenin sürekli olarak üretilmesi. Kısaca insan genomunu mutasyonlardan arındırmak mümkün değildir ve bu mutasyonların bazıları seçici bir avantaj sağlar. Bu aşamada şu soruyu sormakta fayda vardır: Herhangi bir seçilim baskısı iş başında olabilir mi? University College London’dan genetikçi Steve Jones, insanlar için doğal seçilimin artık önemini yitirdiği iddiası ile ünlüdür. Jones, doğal seçilimin çalışma şeklini şöyle özetliyor: Doğal seçilim, çevresine en uyumlu genlere sahip bireylerin hayatta kalma ve üreme şansını garantiler. Buna karşın Jones’a göre gelişmiş bir dünyada hayatta kalmak artık genlere bağlı değildir. "500 yıl önce –evrimsel açıdan göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre bir İngiliz bebeğinin üreme çağına gelme şansı yüzde 50 idi. Şimdi bu oran yüzde 99’lara tırmanmış durumda" diye konuşan Jones, "Artık Ortaçağ’daki gibi zenginlerin çok sayıda çocuğa sahip olduğu, yoksulların savaş meydanlarında öldüğü veya manastırlarda süründüğü dönemler sona erdi. Üreme başarısını ölçmek, özellikle erkekler için, zordur. Ancak hayatta kalma ve üreme oranlarındaki değişiklikler, doğal seçilimin bugün etkili olma şansını yüzde 70 oranında azaltmıştır. Oysa atalarımızın köylü çiftçiler olarak yaşadığı zamanlarda doğal seçilimin şansı daha yüksekti" diyor. Ancak Jones, bazılarının iddia ettiği gibi, doğal seçilimin "sıfır" noktasına geldiğini söylemiyor. Öyle ki genlerin hayatta kalma ve üreme konusunda etkisini az da olsa sürdürdüğüne inanıyor. Bunun en belirgin örneği yeni çıkan hastalıklara karşı gerekiyor. Bu yerleşimciler ve yanlarında götürdükleri bitki/hayvanlar, tümüyle farklı ortamlara uyum sağlamaya çalışırken, dramatik evrimsel değişiklikler geçirecekler. Öyle ki bu insanlar, Dünya’da kalanlarla bir daha çiftleşmezlerse tümüyle farklı bir tür oluşturabilirler." vancılığının gelişmesi, yetişkinlerde süt şekerlerini sindirmeye yarayan bir genin gelişimini tetikledi. Buna benzer değişiklikler bugün niye olmasın? Bugün seçilimin itici gücü hakkında tahminde bulunmak zor değildir. Örneğin sezaryen doğumlarının etkisiyle, bebeklerin ana karnında daha fazla gelişmesine izin veren bir genin seçilmiş olması büyük bir olasılıktır. İTİCİ GÜÇ KÜLTÜR DOĞAL SEÇİLİMİN AZALAN ÖNEMİ Genetik sürüklenme kuşkusuz evrim sürecinde bir rol oynar. Ne var ki bu rolün ne denli etkili olduğunu ölçmek zordur. Yine de bu sürüklenmenin türün görünüşünde veya davranışlarında bir değişiklik yaratmadığı varsayılır. Bazı uzmanlar doğal seçilimin zaman içinde önemini yitirdiğini ve doğal seçilim önemsizleştikçe genetik sürüklenmenin öne çıktığını ileri sürüyor. Bu tartışmalı bir iddia, ancak doğru olması durumunda amaçsız sürüklenmenin çok fazla ilgi çek TERS EVRİM Aralarında Pinker’ın da olduğu bazı uzmanlar teknolojik değişikliğin doğal seçilimi tetiklemediğini ileri sürüyor. Bunların görüşüne göre kültür bir kez ortaya çıktığı zaman değişikliğe uyum sağlamak için genetik ile ilgisi olmayan olanaklar kültür tarafından yaratılabiliyor. Bunlara örnek daha fazla teknoloji İnsanlar teknoloji ile iç içe geçip "cyborg"lar oluşturdukça, gen teknemize bazı parlak yeni ileri teknoloji ürünleri ilave edilecek. Kültürün doğal seçilimi tetiklediğine ilişkin bazı makul yollar da söz konusudur. Bu fikri özellikle San Diego’daki California ÜniversiteChristopher si’nden Wills savunuyor. "The Runaway Brain" adlı kitabında Wills, kültürümüz ile genlerimiz arasında pozitif bir geri besleme olduğunu savunuyor. Wills’e göre bu pozitif geri besleme insan aklının hızlı bir şekilde evrimine yol açar. Evrim, atalarımızın görece olarak gelişmiş beyinleri sayesinde fiziksel özelliklerinden değil, zekâlarından yararlanarak başarılı olmalarıyla başladı. Wills, "Hiç şüphesiz, en önemli seçilim baskısı beyin fonksiyonlarımız üzerinde devam ediyor" diyor. Lahn’ın beynin evrimi ile ilgili son keşfinin bu kadar sansasyon yaratmasının nedenlerinden biri de bu. Wills’in görüşlerini paylaşan Lahn, insan evriminin tanımlayıcı özelliğinin aklımızın çevreyi şekillendirmesi ve bunun karşılığında çevrenin de evrimsel değişiklikleri yaratması olduğunu düşünüyor. Lahn bu sürecin devam ettiğine inanıyor. Wills bir adım daha ileri giderek, modern dünyamızda, herkesin her şeyi yapa 999/12 13 Mayıs 2006 999/13 13 Mayıs 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle