Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre Mektup İki bilimcinin ardından... Türkiye’nin konularında uzman, bilimsel düşünceye sahip değerli iki bilim insanı ne yazık ki aniden aramızdan ayrıldılar. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Murat Rezaki ve Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsü’nde doktora öğrencisi, nöroloji uzmanı Dr. Günfer Gürer Aydın, Zonguldak’ta katıldıkları V. Ulusal Sinirbilimleri Kongresi’nden dönerken geçirdikleri kaza sonrasında hayatlarını kaybettiler. r. Murat Rezaki, çalışmaları ile hızla gelişmekte olan sinirbilimlerinin Türk psikiyatrisi içerisinde yerini almasına öncülük etmiş, yeri kolay doldurulamayacak bir bilimadamıdır. 1963’te Adana’da doğan, 1981 yılında Ankara Fen Lisesi’nden mezun olan Dr. Murat Rezaki ortaokul ve lise yıllarında TÜBİTAK tarafından düzenlenen yarışmalardaki başarıları ile çeşitli ödüller almıştır. Üstün başarı ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girmiş, 1987’de mezun olmuştur. Uzmanlık eğitimine aynı üniversitenin Psikiyatri Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Asistanlık yıllarından itibaren Dünya Sağlık Örgütü ile ortak yürütülen epidemiyolojik çalışmalarda görev almış, ayrıca insan davranışı ve ruhsal bozuklukların biyolojik temellerine olan ilgisini çeşitli çalışmalarla sürdürmüştür. Bir yıl süreyle TÜBİTAKNATO yurtdışı araştırma bursuyla Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde davranış nörolojisi kliniğinde eğitim programına katılmış, Prof. Dr. Marsel Mesulam ile birlikte nöroanatomi laboratuvarında araştırma çalışmalarında bulunmuştur. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak görevini sürdürürken Hacettepe Üniversitesi Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsü’nde Temel Nörolojik Bilimler Doktora eğitimini tamamlamıştır. Bu dönemde elektrokonvülsif nöbetlerin etki mekanizmaları ile ilgili hayvan çalışmaları yürütmüştür. 1998 yılında yardımcı doçent, 2001 yılında doçent olan Dr. Murat Rezaki, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakülte D si Psikiyatri Anabilim dalındaki öğretim üyeliğinin yanı sıra, Temel Nörolojik Bilimler Doktora Programı’nda eğitim vermeye devam etmiş, doktora öğrencisi ve özel öğrencilerin danışmanlığını sürdürmüştür. Depresyon ve stres nörobiyolojisinde büyüme faktörleri ve hücre içi sinyal iletim düzeneklerinin oynadığı rol üzerinde çalışmalar yürütmüş, öğrencileri ile birlikte tamamladığı ve sürdürmekte olduğu araştırma projeleriyle, TÜBİTAK, Beyin Araştırmaları Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği’nden çeşitli ödül ve destekler almıştır. Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu üyesi, Türk Psikiyatri Dergisi yayın yönetmen yardımcısı, Türkçe ve İngilizce çok sayıda bildiri, makale ve kitap bölümünün yazarı olan Dr. Murat Rezaki evli ve 2 çocuk babasıdır. Dr. Günfer Gürer Aydın, 1969 yılında Bursa’da doğmuş ve 1987’de Bursa Anadolu Lisesi’nden mezun olmuştur. 1987’de girdiği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1994’de mezun olmuştur. 19941995 yılları arasında Ankara Devlet Hastanesi Patoloji Bölümü’nde asistan doktor olarak çalışmış ve 1996 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır. Bu süre içinde klinik görevlerinin yanı sıra pek çok araştırma projesinde yer almıştır. Özellikle farklı epileptik nöbetlerin gelişim süreci, elektroensefalografi bulguları ve bu nöbet tipleri ile başvuran hastaların klinik ve radyolojik olarak değerlendirilmesini amaçlayan çalışmalar yapmıştır. Klinik bulguların laboratuvar teknikleri ile elde edilen verilerle desteklenmesini inanan Dr. Günfer Gürer Aydın, vaskülitik nöropatili olgularda matriks metalloproteinazların patofizyolojideki rolleri üzerine de araştırmalar yapmıştır. İlgilendiği bir diğer konu beyin ölümünde kalp hızı değişkenliğinin spektral ve nonlinear özellikleri olmuş, bu konuda yaptığı çalışmalar ile 2000 yılında 37. Ulusal Nöroloji Kongresi’nde sözlü bildiri birincilik ödülünü almıştır. Nöroloji uzmanlığını 2002 yılında tamamlamış ve Temel Nörolojik Bilimler (neuroscience) alanında doktora eğitimine başlamıştır. Günfer Gürer Aydın, 2000 yılında 37. Ulusal Nöroloji Kongresi’nde sözlü bildiri birincilik ödülü, Türk Epilepsi ile Savaş Derneği 2002 yılı proje destek birincilik ödülü ve TÜBİTAK ve Beyin Araştırmaları Derneği 2003 yılı Proje destek birincilik ödülü almıştır. Türkçe ve İngilizce çok sayıda bildiri, makale ve kitap bölümünün yazarıdır. Serebrovasküler hastalıklarda hücrelerin hayatta kalım ve ölüm mekanizmalarıyla ilgili çalışmalar ve migrenin oluşum mekanizmaları ile koruyucu tedavisi üzerinde hem deneysel hem de klinik çalışmalar yapmaktaydı. Elde ettiği sonuçları yurt içi ve yurt dışı kongrelerde sunmuş, olumlu eleştiriler almış ve dünyada çok hızlı gelişmekte olan sinirbilimlerinde Türkiye’nin de sesinin duyulmasına katkıda bulunmuştur. Hacettepede başlayan nörobilim tutkusunu pek yakında Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de sürdürmeyi ve uğraş verdiği alanda yeni çalışmalarda yer almayı planlayan Dr. Günfer Gürer Aydın evli ve bir çocuk annesiydi. Ülkemizde bilim adamları büyük zorluklarla yetişmekte, güç ve yıldırıcı koşullarda fedakarca bilim üretmeye çalışmaktadırlar. Dr. Murat Rezaki ve Dr. Günfer Gürer Aydın yaptıkları ile bilim dünyasında yerlerini almışlardır. Ancak ne yazık ki ‘yapacakları’ elim bir trafik kazası ile engellenmiştir. Onların kaybı aileleri ve dostlarının yüreklerinde olduğu gibi bilim dünyasında da önemli bir boşluk bırakmıştır. BU YOLUN DÖNÜŞÜ VAR MI? Avşar sabiti: 0.00666666. Tınaz Titiz TÜ'ye davet edilen dünyaca ünlü bir bilim adamını dinlemeye 4, aynı saatte üniversiteye konferans vermesi için çağrılan şarkıcı Hülya Avşar'ı izlemeye ise 600 öğrenci gittiğini gazetelerde okuduk. Değerli bilim adamımız Prof. Celal Şengör ise bu olayın ardından üniversiteden ayrılma kararı vermiş ve gerekçe Her kim ki gidişattan olarak da bu 4/600 oranını göstermiş. memnun değildir, Bu yazıyı, bu kendi gibilerini arayıp kararın gerekçesi olabulup aralarında birer rak gösterilen ve büdayanışma ağı kurayük bir olasılıkla bu bilmeli.. Bunu yaptarihten sonra bilim mak yerine, ağ dünyasında Avşar saoluşturabilecek kişi ve biti olarak anılacak olan 0.00666666.. kurumların kusurunu oranına karşı yapılan aramakla meşgul yanlış muameleyi olanlardan ibaret eleştirmek için yazıtoplumlar ise şimdi yorum. mezarlıklardadır. İki ayrı haksızlık. İlk söylenmesi gereken, şarkıcıya karşı örtülü de olsa yöneltilen eleştirinin haksızlığıdır, hem de birkaç yönden. Vatan Gazetesi yazarlarından Selahattin Du man'ın da belirttiği gibi, Hülya Avşar yerine Müslüm Gürses ya da Gamze Özçelik de "davet edilmiş" olsaydı yine aynı şey olur, hatta bu 0.00666'lık oran da tutturulamayabilirdi. Dolayısıyla Hülya Avşar'a haksızlık edilmiştir. İkincisi ve çok daha önemlisi, teşekkür edilmesi gereken bir kişinin aşağılanması meselesidir. Bir an için, 0.00666 yerine mesela 1'den büyük bir başka oranın gerçekleştiği varsayılsın; olmayacağını ben de biliyorum ama bir an için olabileceYazının devamı arka sayfada İ iyi üniversitelerdir! lir diye İrfan Bey düşünmeğe başlayabilir; belki bu kendisinin kafasındaki Harp Okulları modelinin ne denli yanlış olduğunu anlamasına yardımcı olur). Bunun gibi sayısız örnek verilebilir. 3. Müfredat konusunda Harp Okullarının katı bir program uyguladıkları izlenimini İrfan Bey'in nereden edindiğini bilemiyorum. Hava Harp Okulu yalnızca temelde dört fakülteye sahip olmakla kalmaz, bunlar içerisinde de seçmeli ders şansları, kulüp faaliyetleri vb entellektüel çalışmalar vardır. Yalnızca düzenledikleri bilim fuarlarındaki yaratıcılık (sanayiden gelen taleplere bakıldığında) üniversitelerimizden (ne yazık ki) ileri olduklarını göstermektedir. Komutanların gösterdikleri esnekliği ise İrfan Bey, herhalde bir yedeksubay psikolojisi içinde algılayamamıştır. YEGÂNE ÜNİVERİSTELER Özetle, Harp Okulları benim görebildiğim kadarıyla Türkiye'deki yegâne gerçek üniversitelerdir. Çünkü: 1. Buralarda askerlik bilimi (san'atı değil!) öğretilmekte, bu konuda geniş çaplı uygulamaya da dönük araştırma yapılmaktadır. Örneğin güneydoğuda sürmekte olan savaş, Kara Harp Okulumuzda araştırma tezlerinde incelenmekte, sonuçlarından hatta ABD bile yararlanmaktadır. Yani öğretilen ve araştırılanlar tatbikata dönüşmekte, yayın olmaktadır. 2. Türk ordusu, Soros'un terimiyle, Türkiye'nin tek yüksek kaliteli özgün ihraç ürünüdür. 3. Harp Okulları mezunlarımız bir kütle olarak tüm dünyada mesleklerinin en başarılıları arasındadırlar. "Üniversitelerimiz" için, yetişen çok parlak münferit bireylere rağmen, aynı şeyi iddia etmek ne yazık ki mümkün değildir. 4. Türkiye'nin tüm dünyadaki yaratıcılık endekslerindeki yeri (ne yazık ki) bellidir. Türk üniversiteleri hiç999/21 13 Mayıs 2006 bir konuda lider değillerdir. Hattâ, kendi toplumumuza has olması gereken Türkoloji, Türkiye arkeolojisi gibi konularda bile dünyada lider olduğumuz, hatta başa güreştiğimiz bile iddia edilemez. Tek bir tatminkâr üniversite kütüphanemiz yoktur. Örneğin İstanbul ve Ankara'daki yabancı arkeoloji enstitüleri olmasa arkeologlarımızın ciddi kütüphane ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı merak konusudur. Kaldı ki ikide bir meclis kararıyla öğrencileri "affedilen" ve bunu her seferinde sineye çeken kurumlara üniversite denemez. Üniversite diploma dağıtmakla olunmaz. Dünyada kaliteyi yakalamak konusunda Harp Okullarımız üniversitelerimize pek güzel örnek olabilirler. Tabii onlar kendi konularını öğretirken üniversite çok daha geniş bir yelpazeye hitap etmelidir. Bu yazıya sığdırılamayacak bir nedenler dizisi sonucu, üniversitelerimiz henüz kendilerine üniversite denecek düzeye tırmanamamışlardır. Bu arada bana coğrafyacı diyerek iltifat eden İrfan Bey'e çok teşekkür ederim; ama ben yalnızca jeologum. A. M. C. Şengör