Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Evrimsel Biyoloji Böylece, bilimin ortaya çıkmasından sonra imgelem kavramı giderek önemini yitirmeye başladı ve ökelere özgü bir nitelik olmaktan çıkarak daha "soğuk" bakılan bir şeye dönüştü. Holton kitabıyla ilgili araştırmalarını sürdürürken bilim insanlarının genelde içe dönük, çocukluklarında utangaç, eşit haklara sahip erişkinler olarak da son derece bilinçli kişiler olduklarını ortaya koydu. Bir başka deyişle, bunlar genelde engin bir düş gücüne sahip oldukları düşünülen Beethoven ve Wagner’de tanık olunan o çılgın, romantik ve kendine özgü kişilikten çok uzak kişiliklerdi. çesi" başlıklı son kitabımda insanların "gerçeğe" ulaşmak için kaç kez iç dünyalarına döndüklerini araştırdım. İlkçağ peygamberlerinden Buda’ya, Hindistan’daki Upanishad yazarlarından Konfüçyüs’e, Atinalı Eflatun’dan Aziz Augustin, Savonarola, Luther, Descartes, Vico, Kant ve Romantikler’e, içgözlem fikirlerin tarihçesinde egemen bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Freud’un iç dünyamızla ilgili üç bölümü altben (id), ben (ego) ve üstben (süperego) bu yaklaşımın son örneklerini oluşturuyor. Ne var ki, bu araştırmamın sonunda vardığım sonuç söz konusu yaklaşımın pek bir işe yaramadığı yönünde. İç dünyamıza döndüğümüzde elle tutulur, herkesçe kabul edilebilir, inandırıcı herhangi bir görüşe ulaşılamadığımızı görüyorum. Çünkü, orada bulabileceğimiz hiçbir şey yok. Bir ilerleme kaydedebilmek için yeni bir bilinç kavramıtarsız bir sözcükle sona ermesi durumunda (elma kedidir gibi) belli bir beyin dalgası dizgesinin ortaya çıktığını gösteriyor. Ne var ki, bu dizge tüm sözdizimsel bozukluklarda karşımıza çıkmıyor. Bir başka deyişle, beyin sözdizime değil anlama tepki veriyor. "Buluş Günü"nde ödüller verildi Ülkemizde patent üreten kurumların başında gelen Arçelik’in düzenlediği "Buluş Günü’"nde yenilikçi ve üstün tasarımlara imza atan 193 buluşçu ödüllendirildi. Buluşçulara ödül getiren tasarımlar: ? Türkiye’de üretilen en geniş hacimli süper nofrost buzdolabı: Bu ürün; uygulama aksesuarlar, "Double Power" soğutma sistemi ve "Tam Koruma Üçgeni" olarak anılan hijyen uygulaması ile Türkiye’de tek. ? Ekolojist: Dünyanın ilk fırçasız doğru akım motorlu ve en az su tüketen bulaşık makinesi. ? Türkiye’nin ilk yerli çamaşır kurutma makinesi Ürünlere Ödüller Arçelik A.Ş.’nin mühendisleri tarafından geliştirilen yenilikçi ürünler 2005’te de hem yurtiçinde hem de Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde bir çok saygın kuruluş tarafından verilen önemli ödüller aldı. ? Blomberg bulaşık makinesi, Red Dot Tasarım Ödülü’nü kazandı. ? Blomberg ısı pompalı kurutucu, Eco Top Ten Enerji Ödülü’nün sahibi oldu. ? "Uluslararası Ev Cihazları Teknik Konferansı"nda "kendi sınıfında dünyanın en az enerji tüketen buzdolabının tasarım metodolojisi" çalışması, "Mükemmellik Ödülü" aldı. ? Blomberg ve Elektra Bregenz markalarına ait bulaşık makinesi ve kurutucu, 2005 Plus X yarışmasında 2 kategoride toplam 6 ödül kazandı. ? Türk kahve makinesi Telve, dünyaca ünlü markalarla yarışarak, tasarım alanının en prestijli ödüllerinden biri olan IF Tasarım Ödülü’nün sahibi oldu. Türk Kahve Makinesi sadece Arçelik’in değil tüm Türkiye’nin yurtdışına sunduğu bir sembol haline geldi. Şirketin Çayırova tesislerinde gerçekleştirilen ödül töreninde buluşçuları kutlayan ve son üç yılda Türkiye’de üretilen patentlerin yüzde 13’ü ve Türkiye’den Dünya Fikri Haklar Örgütü’ne yapılan uluslararası patent başvurularının yüzde 45’inin Arçelik mühendisleri olan buluşçular sayesinde gerçekleştiğini de belirten Genel Müdür Özdemir, "Ülkemizde ArGe konusunda da liderlik yapma misyonuna sahibiz. Ülkemizin geleceğine, geliştirdiğimiz yenilikçi ve üstün tasarıma sahip ürünler ve yarattığımız ilklerle daha çok katkıda bulunabiliriz" dedi. BUNALIM KAVRAMI Kagan beyin durumlarıyla bilişsel durumlar arasında bir boşluk olduğuna ve sözcüklerin bu boşluğu doldurmadığına dikkat çekiyor. İnsanlarda Kagan’ın "şemalar" adını verdiği ruhsal yapıların bulunduğuna, ancak belli belirsiz olan bu yapıların pek de ayırdında olmadıklarına inanıyor. Burada asıl hoşuma giden şey şemalardan çok, bilimin büyük ölçüde göz ardı ettiği görünürde yeni bir düzenleyici ilkenin kimliğini Kagan’ın deneyler aracılığıyla belirlemiş olması. Bu buluş belki bir yere varmayabilir, ya da yepyeni ufuklar açabilir. Ancak, buna yeni bir sözcük uydurmamız gerektiği ve içgözlemle böylesi bir gelişmenin kaydedilemeyeceği gerçeği insanı yüreklendirmeye yetiyor. Kagan "kişilik" sözcüğünün de yanıltıcı olduğunu, bunun gerçekte deneylerle var olmadığı kanıtlanmış tutarlı bir davranış biçimini belirttiğini düşünüyor. Aynı şeyin "bunalım" için de geçerli olduğuna dikkat çeken Kagan, bunalımın törel ölçütlere ayak uyduramama sonucunda ortaya çıkması durumunda buna suçluluk tepkisi adının verilmesi gerektiğini öne sürüyor. Aynı belirtilerin geleceği konusunda kaygı duyan ergenlik çağındaki bir gençte ortaya çıkması durumunda bunu umutsuzluk sözcüğünün çok daha iyi betimleyeceğine inanan Kagan bir başka bunalımlı kişinin sinirsel bozukluğunun da kalıtımsal olabileceğine dikkat çekiyor. Kagan tanı aşamasında bu kişilerin farklı sınıflandırmaya tabi tutulmaları gerektiğini savunuyor ve bilinçli duygusal durumlara odaklanmanın ruhsal bozukluklarla ilgili çok daha verimli kavramların ortaya çıkarılma sürecini ertelediğine parmak basıyor. Tüm bunları bir noktada birleştiren görüş dildeki kısıtlamaların, özellikle de bilimin var oluşundan önce üretilen sözcüklerle kavramların birtakım şeyleri daha iyi kavramamıza engel olduğu ve bunların artık yeniden gözden geçirilmeleri gerektiği. Belki de, en azından bilimde, "imgelem" ve "içgözlem" kavramlarına yeniden bir çekidüzen verilmesinin, hatta rafa kaldırılmasının tam zamanıdır. Sanatçılar bu kavramlarla gönül eğlendirebilirler, ama dünyada ciddi işler başını almış gidiyor. Türkçesi Rita Urgan Kaynak: 27 Ağustos 05/ New Scientist KAVRAMLARIN TUTSAĞI MI? Ne var ki, imgelem kavramındaki bu evrim ve ökeye biçilen rolün giderek küçülmesi de değişmeci (mecazi) bir önem taşıyor. Başta toplumsal ve beşeri bilimler olmak üzere, kimi bilim dalları bilimöncesi sözcük ve kavramların tutsağı olmayı günümüzde de sürdürüyorlar. Bana kalırsa, o dallarda en ufak bir ilerleme kaydedilmemesi de bu durumdan kaynaklanıyor. Örneğin, 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyıl başlarındaki kimyasal devrimde, 19. yüzyıl boyunca fizyoloji ve tıpta kat edilen gelişmelerde, 1890’larla (elektronun bulunması) 1932 (nötronun bulunması) arasına denk düşen parçacık fiziğinin altın çağında bilim insanlarının buluşları için yeni sözcükler, yeni bir dil ve yeni bir terminoloji oluşturmaları gerektiği açıkça görülebiliyor. Söz gelimi, "kondansatör", "sodyum", "paleontoloji" ve "bakteri" sözcüklerini ele alın. 1897’de kimliği belirlenen elektrona bile ilk önce "kan yuvarı" adı verilmişti. Ancak sosyal, ruhbilimsel ve bilişsel bilimler günümüzde de bilimöncesinden kalma sözcük ve kavramlara takılmış durumda. Çoğumuz için "ruh" sözcüğü simyacılar tarafından yanma olayının temelinde yattığına inanılan "flogiston" adlı uçucu madde denli köhnemiş ve modası geçmiş bir sözcük olmasına karşın, bilim insanları bugün bile "bilinç", "kişilik" ve "ego" gibi kesinlikten uzak sözcükleri kullanmayı sürdürüyorlar. Bu arada "zekâ" sözcüğünü belirtmeye bile gerek yok. Sigmund Freud na ve/ya da içgözlemle ilgili farklı bir yönteme gerek var. ÜÇ DENEY Harvard Üniversitesi ruhbilimcilerinden Jerome Kagan bu yönde bir girişimde bulundu. Kagan üç deneye dikkat çekiyor. İlkinde altı aylık bebekleri inceleyen araştırmacı bunların bir süre bir düzine kadar oyuncak hayvanla başbaşa bırakıldıklarında farklı türde bir nesneyi, söz gelimi bir meyveyi, yani bir hayvandan daha uzun bir süre izlediklerini belirtiyor. Bebekler "hayvanları" betimleyecek sözcüklerden yoksun olmalarına karşın, kafalarında o kavramı anlamalarına olanak tanıyacak bir şeyler oluyor. İkinci deney, nesnenin sözcük yerine bir resimle sunulması durumunda, erişkinlerin sınıflandırma konusunda (örneğin, portakal bir meyvedir) çok daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Dahası, nesnenin resim yerine sözel olarak sunulması durumunda beyindeki etkinlik de farklı bir düzen sergiliyor. Üçüncü deney ise, okunan ya da işitilen bir tümcenin anlamsal açıdan tu BİLİNÇ AÇIKLANAMAZ MI? Şimdilerde Rutgers Üniversitesi’nde görevli olan Britanyalı düşün adamı Colin McGinn, bilincin ilke olarak açıklamaya karşı koyan bir kavram olduğunu ve bunun da hep öyle kalacağını öne sürüyor. Bilinçle ilgili geleneksel anlayışa ve onu araştırmanın geleneksel yöntemi olan içgözleme bağlı kaldığımız sürece, bu görüş pekala geçerli olabilir. Ne var ki, içgözlem de imgelem gibi bilim dünyasıyla bağdaşmayan çağdışı bir uygulama. "Ideas: A history from fire to Freud Ateşten Freud’a Fikirlerin Bir Tarih 999/19 13 Mayıs 2006