25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YerbilimiYerfiziği "Eğer Hendon'un teorisi doğruysa, levha tektoniğe kadar önemli bir bulgu elde edilmiş olacak" diyor Carnegie Enstitüsu'nün eski mudürü Hatten Yoder. rının ayar vidasıydı bir yerde. Bu sayede beş milyon yıl önce insanhğın doğuşuna giden yol da açılmıştı. O karanlık donemlerde güney ve kuzey Amerika arasındaki boğaz (günümuzde Panama kanalının bulunduğu yer) kapanmıştı. Böylece Fasıfık'ten Atlantik'e gelen sıcak su akıntısı kesilmiş, nemli Afrika çoraklaşmış, ormanlar kurumuştu. Oysa tam da bu bölgede atalarımız ağaçtan inmişti. Dik durabilme yetisi sayesinde insan savanlarda dığer primatlara göre daha iyi bir görüşe sahipti. Ama ormanların azalması aynı zamanda vahşi hayvanlara daha kolay yem olmalarına neden olmuştu. Hayatta kalabilmek için de daha iyi av teknikleri geliştirmek zorundaydı. O halde insanı insan yapan tektonik kayma mıydı? Geçmişteki jeolojik felaketlerin izleri genlerimize bile işlemiş olabilir. Evrim biyologları, Sumatra'daki Toba yanardağının püskürmesiyle Homo sapiens'in yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığma inanıyorlar. Çünkü kalıbm analizleri, günümüzde yaşayan insan soyundan, sadece birkaç binin aşağı yukan 70.000 yıl önce yaşayan atalarına uzandığını göstermekte. 20 milyon ton tozun atmosfere yayılmış olduğu Toba püskürmesi tam da bu tarihe denk gelir. Püskürmenin sonucunda sıcaklık önemli ölçüde düşünce, bitkilerin birçoğu yok olmuştu. EN HIZLI BÜYÛYEN DAĞLAR Fakat yeraltı dünyası ve yüzey arasındaki karşılıklı ılişki arasında ne kadar çok ayrıntı öğrenilırse o kadar çok soru çıkıyor ortaya. Mesela yer mantosundan yayılan kızgınlık hâlâ kaotik bir sureçtir. Bu karmaşa, gelecekteki kaymaları tasarlayan çok gelişkin super bilgisayarla çözülmeye çalışılıyor günümüzde. Önümüzdeki mılyonlarca yıl içinde levhaların nereye sürükleneceği git gide daha kesin bir şekilde öncelenebiliyor. Mesela Akdeniz, herhangi bir zaman sonra Afrika ve Avrupa arasında yok olurken, şu sıralar en hızlı büyüyen dağ sırası olan Alpler bir zaman sonra Himalayaları bile geçecek. Birkaç milyon yıl sonra Mont Blanc dünyanın en yüksek dağı olan Mount Everest'ın yüksekliğine ulaşacak. Bu tür değişimler geçmişteki yaşamın gelişimini önemli ölçüde etkilemiştir. Volkanizma ve levha tektoniği sayısız hayvan ve bitki türünün yok edicisi kadar yaratıcısı da olmuştur. Yaklaşık 2,2 milyar yıl kadar önce örneğin dünyamızda bir süper buz devri hüküm sürüyordu. Okyanuslar 800 m yüksekliğinde buzla, karalar ise ekvatora kadar buzullarla örtülüydü. Buz devrinin ortaya çıkışı kıtaların olağandışı dağılımıyla ilgili olabilir: Güney ve Kuzey Kutbu'nda buzlanan geniş alanlar uzaya git gide daha fazla güneş ışığı yansıtınca dünya daha hızlı soğumaya başlamıştı. Eğer muazzam yanardağlar olmasaydı buz devri daha uzun bir süre devam edecekti. Ancak buzulları yaran yanardağlar atmosfere sera gazı salarak dünyayı sonsuz buz kılıfından kurtarmışlardı. İşte bundan sonra "yaşamın ilkbahan" sayılan Kambriyen patlaması yaşanmıştı. 1906 depreminin ardından San Francisco: Gaz borularının kırılması yüzünden biiyük yangınlar meydana geldi. tekrarlanan kayışını kabul etmeye başladıklarında insanlık Ay'a bile çıkmıştı. Dünyanın hareketli olduğu tahmini ilk kez tüm olası olaylar fikrini doğurmuştu. Ve VVegener, araştırmacıları jeoloji bilimlerine sürükleyen tüm olaylar için bir dünya formülü keşfetmişti: Depremler, yanardağlar, kaya formasyonları hatta hayvan ve bitkiler için de. Kutup araştırmacısı bununla birlikte sadece teorik yapıyı açıklıyordu. İçteki dinamiğin yüzeydeki yıkıcı etkisinin ne şekilde meydana geldiğinin ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasını sağlayan kaynak 19.yy'da keşfedildi. Yani gezegenin gövdesinden yayılan şok dalgaları. Bu sarsıntılar sismometre ile kaydedildikten sonra günden güne gelişen bilgisayarla analiz edilmekte. zünden geriye kalan tüm kıta levhaları yılda yaklaşık olarak birkaç santim kadar hareket ediyor. Atlantik'te yeni kabuk malzemesi oluşurken, özellikle de Pasifık'te bir miktar malzeme yeniden kızgın bölgeyi çöküyor. Ağır okyanus dipleri dalma batma bölgelerinde hafif kıta kabuklarının altına kayarak, sıvı magmanın içine dalıyor ve burada sıvılaşıyorlar. Bilim adamları bu jeolojik gösteriyi aletleriyle bin kilometrelik derinliğe kadar izleyebiliyorlar. ATOM REAKTÖRÜ TEORİSt Ancak bu dalma batma mekanizması öyle yağ gibi kayarak işlemiyor ve bu durum dünyanın oluşumundan hemen sonra yani yaklaşık dört milyar yıl önce oluşan kıtalarla ilgili. Kayaç malzemesi daha hafif olduğu için üstte yüzer. Okyanus zemininden yeniden yükselen kabuk malzemesi kıtaları yerküre üzerinde sürükleyerek en sonunda çarpışarak kenetlenmelerine neden olur. Farklı levhaların kenetlenmesi sonucunda ise depremler oluşuyor. Levhaların birleşme noktalarında sıradağlar yükselirken, diğer bölgelerde kıtalar birbirlerinden ayrılır. Yerkürenin bazı sorunlu bölgelerinde aynca kızgın magma çıkar yanardağlar lav püskürür. Jeologlar, geniş alanlarda değişımlere neden olan bu muazzam enerjinin kaynağını kesin olarak bilmiyorlar. Derınlerden her zaman yeni sürprizler çıkıyor. Kimi araştırmacılar dünyanın merkezinden çıkan kızgınlık için yeni bir kaynak bulduklarına inanıyorlar. Yoksa bu enerji dünyanın merkezindeki muazzam bir atom reaktöründen mi geliyor? Bu kaynağın yaklaşık olarak 6000 kilometre derinlikte bulunduğu sanılmakta. Örneğin Amerikalı jeofızikçi Marvin Herndon, yeni ölçümlere göre uranyum ve plütonyumdan oluşan yaklaşık on kilometre çapında bir kürenin bulunduğunu tahmin etmekte. Bu elementler gezegensel bir santrali beslemekte ve çekirdek bölünmesi dünyanın manyetik alanını oluşturacak ve kıtaları hareket ettirecek kadar enerji üretmekte. ÎNSAN HEP ÇARESİZ KALDI Ve New Yorklu jeolog Michael Rampino, Asya'da ve Afrika'da bin yıllardan bu yana sıcak iklimde yaşayan insanlar, birden bire buzdolabına girmiş gibi oldular diyor. Homo sapiens dünyayı fethettiğinden bu yana bu tür doğal afetlere karşı hep çaresiz kaldı. Günümüzde ise en azından zamanında tahmin etmek için çalışıyor. Fakat jeologların bu konuda ne kadar geride olduklarını Hint okyanusundaki son felaket açıkça göstermiş oldu. Mesela Caltech araştırmacısı Sieh'ın tüm denemeleri boşa gitmişti. Araştırmacı depremin merkezi olan Sumatra'nın yakınında eski depremler hakkında bilgi edinebilmek umuduyla mercanla KABUK LEVHALARININ HAREKETİ Dünyanın içindeki katı madde, depremin sismik dalgalarını metalik ya da silikatlı tabakaya veyahut da maddenin sıvı veya kaü oluşuna bağlı olarak farklı biçimlerde yansıtıyor. Deprem sayesinde araştırmacılar, gezegenin içini kabaca aydınlatabildiler: Katı ve sıvı akkor halindeki yerküre, yer mantosu ve yerkabuğunun ince tabakası. Şimdi ise yer mantosundaki süreçleri kesin bir şekilde öğrenmek istiyorlar. İçte dev değişimler yaşanmakta. Sonsuz bir döngü içinde akkor halinde yukarı çı' kan bir madde, yüzeyin hemen altında soğuduktan sonra tekrar dünyanın içine akıyor. Kabuk levhaları işte bu kaynayan çevriler yani konveksyion akımları üzerinde hareket etmekte. Bu sürecin sonuçlan dünyanın her yerinde ama özellikle de Avrupa ve Amerika arasındaki okyanus zemininde uzanan orta Atlantik sırtında gözlemlenmekte. Bu uzun "ek yerindeki" kızgın madde durmadan yukarı çıkarak, soğumuş lav kütlelerini denizin dibine bastırıyor. Kızğın bölge aralıksız olarak yeni bir okyanus zemini doğurarak, Batıya ve Doğuya doğru sürüklemekte. Bu hareket yü YERKÜRE VE HOMO SAPİENS Dünya tarihinde levha tektonığinin tüm kıtalardaki iklimi altüst ettiğini gösteren çok sayıda örnek vardır. Kara kütlelerinin çarpışması büyük deniz akıntıla Etna yanardağımn 2001 yılında püskürmesi 935/14 19 Şubat 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle