25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Güncel Tıp Mustafa Çetiner Pasif Sigara İçiciliği Sağlık Açısından Büyük Risk! Amerika'lı yerliler Avrupa, Asya ve Afrika kıtalan henüz tütünün varlığından habersiz iken tedavi veya diniamaçlı olarak tütün kullanıyorlardı. Sigara ile uygarlığın tanışması Kristop Kolomb'un Amerika kıtasını keşfi ile başlar. Tütün o zamanının uygar dünyasına öylesine yabancı idi ki, 1535 yılında Montreal'e ulaşan Jacques Cartier, tütün içen yerliler hakkındaki gözlemlerini günlüğüne şu satırlar ile aktarıyordu. "Vücutlarını, ağızları ve burunları sanki birer bacaymış gibi tütene kadar dumanla dolduruyorlar.... Bizde onları taklit ettik, ancak duman biber gibiacıydı ve ağzımızı yaktı". Böylesine garipsenen "tütün içme" eylemi, izleyen yıllarda önce Avrupa ve daha sonra da tüm dünyaya yayıldı. Tütün ile Fransa'nın tanışma yılı 1556, ingiltere'nin ise 1565'dir. Nihayet 1945 yılında Avrupa'da sigara içen yetişkinlerin oranı %80'lere kadar yükseldi. 0 zamanlardan günümüze sigara sayısız can almış, toplumsal bir sorun olarak gündemin hep önünde kendine yer bulmuştur. Kanımca sigaranın asıl kurbanlan pasif içicilerdir. Pasif sigara içicilerinin yüklendiği sağlık riskleri hakkındaki ilk önemli bilgiler, 1980'li yılların başında elde edilmeye başlanmıştır. Otuz yıla yakın bir süre sonra artık çok daha net olarak bilmekteyiz ki, pasif sigara içiciliği tüm yetişkinler ve çocuklar için çok ciddi bir sağlık sorunudur. 617 kişinin iş yerinde pasif olarak sigara dumanına maruz kalma sonucunda yaşamını yitirdiği gösterilmiştir. Yani tüm ingiltere 'de her gün iş yerinde pasif sigaraya maruz kalan neredeyse iki çalışan yaşamını yitirmektedir. Aynı ülkenin turizm sektöründe her hafta bir kişi bu nedenle ölmektedir Çalışma, evde sigara içilmesi nedeniyle sigara dumanına maruz kalan 2064 yaş grubunda yıllık ölüm oranının 2700'e ulaştığını göstermektedir. Altmış beş yaş ve üstü grupta ise bu rakam 8000'dir. Çalışmada istatistik olarak en düşük risk oranları kullanılarak değerlendirme yapılmış, buna rağmen ürkütücü sonuçlara ulaşılmıştır Aynı dergide "The accumulated evidence on lung cancer and environmental tobacco smoke" ismi ile 1997 yılında yayımlanan başka bir makalede, sigara içmeyen ancak sigara içen biri ile yaşayan kadınların, içmeyenler ile yaşayanlara göre karşılaştırıldığında 1020 kat daha yüksektir. Pasif olarak sigara dumanına maruz kalma sonucu gelişen kalp hastalığına bağlı olarak yılda 30.00060.000 kişi yaşamını yitiriyor (Passive smoking doubles risk of heart disease, BMJ 1997:314:1569). Pasif içiciler için kül tablasına tüter halde bırakılan sigaralar, üflenen dumana göre çok daha büyük bir risk taşıyor. Pasif içiciler arasında hamile kadınlar ve çocukların ayrı bir önemi var. Hamileliği sırasında, öncesi ve sonrasında sigara içen kadınlarda çocuk ulümlerinin %60'ından fazlasının nedeni sigaradır (Smoking and the sudden infant death syndrome: results from 19935 casecontrol study for confidential inquiry into stillbirths and deaths in infancy BMJ 1996;3I3.195198). Çocuklarda görülen astım sıklığı ve şiddeti ile pasif sigara dumanına maruz kalma arasındaki ilişki de açıkça bilinmektedir (Association between exposure to environmental tobacco smoke and exacerbations ofasthma in children. NEnglJMed 1993:328:16659). Nedendir bilinmez, sigara yasağını ilk uygulayan ülkelerden biri Rusya'dır. Dönemin Rus Çarı, 1643 yılında sigara yasağına uymayanların burnunu kesiyor, suçun tekrarlanması halinde ise ölüme mahkum edilmesini buyuruyordu. Tütün'ün zararlı etkisine ilk dikkat çeken ve 1761 yılında "Cautions Against the Immoderate Use of Snuff Ölçüsüz Enfiye Kullanımına Dikkat "isimli bir de makale yayımlayan ingiliz hekim John Hill'dir. 0 zamandan bu yana neredeyse 250 yıl geçti. Günümüzde gelinen noktada pasif sigara içicilerinin karşılaştığı riskleri önlemek için daha net sınırlamalara gereksinim var. Kanımca birahane, bar, gece kulübü, otel ve restoranlarda da sigara içimine hiçbir şekilde izin vermemek gerekir. Riskler bu kadar net ortaya konulduktan sonra sigara tiryakilerinin sigara ıçmek için başkalarının yaşamını tehdit etmeyecek, izole ve kapalı bir mekân bulamayacakları ortadadır. Bu nedenle, belki de ilerleyen süreçte "sigara içme özgürlüğü diye bir özgürlüğün olamayacağı" bile tartışma konusu edilmelidir. cetiner.m® superonline.com İLKİKAZ 250 MİLYONYIL ÖNCE British Medical Journal'da 2005 yılında yayımlanann "Estimate of deaths attributable to passive smoking among UK adults: database analysis" isimli çalışmada, ingiltere'de yılda GÛNDEİKİ PASİF İÇİCİÖLÜYOR %24 daha fazla akciğer kanserine yakalanma ııskının bulunduğu, riskin içilen sigara sayısı ve sigara dumanına maruz kalma süresi ile ilişkili olduğu ortaya konuldu. Dahası pasif olarak sigara dumanına maruz kalanların kanında tütüne ait kanser yapıcı bir çok maddenin varlığı gösterildi. Pasif içicilerde kalp hastalığı riski, akciğer kanseri ile HukukBilimi Bugün uzunca bir dönemi kapsayan bir ikinci cumhuriyet yaşamaktayız. Öyle sanıyorum ki, bundan sonraki cumhuriyet ilk cumhuriyetin hukukunun paradigmasına dönüşün cumhuriyeti olacaktır. İlk cumhuriyet, biraz sonra sözünü edeceğim paradigmasıyla daha çok düşüncelerde ve özlemlerde var oldu. Bu paradigmaya duyulan inançla, yoksulluğa, hastalıklara, zorunluluklara olağanüstü direnmek, olağanüstüyü başarmak mümkün oldu. Herkesin belirli bir şeyi kendine göre farklı yollardan geçerek kavrayabildiği bir tarzı vardır. Ben de Atatürk'ün tasarladığı cumhuriyetin hukukunun temelinde yattığını düşündüğüm paradigmayı, Alman Weimar Cumhuriyeti döneminde Adalet Bakanlığı da yapmış bir hukuk filozofunun, G. Radbruch'un "Der Innere Weg"de (Göttingen 1961, s. 81) söylediği şu sözlerinin yardımıyla kavrayabilmiştim: "Benim sosyal duygum daima şudur: Başkalarından daha iyi koşullarda olmayı istememek." Atatürk'ün özledigi Hukukun Temelinde Hangi Paradigma Yatıyordu? Bu yalın sözü sanki tüm hayatı, eylemi, düşüncesiyle Atatürk söylüyordu. Bu yalın söHayrettin Okçesiz zü sanki bir cihan savaşından, kurtuluşunun savaşını da vererek, yanmış kavrulmuş bir halde çıkmış Anado1u Halkı söylüyordu. Çünkü Anadolu'nun ahlak kodunda bu zaten vardı. Bunun kanıtını özellikle bağımsızlık savaşıyla gelen Cumhuriyetin, her biri birer yüzyıl olan ilk yıllarını inceleyerek pekkolayca ortaya koyabiliriz. "Başkalarından daha iyi koşullarda olmayı istememeyi" farklı hukuk düzenleri karşısında devrimci bir hukuk anlayışı ve onun kurulmak istenen düzeni için ayrı bir paradigma olarak görmek ne demektir? Hep birlikte daha iyi koşullarda olmak... İnsanıyla, ağacıyla, otuyla, kurduyla, kuşuyla, börtüsü böceğiyle, havası ve suyuyla, ama hep birlikte daha iyi koşullarda olmak arayışı... Bu bir ütopya mıdır?Ama kendimizin, yakınlarımızın, üyesi bulunduğumuz topluluğun çıkarları için bu saydığım evreni hiçe saymak ve başkalarından hep daha iyi koşullarda yaşamayı istemek, bunun meşruluk veyaptırım düzenini destekleyip pekiştirmek de bir gelecek korkusu olamayacak kadar mevcut ve gerçek bir cehennemin ta kendisi değil midir? Aslında, hep birlikte daha iyi koşullarda olmayı istemek, paylaştıkça azalan (araç) değerlerin kısır dünyasından uzaklaşarak, paylaştıkça çoğalan (üstün) değerlerin sonsuz evrenine dokunmamıza olanak veren en mütevazı, en iyi bir niyettir. Insanın insana tahakkümüne yol açan koşulları bertaraf etmek düşüncesiyle, kendi milletiyle birlikte tüm mazlum milletlerin uğradığı zulme karşı tüm gücü ve iradesiyle bir bağımsızlık savaşını başlatmak, başarmak, bu umut ateşini tüm dünyayı aydınlatacak bir güçte yakmak acaba bu ütopyanın gerçek olabi974/17 19 Kasım 2005 BİRLİKTE DAHA İYİ KOŞULLARDA leceğine olan inançtan doğmuyor muydu? Bu ütopyanın, yani "başkalarından daha iyi koşullarda olmayı istememek" niyetinin kendi gündelik yaşamınızda gerçek olmasıyla nasıl bir devrimi başlatabileceğinizi bir düşünebilir misiniz! Yasalarıyla bu yalın niyetimize destek verebilecek bir hukuk düzeninin bize, tüm canlı ve cansız doğaya sağlayabileceği korumayı birazıcık düşünebilir miyiz? Öyle sanıyorum ki, ilk cumhuriyetimiz bu umut ve inançla başlamıştı. İlk kuşaklar bu duyguyu ve düşünceyi eylemii olarak yaşamışlardı. Bu birinci cumhuriyeti alaysama ile karşılayan, birçok özverinin anlamını anlamakta güçlük çeken bugünkü cumhuriyet dönemi bu yüzden çok farklı bir paradigma üzerine kuruludur. Bu paradigma "başkalarından daima daha iyi koşullarda olmayı istemek" hırsıdır. Bugünün hukuk düzeni, içerdiği tüm yaldızlı sözlere rağmen bu paradigmanın en iyi taşıyıcısıdır. İlk cumhuriyetin bu mütevazı niyetine dönmeyi istemekle, bu amaca yönelik işlevlerin yerine getirilebilmesi için toplumun diğer ait sistemlerinde nasıl bir yapılaşmanın evrileceğini, özellikle siyasal ve iktisadi yaşamımızın nasıl biryapıya kavuşacağını aşağı yukarı önceden görebiliriz. Asıl bu paradigmayla, demokrasi gerçek demokrasi, insan hakları gerçek insan hakları, özgürlükler gerçek özgürlük olacaktır. Zorbalık ve zulüm bu paradigma ile kendisine kiralık katil bulamayacaktır. Ismarlama yasalar ve koruyuculan da olmayacaktır. Eğer biz bir sabah uyandığımızda Atatürk'ün sayısız erlerinin ve Onuncu Yıl Yurttaşları'nın "başkalarından daha iyi koşullarda olmayı istememek" ama hep birlikte daha iyi koşullara kavuşmak için canla başla çalışmak niyetini içimizde duyumsarsak, işte o zaman yeni bir cumhuriyet başlayacaktır. Bir ay sonra buluşmak ümidiyle... GERÇEK ÖZGÛRLÜK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle