Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nbîlim lin degerleri tehdit altında sefecisi Michael Ruse'a göre bu tür geleneksel bir toplumdan çıkarak modernite ile tanışan kişinin karşısında iki seçenek vardır: Ya akılcılığı ve ilerlemeyi kabul edecek, ya da inanca boyun eğecek. Bu ikinci reaksiyon, geleneksel dinlerin güven verici yönünün mirasını devralır. Modernitenin üzeri kapalı bir şekilde reddettiği bu miras şunları içerir: Kutsal kitapların yanılmazlığı, tek inanç sisteminin diğerlerinden üstünlüğü, aklın yetersizliği, Tanrı'ya boyun eğme yolunda kişisel özgürlüklerden feragat . Başka bir deyişle bu köktendinciliğe dönüş anlamına geür. Diğer bir yaygın reaksiyon, akılcılığı inanca ters düşen ve karşı çıkan bir tavır olarak ele almaktır. "Her birey bir inancın adamıdır, bu inanç laik olsa bile" diye konuşan Mohler, "Herkes temel bir inanç ve gerçeklik anlayışı çerçevesi dahilinde hareket eder" diyor. Bu kadar güvensiz bir dünyada bu tür düşünceler, kendilerine yandaş bulmakta zorlannıaz. "Belirsizlik pek çok insanın tahammül edemeyeceği bir durumdur" diye konuşan Berger, "Belirsizliği onaracak veya güven tazeleyecek her hareket, çok kolay pazar bulur" diyor. Armstrong, köktendinciliğin eski dinlere dönüşmesinin ardında bunun yattığına inanıyor: "Laik düşmanla başa çıkabilmek için radikal dinciler, karmaşık inançları keskin ve yalın ideolojilere dönüştürürler. Bunların dışında efsanevi öyküleri modern doğrularmış gibi sunarlar. Bu süreç içinde acıma ve merhameti göz ardı ederler. Oysa merhamet duygusu, dengeli bir dini inancın en belirgin göstergesidir. Köktendinci vizyonun tam kalbinde yatan endişe ve korkuyu anlamamız çok önemlidir. Ancak o zaman bu akımın öfkesini ve boşlukları sağlam ve güvenilir bir inançla doldurma konusunda sergiledikleri aceleci hırsı algılayabiliriz." Köktendinciler kendilerini hep savunmada oynamak zorundaymış gibi hissetseler de, sekülerizmin kültürel üstünlüğü karşısında saldırıya geçerler ve kendi vizyonlarını kabul ettirmek için inançlı veya inançsız, insanlar arasında fark gözetmeksizin geniş kitleleri hedef alırlar. Örneğin İslami radikaller laik yasaların yerine şeriat yasalarını getirmeye çabalarlar. ABD'de Hıristiyan radikaller ise kürtaj yasalarını değiştirmek, cinsel yönden tek eşliliği teşvik etmek, eşcinseller arasındaki evliliklerini engellemek, doktorlann ölüm döşeğindeki hastalara ötenazi uygulamalarına izin vermemek ve yaradılışçılığı okullarda öğretilmesinin yolunu açmak gibi çabalara girerler. SAVUNMA SIRASI ŞİMDİ LAİK KESİMDE Şimdi laik kesim kendini saldırı altında hissediyor. Ancak moderniteyi benimsemiş insanların kendilerini tehdit altında hissetmeleri gerçekten gerekiyor mu? Bunun yanıtı hem "evet" hem "hayır"dır. Radikal dini görüşlere sahip herkesin bilime veya ilerlemeye karşı olduğunu düşünmek doğru değildir. Geçen yıl Washington DC'deki Din ve Kamu Düzerine üzerine Pew Forum adındaki tarafsız bir düşünce kurumu, ABD'deki Hıristiyan köktendincilerin (ki bunlar kendilerini evanjelist olarak tanımlamayı tercih ediyor) yarısının kök hücre araştırmalarının yasaklanmasına karşı olduğunu tespit etti. Kaldı ki bunların kürtaj ve homoseksüellik konusundaki görüşlerinin genel nüfustan pek de farklı olmadığı belirtiliyor. Ancak bu, laik değerlere bağlı insanların hiçbir şeyden korkmalarına gerek olmadığı anlamına gelmiyor. ABD'de evanjelist Hıristiyanlar bilimin bir şekilde dine karşı olduğu fikrini başarılı bir şekilde yayarak, bu dengesizliğin giderilmesi gerektiğini benimsetmeye çalışıyorlar. Amerikalıların yalnızca yüzde 26'sı evanjelist. Ancak 2004 kasım ayında yapılan bir kamuoyu araştırması, Amerikalılarının yüzde 37'sinin okullarda yaradılışçılığın öğretilmesine karşı olmadığını ortaya koyuyor. Üstelik bu kişiler yaradılışçılığı evrim ile birlikte değil, evrim kuramının yerine okutulmasından yanalar. Bilimsel araştırmalara desteğin erozyona uğramasının başka yan etkileri daha var. Sözgelimi küresel ısınmayla ilgili bilimsel kanıtları, siyasi nedenlerle reddetmek artık çok daha kolay. Ceorge W. Bush açıkça "inanca dayalı başkanlık" yaptığını ilan edebiliyor. Öyle ki Amerikalı bir politikacı işi biraz daha ileri götürerek, "George Bush ABD'de çoğunluğun oylarıyla seçilmemiştir. Tanrı tarafından bu göreve atanmıştır" diyebiliyor. Radikal İslam da bilim için büyük bir tehdit oluşturuyor. İslam dini ile ilgili yazılarıyla tanınan İngiliz yazar Ziyauddin Serdar, 199O'lı yıllardaki dini inançların bilime çok büyük zarar verdiğini ileri sürüyor, çünkü bu inanca göre tüm bilgiler Kuran'da mevcuttur. Pakistan'daki QuaideIslam Üniversitesi'nden Pervez Hoodbhoy, tanınmış bir Pakistanlı fizikçinin Kuran'daki bir ayetten yararlanarak gökyüzünün (aynı zamanda cennetin) Dünya'dan saniyede 1 cm, ışıktan daha hızlı bir şekilde, uzaklaştığını hesaplamış olduğunu yazıyor. Ne var ki herkes köktendinciliği zararlı bir akım olarak görmüyor. Bazı bilim adamlarına göre köktendincilik, boşlukta kalan insanlara psikolojik güvence ve sosyal kimlik sağlayarak gelecekle ilgili sağlam umutlar beslemelerine yardımcı oluyor. Pennsylvania State University'den tarihçi Philip Jenkins bu konuda şöyle konuşuyor: " Sağlam ve güvenilir bir dini kimliğe sahip olan kişiler, kimliklerin yok edildiği ve değiştirildiği küreselleşen bir dünyada daha kolay hayatta kalabilirler." DİNLERİN SON ZAFERİ Bazı bilim adamları da köktendinciliğin dinin son zaferi olduğunu ileri sürüyor. Jenkins, Kaivinizm gibi tarihteki köktendinci hareketlere bir göz atıldığında bunların zaman içinde seküler bir yapıya büründüklerini söylüyor. Jenkins'e göre köktendincilik aydınlanmaya giden yolda durulması gerekli olan bir istasyon. Bunun doğru olup olmadığını zaman gösterecek. Ancak kısa vadede laik dünyanın köktendincilik yüzünden biraz başı ağrıyacak. Eğer köktendincilik moderniteye karşı bir tepki ise bu çatışmadan daha başka sonuçlar da doğabilir. İngiltere'deki Exeter Üniversitesi'nden sosyolog Grace Davie, "21. Yüzyıl'da din öne çıkacak" diye konuşuyor. ABD'de bu sürecin bir dengeye oturma şansı yüksek ve Avrupa görece olarak bu akımlara karşı bağışıklık geliştirmiş durumda. Fakat köktendincilik daha çok, yükYazının devamı 22.sayfada ıte gereksinimleri karşılayamaz. BosÖniversitesi'nden din sosyoloğu Peter er, "Modernite eski güvencelerin altını or. Ayrıca yeni ve farklı düşüncelerdeşileri karşısına alıyor" diyor. İslam bisi İngiliz yazar Malise Ruthven bu yeni rklı düşünceleri "farklılık skandalı" olanitelendiriyor. Geleneksel toplumlar ırel açıdan birbirine benzer. Ancak bu 1larda yaşayan kişiler sanayileşme sügereğince kentlere göçtükçe farklı göki kişilerle karşılaştılar. Bu deneyim 'li yıllarda başta Kuzey Amerika olmak i pek çok Batı ülkesinde yaşandı. Dünı geri kalan kısmında ise bu olgu milırın moderniteye geçmesiyle yeni yeni a çıkıyor. Kentelere göç eden kesimin yeni orı tanıştığında yaşadığı şaşkınlık pek ülkede ve kültürde birbirine benzer. ın nedenlerinin başında çoğulculuk, dilinlere hoşgörü, geleneksel görüntüleışına taşan cinsel davranışlar, kadınlaîleneksel rollerinin dışına çıkması, kutir varlıktan çok insan aklına güvenme mokrasidir. RI ÖLÜRSE... Bu tür kültürel şoklara maruz kalan lar hem kendileri hem de çocukları iorku duyar. Bu durumu, dini otoriteırşı gelindiği için ortaya çıkan bir karolarak yorumlarlar. Kentucky, Louisien Southern Babtist Theological Sery'den Albert Mohler, bu durumu açık< için Dostoyevski'nin şu alıntısından lanıyor: "Tanrı öldüğü zaman her şey ir (hoş görülebilir)." Florida State University'den bilim fel Birbirlerine düşman olarak gö'sterilen Hırisliyan ve Miislüman köktendinciler aslında ortak dünya görüşlerine sahipler. i J 974/1319 Kasım 2005