14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dir. Böyle bir çiftin varlığı bile iki cücenin hiçbir zaman çok kuvvetli çekim gücü etkisi altında kalmadıklarını göstermekte ki buradan yola çıkarak Kahverengi Cücelerin de tıpkı sakin ortamdaki yıldızlar gibi doğduklarını söyleyebıliriz diye konuştu Luhmann. Bilim adamı, araştırması sırasında yüksek ısıları nedeniyle henüz çok aydınlık olan genç Kahverengi Cüceler üzerinde yoğunlaşmış. Kahverengi Cüceler yaşlandıkça kararıp ağırlaşırlar. Çünkü yıldızlarda olduğu gibi içlerinde çekirdek füzyonu meydana gelmez. Kahverengi Cücelerin 9O'lı yılların başında keşfedilmesinden bu yana araştırmacılar bunları ne şekilde sınıflandıracaklarını lartışıyorlar. Luhman, elde ettiği son sorıuçlar doğrultusunda yıldız olarak adlandırılabileceğini düşünüyor. Miyopluk kalıtımsal değil Yeni bir araştırmaya göre miyopluk neredeyse tamamen yaşam biçimine bağlı olarak gelişmekte. Sonuç, dünya genelinde gerçekleştirilen 4O'ı aşkın araştırmayı değerlendiren Canberra Üniversitesi tıp uzmanlarından Kathryn Rose'a ait. Orneğin kendi ülkelerinde yaşayan Hintliler arasmdaki %10'luk miyopluk oranına karşın Singapur'da yaşayan Hintlilerin %70'inin miyop olması, hastalığın kalıtımsal olmadığını kanıtlamakta. Araştırmacılar New Scientist dergisinde en önemli faktörlerin genç yaşta çok okumak ve televizyon izlemek olduğunu söylüyorlar Diğer bir örnek de israil'den. Dinsel metinler ezberlernek zorunda kalan israilli çocukların %80'ı miyop. Oysa daha az okunan devlet okullarında miyop olan çocukların oranı sadece %30 civarında. Morgan'a göre endüstri ülkelerindeki çocukların zamanlarının önemli bir kısmını bilgisayar ve televizyon karşısında geçirmeleri yüzünden miyopluk hızla artacak. ranışlarını yansıtan bir yazılım trafik sıkışıklığını saatler öncesinden kestirebıliyor. Bir trafik benzeşim sistemi Almanya'nın otoban şebekesindeki sıkışıklıkları yaklaşık bir saat öncesinden tahmin ederek sürücülere yardımcı oluyor. Sistemin başarılı olmasının nedeni gerçek sürücülerle arabalarının davranış biçimlerini temel almasından kaynaklanıyor. Mühendisler kara trafiğinin akışıyla ilgili örnekler oluşturmak için trafiği akıcı, kapalı ve yoğun akıcı olmak üzere üç sınıfa ayırırlar. Yoğun akıcı trafikte, taşıt yoğunluğu çok yüksek olmakla birlikte eşzamanlı bir akış söz konusudur. Ne var ki, bu tur bir trafik akışı süreklilik göstermez. Şerit değiştirerek arkasındakı arabayı ani fren yapmaya zorlayan bir araba trafikte ansızın bir yığılma olmasına yeterlidir. Bu durum çok geçmeden dalga gibi geriye doğru etkisini gösteren bir sıkışıklığa neden olur. Trafik akışıyla ilgili olarak daha önceki model oluşturma girişimleri bu "kıstırma etkisi" hesaba katılmadığından başarılı olamamıştı. Şimdi DuisburgEssen Üniversitesi'nden Michael Schreckenberg ve arkadaşları "kıstırma etkisini" başarıyla üreten bir bilgisayar modeli geliştirdiler. Söz konusu kapsamına giriyor. Model işlediğinde araçları gerçeğe uygun hızlanma ve hız kesme kurallarına göre hareket ettirıyor. Söz gelimi, sınırsız sayıda hız kesmeye izin verilmiyor. Yola gömülü alıcılardan toplanan verilere dayalı bu tür bir model şimdiden Köln kenti çevresindeki otoban şebekesinde trafik akışının önceden belirlenmesinde uygulanıyor. Modelden elde edilen kestirimlerin doğruluk oranının %90'a ulaştığı belirtiliyor. Küresel ısınmadan Cüneş sorumlu değil! modelde yol dikey hatlara ayrılıyor ve her bir hücre dizisi yolun bir şeridini temsil ediyor. Bu hatların içinde kalan hücreler ya taşıt içerdiğini, ya da boş olduğunu belirtecek biçimde işaretleniyor Sanal araçlar arasmdaki boş hücre sayısı sürücülerin davranış biçimlerine göre değişiyor. Schreckenberg iki davranışın kopyalandığı bu modelle daha önce hiç elde edılmeyen bir kesınliğe ulaşıldığını belirtiyor. Sürücülerin öndeki araca gereğinden çok yaklaşıp frene basmak zorunda kaldıkları, ya da aniden şerit değiştirerek başkalarını fren yapmak zorunda bıraktıkları bu tür durumlara "saldırgan" davranış adı veriliyor. Başkalarının fren yapmak zorunda kaldıkları durumlar ise, sürücüler genelde güvenli bir mesafede seyrettiklerinden, "savunucu" davranış Geçtiğimiz yüzyıhn ortalarından bu yana Güneş'te olağanüstü etkinlikler yaşanmakta. Bu etkinlikler Güneş lekeleri, gaz patlamaları ve ışın akımlarının sıklığıyla belli olur. Veriler, Lindau MaxPlanck Güneş Sistemi Araştırmaları Enstitüsü ve Oulu Üniversitesi'nin ortak çalışmaları sonucunda elde edildi. Bilim adamları Güneş etkinliklerini 850 yılına dek uzanan lekelerle saptayabilmek için Güneş lekeleriyle ilgili tarihi belgeleri araştırarak, Grönland ve Antarktikten alınan buz karotlarındaki radyoaktif izotopların sıklığını ölçtüler Bu şekilde ortalama Güneş lekesi sayısının 1940 yılından bu yana geçtiğimiz son bin yılda olmadığı kadar yüksek ve uzun vadeli ortalama değerden de iki misli fazla olduğu ortaya çıktı. Güneş etkinliğinin süreci dünyadaki ortalama sıcaklık artışına benzediği için araştırma sonuçları genelde Güneş'in dünya iklimi dolayısıyla da 2O.yy'dakı küresel ısınma üzerindeki etkisine dayanır. Güneş'in iklim değişimi üzerinde farklı fiziksel mekanizma etkileri söz konusu Genel ışıma ve kızılötesi alan Güneş etkinliğine bağlı olarak değişmekte. Leke sayısı arttığında Güneş "sakin" dönemlere kıyasla çok daha aydınlıktır ve kızılötesi ışın oranı da yükselir. Dünya atmosferine yansıyan kozmik ışın ise azalır ve lyonlar daha büyük asılı parçacıkları yoğunlaştıracak tohumlara dönüşerek bulut oluşumunu hızlandırırlar. Güneş etkinliğı arttığında kozmik ışın ve bulut oluşumu azalırken ve dünyadaki hava sıcakları artar Düşük Güneş etkinliği ise tam tersi olarak düşük sıcaklık demek. Araştırmacılar Güneş'teki değişimlerin uzun bir süre iklim değişimiyle paralel olarak süregeldiği sonucuna vardılar Bu da Güneş'in geçmişteki iklim üzerindeki etkisini kanıtlamakta. Fakat bununla birlikte 1980'den sonrakı on bir yıllık Güneş döngüsünde genel ışın yoğunluğu, kızılötesi ışın ve kozmik ışın artışı söz konusu değil. Oysa dünya bu zaman zarfı içinde önemli ölçüde ısındı ki bu da Güneşin iklim değişimi üzerindeki etkisine dayanan tezı zayıflatmakta. Doğal bileşimler antibiyotiklerin etkisini arttınyor Rhode Island Üniversitesi bilim adamları antibiyotiklerin etkisini yüz ilâ bin misli yükselteh doğal bir bileşim buldular. Söz konusu bileşim insan bedeninde meydana gelen bir iltihap sırasında önemli ölçüde üretilen lizofosfatik asit (lysophosphatic acid). Cohen'e göre bakteriler hücre duvarlarının yapısına bağlı olarak Grampozitif ve Gramnegatif olmak üzere ikiye ayrılmakta. Gramnegatif bakteriler az miktarda üzofosfatik aside ilave edildiğinKH~S£ •:*%•< > . * de asit yüz ila bin */:/>„•< i misli duyarlı hale ge% . • liyor ve böylece bakterileri öldürmek için Gramnegatif bakteriler (E.Koli) çok daha az miktarda antibiyotik yeterli olmakta. Birleşim Grampozitif bakterilerine karşı uygulandığında ise bakterileri antibiyotik olmaksızın da ölüyorlar. Bu birleşimle karıştırıldığında eski antibiyotikler bile yeniden etkili hale geliyor diyor Cohen. Lizofosfatik asit pudra şeklinde satılmakta. Bilim adamı şimdi antibiyotikle kullanımı için patent aldı ve birçok alanda kullanılabileceğine inanıyor. Birleşim kan dolaşımında da bulunduğu için alerjik reaksiyonların da meydana gelmeyeceği sanılmakta. Cohen bundan sonra aynı etkinin hayvanlarda da işleyip işlemediğini araştıra Grampozitif bakteriler (Baeillus cereus) cak. S Kotu sumculer trafık tahminlerine ışık tutuyor Sürücü ve arabalarının dav 908/714 Ağustos 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle