02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zümrütten akisler başarı şansı rınden çekmesı ve zaman yıtırmeden yanıt duğmesıne basması ıstenıyor Burada ıkı olçum dıkkate alınıyor Işığın yanrridsıyla kışının parmagını bulunduğu duğmeden çekmesı arasında geçerı sure karar su resmı, parmagın duğmeden çekıhp yanıt düğmesıne basılması arasmda geçen sure ıse eylem sure sı olarak tanımlanıyor Burada, eylem zamanı zekâdan ba gımsız gıbı gorunuyor fakat 10 derecesı yuksek olan "Ad Parnassum" (Paul Klee) Zekânın hiyerarfik modeli, 'g'nln en Ust noktada bulunduğu bir plramittlr; diğer kışılerde karar yetenekler ite özelliklerine göre yukandan afağıya doğru sıralanmiflardır. verme suresı A. M. C. Şengör "Sitasyon", Serengil ve Bilim 13 Ocak 1999 tarihli Hürriyet gazetesinde Emin Çölaşan'ın "öztürk Serengil" başlıklı yazısı, bilimcilehmizi çok ilgilendirmesı gereken bir pasaj içeriyordu. Yazının temelini, Çolaşan'ın yıllar once rahmetli Özturk Serengil ile yaptığı ve daha sonra "Blz Kırk Klşiylz, Birbirimizi Biliriz" başlıklı kıtabına da aldığı bir söyleşi oluşturuyordu. Söyleşinin biryerinde Serengil merhum anlatıyor: "Ben tam 387 film çevirdim galiba. Bir gun Isveç'e gitmiştim. 0 sırada henuz 227 film çekmiştim. Bunu duyan Isveçlilerin gözü faltaşı gibi açıldı. Önce benimle gazetelerde roportajlar çıktı. Sonra da meşhur rejisor Ingmar Bergmarila ikimizi televizyona çıkardılar. Programın başında takdimci aynen şöyle dedi: Şimdi karşınızda sadece dört ff/m yaptığı halde bütün dünyanın tanıdığı bir sanatçı ve 227 film yaptığı halde hiç klmsenin tanımadığı bir başka sanatçı.' Program başlayınca da Ingmar Bergman bana şoyle dedi: 'Kardeşlm özürdilerim, sen şlmdlye kadar 227 film miçevirdin, yoksa 227 fotoğrafmı çektirdin?" Filmin de, bilimsel yayının da amacı aynıdır: llgili kitleye ulaşmak, ilgili kitle tarafından bilinmek. Her ikisi de birer araçtır, amaç değil. Film burada sanatçının iletişim aracı, bilimsel yayın da bilimcininkidir. Bilimsel faaliyetin amacı doğayı olabildiğince detaylı olarak anlamak; bunun da yöntemi gözlemle sınanabilecek modeller, yani varsayımlar gelistihp bunu en geniş bilimciler çevresinin eleştirilerine sunmak olduğuna gore, bilimsel yayın ne kadar geniş bir şekilde dağıtılır ve ne kadar geniş bir çevre tarafından okunup eleştirilirse o derece amaana ulaşmış olur. Bir bilimsel yayının ne derece geniş bir çevre tarafından okunup eleştirildiği, o yayından diğer bilimcilerin yayınlannda ne kadar sık bahsettiklerinden anlaşılır. Işte bu "bllimsel atıf' veya bugünlerde Türkiye'de moda oldugu Fransızca şekliyle "sltasyon"dur. Atıf sayısı veya sitasyon sayısı ne derece yuksek olursa, bir bilimsel eser o derece okunup eleştirilmiş demektir. Atıf sayılarını, dunyada bu iş için kurulmuş bazı şirketler, belirli bazı dergileri temel alarak uluslararası atıf tarama endekslerinde her yıl yayımlarlar. Taramaya alınan dergilerin 1) muntazam çıkması, 2) en az makale başlıklannın, makale özetlerinin ve şekil altlıklarının Ingilizce olması, 3) yayımlanan makalelerin uluslararası hakemlerce yayından önce incelenmesi, 4) duzgun ve yaygın dağıtılması, S) makalelerin muntazam atıf alması şartları vardır. Bunun dışında, taranan dergiler taramayı yapan şirketlere beili bir yıllık ücret oderler. Bu dergilerde yayın yapmak bilimcinin atıf sayısını arttırmaz. Yalnız belli bir disipline çekilmiş bir dergide yayın yaptığını belgeler. Buna karşılık kendi yayınına (nerede çıkmış olursa olsun!) yapılan atıf sayısı, o bilimcinin yazdıklannın dunyada ne derece ciddiye alındığının göstergesidir. Örneğin, taranan bir dergide bir yılda on yayın yapmış, ancak daha sonra bu yayınlara sıfır atıf almış bir bilimci, taranan bir dergide hiç yayın yapmadığı halde, Çok film mi, kaliteli film ml? uluslararası atıf endekslerinde yılda muntazam on atıf alan bir bilimciye kıyasla başarısızdır. Önemli bir bilimsel eser uzun bir zaman anlaşılamadan veya kullanılmadan kalmış olabilir. Ama, hele günümüzde, bu sürenin birkaç yılı geçmeyeceği kesindir. Ciddi bir dergide bir kişinin hiç işe yaramaz pek çok yayın yapması mümkün olmakla beraber muhtemel değildir. Ama hiç işe yaramaz bir şey yazanın muntazam atıf alması ihtimali hemen hemen sıfırdır. Tüm bu nedenlerle, universitelerimizde atıf endekslerince taranan dergilerde yapılan yayınlara değil, alınan yıllık atıflara belki de uluslararası standartlarla kıyaslanarak ödul verilebilir. Bu şekilde odullendirilecek atıflar, okuyucunun da aklına gelebilecek acı nedenlerle, tercihan Türkiye dışından olanlar olmalıdır. TUBİTAK da bu yılki bilim ödüllerinin dağıtımında yapıldığını sandığım ciddi bir yanlışın yanıltıalığını açığa çıkardığı kısır formullere bel bağlamaktan kurtulup atıf değerlendirmesini yukarıda önerilen şekilde ele alabilir. Bilimsel yayın yapmak kolaydır. Ben hocam Prof. Kevin Burke'ün yayını az bir meslektaşına yardım için iki sahifelik bır makaleyi hemen bir toplantıda yazıp atıf endekslerince taranan bir dergide yayımlattığını biliyorum (Jour. Sedimentary Petrology, 1969, Haziran, ss. 797798). Aynı derecede kolay olmayan, kaliteli bilimsel yayın yapmaktır. Bilimsel yayının kalitesinin göstergesi de aldığı atıf sayısıdır (bu atıflar negatifolsa b'ıle bol negatif atıf, bahse çok değer bir yanlışın göstergesidir!). Bilim tarihihde artık belirli atfa gerek olmadan herkesin malı olarak kullanılan keşifler (ör. Nevvton'un yerçekimi kanunu) bol değildir. Türkiye'de hiç kimsenin böyle bir iddianın arkasına bazı çevrelerde bana anlatılmaya çalışıldığı gibi saklanabileceğini sanmıyorum. g'nin biyolojisi Zekâ araştırmalarına yonelık bazı eleştırılerde ozellıkle, genel zekâ kavraırunın hayalı olduğu ve "zekâ"nın gerçekte kışının bellı bır kulturel bağlamda becerılerı ve bügılerı edınme yetısı şeklınde açıklanabüeceğı vurgulanıyor Ancak "g"nın bellı bır alana ya da zıhınsel becerıye ozgu olmaması, "g"nın kulturel baglam da bağımsız olduğunü ortaya koyuyoı Ancak degışık sosyal gruplar uzennde yapılan testler geneldo zekânın aynı çızgıde üerledıgını gosterıyor Bu gozlem de kulturel unsurlarrn "g" uzennde etkılı olmadığını ortaya koyuyor Ote yandan, son yılldrda Kuzey Amerıka ve Avrupa'da büım adamlarının yaptıgı araştırmalar, beyınle ılgılı pek çok etkenın zekâyı etkıledıgını ortaya koydu Ornegm, beynın MR'la saptanan olçusunun IO'yla bellı derecede ılışkılı oldugu belırlendı Ayrıca zekı ınsanlann beyınlerının sorunları çozmek ıçın dıgerlerıne gore daha az enerjı tukettıklerı saptandı Ote yandan, çeşıtlı nıtekklere sahıp beyın dalgalarının IQ'yla buyuk oranda üıntılı oldukları gozlendı Buna gore, IO'lan yuksek olan kışıleım beyın dalgalaıı ışıtsel uyarılara daha çabuk yanıt verıyor Bu gozlemler sonucunda bazı araştırmacüar, "g"ler arasındakı farklılıkların sınırsel ışlevlerın hızı ve yeterlıhgıyle ılgüı oldugunu belırtıyorlar Bu teorı dogruysa, çevresel koşullar bıı şekılde beynın fızyolojısını değıştırerek g'yı etkıleyebüırler Ote yandan, Jensen ve arkadaşlaıınrn bılgıye dayanan temel becerı lestlerı (ECTs) uzermde yaptıkları çalışmalar, "g"mn psıkolojık ve fızyolo jık yapıları arasındakı boşluklaım bırleştırdmesını sagladı Bu testlerle olçulen zıhınsel becerıler herhangı bır entelektuel ıçerığe sahıp degüler ve son derece basıt oldukları ıçın erışkınler ve çocuidar tarafından bır sanıyeden daha az bır sure ıçırıde halledüıyorlaı Ornegın temel tepkı za man testlerınde kışıye ışık geldıgınde ışaret parmagını hemen bulunduğu yerdekı dugmenın uze nın, 10'su duşuk kışılerden bıraz daha kısa oldugu gozlenıyor Becerıler daha karmaşık hale geldıgınde ortalama karar suresıyle IQ arasındakı ılışIder artıyor Bu sonuçlar zekâ faktorunun, ınsan ların karmaşık olaylarla başa çıkmasını kolaylaştırdıgını ve karmaşık durumlarda etkısının çok daha fazla oldugunu ortaya koyuyor Tepkı gosterme zamanı, bazı ınsanlarm gunluk yaşamdakı eylemlerıyle ılgüı motıvasyon ya da stratejılerı arasındakı farldarı ortaya koymuyor Bu testler beynın bdgılerı algılama bırleştırme ve değerlendır me gucunu olçuyor Ote yandan, zekânın bıyolojıyle olan ılışkısı, genlerın zekânın oluşumunda tek başma belırleyıcı bır rol oynadıgını kanıtldmıyor Oysa genetık araştırmalar, ınsanların bellı bır kalıtsal zekâ potansıyelıyle doğduklannı ve genetık farklılıkların da zekâ duzeyını etkıledıgını ortaya koymuştu Geçen yıl Londra'da Psıkıyatrı Enstıtusu'nden Robert Plomin başkanlıgındakı bır heyet ılk defa zekâdan sorumlu bır genm varlıgını kanıtladı Genler, çevreyle de etkıleşıme gırerek kışının bıl gılendırıcı deneyımlere olan duyarlılığını arttırıyorlar 10 ya da "g" olarak adlandırılan genel zekâdakı farklılıklar temelde hem genetık yapı hem de çevreyle üıntüıdırler Zekâ araştırmacıları ıçın ıkıncı surprız ıse, aynı ortamı paylaşan kardeşlerın IO'lannın çevresel faktorlerden etblenmedıgıydı Oysa pek çok kışı hâlâ aıleler arasındakı sosyal, psıkolojık ve ekonomık farklılıkların 10 uzennde etkılı oldugunu duşunuyor Araştırmalar paylaşılan ortamın çocuklukta IO'yu bıraz bıçımlendırmesme raö;men bu etküerrn daha sonrakı yülarda kayboldugunu ortaya koyuyor Meslek alanında "g" faktörü "g"nın genetık ve fızyolojık ılışlalerı global zekânın var oldugu yonunde kanıtlar ortaya koyDevamı 21. sayfada 622/5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle