Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM VE EĞİTİM 1 0 0 Y I L Ö N C E B İ L İ M verilmelidir. Bu bizi ister istemez öğretim üyesi sıkıntısına getiriyor. Şu açıdan sıkıntı çekiyoruz, ders vermek için araştırmacı olmaya gerek yok. Sınıflar gerçekten çok kalabalık. Ben isterim ki 3040 kişilik sınıflarla ders yapalım. Şimdi bunun için yok diyebilirsiniz. Ama siz bana bugün YÖK'ten 60 tane kadro getiriniz, ben onu dolduramam. Çünkü bu kadar matematikçi yok. YÖK "araştırma yapın, yayın yapın ona göre terfl edin" diyor, ama YOK kurulduğundan beri standart diye bir olay kalmadı. Yükseltmeler tam bir çorbaya döndü, hiçbir süreklilik yok. Oysa süreklilik çok önemli, hele bizim gibi bilim geleneği olmayan ülkelerde. Bana göre şöyle bir şey yapılabilir: Öğretim üyesi olan kişi sadece ders versln ve terfilerle bir profesör ne kadar maaş alıyorsa o kadar alabilsin. Bu kişiden bizim beklentimiz sadece ders vermesi olmalı, maaşının artması için bu kişinin doçent veya profesör olması gerekmez. Prof. Tarık Pekel: Üniversitelerdeki akademisyenlerin hepsinin araştırmacı olması gerekmiyor. Araştırmacılık çok özel bir olay, bir yaşam blçlml, araştırmacı bu işe 24 saatini ayırır, tiyatroya, sinemaya, gezmeye gider ama aklı çözeceği problemdedir. Bazı insanlar çok güzel ders anlatır. Ama araştırmaya merakı yoktur. Onun için ders vermek isteyenler ders vermeli, araştırma yapmak isteyenler de araştırma yapabilmelidirler. nun cezasını çekiyoruz. Bilim gelişmiş ülkelerde gelenekleşmiş. Örneğin bir enstitü kurmak için yapılması gerekenler bellidir. Bizim bir hatamız da aceleciliğimiz. YÖK'ten sonra her kurulan yeni üniversitede mutlaka fenedebiyat fakültesinin de olması gerekiyor. Bu çok güzel bir düşünce, ama bunun içerisine hangl flzlkçl, hangl klmyacıyı, hangl matematikçlyl, hangl blyoloğu koyacaksınız? Bunun hiçbir hesabı yok, öte yandan nasıl araştırma yapmalı? Şimdi bir matematikçinin araştırma yapması için araşgereç lazım değil, matematikçi İçin gerekll olan İyi bir kütüphane. YÖK kanunundan sonra zaten fakir olan kütüphaneler abone oldukları süreli yayınları bile alamaz duruma geldiler. Çünkü eldeki para aynı tutulmuş, on yerine yirmi seklz üniversiteye bölünmüş, herkes mahvolmuş. Diğer taraftan dış temas imkânı giderek azalmış. Benim fakültem belki en iyi durumda, geçen sene konferanslara katılmak için ODTÜ sadece yol paralarını ödedi. Bu başka ünıversitelere göre çok büyük bir olay. Durum yurtdışında tamamen farklı. Bakıyorsunuz, ispanya'da senede üç tane beş tane konferans olsun, bunlara katılan kişilerin masrafları ödeniyor. Bu bizde hiç duyulmamış bir şey. Bizde bırakın halkı, bilim dünyasının içindeki insanlar bile "Ha, o mu Avrupa'ya gezmeye gidiyor" diye düşünüyorlar. Türkiye'nin dışa açılması çok önemli, işadamları dışa açılsınlar diye imkânlar tanınıyor. Ama bilim yapan çok az klslyl giderek her bakımdan kısıtlıyoruz. Prof. Tarık Pekel: Hatta ve hatta yurtdışında dış seyahat vergisini de üniversite kendisi ödüyor. İngiltere'de laboratuvarlar halka açıktır Soru: Yurtdışında temel billmler alanlarına ögrenciyl çekmek ve bu alanlan tanıtmak İçin neler yapılıyor? Prof. Tank Pekel: Avrupa'da her yıl temel bılimler haftaları düzenlenir. örneğin ingiltere'de her yıl bir hafta süreyle üniversiteler laboratuvarlarını halka açıyorlar. Buralarda yapılan araştırmaları halka tanıtırlar, basit deneyleri halka yaptırırlar. Televizyon programları, halka açık seminerler, biMm müzeleri popüler bilim dergileri tanıtımda çok etken oluyor. Ayrıca yine Türklye'ye dönersek: Bakıyorsunuz belli sayıda personel çehştıran tesislerin yasayla düzenlenmiş spor teslslerl ve sporcu yetlştlrme şartları var. Aynı uygulama gereğince temel bilimlerde de araştırmaya yönelik projelere yasal olarak aktarma yapılabilir. Bunun için birinci olarak öğrencinin üniversiteye gelmesi ve ikincisi mezun olduktan sonra araştırma yapması gerekiyor. Bugün İngiltere'de 2000 tane doktoralı klmyager, endüstride araştırmacı olarak çalışıyor. Prof. Tosun Terzloğlu: Gelişmiş ülkelere baktığımızda onlar 19. yüzyılın sonunda bilime inanmış ve bilimsel gelenekleri korunmuş insanlar. Bizler bilim dünyasına çok geç girdik; bu belki de bizden önceki neslin hatasıdır. Onlar yurtdışında çok iyi yetiştiler, belki çok az sayıdaydılar ama oradaki geleneğin buraya taşınmasını, yani halka, politikacılara çağın bilim cagı, teknolojl çağı olduğunu anlatmayı gereksiz gördüler. Biz belki de bu Ülkemizde üniversiteendüstri ilişkisi Soru: Ülkemizde ünlversiteendüstrl lllsklai nasıl? Prof. Tarık Pekel: Temel bilimlerin endüstriyle ilişkisinih çok sıkı olması gerekiyor. Ama malesef bu ilişki kurulmuş değil. Şimdiye kadar endüstri olarak hazır teknoloji almışız, üniversitelerle bir diyalog oluşmamış. Son senelerde üniversite ve endüstri ortak bir şeyler yapmak için çaba gösteriyorlar. Prof. Namık Kemal Pak: Bence ilk adımlar üniversiteden geliyor, üniversite birşeyler yapmak için çabalıyor. Aynı olay endüstride de var mı? Prof. Tank Pekel: Endüstrinin çabası çok az ama başlamış durumda, eskiden yoktu. Belki de üniversite zorlamaya başladıgı için var. örneğin YÖK'ten önce araştırma merkezi kurmak için endüstri kuruluşlarına gittik. Birlikte projeler yapmayı önerdiğimizde çoğu kuruluştan aynı cevabı aldık: "Kardeşlm kusura bakmayın, slzlerl tanıyoruz kırmak Istemeylz ama blz teknolojlyi dısarıdan alıyoruz." Bu kötümser tablonun içinde çok az da olsa, endüstriden gelmeye başladılar. Şu anda üniversite ile endüstri arasında bürokrasi çok fazla. Prof. Namık Kemal Pak: Endüstrinin yılında Münih'te I açılan iş makineleri fuarında benzin veya benzeri yakıtlarla çalışan mo tora sahip bir taşıt aracı, fuarı gezenlerin ilgisini çekmişti. Mannhelm kentinde 'Benz Motor Fabrikası Şirketi' tarafından yapımı gerçekleştırilen araç dört kişılikti. Dizaynı körüklü faytonlara benzeyen üç tekerlekli aracın deposundaki benzinle 120 kilometre yol alınabıliyordu. Dısarıdan görünmeyen küçük motorun silindirindeki hava ve gaz karışımı, bir elektrik kıvılcımı vasıtasıyla ateşleniyordu. Motoru çalıştırmak için gazın silindire verilmesinden sonra krank milini elle çevirmek yeterliydi. Sürücü motoru çalıştırdıktan sonra vites kolu adı verilen hazır olmayışının nedeni, endüstrinin kâr, zarar, rekabet ilişkilerine dayalı olmasından ileri geliyor. Eğer ürettikleri her şeyi satabiliyorlarsa; daha iyi kalite, daha iyi teknoloji isteği alıcıdan gelmiyorsa, endüstrinin en ufak bir yatırım yapmasına gerek yok. Eğer 29 üniversiteye yaklaşık 300400 temel bilimciyi bölüştürüyorsan, bunlardan araştırma yapmalarını bekliyörsan ve öğrenciye ders vereceksen, senin bir de bu arada bir kısım elemanını endüstri ile işbirliği yapmaya ayırman mümkün değil. Hem yapılacak araştırmanın en üst düzeyde yapılması gerekir ki karşınızdakinde güven oluşsun. Soru: Endüstriden yalnızca araştırma İçin istek geliyor mu? Prof.Tarık Pekel: Tabii geliyor, ancak üniversite buna cevap verebilecek düzeyde değil. Gelen teklifleri üniversite geri çe Yüz yıl önce yeni bir taşıt aracı 1889 manivela yardımıyla motorun dişlilerini aracın arka tekerlekleriyle irtibata geçiriyor ve araç hareket ediyordu. Vites kolunun hareketleriyle aracın hızını arttırmak mümkündü. Ön tekerieği istenilen yöne döndüren direksiyon sayesinde aracın yönetimi gayet kolaydı. Aracın motoru tam gücüyle harekete geçtiğinde yüzde 6 derece eğilimli yokuşlar bile rahatça tırmanılıyordu. Yeni taşıt aracıyla erişilen en yüksek hız saâtte 16 kllometreydl, ancak trafiğin fazla olduğu caddelerde aracın daha yavaş sürülmesi gerekiyordu! Benz (irmasının yapımı olan araçla bir saatlik yolculuk için gerekli 1 litre benzin yakıtınm maliyeti 30 fenik tutuyordu. (illustrierte Zeltung, 1889) (l.m.) virebiliyor. Çünkü elimizde doktoralı akademisyen var, ama teknlsyen yok. Geçtiğimiz aylarda bir Inglllz profesör gelmişti, 140 akademlsyene karşılık Londrada bir kolejde 200 teknlsyen varmış. Bizde ise iki ya da üç teknisyen var. Yurtdışında endüstri burslan veriyor. Master ve doktora öğrencisi yetiştiriyor Bu öğrenciler master doktoralarını hazırladıktan sonra endüstriye gidiyorlar. Bizde öğrenci araştırma görevlisı olarak kalıyor. Sonra yardımcı doçent, doçent ve profesör oluyor. Araştırma görevlisi olarak doktorasını bitirdikten sonra endüstriye gitmiyor. Burada bir aksaklık var, üniversitenin daha üretken olması için bu tür bir yapılaşmaya gitmesi gerekir. Prof. Namık Kemal Pak: Böyle bir yapılanmanın olması için talebin endüstriden gelmesi gerekiyor.