22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
B aşbakan’õn konuşmalarõnda sõk sõk müdahaleden söz etmesine karşõn pek çok çevre Türkiye’nin Garanti Antlaş- masõ’ndan doğan müdahale hakkõnõ kullana- cağõna inanmõyordu. Oysa Başbakan Ecevit, hükümetten ve TBMM’den müdahale kararõ çõkarabilmesi için diplomaside yanlõş bir adõm atmamaya özen gösteriyordu. İnanç eksikliğine karşõn örneğin askerler müdahale olmayacağõ söylentilerini doğru- layacak herhangi bir harekette veya söylem- de bulunmuyorlardõ. Halk inanmış, bekliyordu Halk Kõbrõs’a askeri müdahalede buluna- cağõmõza inanmõş, bekliyordu. Bu inancõ doğrulayacak gelişmeler hemen her gün gazetelerde yer alõyordu. Mersin ve Taşucu arasõ asker kaynõyordu. Liman ve iskeleler askeri araçlarla, savaş gemileri ile, şilep ve yolcu gemileriyle dol- muştu. Bölgede sõkõyönetim ilan edilmiş, askeri yasak bölgeler sõkõ denetim altõna alõnmõştõ. Mersin ve dolaylarõnda karatma uygulanõ- yordu. Ege Ordusu kıyılarda Ege Ordusu daha çok kõyõlarda toplanõ- yordu. Trakya’da Birinci Ordu Yunan sõnõrõ yakõnlarõna yerleşmişti. Trakya’da Yunanistan’õn saldõrõya geçme- si olasõlõğõ dikkate alõnmõş, askersel önlem- ler arttõrõlmõştõ. Türkiye her türlü saldõrõya karşõ hazõrlõklõ duruma geliyordu. Yunanistan’daki askersel hazõrlõklar dik- kate izleniyordu. Türkiye’yi bir savaş havasõ sarmõştõ. Yanıt arıyordu, aldı ABD, Ecevit’i müdahaleden vazgeçireme- yecekti. Sisco Atina’dan geç vakit dönebildi ve 01.30’da Başbakanlõğa geldi, Ecevit’le gö- rüşmelere başladõ. 19 Temmuz’u 20’ye bağlayan geceydi. Sisko, Ecevit’e Dõşişleri Bakanõ Kissin- ger’in bir mesajõnõ iletti: “Ulusunuzun sizi çok sevdiğini biliyorum ve geleceğin par- lak bir devlet adamı olacağınıza inancım tamdır. Ancak Kıbrıs’a yapılacak bir as- keri müdahale tehlikeli gelişmelere yol açabilir. Hatta Nikos Sampson’u komü- nistlerin kucağına atabilir. Onun için bu işten vazgeçmenizi rica ediyorum.” Ecevit-Sisko görüşmesi anlaşmazlõkla sonuçlandõ. Sabah 03.00. Sisko Washington ile görüşmek üzere büyükelçiliğine gitti. Yarõm saat sonra döndü Başbakanlõk’a ve: Amerikan formülü “Mr. Ecevit” dedi, “Bana 8 saat verin, size bir Amerikan formülü getireyim.” “Hayır Mr. Sisko. Artık çok geç” dedi Ecevit. Sonra şunlarõ söyledi. “On yıl önce iki devlet arasında gene böyle toplantılar oluyordu Ankara’da. O zaman siz de biz de hatalar yaptık. Tarih tekerrür edebilir. Siz on yıl önceki hata- larınızı tekrarlayabilirsiniz. Fakat biz tekrarlamayacağız. Sizin hatanız bize en- gel olmaktı, bizim hatamız size uymak. Kıbrıs’ta iş bu noktaya geldi.” Sisko’nun beraberindeki Ankara Büyükel- çisi Macomber, “İnanamıyorum Mr. E- cevit. Sizin gibi insancıl ve şair ruhlu bir insan böyle bir harekete nasıl kalkışı- yor?” dedi ve şu yanõtõ aldõ: “Bu benim insancıl tarafımla hiç çeliş- miyor. Harekete geçmezsek ileride daha büyük savaşlar çıkacak.” CMYB C M Y B 23 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Kimse inanmõyordu ama..Ecevit’in konuşmalarında sık sık müdahaleden söz etmesine karşın pek çok çevre Türkiye’nin Garanti Antlaşması’ndan doğan müdahale hakkını kullanacağına olasılık vermiyordu HÜKÜMET SÖZCÜSÜ ORHAN BİRGİT ANLATIYOR S omut bir çözüm olarak garantör sõfatõ ile İngi- liz üslerinden hareket edecek Türk-İngiliz askeri gü- cünün Ada’da düzeni sağlaya- rak Sampson’un iktidardan ay- rõlmasõnõ sağlamasõnõ önermiş. Wilson öneriyi duymazdan ge- lerek Londra’da İngiltere, Tür- kiye ve Yunanistan yetkilileri- nin bir üçlü toplantõ yapmasõnõ önermiş. Ecevit’in sabrõ o anda taş- mõş, “Sayın Başbakan siz ne diyorsunuz, Ada’da darbeyi düzenleyen Yunanistan değil mi?” demiş. O sõrada yine tu- valet bahanesi ile dõşarõ çõkan Callaghan dönüşünde baklayõ ağzõndan çõkartarak ABD Dõş- işleri Bakanõ Kissinger’in Sis- co’yu arabulucu olarak Lon- dra’ya göndereceğini söyle- miş. Tek başımıza yapacağız Ecevit sözü fazla uzatmakta yarar görmediğini, bu nedenle de İngiliz Başbakanõ’na “Şa- yet siz garantör devlet ola- rak hareket etmeyecekseniz biz o işi tek başımıza yapaca- ğız” dediğini de anlatmõştõ. Callaghan bunun üzerine, Türkiye’nin tek başõna müda- halesinin Yunanlõlarla savaşa yol açacağõnõ, bundan NATO ittifakõnõn zarar göreceğini he- sap etmedi mi tehdidi ile karşõ- laştõklarõnõ ama öyle bir olasõ- lõğõn Türkiye’den çok İngiltere ve ABD’yi düşündürmesi ge- rektiğini anõmsatmõş. Ev sahipleri yemek sona ererken İngiltere’nin askeri müdahalesi şöyle dursun, Ada’daki üslerin kullanõlmasõ için de yardõmcõ olamayacak- larõn bildirmişler. Harry Scot Gibbons’ın kitabı Kõbrõs’ta yaşayan ve London Daily News gazetesinin Orta- doğu muhabirliğini yapan Harry Scot Gibbons Barõş Harekâtõ’ndan sonra yayõmla- dõğõ ‘Kıbrıs’ta Soykırım’ adlõ kitabõnda, “Harold Wil- son’un Sampson’u niçin bu kadar desteklediklerini me- rak ettiğini, onun adi bir ka- til olduğunu, 1959 yılında Lefkoşa’da İngiliz Cerrah Yüzbaşı Gordon Wilson ile bir polis çavuşu ve iki polis memurunu öldürdüğünü ya- yımladığı anılarda açıkladı- ğını” yazar. Gazeteciye göre, bu destek iktidarda olan İngiliz Sosyalist Partisi’nin, İngiliz koloni siyasetine karşõ Rum darbecilerinin bir tür başkal- dõrmõş oluşundan geliyordu ama baştan aşağõ yanlõştõ. Ecevit’in sabrı tükeniyor YARIN:‘BUNDANÖNCEKİLEREBENZEMEYECEK’ YARIN: SAVAŞ GEMİLERİNİ ENGELLEYİN, YOKSA... Ecevit’in bir kez daha saatine baktõğõnõ görünce Sisko dayanamadõ, sordu: “Yani ben burada boşuna mı konuşuyorum?” “Evet” “Yoksa harekât başladı mı?” “Başlamak üzere. Uçaklar neredeyse hareket edecekler.” “Aman öyleyse ben uçağıma yetişeyim.” “İyi olur. Zira alanlar kapatılacak. Sizi böyle aceleyle göndermek istemezdik.” O dakikalarda Türk birlikleri Girne kõyõlarõna ulaşmak üzereydi. Ecevit Genelkurmay’a gitti, Sisko da Washington’a! ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisko SISKO: YOKSA HAREKÂT BAŞLADI MI? SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Çivi Bir Kez Çıkmayagörsün Hep söylüyoruz, “bir azınlık grup”, Türkiye’nin “çivisini çıkardı”. Ve “çiviler bir kez çıktı mı, artık gerisi çok kolay”. Her şeye alışıyorsunuz. Her şey olağan gelmeye başlıyor. Artık İlhan Selçuk hakkındaki iddianameler de olağan gelmeye başlıyor. Anayasa Mahkemesi’nin raportörünün “hukuk dışı savlar(!)” ileri sürmesi de. Başbakan’ın 7 şehit daha verildiği gün, bugüne kadar hiç sözünü bile etmediği bir kişi için “ağlaması”(!) da. Aynı Başbakan’ın profesyonel orduyu savunurken gerekçe olarak, “onlar ölünce infial çok olmaz” demesi de. İktidar partisinin kendisi için, kendine göre anayasa yapması da. Dedim ya “çivi bir çıkmayagörsün”. Gerçi “azınlık grup”, AKP iktidarı öncesinde de vardı. Başlarda başarılı olamadılar. Çünkü inandırıcılıkları yoktu, bilgileri yoktu. Ancak kendilerine ezberlettirilen kadarını söyleyebiliyorlardı. Üstelik söyledikleri, her alanda ve her zaman “lime lime” edilebiliyordu. Ama 1990’lı yılların sonu ile birlikte, uluslararası konjonktür ile örtüştükleri için, başarılı oldular. Yani “küresel sermayenin” amaçları ile, sonra da ABD’nin, Ortadoğu için öngördüğü politikalar ile örtüştükleri için, başarılı oldular. Önce bir “iktidar” yaratıldı. Sonra o iktidara alenen bir medya yaratıldı. Türkiye medyasının yüzde 90’ı ele geçirildi. Bunun için devlet bankaları ve milyar dolarlık krediler devreye sokuldu. Ve “Türkiye’nin çivisinin çıkarılması” işine hız kazandırıldı. Üstelik “uluslararası statükonun desteği” ile bu “azınlık grup” tamamen azgınlaştı. Aralarında en azgınlar daha da başarılı oldu. Ve bu iş, “tüm çivilerin çıkarılması” biçiminde süregitti. Ama sakın şunu söylediğimi zannetmeyin. Evet Türkiye’nin, kimi çok eskiden, kimi 1980 darbesinden kaynaklanan çok fazla eksikleri, bozuklukları vardı. Siyasal alanda, hukuk alanında, eğitim alanında, özgürlükler alanında. Birçok noktada. Ama bu “azgın azınlık” bunların hiçbirinin değiştirilmesi yönünde çalışmadı. Ne siyasal partilerin antidemokratik işleyişi üzerinde dişe dokunur bir şey söylediler. Ne yüzde 10 gibi korkunç bir baraj üzerinde, ne yargı bağımsızlığı konusunda, ne dokunulmazlıklar, ne basın özgürlüğü konusunda. Çünkü artık “yeni patronlar” ve “uluslararası statüko”, Türkiye’nin bu eksiklerinin giderilmesini istemiyordu. Onlar kendini yönetemeyen Türkiye’yi, bu eksikliğinden yararlanarak, bu kez doğrudan yönetmek istiyorlardı, o kadar. Dış politikası ile, Ermenistan politikası ile, Kıbrıs politikası ile, yargıyı ele geçirme isteği ile. Ve Güneydoğu ya da Kürt açılımı diyerek bize yutturmaya çalıştıkları “yeni patronların yazdığı Barzani açılımı ile”. İşte bu nedenle mümkün olduğu oranda “çivileri yerinden çıkartmaya” uğraştılar. Göstere göstere “özelleştirme adı verilen uygulamaların” yandaşlara peşkeş çekmeye dönüşmesini izlediler. Özelleştirmenin hukuk çerçevesinde yapılmasını isteyen herkese saldırdılar; Anayasa Mahkemesi’ne bile. Görevleri oydu. Hem de “Anayasa Mahkemesi yüzünden para kaybettik” türünde savlarla. Daha sonra yabancılaştırma operasyonlarını savundular; “ne var bankaları, malları, toprakları alıp gidecekler mi” türünde zırvalarla. Dedim ya artık tek yapacakları, “çivilerin tümden çıkması” idi. Onlar artık “uluslararası ya da küresel statükonun memurları” olmuşlardı. Küresel sermaye ne istiyorsa, onu söylüyor, onu yapıyorlardı. Küresel sermaye için iyi olan, onlar için de iyi sayılıyordu. Evet uluslararası ölçekli patronlar halen de “senaryoyu” yazmaya çalışıyorlar. Onların Türkiye’deki “kuklaları” da oynuyor. Bazen gülerek, bazen ağlayarak, bazen “AB’nin Venedik’i diyor ki” diye başlayarak, bazen “Yeni anayasada, Adalet Bakanı’nın yetkileri sembolik düzeyde” diyerek ya da “Bu anayasa çok iyi ama yetersiz” diyerek. Hani Başbakan’ın “Onlar benim silahşorlarım” dediği kişiler var ya, onlardan söz ediyorum. “Tecrübelisi”, tecrübesizi, bileni, bilmeyeni, patron parmağını şaklattı mı, ortalara çıkanı. Bu küresel statükonun memuru olan “azgın azınlıktan” biri geçenlerde kendisi gibi bir gazeteciyle röportaj yapmış; “Anayasaya hayır diyenler, bürokrat aydındır” diyor. Kim mi? Hani “AB’nin Venedik’i” diyenlerden biri. “Çivileri yerinden çıkartma” görevi üstlenenlerden de, bu tür zırva-yorum beklenir. Ama merak etmeyin Türkiye bu çivileri yerine tekrar takacak. Hem de “çivileri çıkaran bu bilgisizlerin” ipliğini pazara çıkartarak. Örsan Öymen anıldı İstanbul Haber Ser- visi - Gazeteci-yazar Ör- san Öymen, ölümünün 23. yõlõnda Zincirliku- yu’daki mezarõ başõnda anõldõ. Öymen için dü- zenlenen anma törenine kõzõ Yasemin Öymen, oğlu Örsan Kunter Öy- men, torunu Örsan Ge- dik ile ağabeyi Altan Öymen, Türkiye Gaze- teciler Cemiyeti (TGC) Başkanõ ve gazetemiz imtiyaz sahibi Orhan Erinç, gazeteci Nail Gü- reli, Oktay Ekşi ile çok sayõda gazeteci ve ar- kadaşlarõ katõldõ. Erinç, “Gazetecilik, belli kuralları olan ve o kurallar içinde yansız, bağımsız ve bağlantısız bir meslek olarak sür- dürülmesi gereken iş- lerden birisidir. Bunun somut örneklerinden biri de Örsan Öy- men’di. Haber anlayı- şı, Türkiye’de de dün- yaya paralel olarak de- ğişiyor, acaba Örsan Öymen yaşıyor olsaydı bugün de başarılı ga- zeteciler arasında sa- yılır mıydı? Doğrusu kuşkum var, çünkü ha- bercilik bize öğretilenin dışına kaymış durum- da” dedi. Öymen’i bir dönemin ciddiyetten uzak sağlõk anlayõşõ ne- deniyle kaybettiklerine inandõğõnõ ifade eden Erinç, “Çünkü kriz ge- çirdiğinde yakında bir hastane var olsaydı, sa- nıyorum ki Örsan Öy- men daha uzun yıllar bizimle birlikte gaze- tecilik yapmak olana- ğına kavuşurdu” dedi. Öymen’in ağabeyi ga- zeteci Altan Öymen de aradan uzun bir zaman geçmesine, rağmen kar- deşini hâlâ çok özledi- ğini belirterek “İşin te- sellisi, uzun zaman geç- mesine rağmen unu- tulmadı. Her sene onun adına ödüller veriliyor. Anmalar gerçekleşti- riliyor” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle