25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 2010 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Zulüm Altındayız... Tarih akar gider, arkaya hatırlanacak izler bırakır: 14 Temmuz’da Fransız Devrimi başladı diye hatırlanır. 15 Temmuz 1928’de, “Penisilin” bulunur ve sağlık konusunda bir devir kapanır, bir yenisi başlar. Müzik, alaturka sizin için de anlamlıdır; 16 Temmuz 1891’de, bugün de şöhretini sürdüren bir musikişinas, Şevket Bey öldü. Kısa ama verimli bir yaşamda, bugün de hatırlanan bestelerini unutmadınız. Örneğin şu şarkıyı mırıldadığınızı hatırlarsınız: “Dil yaresin andıracak yare bulunmaz Dünyada gönül yaresine çare bulunmaz.” Son olarak, Cumhuriyet ailesinden, Türk ve popüler müziğinin duayen ismi, besteci Selmi Andak yaşamını yitirdi. Ve geçen günlerde toprağa verildi. Nur içinde yatsın!.. Şu olay, son günlerde dillerdedir: Ergenekon tutuklusu Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ile emekli Albay Atilla Uğur, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı’na ortak bir başvuruda bulundular. Gönderdikleri mektupta şöyle diyorlardı: “Silivri 4 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan ‘Ergenekon’ tutuklularına, insan hakları yasa ve yönetmeliklerine aykırı uygulamalar, sistematik hale dönüşmüştür. Zulüm altındayız. Acil olarak görüşme talep ediyoruz.” İşte dedikleri! Böyle diyerek, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’le görüşme istemiyle bir istida gönderdiler. Karşılığında bürokrasi bahane üretti. Sözün ve insafın bittiği bir noktada değil miyiz? Nail Güreli Milliyet’te köşesinde ünlü “Tuz Kokuyor, Tuz”u hatırlatıyor (Milliyet, 21 Temmuz 2010) Darbe yapmak ya da hükümeti devirmek gibi suçlardan yargılanan TSK mensuplarının çoğu tahliye edildi. Ama gazeteci Balbay ve Özkan ise anlaşılmaz biçimde bugün de hapistedir. Sadece onlar da değil; Kanal B’nin sahibi Mehmet Haberal tutuklu; ART televizyonu patronu sendikacı Mustafa Özbek tutuklu, onun gibi Ulusal Kanal’ın patronu Doğu Perinçek de öyle. Bir de, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül haklarında yayınlar yapanlar yıllardır hapisteler. Silivri denilen işkence işte bu! Ne zaman son verilecek? Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasının altında sağ köşesinde “Gündem” adlı yazıdan 6- 7 satır. Korkunç bir iştahla başlarsınız ve sekizinci sayfaya atlarsınız. İlginç bir konu, enfes bir Türkçe. Daha doğrusu şöyle demeliyiz: Cumhuriyet gazetesinde, önce İlhan Selçuk’un gerçekleştirdiği büyük bir devrim olur: “Pencere”, açık bir penceredir; Türk dilinde gerçekleştirilen bütün yenilikler, o pencereden içeriye girer. O Türkçede başta, Falih Rıfkı’nın gerçekleştirdiği sadelik ve derinlik görülür. Falih Rıfkı’nın yanı sıra, Türk Devrimi’nin havası da gelip eser. O havada Ataç’ın temsil ettiği yenilik görülmez. Falih Rıfkı baştan aşağı bir yeniliktir ve bu kendine özgüdür. Dilde esen edebi rüzgâra İlhan Selçuk çok önem ve yer verir. İlhan Selçuk’un bir büyük rolü de, dilde esen gerici dalgaya da direnmesidir; Alevi ve Bektaşi akıma yer verdiği ölçüde, gerici dalgaya da karşı çıkar. İlhan Selçuk’un dilinde, Yaşar Kemal’le dostluk açık bir yer tutar. Bütün bunlar, İlhan Selçuk’un dilinde önemli bir yer tutarken, Cumhuriyet gazetesinde Mustafa Balbay’ın dili, kitleleri etkilemede büyük önem kazanır. İlhan Selçuk’tan sonra bir çekim merkezidir. Yazı başlayınca ziyafet başlar ve yazıyla birlikte son bulur. Yazı biter, çok kez olur: Bir kez daha gözden geçilir. Balbay Türkçesinden birkaç bal katresi dilimizde. Bu ziyafet bir yıl sürdü ve dikkatler 500. günün beklentisine çevrildi. Derken, 500. gün beklentisi bitti. Ne var ki, Balbay’ı bırakmadılar. Ne türden suçlu bunlar? İşkenceci mi? Ya da bilmediğimiz bir makalesi mi var? Gerçek şu: Bizim bekleyişimiz sürüyor. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com MARDİN/ DİYARBAKIR - Mezopotamya’yı 1184’te dolaşan ünlü Arap tarihçisi İbni Cubair, “Harran’da ne bir gölge bulabilirsin ne de rahat nefes alabilirsin” demişti ya... Artık bu saptamayı şöyle değiştirebiliriz: Güneydoğu’da gölge ebediyen izne çıkmıştır!.. Dağlarla çevrili bir yolda, 40 dereceyi aşan sıcakta ilerlerken insan bedeni yalnızca insafı tenlerde hissettirecek bir serinliği arıyor!.. Yakıcı sıcak; güneşin kavurduğu bir coğrafyada buharlaşmamak için şaşkınlıkla ilerleyen akarsuların varlığını bile tehdit ediyor!.. Bir çalının bile olmadığı dağ yamaçlarında bir tutam ot arayan koyun sürüleri, kurumuş kanatlarıyla bulutların arasına gizlenmiş güvercinler ve yol kenarlarına atılmış çöplerde yaşam arayan kediler... İnsan bu görüntüleri izleyince sormadan edemiyor: Dicle, Fırat, Zap ve diğerleri olmasaydı yaşam nice olurdu Güneydoğu’da?.. Mardin’den Şırnak’a doğru ilerlerken virane yerleşim birimleri dikkat çekiyor... Kerpiç damlardaki çanak antenler, güneşten kaçamak yapmış kuytularda oynayan çocuklar ve konutlarının yanı başındaki tarlalarda başlarını puşulara saklamış kadınlar, erkekler... Tabii ki, bu görüntüler bir yandan yoksulluk diğer yandan şiddetin yarattığı yorgunluk içinde yaşamaya çalışan Güneydoğu insanını anlatmaya yetmiyor!.. Yoksulluk ve etnisite ikilemi!.. Bunlar bizim gözlemlerimiz... Orada, yani terörün 26 yıldır esaret altında tuttuğu bir coğrafyada yaşayan kanaat önderleri, uzatılan mikrofonlara çok farklı şeyler anlatıyorlar... Onların çoğuna göre bölgedeki mesele, yoksulluk ve ekonomik sorunların odağında değil!.. Bu yüzden sıradan yurttaşların “açız, işsiziz, yoksuluz, sorunlarımız terörün gölgesinde kalıyor” şeklindeki yakınmalarını pek önemsemiyorlar!.. Çünkü PKK’nin Güneydoğu’da açtığı ve adeta tüm sorunların üzerine gölge yapan siyasal şemsiyesi, politik beklentileri havada tutan bir paraşüt görevi görüyor!.. “Kürt sorunu”nun içinde bulunduğu çıkmazı görmek için Güneydoğu’ya giden CHP heyeti ilk durakları olan Şırnak’ta yalnızca bölgenin sosyo politik ve sosyo ekenomik sıkıntılarını dinlemedi; toplumun PKK’nin varlığıyla nasıl siyasallaştırıldığını da gördü!.. Yıllardır ısrarla yazıyorum; PKK kitleleri hızla siyasallaştırıyor!.. Yani örgüt, silahların bırakılacağı bir dönem gelebilirse eğer, devletin karşısında haklarını en politik ve en sivri dili kullanarak savunabilecek bir kitle yaratmaya çalışıyor. Üstelik karşımıza çıkan figürler örgütün bunda başarılı olduğunu da gösteriyor!.. İster buna “ne yazık ki” deyin ister şaşırın ya da isterseniz ah vah edin!.. Evet, bir gün PKK’nin silahları susarsa, şiddetin geride bırakacağı mirasın ortasında, devleti çok daha yorabilecek zorlu bir süreç kalacak!.. Devlet bu kez karşısında 5-6 bin silahlı teröristi değil, sanki hepsi örgütün siyaset akademilerinden mezun edilmiş politik figürleri bulacak! Yani Güneydoğu meselesi “Silahlı PKK mi, siyasallaşmış Kürtler mi” ikilemine sıkışacak! CHP heyetinde, Genel Başkan Yardımcıları Haluk Koç, Umut Oran, Genel Sekreter Yardımcısı Tekin Bingöl, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, MKY üyesi Mahmut Duyan ve Bingöl İl Başkanı Sema Kaygalak ile birlikteydik. İşte üç günlük Şırnak, Mardin ve Diyarbakır gezisinden çarpıcı izlenimler: Önce şunu vurgulamam gerekiyor ki, bölgedeki sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin tepkileri öylesine dikkat çekiciydi ki, karşılarında sanki uzaydan gelmiş canlılar vardı!.. Hepsi CHP’lilerin bölgeye gelmesinin kendilerinde şaşkınlık yarattığını söylediler!.. Onlara göre CHP; SHP’nin 1989’da hazırladığı Kürt raporundan sonra bölgeyi unutmuştu!.. Kimi “sizin ne işiniz var burada” derken büyük bölümü de, “iyi ki geldiniz” diye söze girdi!.. Ancak genel yaklaşım şuydu: “CHP’nin bölgeye gelmesi, sorunları saptaması çok önemli bir gelişmedir...” İHD’den, Şoförler Derneği’ne, memur sendikalarından baro yöneticilerine, esnaf odalarından muhtarlara kadar herkes öfkelerini bileyerek gelmişti salonlara!.. Söylemleri sertti, sesleri isyankârdı, tepkileri kızgınlık içeriyordu, beklentileri uç noktadaydı ancak tamamına yakını saygıyı bir an olsun elden bırakmadı. Belli ki, Mezopotamya’nın o uygarlıkları kıskandıran konukseverliği onları da frenlemişti... Sitemlerini yumuşatmalarının nedeni salt töresel hoşgörü değildi, anlamışlardı ki, bölgede bir ateş vardı ve bu ateşin sönmesi için CHP’nin elini uzatması yaşamsaldı, zorunluydu... Bu saptamada “Kürt sorununu ancak devleti kuran parti çözer” şeklindeki genel kanı da etkili olmuştu! Bu yüzden umutlulardı... Söylemleri sitemkâr olmasına karşın yardım beklentisine odaklanmışlardı!.. Halk CHP’yi kucakladı... Güneydoğu gezisinde dikkat çeken bir başka nokta daha vardı; üç kentte CHP heyetinin konuştuğu 100’den fazla kitle örgütünün temsilcisi hep aynı söylemi kullandı, aynı beklentiyi dile getirdi... İşte söylediklerinin özeti: - Operasyonlar dursun, PKK silah bıraksın. - Devlet Kürt yurttaşlarının kimliklerini belirginleştirsin. - Kürtçe eğitimin önü açılsın. - Kürtçe coğrafi isimler iade edilsin... - AKP, BDP ile görüşsün, TBMM’de bölgedeki sorunun çözümü için mutabakat sağlansın... CHP heyetinin Doğu ve Güneydoğu gezisinin ilk etabı olan üç günlük gezide hiçbir olumsuzluk yaşanmadı. Parti yöneticileri konuşanları yalnızca dinledi ve hiçbir kimseye polemik yaratacak bir yanıt da vermedi. Bölgedeki on binlerce insanın temsilcisi konumundaki sivil toplum kuruluşları medyanın alınmadığı toplantılarda her şeyi sansürlemeden konuştular. Rapor hazırlanacağı için anlatılanları buraya yazamıyorum. Özellikle Haluk Koç ve Tekin Bingöl’ün hayranlık uyandıran yaklaşımları Güneydoğu insanını CHP’ye bir adım daha yaklaştırdı. Yurttaşların CHP’lileri ısrarla kucaklaması ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun yarattığı rüzgârın Güneydoğu’yu da etkilediğini gösterdi. OKURLARA DUYURU: Yarın saat 21.00’den itibaren Ümit Zileli ile birlikte Çeşme Belediyesi Çakabey Kültür Merkezi’nde, “Türkiye Nereye Gidiyor” konulu bir etkinlikte konuşacağız. Şırnak, Mardin, Diyarbakır... Yakıcı Sıcakta Gölgeyi Aramak!.. TBMM tatile girmeden ‘taş atan çocuklar’ tasarõsõ geçti; 196 çocuk özgürlüğüne kavuşacak, 3 bin dava düşecek Taşatmaya‘ertelemeli’ceza ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - TBMM Genel Kurulu’nda önceki gece “taş atan çocuklar tasarısı” olarak anõlan düzenleme kabul edilir- ken, yasanõn yürürlüğe girmesiyle halen cezaevinde bulunan 196 çocu- ğun serbest kalacağõ ve yargõlamasõ süren yaklaşõk 3 bin davanõn da düşe- ceği kaydedildi. Tasarõya göre, ço- cuklar “terör örgütü üyesi” olarak yargõlanmayacak, taş ve molotofkok- teyli atan çocuklar, Türk Ceza Yasasõ hükümlerine göre yargõlanacak. TCY’ye göre bu suçlarda hapis ceza- sõnõn alt sõnõrõ 2 yõldan az olduğu için erteleme kapsamõna giriyor. Buna göre, taş ve molotofkokteyli atan ço- cuklar, “erteleme” kapsamõna gire- rek cezaevinden kurtulacak. Kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen çocuklarla ilgili düzen- lemeler de içeren yasa tasarõsõ, önceki gece TBMM Genel Kurulu’nda 238 oyla kabul edildi. 26 ret oyu kullanõl- dõ. CHP ve BDP’nin de desteklediği tasarõya MHP yoğun engelleme yaptõ. Yeni düzenlemeye göre, katõldõklarõ kanuna aykõrõ toplantõ ve gösteri yü- rüyüşlerinde ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağõlmayanlara verilen ceza- nõn alt sõnõrõ 1.5 yõldan 6 aya indirili- yor. Toplantõ ve gösteri yürüyüşleri- ne, ruhsatlõ bile olsa ateşli silah, her türlü öldürücü, yaralayõcõ, zarar verici araç ile yasadõşõ örgütlere ilişkin pro- paganda malzemesi taşõyarak katõlan- lara verilen cezalar düşürülecek. Ço- cuklar, kanuna aykõrõ toplantõ ve gös- teri yürüyüşüne katõlmalarõ ve örgüt propagandasõ suçunu işlemeleri duru- munda “terör suçu” işlemiş gibi te- rör örgütü üyeliğinden de yargõlanma- yacak. Çocuklar, özel yetkili ağõr ceza mahkemelerinde yargõlanamayacak, bu mahkemelere özgü soruşturma ve kovuşturma hükümleri uygulanmaya- cak. Terörle Mücadele Kanunu kapsa- mõnda suçlanan çocuklar da çocuk mahkemelerinde yargõlanacak. Genel kuruldaki görüşmeler sõrasõnda veri- len bir önerge ile çocuklarõn ağõr ceza mahkemelerinde yargõlanmasõnõn önü kapatõldõ. Çocuklar büyüklerle aynõ suçu işlese bile aynõ mahkemelerde yargõlanmayacağõna ilişkin önerge ka- bul edildi. Yasanõn yürürlüğe girmesinden sonra cezaevinde bulunan 196 çocuk serbest kalacak. Adalet Bakanõ Sa- dullah Ergin, görüşmeler sõrasõnda “kaç çocuk salıverilecektir” sorusu- na “Şu anda cezaevlerimizde 2 bin 460 civarında çocuğumuz var. Bun- lardan 196’sı terör suçlarından do- layı cezaevinde. Yalnız bu rakama bakarsak bu rakam bizi yanıltır. Bu suçlardan dolayı cezaevinde olan çocuk sayısı 196 olabilir ama haklarında soruşturma yürütülen, şu anda yargılanması devam eden çok sayıda dosya var, çocuk var. O açıdan, buradaki rakamlar yasanın amacıyla bizi belli bir noktada bu- luşturmayabilir” yanõtõnõ verdi. DİSK GenelBaşkanõÇelebi:Kimsesahtegözyaşõdökmesin Türklermezarõbaşõndaanõldõ İstanbul Haber Servisi - DİSK’in ku- rucu başkanlarõndan Kemal Türkler kat- ledilişinin 30. yõlõnda mezarõ başõnda dü- zenlenen törenle anõldõ. Topkapõ Mezarlõğõ’ndaki törene Türkler’in eşi Hatice Sebahat Türkler, kõzlarõ Nilgün Soydan ve Yasemin Türkler Akpınar, DİSK Genel Başkanõ Süleyman Çelebi ile Birleşik Metal İş Sendikasõ Genel Başkanõ Ad- nan Serdaroğlu’nun aralarõnda bulunduğu çok sayõda sendikacõ katõldõ. Mezarlõğõn giriş ka- põsõ önünde toplanan DİSK’liler ellerinde karanfillerle, sloganlar ve alkõşlar eşliğinde Türkler’in mezarõna kadar yürüyüş düzenle- di. Mezarõ başõndaki törende konuşan Türler’in kõzõ Nilgün Soydan babasõna seslenerek “30 yıldır süren davada yorulduğumuzu sakın düşünme, gerekirse 30 yıl daha mücadele edeceğiz” dedi. Soydan, “Sevgili babamın, katillerinden birinin Ünal Osmanağaoğlu olduğu Yargıtay kararıyla tescillendi. Ru- hun şad olsun” diye konuştu. DİSK Genel Başkanõ Süleyman Çelebi de, “Kimse bize ‘bu sayfanõn üstünü örtün’ di- yemez. Burdan Türkler’e söz veriyorum. Bir gün gelecek gerçek faillerle hesaplaşmak boynumuzun borcu olacak” dedi. DİSK’in 12 Eylül’ün bedelini en ağõr ödeyen örgüt ol- duğunu söyleyen Çelebi, sözlerini, “Şimdi kimse bize demokrasi dersi vermesin. Kim- se ‘12 Eylül ile hesaplaşõyoruz’ demesin. He- saplaşmak bizim boynumuzun borcu. Kim- se sahte gözyaşı dökmesin” diye sürdürdü. Türkler davasõnda olduğu gibi hukukun önü- ne geçen sistem engellenmeden demokrasiden söz edilemeyeceğini yineleyen Çelebi, “Kim- se bir iki makyaj değişikliği ile bize 12 Ey- lül’ü oylatamaz” diye konuştu. TÜRKLER’İN KATLEDİLMESİ ‘Zamanaşõmõ utançverici’ İstanbul Haber Servisi - DİSK’in eski baş- kanlarõndan Kemal Türkler’in katledilmesine ilişkin davada 30 yõllõk zamanaşõmõ süresi dün doldu. Mahkemenin eylül ayõna ertelediği da- vada Türkler’in avukatlarõ cinayeti “İnsanlığa Karşı Suçlar” kapsamõnda değerlendirerek “za- manaşımı”nõn söz konusu olamayacağõnõ be- lirtirken hukukçular aynõ görüşü paylaşmõyor. Hukukçulara göre, “İnsanlığa Karşı Suçlar” ile “Soykırım” konularõ 2005 yõlõnda yürürlüğe giren yeni TCK’de tanõmlanõyor ve geçmişte- ki olaylarõ etkilemiyor. Hukukçular, sanõğõn ce- zaevinden duruşmaya getirilememesinde de Adalet Bakanlõğõ’nõn ve mahkemenin sorum- luluğu bulunduğunu işaret ettiler. Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirbaş, ce- za hukukunda bir hükmün yürürlüğe girdikten sonra geçerli olduğunu vurgulayarak “Türkler cinayeti olduğu zaman böyle bir yasa, böy- le bir kanun maddesi yoktu. Ayrıca Türkler davası ‘İnsanlõğa Karşõ Suçlar’ kapsamına da girmemektedir” dedi. “Maalesef zamanaşı- mı bakımından bu dava utanç verici bir olay” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Demirbaş, “30 yıl doldu. Maalesef yapacak bir şey yok. Bu nok- taya getirilmemesi gerekirdi. Bir şekilde sanık mahkemeye getirilseydi iş biterdi. Çok ihmal edildi. Bu sanık zaten cezaevin- de. ‘Rapor aldõ’ ne demek? Bu olayda Ada- let Bakanlığı’nın büyük sorumluluğu var, Yargıtay’ın dosyayı daha erken yollamadı- ğı için sorumluğu var, mahkemenin sorum- luluğu var. Utanç verici. Yargıtay kararı ile ilgili sanığa son sözünün sorulması muhak- kak ki gerekli. Raporlu olsa dahi sanık ge- tirilebilirdi, doktorla da getirilebilirdi. Alıp getirebilirler bu devletin elinde. Ne yazık ki eylüldeki duruşmada mahkeme zamanaşımı diyecek ve iş bitecek” dedi. Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğ- retim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Koca da, Türkler davasõndaki 30 yõllõk zamanaşõmõ sü- resinin dolduğu görüşünde. Türkler cinaye- tinin “nitelikli adam öldürmek” suçu kap- samõna girdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ko- ca, “Türkler cinayeti insanlığa karşı iş- lenmiş bir suç olarak kabul edilemez. Ci- nayet siyasal bir cinayet gibi gözüküyor ol- sa da planlı olduğu, toplumun belli bir ke- simini etkilediği konuları net değil. Süre- nin dolduğu belli. Mahkemenin düşme kararı vermesi gerekli. Mahkemenin 30 yıl- lık sürenin dolduğunu tespit ettiğinde ya- pacak hiçbir şeyi yok” diye konuştu. Teknik dayanağı yok Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğ- retim Üyesi Prof. Dr. Köksal Bayraktar da, Türkler cinayeti işlendiği zaman TCK’de in- sanlõğa karşõ suçlar ve soykõrõm konularõnõn ta- nõmlanmadõğõnõ, bu maddeler olsa bile davanõn bu kapsamda ele alõnamayacağõnõ yineledi. Prof. Dr. Bayraktar, “Dolayısıyla teknik ceza hu- kuku açısından bu ileri sürülemez. Dava za- manaşımından düştü. Ama Türkler’in avu- katlarının ‘zamanaşõmõ’ ile ilgili söylediği söz- ler de çarpıcıdır. Fakat teknik hukuk yö- nünden belil bir dayanağı yoktur” dedi. Tasarõya göre, taş ve molotof kokteyli atan çocuklar ‘terör örgütü üyesi’ olarak değil, TCY hükümlerine göre yargõlanacak. CHP grup toplantõsõnda başvuru için gerekli imzayõ topladõ Nükleer mahkeme yolunda ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP, son dönemde Meclis’ten geçerek yasalaşan Akkuyu’da nükleer santral ku- rulmasõna ilişkin yasa ile Dõş- işleri Bakanlõğõ Teşkilat Yasa- sõ’nõ Anayasa Mahkemesi’ne götürecek. Basõna kapalõ olarak dün toplanan CHP Grup top- lantõsõnda Anayasa Mahkeme- si’ne başvuru için gerekli im- zalar toplandõ. Hükümet, nükleer santral iha- lesi Danõştay tarafõndan iptal edildikten sonra, işi ihalesiz olarak Rusya’ya verebilmek için Rusya ile Mersin Akku- yu’da Nükleer Santral Tesisi ve Yapõmõna Dair Anlaşmanõn Uy- gun Bulunduğu Hakkõnda Ka- nun’u Meclis’ten geçirmişti. Hükümetin bu yolu anayasanõn 90. maddesindeki “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş mil- letlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hak- kında anayasaya aykırılık id- diası ile Anayasa Mahkeme- si’ne başvurulamaz” hükmü- ne dayandõrõyor. İdare avukatõ Gökhan Candoğan ise Cum- huriyet’e “Ekonomik ve tica- ri antlaşmalar bunun dışın- dadır. O iş bu kapsamda ya- pılırsa anayasaya aykırı olur” dedi. Dışişleri yasası da mahkemede Hükümet, 7 Temmuz’da Meclis Genel Kurulu’ndan ge- çirdiği Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn Kuruluş ve Görevleri Hakkõnda Kanun’da yaptõğõ “Büyükelçi, nezdinde görevli bulunduğu ve akredite edildiği ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti Devle- ti’ni, cumhurbaşkanını ve hü- kümeti temsil eder” düzenle- mesiyle büyükelçileri doğru- dan hükümete bağlamõştõ. (Fotoğraf:UĞURDEMİR) Haluk Koç Tekin Bingöl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle