Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 2010 CUMA
6 HABERLER
BİR BAKIMA
SERVER TANİLLİ
Zulüm Altındayız...
Tarih akar gider, arkaya hatırlanacak izler
bırakır: 14 Temmuz’da Fransız Devrimi başladı
diye hatırlanır. 15 Temmuz 1928’de, “Penisilin”
bulunur ve sağlık konusunda bir devir kapanır,
bir yenisi başlar. Müzik, alaturka sizin için de
anlamlıdır; 16 Temmuz 1891’de, bugün de
şöhretini sürdüren bir musikişinas, Şevket Bey
öldü. Kısa ama verimli bir yaşamda, bugün de
hatırlanan bestelerini unutmadınız. Örneğin şu
şarkıyı mırıldadığınızı hatırlarsınız:
“Dil yaresin andıracak yare bulunmaz
Dünyada gönül yaresine çare bulunmaz.”
Son olarak, Cumhuriyet ailesinden, Türk ve
popüler müziğinin duayen ismi, besteci Selmi
Andak yaşamını yitirdi. Ve geçen günlerde
toprağa verildi. Nur içinde yatsın!..
Şu olay, son günlerde dillerdedir: Ergenekon
tutuklusu Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ile
emekli Albay Atilla Uğur, TBMM İnsan Hakları
Komisyonu Başkanlığı’na ortak bir başvuruda
bulundular. Gönderdikleri mektupta şöyle
diyorlardı: “Silivri 4 No’lu Ceza İnfaz Kurumu’nda
bulunan ‘Ergenekon’ tutuklularına, insan hakları
yasa ve yönetmeliklerine aykırı uygulamalar,
sistematik hale dönüşmüştür. Zulüm altındayız.
Acil olarak görüşme talep ediyoruz.”
İşte dedikleri!
Böyle diyerek, TBMM İnsan Hakları
Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’le görüşme
istemiyle bir istida gönderdiler. Karşılığında
bürokrasi bahane üretti. Sözün ve insafın bittiği
bir noktada değil miyiz? Nail Güreli Milliyet’te
köşesinde ünlü “Tuz Kokuyor, Tuz”u hatırlatıyor
(Milliyet, 21 Temmuz 2010)
Darbe yapmak ya da hükümeti devirmek gibi
suçlardan yargılanan TSK mensuplarının çoğu
tahliye edildi. Ama gazeteci Balbay ve Özkan ise
anlaşılmaz biçimde bugün de hapistedir.
Sadece onlar da değil; Kanal B’nin sahibi
Mehmet Haberal tutuklu; ART televizyonu
patronu sendikacı Mustafa Özbek tutuklu, onun
gibi Ulusal Kanal’ın patronu Doğu Perinçek de
öyle.
Bir de, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül
haklarında yayınlar yapanlar yıllardır hapisteler.
Silivri denilen işkence işte bu!
Ne zaman son verilecek?
Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasının
altında sağ köşesinde “Gündem” adlı yazıdan 6-
7 satır. Korkunç bir iştahla başlarsınız ve
sekizinci sayfaya atlarsınız.
İlginç bir konu, enfes bir Türkçe.
Daha doğrusu şöyle demeliyiz: Cumhuriyet
gazetesinde, önce İlhan Selçuk’un
gerçekleştirdiği büyük bir devrim olur:
“Pencere”, açık bir penceredir; Türk dilinde
gerçekleştirilen bütün yenilikler, o pencereden
içeriye girer. O Türkçede başta, Falih Rıfkı’nın
gerçekleştirdiği sadelik ve derinlik görülür.
Falih Rıfkı’nın yanı sıra, Türk Devrimi’nin havası
da gelip eser. O havada Ataç’ın temsil ettiği
yenilik görülmez.
Falih Rıfkı baştan aşağı bir yeniliktir ve bu
kendine özgüdür.
Dilde esen edebi rüzgâra İlhan Selçuk çok
önem ve yer verir.
İlhan Selçuk’un bir büyük rolü de, dilde esen
gerici dalgaya da direnmesidir; Alevi ve Bektaşi
akıma yer verdiği ölçüde, gerici dalgaya da karşı
çıkar.
İlhan Selçuk’un dilinde, Yaşar Kemal’le
dostluk açık bir yer tutar.
Bütün bunlar, İlhan Selçuk’un dilinde önemli
bir yer tutarken, Cumhuriyet gazetesinde
Mustafa Balbay’ın dili, kitleleri etkilemede büyük
önem kazanır. İlhan Selçuk’tan sonra bir çekim
merkezidir.
Yazı başlayınca ziyafet başlar ve yazıyla
birlikte son bulur. Yazı biter, çok kez olur: Bir kez
daha gözden geçilir. Balbay Türkçesinden birkaç
bal katresi dilimizde.
Bu ziyafet bir yıl sürdü ve dikkatler 500. günün
beklentisine çevrildi.
Derken, 500. gün beklentisi bitti.
Ne var ki, Balbay’ı bırakmadılar.
Ne türden suçlu bunlar?
İşkenceci mi? Ya da bilmediğimiz bir makalesi
mi var?
Gerçek şu: Bizim bekleyişimiz sürüyor.
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
MARDİN/ DİYARBAKIR -
Mezopotamya’yı 1184’te dolaşan ünlü
Arap tarihçisi İbni Cubair, “Harran’da ne
bir gölge bulabilirsin ne de rahat nefes
alabilirsin” demişti ya... Artık bu saptamayı
şöyle değiştirebiliriz: Güneydoğu’da
gölge ebediyen izne çıkmıştır!..
Dağlarla çevrili bir yolda, 40 dereceyi aşan
sıcakta ilerlerken insan bedeni yalnızca
insafı tenlerde hissettirecek bir serinliği
arıyor!.. Yakıcı sıcak; güneşin
kavurduğu bir coğrafyada
buharlaşmamak için
şaşkınlıkla ilerleyen
akarsuların varlığını bile tehdit
ediyor!..
Bir çalının bile olmadığı dağ
yamaçlarında bir tutam ot
arayan koyun sürüleri, kurumuş
kanatlarıyla bulutların arasına
gizlenmiş güvercinler ve yol
kenarlarına atılmış çöplerde
yaşam arayan kediler...
İnsan bu görüntüleri izleyince sormadan
edemiyor: Dicle, Fırat, Zap ve diğerleri
olmasaydı yaşam nice olurdu
Güneydoğu’da?..
Mardin’den Şırnak’a doğru ilerlerken
virane yerleşim birimleri dikkat çekiyor...
Kerpiç damlardaki çanak antenler,
güneşten kaçamak yapmış kuytularda
oynayan çocuklar ve konutlarının yanı
başındaki tarlalarda başlarını puşulara
saklamış kadınlar, erkekler...
Tabii ki, bu görüntüler bir yandan
yoksulluk diğer yandan şiddetin yarattığı
yorgunluk içinde yaşamaya çalışan
Güneydoğu insanını anlatmaya yetmiyor!..
Yoksulluk ve etnisite ikilemi!..
Bunlar bizim gözlemlerimiz... Orada, yani
terörün 26 yıldır esaret altında tuttuğu bir
coğrafyada yaşayan kanaat önderleri,
uzatılan mikrofonlara çok farklı şeyler
anlatıyorlar... Onların çoğuna göre
bölgedeki mesele, yoksulluk ve
ekonomik sorunların odağında
değil!..
Bu yüzden sıradan yurttaşların
“açız, işsiziz, yoksuluz,
sorunlarımız terörün gölgesinde
kalıyor” şeklindeki yakınmalarını pek
önemsemiyorlar!.. Çünkü PKK’nin
Güneydoğu’da açtığı ve adeta tüm
sorunların üzerine gölge yapan siyasal
şemsiyesi, politik beklentileri havada tutan
bir paraşüt görevi görüyor!..
“Kürt sorunu”nun içinde bulunduğu çıkmazı
görmek için Güneydoğu’ya giden CHP heyeti
ilk durakları olan Şırnak’ta yalnızca bölgenin
sosyo politik ve sosyo ekenomik sıkıntılarını
dinlemedi; toplumun PKK’nin varlığıyla nasıl
siyasallaştırıldığını da gördü!..
Yıllardır ısrarla yazıyorum; PKK kitleleri hızla
siyasallaştırıyor!.. Yani örgüt, silahların
bırakılacağı bir dönem gelebilirse eğer,
devletin karşısında haklarını en politik ve en
sivri dili kullanarak savunabilecek bir kitle
yaratmaya çalışıyor. Üstelik karşımıza çıkan
figürler örgütün bunda başarılı olduğunu da
gösteriyor!..
İster buna “ne yazık ki” deyin ister şaşırın ya
da isterseniz ah vah edin!.. Evet, bir gün
PKK’nin silahları susarsa, şiddetin geride
bırakacağı mirasın ortasında, devleti çok
daha yorabilecek zorlu bir süreç kalacak!..
Devlet bu kez karşısında 5-6 bin silahlı
teröristi değil, sanki hepsi örgütün siyaset
akademilerinden mezun edilmiş politik figürleri
bulacak! Yani Güneydoğu meselesi “Silahlı
PKK mi, siyasallaşmış Kürtler mi” ikilemine
sıkışacak!
CHP heyetinde, Genel Başkan Yardımcıları
Haluk Koç, Umut Oran, Genel Sekreter
Yardımcısı Tekin Bingöl, Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt, MKY üyesi Mahmut Duyan ve
Bingöl İl Başkanı Sema Kaygalak ile
birlikteydik. İşte üç günlük Şırnak, Mardin ve
Diyarbakır gezisinden çarpıcı izlenimler:
Önce şunu vurgulamam gerekiyor ki,
bölgedeki sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerinin tepkileri öylesine dikkat
çekiciydi ki, karşılarında sanki uzaydan gelmiş
canlılar vardı!.. Hepsi CHP’lilerin bölgeye
gelmesinin kendilerinde şaşkınlık yarattığını
söylediler!.. Onlara göre CHP; SHP’nin
1989’da hazırladığı Kürt raporundan sonra
bölgeyi unutmuştu!..
Kimi “sizin ne işiniz var burada” derken büyük
bölümü de, “iyi ki geldiniz” diye söze girdi!..
Ancak genel yaklaşım şuydu: “CHP’nin
bölgeye gelmesi, sorunları saptaması çok
önemli bir gelişmedir...”
İHD’den, Şoförler Derneği’ne, memur
sendikalarından baro yöneticilerine, esnaf
odalarından muhtarlara kadar herkes
öfkelerini bileyerek gelmişti salonlara!..
Söylemleri sertti, sesleri isyankârdı,
tepkileri kızgınlık içeriyordu,
beklentileri uç noktadaydı ancak
tamamına yakını saygıyı bir an
olsun elden bırakmadı. Belli ki,
Mezopotamya’nın o uygarlıkları
kıskandıran konukseverliği onları
da frenlemişti...
Sitemlerini yumuşatmalarının
nedeni salt töresel hoşgörü değildi,
anlamışlardı ki, bölgede bir ateş
vardı ve bu ateşin sönmesi için CHP’nin elini
uzatması yaşamsaldı, zorunluydu...
Bu saptamada “Kürt sorununu ancak
devleti kuran parti çözer” şeklindeki genel
kanı da etkili olmuştu! Bu yüzden
umutlulardı... Söylemleri sitemkâr olmasına
karşın yardım beklentisine odaklanmışlardı!..
Halk CHP’yi kucakladı...
Güneydoğu gezisinde dikkat çeken bir
başka nokta daha vardı; üç kentte CHP
heyetinin konuştuğu 100’den fazla kitle
örgütünün temsilcisi hep aynı söylemi
kullandı, aynı beklentiyi dile getirdi... İşte
söylediklerinin özeti:
- Operasyonlar dursun, PKK silah bıraksın.
- Devlet Kürt yurttaşlarının kimliklerini
belirginleştirsin.
- Kürtçe eğitimin önü açılsın.
- Kürtçe coğrafi isimler iade edilsin...
- AKP, BDP ile görüşsün, TBMM’de
bölgedeki sorunun çözümü için mutabakat
sağlansın...
CHP heyetinin Doğu ve Güneydoğu
gezisinin ilk etabı olan üç günlük gezide
hiçbir olumsuzluk yaşanmadı. Parti
yöneticileri konuşanları yalnızca
dinledi ve hiçbir kimseye polemik
yaratacak bir yanıt da vermedi.
Bölgedeki on binlerce insanın
temsilcisi konumundaki sivil
toplum kuruluşları medyanın
alınmadığı toplantılarda her şeyi
sansürlemeden konuştular.
Rapor hazırlanacağı için
anlatılanları buraya yazamıyorum.
Özellikle Haluk Koç ve Tekin Bingöl’ün
hayranlık uyandıran yaklaşımları
Güneydoğu insanını CHP’ye bir adım
daha yaklaştırdı.
Yurttaşların CHP’lileri ısrarla kucaklaması
ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun yarattığı
rüzgârın Güneydoğu’yu da etkilediğini
gösterdi.
OKURLARA DUYURU: Yarın saat
21.00’den itibaren Ümit Zileli ile birlikte
Çeşme Belediyesi Çakabey Kültür
Merkezi’nde, “Türkiye Nereye Gidiyor”
konulu bir etkinlikte konuşacağız.
Şırnak, Mardin, Diyarbakır... Yakıcı Sıcakta Gölgeyi Aramak!..
TBMM tatile girmeden ‘taş atan çocuklar’ tasarõsõ geçti; 196 çocuk özgürlüğüne kavuşacak, 3 bin dava düşecek
Taşatmaya‘ertelemeli’ceza
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
- TBMM Genel Kurulu’nda önceki
gece “taş atan çocuklar tasarısı”
olarak anõlan düzenleme kabul edilir-
ken, yasanõn yürürlüğe girmesiyle
halen cezaevinde bulunan 196 çocu-
ğun serbest kalacağõ ve yargõlamasõ
süren yaklaşõk 3 bin davanõn da düşe-
ceği kaydedildi. Tasarõya göre, ço-
cuklar “terör örgütü üyesi” olarak
yargõlanmayacak, taş ve molotofkok-
teyli atan çocuklar, Türk Ceza Yasasõ
hükümlerine göre yargõlanacak.
TCY’ye göre bu suçlarda hapis ceza-
sõnõn alt sõnõrõ 2 yõldan az olduğu için
erteleme kapsamõna giriyor. Buna
göre, taş ve molotofkokteyli atan ço-
cuklar, “erteleme” kapsamõna gire-
rek cezaevinden kurtulacak.
Kamuoyunda “taş atan çocuklar”
olarak bilinen çocuklarla ilgili düzen-
lemeler de içeren yasa tasarõsõ, önceki
gece TBMM Genel Kurulu’nda 238
oyla kabul edildi. 26 ret oyu kullanõl-
dõ. CHP ve BDP’nin de desteklediği
tasarõya MHP yoğun engelleme yaptõ.
Yeni düzenlemeye göre, katõldõklarõ
kanuna aykõrõ toplantõ ve gösteri yü-
rüyüşlerinde ihtar ve zor kullanmaya
rağmen dağõlmayanlara verilen ceza-
nõn alt sõnõrõ 1.5 yõldan 6 aya indirili-
yor. Toplantõ ve gösteri yürüyüşleri-
ne, ruhsatlõ bile olsa ateşli silah, her
türlü öldürücü, yaralayõcõ, zarar verici
araç ile yasadõşõ örgütlere ilişkin pro-
paganda malzemesi taşõyarak katõlan-
lara verilen cezalar düşürülecek. Ço-
cuklar, kanuna aykõrõ toplantõ ve gös-
teri yürüyüşüne katõlmalarõ ve örgüt
propagandasõ suçunu işlemeleri duru-
munda “terör suçu” işlemiş gibi te-
rör örgütü üyeliğinden de yargõlanma-
yacak. Çocuklar, özel yetkili ağõr ceza
mahkemelerinde yargõlanamayacak,
bu mahkemelere özgü soruşturma ve
kovuşturma hükümleri uygulanmaya-
cak. Terörle Mücadele Kanunu kapsa-
mõnda suçlanan çocuklar da çocuk
mahkemelerinde yargõlanacak. Genel
kuruldaki görüşmeler sõrasõnda veri-
len bir önerge ile çocuklarõn ağõr ceza
mahkemelerinde yargõlanmasõnõn önü
kapatõldõ. Çocuklar büyüklerle aynõ
suçu işlese bile aynõ mahkemelerde
yargõlanmayacağõna ilişkin önerge ka-
bul edildi.
Yasanõn yürürlüğe girmesinden
sonra cezaevinde bulunan 196 çocuk
serbest kalacak. Adalet Bakanõ Sa-
dullah Ergin, görüşmeler sõrasõnda
“kaç çocuk salıverilecektir” sorusu-
na “Şu anda cezaevlerimizde 2 bin
460 civarında çocuğumuz var. Bun-
lardan 196’sı terör suçlarından do-
layı cezaevinde. Yalnız bu rakama
bakarsak bu rakam bizi yanıltır.
Bu suçlardan dolayı cezaevinde
olan çocuk sayısı 196 olabilir ama
haklarında soruşturma yürütülen,
şu anda yargılanması devam eden
çok sayıda dosya var, çocuk var. O
açıdan, buradaki rakamlar yasanın
amacıyla bizi belli bir noktada bu-
luşturmayabilir” yanõtõnõ verdi.
DİSK GenelBaşkanõÇelebi:Kimsesahtegözyaşõdökmesin
Türklermezarõbaşõndaanõldõ
İstanbul Haber Servisi - DİSK’in ku-
rucu başkanlarõndan Kemal Türkler kat-
ledilişinin 30. yõlõnda mezarõ başõnda dü-
zenlenen törenle anõldõ.
Topkapõ Mezarlõğõ’ndaki törene Türkler’in
eşi Hatice Sebahat Türkler, kõzlarõ Nilgün
Soydan ve Yasemin Türkler Akpınar,
DİSK Genel Başkanõ Süleyman Çelebi ile
Birleşik Metal İş Sendikasõ Genel Başkanõ Ad-
nan Serdaroğlu’nun aralarõnda bulunduğu çok
sayõda sendikacõ katõldõ. Mezarlõğõn giriş ka-
põsõ önünde toplanan DİSK’liler ellerinde
karanfillerle, sloganlar ve alkõşlar eşliğinde
Türkler’in mezarõna kadar yürüyüş düzenle-
di. Mezarõ başõndaki törende konuşan Türler’in
kõzõ Nilgün Soydan babasõna seslenerek “30
yıldır süren davada yorulduğumuzu sakın
düşünme, gerekirse 30 yıl daha mücadele
edeceğiz” dedi. Soydan, “Sevgili babamın,
katillerinden birinin Ünal Osmanağaoğlu
olduğu Yargıtay kararıyla tescillendi. Ru-
hun şad olsun” diye konuştu.
DİSK Genel Başkanõ Süleyman Çelebi de,
“Kimse bize ‘bu sayfanõn üstünü örtün’ di-
yemez. Burdan Türkler’e söz veriyorum.
Bir gün gelecek gerçek faillerle hesaplaşmak
boynumuzun borcu olacak” dedi. DİSK’in
12 Eylül’ün bedelini en ağõr ödeyen örgüt ol-
duğunu söyleyen Çelebi, sözlerini, “Şimdi
kimse bize demokrasi dersi vermesin. Kim-
se ‘12 Eylül ile hesaplaşõyoruz’ demesin. He-
saplaşmak bizim boynumuzun borcu. Kim-
se sahte gözyaşı dökmesin” diye sürdürdü.
Türkler davasõnda olduğu gibi hukukun önü-
ne geçen sistem engellenmeden demokrasiden
söz edilemeyeceğini yineleyen Çelebi, “Kim-
se bir iki makyaj değişikliği ile bize 12 Ey-
lül’ü oylatamaz” diye konuştu.
TÜRKLER’İN KATLEDİLMESİ
‘Zamanaşõmõ
utançverici’
İstanbul Haber Servisi - DİSK’in eski baş-
kanlarõndan Kemal Türkler’in katledilmesine
ilişkin davada 30 yõllõk zamanaşõmõ süresi dün
doldu. Mahkemenin eylül ayõna ertelediği da-
vada Türkler’in avukatlarõ cinayeti “İnsanlığa
Karşı Suçlar” kapsamõnda değerlendirerek “za-
manaşımı”nõn söz konusu olamayacağõnõ be-
lirtirken hukukçular aynõ görüşü paylaşmõyor.
Hukukçulara göre, “İnsanlığa Karşı Suçlar”
ile “Soykırım” konularõ 2005 yõlõnda yürürlüğe
giren yeni TCK’de tanõmlanõyor ve geçmişte-
ki olaylarõ etkilemiyor. Hukukçular, sanõğõn ce-
zaevinden duruşmaya getirilememesinde de
Adalet Bakanlõğõ’nõn ve mahkemenin sorum-
luluğu bulunduğunu işaret ettiler.
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirbaş, ce-
za hukukunda bir hükmün yürürlüğe girdikten
sonra geçerli olduğunu vurgulayarak “Türkler
cinayeti olduğu zaman böyle bir yasa, böy-
le bir kanun maddesi yoktu. Ayrıca Türkler
davası ‘İnsanlõğa Karşõ Suçlar’ kapsamına da
girmemektedir” dedi. “Maalesef zamanaşı-
mı bakımından bu dava utanç verici bir olay”
ifadelerini kullanan Prof. Dr. Demirbaş, “30 yıl
doldu. Maalesef yapacak bir şey yok. Bu nok-
taya getirilmemesi gerekirdi. Bir şekilde
sanık mahkemeye getirilseydi iş biterdi.
Çok ihmal edildi. Bu sanık zaten cezaevin-
de. ‘Rapor aldõ’ ne demek? Bu olayda Ada-
let Bakanlığı’nın büyük sorumluluğu var,
Yargıtay’ın dosyayı daha erken yollamadı-
ğı için sorumluğu var, mahkemenin sorum-
luluğu var. Utanç verici. Yargıtay kararı ile
ilgili sanığa son sözünün sorulması muhak-
kak ki gerekli. Raporlu olsa dahi sanık ge-
tirilebilirdi, doktorla da getirilebilirdi. Alıp
getirebilirler bu devletin elinde. Ne yazık ki
eylüldeki duruşmada mahkeme zamanaşımı
diyecek ve iş bitecek” dedi.
Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğ-
retim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Koca da,
Türkler davasõndaki 30 yõllõk zamanaşõmõ sü-
resinin dolduğu görüşünde. Türkler cinaye-
tinin “nitelikli adam öldürmek” suçu kap-
samõna girdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ko-
ca, “Türkler cinayeti insanlığa karşı iş-
lenmiş bir suç olarak kabul edilemez. Ci-
nayet siyasal bir cinayet gibi gözüküyor ol-
sa da planlı olduğu, toplumun belli bir ke-
simini etkilediği konuları net değil. Süre-
nin dolduğu belli. Mahkemenin düşme
kararı vermesi gerekli. Mahkemenin 30 yıl-
lık sürenin dolduğunu tespit ettiğinde ya-
pacak hiçbir şeyi yok” diye konuştu.
Teknik dayanağı yok
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğ-
retim Üyesi Prof. Dr. Köksal Bayraktar da,
Türkler cinayeti işlendiği zaman TCK’de in-
sanlõğa karşõ suçlar ve soykõrõm konularõnõn ta-
nõmlanmadõğõnõ, bu maddeler olsa bile davanõn
bu kapsamda ele alõnamayacağõnõ yineledi. Prof.
Dr. Bayraktar, “Dolayısıyla teknik ceza hu-
kuku açısından bu ileri sürülemez. Dava za-
manaşımından düştü. Ama Türkler’in avu-
katlarının ‘zamanaşõmõ’ ile ilgili söylediği söz-
ler de çarpıcıdır. Fakat teknik hukuk yö-
nünden belil bir dayanağı yoktur” dedi.
Tasarõya göre, taş ve molotof
kokteyli atan çocuklar ‘terör
örgütü üyesi’ olarak değil, TCY
hükümlerine göre yargõlanacak.
CHP grup toplantõsõnda başvuru için gerekli imzayõ topladõ
Nükleer mahkeme yolunda
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - CHP, son dönemde
Meclis’ten geçerek yasalaşan
Akkuyu’da nükleer santral ku-
rulmasõna ilişkin yasa ile Dõş-
işleri Bakanlõğõ Teşkilat Yasa-
sõ’nõ Anayasa Mahkemesi’ne
götürecek. Basõna kapalõ olarak
dün toplanan CHP Grup top-
lantõsõnda Anayasa Mahkeme-
si’ne başvuru için gerekli im-
zalar toplandõ.
Hükümet, nükleer santral iha-
lesi Danõştay tarafõndan iptal
edildikten sonra, işi ihalesiz
olarak Rusya’ya verebilmek
için Rusya ile Mersin Akku-
yu’da Nükleer Santral Tesisi ve
Yapõmõna Dair Anlaşmanõn Uy-
gun Bulunduğu Hakkõnda Ka-
nun’u Meclis’ten geçirmişti.
Hükümetin bu yolu anayasanõn
90. maddesindeki “Usulüne
göre yürürlüğe konulmuş mil-
letlerarası antlaşmalar kanun
hükmündedir. Bunlar hak-
kında anayasaya aykırılık id-
diası ile Anayasa Mahkeme-
si’ne başvurulamaz” hükmü-
ne dayandõrõyor. İdare avukatõ
Gökhan Candoğan ise Cum-
huriyet’e “Ekonomik ve tica-
ri antlaşmalar bunun dışın-
dadır. O iş bu kapsamda ya-
pılırsa anayasaya aykırı olur”
dedi.
Dışişleri yasası da
mahkemede
Hükümet, 7 Temmuz’da
Meclis Genel Kurulu’ndan ge-
çirdiği Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn
Kuruluş ve Görevleri Hakkõnda
Kanun’da yaptõğõ “Büyükelçi,
nezdinde görevli bulunduğu
ve akredite edildiği ülkelerde
Türkiye Cumhuriyeti Devle-
ti’ni, cumhurbaşkanını ve hü-
kümeti temsil eder” düzenle-
mesiyle büyükelçileri doğru-
dan hükümete bağlamõştõ.
(Fotoğraf:UĞURDEMİR)
Haluk Koç Tekin Bingöl