23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
K itaplar Adası M.SADtKASLANKARA B lryazıncı, orta malı alışkan- lıklann rüzga- nna kendlni kaptıra- rakyapıtverlmleye- bllecegi kuşkusunu hlçbir zaman göz- den ırak tutmamalı. çünkü sözcükler, kahramanlar, olay- lar, lllşkiler, yazar ayırdında olmadan Işbirilğl yaparak sığ bir beğeni yanılsa- ması yaratıp yazan kandırabllir. Bu ne- denle o, dosyalanna kuşkuyla yaklaşma- h; bu veriminln öte- kllerine benzeylp benzemedlğini, on- lardan sıynlıp sıyn- lamadığınıherke- zinde yeniden yenl- den kendine sorma- lıdır.hemdeheran. Sanat, alışkanlığa dayalı bir üretim ey- leml değil. Ama ne yazık kl dünyamız, alışkanlıkla üretilen, ylnelendiğl Içln çü- rümüş, yaşam özü banndırmayan şiir- leröykülerie, ro- manlar oyunlarla, denemelerle vb. do- lu. Hele romanda bunun milyonlarca ömeğine rastlamak oiası. Herkes ucun- dan tuttuğu ya da içine girdiğl yaşamın roman için yeterii olacağını sanıyor. En başta da kendi ya- şamına böyle bakı- yor. Roman yazmak, yenibirevrenyarat- manın en llkel, en sı- radan ya da en ço- cuksu veya nahlf yolu sayılabllir. za- ten yazınsaltür ola- rak da aydınlanma- nın, sonuçta blrey olmanın, bunun bi- lindne varmanın ürünü değil mi adı- na roman dediğimiz yazınsal tür? Tann- nın merkezden kay- dınlıp yerine insanın geçirildiği bir çağın karakteristlkverim biçlmi Ise roman, kl- şlnlnbuyoldaçaba Içlnegirmeslnden doğalneolablllr? Bir roman niyeyazılır?..öyleyse insan, ya yaşadığı evreni lanetleyip ona muhalefet etmek ya da bu evrenin karşısın- da seçenekler üretmek için roman yazacak de- mektirl Bakın dünya roman coğrafyasına; mil- yonlarca roman arasında yine de bu evrenle uyuşan tek bir roman göremezsiniz... Bu ev- renle uyuşan metinler, Tannnın merkezde tutul- duğu kutsal metinlerdir, onlar, Tannnın yaratbğı bu evrenin tanıklığını yapan onaylayıcılardır çünkü. Eğer roman, böyle bir kayma gösterirse kutsal metinleıie buluşacaktır giderek, o zaman da kendi variık nedeni kalkacaktır ortadan. Ni- tekim günümüzde özellikle son otuz-kırk yıldan bu yana bireyleşmek yerine uyarlaşıp kullaşma- nın genel kabul gördüğü gözleniyor... Bunagö- re dünya roman verimi üzerine görece bir kutsal metin gölgesinin düşmeye koyulduğu savlanıp, bunun artık yazarlarca da kabul görmüş bir yaklaşım biçimi haline dönüştüğü öne sürülebi- lirpekâlâ. (yi de roman, doğasındaki muhalif özü yitirdi- ğinide biz ona romanmış gibi bakmaya devam edecek miyiz yine? öte yandan herhangi ustalık ya da başkalannı ikna etme yeteriiğini beklemeden somut bir ev- ren yaratabilmenin en uygun foımu olarak alı- nabilir roman yazımı. Romana oranla çok daha fazla sayıda şiir, öykü yazılıyor, resim, beste ya- pılıyor, film çekiliyor, oyun sahneleniyor olabi- lir... Ama bu türlerde verimleyicinin kendini, ba- şanlı olduğu yönünde ikna edebilmesi çok güç. Çünkü bunlann ön denemelerini sergileyenler, bu yolda başan kazanamadıklarını görebiliyor çabucak. Oysa roman, yalnız deneyim boyu- tunda da olsa, oylumlu bir kitap halinde yayım- lanmak zorunda. Sonra romancılar, açıkağız dinlenen fal yorumculan gibi saman alevi halin- de bir anda parlayabiliyor görece... Yazar, yayımladığı her romana ilk romanıymış gibi bakabilmeli. Bir de gerçekten ilk romanlan- nı yayımlayanlar var, kabuklannı ilk kez çatlatan yazartar olarak. Bu çerçevede yeni bir roman yazarıyla tanışmaya ne dersiniz? Aslı E. Perker (d.1975), Çınar'ın yayımladığı iki romanını ulaştırdı: Başkalannın Kokusu (2005), Cellat Mezariığı (2009). YENİ BİR ROMANCI: ASU E. PERKER Andığım romanlar elime ulaşana dek, ne ya- lan söyîemeli, böyle bir yazann varlığından bile habersizdim. Perker'in her iki kitabı da, okur ilgisi ölçüt alı- narak yapılandınlmış romanlar olarak görünü- yor. Merak öğesinin temele yerieştirilmesi, ilki- nin polisiye örgüye dayalı, ötekinin açıktan açı- ğa polisiye olması, romanın içyapı bağlamında kavramsallaşmaya yönelmek yerine kahraman- lann ilişkilendiği olaylar örgüsü içinde sıkışarak bu çerçevede bir aktarmacılığı yeğlemesi, ister istemez böyle bir yargıya götürüyor insanı. Şim- di bu romanlardan içeri girerek bunlan deşme- ye çabalayalım biriikte... Başkalannın Kokusu'nda genç yazar, özöy- küsel anlatımla birbirine teyellediği toplam sekiz kahraman aracılığıyla bir roman evreni kurup getiriyor önümüze. Reklamcı Zeynep'le eski ko- cası Volkan, hanl harıl romanlar da yazan hem- şire Süreyya ile ailelerinin kendisine nişanlı ola- rak öngördüğü bankacı Bülent, gazeteci Melis ile yakın dostu, tarihbilimci, eşcinsel Tamer, sonra Melis'n röportaja gittiği kadının anlatımla- nndan hareketle yazann romanda aks yanlma- sını göze alıp yüzyıl öncesine şıçrayarak roma- na buyur ettiği "talihsiz" Fecir ile paşa kocası Izzet... Cinliklerie örülü, alaysamalı bir anlatımı var Peker'in. Yazar, bu anlatımını yarattığı kahra- manlann neredeyse tümüne dağıtıp, onlan bir ölçüde özdeşleştiriyor elinde olmadan. öte yandan köpürtülü, kıpırdak anlatımını bir anda dramatik, hatta tragedik açılımlann önüne çıka- rarak kahramanlannı bununla karşı karşıya geti- rip okurunu enikonu şaşırtmayı da başarıyor bu arada. Sıkı ilmekli, hızlı tartımlı anlatım romanın çar- çabuk okunmasını sağlıyor sağlamasına da, bu durum kitabın gerekirlikleri yerine getirilmiş yet- kin bir roman olmasını sağlıyor mu sorusunu açıkta bırakıyor. Buna olumlu yanıt verebilmek çok güç görünüyor. Bunun nedenlerini üç öbekte toplamak olası: 1. Yazınsal dil yetersiz, bu doğrultuda Peker'in kendine özgü bir dil ku- rabildiğini söylemek oldukça güç, 2. Soyutlayım doyurucu değil, bu nedenle roman, olay aktan- cılığıyla geliştirilmiş izlenimi bırakıyor, 3. Karak- ter yapılanmasında hemen her kahraman birbi- rinin kopyası değilse de benzeri olarak çıkıyor karşımıza. Gerçekten roman kişilerinin çizgiselleştiği gö- rülmüyor değil zaman zaman. Orneğin yaş eşik- leri birbirine çok yakın olsa da Zeynep, Sürey- ya, Melis arka arkaya okunduğunda bir çizgi bandının birbirine benzer kahramanlan gibi du- ruyorlar. Yalnız dilsel tutum bağlamında, aynı sözcüklere, sözdizimlerine yaslanarak konuş- muyoriar bu kahramanlar, olaylan ele alış, ruh- sal davranış bakımından da örtüşüyoriar. Kahramanlar, özöyküsel aktanmla geldiğine göre önümüze, bunlann kendilerini apayrı kişi- likler olarak koyması gerekmez mi peki? Oysa andıklarım birbirinin kopyası kahramanlarmış gibi izlenim bırakıyor insanda. Fecir ile Izzet'te bunu kınyor belki yazar, ama bu kez roman za- manında bir "zor" yaşanmaksızın yüzyıl önceye kayıldığından bir aks değişikliğine göz yumul- muş olunuyor. Oysa ömeğin Süreyya'nın annesi bir yan kişi- lik, ama bunu öylesine yapılandınyor ki yazar, küçücük rolüyle Ayşe Hanım'dan karakter yara- tabiliyor. O zaman üzerierindeki o koyu mürekkep ren- gi giderek soluklaşıyor kişilerin, sonra da birbiri- ne kanşır hale geliyoriar adım adım. Nitekim kahramanlann hınzıriıklan, alaycılıklan öylesine örtüşüyor ki, kişiler birbirinin türevi olarak üretil- miş izlenimi bırakıyor insanda. Romandan yayıl- ması beklenen gerçektenlik duygusu da göz gore göre örseleniyor bu durumda. Cellat Mezariığı ise apaçık bir polisiye zaten. Bir tarafında Osmanlı cellatiannın yattığı mezar- lıkta bekçilik yapan Isa, ona durmadan cesetler taşıyan, yirmi yıldır "piyasanın en iyi isim yap- mış tetikçilerinden" (107) Hamit, gizli-açık ona ortaklık yapanlar. Sonrayeğeni Lütfü... Yazar, bu kez apaçık bir polisiye halinde, korkuya, se- rüvene dayalı anlatımla çıkıyor karşımıza. Perker, ikinci romanında, elöyküsel aktanmın da etkisiyle sözcük seçiminde daha özenli dav- randığı kanısı uyandınyor. Bu, Aslı E. Perker açısından bir gelişme elbette. ROMANLA EVRENE REDDİYE YADASEÇENEKI Bu değeriendirmelerden sonra Aslı E. Per- ker'in, her iki romanında da alışılmışın ardından C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1062 gittiğini, romanlan için daha önce başka yazar- lar tarafından kurulmuş evren modellerinden kendine seçtiğini, kitaplannı bu modellere göre yapılandınp ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Diyeceğim o ki, romanlarında herhangi reddi- yeyle ya da seçenekle karşılaşılmıyor yazann. Tam tersine bu romanlarda popüler bir film se- naryosunun izleri de sürülebiliyor. Cellat Mezarlığı'nda da ilk romanındaki gibi kahramanlann enikonu çizgiselleştirildiği görü- lüyor. Kendisine eşcinselmiş gibi davrandığı için Okan'ı öldüren Fuat dışında. Oysa annesi de oğlunun eşcinsel olabileceği kuşkusu içindedir. (123) Aynı kuşkuyu Başkalannın Kokusu'nda Tamer için de annesi besler. (230) Ayşe'ye ben- zeyen bir anne daha: Sevim, Fuat'ın annesi. El- öyküsel anlatımla da olsa Fuat'ın annesinin çok iyi yapılandınldığı, psikolojik oluntularıyla roma- na müthiş dinamizm kattığını söylemek olası. Yazar, ilginçtir, her iki romanında da anne oğul bağımlılığının ilginç ömeklerini veriyor. Böyle bir ilişki yönünde okurunu kışkırtıyor hatta. Bu arada Afyon'un bir köyünden rastlantılaria Istanbul'a gelip Çivili'deki cellat mezariığında bekçilik görevi alan Isa'ya da iyi yapılandınlmış roman kahramanı gözüyle bakılabilir. •» Ne var ki "hayat garip tesadüflerte dolu elbet- te" (31) derken yazar, bu rastlantısallık yaşam- da kabul görse bile gerekçelerini tam anlamıyla döşemedikçe, hiçbir rastlantının romanda ken- disine yer bulamayacağını, bunun gerçektenlik duygusunu zedeleyeceğini hep göz önünde tut- " : mak zorunda. Bu çerçevede katil Hamit'in ilişkilendiği Ha- lit'in babası Musa, Bursa'da kamyon şoförlüğü . yaparken sevgilisini vurduğu için Nâzım Hik- ı met'le aynı hapishanede yatmış olabilir elbette. Ama Halit'in ablası Melek'in altı-yedi yaşlarında "bluzunun içine sıkıştınlmış" halde "şairle Mu- sa"ya esrar götürdüklerini söylemek (166) den- sizlik değilse nedir? (Bu konuda bak.: Güney özkıhnç; Nazım'ın Bursa Yıllan /Anılar, Tanık- lar, Fotoğraflar, Bilinmeyenler, Evrensel, ge- liştirilmiş ikinci basım, 2010) Aslı E. Perker, bu satıriann ne anlama geldiği- nin aytrdında mı acaba? Ya Rıfat llgaz da ya- yımlayan Çınar Yayınlan? YAZILMIŞ-YAZILMAMIŞLIÖINDA İLK ROMAN Bir yazan roman kaleme almaya zoriayan tek dayanak olmalı bana kalırsa: Ben bu romanı yazmasaydım ne eksik kalırdı? Ne gibi felaketle karşı karşıya kalırdı roman sanatı? Haldun Taner adlı piri fani o son güzel Istan- bul efendisi ustamızın söylediklerini usumda kaldığınca aktarmaya çalışayım şuracıkta genç yazaıiar için: "Elbet benim de yazacağım, yaz- mak istediğim pek çok şey var. Ama yazama- sam ne gam, insanlık bundan bir şey kaybet- mez ya..." Sanınm o büyük, çağlar aşın yazariık bu iki soru arasında kolan vurup salınıyor: öyle bir roman yazmalıyım ki, bunu yazmamış olma- nın hesabını verememiş olmamalıyım insanoğ- luna... İlk romanlaria haşır neşir sorunlar üzerine dü- * şünce gevişlerine yönelmek üzere şu birkaç hafta boyunca hep bu konulann çevresinde do- ; lanacağız. Aslı E. Perker'i de bundan böyle dik- katle izleyeceğim yeni romanlarında... İlk ro- manlannı verimleyen andığım anamadığım ro- mancılar bizim yazarlarımız çünkü, onlaria biz değil de aydakiler mi ilgilenecek? Ama şu da unutulmamalı; bir yazar, ancak sergileyeceği inatçı, sabıriı tutumla, direngenlik, süreğenlikle alanda kendine yer açabilir kanı- sındayım... Bir zamanlar usta işi bir ilk kitapla gönülleri fetnettikleri halde susup kalmışlarsa eğer, bu, onlan yazın tarihi içinde kimsesizler mezariığında kalmaktan kurtaramayabilir hiçbir zaman... Haftaya aydınlanma tarihimizdeki Sivas fo- toğraflanna göz atıp sonraki hafta yeniden dö- neceğim konuya, ilk romanlara..." SAYFA 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle