22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
PERİHAN ERGUN Büyük usta İlhan Selçuk bedeniyle Hakk’a yürüse de ardında bıraktığı yüceliklerle hep aramızda olacak. Atatürk’ün laik, demokratik, sosyal cumhuriyetinin çağdaş aydınmacılığının yürekli savunmanı gazeteci-yazar İlhan Selçuk meslektaşlarına, bu kavramlara inanmış erişkinlere, gençlere adam gibi adamlığıyla hep örnek olmuştur ve olmaya devam edecektir. Sıralamakla bitiremeyeceğimiz özgün özelliklerine karşın alçakgönüllülüğü, uygar, çelebi, sakin kişiliğiyle çevresinde hep saygı ve sevgi çemberi yaratmıştır. Cumhuriyetin getirdiği yeniliklere canını verecek kadar sevdalılığı, tutucu çağdışıları hep rahatsız etmiş ve onların her zaman hedef tahtası olmuştur. Aydınlanmanın eşliğinde Batı uygarlığıyla eş düzeyde Anadolu medeniyetlerinin de aralıksız savunuculuğu, bunlardan nasibini alamayanları hep rahatsız etmiştir. Onun bu simge etkinliğini yok etmek için, her aktif ve pasif darbede tutuklayıp susturmaya çalışmışlardır. 12 Mart Muhtırası sırasında Pencere köşesinde yazdıklarından rahatsız olanlarca tutuklanıp aklanarak bırakıldıktan kısa bir süre sonra tekrar Erenköy’de Ziverbey Köşkü’nde gözetime alındığında ona akıl almaz işkenceli sorgulamaları da reva görmüşlerdi. Prangayla ayaklarını zincirleyerek sorgulama yapmışlardı. Gene de dik duruşu ve üstün zekâsıyla akrostiş yöntemiyle yazdırılan ifadesinde satırbaşlarında “ifademi işkence altında alıyorlar” diye işaretleyerek zalimleri adeta tokatlamış ve aklanmıştı.. İktidarın özel mahkeme nitelemesiyle Ergenekon -bu adın verilmesini tarihimizi karalama sayıyorum- davasında 21 Mart 2008 Nevruz günü öteki tüm suçlananlara yaptıkları gibi gün ağarmadan evi, darbecilik suçlamalarıyla aranmak amacıyla özel timlerce basılmıştı. Görevlileri nazik tavırlarla karşılamış, bir de onlara çay demleyip ikramda bulunmuştu. Görevlilerin de bu ortamda kendisine İlhan Ağabey dediklerini, onların görevlerini yaptıklarını belirterek iyimserliğini ve düşmanını bile affedip sevebilecek yapısını yansıtmıştı. Sorgulamanın sandalye üzerinde kesintisiz 20 saat süreyle yapılması, 80 yaşını aşmış bir insana yapılması da ayrı bir işkence tarzı değil midir? Ayrıca İlhan Bey anımsadığıma göre birkaç yıl önce Akyaka’dan dönerken İzmir’de kalp krizi geçirerek Ege Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görmüş bir kalp hastasıydı. Bu koşullar nedeniyle son sorgulamasından bir süre sonra rahatsızlanarak Nişantaşı Koç Vakfı’nın Amerikan Hastanesi’nde bakıma alınmış hatta by-pass da yapılmıştı. Son aylarda yoğun bakımdayken sevgili ağabeyi Turhan Selçuk’un ölümü sakıncalı olacağı için kendisine bildirilmemişti. Hekimlerinin de değindiği gibi bu sıkıntılı haksız uygulamaların yanında onurunun incitilmesi de yaşamını yitirmesinde tetikleyici oldu. O da çizgi ustası ağabeyi gibi vasiyeti gereği perşembe günü Hacıbektaş’ta toprağa verilecek. Çilehane denilen yere önce halk ozanı Âşık Mahzuni misafir edilmişti. Bu mekânda Âşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre gibi yıldızlar da yontularıyla simgeleştirilmiş. Anadolu halk sanatında övüncümüz olan Bektaşi Alevi inançlı bu büyük insanlar belki de sıklıkla bir araya gelerek deyişlerini orada da sürdürecekler! Aydınlığın devamının duacısı olacaklar. Ne mutlu bizlere ki bu değerlerle birlikte Anadolu toprağının kulları olmuşuz. Cumhuriyet Aydınlanması’nın büyük savaşçısı sonsuzluğa yürürken de içinde olacağın ışıkları bizlere yazıların ve yapıtlarınla hep yansıtacaksın.. Huzur içinde yat! CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ İlhan Abi’ye Dair… Gazeteciliğe adım attığımda 17 yaşındaydım... İşe girebilmek için karşısında dikilmiş beklediğim gazeteci ağabeyim, biraz alayla, biraz da merakla sormuştu. - Söyle bakalım, bu meslekte hedefin ne?. Hiç düşünmeden, yıllardır içimde büyüttüğüm, sakladığım ve “bir gün mutlaka” diye kendi kendime yüzlerce, binlerce kez söz verdiğim hedefi açıklayıvermiştim: - Cumhuriyet gazetesinde yazar olmak!.. Yılların gazetecisi, büyük bir şaşkınlıkla yüzüme bakmış, “Zor ama çok güzel” diye mırıldanmış ve işe giriş formunu imzalamıştı.. “Niçin Cumhuriyet?” diye sorsaydı, onun yanıtı da aynı hızla gelecekti: - İlhan Selçuk’la çalışmak için!.. O konuşmadan tam 20 yıl sonra, 3 Mart 1997’de Cumhuriyet’te ilk köşe yazım yayımlandı.. Odasına ilk kez adım attığımda, beni olağanüstü bir zarafetle ayakta karşılayan İlhan Abi ile yaptığımız epey uzun konuşmayı çok iyi anımsamadığımı itiraf etmem gerek; o denli heyecanlanmıştım ki, daha kapının dışına çıktığım anda zaten çoğu belleğimden uçup gitmişti. Ama şu söylediklerini hiç ama hiç unutmadım: - Çok karanlık günlerden geçiyoruz. Korkarım epey uzun sürecek bir karanlık dönem bu... Cumhuriyet, zor zamanların gazetesidir. Bu gazetenin yazarları, yazılarını bu bilinçle kaleme alır. Önemli olan, okurun seni kabul etmesidir, gerisi lafügüzaf!.. Türkiye’nin hızla dipsiz bir kuyuya doğru çekilmekte olduğu 1999’da ikinci kitabım “Karanlığa Karşı Yazılar” Cumhuriyet Kitapları’nda basılacaktı. İlhan Abi’den önsöz yazmasını rica ettim. Orijinali evimin duvarında asılı duran, yaşamımın en değerli armağanında şöyle diyordu İlhan Selçuk: - Bizim ülkemizde medya sultanlığı ortaya çıkalı, gazeteci-yazar adı verilen devekuşu da “yükselen değerler”e tutunarak holdinglerin plazalarında yan gelip keyif çatmaya başladı. Sözümona liberalizmin dışarıdan pompalanan yalan dolan dünyasında, para babalarının çevresinde hizmete hazır “sanal” yazarlar yetişmeye başladılar… Peki ya Ümit Zileli?.. Zileli bu ortamda “rüzgâr gülü” olmayanlardandır; medya borsasında geçerli “yükselen değerler”e karşı çıkarak yükselmesini bilenlerdendir; para babalarına kalemini satmayanlardandır; insanlığın değişmez değer yargılarına sırtını çevirmeyenlerdendir… Yarınlarımızın aydınlığını bugünün karanlığında üretebilen yazardır gerçek yazar; hamamböceği gibi karanlığa uyum sağlayana yazar denebilir mi?.. Sevgili İlhan Abi, o bir sayfalık önsözde olağanüstü kalem gücüyle aslında Cumhuriyet yazarlarını ve cumhuriyetçi yazarları anlatıyor, Aydınlanma Devrimi’ni yüreğiyle, bilgisi ve cesaretiyle özümseyen yurtseverlerin portresini çiziyordu... Bizler, büyük bir titizlik ve kararlılıkla o önsözde çizilen devrimci, aydınlanmacı çizgiye sadık kaldık.. Bu çizgi, bundan böyle de aynı kararlılıkla devam edecek; Cumhuriyet, hiç de uzakta olmayan aydınlık, güneşli, güzel günlere ulaşacak, bu ülkenin aydınlık insanlarının meşalesi olmayı sürdürecek.. İlhan Abi’nin deyişiyle, “karanlığa uyum sağlayan hamamböceklerine” gelince… - Tarihin utanç sayfalarına yalnızca “karanlığın uşakları” olarak işlenecekler, o kadar… Bir Yurtsevere Mektup (67) Sevgili kardeşim Balbay, ve sonunda o koca yürek durdu.. İlhan Abi uçup gitti, sonsuza dek.. Aslında İlhan Abi’yi 2 yıl önce bir sabaha karşı evini basıp, terörist muamelesi yaptıklarında öldürmüşlerdi!.. 12 Mart işkencehanelerinden geçen, 12 Eylül faşizminin baskılarını göğüsleyen bilgeye, böylesine aşağılık, böylesine haysiyetsiz bir pusu ağır gelmişti.. Bu alçaklığın üzerine Cumhuriyet gazetesine yönelik ithamlar, senin punduna getirilip tutsak alınman da eklenince kaçınılmaz sona gelindi.. Biliyorum; İlhan Selçuk’un ölümünde parmağı olan işbirlikçi alçaklar ve kapısına bağlandıkları efendileri şu sıralar zil takıp oynamaktalar... Ama bilsinler ki; bizler şu iki yıl içinde yapılan alçaklıkları, şerefsizce atılan manşetleri, namus düşkünü köşe yazılarını, hiç ama hiç unutmayacağız.. Hiç uzakta olmayan günlerde hepsi, yaptıkları rezilliklerin bedelini bağımsız mahkemelerde, haysiyetli ve adaletli hâkim ve savcıların karşısında ödeyecekler... - Mutlaka ödeyecekler... Seni ve tüm yurtseverleri sevgiyle kucaklıyorum… e-posta: umitzileli@gmail.com İlhan SELÇUK Hep Yaşayacak… KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2010 PERŞEMBE 18 Meclis Başkanı köyüne helikopterle gitmiş. Tahtırevanla da gidebilirdi! Mevzi Hüseyin Güven: “Recep, Gediktepe’de: Aileden bir erkek, poz vermek için bile olsa askeri mevzii gördü!” Sirke Tarık Emre: “Recep, çocukluğunda simit sattığını övünerek anlatır ama Gediktepe cephesinde çömelip incelemelerde bulunduğu sırada suratı sirke satıyordu!” Gerçek Timur Demirel: “Gediktepe gerçeği: Kendi topraklarında dahi ayakta duramayan bir başbakan ve onun genelkurmay başkanı.” YağmurDeniz İlhan Selçuk’u uğurlarken TÜRKİYE’NİN Aydınlanma Bilgesi İlhan Selçuk’u dün büyük bir sevgi seliyle İstanbul’dan uğurladık. Bugün sevginin merkezi Hacıbektaş’tan sonsuzluğa uğurlarken sözü Şevket Çorbacıoğlu’na bırakıyoruz: “Atatürk’ün evrensel felsefesinin yılmaz bekçisi İlhan Selçuk’u kaybetmedik. O, aramızdan ayrıldı. Kaybetmedik, çünkü verdiği düşün savaşlarıyla bizimle yaşayacaktır, ulusal duruşun efsanevi kimliği olarak hep ayakta kalacaktır... Ödün vermez yürekli duruşundaki öğretileriyle beyinlere kazındı; çağcıl ve uygar dünyamızın, aydınlanmanın sönmeyen ışığı oldu. Doğayı sevdi, doğanı sevdi, hep onlar için yaşadı, yaşamaya da devam edecek. Düşüncelerinin katkısıyla; kitlelerle bütünleşti. Verdiği düşün savaşlarının izleriyle bizimle yaşayacak. ‘Düşünüyorum, öyleyse vurun’ diyecek kadar devasa bir yüreğe sahipti. Vuramadılar, ama işkencelere tuttular, yılmadı. İçeri attılar, olmadı! Pencere’sinden hep halka seslendi, hakka seslendi. Halkın kimisi hakkını verdi, kimisi hakkını yedi, fakat o duruşundan asla vazgeçmedi... Yetmedi, ulusalcı faşist terörist ilan ederek Ergenekon dalgasından içeri aldılar. Yine yılmadı ve savcısını mahkûm ettirdi! Evet, İlhan Selçuk bizim teröristimizdir ve hep öyle kalacaktır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” MUHALEFET terör örgütünün ağzıyla konuşuyor, medya terör örgütüne yandaşlık yapıyor. Memleketi sanki civanımın sultanı Fatih Sultan Recep yönetmiyor! Sultanın görüşüne göre bütün muhalefet partileri ve iktidar yalakası olmayan medya ayrılıkçı terör örgütü ile el ele vermiş sultanın saltanatına saldırıyor! Böyle bir ruh halini doktorların teşhisine bırakalım ama sultanın büyük bir çaresizlik içinde kıvrandığı kesin. Uyguladığı ilkesiz ve içeriksiz politikalarla ayrılıkçı terör örgütü karşısında inisiyatifi kaybetmiş, son çare kendinden başka herkesi suçluyor. İçi boş Kürt açılımına karşı çıkmanın ülkeye ihanet olacağını söyleyerek kendini kandırmaya çalışıyor, daha doğrusu çabalıyor! Çabaladıkça daha çok balçığa batıyor. Ve güneş balçıkla sıvanamıyor... Teröre yataklık eden, yandaşlık eden siyasi parti varsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da var. Hükümetin polisi, eliyle koymuş gibi toprak altında hatta deniz dibinde bile askerlerin darbe planlarını nasıl bulduysa teröre yardım ve yataklık eden siyasilerin hain işbirliğini de belgeleyecek güçte olmalı. Aynı şekilde, medyanın terör örgütüyle yaptığı işbirliğinin ipliğini pazara çıkarmak da alt tarafı polisin bir teknik takip yapmasına bakar: “Alo başyazar.” “Buyur terörist dostum...” “Bir propaganda yazısı yazsan diyorum.” “Ne demek, emrin olur.” Fakat sultan hazretleri, hem iktidar yalakası olmayan medyayı iktidar yalakası medya ile karıştırıyor hem de yargıya güvenmiyor. Ülkeyi “şiir gibi” yönettiğini sanıyor: “Muhalefet tu kaka. Yargı tu kaka. Medya tu kaka. Asker ha keza. Sultanım sen çok yaşa!” Aslında şu anayasa değişikliği hayırlısıyla bir hallolsa yargıya yapacağı ince ayarla muhalefeti de halledecek medyayı da. Dolayısıyla ayrılıkçı terörü de halletmiş olacak çünkü Türkiye’de bir tek terör olacak: Tek parti iktidarı terörü! Terör HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Mersin yöresine özgü, kurufasulye ve tahinle yapõlan bir yemek. 2/ Bü- yük erkek kardeş... Gökcisimlerini gö- zetleme. 3/ Liman- larda kõyõ ile gemi arasõnda yük taşõ- mada kullanõlan, al- tõ düz tekne... “Elif dedim --- dedim / Kõz ben sana ne de- dim” (Türkü). 4/ Küçük mağara... Su geçirmez ku- maştan yapõlan bir tür spor ceket. 5/ Büyük sandal... Bir sayõ. 6/ Satrançta bir taş... Değerli madenlerin saflõk derecesi. 7/ Zevki için para harcamaktan ka- çõnmayan kimse. 8/ Kalõ- cõlõk, ölmezlik... Püskürtü. 9/ Deniz, göl ve õrmaklar- da balõk yatağõ olan yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çerkez mutfağõna özgü, bir tür patatesli gözleme. 2/ Bir ilimiz... Doğu Karadeniz dağlarõnõn yüksek kesimlerinde yaygõn geçici kõrsal yerleşme tipi. 3/ Oy... Özellikle “Bolero” adlõ yapõtõyla tanõnmõş Fransõz besteci. 4/ Halk dilinde ağaçkakana verilen ad. 5/ Boğa güreşi yapõlan alan... Üzerine yazõ yazõlan tabaklanmõş ceylan derisi. 6/ Avu- katlarõn bağlõ olduğu meslek kuruluşu... Şöhret. 7/ Duman lekesi... Osmanlõ donanmasõnda amirale eş bir rütbe. 8/ Cep- te taşõnan tütün ya da sigara kutusu... Tuzağa düşürülen şey. 9/ Antalya’nõn Kemer ilçesinde turistik bir yöre. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A T L A M A U O B A D İ D İ M C A N F E S S U A N İ T İ N A B O S T A N A F A Z A R A R D A Ş D E K M İ T M A O R A N S D E K A D A N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle