22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 25 NİSAN 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Ölümler, Sözcükler, Çekirdekler... Üst üste geldi ölüm haberleri… Ölüm karşısında çaresizlik yeniden üzerimize çöktü. Haberi aldığımdan beri onları, kocaman bir gülümsemeyle, içimi saran sıcaklık ve aydınlıkla, ölümden uzak mı uzak düşüncelerle anıyorum. Altan Gökalp, Fransız Ulusal Bilim ve Araştırmalar Merkezi CNRS’teki en değerli bilim insanımızdı. Bilim adamlığını yalnız uzmanı olduğu edebiyat ve dil ile değil, tüm sanatlarla ve yaşama sevinciyle bunca içli dışlı kılan, bunca bütünleyen az insan gördüm. 70’li yıllarda hazırladığım “Avrupa’da İslam” başlıklı bir araştırma dizisi sırasında tanımıştım onu. Kendini değil, yapılan işi önemseyen, gülümsemesi hiç eksik olmayan, yaşama açıklığıyla dikkati çeken, düşünceleri, söyledikleriyle önümde ufuklar açan bir insandı. Daha nice eserler verecekti. En verimli çağında gidiverdi! Hamit Belli, bankacıydı. Ancak bir tiyatro eleştirmeninden, tiyatro sanatçısından daha çok Türk ve dünya tiyatrosunu bilir; yaşama biçimini, yalnız tiyatroyla değil, tüm sanatlarla belirlerdi. Tüm sanatları, yaşamın parçası kılmayı sadece “ilgi duymakla” ya da babasının Darülbedayi’nin ilk sanatçılarından olmasıyla açıklayamayız. Hayır o, sanatları yaşamayı ve yaşatmayı, yüceltmeyi, sanatı yaymayı, herkesin kılmayı kendine misyon edinmişti. Hem de “sponsor” sözcüğünü ülkemizde daha kimsecikler bilmezken… Dormen Tiyatrosu, Akbank Çocuk Tiyatrosu, Akbank Kültür Yayınları, Aksanat, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, hepsi tanığımdır… Onu çok özleyeceğim. Sözün Özü “Bir insanın ölümü, kendinden çok, geride kalanların sorunudur.” Bu söz Thomas Mann’dan… Tam yukarıda iki güzel insanı anarken, aklım sevgili Leyla Belli, Haldun Dormen, Göksel Kortay’a ve Yaşar Kemal’e (kimi kitaplarını Fransızcaya Altan Gökalp çevirmişti) ve yine çok yakın dostları Güzin Dino, Zülfü Livaneli’ye giderken; yüreğime Thomas Mann’ın sözü yerleşti… O söz gökten zembille düşmedi. İki gündür kucağımdan, elimden düşürmediğim Celal Üster’in yeni çıkan “Sözün Özü” kitabından (Can Yayınları) seçtim. Eski çağlardan günümüze, ünlü yazar ve düşünürlerden Celal Üster’in seçtiği, belli kavramlar çerçevesinde bir araya getirdiği, çoğunu kendi çevirdiği alıntılardan oluşuyor. Aşk’tan Zorbalığa, Bellek’ten Yazgı’ya, 1005 yazardan, 267 kavram ve 5264 özdeyiş yer alıyor 382 sayfalık bu kitapta… Öğretmenler, öğrenciler, düşünce üretmek yerine başkalarının düşüncesini yazmayı seven köşe yazarları, ilanı aşk etmeyi isteyip nasıl yapılacağını bilemeyenler, sohbetlerde “Balzac der ki” diye gösteriş yapmak isteyenler, nutuk atmak isteyen politikacılar, edebiyatçılar, sinemacılar, sporcularla konuşmak isteyen başbakanlar vb. bu eserden kaynak kitap olarak yararlanabilir. Ya da sadece o sözlerin derinliğinde keyifli “yolculuklara” çıkmak için de okuyabilirsiniz. Ancak unutmayın: Celal Üster’in vurguladığı gibi “Alıntı, akıllının elinde elmas olur, aptalın elinde çakıltaşı.” (Joseph Roux) Çekirdekleri atmayın Doğa Gönüllüleri Derneği’nden mektup var. Lütfen siz de yaygınlaştırın: “Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. Bu sene (2010) dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, yani toprağın bereketi yükselecek. Bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin. Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün. Gömme imkânınız yoksa bir poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın, arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun; korkmayın, bu çevre kirliliği değildir, aksine çevre için yeni hayattır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler… Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir! Bunu yapmayın ve yaptırmayın. Tüm çalışmalarda, doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış. Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım… Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor. Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır. Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler.” zeynep@zeyneporal.com Faks: 0212 257 16 50 kultur@cumhuriyet.com.tr Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Günter Grass’la azõnlõk ve insan haklarõ, tarihle yüzleşebilmek ve yeni kitabõ üstüne ‘Geçmişleyüzleşmekzoriş’ ELİF BEREKETLİ Almanya’nõn kuşkusuz en çok ko- nuşulan isimlerinden; Nobel ödüllü edebiyatçõ, oyun yazarõ ve uzun yõllar- dõr sosyal demokrasiden yana tavõr alan bir siyasi eylemci olan Günter Grass, geçen hafta Yaşar Kemal ile Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda bir ko- nuşma yapmak üzere ülkemize gel- mişti. İzlanda’daki volkan patlamasõnõn havayollarõnõ felç etmesinden dolayõ İs- tanbul ziyareti uzayan Grass ile Ci- hangir’de, bir süredir konakladõğõ Vil- la Zurich’in üst katõnda buluştuk. Grass, Radikal’den Cem Erciyes ve beni ağõrladõğõ sakin çatõ katõnda, Türk sinemasõnõn klasiklerinden oluşan bir posterin önünde Türk kahvesini yu- dumlarken; Türkiye bayraklõ kõrmõzõ çakmağõ ve nazar boncuklu kazağõyla hayli “mahalleli” görünüyordu. Elinden düşürmediği piposu, oturuşundan gü- lüşüne her halinde göze çarpan dingin- liğini en iyi tamamlayan nesne. 73 ya- şõndaki Nobelli yazarõn yüzünde yõlla- rõn izleri hayli görünür; bunun yarattõ- ğõ yorgun görüntüye rağmen Grass ne- şeli, samimi, etrafõnõ güldüren biri. Ön- ce Beylerbeyi’nde, sonra da Cihan- gir’de konaklayan ve İstanbul’un Çar- şamba ve Üsküdar gibi turistik olmayan pek çok bölgesini de ziyaret eden Grass, belli ki bu geziler sõrasõnda Türkiye’yle ilgili çokça izlenim edinmiş. Bunlarõn birçoğu azõnlõk haklarõ, insan haklarõ ve tarihle yüzleşebilmek ile ilgili… Grass, her fõrsatta Türkiye’nin çok kültürlü ya- põsõnõn bir fõrsat olduğunu ve Alman- ya’nõn Nazi dönemi için yapabildiği gi- bi Türkiye’nin de geçmişiyle hesaplaş- masõ gerektiğini söylüyor. İşte yaklaşõk bir saat süren o sohbet- ten satõrbaşlarõ: Geçmişle yüzleşilmeli Buraya gelişimde Yaşar Kemal’le olan dostluğum önemli rol oynadõ. Onun edebiyatõnda da yer alan azõnlõk- lar sorunu hep ilgimi çeken bir konu ol- muştur. Bunlarõn başõnda tabii ki Kürt vatandaşlarla yaşanan ve halen çözüm- lenemeyen sorunlar geliyor. Türki- ye’nin tarihinde önemli bir yer tutan 1915-16 olaylarõ ve bu yõllarda Ermeni nüfusunun çok önemli bir bölümünün yok edilmiş olmasõ da beni ilgilendiri- yor. Bir yandan bu konular üzerinde du- rup inceleme fõrsatõ bulurken, bir yan- dan da Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme sürecini de göz önünde bulun- duruyorum. Bu benim için desteklen- mesi gereken bir konu ama bir yandan da tüm gelişmiş toplumlarda olmasõ ge- rektiği gibi Türkiye’nin de geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğine inanõyorum. Bunun çok zor bir süreç olduğunu çok iyi biliyorum, çünkü biz aynõsõnõ Al- manya’da yaşadõk. Nasyonal sosya- lizm döneminde Almanlarõn işlediği suçlarõ kabullenmekte zorlandõk. Nazi- ler benim de dahil olduğum bir gruptu ve tarihimize böyle izler bõrakmõş ola- bileceğimizi hiç düşünmemiştim, ka- bullenmekte çok zorlandõm. Sorumlu hissetmek Bu suçlarõ işleyen bizim kuşağõmõz- dõ. Ben bu mirasõ sonraki kuşaklara na- sõl aktarõrõm, bunun üzerinde çok dü- şündüm. Vardõğõm sonuç şu: Bu yüz- den kendilerini suçlu değil, sorumlu his- setmeleri gerekiyor. Tarihle yüzleşme- nin toplumlarõnõ geliştirmekte en önem- li süreç olduğunun ayõrdõna varmalõlar. Tarih yalnõz zaferlerden, önemli başa- rõlardan ibaret değildir hiçbir zaman. Bu bütün toplumlar için geçerli; hepimizin tarihinde karanlõk sayfalar var. Bunla- rõ kabullenmek, soğukkanlõ bir biçim- de ele almak herkesi ileri götürür. Yıllarca kabullenemedim 17 yaşõndayken, savaşõn bitmesine bir ay kala beni de 17 yaşõndaki çok sayõ- da genç gibi askere, silah altõna aldõlar. Böylece Nazi Gençliği’nin bir üyesi ol- muştum. Bu birlikte yer aldõktan birkaç hafta sonra bütün birliğimin, 5 dakika içinde üçte birinin ölümüne şahit ol- muştum. Aynõ anda çok sayõda roket gel- mişti üzerimize, korkunç bir bombar- dõmandõ. Daha sonra toplama kampla- rõnda neler olduğunu gördüm. Karşõ- laştõğõm belgeler, kuşkuya meydan ver- meyecek kadar sağlamdõ. Ben, buna rağ- men “Almanlar bunu nasıl yapar, yapmamışlardır!” diye düşünürken bir an derin bir hayal kõrõklõğõyla baş ba- şa kaldõm. Bu sürecin sonunda, önce “Teneke Trampet”i, sonra “Yengeç Yürüyüşü”nü yazdõm, hesaplaşmam yavaş yavaş başlamõştõ. “Soğanı So- yarken” ise tam bir yüzleşme oldu, so- nunda tüm yaşadõklarõmõ kabullenebil- miştim. Ancak bunu yapan yalnõzca ben değildim, benim kuşağõmdan, hatta da- ha sonraki kuşaklardan yazarlar bu ko- nuyu ele aldõ. Bu da ister istemez ta- rihçileri bu konuda daha derin araştõr- malar yapmaya yöneltti. Avrupa geçmişiyle yüzleşemiyor Sömürgeci Avrupa ülkeleri tarihleriyle yüzleşemiyor. Son zamanlarda İngilte- re, Fransa ve Hollanda’da yükselişe ge- çen pek çok üçüncü kuşak sömürge ül- ke yazarõ var ama benim görebildiğim kadarõyla bu topluma mal olmuş bir bi- linç değil. ABD’de bile biliyorsunuz, yerlilere yapõlanlar da bence soykõrõm- dõr. Bu bile edebiyata yeni yeni giriyor. O insanlarõn yok edilmesinin nedenle- rini ABD de edebiyatõnda yeni yeni iş- liyor. Almanya’da tarihle hesaplaşma ve yüzleşme toplum bilincine mal olmuş ama diğer ülkelerde bu böyle değil. Yeni kitabı Yeni kitabõm düzelti aşamasõnda, basõlõp dağõtõlmasõna çok az kaldõ. Ki- tabõn ismi “Grimm’lerin Sözcükleri”. 19. yüzyõlõn ilk yarõsõnda yaşayan ma- salcõ Grimm Kardeşler’i konu alacak bu kitap. Hikâyesi de az çok şöyle: Ja- cob ve Wilhelm Grimm, Göttingen Üniversitesi’nde dilbilimci olarak çalõ- şõrken, Hannover derebeyi kimi yasal değişikliklere gider. Grimm Kardeşler de diğer 5 profesör gibi bu değişiklik- lere karşõ bayrak açõnca Göttingen Üni- versitesi’nden atõlõrlar. Daha sonra, Hessen Kontu’nun siparişi üzerine dev bir sözlük çalõşmasõna başlarlar ve Ja- cob Grimm ömrünün sonuna kadar hummalõ bir şekilde çalõşsa da ancak “f” harfine kadar gelebilir. Meyve anlamõna gelen “frucht” sözcüğünde kalõr. Ancak bu, sõradan bir sözlük değildir; tüm Almancanõn oluşumundan bu ya- na örnekler vererek çok kapsamlõ bir şe- kilde açõklar. Bu eşsiz çalõşmayõ da ge- lecek kuşaklar tamamlar. Almanya pek çok siyasi ve toplumsal badire atlatõr; Al- manya’nõn bölündüğü, iki Almanya’nõn birbiriyle ilişkisinin kalmadõğõ bir dö- nemde bile biri Göttingen’de, biri Le- ipzig’de iki Grimm enstitüsü bu çalõş- mayõ bir şekilde devam ettirir. Toplam 120 yõl sürer tamamlanmasõ. 1997’de Yaşar Kemal’le Bu kitap yeni bir türde olacak. Hem tarihsel, hem Alman diline dair hem de biraz otobiyografik; geçmiş-gelecek ve şimdiki zaman iç içe. Örneğin, Jacob Grimm’in üyesi olduğu ilk Alman parlamentosunun Frankfurt’taki Aziz Paulus Kilisesi’ndeki bir toplantõsõndan söz ederken, söz bir anda o kilisede kendi yaşadõklarõma geliyor. Kitapta za- manlar hep böyle iç içe. Kitapta Yaşar Kemal’in de sözü geçecek. Çünkü her yõl Alman Yazarlar Birliği’nin Barõş Ödülü’nün verildiği o kilisede, 1997’de Yaşar Kemal bu ödülü aldõ- ğõnda unutamadõğõm bir gece geçir- miştim. Bir konuşma yapmõştõm, Al- man hükümetinin yabancõlar politika- sõnõ eleştiren. Yaşar Kemal’in Doğu Al- man ordusunun eski tanklarõnõn yarõ hi- be, yarõ ticaret Türkiye’ye gönderil- mesine karşõ bir girişimi vardõ. Bunu ben de imzalamõştõm, çünkü o tanklar Kürtlere karşõ kullanõlõyordu. İşte bu gi- rişimden söz ediyordum. Ben bu ko- nuşmayõ yaparken önümde silah tica- retinden para kazanan insanlar oturu- yordu ve yüzleri biraz kõzarmõştõ. Bu da kitapta yer alacak, hem de Jacob Grimm’in bir konuşmasõnõn hemen ardõndan, neredeyse 200 yõllõk bir za- man sõçramasõyla. “İnsanlar geçmişte olanlardan kendilerini suçlu değil, sorumlu hissetmeli. Tarih yalnõzca zaferlerden ibaret değil. Bu, bütün toplumlar için geçerli. Hepimizin tarihinde karanlõk sayfalar var. Bunlarõ soğukkanlõ bir biçimde ele almak herkesi ileri götürür.” “Nasyonal sosyalizm döneminde Almanlarõn işlediği suçlarõ kabullenmekte zorlandõk. Tarihimize böyle izler bõrakmõş olabileceğimizi hiç düşünmemiştim. Kabullenmekte çok zorlandõm. ‘Soğanõ Soyarken’ adlõ otobiyografim benim için tam bir yüzleşme oldu.” Alakır Nehri için ‘Su Karnavalı’ Kültür Servisi - Alakõr Nehri üzerinde kurulmasõ planlanan hidroelektrik santrala karşõ dayanõşma için bugün Kadõköy’de bir “Su Karnavalõ” etkinliği düzenleniyor. 6.45 Gram’da saat 18.45’te başlayacak etkinlikte Kadõköy Kolektif, Seni Görmem İmkânsõz, Yurdal Çağlar Trio, Riksha, Aqua Band ve Son Irmak gruplarõ konser verecek. Ayrõca Tuğçe Şenol’un “3 Koridor + 1 Bahçe” adlõ fotoğraf sergisinin açõlõşõ yapõlacak. (0 216 346 04 13) (Fotoğraf:UĞURDEMİR)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle