19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 2010 CUMA 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ [email protected] - www.mehmetfarac.com 24 Kasım 2009 tarihinde bu köşede, “Sahibini arayan insanlık” başlıklı bir yazı vardı. O yazıyı kaleme alırken törenin barbarlığına karşı 20 yıldır mücadele eden, bu uğurda üç kitap yazan, yüzlerce TV programı, panel ve konferansta konuşan bir gazeteci olarak acaba hata mı yaptım diye düşündüm!.. Gözlerimin önüne kızına tecavüz eden sapığı öldüren yaşlı babalar, kadın uğruna çıkan kan davalarında tetikçi olarak kullanılan fidanlar geldi!.. Kendimi çok sorguladım... Dünyanın en büyük değerinin yaşam olduğuna inanan, idam cezasına hep karşı duran bir insan olarak töre uğruna silaha sarılanlara haksızlık mı ediyorum, diye!.. Mardinli Katibe’nin 13 yaşındaki kızı Remziye’yi evlenme vaadiyle kaçırıp sonra da fuhuş mafyasının tuzağına düşüren alçaklar yüzünden bunları düşündüm... O kıza, yatılı bölge okulu, nüfus müdürlüğü, belediye çalışanları, hatta Yeşil Kart alma uğruna gittiği Ömerli Hükümet Konağı’nın hizmetlisinin de aralarında bulunduğu 50’den fazla insanın tecavüz ettiğini öğrenince törenin karşısında direncim azaldı... Remziye, 2004 yılının Haziran ayında Niğde Yetiştirme Yurdu’na yerleştirildiğinde ve ona tecavüzle suçlanan 22 kişi cezaevinde kısa süre kaldıktan sonra tahliye edildiğinde çaresizliğim öfkeye dönüştü... Küçük kız, 2005 yılının Şubat ayında aniden ortadan kaybolduğunda ve 4 Haziran 2005 günü cesedi kimliği belirsiz kişilerce Ömerli Devlet Hastanesi’nin kapısına bırakıldığında ise isyan ettim kendime!.. Remziye’nin cenazesi annesi ve iki kardeşinin gözetiminde, mahalle sakinleri karşı çıktığı için ancak en yakın mezara 30 metre uzaklıkta bir duvar dibine gömülebildiğinde de gözyaşlarıma kahrettim... Şimdi aynı kahrı bir kez daha yaşarken, töreyi uygulayanlara haksızlık mı ettim sorusu içimi artık daha fazla kemiriyor! Siirt’te ikisi kardeş dört kız çocuğuna kraker ve gofret karşılığı aylarca tecavüz edildiğini duyunca isyanım daha da arttı... Niye bu rezaletler muhafazakârlığın, şıhlığın, tarikatçılığın, gericiliğin egemen olduğu, feodalitenin ve aşiretçiliğin tüm çarpıklığı ve acımasızlığıyla hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşanır?.. Ve niçin namus ve töre uğruna silaha sarılmaktan çekinmeyenler bu ahlaksızlıklar karşısında sessiz kalıp başlarını kuma gömer?.. Evet, töre uğruna kesinlikle insan öldürülmesin. Peki.. Siirtli masumların günahını kim, nasıl ödeyecek? Töreye Haksızlık mı Yaptım Ben?.. 2009 yılının Aralık ayının başlarıydı... Teröristler Tokat’ın Reşadiye ilçesinde bir askeri aracı pusuya düşürerek 7 askeri şehit ettiler... Yüzsüz yalancılar salt orduyu yıpratmak için “Eylemi Ergenekoncular yaptı” diyecek kadar ahlaksızlaştılar... Oysa acı, salt 7 askerin şehadetinde değildi, o erlerin göğsünde sallanan künyenin öbür yüzü büyük dramlar saklıyordu!.. Şehit erlerden biri Hataylı Fatih Yonca’ydı... Onun dramı, yoksulluğun ölüm kadar acı olabileceğini de çok güzel anlatıyordu... Subaylar şehitle ilgili haberi ailesine vermek için Hatay’ın İskenderun ilçesi kırsalında bir köye gittiler. Köyün dağlık kesiminde iki odalı, briketten yapılma, kapısı naylonla kapatılmış, sıvasız, derme çatma bir evle karşılaştılar! Subayların acısı, karşılaştıkları manzara karşısında daha da büyüdü. Anne Gülsüm Yonca subayları gördüğünde, ağıt boğazına yapıştı ve yoksulluğunu her zerresinde hissettiği bedeni dermansız kaldı!.. Gülsüm, eşinin kendisini boşayarak dört çocuğuyla birlikte terk ettiğini, Fatih’in ise askere gitmeden önce hem okuyup hem de evin geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı... Talihsiz kadının daha sonra söyledikleri ise kimilerinin yüzüne bir şamar olacaktı: “Fatih, askere gittikten sonra da 39 lira 14 kuruşluk onbaşı maaşını bana gönderiyordu. Kaymakamlığın verdiği gıda ve kömür yardımları ile komşuların desteği bizi ayakta tutuyor.” Bu öyküyü niye mi yazdım?.. Bugünlerde Ferrari çocukları, Cihangir müdavimleri ve Etiler şımarıklarının pohpohladığı lobi, bedelli askerlik teranesini yeniden gündeme getirdi! Ülkenin başbakanı da “bakarız ederiz” diye onlara ümit verdi... Her fırsatta eşitlik ve demokrasi deyip Cumhuriyet’in değerlerine küfür edenler, acaba zenginlik ve yoksulluk ikileminde kimilerinin Ferrari’de, kimilerinin de korumasız cemselerde dolaştığı bir dünyayı içlerine sindirebiliyor mu?.. Bir şey daha sormak isterim; niye Güneydoğu’da PKK’li teröristlerin şehit ettiği binlerce askerin içinde bir generalin, bir bakanın, bir milletvekilinin ya da bir fabrikatörün çocuğu yoktur acaba?.. Evet.. evet... Haklısınız... Güçlüler ve zenginler yaşamayı, yoksullar ise ölmeyi çok seviyor da ondan!.. 39 Lira 14 Kuruş!.. Evet, hiçbir şey rastlantı değildir sözüne artık daha fazla inanıyorum... Hele Türk Silahlı Kuvvetleri’nin cendereye alındığı bu dönemde rastlantıların altında çok şeyler aranması gerektiğini düşünüyorum!.. İnternette bugünlerde bir video dolaşıyor... Bu videoda ikinci Cumhuriyet sevdalısı bir gazetecinin 1996’da Kanal 6 televizyonunda yaptığı programdan bir bölüm var... Buyrun bu programda konuşanlardan birinin, bugünlerde yaşananları haber veren çarpıcı ve de çok düşündürücü sözlerini okuyunuz: “Şu gerçeği ortaya koymak istiyorum. Aslında orduyla ilgili kanaatleri, ordunun şu andaki atmosferi içinde etüt edersek öyle zannediyorum bir yanlış içerisine gireriz. Ayaklarımızın yere değmesi lazım. Ordudaki hepsini buna katmıyorum. Genel başkanımızın da (Necmettin Erbakan) ifadesiyle bizim şu anda Refah Partisi olarak orduya bakışımız bu. Yani biz orduyu Demokles’in Kılıcı gibi hür iradenin tepesinde dolanır olarak görmeyeceğiz ve göstermeyeceğiz. Bu bizim sürekli ortaya koyduğumuz... Çünkü bu ülkede hür irade hâkim olacak. Ve bu konuda bizim her zaman söylediğimiz bir şey var; hak hâkim olacaktır, silah değil. Bunu gerçekleştireceğiz.” Bu konuşmanın üzerinden tam 14 yıl geçti... Peki konuşturan kim, konuşan kim?.. Fazla düşünmeyin... O programı Neşe Düzel’le birlikte yapan kişi, bugün orduya saldırmaktan taraf bir gazetenin genel yayın yönetmeni Ahmet Altan... Karşısındaki kişi o günlerde İstanbul Belediye Başkanı... Şimdi ise orduya karşı psikolojik harp yürütülürken ülkeyi yönetmeye devam ediyor!.. Nasıl rastlantı ama?.. Okurlara Not: Mehmet Faraç yarın saat 14.00’ten itibaren İzmir TÜYAP Kitap Fuarı, Cumhuriyet Gazetesi Standı’nda. 1996!.. dergisi, Fethullah Gülen cemaatinin ilk çalõşanlarõnõn Hõristiyan misyonerler tarafõndan eğitildiğini yazdõ Gülen’in‘6milyonmüridiolabilir’Dış Haberler Servisi - Amerikan Ti- me dergisi, Fethullah Gülen hareketi- ni inceleyen “Türk İmam ve Global Eğitim Misyonu” başlõklõ bir makale ya- yõmladõ. Makalede, laik Türklerin teh- dit olarak gördüğü Gülen’in, akademik araştõrmalara göre en az 6 milyon des- tekçisinin olabileceği belirtildi. Dergi, gazeteci Nedim Şener’in, “şeffaf olması gereken bu çapta bir organizas- yonun nasıl finanse edildiği, siyasi amaç- larının ne olduğu gibi konuların hâlâ giz- liliğini koruduğuna” dikkat çeken sözle- rine de yer verdi. Makalede, laik Türkle- rin, Gülen’in kadrolarõnõ “Büyük İslam devrimine hazırlayan ve tekin olma- yan biri” olarak gördüğü kaydedilerek “Gülen teokratik bir devlete karşı ol- duğunu söylüyor, ancak müritleri kamu alanında daha çok İslam etkisi görmek istediklerini söylüyor. Peki, bu nasıl olacak? Laikliğin Türkiye’deki gelece- ği bu sorunun cevabında olabilir” denildi. Time, yüzlerce gönüllü öğretmenin Sov- yetler Birliği dağõldõktan sonra beş Orta As- ya ülkesinde çalõşmaya başladõğõnõ ve bu- nun dünyada güçlü ve büyük küresel bir ha- reketin başlangõcõ olduğunu yazdõ. Makalede, “Şu an Malavi’den ABD’ye kadar 100 ülkede bin kadar Gülen’e ya- kın okul var. Bunların hepsinin fikir ba- bası olan gizemli vaiz, okullarla beraber milyon dolarlık bir ticaret imparator- luğunu en olmayacak yerden, Pennsyl- vania kırsalından yönetiyor” denildi. Makalede daha sonra, “Bu dev impa- ratorluğun arkasındaki isim, 68 ya- şında emekli bir imam olan Gülen. Sağ- lık sorunları nedeniyle Time’a röpor- taj vermeyi reddeden Gülen’in mis- yonu, teknoloji ve bilim konusunda bil- gili, küresel pazarda başarılı ve dini bü- tün yeni bir Müslüman Türk eliti ya- ratmak” denildi. Gülen’in metodunun, Katolik Cizvitlerin dini, iyi bir eğitim ile yaymasõna benzediğini belirten dergi, Gü- len’in ilk çalõşanlarõnõn, Afrika ve Güney Amerika’da deneyim kazanmõş Hõristiyan misyonerler tarafõndan eğitildiğini yaz- dõ. Makalede, “Sorduğunuz kişiye gö- re Gülen ya bir azizdir ya da yeni Hu- meyni. Taraftarlarına göre de Hoca Efendi” denilerek, Gülen’in İslam yo- rumunun yeni olmadõğõ, ancak modern sorunlara da eğildiği kaydedildi. Time dergisinde yayõmlanan makalede, “Gülen teokratik bir devlete karşõ olduğunu söylüyor, ancak müritleri kamu alanõnda daha çok İslam etkisi görmek istediklerini söylüyor” saptamasõ yapõldõ. Fatih Yonca Şehidin virane evi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle