23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
K itaplar Adası M.SADIKASLANKARA O ykünün, gü- cünü yitir- diği fısılda- nıyor... Doğru mu bu? Bu görü- şü öne sürenler, "Akatalpa öy- kü'nün öykü sa- natını gündemde tutmaya çabala- masına karşın öykü dergilerinin arka arkaya ya- yın dünyasından çekilişine, öykü kitabı yayınında yaşanan görece ağırlaşmaya, ki- tap satışlarında gözlenen düşüşe bakarak kendile- rini haklı görebi- lir. Ama yazınsal bir tür olarak öy- kücülüğün, öykü sanatının gücü- nü yitirdiği gibi- sinden bir kanıya kapılmak için enîkomı safdil ol- mak gerek her- halde...öyleya, "öykü", insanoğ- lunun bin yıllar içinde var ettiği bir yazınsal do- ruk olarak duru- yor hâlâ önü- müzde... Ancak son yıllarda. ge- rek yazın ka- muoyunda, ge- rekse okur önün- de kendilerini öykücü olarak kabul ettirmiş çok sayıda yaza- rın, öyküyü âde- ta bir yana bırak- mış gibisinden havayla roman verimlemeye ko- yuluşuna bakıla- cak olursa. öykü alanında farklı bir durum yaşan- dığı öngörülebilir belki de... Öykücüler neden roman yazıyor? Sorun da bu soruyla önümüze gelip bu noktada düğümlenıyor sankı... Evet, öykucülerımiz, kendile- nnı öykü alanında kanıtlayıp parlak başarılar kazan- dıkları halde neden roman yazmaya dönük iştah gösteriyor dersiniz? Roman türüne yönelık bir içsel gereksinim duydukları içın mı, yoksa romanın çok farklı toplum kesimleriyle doğrudan kurduğu ilışkile- re bakarak öne çıkmanın, ilgı uyandırmanın çekımi- ne kapıldıkları, buna imrenıp özendıklerı içın mi? Onca başarıh öyküye imza attıktan sonra adı tüm- den romancı olarak anılmaya başlayan yok değil günümüzde... örneğin Mahir öztaş, Hasan Ali Top- taş artık öyküden çok romanın önemlı adı gibı görü- nüyor. Nitekim yine 1980 sonrası yazarlanndan sa- yacağımız Foto Sabah Resimlerinın başanlı öykü- cüsü Ayşe Kulın de nicedir romancı olarak anılmıyor mu? Bunun gibi Ibrahim Yıldırım'la Gürsel Korat da öykücüden çok birer romancı bağlamında tanınıyor yanılmıyorsam... Demek yazar, ünlendığı türle anılı- yor denebilir süreç içinde... Nitekim öykücülüğümüzün önemlı adları arasında sayabileceğimiz Inci Aral'ı bıle toplumumuz yaygın biçimde romancı olarak tanıyor... Ancak şu da var: yukanda sıraladığım adlar bırer aykırı ömek halinde çıkarken ortaya, başanlı romanlar da yayımlayan Cemil Kavukçu ise ilginçtir hâlâ öykücü konumunda anılabiliyor... Bir yazann, ürün verdiği alanlann tümünü kapsa- yacak bir beliriemeyle anılması gerekmiyor ille. ör- neğin Sait Faik de şiir yazıyor, sonra roman verimli- yor ama yıne de bizim için o, kaç kuşaktır "öykücü", böyle anımsıyoruz onu... Bunlan dikkate aldığımızda, romana yönelmiş gö- rünen bu öykücülerimiz için ne söylememiz gereki- yor dersiniz? 1980 SONRASI ÖYKÜCÜ ROMANCILAR... 1980 sonrasında öykü verımleyerek yazınsal alandan içeri adım atan yazarianmızı kabaca anım- samaya çalışalım... Kim bu öykücüler? Büyük çoğunluğu, özellikle son yıllar roman kale- me almaya koyulmuş yazarlar... Usumuza geldiği gibi sıralamaya çalışalım... Cemil Kavukçu, Mahir Oztaş, Hasan Ali Toptaş, Ayfer Tunç, Mucize Özü- nal, Sevgi özel, Gülseren Engin, Elif Şafak, Hakan Akdoğan, Ahmet önel, özcan Karabulut, Ferda Iz- budak Akıncı, Attilâ Şenkon, Murat Gülsoy, Sema Kaygusuz, Müge Iplikçi, Faruk Duman, Kadri Öz- topçu, Aslı Erdoğan, Kemal Selçuk, Ulviye Alpay, Asuman Tümer, Rıza Kıraç, Yekta Kopan, Sibel K.Türker, Halide Eşber, Behçet Çelık, Inan Çetin, özen Yula, Şebnem Işigüzel, Günhan Kuşkanat, Osman Akalın, Meliha Akay... Bu kadar mı? Değil elbette... Adını anımsayamadığım ya da unuttuğum kimbilir kımler var daha ilk ürünleriyle okur önüne öykücü olarak çıkıp sonradan romana geçen... Bu arada, süreç içinde kimbilir daha kaç öykücü katılacak bu kervana, bunu da bilmiyoruz... Çunkü onlar da ya- yımladıklan kitaplarla bundan böyle, artık romancılar arasında anılacak, şımdı değilse de ileride! Andığım yazarlar nasıl bir gereksinim duyarak öy- küden içeri gırmişse romana da ılk adımlarını buna benzer dürtülerle attıkları kestırılebılir kolayca. öykünün dışında farklı bir tür olarak romana ge- reksinim duydukla- rını nasıl anlayaca- ğız peki bu yazarla- rın? Yapıtlanna baka- rak kuşkusuz... ör neğin öykülerinde görüldüğü gibi ro- manlarını da apayrı bir dille örgüleyebıl- miş mi bu yazarlar? Verımlerıni türe öz- gü biçemle yoğura- bilmiş, kendilerini öyküden tümüyle sıyırıp öyküye hiç benzemeyen bir türde, romanda ye- niden yaratmayı ba- şarabilmişler mi? Bu yazarların kimi verimleri üzerine öne sürüşler getirmiştim çeşitli yazılanmda. Son zamanlarda özellikle öykücülerin roman verimlerinı odağa alarak yazarların öykü ile roman arasındaki yaklaşımları üzerinde durmuştum. Aralanna pek çok adın daha eklenebileceği yuka- ndaki listeden beş kadın, beş erkek on öykücü ro- mancıyı alarak kaba genellemelere dayalı bir karşı- laştırmaya girişmek niyetindeyim bu kez. Seçtiğim yazarlara gelince... Ayfer Tunç, Aslı Er- doğan, Sema Kaygusuz, Sibel K.Türker, Halide Eş- ber, özcan Karabulut, Attilâ Şenkon, Faruk Duman, Behçet Çelik, Inan Çetin... Bunlann yerine, öteki yazarları da seçebilirdim kuşkusuz. Bu çerçevede listeyi salt rastlantıyla oluş- turduğumu söyleyebılirim gönül rahatlığıyla... Ancak bu on yazar bile neresinden bakarsak bakalım en az elli kitaba yayılan bir verim toplamı anlamına geliyor, sonuçta da bunlann dikkate alınmasını gerektiriyor elbette. ÖYKÜCÜ ROMANCILARIN TEMEL KARAKTERİSTİĞİ... öykücüler, romanda neyi anlatacağının, bunu na- sıl anlatacağının bilincinde olduğunu yansıtıyor daha işin başında. Bu doğrultuda hiçbir iç dökmeye rast- lanmadığı gibi romanı nasıl yapılandıracağını iyi bilen birinin kararlılığı gözleniyor hemen her öykücüde. Romanlannda iç dökme eyleminden uzak duran bu öykü yazarlanmız toplumsal sorunlar yumağıyla da yoğun ilişkileniş halinde kaleme alıyor yapıtlannı. Ama bu yönde ürün verirken bırbirine benzemek ye- rine birbirinden iyice aynlan romanlarla çıkıyorlar karşımıza. Burada ömeklediğim on öykücü romancı da bunu başarmış yazarlarımızdan. "Ne"yi yazacaklarının bilincindeki öykücülerimiz için sorun, bunun nasıl yazılacağında düğümleniyor bu nedenle. Bu çerçevede her birinin farklı yönse- mede romanlar kaleme alarak okur karşısına çıktığı söylenebilir pekâlâ. Nitekim öykücü romancılanmız, romanlannı oluş- tururken benimsedikleri gerçeklik kavrayışına sıkı sı- kıya baglılık içinde "ne"yi anlatacaklanna karar ver- dikleri anda, bunu hem kendi yazariık gelişimleri bağlamında özgün bir bütünselliğe kavuşturmanın hem de öteki yazariardan farklı bir yapıda sunmanın çabasını sürdürüyor. Bunun için de romanlannı, kendi evrenlerindeki ana belirieyiciye bağlı kalarak bir "var edici atmos- fer" üzerinde yapılandırmaya girişiyoriar... Sonuçta da her bakımdan dikkate değer romanlaria çıkıyor- lar okuriann karşısına. öyküyle romanın aynmları, birbiriyle buluşan, bir- birinden aynlan yanlan üzerinde enine boyuna dü- şündükleri, hatta bu konuda kuramsal açıdan çalı- şıp kendilerini geliştirdikleri, öykücülükte ulaştıkları düzeyi hem düşürmeme hem de bunu gölgeleme- me kaygısı taşıdıkları sezilebiliyor yazarların. Buna bağlı olarak böylesi yaklaşımlannda, kendilerine öy- kücülüklerinde nasıl başucu yazarlan seçmişlerse, buna benzer biçimde beğendikleri, etkılendiklen, bir açıdan kendilerine kılavuz aldıklan romancılannı da belirledikleri anlaşılıyor. Ustte soldan sağa: Özcan Karabulut, Sibel K. Türker, Aslı Erdoğan, Atillâ Şenkon ve Inan Çetin. Altta, soldan sağa: Ayter Tunç, Behçet Çelik, Sema Kaygusuz, Halide Eşber ve Faruk Duman. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1045 Bu çerçevede öykücü romancıların çok büyük bölümü, en azından yazariık sanatı (ya da zanaatı) bağlamında ömek oluşturacak yetkinlikte yazarlar olarak alınabilir bana göre. Yanı yolun başındaki genç yazarlar ya da yazar adaylan, andığım bu gru- bun yaklaşımına, çalışma yöntemine, bu konudakı uygulayımlarına bakarak, bunlan kendilerine ömek alarak yazariık yolunda ilerleyebilir pekâlâ. Çok farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden, eği- tımden, düşünceden, kışilık yapısından gelse de ad- larını andığım romancı-öykücüler, bir çokseslılık ko- rosu oluşturuyor aralannda. Onca farklı öykü verim- lemenin ardından öylesine değişık romanlar üreti- yorlar ki, insan bu aykırılıklann zenginliğine bakıp şaşırıyor, aynksılıktaki bütünselliğin göz kamaştırıcı güzelliğini apaçık görebiliyor. O halde yukandaki sorulardan birine yanıt verme- nin sırası gelmiş olmalı. öykücülerimiz, roman sana- tına duydukları gereksinimin karşılığını eksiksiz yan- sıtıyorlar yapıtlannda. Gerçekten de onlar, yazmış olmak için değil, romana gereksinim duydukları için yazıyoriar. ÖYKÜCÜLERİN ROMAN EVRELERİ, KAHRAMANLARI... Yukanda genel bir tablo halinde sunmaya çalıştı- ğım 1980 sonrası öykücüleri, romanda görece "panteist" bir anlayışın ardıllarıymış gibi izlenim bıra- kıyor bende. Çünkü bu yazarlarımızda, roman bü- tüncül bir evrenin açılımı olarak çıkıyor krarşımıza. Bu çerçevede roman, getirdiği evren, yansıttığı karakterier dışında bir bütün olarak var olmak duru- munda ilkönce. Romandaki en büyük, en geniş kapsayıcı evren, bunun içinde dağılmış görünen ya da bir biçimde gezinen öğelerin her biri işte bu "bir ve tek" "atmosfer"de kendini göstermek zorunda. Bir başka deyişle romanda artık önemli olan bu bü- tüncül atmosfer de diyebiliriz andığım öykücülerimiz için. Bizi ilgilendiren, yönlendiren, ötesinde yönlen- diğimiz de bu zaten. Romandaki evrenle karakterier, bunlar arasındaki ilişkilenişler artık geri bir evre olarak ahnıyor bir bö- lük yazarca. Bunlara göre aslolan, romandan yayı- lan panteist temeldeki bu atmosfer yalnızca, bunun yansıttığı büyü, ötesinde yanılsama... öyleyse bu atmosferin öncekı romancılar tarafından getirilen "evren" olgusuna karşı bir "karşı-evren" olgusuyla karşımıza çıktığı dillendirilebilir. 1980 sonrasında verimlenen romanlardaki evren de, karakterier de, bakışımlı-bakışımsız olaylar ör- güsü de hep birbiri içinden birbirini doğuran, birbiri- ne varan dizge oluşturacak biçimde bu bütüncül görüşten, her şeyin hem "bir" hem "çok" oluşundan kaynaklanıyor görünüşte... Bu doğrultuda romanın temel izleğiyle ilgili olarak bunun klasik tragedyalann yaklaşımıyla örtüştüğü öngörüsü de getirilebilir herhalde. Ama ele alınan ya da bir biçimde değinilen veya işlenen konular ara- sında neler yok, neler... Bireysel, toplumsal(»insel eşitsizlik, özgüriük, işsizlik, aidiyet, kimlik-kimliksiz- lik, dınsel-siyasal uyumsuzluk, yaşlılık, bunama, aşk- sızlık, ihanet, çevre sorunları, insanlar arasındaki ile- tişımsizlik, mülkiyet, kara-ada-deniz, entelektüalizm, söylen, doğa, bitki tür- leri, yaban yaşamı, okuma-yazma, bilim- felsefe-sanat, tarih vb. Sıra geldi öteki soru- nun yanıtına... Bana göre öykücü romancı- lanmız "ne"yi "nasıl" yapılandıracaklan ko- nusunda tam bir yet- kinlik yansıtıyorlar, ge- reksinim duydukları ro- man sanatı için bunu birebir karşılayan ömek yapıtlar veriyorlar. öyleyse öykücüleri- mizden roman alanına akan büyük bir erke söz konusu. Ne ki bundan sonra- sıyla ılgilı öykücü ro- mancılarımızdan örnek- ler de vermek gerekiyor. Bunu da haftaya bı- rakahm...» S AY F A 2 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle