23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Cilles Deleuze'den Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı' Felsefenin resmi Sanat nasıl eylemde bulu- nur? Deleuze, Francis Ba- con: Duyumsamanın Man- tığtnüa bu soruya iki yön- den yanıt arıyor. Birincisi sanatçı açısından; onun dünyadaki etkinliğini dü- şünerek. İkincisi, sanat eserinin önündekiler için; eserin bedenler üzerinde- ki dolaysız etkilerini tartı- şarak. • Fahrettin ECE S anat eseri dediğimiz şey ba- Mtçe, izleyen, dinleyen, an- layan ve değerlendiren ileti- ijini oznesi karşısına ko- nuınlanmış bir nesne midir, yoksa |(**« bizi içine katarak durağanhğımızı $"* sarsan bir voğunluk mudur? De- leuze, erken eserlerinden itibaren iletişımi sekteye uğratan karşılaş- maların peşindedir. Ona göre soru en baştan yanlış sorulmuştur. Düşünce kendisine ahlakı model almış, dışandaki nesnelerın temsil edilişinin düzenleme- siyle yetinmiştir. Ama bu durumda dii- şüncenin yaratıcı işlevi göz ardı edilmiş, onun gerçek eylemleri, yöntem sahibi bilgelik tarafından bastırılmıştır. Bir dü- şünce formu olarak sanat, bu nihilizmin üstesinden gelecek bir yaşam pratiğine yol açabilir: Bu dünyaya iman. İNSANIN İNSANİ OLMAYAN DÖNÜŞÜMLERİ Deleuze ve Guattari, Bin Yayla'da (A thousand plateaus) (1) üç farklı çağı ayırt eder. Klasizm madde-biçim ilişkisi- nı geliştirirken, sanatçısına kaosu orga- nize etmek, onu biçimlendirmek görevi- ni verir. Burada sanatçının işlevi, tanrısal yaratıcılığa yakındır. Romantik dönem- de ise karşı karşıya kaldığı şey kaos değil dünyanın zeminsizliğidir. Tann'ya baş- kaldıran sanatçının görevi, zeminsizliğe karşı yaratıcı temellendirmedir. Ilkinde sanatçı dünyanın başlangıcındayken, ikincisinde dünyanın üzerinde düzenle- meleri çizer. Madde de artık biçimlendi- rilmesi gereken kaos değil, biçimlerin kendisinden doğduğu sürekli varyasyon- dur. Ama mııdern çağ yepyeni bir soru- nu ortaya koyar. Klasik ve romatik dö- nemlerdeki ilişkilerin yerini malzeme- güç ilişkileri alır. Sorun artık evrenin maddi olmayan güçlerini malzemede ya- kalamaktır: Kesim sanatı örneğin görü- nenleri temsil etmek veya yeniden üret- mek değil, görünür olmayan güçleri gör- sel malzemede görünür kılmaktır. Deleuze, Duyumsamanın Mantığı'nda figürün, figürasyondan (anlatı ve illüs- trasyon) kurtarılması gerektiğini savu- nur. Figürasyon hâlâ dışsal bir nesneyle ilişkisi içinde sanata temsil ediciliği ka- tar ve beyine hitap eder. Kuşkusuz bu tavır, düşünceye devletsi imgeyi model alan bilme/ tanıma işlevıne kadar izle- nebilir. Tunı bunların aksine resmedil- miş Hgür, tenısili olan değil, duyumsa- S AY F A 20 mayla ilişkili duyulur biçimdir. Resim perspektiften, biçimlerden, merkezden ve perirerden, kısacası öykülemeden kurtarıldığında, figür (beden) de biçim- sizleşmeyi verecektir. Peki biçimsizleş- me nasıl gerçekleşir? Duyumsama tam olarak bedeni kateden dalga ile ona etki eden gücün buluşması sonucunda orta- ya çıkan titreşimdir. Bir yüzü etki eden güçken, diğer yüzü bedenin içinde bu- lunduğu ataletten kaçtığı çizgidir. Dola- yısıyla Deleuze, Bacon resmindeki, gö- rünmez güçlerin eylemleriyle yan yana duran biçimsizleşme halindeki bedenle- ri, "oluş" kavramına yaklaştırarak tartı- şır; oluşlar her zaman ortada gerçekle- şir. Bunlar, insanın insani olmayan dö- nüşümleridir. Böylece insan beyninin tanıma işlevi saf dışı bırakılırken, beden de dışarının güçlerine açılmış olur. Kı- sacası duyumsama bedendedir. Tüm bunların Hegel idealizminin aksi yönü- ne doğru ilerlediği görülebilir. Sanatın ölmekte olduğunu, çünkü kavrama ula- şamadığını düşünüyordu; rasyonalite öncesidir ve anlam hâlâ maddeye ba- ğımlıdır. Deleuze ise aklın ve insan öz- Bacon, "Suphe yok kl, biz etten olusmuşuz guç ha- llndekl Iskeletlerlz. Kasaba glttlğlmde neden orada, o hayvanm yerlnde olmadıûım sorusu beni hep $a- şırtmıjtır." dlyor. nesinin ötesinde işleyen bedene önem verir. Sanat, Hegel'in söylediklerinin tersine, tine ulaşma çabasında bir basa- mak değildir; eksiksizdir, doğrudan ev- rensel, yaratıcı bir işleyiştir. Duyumsamanın özü ritimdir. Deleuze ve Guattari ritmi evrenden eve, evden evrene uzanan kasılma-gevşeme olarak tarif etmişti. Bir ortam periyodik tekra- rıyla varolsa da ürettiği tek şey farktır, yani bir ortamın diğerine geçişi, diğe- rinde bulunuşu ya da diğerinde yakala- nışı olarak, -işte bu yüzden- ritim tekrar değil farktır. Her ortamın kaosa yanıt verme tarzı bir ritimdir, bu nedenle ka- os ve ritim birlikte "kaosmos" olarak adlandırılabilir. Ritim ifadesel olduğun- da, yani renk, ses, koku gibi niteliklerle belirdiğinde ise Bin Yayla bunu "yurt" olarak adlandırır. DÜSÜNÜLMEYENİ DÜŞÜNÜLEBİ- LİR.DUYULAMAYANI DUYULUR KILMAK Felsefe Nedir? [ What is phihsophy?] (2) bu kavramları yeniden ele alır. Sana- tı duyumsamadan boşaltarak tartışma- nın ya da onun sözde temsile ilişkin ve- rilerini öne geçirmenin, egemen algıları ve görüşleri yeniden ürettiği açıktır. Ama bu durumda kalıcılığın ne olduğu ve neyin kalıcı olduğu soruları açıklana- maz olarak kalır. Duyumsama bloğu (al- gılam olarak güçler ve duygulam olarak oluş) malzeme içinde saklanır. Algılam insan algısı değildir, doğrudan bedene etki eden güçler, insandan önceki man- zaralardır; benzer olarak duygulam in- sanın duygulanışları değil, insanın çeşit- li bitki, hayvan vb. oluşlarıdır. Asıl ken- di kendisini saklayan şey duyumsama- dır. Bu nedenle kalıcılık malzemeyi ge- rektirse de daha çok malzeme duyumsa- ma içinde gerçekleşir. Sanat, algılamı nesne algılarından ve duygulamı özne- nin duygulanışlarından kurtarmalıdır; böylece beden, hem insani biçimden hem de "ben"den kaçar, kişiler manza- ranın içine geçmiş olur. (3 halde sanat- çının görevi, tutarlılık verilmiş, yoğun- laştırılmış bir malzeme içinde düşünüle- meyen, görülemeyen, duyulamayan güç- leri düşünülebilir, görülebilir, duyulabi- lir kılmaktır. Tüm bunlar edebiyat için de söylene- bilir mi? Edebiyatı diğer sanatlardan ay- rı tutarak açıklamaya çalışan kuramlar vardır. Kuşkusuz bir aynm vardır, ama bunun düzeyinin belirlenmesi gerekir. Aslında en başta söylenmesi gereken şey onun malzemesinin farklı oluşudur. Edebiyat temsil etmez. Deleuze ve Gu- attari algılamları ve duygulamları çekip kurtarabilmek için yazarın düi eğip büktüğünü söyler. Üslup nedir sorusu- na verilecek en iyi yanrt budur. Bin Yayla'dd iki tür kitap ayırt ederler. Ağaçsı olanlar, despotik sesin temsil edildiği, ikili karşıtlıklann üzerine ku- rulmuş -ki en başta kitap ile gerçek dünya karşıt terimlerdir- anlatıcı, yargı- layıcı işlevi olan kitaplarken, köksapsı (rizomatik) olanlar dünyanın iyi veya kötü bir imgesi değil, onunla birçok yönde bağlantılı çokluktur; bir şeye işa ret etmez, bir anlama gelmez, ama nasıl kullanıldıkları, dünyadaki etkinlikleri önemlidir. Bunu edebiyat bağlamında mümkün kılan, agramatik kullanımlar veya atipik ifadeler gibi doğrudan du- yumsamayla bağlantılı, dili kuralların- dan kaçıran eylemlerdir. Bu, minör ede biyat olarak da adlandırılır ve özetle du yumsamaların sözcükler ve sözdizimleri içinde yaratılmasıdır. Köksapın da gösterdiği gibi doğa sa- nat gibidir ya da herhangi bir eserin do- ğaya mı sanata mı ait olduğuna karar verilemez. Sanatsal olan için, doğal ve yapay gibi hiçbir karşıthk düşünülemez. Ev ile evreni birleştiren doğadır. Bu ne- denle evren hem bir kaos hem de büyük bir senfonidir (kaosmos). Bu şöyle de ifade edilebilir: Sanat, kaosa verilen ya- nıttır. Dolayısıyla Felsefe NedirP'in ün- lü tezi şudur: Sanat sonsuzu yeniden bulmak için sonludan geçer. Sanatçı egemen algılar (temsil) ve gö- rüşlerle çevrilmiştir; Deleuze'a göre boş beyaz bir tuvalin karşısında değildir, bunu varsayan figüratif inançtır. Aslın- da temizlemesi, boşaltması gerekir. îlk yapması gereken iş ise model-kopya mantığının üstesinden gelmek olmalı- dır. Platon'un sanatı küçük gören gö- rüşlerinin aksine Deleuze, modelle ba- ğını koparmış mevcudiyetlerin arayışın- dadır. Ressam bunun için gözüne değil eline güvenir. Deleuze, Duyumsamanın Mantığı'nda sanat için bir çağn yapar, ama bu ses çok daha derinden gelir, Nietzsche'nin olumlamasıdır bu: Yeni yaşam olanakla- rının yaratılması. Onun felsefesine nere- den girilmesi gerektiğini söyleyen kural- lar yoktur, adım adım kat edilmesini zo- runlu kılan bir patika da bir kronoloji de yoktur. Her kitap bir diğerine bağla- nır. Her biri tüm diğerlerinin özetidir. Kavramlar her bir eserde, olumlayıcı bir mantıkla yeni yaratıcı çizgiler ekler. Du- yumsamanın Mantığı, onun yarattığı kavramların sanatsal bir bağlamda ele alındığı önemli bir eser, hem bir başlan- gıç hem bir sonuç; ya da ne başlangıç ne sonuç, tüm diğer kitapları gibi orta- da, bir köksap. Onsözünde de belirtil- diği gibi hem bir resim felsefesi hem de felsefenin resmi. • Francis Bacon: Duyumsamanın Man- tığı/ Gilles Deleuze/ Norgunk Yayınct- lık/ 160 s. (1) A Thousand Plateaus, Gilles De- leuze, Felix Guattari, University of Minnesota Press, 2007 (2) What is Phihsophy?, Gilles De- leuze, Felix Guattari, Verso UK, 2009; Felsefe Nedir?, Gilles Deleuze, Felix Guattari, Yapı Kredi Yayınları, 2006 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 4 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle