23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
SAYFA CUMHUR YET 18 KASIM 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Füze Kalkanı ve Stratejik Konsept ONUNCU KÖY Ülkemizin güvenliğini bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda hükümetin şimdiye kadar yüce Meclis’e hiçbir bilgi vermemiş olmasını da yadırgıyoruz. Ülkemizin güvenliğini ilgilendiren bu gibi konular Meclis’in bilgisi dışında yürütülmemelidir. Kitaplar Arasında O kadar çok kitap var ki okumaya değer. O kadar çok ki... Masanın üstünde, kitaplığın önünde, kanepede!.. Beni oku, beni dinle diyor her biri!.. Bana bakıyor karşıdan “Müslüm Ulusoy’un ‘Devrimci Türkler’i. Kalın bir kitap. Devrimci Türkler tarihleri boyunca Türklerin yürüttüğü en büyük, en sistemli aydınlanma hareketini konu ediniyor”... Derken, Zeki Saruhan da Türklerden söz ediyor, “Kurtuluş Savaşı Kadınları”. Öteden Cazim Gürbüz “Kartal Gözüyle Laiklik”ten. Kaçınılmaz sorun, yıllardır sürüp giden bir çıkmaz sokak gibi! Kaan Turhan “Ergenekon ve Fethullah”ı ele almış. Yeni Osmalı misyonuyla Kürdistan’ın inşa edilmesini incelemiş... Gürer Yayınları’nın yeni bir yayını: Çeşitli aydınlarımız konuşuyor: Erdal Atabek’ten Nihat Genç’e, Deniz Tansi’den vb. Bütün bunları ne zaman okuyacağım? Notlar alarak, önemlerini okurlarıma anlatarak? İşte “Anadolu’da Aydınlama Ateşini Yakanlar!” Köy Enstitülülerden nehir söyleşiler... Erdal Atıcı tam zamanında bu devrim yıllarını canlandırmış... Ya Sevgili Halet Çambel için yazılmış bir şiirsel destan, “Halet Abla Destanı”. Yazan bir vali, İsa Küçük... Gençlik yıllarında Halet Abla’yı yakından tanımış. Dolayısıyla Nail Çakırhan’ı... Bir bilim insanı ile bir sanat adamının yaşam boyu birlikte yarattıkları ölümsüz güzellikler... Erol Toy, “Obadan Ulusa”da “Geçmişin izi geleceğin özüdür” diyor. “Milenyum Aydınları”ndan da söz etmeliyim. Erol Gönenç’in hazırladığı bir derleme, ama her yazar değişik açıdan alıyor aydınlanma olayını, ama hepsi aynı yöne yönelerek. “Niğde Kapadokya’nın Başkenti!” tam sekiz yüz sayfa!.. Dönemlerin Niğdesi’ni geçmişiyle, dünüyle, bugünüyle anlatıyor. Ömer Fethi Gürer’in yıllar süren çalışmasının ürünü bir dev yapıt... Niğde’nin ve yöresinin tarihsel açıdan olduğu kadar, bilimsel güzellikleriyle de anlatılması... Böyle bir yapıt ancak yıllarca çalışmadan sonra verilir. Ne yazık ki bu tür yapıtlara az rastlanıyor. İnsanlarımız doğup büyüdüğü yerlerin apayrı bir kişiliği, bir niteliği olduğunu görmezden geliyor. Bu kitabın önemli bir yanı da Niğde’nin yetiştirdiği devlet adamlarını, şairlerini, yazarlarını da ayrıntılarıyla tanıtmasıdır. Âşık Sadık, sayısız Niğdeli şairlerden biri: “Niğde yaylalarına kıymet biçilmez / Soğuktur suları bir tas içilmez / Sayfiye yeridir görüp geçilmez” diye Niğde’yi anlatıyor. Daha nice Niğdeli şair gibi... “Kapadokya’nın Başkenti Niğde”yi edebiyatımıza olduğu kadar tarihimize de kazandıran Ömer Fethi Gürer’e, Niğdeli olsak da, olmasak da bir teşekkür borçluyuz. Bir başka önemli kitap da “Bakü’ye Gidiyorum Ay Balam”. Bunda, Nâzım Himet’in Azerbeycan izlenimleri yer almış. Yıllar 19211963... Aslan Kavlak bu değerli çalışmasında hem Nâzım’ın Azerbaycan yıllarını hem de Azerbaycan’ı değişik önemleriyle anlatmış. Okunmaya değer bir çalışma... Belgesel değerde çalışmalara az rastlıyoruz. Zaman ve büyük emek isteyen çalışmaların sayıca artması sevindiricidir. BEKİR COŞKUN Öküz Üzerine Yazılar... Saydım; bizim medyada aşağı yukarı 30 tane “angus öküzü” üzerine yazı yazıldı, şu son birkaç gün içinde... Çünkü “öküz” demek için bahane çıkmıştı... Aslında çoktan “öküz” demek istiyorlardı arkadaşlar ama korkularından söyleyemiyorlardı. Demek ki angus öküzleri gelince değerli bir fırsat doğdu... “Öküz” diyen diyene... Baskı dönemlerinde böyledir. Açılamayan ağızlar, söylenemeyen kelimeler, ifade edilemeyen sıfatlar, anlatılamayan durumlar, bir bahane çıktığında, bir başka kılıkta dökülüverir ortaya... “Öküz” diyemediler... O sırada anguslar geldi... 30 yazı çıktı... Öküzün önemi ve gücü, ülkelerin gelişmişliği ile ters orantılıdır. Ülke geliştikçe öküzün etkisi de azalır, sayısı da... Diyelim ki Avrupa kentlerinde öküz göremezsiniz. Ama gelişmemiş ülkelerde öküzden çok bir şey yoktur... Zaman zaman televizyonda görürsünüz; yolun ortasında bir öküz. Millet ilerleyecek, ama öküz yolu kapatmış... Onu oradan kaldırıp ilerlemek olanaksızdır... Çünkü öküz kutsal... “İlerlememiz lazım, bakın herkes başını aldı gitti, bu öküz yüzünden biz hâlâ yerimizde sayıyoruz” deseniz, kızarlar adama... Yolu tıkayan öküz kutsal olduğu için... Peki öküze dönüp “sayın öküz, bak ilerleyemiyoruz. Koca millet yürümek istiyor, yolu tıkıyorsun. Lütfen çekil kenara da zaman kaybetmeden ilerleyelim...” deseniz... Başaramazsınız... Çünkü bin senedir kıpırdamıyor yerinden... Pis niyetleri için demokrasiyi tıkıyor, kirli oyunları için hukuku durduruyor, ilkel amaçları için medeniyeti reddediyor... İşte; eli yüzü kan içinde, satırla hayvanları ayakta parçalayarak bayram mutluluklarımızın bile önünü kesiyor... Hâlâ çağdaşlığa, medeniyete, uygarlığa geçit vermiyor öküz... bcoskun@cumhuriyet.com.tr Onur ÖYMEN Emekli Büyükelçi, CHP Milletvekili hangi koşullarda vereceklerdir? Belli ki açıkça ifade edilmese de bu sistemin hedefi İran’dan kaynaklanabilecek bir füze saldırısını bertaraf etmektir. Bu saldırı kime yönelik olabilir? Bugünün koşullarında İran’dan Türkiye ya da diğer NATO ülkelerine yönelik bir saldırı beklenmemektedir. Kaldı ki İran’ın elindeki Şahap 3 füzelerinin Türkiye’den ötesine yani başka NATO ülkelerine ulaşacak etkili bir menzile sahip olmadığı bilinmektedir. Yaklaşık 2500 kilometre menzilli bu füzeler İran’ın batısındaki Türkiye’ye ve İsrail’e ulaşabilir. 20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon’da yapılacak NATO zirvesinin gündeminde Türkiye’nin güvenlik çıkarları açısından büyük önem taşıyan iki konu yer almaktadır. Bunlardan biri ‘Füze Kalkanı Projesi’, diğeri de NATO’nun yeni Stratejik Konseptidir. Füze kalkanı konusunda 2006 yılından itibaren ABD ile Polonya ve Çek Cumhuriyeti arasında yoğun görüşmeler yapılmıştır. O zaman öngörülen proje böyle bir sistemin radarlarının Çek Cumhuriyeti’nde, füzelerinin ise Polonya’da yerleştirilmesiydi. Bu sistemin esas olarak İran’dan ve Kuzey Kore’den gelebilecek bir füze saldırısını önlemek için düşünüldüğü açıklanmıştı. O tarihteki Rusya Cumhurbaşkanı Putin bu projeye şiddetle itiraz etmiş, Almanya da Doğu Avrupa ülkelerine böyle sistemlerin yerleştirilmesi düşüncesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Polonya halkının büyük çoğunluğu da füze kalkanının topraklarına yerleştirilmesine karşı çıkmıştı. Daha sonra bu projeden vazgeçildi. 19 Olası İran İsrail çatışması Bölgedeki çatışma olasılıkları arasında en yüksek ihtimalli olanı İran ile İsrail arasındaki bir çatışmadır. İsrail 1981 yılında Irak’taki Osirak nükleer tesisini bir hava saldırısıyla tahrip etmiş, 2007 yılında da benzeri bir saldırıyı Suriye’nin DeirezZor bölgesine düzenlemiştir. İsrail’in İran’da nükleer silah üretilebileceğinden kuşkulanılan tesisleri imha etmeyi planlıyor olması ihtimal dışı değildir. İran’ın da böyle bir durumda Şahap 3 füzelerini kullanarak İsrail’i vurmaya çalışması beklenir. İsrail’in geliştirdiği kendi milli füze kalkanı sistemi Arrow, öyle anlaşılıyor ki henüz böyle bir saldırıyı tek başına defedecek yeteneğe kavuşmamıştır. Kuvvetli ihtimal, İsrail’in füze kalkanı konusunda NATO ile işbirli yapmaya çalışmasıdır. Füze savunması konusunda Türkiye’nin geçmişte bazı kötü deneyimleri olmuştur. 2. Körfez Savaşı başında Irak’ın muhtemel bir füze saldırısına karşı Türkiye’nin NATO’dan geçici süre için istediği Patriot füzelerinin alınmasında büyük güçlük yaşanmıştır. Bunu engellemek isteyenler çıkmıştır. Bugün benzeri bir durum meydana gelse Türkiye’nin kendini savunmak için NATO’dan bu füzeleri geçici olarak dahi almakta zorluk çekmesi muhtemeldir. Buna rağmen Türkiye’den, başka ülkeleri, belki de İsrail’i savunmak için kullanılabilecek bu sistemi ülkesinde konuşlandırması istenilmektedir. Geçmişte, Küba krizi sırasında, yapılan gizli görüşmeler sonucunda Sovyetler Birliği’nin Küba’ya füze yerleştirmemesi karşılığında, Türkiye’ye haber verme ihtiyacı bile duymadan NATO çerçevesinde ülkemize yerleştirilmiş bulunan Jüpiter füzelerini geri çektiği unutulmamıştır. Çözüm Türkiye’nin kendi milli füzesavar füze sistemini kurması ve komuta ve kontrolünü kendi elinde bulundurmasıdır. İsrail ve Hindistan gibi ülkelerin yapabildiği bu işi Türkiye’nin yapamayacağı düşünülemez. Bunun maliyeti de Türkiye’nin üstlenemeyeceği kadar büyük değildir. Ülkemizin güvenliğini bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda hükümetin şimdiye kadar yüce Meclis’e hiçbir bilgi vermemiş olmasını da yadırgıyoruz. Ülkemizin güvenliğini ilgilendiren bu gibi konular Meclis’in bilgisi dışında yürütülmemelidir. NATO zirvesinde karara bağlanması beklenen diğer bir konu da yeni Stratejik Konsepttir. 1999 yılında Vaşington zirvesinde kabul edilen bugünkü Stratejik Konseptte, Türkiye’nin bütün ısrarına rağmen terörist saldırılar NATO antlaşmasının 5. maddesinin çerçevesine sokulmamış, yani bir üye ülkeye yapılan terörist saldırılar bütün ülkelere yapılmış gibi sayılmamıştı. Buna karşılık 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki İkiz Kulelere yapılan terörist saldırı 5. madde kapsamında kabul edilmiş ve bütün NATO ülkeleri ABD’ye yardıma hazır olduklarını bildirmişlerdi. Bu NATO tarihinin ilk 5. madde uygulaması olmuştu. Yani Stratejik Konseptte yer almamasına rağmen bir terörist saldırı bu kapsama alınmıştı. Şimdi bu tecrübeden sonra Lizbon zirvesinde terör saldırıları 5. madde kapsamına alınacak mıdır? Cevap verilmesi gereken soru budur. Türkiye’nin, evvelce olduğu gibi şimdi de bu yönde çaba göstermesi beklenmektedir. Bu amaca ulaşılması Türkiye açısından diplomatik bir başarı sayılacaktır. AKP hükümetinin tutumu Öyle anlaşılıyor ki şimdiki proje füze kalkanının radar tesislerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi, füzelerin ise denizdeki savaş gemilerinden fırlatılmasıdır. NATO şemsiyesi altında böyle bir sistemin ülkemize yerleştirilmesine AKP hükümeti, bu projeye, İran’ın ve Türk kamuoyunun tepkisini yumuşatmak için dile getirdiği bazı koşulların kabulü halinde razı olacağı izlenimini vermiştir. Oysa esas sorulması gereken soru bu sistemin kullanılmasında Türkiye’nin rolünün ne olacağıdır. Tetikte kimin parmağı olacaktır? Ülkemizi hedefleyen bir saldırı halinde bu sistemin kullanılacağının garantisi var mıdır? Türkiye sistemin kullanılmasının kendi güvenliği açısından büyük sakınca doğuracağı durumlarda bunu engelleyebilecek güce sahip olacak mıdır? Füze sistemlerinin ateşlenme kararının birkaç dakika içinde verilmesi gerekeceğinden yetkinin de önceden ilgili askeri makamlara verilmesi gerekecektir. NATO ülkeleri bu konuda bu yetkiyi hangi makama ve Hayalinizdeki ev, sizin olacak! %0,85 %0,81 www.buyukkirmiziev.com 44 44 253 Aylık kredi Kredi Aylık taksit Dosya Di€er Aylık toplam Yıllık toplam faiz oranı vadesi tutarı masrafı masraflar** maliyet oranı faiz oranı %0,75* 24 ay 60 ay %0,85 %0,87 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle