18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ölümünün 50. yılında: Aibert Camus seslenmeye devam ediyor insanoğlu Aibert Ca- mus'nün ölümünün üze- rine elli yıl devirdi. Kitap- ları hâlâ okunuyor, kah- ramanları ve yaşamı tar- tışılıyor. özellikle ahlak ve insan anlayışı olup bi- tenlere belli ölçüde yön veriyor. Camus, "absur- de" diyerek, başkaldıra- rak insanlığa seslendi; kendisinden geriye kalan eserleriyle seslenmeye de devam ediyor. a AIİBULUNMAZ "Bugünün zorbahklan ne sustnayı kabul ediyor ne de yansızkğı. Kcndini belirtmek zorbalıktan yana ya da ona karşı olmayı gerektiriyor. Bu durumda benim söyleyeceğim şu: Ben zorbahğa karşıyım." "Günümüzde, yargıçlar, suçlandın- lanlar ve tanıklar görülmedik bir hızla birbirinc kanştı." "însanda dikkatc değer olan umut- suzluk içindc olması değil, umutsuzlu- ğu aşması ya da unutmasıdır. Bir umutsuzluk edebiyatı hiçbir zatnttn evrensel olmayacak. Evrensel edebiyat umutsuzlukta duramaz." Albert Camus 1 ^*-""^ amus, 7 Kasım 1913'te m Alsace'h yoksul bir ziraat ^ işçisinin oğlu olarak (Ce- ^«««^ zayir'in Constantine vila- yetine bağlı) Mondovi'de dünyaya gelir. Babası, 1914'te Marne Sava- şı'nda aldığı yaralar sonucu ölün- ce, kardeşi Lucien ve Camus'ye bakabilmek için evlerde temizlik işlerinde çalışan annesi ve diğer karde- şine ek olarak, anneannesi ve felçli dayı- sıyla bir arada Cezayir'in işçi mahallele- rinden birinde, iki odalı bir evde yaşa- maya başlar. 1918 ile 1923 yılları arasında Cezayir şehrinde öğrenim gördüğü, Belcourt Dkokulu'ndaki öğretmeni Loise Ger- SAYFA 20 main başansını fark ettiğinden Camus'yü Cezayir Lisesi'nin burs için açtığı sınavlara hazırlar. Kendi imkân- lanyla okuması güç olduğundan bu gi- rişimin önemi bü- yüktür; zira ka- zandığı bursla 1923 ile 1930 yılları arasında lisede okuma fırsatını yaka- lar. Yaz tatil- lerinde çalışarak aile bütçesine katkı sağladığı lise dönemindeki en büyük tutkuları ise, "denizde kendimi yitir- mez, kendimi bulurdum" dediği yüzme ve futboldur. Lise yıllarındaki kısa fut- bol macerasını kaleci olarak sürdüren Camus, şekillenen ahlak söylemini fut- bola borçlu olduğunu, uzun zaman son- ra kendisiyle yapılan bir söyleşide "ben ahlak ve yükümlülük üzerine bildikleri- mi futbola borçluyum; topun asla bek- lenen köşeden gelmeyeceğini çabuk öğ- rendim" sözüyle ifade eder. 1930'da "Yüksek Okula Hazırlık Sı- nıfları"nda, kendisini önemli oranda et- kileyen Jean Grenier'den felsefe dersle- ri alan Camus, aynı yıllarda yakalandığı verem nedeniyle hem felsefe derslerini hem de futboîu bırakıp aile evinden uzaklaşmak zorunda kalır. 193 3'te ilk evliliğini yapan Camus, er- tesi yıl eşinden ayrılır, hayatını kazan- mak için çeşitli işlerde çalışırken, 1934'te felsefe lisansını almayı başarır. Aynı yıl Fransız Komünist Partisi'ne ka- tılır ve Müslümanlar arasında çeşitli propaganda faaliyetleri yürütür. 1935'te Pierre Laval'm Moskova'yı ziyaretiyle komünistlerin, Arapları dışlayıp kendi politikalannı oluşturmaları yüzünden partiden ayrılır, partiden kesüı olarak kopuşu 1937'ye rastlar. 1935'te, daha sonradan "Ekip Tiyat- rosu" adını alacak olan ve işçilere iyi oyunlar sunabilmeyi amaçlayan "î§ Ti- yatrosu"nu kurar. Aynı yıl, ilk eseri olan Tersi ve Yüzü'nü (L'Envers et L'Endroit) yazar; bu eseri ancak 1937'de basılır. Camus 1938'e değin îş Tiyatrosu'nda bazı temsillerde görev alır ve 1936'da yazdığı Avusturya'da îs- yan adlı piyesi de îş Tiyatrosu'nda sah- nelenir. Camus'nün tiyatro sevgisi yaşa- mının sonuna dek sürse de, en az ilgi gören yapıtlan yine bunlardır. Tiyatro sevgisinin; bunu işçilerle bir arada yaşa- yışı ve onlara aktarışının gerekçesini "kendimi, yalnızca tanımak ve l y a Ş a " mak' isteğini duyduğum Fransız işçileri- nin yanında iyi hissediyorum, onlar be- nim gibi" diyerek açıklar. Yine tiyatro sevgisine yönelik olarak "neyse ki tiyat- ro bana yardımcı oluyor, ciddi bir şeyi alaylı biçimde anlatmak yalandan daha iyi; alaylı anlatım doğruya, sahnelediği olaydan daha yakın" açüımını yapar. Çağın parçalanmışlığının ve ölçüsüzlü- ğünün üstesinden gelme yolu Camus'ye göre sanattan geçer: Bu noktada sanatın birleştiriciliğine atıf yaparken; sanata değerini veren şeyin başkalarıyla payla- şılması olduğunu belirtir. Sanatın bu yönleri, Camus'nün tiyatro eserlerinde yoğun biçimde göze çarpar. Onun için tiyatro oyuncusu, yaşamın saçmalığını iyi bilen ve hayatı katlanılır hale getiren birey olduğundan; yaşama değer katan tiyatro da (insanlarla oyuncular arasın- da bağ kurarak), kişiyi yalnızlıktan kur- taran bir sanat etkinliği kimliğine bürü- nür. Bunların dışında Camus'ye göre ti- yatroda ve diğer tüm sanat dallarında estetik kaygısı da hâkim olmalıdır; bu, insanı tanıma ve sevme düşüncesidir. Camus'nün savunduğu Akdeniz ruhu ya da güneş felsefesi denilen şey de, bu- nunla aynı doğrultuda: Ona göre insan, insana ve değerlere bağlı kalmalı. Tarih- le birlikte, doğa ve güzellik de bilinme- lidir; "doğa ve güzellik bilmezden geli- nerek bir başkaldırı hareketi geliştirmek tarihten, emeğin ve varlığın onurunu is- ter istemez sürgün etmek anlamına ge- lir. Camus, adaletsizliğin yadsınıp yadsı- namayacağını sorup, bunu "evet" diye yanıdarken; bu arada "dünyanın güzel- liğinin de selamlanmaya ara verilmeme- si gerektiğini bildirir." Savunduğu Ak- deniz ruhu veya güneşin felsefesi tam da bu şekilde açıklanabilir. Yine 1935'te, Plotin ve St. Augustin üzerine hazırladığı çalışmayl? (Plotin ve St.Augustin'in Eserlerinde Helenizm ve Hıristiyanlığtn llişkileri) doktoraya ha- zırlık diploması alır. Üniversitede öğre- tim üyeliği yapmasma olanak sağlayacak doçentlik sınavma aday olmuşsa da, hastalığının şiddetlenmesi nedeniyle bu girişimi sonuçsuz kalır. Sağlığmın dü- zelmesi için, Fransız Alplerinde bir tatil yöresine gider. "KORKU ÇAĞI'NDA FELSEFE Camus, 1938'de ltalya, Avusturya ve Çekoslovakya'yı ziyaret eder. Cumhuri- yetçi Cezayir (Alger Re'publicain) gazete- sinde çalışmaya başlar, söyleşiler yapar, edebiyat yazıları kaleme alır, başyazarlı- ğı üstlenir; özellikle ses getiren davalara ve söyleşilere yer verir. 1936-1937 ara- sında yazdığı denemeler, 1939'da Dii- ğün (Noces) adıyla Cezayir'de basılır. 1938'de Caligula adlı oyunu yazar, ilk romanı Yabancı (L'Etranger) ve ilk fel- sefi denemesi olan Sisifos Söyleni (Le Mytbe de Sisype) üzerinde düşünmeye başlar. 1939'da askere yazılmayı dener ama sağlık komisyonu tarafından bu is- teği reddedilir. Bu yıllar Camus'nün felsefi söylemini oluşturuşunu imler. Bilimin, aklın, poli- tdka ve insanın yenilgiye uğradığı yıllar- da kurduğu söylemini iki döneme ayır- mak mümkün: İlk döneminde, "absur- de" (saçma, uyumsuz) kavramı üzerin- de yoğunlaşır ve ana tema olarak da in- tiharı işler. Intiharın içerdiği temel çe- lişkileri anlatmayı görev edinir ve dün- yanın saçmalığıyla intihar arasındaki ilişkiyi ya da ilişkisizliği ortaya koymaya çalışır. Düşünsel gelişiminin ikinci dönemin- de ise başkaldırı kavramını irdelerken, ana tema olarak da cinayeti seçer. Baş- kaldırı, bir anlam ve değer uğruna ise, onunla insanları ölüme götürmek Ca- mus'ye göre büyük bir tutarsızlıktır. Başkaldırı Camus için metafizik ile ta- rihsel olmak üzere ikiye ayrılır ve bun- lar en açık ve ayrıntılı biçimde Başkaldı- ran İnsan adlı eserde ele alınır. Ca- mus'nün iki döneminin veya irdelediği kavramların ortak sonucu ölüm ise mudak bir son ve saçma yaşantıyı orta- ya çıkaran temel ilkedir. Bu felsefi söy- lemiyle çağını tanımlayışı ise dikkate değer: "On yedinci yüzyıl matematik çağı, on sekizinci yüzyıl fizik çağı; yüzyıkmız ise korku çağıdır. Diyeceksiniz ki korku bir bilim değildir. Ama bu korkuda bi- limin payı var. Çünkü kuramsal alanda- ki son gelişmeleri onu kendi kendini yadsımaya götürdü; pratik alandaki ge- lişmeleri ise, bütün dünyayı yok edebi- lecek duruma gedrdi. Üstelik, korku bir bilim sayümasa bile, onun bir teknik ol- duğu su götürmez (...) Insanlar arasm- daki sürüp gelen uzun diyalog bitti. Inandırdamayan bir adamdan elbette korkulur." Camus 1941'de Cezayir'in Oran ken- tine gider ve burada öğretmenlik yap- maya başlar. 1941 Şubatı'nda Sisifos Söyleni ni bitirir; iki önemli eseri Ya- bancı ve Sisifos Söyleni, 1942'de yayım- lanır. "Absurde"ün neliğine ilişkin be- lirlemelerini çoğunlukla Sisifos Söyleni'nde ortaya koyan Camus, ön- sözde "absurde" ile ilgili bir felsefe ge- liştirmediğini, aksine onu betimlediğini söyler. Sisifos Söyleni "absurde" ile ilgili bir kitap olmakla birlikte Camus bura- da, bir "felsefe" yaratmaya çabalamadı- ğmı belirtir, dünyanın "absurde"lüğü- nün; uyumsuzluğunun veya saçmalığı- nın "nerede olduğunu" sorar. Ona göre saçmalık ya da uyumsuzluk "her soka- ğm dönemecinde her adamın yüzüne çarpabilir." Dolayısıyla "absurde" her an her yer- dedir; insanın yaşam ve varoluşu onu zorunlu kıldığmdan Camus, başta Sisi- fos Söyleni olmak üzere eserlerinde, in- sanın durumunu olduğu gibi gözler önüne sermeye gayret eder. Buradaki "absurde" anlatımı, Yabancı'nm kahra- manı Meursault'yla ete kemiğe bürü- nur. Yabancı ve Sisifos Söyleni yayımlan- madan önce verem krizi nedeniyle Fransa'ya döner. 1943'te "Combat" di- ye bilinen ve aynı adla bir yeraltı gazete- si çıkaran direniş grubuna katılır, beri yandan Gallimard Yayınevi'nde ^ ^ metin okuyucusu olarak çalışmaya B C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 3 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle