25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Yılmaz Buyııkersen'le 'Zamanı Durduran Saat' 'Eğitimin erdemini hiçbir meslekte bulamadım'Zamanı Durduran Saat, bir nehir söyleşi kitabı. Eskişehir'e bir masal kent görünümü kazandıran, çalış malarıyla şehri geliştirip kalkındıran Yılmaz Büyükerşen, Cemalettin N. Taşçı'nın sorularını içtenlik- le yanıtlamış. Büyükerşen'in çocukluğu, ilkgençliği, öğrenim yaşamı, rektörlüğü, belediye başkan- lığı... Taşçı'nın deyimiyle, "devasa hayalleri birer birer hayata geçîren yılmaz bir adamın, kendi ağzından hikâyesi". Büyükerşen'le zamanı Durduran Saat\ konuştuk. O Mehmet ÇAKIR I m ^ ir nehir söyleşi kita- M J bı hazırlamak sizin mm § j Bkriniz miydi, size * -" bir öneri mi geldi? - Aslında bütün dosdarım, öğ- renciler, öğretim üyesi arkadaşla- rım yıllardır anılarımı yazmamı is- ter benden. Ama ne yazık ki ben o zamanı bulamayacak şekilde bir kamu hizmetinin peşinde koşturdum durdum ve hiç zamanım olmadı. Ancak Doğan Kitap'tan böyle bir nehir söyleşi teklifi geldi. Teklif de tam seçimlerin arifesinde, daha doğrusu geçtiğimiz yd- başı yapılmıştı. Seçimlere girmeden ye- tiştirebilir miyiz diye tereddüderim var- dı nitekim korktuğum başıma geldi, se- çim çalışmaları başlayınca sıkıştık. Yok- sa daha seçim atmosferine girmeden söyleşiler yapılacak ve kitap hazırlana- caktı. Doğan Kitap arkadaşım Cemale- . tin Taşçı'ya bu görevi verdi, Cemalettin de peşimi bırakmadı. Seçim propagan- daları içerisinde bazen sabahtan öğlene kadar, bazen öğleden sonra, bazen parri programını anlatmak için katıldığımız toplantı dönüşlerinde bir kahvede veya evde Cemalettin'in sorularını cevaplan- dırmaya çalıştım. Bazen yorgun, bazen dinlenmiş vaziyette, bazen siyasi çalış- maların arasında soluk alabilmek için konuları dağıtmak üzere bir araya geli- yorduk. Sonunda bu kitap ortaya çıktı. EDEBİYAT VE SİYASET - Dosdarmızm anûannızı yazmanıza ilişkin önerisi rafd mı kalktı nehir söyle- şiden sonra? - Konuşma diliyle yazı dili çok farklı. Anılarımı yazacak olsaydım daha edebi olurdu. Ben liseden edebiyat şubesi me- zunuyum. Edebiyattan çok başardı not- lar alan bir öğrenciydim. Yıllarca gaze- tecilik yaptım. Dolayısıyla kaleme alaca- ğım anılarım, eğer öyle bir vakti bulur- sam, biraz daha farklı bir üslupta olacak kuşkusuz. Teybe aktarılan, kaydedilen anılar konuşma dilinin özellikleri içeri- sinde oluyor. Cümleler yazı dilinde ol- duğu gibi çok ölçülerek, biçilerek çık- mıyor kalemden. Yalnız nehir söyleşile- rin de ilginç bir yanı var. Şimdi okuduk- tan sonra fark ediyorum: Söyleşinin ya- pıldığı süreçler içerisindeki haleti ruhi- yem de konuşmalara yansımış. Mesela çocukluk yıllarımı anlatırken çocuklu- ğumun mutluluğu gözümün önüne gel- miş. Son derece rahat, daha sevecen bir dil kullanıyorum. Yorgun olduğum ya da siyasete ilişkin konular konuştuğu- muz zamanlarda kurduğum cümleler çok daha farklı. Daha sıkılgan, sıkıcı, sert hatta biraz daha kuru oluyor. - Gcnçliğinizdc siyasete atılmnyı dü- şünmüş müydünüz? S AYFA 8 - Siyasete atılmak gibi bir düşüncem hiç olmadı. lnsanın yaşam çizgisi, ken- disi ne kadar planlarsa planlasın, bazen planladığı noktadan çok uzaklara düşü- yor. Siyasete davet hep oldu, akademik hayata atddıktan sonra özellikle. Siya- set, kuşkusuz özünde erdemli bir uğraş alanıdır ama eğitimin erdemini hiçbir meslekte hiçbir uğraş alanında bulama- dım. Eğitim kutsal benim için. - Söz eğitimegelmişken... Anadolu Üniversitesi'ne büyük katküar sağladı- nız. Çağdaş bir düzeye kavuşturdunuz üniversiteyi. Imkânmız olsa bunu Türki- ye'nin eğitim sistcmiiçin de yapar mıy- dınız, nasıl yapardınız? - Kuşkusuz yapardım. Anadolu Uni- versitesi ki kuruculuğu bana nasip oldu üniversite olarak. Benden evvelki ku- rum lktisadi Ticari tlimler Akademi- si'dir biliyorsunuz. 1982'de YÖK dü- zenlemesinden sonra yeni üniversiteler kurulurken de akademi üniversiteye dönüştürüldü. Kurucusu olmak benim için bir şanstı. Orada idealim olan yük- seköğretim kurumunu meydana getir- mek için elime geçen fırsatı değerlendir- dim. O modeli -ki rektörlükten ayrıldı- ğımda yarım kalan projelerim vardır, ki- tapta anlatıyorum o projeleri- Türki- ye'deki bütün üniversiteler için yaygın- laştırmak isterdim. Üniversitelerin yöneticileri, rektörleri, dekanları akademisyenlerden olacaksa ki kanun öyle öngörüyor, kurumda ken- Büyükerşen, Eskisehlr'in 2010 stratejisini bilim, kültür, sanat ve endüsttf lıe kaikınma olarak saptadıklarını be llrtlyor. di modellerini kurabilme yönünde son derece güçlü kişiler olarak ortaya çıkı- yorlar. Ama idareci olabilecek bir akade- misyenin, rektör olacak bir akademisye- nin eğitim ve öğretim hizmederinden kendini çıkanp bunlarla meşgul olan kadrolara işlerini iyi yapabilmeleri için bütün olanaklan sağlaması gerekir. Üni- versitelerin kendine has yapılan vardır. Üniversitelerde herkes generaldir, asker yoktur. Onlann yetkili kurullarından ka- rarlar çıkartabilmek, projeleri kabul etti- rebilmek; onlan en verimli hizmeti ala- bileceğiniz atmosfere sokabilmek, yön- lendirebilmek, teşvik edebilmek, bir akademik idealin peşinde koşturabilmek her öğretim üyesinin kolay kolay kabul etmeyeceği bürokratik sınırlarla çizilme- miş bir anlayışı gerekli kılıyor. Rektörün hedeflerini çok iyi çizmesi, kadrosunu ona göre kurması, öğretim üyelerini o hedefe doğru koşturacak gücc, itibara vc saygınlığa sahip olması lazım. Sadece koşmaları yetmiyor; kendi dallarında kendi görevlerini yapabilmeleri için on- lara bütün imkânı sağlamanız gerekiyor. Akademik hayatta akademisyenlerin öz- gürlüğü kadar, onlan o özgürlüğe halcl getirmeyecek şekilde belli bir hedefe doğru cesaretlendirmek, teşvik etmek ve yanlannda daima destekçi olmak duru- mundasınız. Bir yandan hocalık yapa- yım, derse girip çıkayım, tıpçıysan ame- liyatlara gireyim çıkayım, onun yanı sıra rektörlük yapayım, dekanlık yapayım... Böyle bir yöneticilik söz konusu olamaz. Olur da başarılı olamaz. Üniversitede iyi bir yönetici ola- biknek için akademisyenlikten vazgeçmek gerek. ESKİŞEHİR - Hangisi daha kolay, bir kenti yönettnek mi bir üniversiteyi yö- netmek mi? - îkisi ayrı ayrı konular olmakla beraber, yöneticilik türü olarak bakarsanız belediye başkanlığı çok daha zor. Çünkü akademik hayatta öğretim üyeleri ve yardım- cıları belli seviyede, belli kültür- de, belli donanıma sahip insanlar- dır. Onlarla doğrulan ve en iyiyi daha kolay bulma şansınız var. Ama şehirlerde öyle değil. Şehir- lerde yüz binlerce insan yaşar. Yüz bin insanda, çocukları bir ya- na bırakalım -kaldı ki onların da derderi vardır-, yetişkin nüfusun her birinin zevki ayrıdır, ihtiyaçla- rı ayrıdır, değer yargıları, sizden beklentileri ayrıdır. Bütün bu çe- şidilik karşısında bunların ortala- masını bulup yöneticilik yapmak durumundasınız. Çok daha önemli bir nokta, üniversitelerde büıün ödeneği merkczi hükümet verir. 1 Ocak'tan itibaren o yı- lın tüm öde- nekleri bankada hazırdır. Rektör olarak size onu harcamak düşer. Oysa beledi- yelerde öyle değildir. Belediyelerde de belli kaynaklar merkezi hükümet tara- fından şehre aktarılır ama onun yanı sı- ra kendi Öz kaynaklarını da belediyeler bulup kullanmak zorundadır. Bir de şe- hirler, üniversitelerden çok daha hızlı büyürler. Daha hızlı büyüyünce, nüfu- sunuz da artınca ihtiyaçlar da artar. Alt- yapı, ulaşım, su, kanalizasyon... Üniver- sitelerde öyle değildir: Sınırlıdır ve kam- puslar ya da eğitim verilen nüfus daha yavaş çoğalır. Şehirde artan nüfusun ih- tiyaçlarını karşılamak hatta önüne geç- mek zorundasınız. Geçemezseniz şehir çarpık gelişir. - Eskişehir'de edebiyat ortamım harc- kedendirccck projeleriniz var mı? - Eskişehir'de edebiyat ve sanata ait pek çok fakülte ve bölüm var kurdu- ğum. Onlar Eskişehir'i hem bir sanat hem de bir bilim kenti haline getirdiler. Belediye olarak o ektiğimiz tohumların başaklarını bütün şehre yaymakla meş- gulüz. - Bir kent için sanayi mi yoksa sanat mı ön planda olmalı? - Büyükşehir olarak Eskişehir'in 2010 yılı stratejisini bilim, kültür, sanat ve en- düstri ile kalkınma diye tasarlamış bulu- nuyoruz. Belediye meclisinden geçtik- ten sonra da bu, 2010 ve onu takip eden yılların ana strateji unsurlartndan bir tanesi olacak. Biliyorsunuz tstanbul, Türkiye'nin sanat başkenti ilan edile- cek, onun için uğraşıyor. Biz de Eskişe- hir'i Anadolu'nun kültür-sanat başkenti ilan etmenin gayreti içerisindeyiz. Kül- tür ve sanatın ön plana çıktığı ama onun yanında sanayinin de gözden ırak tutul- madığı bir gelişme çizgisi takip etmek hedefimiz. Eskişehir, sariayi açısından da şanslı bir şehir. Gerek kuruluş yeri itibarıyla gerekse Marmara Bölgesi gibi artık taşan, şehre büyük sorunlar yara- tan bir sanayi yerine planlı sanayisiyle. Bundan sonra sanayiler, Türkiye'nin ne- resinde olursa olsun, ekonomiye katkı sağlasalar da istihdama yardımcı olacak durumda değiller. Çünkü teknoloji gi- derek hızla emck yoğun üretimin yerini alıyor ve yctişen vasıflı işgücü mecburen hizmet sektörünc açılıyor. Biz, sanatı da hizmet sektörünün içinde görüyoruz. Dolayısıyla bilim, kültür ve sanatın eko- nomik kaynaklar haline dönüşmesinin Eskişehir'in geleceği açısından önem ta- şıdığını düşünüyoruz ve ona göre bir strateji geliştiriyoruz. • Zamanı Durduran Saat/ Yılmaz Bü- yükerşen/ Doğan Kitap/ 516 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 2 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle