19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Yalancının Mumu!.. Cehalet çok kötü bir şeydir... Ama çözümü vardır; öncelikle cahil olduğunu ka- bul edersin, sonra bu durumu giderecek yollara baş- vurursun, okursun, öğrenirsin, bilgilenirsin ve ger- çekten utanç verici bu eksiklikten kurtulursun... Kötü niyet ve yalancılığın ise tedavisi yoktur!.. Çün- kü bunlar bir eksiklik değil, sonradan ve de bilinçli ola- rak edinilmiş kişilik özellikleridir!.. Kendi küçük dün- yanda yuvarlanıp gittiğin sürece bu özelliklerin yal- nızca sana ve çevrene zarar verir. Tabii yine de pek çok can yakarsın, erişebildiğin ölçüde, tesir edebil- diğin oranda insanın hayatında tatsız izler bırakırsın... Çekip gittiğinde ise ardından bela okunur, ‘makbul adam değildi’ denir, ama o kadar... Ancak toplumun hiç olmazsa bir kesimini şöyle ya da böyle etkileyebilecek konumdaysan, söyledikle- rinle, yazdıklarınla bir kişinin bile aklını karıştırmayı, ‘acaba’ dedirtmeyi sağlayabiliyorsan, yalancılığın ve kötü niyetin boyut değiştirir... İnsanlara, giderek in- sanlığa zarar veren o korkunç konuma ulaşırsın... Bi- lerek, ‘faydacı yaklaşımla’ yapılan, insanların, top- lumların düşüncelerini ‘iğfal etmeye’ yönelik bu ey- lemlerin seni götüreceği son aşama da bellidir: - Saf kötülük!.. Star gazetesinin başyazarı, Prof. sıfatlı Mehmet Al- tan, geçenlerde “30 Ağustos ve İngiltere” başlıklı bir yazı yazdı... Yazısına 30 Ağustos’un önemini anlatarak başla- yan Altan, Osmanlı’nın parçalanmasından Cumhuri- yet’in kuruluşuna, Paris Barış Konferansı’ndan Lozan Antlaşması’na kadar dünyanın patronunun İngiltere olduğunu özellikle vurguluyor ki çok doğru bir tespit. Peki ya sonra?. - Sonrası bir felaket!.. Mehmet Altan, İngiltere’nin Kurtuluş Savaşı boyunca oynadığı rolden söz ederken İdris Küçükömer’in, Da- vid Fromkin’in, Ömer Kürkçüoğlu’nun kitaplarından iz sürdüğünü söylüyor. Keşke, Şevket Süreyya Ay- demir’in “Tek Adam” eserine, hatta Kâzım Kara- bekir’in anılarına, okumaktan çok sıkılıyorsa Nâzım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı”na bir göz atsaydı. Şiir uzun geliyorsa Nuri Kurtcebe’nin nefis çizgile- riyle resimlendirdiği hali de mevcuttu... Türklere gü- venmiyorsa, aşırı Yunan hayranlığı ile bilinen Lord Kin- ross’un “Atatürk-Bir Milletin Yeniden Doğuşu” ya da 1930’larda Türkiye’ye girişi bile yasaklanan Arms- trong’un “Bozkurt” kitabına da göz atabilirdi... Mehmet Altan yazısında özetle İngiltere’nin Kurtuluş Savaşı sürecinde nasıl tarafsız olduğunu, Lord Cur- zon ve İngiliz askeri çevrelerinin nasıl “Kemalist”ler- den yana olduklarını bir güzel anlattıktan sonra şöy- le bir cümleye yer veriyor: - İngiltere ne Yunanlılara, ne de Türklere silah vermektedir! Şaşırdınız mı? Hiç şaşırmayın, “sömürge olmanın erdemleri üzerine” kalem sallayan bir silahşordan her türlü ilginç fikir çıkar!.. Nitekim yazının sonların- da, İdris Küçükömer’in artık cılkı çıkmış tezine sarı- larak şöyle diyor: - Öncesi ve sonrasıyla, Büyük Taarruz, düvel- i muazzama(ya) karşı yapılan bir savaştan ziyade sadece Yunanlılara karşı yapılan bir savaştır... Maalesef yerim bitti! Sevgili Balbay’a mektubumu bin tane Altan’a değişmeyeceğim için Mehmet Altan’ın fantezilerine önümüzdeki hafta tek tek yanıt verece- ğim. Bunu hak ediyor.. - Çünkü, yalancının mumu ancak yatsıya kadar yanar!.. Bir Yurtsevere Mektup (XXV) Sevgili kardeşim Balbay, mektubunu aldım... 9 Ağustos’ta Avrasya Televizyonu’nda Ataol Behra- moğlu ve Haluk Özkan’la yaptığımız ve doğum gü- nünü kutladığımız programı izlediğini söyleyip şöyle diyorsun: “Ne izlemesi, yaşadım... Sizi izledikçe bir yaşıma daha girdim!..” Ah, sevgili kardeşim, sana yapılan haksızlıkları gördükçe, etrafımızda yaşanan kepazelikleri izledikçe ben her gün bir yaşıma daha giriyorum!.. Orada olsan da olup bitenleri dikkatle izlediğini an- latıyor ve o ünlü özdeyişi anımsatıyorsun: “Güzel gi- diş bu gidiş, eğer sonu gelir ise!..” Ve aynen işa- ret ettiğin gibi günler geçiyor, bitiyor ve bitecek olan bizler değiliz günler!.. Mektubunun sonunda dediğin gibi; özgür günlerde buluşmak, kucaklaşmak, ko- nuşmak, konuşmak, konuşmak dileğiyle, seni ve yurt- severleri dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olan- ca gücü, sıcaklığı ve direnciyle kucaklıyorum. e-posta: [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Eylül HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2009 PERŞEMBE 14 Ergenekon mahkemesini su bastı... İşin suyunun çıkacağı belliydi! Süreç Hüseyin Erdoğan: “Eruh ve Çukurca’da yedi şehidimiz var. Demokratik öldürmeler devam ediyor!” Yasak Erol Barutçugil: “Hükümet, Kürt açılımında Türkçe konuşma yasağı getirsin!” Zoraki Ahmet Önen: “Pisuvar düşmanı Ordu Valisi Ali Kaban merkeze alınmış. Sidik zoruyla vali olunamayacağı anlaşıldı!” YağmurDeniz ‘Milli irade’den gizlenen açılım AKP-FG koalisyonunun ABD’den ithal ederek “Kürt açılımı” diye başlattığı, ardından “Demokratik açılım dediği, sonunda “Milli birlik” adını taktığı süreç geldi Meclis’te gizli oturum yapılmasına dayandı. Bu da bize AKP’nin “milli irade” diye ağzına sakız yaptığı halktan, bazı gerçekleri gizlemek istediğini ve demokrasiyle arasının pek de iyi olmadığını bir kez daha gösterdi. Recep’in deyimi ile “velev ki” Meclis’in gizli oturumunda devlet sırrı niteliğinde bazı gizli bilgi ve belgelerin ele alınacağını kabul edelim. Bunlar, 10 yıl boyunca kamuoyuna açıklanmayacak. Fakat halktan saklanan “devlet sırrı” niteliğindeki bilgi ve belgelerden aşağıdaki “merkez”lerin anında haberi olmayacağını kim söyleyebilir: İmralı’daki terörist başı. ABD büyükelçiliği. NATO karargâhı. Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi. Kandil’deki terör yönetimi. AB komiserliği. Türkiye’deki ulus ötesi sermayenin temsilcileri ve borsa spekülatörleri. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” MUHALİF ve münafık takımı şimdi de iktidarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) açılımına karşı çıkıyor. Kemal Öncü münafık takımına haddini bildirmek için “Muhterem büyüğüm Recep Beyefendiyi, Hazreti Musa katına taşıyan değerli düşün adamı Akif Beki’nin Radikal gazetesindeki köşesinde belirttiği gibi elde kalan son mevzi olan yargıyı da milli iradeye uydurmak ve Müslüman yapmanın başka çaresi yoktur haddizatında” diyor: “HSYK açılımı bir an önce gerçekleştirilmelidir. HSYK üyelerinin bir kısmı yasama organı AKP egemenliğindeki Meclis tarafından, haklarında evrakta sahtecilikten kamu taşıma biletlerinde kalpazanlığa kadar suç dosyası bulunan milletvekillerince seçilmeli ve böylece milli iradeyi temsil eden bu vatan evlatları dokunulmazlıkları kalktığında gönül rahatlığıyla kendi seçtikleri yargıçların önüne çıkıp hesap vermelidirler. Yaşasın Adalet! HSYK üyelerinin bir kısmını yürütme organı yani AKP hükümeti seçmelidir. Böylece gerek aldığı kararları yasaya aykırı diye bozarak hükümete ayak bağı olan ve gerekse başta muhterem başbakan beyefendi olmak üzere hükümet üyeleri aleyhine kararlar veren yargıçlarla teker teker uğraşmaktan kurtulma yolu açılmalıdır. Onların yerine muhterem başbakanı adil ve tarafız kararlarıyla her zaman beraat ettirecek partisi gibi aklayacak hakiki hâkimler atanmalıdır. Yaşasın Adalet! HSYK üyelerinin bir kısmını elbette Çankaya’daki AKP’li seçmelidir. Pek isabetli bir kararla bağışladığı hocasının hüküm giydiği kayıp trilyon davasından aklanma olanağı bulamamış şüpheli Cumhurbaşkanının, Adalet Bakanı Sadullah Beyefendi tarafından bozulması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dosyasını çöpe atacak en uygun hâkimleri seçeceğinden kuşku duymak için muhalif ve münafık olmak gerekir. Yaşasın Adalet! Ancak tarafsız bir liberal demokrat ve en hakiki solcu olarak AKP’nin HSYK açılımını kıyasıya eleştirip yerden yere vurmak da boynumun borcudur. Bu açılımda seçilecek üyelerin ulemadan olması şartı eksiktir! Mevcut yasaları ulemanın derin din bilgisiyle yorumlayıp İslam şeriatına uygun kararlar verecek bir HSYK oluşturmadıkça açılım güdük kalacaktır. Bunu bilir, bunu söylerim. Yaşasın Adalet!” Yaşasın adalet! SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY Genelkurmay açıkladı: Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Uğur Yiğit’ın vize almak için İngiliz Büyükelçiliği’ne parmak izi örneği vermesi ve şu sıra İngiltere’ye resmi bir gezi yapması söz konusu değildir. Deniz Kuvvetleri BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Eski Türklerde ölen kahramanõn mezarõnõn kenarõna dikilen taşlar... Uzaklõk işareti. 2/ Oyunda cezalõ ço- cuk... Gümüş üstü- ne kurşunla işlenen siyah nakõş. 3/ Ge- milerin mizana di- reğinin gerisindeki yelken... Tanrõtanõ- maz. 4/ Ekmek içi, ceviz, zeytinyağõ ve sirke ile yapõlan bir tür meze. 5/ Uzun omuz atkõsõ... Bir nota. 6/ Eski Mõsõr’da gü- neş tanrõsõ... Amerika’da yaşayan bir papağan. 7/ “ --- olan belli olur sözün- den” (Karacaoğlan)... Lan- tan elementinin simgesi. 8/ Zenginlik, bolluk... Yü- rürken dayanmak için kul- lanõlan kalõn sopa. 9/ Siper, hendek... Diyarbakõr yöresi- ne özgü, sütle yapõlan bir hamur tatlõsõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Akdeniz’de yaşayan bir balõk... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayõlmõş bir strateji oyunu. 2/ Eski Türk güreş- lerinden biri... Çöl bölgelerinde bazõ çukurlarõn tabanõnõ kaplayan, çoğunlukla tuzlu ve killi toprak. 3/ Kapõ ve pen- cerelerin üst eşiği... Tarla sõnõrõ. 4/ Muğla’nõn bir ilçesi. 5/ Antalya’nõn Akseki ilçesinde bir mağara... Bir soru eki. 6/ Bir nota... İstanbul’un bir ilçesi. 7/ Sõrtõnda büyük diken- leri olan bir balõk... Silisyum elementinin simgesi. 8/ Ar- goda hamama verilen ad... Önemli tarihsel olgu. 9/ Gü- müşbalõğõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S E N S E N H A İ Z İ F Ü Z E N N A Ğ M E O R A S D E M A N S İ V E C E N E S N E İ R İ S P R O D A A L A S E V İ O L U Z A V A T A R T M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 CHP 86 Yaşında Dr. ENGİN ÜNSAL* I. Büyük Millet Meclisi’ne 1919’da kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Ce- miyeti’nin ülküsü egemendi. Kurucu Meclis niteliğindeki I. Büyük Millet Meclisi’nin Os- manlı’nın küllerinden yeni, ba- ğımsız ve çağdaş bir devlet ya- ratmak gibi zor bir işlevi vardı. Mustafa Kemal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ilkelerinin ka- lıcı ve kurulan yeni devletin ge- leceğini belirleyici olabilmesi için bir siyasi parti kimliği ka- zanmasını istiyordu. Bu amaç- la 6 Aralık 1922’de ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarını çözmek üzere halk- çılık ilkesine dayanan ve Halk Fırkası adını alacak olan bir parti kuracağını açıkladı. Mus- tafa Kemal, İçişleri Bakanlığı’na 9 Eylül 1923 tarihinde verdiği dilekçe ile kendi başkanlığın- da, aralarında Celal Bayar’ın da bulunduğu sekiz milletve- kili tarafından Halk Fırkası’nın kurulduğunu bildirdi. 10 Kasım 1924 tarihinde partinin adı Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirildi. Partinin 17 Mayıs 1931’de yapılan 3. kurultayında cum- huriyetçilik, milliyetçilik, halk- çılık, devletçilik, laiklik ve dev- rimcilik partinin altı ilkesi ola- rak kabul edildi. Bu ilkeler za- man içinde çağın değişen ve gelişen anlayışlarına uyum sağlayacak biçimde içerikleri zenginleştirilerek, bugün bile devlet anlayışının ve toplum- sal yapının varlığını sürdür- mesinin temel kavramları ola- rak siyasetin yoluna ışık tut- maktadır. Atatürk’ün öncülüğündeki CHP, bu altı ilke doğrultusun- da ve inançlı kadroları ile ku- ruluş ve kurtuluş yıllarının tüm engellerini aşmıştır. Halkçılık il- kesiyle sosyal devleti kur- muştur, devletçilik ilkesiyle ekonominin verilerinden top- lumu eşit olarak yararlandır- mıştır, laiklik ve cumhuriyetçi- lik ilkeleriyle ümmeti millet yapmış ve egemenlik hakkını millete vermiştir, ulusçuluk (milliyetçilik) ilkesiyle toplumu aynı ilke ve inanç bütünlüğü içinde kaynaştırmıştır, dev- rimcilik anlayışıyla toplumu aydınlatmanın, çağdaşlaştır- manın kapılarını açmıştır. Eğitimde teklik, Köy Ensti- tüleri, Halkevleri, okuma yaz- ma seferberliği ile genç Türki- ye’nin aydınlanma çağını baş- latmıştır. Atatürk sonrasında onun başlattığı devrimler aynen sür- dürülmüş, tekstil, çimento, demir-çelik, tarım alanında ekonomik altyapının, II. Dün- ya Savaşı’ndan uzak durarak barışa inancının, çok partili yaşama geçişi hazırlayarak demokrasiye olan inancının temellerini atmıştır. Kuruluşunun 86. yılında CHP için kurduğu ve yücelttiği Cumhuriyete ve onun dev- rimlerine yeniden sahip çıkmak gibi tarihsel bir görevi üstlen- mek ve yerine getirmek ça- basıyla karşı karşıya kalması Türkiye’nin geleceği açısın- dan gerçekten düşündürücü- dür. 2002 yılında iktidar olan AKP dinci siyaset anlayışı doğ- rultusunda, CHP’nin çağdaş bir devlet adına yarattığı tüm kurumları yok etmek çaba- sındadır. CHP yıllarında kuru- lan tüm ekonomik zenginlikler yerli-yabancı tekellere satıl- mış, eğitimde, yargıda, ba- sında yandaşlık kavramı öne çıkarılmış, yaklaşık 12 milyon işçi, 3 milyon memur ve 8 milyon emekli ve bakmakla yü- kümlü oldukları aileleri için sosyal devlet kavramı rafa kaldırılmış, sendikalar, gaze- teler, köşe yazarları iktidarın borazanı kimliğine büründü- rülmek istenmiş ve tüm bu gi- rişimler karşısında Cumhuri- yeti, demokrasiyi ve aydın- lanmayı savunanlar Ergenekon adı altında başlatılan hukuk dı- şı bir uygulamanın terörü al- tında ezilmek, yok edilmek is- tenmiştir. Bunlar yetmezmiş gibi, AKP dinci motifli iktidarını sürdü- rebilmek için, emperyal politi- kalara yenik düşerek, ABD’ye teslimiyetini kanıtlayan Kürt ve Ermeni açılımı diye devle- tin geleceği açısından son de- rece sakıncalı iki girişim baş- latmıştır. Bu iki açılım girişi- minin ardında ABD’li düşünce kuruluşu Atlantic Council’in Direktörü David Phillips’in ol- duğu kanıtlanmıştır. Kendisini ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu sayan AKP, partisel çıkarını ülke çıkarlarının önüne geçirdiğinin, bunun bir “asar- ı izmihlal (çöküşün başlangıcı)” olduğunun ayırdında mıdır acaba?.. Bu iki açılımdan Er- meni patentli olanı, eğer ger- çekleşirse, enerji dayanağı- mız olan kardeş ve komşu bir devleti karşımıza alacak ve Türk dış politikasının iflasını ilan edecektir. Kürt açılımı ise ön- ce özerk Kürt cumhuriyetini sonrasında federe Kürt dev- letini gündeme getirecektir. Bu da Türkiye’nin siyaseten ve coğrafi olarak bölünmesi de- mektir. Böyle bir bölünmenin Türkiye’nin değil ABD’nin ya- rarına olduğu açıktır. CHP ve onun Genel Başka- nı Deniz Baykal, CHP’nin il- kelerine ve geçmişine yaraşan bir tutumla, CHP’nin temelle- rini attığı çağdaş ve aydınlık Türkiye’nin bölünmesine ve karartılmasına asla izin ver- meyen tutarlı bir duruş ile AKP’nin ve emperyal politika- ların önündeki en büyük en- geldir. Kuruluşunun 86. yılında CHP Türk toplumuna bir karabasan yaşatmamak için yeniden ik- tidar olmak zorundadır. Bugün tüm il başkanları ile Anıtkabir’e yürüyen CHP yarın toplum içinde yeni açılımlar sergile- yerek 2011 seçimlerinde ken- dini iktidar yapacak uzun yü- rüyüşünü başlatmalıdır... * Eski CHP Milletvekili
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle