17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
İrfanYalçının YorgunSevdasından 'Kalın bir ayağın basıp geçtiği yüreklere akıyor içim' İrfan Yalçının Yorgun Sev- da adlı romanı, acının, şid- detin ve ironinin kitabı. Bu kavramların kuramsal çö- zümlemeleri, Yorgun Sev- da'nın bileşenlerini incele- me olanağı sunarken ese- rin kahramanları karşısın- da boyun eğer. Yaşamın içindeki ironiyle bütünle- şen bireysel ve toplumsal yaralar, kahramanları bir araya getiren, ayıran, ey- leme sürükleyen çekim gücüdür. O FadimeUSLU cısına direnirken başka acıların içinde kendini bulan anlatıcı, ampirik .bir öznedir. Farklı -alanlardaki yaşamları deneyim- leyerek ulaştığı gözlemleri ve yorumlan bunun altını çizer. Sa- _|- • • natçıdır; şiir ve öyküler yazar. Kader ya da yaşamın sürekliliği fikri karşısında acizdir. Aczinden duy- duğu acı, iç görüsünü geliştirir. Kü- çük bir çocukken kaybettiği annesi in- tihar etmiştir. Onu intihara sürükle- yen sanrıları kendisinin de duyması, bundan kurtulmak ıçin verdiği müca- dele, bu mücadeleden doğan gerilim- ler anlatı boyunca tetiktedir. Ölüm ile yaşama tutunma, akıl ile beden, top- lumsal kabul ile ret arasındaki ilişki- nin sınırlarında dolaşır anlatıcı kahra- man. Onayladığı ya da yadsıdığı du- rumları anlatırken yaşamın bütünselli- ğini ifade eder. Kurgu, geriye dönüş- lerle gerçekleşir ve gerçek zamandan yirmi dört yıl öncesiyle sonrası birbiri- ni söyler. LUNAPARKTA Küçük bir kentten Ankara'ya üniver- site öğrenimi için gelen anlatıcı, yalnız- lığının acıtan yüzüyle, artan sannlarıyla baş edemeyip annesi gibi, ağaçlarla ko- nuşmaya başlar. Semtinde, onun ağaç- la konuşmasına tanık olan lunaparkın patronu Dede, beraber çalışması için teklifte bulunur. Kafeste tutulup sergi- lenen iri cüsseli Hüseyin'e bakacaktır. Anlatıcının yaşama coşkuyla tutunma- sını sağlar bu iş. Lunapark, işleyişi, çalışanları, ziyare- te gelen kişileri ile insan ve toplum ya- pısının, sistemin dinamiklerinin kirli gerçeğini yansıtır. Devasa bir bedeni olduğu için kafeste sergilenen Hüse- yin, Hüseyin'in kaiesınin temizüğini yapan ve ziyaretçilerı ıçin bilet kesen Cüce Hamdi, suçun içselleştirildiği bir ortamda yaşayan Çingene Nuri, zengin SAYFA 10 bir dağarcığı olan, Mozart'ın Flüt Kon- çertosu'nu, Ravel'in Bolero'sunu, bir Anadolu türküsünü -peş peşe- ıslıkla çalabilen, yağmurlu bir havada ölebil- meyi düşleyen şiır tutkunu eski mah- kûm Baba Cemal, inceliklerle barbarlı- £ın uç noktalarında gezinen lunapar- kın patronu Dede ve lunaparkta gör- düğü her şeyi gösteren anlaücı Canım, yaşam birikimleri ve kültürleriyle ait oldukları sınıfin temsilcileri, ayrıı za- manda büyük toplumun kurbanlandır. Bu kişilerin lunapark içindeki eylemle- ri, görüştükleri yakınları onların iç ger- çeklerini açığa çıkaran detaylar olmak- la birlikte, yine ülkemiz toplumsal, si- yasal gerçeklerinin çözümlenmesine olanak veren göstergelerdir. Tüm bile- şenlerde öne çıkan durum, şiddetin di- yalektiğidir. Şiddetin var olma aşama- lari; bireyin içtepilerinde, bireyler arası karşılıklı etkileşimde görükneye başla- ması, toplumun bu yönde hedef(ler) belirlemesi ve bir hastalık haline gel- mesi, yaşamın içindeki doğal haliyle betimlenmiştir. Yazann dili kullanma biçimi, imgele- mi, biçemi ile şiddet estetik boyudara taşınmıştır. Kimı zaman acının ivmesi, kimi zaman mağdurun tepkisi, kimi za- man da dini bir törende kendini bulan ayindir şiddet. Yaydığı etki, vic- danı ve mağduru yaratır. Ya- zar, şiddeti olumlayan, ötele- yen ya da Jean Genet'nin yapuğı gibi kutsayan bir tavır kullanmamış, şiddetin doğa- sını gösterme yolunu tercih etmiştir. Anlatıcı, lunaparkta De- de'nin kapı bekçisini "ba- le yapar gibi" dövdüğünü (s. 31) belirttikten bir sü- re sonra, sözü Dede'ye verir: "Bir katın döv- mek benimki, başka de- ğil" der Dede. Doğru dürüst Türkçe konu- şamayan kapı bekçisi Şehmuz'un tokat- landıkça sıçrayışları- na, "hazır ola" geçişlerine bir benle Hüseyin gülmeyen. De- de dövmeden önce açıklıyor, "Dövemem kimseyi ben, fiske vuramam... Yapamam, elimde değil... Ama başka bu, bam- başka... Nasıl desem, bilmem ki? Şey gibi bir şey... Şehvet gibi..." (s. 69). Kişilerin yaşam koşuUannda doğal bir örüntü olarak kendini gösterir, öf- keden beslenen şiddet. Cüce Ham- di'nin, "ipli bir hamal" olan babası, "ağır kaldırmaktan gece yatağına işedi- ğini" söyler ve bunları anlatırken bir- denbire öfkelenir; "öyle bir öfke fırtı- nası ki, bir türlü dinmez. Durulup arada bir, kirli bakryor sal- dıracak gibi, ipini ısınyor. Bakıp bakıp oğluna, "Bu ne?" diyor, "ne bu? İrfan Yal- çın'ın ro- manı, $llr- sel üslupta kısa kısa öykünün rttmlnl tası- yan bölüm- lerden olu- suyor Insan mı?" Cüceliğine kızıyor oğlu- nun, kendine yakışüramıyor, "Hey gü- zel Allah'ım," diye inliyor, gözleri Hü- seyin'de ve o an birden Baba Cemal'in sesi geliyor: " Yeter be herif... Deli mi- sin nesin? Ne istiyorsun çocuktan?" (s. 57) Ofke ve şiddet, durumlann yanı sı- ra, açılan tüm sahnelerde, açık ve ka- palı anlam ilişkilerinde, betimlemelerin içine gizlenen sözlerde karşımıza çıkar. Normalin üzerinde beden ölçülerine sahip olan Hüseyin, eğlence için geli- nen lunaparkta sergilenirken aslında, kafeste sergilenen in- sanlığın kendisidir. Onu izle- yen insanlann tepkilerinde baskılanan gerçekler açığa çı- kar. Hüseyin, bir aynadan farksızdır. "Döner salıncağın altından geçerken" üstüne ya- ğan "kusmuklar"dan kaçama- yan, elinde mendiliyle ağlaya- rak kafesin yanına gelen yaşh kadının öfkesi dinince başını demirlere koyarak konuşmaları, şidde- ti, acıyı ve ironiyi yansıtması bakımın- dan dikkat çekicidir. Anlaücının yoru- muyla birlikte, unutulması güç anlam- larla yüklüdür bu sahne. "Geldim da- ha önce, gördüm seni yavrum," diyor; küçültüp sesini yalvanyor, çıkıp gelme- sini istiyor kafesten. Ne diyeceğimi dü- şünüyor, gülüyorum. Şaka ya da ger- çek, yığınla genç kadının bu türlü söz- lere tanık olup bir anlam vermiş olsam da, yaşlı kadının sözlerine şaşınyor, uyanyoırum. Yeni görüyor gibi bakıyor bana, "Gelsin kızım, söyle de" diyor, "gelsin benimle." Sorduğumda nede- nini, "Dövüyorlar beni çok" diyor, "varken o, dövemezler, korkarlar." "Kim?" deyince ben, oğluyla gelinini söylüyor önce; sonra en yakın komşu- lanni; sonra bütün sokak, bütün şehir. "Niye?" diyorum. Dalıyor gözleri, söy- leyemiyor. "Varken o, dövemezler, korkarlar,"diye mınldanıyor." (s. 55) DEV CÜCE Devasa Hüseyin'e hizmet eden, be- deninin karşıtı Cüce Hamdi, Par La- gerksvist'in Cüce'sini hatırlatır. (Pâr Lagerksvist, Cüce, Çeviren: Yaşar Ge- dikoğlu, Kıyı Yayrnları, 1988) O da, Hamdi gibi, sarayında yaşadığı "Büyük bir prens o!" dediği efendisine hizmet * etmek için görevlendirilmiştir. Hüse- yin özellikle kadın ziyaretçilerin oda- ğındayken Prens, halkının gözdesidir. Lagerkvist'in cüce kahramanı, prensi- nin yıllarca savaştığı ve yenik düştüğü düşmanlarını zehirleyerek bir hamlede öldürebilen, yüreği vücuduna öfke pompalayan, insanlığın karanlıktaki güdülerıdir. İrfan Yalçın'ın Dede'sinin bekçiyi "bale yapar gibi dövmesi" gibi, cüce de prensesini şehvetle kırbaçlaya- rak onun ölümüne neden olur. Elias Canetti'nin, dilimize Ahmet m» C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 3 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle