25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Demokrasi Eğitim İşidir! PENCERE Uygarlık Sınavında Türkiye’nin Yeri?.. İnsanlık tarihi bir bütündür; ama, uygarlık tarihini ve yaşadığımız çağı anlayabilmek için ‘dinci devlet - laik devlet’ ayrımı arasına kara tahtada tebeşirle bir dikey çizgi çekmenin yararı tartışılmaz... Bu çizginin anlamı ne?.. Sayalım: Aydınlanma.. Bilimsel - teknik devrim.. Sanayileşme.. Kul’dan Birey’e geçiş.. Laik devlet.. Demokrasi.. Yukardaki altı satırın tek bir tümcede birleşmesi çağdaş dünyayı yarattı... Ve -ne yazık ki- bu dönüşüm Müslüman dünyasında değil, Hıristiyanlık coğrafyasında gerçekleşti... İnsanlığı bugün çekip çeviren güç ‘Batı’da odaklanmıştır... Batı ile Doğu arasındaki bugünkü çatışma üzerine çeşitli yorumlar yapılıyor... Yorumların sağlıklı, gerçek ve doğru olabilmesi için her şeyden önce kara tahta üzerinde ‘dinci devlet - laik devlet’ arasındaki tarihsel farkı dikey bir çizgiyle ayırmak zorunludur... Aynı zamanda yaşanan çağ farkıdır bu... Türkiye tebeşirle çekilen dikey çizginin hangi yanındadır?.. Batı‘da mı?.. Doğu’da mı?.. Laik mi?.. Dinci mi?.. Ülkemizde sözüm ona demokrasi kapsamında yoğunlaşan tartışmanın içeriğini oluşturan ‘muhteva’ ne yazık ki bu... Avrupa’da bu tartışma geçmiş yüzyıllarda kalmış, çoktan noktalanmıştır, ‘dinci devlet’ sorunu Avrupalı için tarihe gömülmüştür... Bizim için ise günceldir... Türkiye’de asker ne diyor: İki kırmızı çizgi var: Bölünmezlik.. Ve laiklik.. Peki, Amerika ne diyor: ‘Ilımlı İslam devleti modeli!..’ Askerin bu konuda konuşmasını demokrasiye aykırı bulup engellemek isteyenler rüya görüyorlar... Bir ülkenin varoluşu -laik Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı- tartışılmaya başlandı mı sıradan koşullar rafa kalkar; olağanüstü tehlikenin yarattığı tehdit yaşamsal güdülenmeyi devreye sokar; ‘hayatın kanunu’ işlemeye başlar... Türkiye dinci devlet mi olacak?.. Kara tahtadaki dikey tebeşir çizgisinin belirlediği ayrımda ‘dinci devletler’ bölümüne mi kayacak?.. ‘Ilımlı İslam devleti modeli’ni mi benimseyecek?.. Soru işareti ABD ve Türkiye’deki ‘mürteci’ ve ‘takıyyeci’ iktidar marifetiyle hükümet düzeyine tırmanmıştır... Peki, yüzde 25 oyla iktidara geçen bu hükümet devleti de ele geçirebilecek midir?.. Gelecek yılın eli kulağında!.. Dış desteğini de sağlarsa, AKP hükümetinin Çankaya’ya çıkarak devletin tepesine oturması kaçınılmaz hırsa dönüşecek... Türkiye Atatürk’le sağladığı uygarlık düzeyinden vazgeçerek İslam dünyasındaki öteki devletlerin çağdışı konumuna mı kayacak?.. Bu temel soruyu iyice kavramak gerekiyor... Bugün İran nükleer teknolojiyle oynuyor... Ama, kadını köleleştiriyor... Kendi kadınını tesettüre mahkûm ederek erkekten aşağı gören bir iktidarın Başbakanı Türkiye’de Cumhurbaşkanı olursa, demokrasi değil, dinci devlet yolunda önemli bir adım daha atılacaktır. Avrupa’da, Amerika’da, topyekûn Batı‘da uzaktan yakından buna benzer bir kaygı, tartışma, sorun yok!.. Türkiye’de var... Ülkemiz dünya çapında çatışmanın ortasında, odak noktasında, tarihsel kavşağında, uygarlık sınavındadır... Yalnız Doğu’ya değil, Batı‘ya da doğruyu biz göstereceğiz ve öğreteceğiz. (11 Kasım 2006 tarihli yazısı) S õvas Kongresi sonrasõ Kur- tuluş Savaşõ’na merkez olarak Ankara seçilmişti. Bu kongrenin yürütme or- ganõ durumunda olan tem- sil heyeti, Ankara’ya gitmeden Ha- cõbektaş’a uğrayõp bu etkili inanç merkezinin kesin desteğini sağlamak istiyordu. Atatürk, yanõnda Hüseyin Rauf, Mazhar Müfit, Hakkı Behiç ve ar- kadaşlarõ olmak üzere 21 - 22 Ara- lõk’ta Mucur’a uğrar, Kaymakam Cevat Bey’i de yanlarõna alarak 23 Aralõk 1919’da Hacõbektaş’a gelir- ler. Daha önceleri iktidarda olan İt- tihat ve Terakki Partisi’nin güçlü isimlerinden Enver ve Talat paşa- lar Hacõbektaş’a uğramõşlar, ancak Çelebi Efendi onlarõ sade bir şekil- de dergâh selamlõğõnda karşõlamõş- tõr. Cemalettin Çelebi, Atatürk ve diğer heyet üyelerini merkeze daha uzak olan Beştaşlar’da karşõlayarak özel konağa götürmüştür. Cema- lettin Efendi’nin oğlu Hamdullah Efendi’nin odasõnda bir cem dü- zenlendi. Atatürk, Hacõbektaş’ta bir gece kaldõ. 24 Aralõk’ta heyet dergâhõ gezdi. Türbe ve diğer önemli yerler ziyaret edildi. O sõra dedebaba pos- tunda oturan Salih Niyazi Baba zi- yaret edildi. Dergâhta Atatürk, Cemalettin Efendi, Salih Niyazi Baba ve diğer ileri gelenlerle özel bir toplantõ yap- tõ. Bu toplantõda yapõlan tek konuş- ma, işgal altõndaki yurtta verilecek olan bağõmsõzlõk savaşõ ve emper- yalistlerin yurttan kovulmasõ idi. Hacõbektaş görüşmesinde en ilginç konuşmayõ Veliyettin Çelebi son- radan yakõnlarõna şöyle aktarmõştõr: “Çelebi Cemalettin Efendi, M. Kemal Paşa’ya “Paşa Hazretleri cesaretli ve basiretli idarenizde Türk milletinin düşmanı kahre- deceğine inancımız sonsuz! Yüce Allah’ın milletimize müesser ede- ceği zaferden sonra Cumhuriyet ilanı düşünüyor musunuz?” M. Kemal Paşa bunun üzerine “O mut- lu günün ilanına kadar aramızda gizli kalmak kaydıyla, evet Çelebi Efendi Hazretleri” diye yanõtlar. Türbede M. Kemal Paşa’ya kõlõç kuşatõlõp yola kabul edilir. M. Ke- mal’in yolunda ve izinde olacakla- rõna, destek vereceklerine “yek vü- cut” olarak hareket edeceklerine ik- rar verilir. Coşkulu bir karşõlama gi- bi, uğurlama yapõlõr. Osmanlõ padişahõ, Milli Mücade- le ateşini tutuşturmaya çalõşan M. Kemal için; “vatan haini” olduğu gerekçesiyle hakkõnda idam ferma- nõ çõkartõrken Hacõbektaş dergâhõn- daki dervişlerin onun atõnõn özengi- sini öpüp, niyaz etmeleri, kutsama- larõ M. Kemal’i ve yol arkadaşlarõ- nõ çok duygulandõrmõştõr. Savaş sõ- rasõnda ayni yardõmlar yanõnda der- gâh kasasõnda bulunan 1800 altõn An- kara’ya gönderilir. M. Kemal Paşa, Hacõbektaş der- gâhõ postnişini Veliyettin Çelebi için şöyle diyor: “Çok büyük in- san... Onunla konuşunca adeta ruhum yıkanıyor.” Bu övgü sõradan bir sözden öte, köklü bir sevgi ve say- gõnõn ifadesidir. Atatürk’e neden hayranlar? Eğer bir gün yolunuz düşer de bir Alevi - Bektaşi evine konuk olursa- nõz; bu yoksul ama sõcak mekânda, hemen bir şey dikkatinizi çekecek- tir. Bir köşede bir bağlama sazõ, gazete ve dergiden kesilmiş soluk bir Hz. Ali resmi ve hemen yanõnda da M. Kemal’in bir posterinin asõlõ oldu- ğunu göreceksiniz. Anadolu Alevileri, tarihte her tür- lü haksõzlõğa karşõ başkaldõrdõklarõ için, sayõsõz kitle katliamõna uğra- mõşlardõr. Kendilerini Osmanlõ’dan sakla- mak için kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde her türlü toplumsal nimet- ten uzak olarak yaşamlarõnõ sürdür- meye çalõşmõşlardõr. M. Kemal, Anadolu’da Ulusal Kurtuluş Savaşõ’nõ örgütlemeye ça- lõşõrken Alevi - Bektaşilerin desteğini almadan başarõlõ olamayacağõnõ bi- liyordu. Çünkü Anadolu Alevileri, Sünni imparatorluk olan Osmanlõ yö- netimine karşõ yedi yüz yõldan beri muhalif idiler. Padişaha, hilafete ve emperyalizme karşõ savaşa girecek olan M. Kemal ve arkadaşlarõ için en doğal güç Alevi halkõ idi. Alevi - Bektaşilerin Atatürk sevgisi bugün Anadolu’nun taşõna, toprağõ- na, uçan kuşuna, esen yeline sin- miştir. Bu sevgi ve tutkudan hiçbir güç, hain tertip ve bölücü propagandalar kesinlikle koparamayacaktõr. (Kaynak: Muhtelif alıntılar.) Atatürk’ün Hacõbektaş’a Gelişi Alevi - Bektaşilerin Atatürk sevgisi bugün Anadolu’nun taşõna, toprağõna, uçan kuşuna, esen yeline sinmiştir. Bu sevgi ve tutkudan hiçbir güç, hain tertip ve bölücü propagandalar kesinlikle koparamayacaktõr. Ziraat Yük. Müh. Hasan BAŞ ADD ve Alevi Kültür Derneği Silivri Kurucusu ve Üyesi SAYFA CUMHURİYET 24 ARALIK 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Takvim yapraklarını her akşam koparıp atarız. İçinizde bir sızlanma duymaz mısınız? Bir gün daha geçti diye... Hele şu ekim, kasım, aralık ayları, yani eski teşrinler, kanunlar? Bir ayrılık şarkısını uzaktan duyar gibi olursunuz. Hep kendimizi sıyırırız, dışlanmak hoşumuza gider. Zaman gelir üzüntüler, acılar korkuyla kaçılacak düşmanlar olur. Biri gelip bizi arıyormuş, her an kapımızı çalacakmış gibi... Bunu herkes yaşar. Ama politikacılar yaşar mı, bu hüznü, bu kaçınılmaz duyarlığı tadar mı? Bir gün bunu tadacaklarını düşünür mü? “Ben bu sabah sevinçle uyandım” diyecek biri var mı aranızda? İşçisi, köylüsü, memuru, emeklisi, genci yaşlısı... Hakkını alamayan, özlediği gibi yaşayamayan iki üç kuruşluk zamla yetinemeyenlerin umutla, coşkuyla güne başlaması kolay mıdır? Yazmakla çizmekle, gözyaşı dökmekle, yerli yersiz bağrışmalarla, kalabalık gösterilerle hiçbir şey düzelmez. Yetmiş beş milyonluk bir ulus hakkını kendi arayacak, bulacak, yaratacaktır. Elleriyle!.. Yanılıp işbaşına getirdiği kişilerin yardımlarını, evine köyüne yolladığı kömür, patates, makarna çuvalları ile yetinmeyi aklından bile geçirmeyecektir. Tek çaresi, tek çıkarı, önüne getirilen sandığa oy vermesini bilmektir! Neye, kime, niçin oyunu verdiğini... Demokrasi diyoruz. Bildim bileli bu ülkede “demokrasi” sözü edilir, ama kendisi pek görünmez? Bir hayal, bir düş gibidir. Ara da bulasın! Tek parti denir, çoğulcu yönetim denir, bir de bakarsın aynı kapıya varmışsın? Demokrasi önce okullarda öğretilir. İlkokulda başlar gerçek uygarlık eğitimi. Bir toplumun yarısı hatta daha çoğu, doğru dürüst bir öğretimden bile geçmemişse, o kişi demokrasi denen düzenin bilinçli bireyi sayılabilir mi? En önemlisi de, bugün ülkemizde adalet kavramının anlaşılmamasıdır. Kime göre adalet? Kime güven veren? Kimin işine gelen? Böyle şey olur mu? Adalet deyince aklımıza bir Alman fıkrası gelir. “Berlin’de yargıçlar var” dermiş ya Alman köylüsü, gereği gibi yargılanacağına inandığından... Bir mahkeme var Silivri’de aylardır yüzü aşan sözde suçluları yargılıyor. Savunmalar durmaksızın bir başka tarihe aktarılmakta... Aylar haftalar geçiyor, insanlar hapishane duvarları arkasında bekliyor, bekliyor... Adaletin gözü kördür diye heykelini yaparlar... Eline de kılıç verirler. Hiç eli kılıçlı adalet olur mu diye sormak gerekmez mi? Hõrsõzistan B ir memleket; Hõr- sõzistan. Hani di- zilerin altõna iti- nayla not düşülecek cins- ten, bizim ülkemizdeki kişi kurum ve kuruluş- larla hiçbir ilgisi yok! İş- te bu enteresan ülke Hõr- sõzistan’da pek çok şey tersine tebbet; okullarda okutulan ders ahlak değil ahlaksõzlõk, bir başka der- sin adõ kaçakçõlõk, diğeri hayali ihracat. Tek tük na- muslu kalmayõ başara- bilmiş vatandaş var, onlar da iki yakayõ bir araya ge- tiremiyor, borç gõrtlakta, sade suya çorba makarna yaşayõp gidiyorlar. Ah hemen telaşa ka- põlmayõn sevgili okurlar, bu bir oyun! Sevgili, us- ta tiyatrocu Tuncay Özi- nel’in kaleminden çõk- ma, son derece çarpõcõ bir metin. Ben geçen haf- ta Barõş Manço Kültür Merkezi’nde izledim. Oyunun rejisi de Özi- nel’e ait ve rejide de me- tinde olduğu gibi pek çok hoş muzõrlõk ve espri ha- zõrlamõş sizler için kendisi ve ekibi. Örnek mi bir ta- ne vereyim, gerisini oyunda keyifle siz izleyin, hepsi zekâ işi, kaliteli espriler: “Efendim, Hırsızis- tan’da muhalefet var ve iktidar muhalefeti dinliyor. Ne biliyim, bir çiçek gönderiyor dinli- yor, bir vazo gönderiyor dinliyor!..” Tuncay Özinel, kõy- metli bir sanatçõ, bir usta, bu yõl 52. sanat yõlõnõ kutluyor ve suya sabuna dokunmadan “cici sa- nat” yapanlara inat halk tiyatrosu yapõyor. Bazen küsüyor kõrõlõyor, çünkü her gerçek sanatçõ gibi yüreğiyle yaşõyor. Me- tin Balay’õn dediği gibi “İnadına Yaşamak” ge- rekiyor bazen. Tuncay Özinel’in ilk sahneye koyduğu oyun 1968 yõ- lõnda Nâzım Hikmet’in “Yolcu”sudur. İlk Yaz- dõğõ oyunsa “İstanbul’da Bugün”. Ömrünü tiyat- roya adamõş ve gözlerin- den õşõk õşõk tiyatro sev- gisi, insan sevgisi, ülke sevgisi çõkan bu değerli sanatçõyõ ve ekibini yü- rekten tebrik ediyorum. Yrd. Doç. Dr. Dilek ŞAHZÂDE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle