23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-1- 3 Dünden Bugüne Cumhurryet Performans arttırıp zirveye çıkmak kişinin elinde ste, arzula başarılı oProf.Dr. HASAN KASAP eiz anneler, baba- lar, öğretmen- ler.antrenörler in- sanlara bir şeyler öğretmekten zevk alırız. Onlardaki gelişim ve değişimi görmek bizi mut- lu eder. Tabii burada sorulacak soru gerçekten bu işi kendi mutluluğumuz için mi, yoksa öğrenenin ya da sporcunun mutluluğu için mi yaparız? Becerilerimizi öğrenme- nin iki temel kaynağı bulun- maktadır, bunlardan birisi ken- di deneyimlerimiz, diğeri ise dışardan birisi ya da bir bilgi kaynağından aldığımız yar- dımlardır. Yapılan araştırma- lar öğrencinın, becerileri öğren- me sırasında, önce kendi bil- gilerine başvurduklarını orta- ya koymuştur. İnsanın yeni öğ- renmekte olduğu becerilerin hareket kalıpları- nın, kendi bıldikle- ri ile karşılaştırıl- ması önceliklidir. Kısaca hareketin daha önce öğren- diklerinden hangı- sine benzediğı in- celenir. Bu neden- lebuaşama, insa- nın kendi kendisin- den bilgi alrna aşa- ması olarak nıte- lendirilebilir. öğrencinin ikinci önem verdi- ği şey ise kendisi- ne gösterilenler- densadecebirta- nesine odaklana- bilmesidir. Eğer öğrenilecek beceride birden fazla farklı özellik varsa öğrenci, kendisi için önemli olduğuna inandı- ğı hareketlerden bir tanesine yönelebilmektedir. Işinı bilen bir eğitmen, öğrencisinin o anda hangi hareketi sevdiğini, han- gisini kaçırdığını uygulama sı- rasında fark eder. Böylece öğ- rencinin dikkatinı diğer bölüm- lere yöneltmesine yardımcı olabilir. Öğrenci istekli olmalı öğretenin ya da bilgiyi yönetenin (koçun) görevi öğ- renci ya da sporcunun bildık- lerini nasıl yönlendireceğine rehberlikedebilmektir. Çünkü becerıyi yapacak ya da veri- lecektaktiği uygulayacakolan öğrencidir. Bizeğitimcilerbe- ceriyi ne kadar mükemmel gösterirsekgösterelim, bece- rinin gerçekleştirilmesi öğren- ci tarafından olacaktır. Böyle olunca da öğrenci istemezse ya da kendisinde yeterince ar- zu yaratılamazsa öğrenme ya da üst düzey performanstan bahsetmek zordur. Koçun, öğrenmenin ya- da üst düzey performansın doğrudan doğruya öğrenci ya- da sporcunun kontrolünde ol- duğunu unutmaması gerekir. Çoğu antrenör her şeyi ken- dilerinin gerçekleştirdiğine ina- nır. Bu bir bakıma doğru bir ba- kıma da yanlıştır. Doğru olabi- lir; çünkü antrenör, öğrenci ya da sporcunun bilgi ve beceri- lerini doğru yönlendırme yet- kisine sahip bir uzmandır. Yan- lış olabilir; çünkü öğrenci, ye- teneklerinin doğru yönlendi- rildiğine inanmayabilir. Onlann doğru yönlendirildiğinden şüp- hesi olması, sonucu olum- suzlaştırır. O zaman antrenö- rün inandırıcılığı, başarısının anahtarıdır denilebilır. Bazı sporcular "antre- nörünün kuzusu"dur. Yarış- malar sırasında her yapacak- ları harekette antrenörlerine bakarlar, ya da ondan direktif almadan yarışamazlar. Kendi inisiyatiflerini kullanamazlar. Çünkü daha önceki tüm ha- zırlıklan bu doğrultudaolmuş- tur. Antrenörlerine şartlanmış- lardır. Bir güreşçi düşünün ki kulağı sürekli minder kenarın- dan bağırıp-çağıran antrenö- ründe olsun. Rakibinin baş- lattığı bir oyuna karşılık vere- bilmek için antrenörünün direk- tifini mi bekleyecektir? Ünlü Rus güreşçisi Medvet, "Ben rakibimin omzuna elimı koy- duğumda hangı oyuna geçe- ceğini ellerimde hıssedenm" demektedir. Bu hissi antrenö- rün minder dışından duyabi- leceğini, güreşçisine uygun direktifi verebıleceğini ve gü- reşçinin de söyleneni yerine getirerek kazanacağını düşün- mek mümkün müdür? Eğitmenlik ya da koçlu- ğun en önemli özelliği öğren- ci ya da sporcuların kendi bil- gi ve becerılerinin farkında ol- malarını sağlamak ve ne ya- pacaklarına kendilerinin karar vermelerine rehberlik etmek- tir. Sporcunun verebıleceğı en yüksek performansı, inandığı zaman verebileceğini unut- mamak gerekir. Verilecek direktifler • En geniş bılgiler öğren- me başlangıcında venlmelıdir. Hareketlere dayalı bılgiler bir defastnda denenecek bılgilerden fazlası olmamalıdır. öğrenci ne- yı deneyecekse sadece o bilgi venlmelıdir. Fazladan bilgi hem zaman kaybı hem de kafa karıştırıcı olur. • Öğrencinın beceriyı denemesi anında, bilgi veril- memelidir. Deneme bittıkten ve yenısi başlamadan önce verilmelı ve çok kı- saolmalıdır. Her de- neme arkasından değil bırkaç dene- medensonra venl- melıdir. • Doğru ya- pılanlar vurgulan- malı ve onaylanma- lıdır. Neyi yapama- dığından çok neyi yapması gerektiğı anlatılmalı- dır. Sporcunun anlayacağı dil ve kültür düzeyinde verilmeli- dir. • Maç öncesinde ya da molalarda venlecek bilgiler ant- renmanlarda venlen bilgilerden farklı, yeni bir bilgi ya da taktik olmamalıdır. Daha önce çalışıl- mış ve sembolleşmiş bilgiler ol- malıdır. • Maç sonrasında verile- cek direktif ya da analizleri için sporculara zaman verılmelidır. Karşılaşmanın giyınme odasın- da verilecek dırektiflerın yarariı olamayacağını yapılan araştır- malar ortaya koymuş bulun- maktadır. • Genelden çok özel bil- giler verilmelı. Eğer bir şeylerin düzeltilmesi isteniyorsa neyin düzeltilebileceği üzerinde ko- nuşulmalı, bilgiler açık ve net olmalıdır. Cem Papila'nın, Beşiktaş-Samsunspor maçındaki kırmızı kartlan yankı uyandırdı. Futbolun 'günah keçisi' hakemler Ik yarıda yaşanan korku filmini mi izleyecektik? Nitekim Cem Papila'nın Beşiktaş- Samsunspor maçındaki cesur yönetimi futbol kamuoyunu ayağa kaldırdı. Doğrusu bu kadan da beklenmiyordu! 'Büyük takım'dan, hem de Istanbul'da beş oyuncu sahadan atılabilir miydi? M A H M U T S E R T L igin ilk yansında hakemler tutum ve dav- ranışlanyla, maç sonuçlarını etkileyen yanlış kararlanyla öne çıktı. Hakemlerin büyük bölümünün deneyimli-deneyimsiz ayınmı ya- pılmaksızın gösterdiği yetersiz performans, onlan hedef tahtası haline getirdi! Lige verilen arada, Mer- kez Hakem Komitesi'nin Antalya'da gerçekleştirdi- ği seminerierde hakemler, yeniden bilgi ve becerile- rini gözden geçırdıler. Ancak ilk yanda çok başan- lı bulunup FIFA kokartıyla ödüllendirilen Bülent De- mirtek'ın, tekrar oynatılan Fenerbahçe-Çaykur Rı- zespor maçında sonuca etki eden karariar vermesi ikinci yannın maçları için de kaygı yarattı: Acaba ay- nı korku filmini mı izleyecektik? Nitekim Cem Papi- la'nın Beşiktaş-Samsunspor maçındaki cesur yöne- timi futbol kamuoyunu ayağa kaldırdı. Doğrusu bu kadan da beklenmiyordu! 'Büyük takım'dan, hem de Istanbul'da beş oyuncu sahadan atılabilir miydi? Genel olarak hakem eleştirilerinde; onların bil- gi ve becerilerinden çok, yeterince cesur olmadık- lan ve MHK önerileri(!) etkisinde kaldıklan vurgula- nır. MHK'nin hakemleri etkilemesi televizyonlarda birinci ağızdan ortaya konduğu halde, ilginçtir bu konu çok fazla irdelenmemiştir. Ne suçlanan MHK Başkanı Bülent Yavuz, ne suçlayan eski hakem (!), ne de basın -bir iki kısa yazı ve TV konuşması dışın- da- tepkı vermeyerek olayı kapatmıştır. Futbol fede- rasyonu ise çok iyi bir izleyici olarak olaylan sport- mence takip eder (!) Karanlık düzenek baskı altına alıyor Hakemlerin patronu Bülent Yavuz eleştirileri çoğu kez eğitim-öğretim düzeyine çekmektedir. Ya- pılan eleştirilerin çok ağır olduğunun altını çtzip, ba- sını biraz insaflı olmayaçağırmaktadır. Ekranlardave gazete sayfalannda kılı kırk yararak yapılan eleştiri- ler görünürde hakemlerin teknik bilgi ve becerileri üze- rine yoğunlaşsa da gözden kaçan önemli bir nokta var. O da hakemleri bu yanlışlan yapmaya iten ve bas- kı altına alan Federasyon-MHK-kulüp yöneticileri arasındaki karanlık düzenek. Ki bu, başlı başına etik bir sorun: Bu gruplar olaylar sarpa sardığında önce- likle hakemleri suçlar; kulüp başkanlan onlan -hakem- leri- yandaşlarına şıkayet eder. MHK üç-dört ay maç vermeyerek cezalandırır. Federasyon ise hepsine aba altından sopa göstenp, hizaya sokar. Yavuz'un asker kökenlı olmasından kaynak- landığı izlenimini veren otorite anlayışı bu baskıyı iki- ye katlamaktadır. Hakemler maçı başlatan ve bitiren düdük otorıtesini -elbette kartlannı da- yalnızca ce- zalandıncı niteliğiyle ortaya koyar. özellikle futbolcu- lann kendilenne yönelık davranışlannı cezasız bırak- mayarak otorıtelerini herkese göstermeye çalışır. Hakeme saygı şart Bu yaklaşıma karşı futbolcular yalnızca kural- lara uymalıdır. Herhangi bir biçimde tepki gösterme- leri otoriteye saygısızlıktır ve kabul edilemez. Onlar hakem kararianna tepki gösteremez. Canlan yanmış ve bu karar sonucu maçı maddi-manevi kaybediyor olabilirler. Baskı altında olmalan, sinirli olmalan, fizik- sel ve zihinsel tükenmişlikleri önemli değildir. Hakem düdüğüne göre kurallara uymalı ve saygılı olmalıdır- lar (!) Hakemlerin böylesi katı birtutumla maç yönet- meleri psıkolojik uzman desteğine gereksinimleri ol- duğu biçımındedeğerlendirilir. Hakem hocalanndan Serdar Çakır "Biz onlara psikologlardan ders aldı- nyoruz" dıye bu eleştirileri karşılar. Ancak futbol oyu- nun psikolojisi teorik derslerle öğrenilemez. Top sü- rerken ya da bir ayağı havadayken diğer ayağına tek- me yemeyen, bunun acısını ve gösterilen tepkıyi an- layamaz, öğrenemez; bu yaşayarak öğrenilecek bir durumdur. Hakemlerin psikolojik destek göımesi kendilerini kontrol etmeleri bakımından elbette ya- rarlıdır, ancak yeterii olduğu söylenemez. Bilgisayar- lı, animasyonlu teorik eğttımler yanında hakemlerin mutlaka futbol oynayarak eğitilmesinin kural yorum- lannda ve oyuncuyla kurulacak ilişkilerde önemli kat- kı sağlayacağı unutulmamalı. Otorite sertliği böyle bir deneyimle yumuşatılabilir. "Etık bir sorun" ola- rak nitelediğımiz hakemlere uygulanan baskı ise kökü tarihin derinliklerine dek giden bir karmaşa! Lefter'e 42 yaşında ilkokul diploması lutbolun yetiştirdiği büyük yeteneklerden birisi olan Lefter, futbolu noktaladıktan sonra pek ortalıkta gözükmedi. Ama ne olursa olsun futbolsuzluk onu rahatsız etmişti. ABDÜLKADÎR YÜCELMAN L efter, Türk futbolunun gel- mış geçmiş unutulmayanla- rından bırı. Onun futboluna hayran kalmayan bırfutbolseverdüşüne- miyorum. Onun tribünlerde özel izleyen- leri vardı. Onun maçlannı kaçırmayan fa- natikleri vardı. 0, bir efsaneydi ve efsa- ne olarak da kalacak. Futbolun yetiştirdiği büyük yete- neklerden birisi olan Lefter, futbolu nok- taladıktan sonra pek ortalıkta gözükme- di. Ama ne olursa olsun futbolsuzluk onu rahatsız etmişti. Büyükada'da balıkçılar- la ve balıklaria gününü gün etmek gerçi onun için bir yaşam biçimiydi ama ne de olsafutbolun bir getirisi de vardı. Hem fut- bolunu sürdürmek hem de birtakımı ça- lıştırmak istiyordu. Boluspor'dan öneri geldi.. "Gel hem futbolunu oyna hem de antrenörlük yap." 0 zamanlar teknik di- rektöriük yoktu. En büyük unvan antre- nörtüktü. Günler geçiyordu ve bir gün "Lef- ter Küçükandonyadis, Boluspor Kulü- bü Antrenörû" yazılı bir zarf aldı. Heye- canla açtı, okudu ve hırsından yırtıp attı. 0 sakin adam adeta fıttırmıştı. Az sonra attığı kâğıdı yerden aldı ve büyük harfler- le yazılmış iki satırlık mektubu yeniden oku- maya başladı. Bu kez gülüyordu; "Vre köpoğlusu..." Ve arkası geliyordu... Mektuba isterseniz biz de göz gez- direlim: "Vre Lefteridis, 42 yaşında ilko- kul diploması aldın. 80 yaşında ortaokul, 90 yaşında da lise diploması alırsın in- şallah. Imza Basri." Boluspor'da antrenör Lefter'in okuma yazması yoktu. Onun Boluspor'da antrenörlük yapması için en az bir diploması olması gerekiyor- du. Bolu'da ne yapıp ettiler, ona bir ilko- kul diploması verdiler. Hiç kimseye haber vermedi, herkesten sakladı ama Basri'nin diline düşmekten kurtulamamıştı. Lefter bugün 82 yaşında, elinde il- kokul diploması ve yine Büyükada'da ya- şıyor; balıkları ve balıkçılarıyla bırlikte. Türk futbolunun Mehmetçiği Basri isear- tk aramızda değil. Eğer bugün yaşasay- dı, umanmtelgraflahatınnı sorardı... "Vre Lefteridis, yaş 80'i geçti. Ortaokul dip- loması ne oldu?" Hey gidi Basri hey... Bir gün kıs- metse onu da bu köşede anarız. Diploma uğruna kolunu kırdı Teknik direktör olmanın da sınavı var. Eskiden de vardı ama bugünkü gibi çok sıkı değildi. Beşiktaşlı futbolcu Fah- rettin'in de nasıl sınava girdiğini, nasıl teknik direktör olduğunu anlatmadan geç- meyelim. Yıllar önce rahmetli Sabri Kiraz, teknik direktör kursunun hocası. Futbol- cular derslerine iyice çalışıyoriar ama sı- nav günü gelip çatıyor. Yurtdışından da bir Alman gözlemcinin sınava gireceğini haber alınca Fahrettin'in eli ayağı tutuşu- yor. Arkadaşlan onun sınavdan geçeme- yeceğinden öylesine emin gözüyoriar ki "Fahri sen girme, nasıl olsa kalacaksın" diyorlar. Morali iyice bozulan Fahrettin kafasında bir plan oluşturuyor, en yakın arkadaşı (iznini alamadığım için adı sak- lı) ona yardım sözü veriyor. Sınavdan bir gün önce Fahrettin, Beylerbeyi sahasında antrenman yapar- ken düşüp sağ elini kınyor (ya da kınk- mış gibı gösteriyor). Beykoz SSK Hasta- nesi'nde elini alçıya bile alıyorlar. fahret- tin ertesi gün sınava giriyor; ağlamaklı bir sesle de "Hocam elimi kırdım. Sağ elimi kullanamıyorum ama kabul ederseniz ben söyleyeyim, arkadaşım yazsın" di- yor. Sabri Hoca kannca ezmez bir beye- fendi. Kafasında şeytanlık yok ki "Peki" diyor. Fahrettin sözüm ona sorulara ya- nıt veriyor ve arkadaşı da sorulann ya- nıtlannı yazarak Fahrettin 'e bir teknik di- rektörlük diploması kazandınyor. NOT: Nostalji köşemize ilgi giderek artıyor. Eskiyöneticilerden, sporculardan ve hakemlerden gelen anılara bakılırsa demek ki sporla ilgi çoğumuzun bir anı- sı var. Bunlann içinde ilginç olanlan araş- tırıp sizlere anlatacağım. onurluol@yahoo.com : SAYI12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle