23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2004 ÇARŞAMBA 14 J V L J İ J İ CJ M\ kulturCacumhuriyet.com.tr 'GözüYaşlı Çayır'datarihin sarsıcıbir dönemindeyaşanan süıgünler, aynlıklar, bir aşk öyküsü anlatılıyor I D E F N E G O L G E S I Geçmişlegelecek içiçedir... önetmen, yapımcı, senarist Theo Angelopoulos 'un 20. yüzyılı betimlediği üçlemesinin ilk filmi 'Gözü Yaşlı Çayır' 54. Berlin Uluslararası Film Festivali'nin yanşma bölümünde ilk gösterimini gerçekleştirecek. ASLISELÇUK yönetmen, yapımcı, senarist Theo Angetopoulos'un, 20. yüzyılı betim- lediği üçlemesinin ilk filmi T o B- vadi pou dakrisPnin (Gözü Yaşlı Çayır) ilk gösterimi yann başlaya- cak olan 54. Berlin Uluslarararası Film Festivali 'nin yanşma bölümün- de gerçekleştirecek. Senaryosunu ünlü senarist Tonino Guerra,Petros Markaris ve Giorgio Sflvagni'nin katkılanyla oluşturan yönetmen, öyküsünü 1919'daKızıl Ordu'nun Odessa'ya girmesiyle bas- latıp 1949'da Yunan iç savaşının so- na ermesine dek devam ettirerek gü- nümüzün New Yorku'na ulaştınyor. Tüm bu çalkantıları Eleni adlı bir kahramanın gözünden izliyor, sür- günlere, aynlıklara, uzun yolculuk- lara, düşüncelerin çöküşüne, tarihin sarsıcı dönemlerine, masumiyetten sönmeyen trajik bir tutkuya uzanan bu yolculuğa tanık oluyoruz. "Gözü YaşhÇayır" her şeyden ön- ce güçlü bir aşk öyküsü, insanlığın yazgısına sunulmuş bir övgü ve ka- side. çeklmlerl Kuzey Yunanls- tan ve Selanllc'te yapıldı Eleni, 1945'te Güney Pasifik'te Okinawa'da savaşan kocasından bir mektup alır. Mektubun son satırla- n bir düşe değinir: "Eğüdin ve eün- le ıslakçayıra dokundun. Efini yuka- n kaldırdıgında birkaç su damlası gözyaşlan benzeri toprağa düştü...". "Gözü Yaşh Çayır*ın tüm çekim- lerini Kuzey Yunanistan ve Sela- nik'te gerçekleştiren usta, 200 evlik bir köyü sıfirdan inşa ettirdi. Köy, Ku- Theo Angelopoulos'un son filmi 'Gözü Yaşh Çayır'ın senaryosu Tonino Guerra, Petro Markaris ve Giorgio SflvagnTye ait zey Yunanistan'daki Kerkini gölünün yatağına, yıkılmış evlerin gerçek ka- lıntılanndan ya da eskiye en yakın malzeme kullanılarak kuruldu. Çev- re köylerden davarlanyla çağnlan köylüler de yerel halkı oluşturdu. Her yaz tümüyle kuruyan, kış ge- lince de yağan yağmurlarla ağzına kadar dolan Kerkini. Angelopo- ulos'un hüzünlü öyküsüne tıpatıp uyan bir mekân. Kişın göl yatağmm on beş günde tamamiyle dolacağını hesaplayan ekip, ekım programını da ona göre düzenledi. Angelopoulos, nemli ve bulutlu bir iklimi olan Kuzey Yuna- nistan'ı özellikle filminın atmosfe- rine çok uygun olduğundan seçmiş. Fakat çekım anında genel durumun (am aksine onlan güneşli bir hava kar- şıladı. Bu beklenmedik sürpriz karşısın- da ekip çekim için bulutlu, kapalı ha- va peşine düştü. Şanslan aniden değişip hava iyi- ce bozunca da bu kez gerçek yağ- murun altında istedikleri görüntü- leri elde ettiler. Doğal gün ışığında çekımleri gerçekleştiren ekip ayn- ca göl yatağında çalışırken halatlar- la hareket ettırilen bir salın üzerın- de de iki hafta boyunca sular altın- da kalan köyün görüntülerini sap- tadı. Görüntü ekibi aynca iç gece çe- kimlerinde fıtilli yağ lambalan kul- lanarak o dönemin atmosferini bire bir yansıtmayı başardı. Filmin müziğini yönetmenin de- ğişmez bestecisi Eleni Karaindrou yaptı. Görüntüler AndreasSinanos'a, giysiler Iouüa Stavridou'ya ait. "Gözü Yaşh Çayır" bir Fransız- Italyan-Alman- Yunan ortak yapımı. Üçlemesinin ikinci filmi "Üçiincü Kanafı 3 kıtada, 7 ayn ülkede ger- çekleştireceğini belirten Angelopo- ulos, Harvey KeiteL Mkhelie Pfeif- fer, Sean Penn, Elias Koteas, Dennis Hoppergibi ünlü Amerikalı oyun- cuların da filminde yer alacağını açıkladı. Fllmlerlnde geçmişe özleml ve yabancılaşmayı anlatıyor Aynca Kıbns'ta, Türk-Yunan sı- nınndaki tarafsız bölgede bir proje gerçekleştirmek istediğini söyleyen yönetmen: "Yıhn 365 günü fihn çe- kersem gerçekten mutlu olabilen bi- riyitn. Sette çekim am benim sevdi- ğim andır ve en kutsal olandır. Ya- rabcıhk anı çekimde sizegehr." Ük ffl- mim 'Yeniden Yapılanma yaçokha- zırhkh girmiştim. Daha sonra' Kum- panya'ya senaryosuz, ufak tefek aJ- (fağun nodanmla başladım. Zamanm akışıru yansıtmayı çok seviyomm. ' Yurttaş Kane' benzeri zamanın ge- çiciBgini duyumsatancahşmaJan be- ğeniyonım. Şinıdi arük kendimi özgür hisse- dhorum, kimseye hesap vermek zo- nındadeğOim. Kendi istediklerimi va- pıyorum. Hiç kimsenin desteğine ih- tiyacım yok. FibnJerimde hep geç- mişi geçmişe hasret olan insanlan, yabancdaşmayı, uzaklaşma olgulan- nı anlatıyorunı. Ama şunu biliniz ki geçmiş hiçbirzaman geçmişdegildir dainıa gelecektir. Geçmiş, gelecek birbirlerini taşıriar, iç içe girmişler- dBr" diyerek konuşmasını sürdürdü. Görüntü laırgusunun çok basit bir işlem olduğuna da değinen yönet- men, sözlenni tt Asıl karmaşık olan seskurgusudur. Ufis'm Bakışı'nda bir saatlik bölümü çıkardım. Kullan- madığun tüm sanneleri, eski söyle- silerimJe birfikte DVD'ye kovacağım, şu anda bu DVD'nin hazırhğı için- deyinı. Benim kuşağım gelenekleıie, göreneklerieyetişnüş bir kuşak. Gü- nümüzde ne yazık ki gelenekler, gö- renekler,duygularkayboldıı'' diye bi- tirdi. Savaş öncesinde bilimin. düşüncenin, uyamşın kenti Bağdat sokaklanndan bir görünüş (solda). Savaş öncesi Bağdat'ta hej kel de bulunuyordu (sağda). Felsefeci Hilmi Ziya Ülken Irak başkentine ikinci gezisini uluslararası bir toplantıya katılmak için yapmıştı Bağdafın bininciyıldönümüve El-KindiARSLAN KAYNARDAĞ 1962, Bağdat'ın ve dünyaca tanınmış Bağdat- h fılozof El - Kindî'nin bininci yıldönümü idi. Irak, bu önemli yıldönümünün uluslararası bir top- lantıyla anılmasını istedi. Birçok ülkeden bilim adamlan, felsefeciler çağnldı. Türkiye adına An- kara Ümversitesi'nden Prof. Hilmi Ziya Ülken, Türkiye basınından Mustafa Ekmekçi katıldı. Bağdat, Birinci Dünya Savaşı 'nın sonuna ka- dar, Osmanlı Imparatorluğu Arap bölümünün en önemli bilim merkezi olma özelliğini yıtirmemış- ti. Türkler savaşta Irak'ı emperyalist devletlere karşı başanyla savundular. Dünya savaşı, istila- cı devletlerin yengisiyle sona erince Irak'ı, bu ara- da Bağdat'ı tngilizler işgal etti. îstilacılann çok kalmayarak çekilmesi üzerine ülke bağımsız dev- let oldu. Önce krallıkla yönetildi. 1958'de kral- lığın devrilmesiyle Cumhuriyet ilan edildi. Bilim, düşünce ve uyamsın merkezi Hilmi Ziya Ülken bu yazısında daha çok, Bağ- dat'ın felsefe açısından önemı üzennde durmak- tadır. El-Kindî ve Gazali, dünyaca önem verilen bu ikı fılozof Bağdat'ta doğdular, çalışmalanrn bu- rada yaptılar. Kentdaha 9. yüzyılın başlannda Nas- turi ve Yahudi çevirmenlerin sayısız çevirileriy- le öne çıkan bir bilim, düşünce ve uyanış merke- zi olmaya başlamıştı. Bu uyanış dönemi, Doğu için "Rönesans" sayılabilir ve ilk ürünlerini 10. X nsanlık aklın, etiğin, bilimin gösterdiği yolda birleşerek dayanışma içine girsin artık. Eğitimin, uygarca yaşama kurallanmn başlıca ilkesi bu çağnya uymak, bu çağnyı hiç gecikmeden uygulamak olsun. yüzyılın başlannda El-Kindî ile vermiştir. Eİ-Kindi'nin ortaya çıkışı, Islam felsefesinin. Yunan yapıtlannı çevirme ve onlardan esinlene- rek özgün yapıtlar verme derecesine yükseldiği- ni gösteriyordu. El-Kindî bugün, en büyük çevirmenler ve bil- ginler arasında sayıldığı gibi, Islam felsefesinde- ki Aristotelesçilerin (Meşşai okulunun) kurucu- su olarak da kabul edilmektedir. Onu anmak için düzenlenen bu toplantıya dün- yanın çeşitli üniversitelerinden (on beş üni\ersı- te) felsefeciler, tarihçiler, bilim adamlan geldi. Gelenlerkendilerine aynlan gün ve saatlerde ko- nuşmalannı yaptılar, bildirilerini sundular. El- Kindî'nin Doğuve Batı'daki etldsini anlatülar. Top- lantıya, tanınmış Ingiliz filozofu Bertrand Rus- sefl da gönderdiği yazılı mesajla kafilmıştı. Prof. Ülken orada yaptığı konuşmada "İslam uygarbgmmdoruğunaulaşbğıbu dönemde(onun- cu yüzyılda) Bağdat'ın bütündümanınuygarhk merkezi durumunda olduğunu, eski Y^ınan felse- fesinidirUten bir uygarhkmevdanagetirdiğini, Do- ğu ile Baü arasında köprü görevi gördüğünii" an- lattı. Konuşmasının sonunda "Dünj'a uygariık merkezinin Baü'yageçtiği zamanımızda da, İslam ülkelerinin uygariık alanında işbûiiğine kaûla- rak yeniden önemli rol oynmabileceklerini" söy- ledı." "Dünyanın bugünkü gidişi nereje?" Hilmi Ziya Ülken"ın yukardaki sözleri bun- dan kırk biryıl önce söylenıyordu ve Ortadoğu'da bugünkü gibi savaş yokru, "banş"denilebilecek bir ortam vardı. Çok geçmeden savaşlar birbiri- nı ızlemeye başladı. Son örneğini ABD ile İngil- tere 'nin Irak işgalinde gördüğümüz, insanlık düş- manı, uygariık düşmanı savaşlar, terör eylemle- n. yeni ölümlere. }akımlara neden oldu. Birçok ülkeden şu ses yükselıyor: Savaşlar yet- medı mi? Bu zorba, bu korkunç ilkellik daha ne zamana kadar sürecek0 Gelın, bıraz tanhe bakalım: Bize yalnız "ha- rabeler", sa^•aş yıkıntılan, düşmanhk öyküleri değıl, birçok yerde gördüğümüz sanat ve bilim yapıtlan da kalmıştır. Onlan yapmak kadar, ko- ruyarak değerlendirmek de uygariık demektir. Bu yapıtlann, onlann korunduğu müzelerin son derece ilkel bir davranışlayıkılıp yağmalan- dığı bir dünyada çok şey yıtiriyoruz, kimliğimiz de yok oluyor. Tarihte nice uygarlıklar meydana gefiren, gü- zellikler yaratan insanlığın, son örneğini Irak'ta gördüğümüz barbarlığa layık ohnadığı, böyle şeylerin kesinlikle önlenmesi gerektıği herkesçe kabul edihnelidir. "Aydınlanma', özlemleri dile getlrlyordu Felsefe, etik ve bilim, "insanhğa" neyin doğ- ru, neyin yanlış olduğunu çoktan gösterdi. Yan- lışlann, kötulüklerin başında yoksulluk, eğitim- sizlik geliyor; insan haklanna, insan onuruna, emeğe saygısızlık geliyor. On dördüncü yüzyıldaki "Rönesans", on sekı- zinci yüzyılda başlayan "Aydınlanma", uydur- ma birer öykü değildi, insanlığın özlemlerini di- le getiriyordu. "Ortaçağ" sona ermedi mi yok- sa° tnsanlığın yüzü tümden silinip gitti mi? Dün- ya yalnız kötülüklere koşullandınlmış, robotla- nn. savaş makinelerinin eline mi geçti 0 Zorba- lık hep olağan mı sayılacak? Irak'tan sonra sıra- da hangi ülkeler, hangı ülkelerin kentlen, insan- lan var? İnsanlık aklın, etiğin. bılımın gösterdi- ği yolda birleşerek dayanışma ıçine girsin artık. Eğitimin, uygarca yaşama kurallannın başlıca ilkesi bu çağnya uymak, bu çağnyı hiç gecikme- den uygulamak olsun. 0 uygulanırsa yukardaki sorulara gerek kal- mayacaktır. TURGAY FÎŞEKÇİ Kentlerin Güzelliği Kuğular, Kanallar, Salkımsöğütler adını vermişti Uğur Kökden, Avrupa kentleri üstüne yazdığı de- nemelerden oluşan krtabına. Bu kitapta anlattığı, Petersburg, Moskova, Varşo- va, Prag, Berlin, Brüksel, Amsterdam, Lozan, Tori- no, Roma, Madrid gibi kentler, doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihsel ve kültürel değerleriyle de insanlık tarihinde önemli yerlerini sürekli koruyan yerieşim- ter. Doğa-insan-kültür ve uygariık bileşiminde bu un- surlann bir arada olması, birbiriyle bütünleşmesi ko- lay değil. Tarihsel ve kültürel birikimle insan her za- man uyumlu gelişmiyor. Avrupa kıtası kentlerinin neredeyse ortak özelliği- dir küttür kenti olmalan. Mimari özellikleriyle ilgi çe- ken yapılan, sokaklannın, kaldırımlannın güzelliği, kütüphaneleri, müzeleri, tiyatrolarıyla, toplumlann birikimlerini yansıtan, insan elinden çıkma başan ör- nekleridirler bu kentler. Ya bir su kıyısma kurulmuş- lardır ya da yine insan elinden çıkma kanallarla su- ya kavuşturulmuş, su yollanyla süslenip güzelleşti- rilmişlerdir. Su kenarlannda ya da yol boylannda di- zili türlü ağaçlar, süs bitkileri, kimi zaman da kanal- larda sakin sakin dolaşan kuğular güzelliğine güzel- lik katar bu kentlerin. Bizim kentlerimiz böylesi bir tarihsel ve küftürel gelişim göstermemiştir. Hele son elli yıldır egemen olan eskiyi yıkıp yeni yapılar yapma merakı, binler- ce yıllık yerleşimlerimizde bile neredeyse hiç eski doku bırakmamıştır. Sürekli yakınırız kentlerimizin ne denli çirkinleştiğinden, bozulduğundan. Ama yi- ne de pek çok yanıyla güzel görünmeyı sürdürürler. Doğanın sunduğu cömertliktir çoğu kez kentleri- mizi hâlâ güzel görebilmemizin nedeni. Akarsu değil, deniz kentleridir, üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin pek çok kenti. Denizlerne denli kir- letilse de büyüklükleriyle akarsular kadar çabuk ka- rartılamıyor. Mavi bir denize bakmak, tek başına mut- lu edebilir insanlan. Düşünmezsiniz artık, arkanızda- ki yapı çirkinliğini. Mavi bir gök de az bir mırtluluk değildir insanoğ- lu için. Çevrenize baktığınızda gördüğünüz çirkinlik- lerden sıkıldıkça göğe bakar açılırsınız. Ağaç varlıklan da kent güzelliğinin önemli unsur- larından biridir. Hele çoğu Batı Anadolu kentlerimiz- de rastlanan anrtsal ağaçlar, görkemleriyte değişti- riverir o kentin kimliğini. Çınariar Bir çifti bir şehre güzel demeye yeter diye yazmıştım, yıllar önce bir şiirimde, Kütah- ya'da bir köşe başında karşılaşıverdiğim iki koca çı- nann etkisiyie. Yerel yönetimlerimiz ne denli önemsemeseler de orasından burasından ağaçlar fışkınr kentlerimizin. Yeşillikleriyle, gölgeleriyle kapatırlar pek çok çirkin- liği. Avrupa kentlerinin kanallannda dolaşan kuğulara karşı bizim dere kenarlanmızda ördekler, kazlar ge- zinir. Hele Gökova Körfezi'nde, Akyaka'da, pınl pınl akan derelerin kenarındaki ördeklerle kazlar yeryü- zü cennetinde olduğunu düşündürür insana. 1980'li yılların başlarına dek Marmara Denizi yu- nus balığı kaynardı. Sulann üstünde hoplaya zıpla- ya Ada vapurlanyla yanşa girerler, kaptanlar yunus- lar geçsin diye hız keserlerdi. Çünkü kimileri bu ya- rışlan gurur sorunu yapar, vapuru geçemeyeceğini anlarsa, kendini pervanelere atarak yaşamına kıyar- dı. Marmara Adası'yla Avşa'ya giden vapurtan da ora- larda yunuslar karşılar, gelenleri selamlamak için ha- valara sıçrar dururiardı. En son 1983 yazında Fındıklı'da deniz kenannda otururken görmüştüm, Boğaz'da yüzerek Karade- niz'e doğru çıkan yunusları. Sonra ne oldu, Haliç'in sulannın Marmara'ya boşaltılması ağır mı geldi bil- mem, görünmez olmuşlardı. Geçen yaz bir pazar günü motorla Üsküdar'dan Beşiktaş'a geçiyorum. Boğaz'ın ortasında motor dL-rtJu. Ne oluyor diye bakınca çoluk çocuğun çığ- ıiidanyla şaşırdım: Çevremizde yunuslar dört dönü- yordu. Selamlaştık, bir şeyler söyledik, onlar da ken- di dilleriyle yanrt verdiler, yolumuza devam ettik. Es- ki dostlarla buluşmuş gibi olduk. Motordaki o çocuklann heyecanını düşündüm o gün hep. Başka dünyanın hangi kentinde denizin or- tasında yunuslarla selamlaşılabilir? Uğur Kökden'in Kuğular, Kanallar, Salkımsöğütler'i (Yapı Kredi Yayınlan) büyük zevkle okunan bir kitap. Okuru Avrupa kentlerinin kürtür iklimine götürüyor. Bir gezi kitabının rahatlığında, bir denemecinin çağ- daş acılaria yüklü düşünce dünyasında dolaşıyorsu- nuz. Yeryüzünün ünlü kültür kentlerine bakarken bir yandan da kendi kentlerimizle, kendi kültür dünya- mızla kıyaslama olanağını buluyoruz. tfisekcim superonline.com K Ü L T Ü R • Ç Î Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle