25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 HAZİRAN 1996 PAZAR 14 KÜLTÜR İSARET FİSECİ ZEKİ COŞKl'N Beııi tatnyor musunuz? G azeteler epeydir kitle iletişiminden çok, kitlesel pazarlamacılık yapıyor. Sadece eşya promosyonuyla sınırlı değil bu, siyasal pazarlama başta olmak üzere her düzeyde pazarlamacılık, medyanın birinci işlevi. 7 ayın organının kendisi böyle bir niteliksel değişime uğraymca köşe yazısının, yazarının onun dışında kalması mümkün değil. Oraya da pazarlama anlayışı ve ilkeleri egemen oluyor. Pazarlamacılığın ilk kuralı, kendini iyi pazarlayacaksın, prezantabl olacaksın. Yazar adayı öncelikle \ e öncelikle işa- damlığı-pazarlama eğitiminden geçme- lidir. Dil, düşünce vb. onu izler! 'Genç Bir Işadamına' kitabı. bu gerçe- ği ortaya koyuyor. İş dünyasından gelme yazar. ülkemizde pek rastlanmayan bir "teşhircilik" örneği göstererek o dünya- ya -ve daha ötesi, tüm topluma- bırayna tuttu. Mart 1996"da yayımlanan kitap hak ettiği ilgiyi de buldu. ikinci basvm yaptı. Dergiler. gazeteler kitaptan çok yazann- dan. kimliğinden söz etti. 2. basımdan ve piyasaya verilişinden iki ay sonra kitabın "arvehayaduygula- rını inciten \cva cinsi arzulan tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykı- rı" olduğu anlaşılıp toplatılmasına karar verildi. Bunda da yadırganacak bir şey yok. A> nı şey onlarca. yüzlerce kitabın \ e ya- zannın başına geldi. Ama Genç Bir Işa- damına geline farklı bir durum çıktı or- taya: TV ekranlan. gazete-dergi sayfala- n yeniden açıldı kitabın yazarına. Çeşit- li kurum temsilcilerinin. Kültür Bakan- lığı yapmış siyasetçilerin. işadamlannın katıîdığı basın toplantıları düzenlendi. Sonuçta kıtap ve yazan, hem kamu nez- dınde hem de yargıda hızla aklandı. Gayet güzel. Ama neden diğer kitap- lar, yazarlar için değil de Genç Bir Işa- damına gelince böyle? Yanıt. kitabın ya- zanndan geldi: Işadamı becerisi! Pazarlama ve iş-işletme bilgisinin ya- zı başta olmak üzere düşünsel ve sanat- sal etkinlikler, her tür iletişim için ge- rekliliği açık. Degişen töreler Her işin. mesleğin yazılı olmayan ku- rallan, töreleri vardır. Ve töreler her za- man değişir. Yazıyla uğraşanlar için de öyle. Yakın zamana dek "Eğer yan, ya- zar kendinden söz ediyorsa, hele kendini methediyorsa, çekiver kuynığunu" de- nirdi. Şimdi tam tersı: Kendinden söz etmi- yorsan, yazı ayvayı yemiştir. sen söyler sen dinlersin. Çünkü okur, "farklılık" aramaktadır. Sergileyecek farklı kimli- ğin, ilişkilerin, meraklann, eşyan, evin, takıntılann, zevklerin yoksa kim ne yap- sın senin yazdığını? Daha dürüst, açık ve doğru bir tavır de- nebilirbuna. Önce de anmıştım. Haldun Taner'in dediği gibi yazarlık. bir "nar- sist kompleksi'"nden. beğenilme. kendi- ni gösteıme, izlenme isteğinden, çaba- sından başka bir şey değil. Öyle olunca da yazar, dünyayı -yazıyı- kendi çevre- sinde döndürecek elbette, merkeze ken- dini koyacak. tş narsizm boyutunda değilse bile, yaz- manın özünde paylaşma; kendini, düşün- düklerini. yaşadığını anlatma isteği var. Bütün sanatsal düşünsel etkinlikler için geçerli bu. Sanat da, bilim de "iletişim"in bir türü. Ancak, nasıl her düşünce "bi- fimsel" değilse. her "ben-yaşadıklanm" anlatımına da "sanat" denmi>or. Yazıya, hele hele profesyonel iletişime, diyelim gazete yazarlıgına gelince iş hepten ça- tallaşıyor. Sanat, sonuçta "öznel" bir etkinlik. Kendinizden yola çıkarsınız. Kişisel de- 'Sanatm Öyküsü' kitabının yazan ünlü sanat tarihçisi Sir Emst Gombrich 87 yaşında Sanatm öyküsünü aıdatan adaııı Kültür Servisi - Dünyanın belli başlı tüm dillerine çevrilen, sanat öğrencilerinin. banatseverlerinyıl- larca ve yıllardırbaşlıca kaynak ki- tabı olarak kullandıkları "Sanatm Ö>küsü"nün yazan Sir Ernst Gombrich, bu yıl 87 yaşına bastı. Başarılı birakademisyen. kendine özgü bir düşünür \e "Sanatm Öy- küsü'" ile "Sanat ve Yanılsama" adlı kitaplanyla geniş kitlelerce ta- nınan birkaç sanat tarihçisinden bı- ri olan Gombrich. sanat tanhi ala- nında hâlâ yüzyılın en etkin isinı- lerinden biri olarak nitelendirilı- yor. Doksanına doğru yol alırken. ar- tık epeyce yorulmuş olmalı Gomb- rich. K.onferanslarvermekiçinyıl- larca kullandığı sesinin artık eski- si kadar gür olmadığını söylüyor, şu sıralar Londra'da. Tate Gaîeri- si'nde süren Cezannerestrospekti- fini de tekerlekli iskemleyle gez- mek durumunda kaldığını... Ama entelektüel gücü. hâlâ her zaman- ki gibi. Geçen yıl Londra'daki Uiu- sal Galeri'de reşimde •gölge' tema- sını ele aldığı bir sergi düzenleyen Gombrich. önümüzdeki ay içinde ttal>a"dabirkonferans verecek. Bu arada primitif sanat üzerine bir ki- tap yazmakla meşgul. "Yazmayın- ca sıkılıyorum" dıyor. Sir Ernst Gombrich. Londra"da Hamstead semtindeki evinde. geç- mişle bugün arasında köprüler ku- rarak, adeta iki dünya arasında ya- şıyor: Mahler ve Bruckner gibi ünlü bestecilerin ai- le dostu olduğu. ailesiyle geçirdiği geçmişin Viyana'sı ile torunlannın Londra"sı... Yaşamını 60 yıldır Lond- ra'da sürdüren Gombrich. Hamburg'da kurulan. an- cak Nazi'lenn zulmünden kaçmak için Londra'ya ta- şman VVarburg Enstitüsü'nde çalışmak üzere tngilte- re'ye gitmiş. burada Almanya'dan kaçan pek çok en- telektüel Yahudigöçmenivletanışmıştı. Gombrich'in Warburg Enstitüsü'ndeki işi kendisini entelektüel açı- dan tatmin ediyordu ama. buradan kazandığı paray- la ailesini geçindiremiyordu. Gomb- rich'in geçim sorunu, savaştan sonra "Sanatm O> küsü"nü yazmasıyla so- nuçlandı. "Sanatm Öyküsü"nün nasıl yazıl- dığı da ayrı bir öykü. Gombrich. 20'li yaşlannda Viyana'dayken çocuklar için bir dünya tarihiyazmıştı. Birkaç hafta içinde tamamladığı bu kitap. beklenmedik bir başanyla karşılaşın- ca. vayıncı bir de dünya sanat tarihi yazmasını istemiş Gombrich'ten. Gombrich'se. çocuklar için böyle bir kitabı nasıl yazacağını bir türlü kesti- rememiş. sonunda, gençler için bir ki- tapta anlaşmışlar. "Alman dili konuşulan ülkelerde, pek çok genel sanat tarihi kitabı \ar- dı. Ancak o dönemde İngiltere'de, bil- diğim kadanyla tek bir genel sanat ta- rihi kitabı bulunuvordu. Kitabı vazarken. belli bir okur kitlesine yönelmiş değildim -oğlum o sırada 13 yaşındaydı. belki o bir ölçütfü. Kitap. özeüikle öğren- ciler arasmda çok yaygınlaştı bir bakıma çok ucuz ol- duğu içindi bu. Ama ben' Sanatın Öyküsü' nü ders ki- tabı olsun diye yazmamıştun- belli sanatsal terimleri kullanmamaya özen göstermiştim sözgelimi, ögrenci- lerin üstünü üstüne giden bir kitap olsun istememiş- tim" dıye anlatıyor Gombnch. Bugüne dek 23 dile çevrilen ve 16 baskısı yapılan (bu baskılar. Türkiye'de olduğu gibi. iki-üç bin sayı- da kitapla sınırlı değil tabii!) "Sanatm Öyküsü" tüm dünyada büyük bir satış rekoruna ulaştı. Akademik açıdan ise. modası geçmiş bir kitap ola- rak nitelendiriliyor. Modern sanata yetennce yer ver- mediği. kadın ressamlan dışladığı. fazlasıyla Batı te- sanat tarihi alanında yüzyılın en etkin isimlerinden biri olarak nitelendirilen Sir Ernst Gombrich, geçen yıl Londra'daki Ulusal Galeri'de resimde 'gölge' temasını ele aldığı bir sergi düzenledi, önümüzdeki ay içinde İtalya'da bir konferans verecek. Bu arada primitif sanat üzerine bir kitap yazmakla meşgul. E. H. GOMBRİCH SANATIN ÖYKÜSÜ melli ve elitist olduğu yolunda eleştirilere maruz ka- lan kitap konusunda şöyle diyor Gombrich: "Politi- kada elitizme karşıyım ama, örneğin bir spor konu- sunda herkes eliristtir, öyleyse sanatta neden olunma- sın? Alfred Brendel birçok piyanistten üstün işte! Bir dehanın yapabildikJerini çoğu insan yapamaz. kimi insan uzun bir eğitim sürecinden geçse bile ortaya bir başyapıt koyamaz. Bu böylcdir." Emst Gombnch sanatta belli değerleri veya genel değer yargılannı kabul ediyor. ancak bu, örneğin po- püler sanat \ e kültüre ilgi duymasını engel- lemiyor. Karikatürü çok seviyor: "Onla- nn da kendi içlerinde iyileri ve kötüler var. Kimisi önemsiz. geçi- ci olabilir, kimisi ger- çek bir esinle > apılmış sanat eserleri... Tabii sanat tarihçisi bu fip şe>lere bir Tintoret- to'ya baktığı 0bi ba- kamaz. Ama müthiş bir zev k verdikJeri bir gerçek. Bazı ticari sa- nat yapıtlannın -afiş- ler örneğin- günü- müzde resim sanatın- dan çok daha yaraticı olabiliyor zaman zanıan. Fotoğrafiçin de a> nı şey söy- lenebiİir. Hatta reklam sanatı da..." Gombrich'in modern sanata olan ilgisizliği yıllar- ca abartılı eleştirilere neden oldu. Ünlü tarihçiyi et- kileyen 20. yüzyıl sanatçılannm arasında. Picasso'nun yanı sıra Klee, Magritte \e Morandi geli\or; günü- müz sanatçılan arasında ise Bridget Riley, Anthony Gormley ve Lucian Freud'u sayıyor. "Belli ölçüde önyargüıyun, ama bu önyargı çağdaş sanata değil, sanat okullannda öğretilen sanatsal te- orilere karşı daha çok. Genç sanatçılar, hem kendi kendilerini ifade etme hem de dostum Karl Popper'm, adına 'tarihi geçerlilik' dediği türde ideolojilerle ye- tiştiriliyorlar. Her şey yeni bir şey yapma düşüncesin- den doğuyor, herkes ilgi çekmek için bir şeyler \apı- yor; sanatçılar, medya kendini bir günde meşhur et- sin diye uğraşıvor... Günümüzde sanatm koşullanna hiç ilgi du>- muyorum diyemem ama, bence günümüzde sanat trajik durum- da. Fotoğrafin keşfinden sonra çok zor oldu sanat yapmak. Sa- nat okullan hâlâ burjuvaya ya da akademizme karşı savaş verilme- si gerektiği yolunda düşünceler- le dolduruyorlar öğrencilerinin kafalannı, ama bugün bu kavga artık bitmis. hayali bir savaşıma dönüşnıüş..." Gombrich bunları biraz da üzülerek söylüyor ve ekliyor: "Tabii benim artık çok yaşlandı- ğımı ve fazla galeri gezemediğimi de göz önünde bulundurmak ge- rek. Belki de ben anlayamadım şu çağdaş sanatı. Ama "anlamı- yorsun" dcmek yeterli değil. Ba- zen anlıyorsun da yine de sevmi- yorsun". Ingilizlerin harika co- cuğu Damien Hirst'ün adı geçin- ce. "Enstalasyon falan yapıyor değil mi?" diyor "Mikelanj de- ğil tabii! "Sanatm Öyküsü"nü 1950 yı- lında ilk çıktığında karşılayan okur kitlesınin hâlâ varolup ol- madığı yolundaki bir soruyu, "Ben de şaşınyorum ama, aynı okur profıli çıkıyor" diye yanıt- lıyor. "Son yıllarda Vermeer, Monet, Frans Hals ve Cezanne gibi sanatçılann sergilerinin gör- düğü yoğun ilgi bunu kanıtlıyor. Geçmişin sanatına hâlâ çok bü- yük bir ilgi var. Belki de tepkisel bir olgu bu. Belki de sanata bugün ödenen yüksek rakamlann etkisi. Bel- ki de insanı geçmişe görüren kestirme bir yol olduğu için -bir resme bakmak, Shakespeare'in bir oyununu okumaktan daha kolay. tsterse kültürel turizm den- sin, ama geçmişe insanlann hâlâ ilgi duvduğu bilinen bir gerçek." Gombrich'in görüşleri. yıllarboyu insanlann sana- ta bakış açısını şekillendirdi. Değerlendirmelerini ya- parken hem bilimden hem psikolojiden yararlanan ünlüsanat tarihçisi. zaman zaman keskin görüşler de sa\ undu. Sanatı. sanatçının kendini ifade etme aracı olarak görmektense, belli gelenek- lerden çıkan anlaşılabilir teknikleri olan bir dünya olarak gördü. Öte yan- dan, asla açıklığa kavuşmayacak noktalar olabileceğini de savundu: "Vela^uez'in "Pope Innocent X" res- mi karşısında salt bir başyapıt oldu- ğunu söyleyip susasım geliyor." Yaşamını resimlerin arasında ge- çirmesine karşın. koleksiyoncu de- ğil: "Hiçbir zaman veterince param ol- madı, aynca o sahip olma duygusu yok içimde. Buna örnekse, müzikten verebilirim, insan Beetrunen'ın Do- kuzuncu Senfonisi'ne sahip ola- maz. ancak gidip CDVıni alır." Sa- nat türleri arasında seçim yapmak durumunda kalsa: "Belki resimsiz ya da kitapsız yaşayabilirim ama, Haydn'ın telli çalgılar için quartet'leri olmadan yapa- mam." Gençken. şiir yazmış. "Gençken şiir >azma- yan var nudır?"Ama hiç resim yapmamış. "Hiçbir zaman sanatçı olmayı istemedim." Londra'da şu sıralar "The Essential Gombrich" adı altında, ünlü sanat tarihçisini yakından tanımak iste- yenlerin kuşkusuz ilgisini çekecek bir kitap yayım- landı. Aslında kitap ünlü tarihçinin alçakgönüllülüğüne ters düşüyor ama. Gombrich hoşnutsuz sayilmaz: "En azından, yaşamım boyunca tek bir kitap yazma- dığımı öğrenecek insanlar. Bir gün bir davette bir adam bana yaklaşıp, "Sizin kitabınız var bende" de- di. Hangi kitabım diye sormak istemiştim..." Mozart'm bilinmeyen bir aryası bulundu Kültür Servisi - VVolfgang Amadeus Mozart'a ait olduğu savunulan bir arya bulundu. Amenkalı bir çiftin evinin ta- van arasında bulunan elyazma- sı metinde yazılı olan yapıtın. Mozart'ın bestelediği bir arya olduğu sanılıyor. tngiltere'nin ünlü müzayede kuruluşu Christie's'de elyazma- lan uzmanı olan Jonathan Sto- ne, yazıldığı tarihten yaklaşık 200 yıl aradan sonra ilk kez gün ışığına çıkan yapıtın Mozart'a ait olduğu yönünde ciddi kanıt- lann olduğunu savundu. Yazı karakterinin Mozart'ın- kine benzediğini belirten Sto- ne. mctni yazan kişinin Mozart olduğundan şüphe duyulmama- sı gerektiğini ve yapıtın 1778- 1781 >illan arasında kaleme alındığını belirrti. Stone. eserin 'Die Entfüh- rung aus dem Serail" operası için yazılmış bir soprano arya- sı olabileceğini ekledi. 1991 yıhnda Bodleıan Kü- tüphanesi'nde bir Mozart ser- gisi düzenleyen ve Mozart üze- rine araştırmalanyla dikkat çe- ken Ali Rosenthal da Mozart'a ait olduğu savunulan metnin sahte olmadığı konusunda çok kesin konuşuyor. Müs\ eddede- ki el yazısının Mozart'ın oldu- ğundan şüphe etmeyen Rosent- hal. 2 asır sonra ortaya çıkan metnin bir taslak değil; tamam- lanmış bir eser olduğunu da ek- liyor. Ancak. konuyla ilgili di- ğer uzmanlar çok titiz bir arşiv- ci olan Mozart'ın müs\eddele- rini herhangi bir yerde bırakıp gitmiş olamayacağını, dolayı- sıyla ünlü müzisyenin hiçbir eserinin 'kaybolamayacağını' belirtiyorlar. 1780'lerde Viyana'da kaybol- muş ve 20. yüzyılın başında sı- radan bir Amerikan ailesinin ta- van arasında ortaya çıkmış olan yapıtın seslendirilme süresi, yaklaşık bir dakikayı buluyor. Geçen günlerde Christie's'de düzenlenen özel bir programla soprano Giselle Minns'in yoru- muyla dinletilen yapıtın elyaz- ması, önümüzdeki günlerde sa- tışa çıkanlacak. Pek çok müzik eleştirmeninin Mozart'a ait ol- duğunu doruladığı elyazması- na. 30 bin poundun üzerinde de- ğer biçiliyor neyimden, duyumdan, durumdan bir in- san(lık) hali üretir ve onu diğerlerine su- narsınız. Yok, sadece çiğ bir "ben"de ka- lırsanız. o da başka. Kitle iletişimine. ga- zete yazarlıgına gelince bir "kamu- saTalan \ e etkinlik söz konusu. O neden- le de gazetenin -haber- dili öznesizdir. kamusaldır. Bu, gazetedeki "köşe"leri de biçimlendirir. Siyaset, aktüalite. ekonomi. kültür-sa- nat, spor vb. sayfalardaki yazarlar, o ala- nın uzmanı sayıldıklan. gelişmeleri. olu- şumlan yorumlayacak yetkinlikte görül- dükleri için "köşesahibi"dirler. Gazete. kitle iletişim aracı olmasına karşın. kö- şe yazan "uzman-yorumcu" olarak ki- şisel görüşlerini yazacaktır. O zaman "gizli özne"ye dayalı bir dil. anlatım çı- kar ortaya. Fakat. gazeteler epeydir kitle iletişi- minden çok. kitlesel pazarlamacılık ya- pıyor. Sadece eşya promosyonu\ la sınır- lı değil bu. siyasal pazarlama başta ol- mak üzere her düzeyde pazarlamacılık, medyanın birinci işlevi. Yayın organının kendisi böyle bir ni- teliksel değişime uğrayınca köşe yazısı- nın, yazannın onun dışında kalması mümkün değil. Oraya da pazarlama anlayışı ve ilkele- ri egemen oluyor. Pazarlamacılığın ilk kuralı. kendini iyi pazarlayacaksın. pre- zantabl olacaksın. Kişi ve kurumlan ön- ce kendi kimliğın üstüne ikna etmelisin ki, onlar da ürünlenni, işlerini sana ema- net edebilsinler. Şeffaflık geçti, çıplaklık moda! Bir yandan pazarlama-iş etiğinin belir- leyiciliği. öte yandan her tür yazının -ve yazann- özünde "ben" tutkusu olduğu- na göre, köşe yazannın da kendinden söz etmesi bir tür şeffaflık. açıklık demek oluyor. Şimdilerde şeffaflığın ötesine geçtik, "çıplak ben" sergilemesine gel- dik. Doğallaşıyoruz. Örneğin "futboldan operava geniş bir yelpazede kalcm oynatma" becerisiyle ünlü bir yazar. her alanda ve her seferin- de kendini. erdem \e maharetlerini anla- tır. Diyelim ki vazısına "FatihL"başlığı- nı ko>Tiyor. Fatih Terim'den söz edecek. Ama yazı "Ankara Kurtuluş LisesTnde okudum" diye başlar. İlk paragraf oku- lun külüstürlüğüne aynlmış. öğrenciler "Kurtuluş Palas"dermiş. İkinci paragrafta yazar matematik ho- casına geçer. Ortaokulda da aynı öğret- mendeymiş. Öğrencileriyle birlikte hoca da liseye geçmiş. Bunlar 6 Fen B'deş mişler. "6 Fen A'nın matematik hocası ise Sorbonne matema- tik mezunubir hanım"mış. Hanım, "En- gin matematik kültürü ile her şeyi bi- 1ir"miş. Üçüncü paragraf, ortaokul hocalığın- dan gelme ibrahim Bey ve öğrencilerinin (tabii yazann da) Sorbonne mezunu ho- cayı ve 6 Fen A'dakileri çok geride bıra- karak "bomba gibi matematik bilerek" okulu tamamlayışlannı anlatır. Dördüncü paragrafta yazının özüne geliriz. Hayır. Fatih'e değil. şu gerçeğe: " Bugün yazılanmdaki sağlam mantık ör- güsünü, bir büyük ölçüde, İbrahim Ho- ca'nın bana öğrettiği matematiğe borçlu- yum. Bana sorsalar, matematik dersini. iletişim fakültelerinezorunlu dersolarak kojardım." İzleyen paragrafın ilk tümcesi "Bir mutlutesadüfhaberaldım." İbrahim Ho- ca. Taşucu'na yerleşmiş. "mutlutesadüf haber" bu. "Ellerinden öperim..." Ve "Bu bir..." diyerek dersin ilk bölümünü tamamlıvor. Fatih mi, ona şöyle bir değinip geçilir. Asıl değerlendirme ertesi güne bırakılır. O yazı da yazann engin düşüncesiyle "Bir defa ben olsam milli takımı bırak- mazdım-."sözüyle başlar. Yazar. kendisinin de taraf olduğu ku- lüp hizipleşmelerini "tarafsız" bir tutum- la sergiler. Ve: "Yerimizgenedoldu.-Ar- kası yann_." Geldik üçüncü güne ve yazıya. Fatih daha futbolcuyken yazann "çok iyi dos- tu") muş. Antrenörlüğünde de. "Ağabey- kardeş gibiydik... İzmir'e sırfonu ve ikin- ci Ugdeki takımmı görmek için girriğimi bilirim™" girizgâhından sonra yazar. mil- li takım antrenörlüğüne onu önerdiğini anımsatır. Ama eleştirmiş de. tşte o za- man: "Fatih birden aramıza buz dağlan koydu, hissettim."Yazının ilk bölümü bit- ti. Yargı: "Eleştiriye tahammülü yok." Yazar, "Belki de dolduruşa geldi" der Fatih için. Kendisine karşı doldurmuş- lar. "Zaman en büyük yargıçtır. Gerçek- ler zamanla mutlak ortaya çıkar." Bu mim al giden yazı "Samnm bundan böy- le birbirimizi daha i>i anlanz.»" diye bi- ter (Merakedenler 16-18 Mayıs 1996 ta- rihli Sabah'ın spor sayfalannabaksın). Şimdi bu, öyle seçılip alınmış bir ya- zı (dizisi) değil. Öteki yazılara. yazarla- ra bakın, "Ben kimim biliyor musunuz?". "Benitanıyormusunuz?"dergıbiler. Di- yorlarda. Meraklı okuru -\e ilgili çevre- len- aydınlatan bir çıplak gerçeklik. • • • Peki. işin "doğaTı bu olduğuna göre kendinden söz etmemeyi yazanın erde- mi sayan o eskı töre nereden geliyordu? Yazıyı yazdıran. insanı "yazar" yapan komplekslerin ya da "kitle Uetişimi" adı altında v ürütülen pazarlamacılığın üstü- nü örtme çabasından doğan bir riyakâr- lık mıydı töre denen şey? Şimdi yazann kendinden başka şey- den söz etmemesi. başka şeyleri de ken- dinden söz etme vesilesi olarak alıp ya- zının her satınnda bütün çıplaklığıyla "ben ve dostlanm, meraklanm, zevkle- rim" diye gezinmesi yalandan-riyadan annma mı oluyor? Işe bakın. benim de yerim doldu. Kendimi anlatamadım daha. Haftava inşallah! ( KOŞEBENT ENİS BATUR Şiir Enstitüsü Tarık Günersel ve Gülseli Inal'ın öncülüğünde, sanınm bazı başka şairlerin de katılımıyla bir "Şiir Ens- titüsü " kuruldu geçenlerde. Adına ister Şiir Akademi- si ya da Enstitüsü densin, ister Atölye ya da işlik, bu tür bir kuruluşa enikonu gereksınim duyduğumuz ka- nısındayım ben. Özellikle de, akademik ortamın yete- rince üretken, yapıcı, atılımcı olamadığı ülkelerde öz- erk merkezlerin işlevi iyiden iyiye önem kazanıyor. Neleryapılabilir "ŞiirEnstitüsü"nde, neleryapılmaz ki! Şiirin öteki yazın türleriyle, öteki sanat dallarıyla iliş- kileri didiklenebilir; şiirin teknik sayılabilecek sorunla- n konusunda tartışmalar, oturumlardüzenlenebilir: şi- ir çevirisi bağlamında kuramsal yaklaşımlar incelene- bilir, farklı uygulamadenemeleri gerçekleştirilebilir: şi- irin Felsefe ile. Tarih ile, Bilım ile bağlantıları kurcala- nabilir. İşin açığı, Türkiye'de her vakit çok sayıda insan şi- ir yazmıştır da, bununla ters orantılı biçimde. şiir üze- rinde kafa patiatan pek az kişi çıkmıştır. Şairlerin şiir konusunda kafa patlatmaları yetmez ya. onların da her zaman yaptıkları işe eğildiklerini söylemek güçtür. Şiir yazmayı mı öğretir. öğretmelidir Enstitü? Bana öyle geliyor ki. asıl yapılması gereken şiir okumayı öğ- retmektir. Doğru dürüst şiir okumayı öğrenemeyenler, doğru dürüst şiir yazmayı da öğrenemezler genellik- le. Kaldı ki, doğru dürüst şiir okumayı öğrenen genç- lerın bir bölümü de, şiir yazmanın kolay olmadığını gö- rüp iyi bir okur olmakla yetinmeye karar verebilirler. Gönül, şiir okuru sayısının şair sayısından biraz daha fazla olmasını istiyor. Enstitü, bir kitaplığın temelinı de atabilır. Kelimeyi iki anlamda kullanıyorum burada. Önce, "adam gibi" bir kütüphane oluşturmak gerekir: Şiir kitaplanndan, şa- ir monografilerınden, şiir tekniği ya da eleştirısi ile il- gili inceleme vearaştırmalardan, kasetlerden, plaklar- dan, CD-Rom'lardan oluşan farklı dünya dillerine açık bir kütüphane. Ardından, usul usul, temel metınlerin dilimize aktarılmasına önayak olabilir. Yabancı ülke- lerde gördüğümuz bir uygulama bu. Dilimize çevrilmemiş ne çok anayapıt var: Milton'ın "Yitik Cennet"inden Puşkin'ın 'Yevgeni Onegın"'me, Dante'nin "Şö/en"inden Bâşö'nun "Sabırsız Şa- hin"\r\e. saymakla bitmez. Şiir hakkındaki kimi temel metinleri düşünelim: Aris- toteles'in "Şiir Sanatı"n\n sağlıklı bir çevinsı yok elt- mizde: Ibn Kutayba'nın "ŞiirlerŞairlerKitabı" uzağı- mızda; Goethenin. Valery'nin. Pound'un yazıları da. Geçen yıl, Ooka Makota'nun "Eski Japon Şiiri" üzerine derslerini yayımladı College de France; daha önce Adonis'in ' Arap Şiir Sanatına Giriş"\ çıkarmış- tı: Bu tur. geniş ufukiar açan "ders"lere yönelebilır Şi- ir Enstitüsü, yönelemez mi? Önce bir biianço gerekiyor ama. Bugune dek yapı- lan işlerin derlı toplu bir değerlendirmesi, beklenme- dik pencereler açabilir. Düşünüyorum da genç kuşak, arkasındaki birıkime ulaşamıyor gibi geliyor bana. Var- lık yayını "Şiir Sanatı"derlemesinden Gölpınarh'nın "Divan Edebiyatı Beyanındadır" kitabına, Boratav ve Başgöz'un Halk Şıiri araştırmalanndan Kaya Bilge- gil'in unutulmuş ''Cehennem Meyvesi"r\e, yan yana getirilecek nice iş var geride. Birer enstitü gibi çalışmış çevirmenler var çevremiz- de: Cevat Çapan, Ozdemir ince, Can Alkor, Ahmet Cemal ve niceleri. Onların deneyiminden daha fazlg yararlanmanın yollan aranabilır. Tarih Vakfı, son zamanlarda, son derece önemli bir alanael attı: "sözlü tarih çalışmaları". Ses kayıt araç- lanyla, yazmayan insanlar konuşturuluyor. Melih Cev- det'le, Külebi'yle. Gülten Akın ya da ilhan Berk'le saatlerce konuşmanın yararı büyük: Böyle bir kay- nak, gelecek yüzyılın en sık başvurulacak tanıklıkları- nı içerebilir. Kalıyor canalıcı bir sorun: Şiir Enstitüsü'nün yöne- timi. Şairler akça işlerinden pek anlamazlar. Tarih Vak- fı'nın başansmda Oıtıan Silier'in işbilırliğınin payı ya- bana atıiamaz. Enstitü için de bu tür bir çözüme ge- reksinme var. Yoksa iyi niyetlı bir girışim olarak kala- bilir bu. ki yazık olur. Şiir Enstitüsü için, belki de. mer- kezi Brüksel'de olan Uluslararası Şiir Merkezı'nin ya- pısını incelemek gerekir. Ne olursa olsun, ciddi bir adım atılmıştır. Hâmiş: Karşılaştırmalı edebiyat tarihçisi için ipucu: Apollinaıre, Ermeni Soykırımını Kınama Kampanya- sı'nda etkin görev üstlenmiş. (Yeni çıkan gazete yazı- larının yayın notlarından.) BUGUN 24. LLDSLARARASI İSTANBLL MÜZİK FESTİVALİ kapsamında saat 19.00'da AKM K.onser Salonu'nda Nilgün Alkaya \e Istanbul Trombon Dörtlüsü'nün konseri. yine saat 19.00'da Aya İnnı'de La Scala Ya\lı Çalmlar Topluluâu yer alıyor. SAHAF CÂFE KÎLTÜR MERKEZİ etkinlikleri kapsamında saat 16.00'da Hakan Alpin \e Hüsnü Çoruk'un katılacağı "Türkiye'de Çizgi Roman" adlı söyleşi yer alıyor. TURK TARİH \AKFI etkinlikleri kapsamında bugün saat 19.00'daTopkapı Sarayı 1. Avlusunda. "Erensya Sefradi Müzik Topluluğu'nun dinletisi yer alıyor. OKMEYDAM HALK KL LTÜR MERKEZİ etkinlikleri kapsamında bugün saat 13.00'de 'Anadolu Halk İsyanlan" \e "Baba Ilyas Ayaklanması" başlıklı seminerler. saat 15.00 ve 18.00'de de Grup Yorum'un konseri izlenebilir. Değirmendere 4. Uluslararası Atişap Heykel Sempozyumu : Kühür Servisi - Değirmendere Belediyesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği 4. Uluslararası Ahşap He\kel Sempozyumu 1-31 temmuz tarıhleri arasında yapılacak. Zühtü Müridoğlu anısına düzenlenen uluslararası boyut kazanan sempozyum süresince sanatçılar Çınarlık Meydanı'nda. asırlık ağaçlann gölgesinde halk ile iç içe belediye tarafından sağlanan kestane ağaçlarını oyma işini , gerçekleştirecekler. Sempozyuma bu yıl. Macaristan'dan tmre \eszpremi. Çek Cumhuriyeti'nden ICâmila Mizora\a. Ukraynadan Alexander Kniazik ve Türkiye'den Prof. Meriç Hızal. Hasan Fuat Sarı \e Avhan \'ılmaz katılıyor. Sempozyum süresince amfi ti\atrolarda Türkçe sözlü rock. Türk sanat müziği konserleri. dans gösterilen. çocuk korosu gösterileri. dia gösterileri. step \e bale gösterileri düzenlenecek. Avrupa'dan Türk Filmine Maddi Destek STRASBOURG (AA) - A%rupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren \e A\rupa ülkelerindeki filmlere maddi destek sağlayan Eurimages adlı kuruluş. Navuz Turgul'un yönetmenliğini vapacağı ve Şener Şen ile Uğur Yücel'in baş rollerde oynayacağı "Eşkiya" adlı filme maddi destek vermeyi kararlaştırdı. Amerikan Hollyvvood sınemasına karşı. Avrupa sinema sanayiine destek olmayı amaçla>an Eurimages. Türk-Fransız ve , Bulgar ortak yapımı olacak filme, 900 bin Fransız Frangı (yaklaşık 13.5 milyar Türk Lirası) tutannda maddi vardım saâlî""»f">t
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle