Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 HAZİRAN 1996 PAZAR
14 KÜLTÜR
İSARET FİSECİ ZEKİ COŞKl'N
Beııi tatnyor musunuz?
G
azeteler epeydir kitle
iletişiminden çok,
kitlesel pazarlamacılık
yapıyor. Sadece eşya
promosyonuyla sınırlı değil bu,
siyasal pazarlama başta olmak
üzere her düzeyde
pazarlamacılık, medyanın
birinci işlevi.
7
ayın organının kendisi
böyle bir niteliksel
değişime uğraymca köşe
yazısının, yazarının onun
dışında kalması mümkün değil.
Oraya da pazarlama anlayışı ve
ilkeleri egemen oluyor.
Pazarlamacılığın ilk kuralı,
kendini iyi pazarlayacaksın,
prezantabl olacaksın.
Yazar adayı öncelikle \ e öncelikle işa-
damlığı-pazarlama eğitiminden geçme-
lidir. Dil, düşünce vb. onu izler!
'Genç Bir Işadamına' kitabı. bu gerçe-
ği ortaya koyuyor. İş dünyasından gelme
yazar. ülkemizde pek rastlanmayan bir
"teşhircilik" örneği göstererek o dünya-
ya -ve daha ötesi, tüm topluma- bırayna
tuttu. Mart 1996"da yayımlanan kitap hak
ettiği ilgiyi de buldu. ikinci basvm yaptı.
Dergiler. gazeteler kitaptan çok yazann-
dan. kimliğinden söz etti.
2. basımdan ve piyasaya verilişinden
iki ay sonra kitabın "arvehayaduygula-
rını inciten \cva cinsi arzulan tahrik ve
istismar eder nitelikte genel ahlaka aykı-
rı" olduğu anlaşılıp toplatılmasına karar
verildi.
Bunda da yadırganacak bir şey yok.
A> nı şey onlarca. yüzlerce kitabın \ e ya-
zannın başına geldi. Ama Genç Bir Işa-
damına geline farklı bir durum çıktı or-
taya: TV ekranlan. gazete-dergi sayfala-
n yeniden açıldı kitabın yazarına. Çeşit-
li kurum temsilcilerinin. Kültür Bakan-
lığı yapmış siyasetçilerin. işadamlannın
katıîdığı basın toplantıları düzenlendi.
Sonuçta kıtap ve yazan, hem kamu nez-
dınde hem de yargıda hızla aklandı.
Gayet güzel. Ama neden diğer kitap-
lar, yazarlar için değil de Genç Bir Işa-
damına gelince böyle? Yanıt. kitabın ya-
zanndan geldi: Işadamı becerisi!
Pazarlama ve iş-işletme bilgisinin ya-
zı başta olmak üzere düşünsel ve sanat-
sal etkinlikler, her tür iletişim için ge-
rekliliği açık.
Degişen töreler
Her işin. mesleğin yazılı olmayan ku-
rallan, töreleri vardır. Ve töreler her za-
man değişir. Yazıyla uğraşanlar için de
öyle. Yakın zamana dek "Eğer yan, ya-
zar kendinden söz ediyorsa, hele kendini
methediyorsa, çekiver kuynığunu" de-
nirdi.
Şimdi tam tersı: Kendinden söz etmi-
yorsan, yazı ayvayı yemiştir. sen söyler
sen dinlersin. Çünkü okur, "farklılık"
aramaktadır. Sergileyecek farklı kimli-
ğin, ilişkilerin, meraklann, eşyan, evin,
takıntılann, zevklerin yoksa kim ne yap-
sın senin yazdığını?
Daha dürüst, açık ve doğru bir tavır de-
nebilirbuna. Önce de anmıştım. Haldun
Taner'in dediği gibi yazarlık. bir "nar-
sist kompleksi'"nden. beğenilme. kendi-
ni gösteıme, izlenme isteğinden, çaba-
sından başka bir şey değil. Öyle olunca
da yazar, dünyayı -yazıyı- kendi çevre-
sinde döndürecek elbette, merkeze ken-
dini koyacak.
tş narsizm boyutunda değilse bile, yaz-
manın özünde paylaşma; kendini, düşün-
düklerini. yaşadığını anlatma isteği var.
Bütün sanatsal düşünsel etkinlikler için
geçerli bu. Sanat da, bilim de "iletişim"in
bir türü. Ancak, nasıl her düşünce "bi-
fimsel" değilse. her "ben-yaşadıklanm"
anlatımına da "sanat" denmi>or. Yazıya,
hele hele profesyonel iletişime, diyelim
gazete yazarlıgına gelince iş hepten ça-
tallaşıyor.
Sanat, sonuçta "öznel" bir etkinlik.
Kendinizden yola çıkarsınız. Kişisel de-
'Sanatm Öyküsü' kitabının yazan ünlü sanat tarihçisi Sir Emst Gombrich 87 yaşında
Sanatm öyküsünü aıdatan adaııı
Kültür Servisi - Dünyanın belli
başlı tüm dillerine çevrilen, sanat
öğrencilerinin. banatseverlerinyıl-
larca ve yıllardırbaşlıca kaynak ki-
tabı olarak kullandıkları "Sanatm
Ö>küsü"nün yazan Sir Ernst
Gombrich, bu yıl 87 yaşına bastı.
Başarılı birakademisyen. kendine
özgü bir düşünür \e "Sanatm Öy-
küsü'" ile "Sanat ve Yanılsama"
adlı kitaplanyla geniş kitlelerce ta-
nınan birkaç sanat tarihçisinden bı-
ri olan Gombrich. sanat tanhi ala-
nında hâlâ yüzyılın en etkin isinı-
lerinden biri olarak nitelendirilı-
yor.
Doksanına doğru yol alırken. ar-
tık epeyce yorulmuş olmalı Gomb-
rich. K.onferanslarvermekiçinyıl-
larca kullandığı sesinin artık eski-
si kadar gür olmadığını söylüyor,
şu sıralar Londra'da. Tate Gaîeri-
si'nde süren Cezannerestrospekti-
fini de tekerlekli iskemleyle gez-
mek durumunda kaldığını... Ama
entelektüel gücü. hâlâ her zaman-
ki gibi. Geçen yıl Londra'daki Uiu-
sal Galeri'de reşimde •gölge' tema-
sını ele aldığı bir sergi düzenleyen
Gombrich. önümüzdeki ay içinde
ttal>a"dabirkonferans verecek. Bu
arada primitif sanat üzerine bir ki-
tap yazmakla meşgul. "Yazmayın-
ca sıkılıyorum" dıyor.
Sir Ernst Gombrich. Londra"da
Hamstead semtindeki evinde. geç-
mişle bugün arasında köprüler ku-
rarak, adeta iki dünya arasında ya-
şıyor: Mahler ve Bruckner gibi ünlü bestecilerin ai-
le dostu olduğu. ailesiyle geçirdiği geçmişin Viyana'sı
ile torunlannın Londra"sı... Yaşamını 60 yıldır Lond-
ra'da sürdüren Gombrich. Hamburg'da kurulan. an-
cak Nazi'lenn zulmünden kaçmak için Londra'ya ta-
şman VVarburg Enstitüsü'nde çalışmak üzere tngilte-
re'ye gitmiş. burada Almanya'dan kaçan pek çok en-
telektüel Yahudigöçmenivletanışmıştı. Gombrich'in
Warburg Enstitüsü'ndeki işi kendisini entelektüel açı-
dan tatmin ediyordu ama. buradan kazandığı paray-
la ailesini geçindiremiyordu. Gomb-
rich'in geçim sorunu, savaştan sonra
"Sanatm O> küsü"nü yazmasıyla so-
nuçlandı.
"Sanatm Öyküsü"nün nasıl yazıl-
dığı da ayrı bir öykü. Gombrich. 20'li
yaşlannda Viyana'dayken çocuklar
için bir dünya tarihiyazmıştı. Birkaç
hafta içinde tamamladığı bu kitap.
beklenmedik bir başanyla karşılaşın-
ca. vayıncı bir de dünya sanat tarihi
yazmasını istemiş Gombrich'ten.
Gombrich'se. çocuklar için böyle bir
kitabı nasıl yazacağını bir türlü kesti-
rememiş. sonunda, gençler için bir ki-
tapta anlaşmışlar.
"Alman dili konuşulan ülkelerde,
pek çok genel sanat tarihi kitabı \ar-
dı. Ancak o dönemde İngiltere'de, bil-
diğim kadanyla tek bir genel sanat ta-
rihi kitabı bulunuvordu. Kitabı vazarken. belli bir
okur kitlesine yönelmiş değildim -oğlum o sırada 13
yaşındaydı. belki o bir ölçütfü. Kitap. özeüikle öğren-
ciler arasmda çok yaygınlaştı bir bakıma çok ucuz ol-
duğu içindi bu. Ama ben' Sanatın Öyküsü' nü ders ki-
tabı olsun diye yazmamıştun- belli sanatsal terimleri
kullanmamaya özen göstermiştim sözgelimi, ögrenci-
lerin üstünü üstüne giden bir kitap olsun istememiş-
tim" dıye anlatıyor Gombnch.
Bugüne dek 23 dile çevrilen ve 16 baskısı yapılan
(bu baskılar. Türkiye'de olduğu gibi. iki-üç bin sayı-
da kitapla sınırlı değil tabii!) "Sanatm Öyküsü" tüm
dünyada büyük bir satış rekoruna ulaştı.
Akademik açıdan ise. modası geçmiş bir kitap ola-
rak nitelendiriliyor. Modern sanata yetennce yer ver-
mediği. kadın ressamlan dışladığı. fazlasıyla Batı te-
sanat
tarihi
alanında
yüzyılın
en etkin
isimlerinden biri
olarak
nitelendirilen
Sir Ernst
Gombrich, geçen
yıl Londra'daki
Ulusal Galeri'de
resimde 'gölge'
temasını ele aldığı
bir sergi
düzenledi,
önümüzdeki ay
içinde İtalya'da bir
konferans verecek.
Bu arada primitif
sanat üzerine bir
kitap yazmakla
meşgul.
E. H. GOMBRİCH
SANATIN
ÖYKÜSÜ
melli ve elitist olduğu yolunda eleştirilere maruz ka-
lan kitap konusunda şöyle diyor Gombrich: "Politi-
kada elitizme karşıyım ama, örneğin bir spor konu-
sunda herkes eliristtir, öyleyse sanatta neden olunma-
sın? Alfred Brendel birçok piyanistten üstün işte!
Bir dehanın yapabildikJerini çoğu insan yapamaz.
kimi insan uzun bir eğitim sürecinden geçse bile
ortaya bir başyapıt koyamaz. Bu böylcdir."
Emst Gombnch sanatta belli değerleri veya genel
değer yargılannı kabul ediyor. ancak bu, örneğin po-
püler sanat \ e kültüre
ilgi duymasını engel-
lemiyor. Karikatürü
çok seviyor: "Onla-
nn da kendi içlerinde
iyileri ve kötüler var.
Kimisi önemsiz. geçi-
ci olabilir, kimisi ger-
çek bir esinle > apılmış
sanat eserleri... Tabii
sanat tarihçisi bu fip
şe>lere bir Tintoret-
to'ya baktığı 0bi ba-
kamaz. Ama müthiş
bir zev k verdikJeri bir
gerçek. Bazı ticari sa-
nat yapıtlannın -afiş-
ler örneğin- günü-
müzde resim sanatın-
dan çok daha yaraticı
olabiliyor zaman zanıan. Fotoğrafiçin de a> nı şey söy-
lenebiİir. Hatta reklam sanatı da..."
Gombrich'in modern sanata olan ilgisizliği yıllar-
ca abartılı eleştirilere neden oldu. Ünlü tarihçiyi et-
kileyen 20. yüzyıl sanatçılannm arasında. Picasso'nun
yanı sıra Klee, Magritte \e Morandi geli\or; günü-
müz sanatçılan arasında ise Bridget Riley, Anthony
Gormley ve Lucian Freud'u sayıyor.
"Belli ölçüde önyargüıyun, ama bu önyargı çağdaş
sanata değil, sanat okullannda öğretilen sanatsal te-
orilere karşı daha çok. Genç sanatçılar, hem kendi
kendilerini ifade etme hem de dostum Karl Popper'm,
adına 'tarihi geçerlilik' dediği türde ideolojilerle ye-
tiştiriliyorlar. Her şey yeni bir şey yapma düşüncesin-
den doğuyor, herkes ilgi çekmek için bir şeyler \apı-
yor; sanatçılar, medya kendini bir günde meşhur et-
sin diye uğraşıvor... Günümüzde
sanatm koşullanna hiç ilgi du>-
muyorum diyemem ama, bence
günümüzde sanat trajik durum-
da. Fotoğrafin keşfinden sonra
çok zor oldu sanat yapmak. Sa-
nat okullan hâlâ burjuvaya ya da
akademizme karşı savaş verilme-
si gerektiği yolunda düşünceler-
le dolduruyorlar öğrencilerinin
kafalannı, ama bugün bu kavga
artık bitmis. hayali bir savaşıma
dönüşnıüş..."
Gombrich bunları biraz da
üzülerek söylüyor ve ekliyor:
"Tabii benim artık çok yaşlandı-
ğımı ve fazla galeri gezemediğimi
de göz önünde bulundurmak ge-
rek. Belki de ben anlayamadım
şu çağdaş sanatı. Ama "anlamı-
yorsun" dcmek yeterli değil. Ba-
zen anlıyorsun da yine de sevmi-
yorsun". Ingilizlerin harika co-
cuğu Damien Hirst'ün adı geçin-
ce. "Enstalasyon falan yapıyor
değil mi?" diyor "Mikelanj de-
ğil tabii!
"Sanatm Öyküsü"nü 1950 yı-
lında ilk çıktığında karşılayan
okur kitlesınin hâlâ varolup ol-
madığı yolundaki bir soruyu,
"Ben de şaşınyorum ama, aynı
okur profıli çıkıyor" diye yanıt-
lıyor. "Son yıllarda Vermeer,
Monet, Frans Hals ve Cezanne
gibi sanatçılann sergilerinin gör-
düğü yoğun ilgi bunu kanıtlıyor.
Geçmişin sanatına hâlâ çok bü-
yük bir ilgi var. Belki de tepkisel bir olgu bu. Belki de
sanata bugün ödenen yüksek rakamlann etkisi. Bel-
ki de insanı geçmişe görüren kestirme bir yol olduğu
için -bir resme bakmak, Shakespeare'in bir oyununu
okumaktan daha kolay. tsterse kültürel turizm den-
sin, ama geçmişe insanlann hâlâ ilgi duvduğu bilinen
bir gerçek."
Gombrich'in görüşleri. yıllarboyu insanlann sana-
ta bakış açısını şekillendirdi. Değerlendirmelerini ya-
parken hem bilimden hem psikolojiden yararlanan
ünlüsanat tarihçisi. zaman zaman
keskin görüşler de sa\ undu. Sanatı.
sanatçının kendini ifade etme aracı
olarak görmektense, belli gelenek-
lerden çıkan anlaşılabilir teknikleri
olan bir dünya olarak gördü. Öte yan-
dan, asla açıklığa kavuşmayacak
noktalar olabileceğini de savundu:
"Vela^uez'in "Pope Innocent X" res-
mi karşısında salt bir başyapıt oldu-
ğunu söyleyip susasım geliyor."
Yaşamını resimlerin arasında ge-
çirmesine karşın. koleksiyoncu de-
ğil:
"Hiçbir zaman veterince param ol-
madı, aynca o sahip olma duygusu
yok içimde. Buna örnekse, müzikten
verebilirim, insan Beetrunen'ın Do-
kuzuncu Senfonisi'ne sahip ola-
maz. ancak gidip CDVıni alır." Sa-
nat türleri arasında seçim yapmak durumunda kalsa:
"Belki resimsiz ya da kitapsız yaşayabilirim ama,
Haydn'ın telli çalgılar için quartet'leri olmadan yapa-
mam." Gençken. şiir yazmış. "Gençken şiir >azma-
yan var nudır?"Ama hiç resim yapmamış. "Hiçbir
zaman sanatçı olmayı istemedim."
Londra'da şu sıralar "The Essential Gombrich" adı
altında, ünlü sanat tarihçisini yakından tanımak iste-
yenlerin kuşkusuz ilgisini çekecek bir kitap yayım-
landı.
Aslında kitap ünlü tarihçinin alçakgönüllülüğüne
ters düşüyor ama. Gombrich hoşnutsuz sayilmaz:
"En azından, yaşamım boyunca tek bir kitap yazma-
dığımı öğrenecek insanlar. Bir gün bir davette bir
adam bana yaklaşıp, "Sizin kitabınız var bende" de-
di. Hangi kitabım diye sormak istemiştim..."
Mozart'm bilinmeyen bir aryası bulundu
Kültür Servisi - VVolfgang
Amadeus Mozart'a ait olduğu
savunulan bir arya bulundu.
Amenkalı bir çiftin evinin ta-
van arasında bulunan elyazma-
sı metinde yazılı olan yapıtın.
Mozart'ın bestelediği bir arya
olduğu sanılıyor.
tngiltere'nin ünlü müzayede
kuruluşu Christie's'de elyazma-
lan uzmanı olan Jonathan Sto-
ne, yazıldığı tarihten yaklaşık
200 yıl aradan sonra ilk kez gün
ışığına çıkan yapıtın Mozart'a
ait olduğu yönünde ciddi kanıt-
lann olduğunu savundu.
Yazı karakterinin Mozart'ın-
kine benzediğini belirten Sto-
ne. mctni yazan kişinin Mozart
olduğundan şüphe duyulmama-
sı gerektiğini ve yapıtın 1778-
1781 >illan arasında kaleme
alındığını belirrti.
Stone. eserin 'Die Entfüh-
rung aus dem Serail" operası
için yazılmış bir soprano arya-
sı olabileceğini ekledi.
1991 yıhnda Bodleıan Kü-
tüphanesi'nde bir Mozart ser-
gisi düzenleyen ve Mozart üze-
rine araştırmalanyla dikkat çe-
ken Ali Rosenthal da Mozart'a
ait olduğu savunulan metnin
sahte olmadığı konusunda çok
kesin konuşuyor. Müs\ eddede-
ki el yazısının Mozart'ın oldu-
ğundan şüphe etmeyen Rosent-
hal. 2 asır sonra ortaya çıkan
metnin bir taslak değil; tamam-
lanmış bir eser olduğunu da ek-
liyor. Ancak. konuyla ilgili di-
ğer uzmanlar çok titiz bir arşiv-
ci olan Mozart'ın müs\eddele-
rini herhangi bir yerde bırakıp
gitmiş olamayacağını, dolayı-
sıyla ünlü müzisyenin hiçbir
eserinin 'kaybolamayacağını'
belirtiyorlar.
1780'lerde Viyana'da kaybol-
muş ve 20. yüzyılın başında sı-
radan bir Amerikan ailesinin ta-
van arasında ortaya çıkmış olan
yapıtın seslendirilme süresi,
yaklaşık bir dakikayı buluyor.
Geçen günlerde Christie's'de
düzenlenen özel bir programla
soprano Giselle Minns'in yoru-
muyla dinletilen yapıtın elyaz-
ması, önümüzdeki günlerde sa-
tışa çıkanlacak. Pek çok müzik
eleştirmeninin Mozart'a ait ol-
duğunu doruladığı elyazması-
na. 30 bin poundun üzerinde de-
ğer biçiliyor
neyimden, duyumdan, durumdan bir in-
san(lık) hali üretir ve onu diğerlerine su-
narsınız. Yok, sadece çiğ bir "ben"de ka-
lırsanız. o da başka. Kitle iletişimine. ga-
zete yazarlıgına gelince bir "kamu-
saTalan \ e etkinlik söz konusu. O neden-
le de gazetenin -haber- dili öznesizdir.
kamusaldır. Bu, gazetedeki "köşe"leri
de biçimlendirir.
Siyaset, aktüalite. ekonomi. kültür-sa-
nat, spor vb. sayfalardaki yazarlar, o ala-
nın uzmanı sayıldıklan. gelişmeleri. olu-
şumlan yorumlayacak yetkinlikte görül-
dükleri için "köşesahibi"dirler. Gazete.
kitle iletişim aracı olmasına karşın. kö-
şe yazan "uzman-yorumcu" olarak ki-
şisel görüşlerini yazacaktır. O zaman
"gizli özne"ye dayalı bir dil. anlatım çı-
kar ortaya.
Fakat. gazeteler epeydir kitle iletişi-
minden çok. kitlesel pazarlamacılık ya-
pıyor. Sadece eşya promosyonu\ la sınır-
lı değil bu. siyasal pazarlama başta ol-
mak üzere her düzeyde pazarlamacılık,
medyanın birinci işlevi.
Yayın organının kendisi böyle bir ni-
teliksel değişime uğrayınca köşe yazısı-
nın, yazannın onun dışında kalması
mümkün değil.
Oraya da pazarlama anlayışı ve ilkele-
ri egemen oluyor. Pazarlamacılığın ilk
kuralı. kendini iyi pazarlayacaksın. pre-
zantabl olacaksın. Kişi ve kurumlan ön-
ce kendi kimliğın üstüne ikna etmelisin
ki, onlar da ürünlenni, işlerini sana ema-
net edebilsinler.
Şeffaflık geçti, çıplaklık moda!
Bir yandan pazarlama-iş etiğinin belir-
leyiciliği. öte yandan her tür yazının -ve
yazann- özünde "ben" tutkusu olduğu-
na göre, köşe yazannın da kendinden söz
etmesi bir tür şeffaflık. açıklık demek
oluyor. Şimdilerde şeffaflığın ötesine
geçtik, "çıplak ben" sergilemesine gel-
dik. Doğallaşıyoruz.
Örneğin "futboldan operava geniş bir
yelpazede kalcm oynatma" becerisiyle
ünlü bir yazar. her alanda ve her seferin-
de kendini. erdem \e maharetlerini anla-
tır. Diyelim ki vazısına "FatihL"başlığı-
nı ko>Tiyor. Fatih Terim'den söz edecek.
Ama yazı "Ankara Kurtuluş LisesTnde
okudum" diye başlar. İlk paragraf oku-
lun külüstürlüğüne aynlmış. öğrenciler
"Kurtuluş Palas"dermiş.
İkinci paragrafta yazar matematik ho-
casına geçer. Ortaokulda da aynı öğret-
mendeymiş. Öğrencileriyle birlikte hoca
da liseye geçmiş.
Bunlar 6 Fen B'deş mişler. "6 Fen A'nın
matematik hocası ise Sorbonne matema-
tik mezunubir hanım"mış. Hanım, "En-
gin matematik kültürü ile her şeyi bi-
1ir"miş.
Üçüncü paragraf, ortaokul hocalığın-
dan gelme ibrahim Bey ve öğrencilerinin
(tabii yazann da) Sorbonne mezunu ho-
cayı ve 6 Fen A'dakileri çok geride bıra-
karak "bomba gibi matematik bilerek"
okulu tamamlayışlannı anlatır.
Dördüncü paragrafta yazının özüne
geliriz. Hayır. Fatih'e değil. şu gerçeğe:
" Bugün yazılanmdaki sağlam mantık ör-
güsünü, bir büyük ölçüde, İbrahim Ho-
ca'nın bana öğrettiği matematiğe borçlu-
yum. Bana sorsalar, matematik dersini.
iletişim fakültelerinezorunlu dersolarak
kojardım."
İzleyen paragrafın ilk tümcesi "Bir
mutlutesadüfhaberaldım." İbrahim Ho-
ca. Taşucu'na yerleşmiş. "mutlutesadüf
haber" bu. "Ellerinden öperim..." Ve
"Bu bir..." diyerek dersin ilk bölümünü
tamamlıvor.
Fatih mi, ona şöyle bir değinip geçilir.
Asıl değerlendirme ertesi güne bırakılır.
O yazı da yazann engin düşüncesiyle
"Bir defa ben olsam milli takımı bırak-
mazdım-."sözüyle başlar.
Yazar. kendisinin de taraf olduğu ku-
lüp hizipleşmelerini "tarafsız" bir tutum-
la sergiler. Ve: "Yerimizgenedoldu.-Ar-
kası yann_."
Geldik üçüncü güne ve yazıya. Fatih
daha futbolcuyken yazann "çok iyi dos-
tu") muş. Antrenörlüğünde de. "Ağabey-
kardeş gibiydik... İzmir'e sırfonu ve ikin-
ci Ugdeki takımmı görmek için girriğimi
bilirim™" girizgâhından sonra yazar. mil-
li takım antrenörlüğüne onu önerdiğini
anımsatır. Ama eleştirmiş de. tşte o za-
man: "Fatih birden aramıza buz dağlan
koydu, hissettim."Yazının ilk bölümü bit-
ti. Yargı: "Eleştiriye tahammülü yok."
Yazar, "Belki de dolduruşa geldi" der
Fatih için. Kendisine karşı doldurmuş-
lar. "Zaman en büyük yargıçtır. Gerçek-
ler zamanla mutlak ortaya çıkar." Bu
mim al giden yazı "Samnm bundan böy-
le birbirimizi daha i>i anlanz.»" diye bi-
ter (Merakedenler 16-18 Mayıs 1996 ta-
rihli Sabah'ın spor sayfalannabaksın).
Şimdi bu, öyle seçılip alınmış bir ya-
zı (dizisi) değil. Öteki yazılara. yazarla-
ra bakın, "Ben kimim biliyor musunuz?".
"Benitanıyormusunuz?"dergıbiler. Di-
yorlarda. Meraklı okuru -\e ilgili çevre-
len- aydınlatan bir çıplak gerçeklik.
• • •
Peki. işin "doğaTı bu olduğuna göre
kendinden söz etmemeyi yazanın erde-
mi sayan o eskı töre nereden geliyordu?
Yazıyı yazdıran. insanı "yazar" yapan
komplekslerin ya da "kitle Uetişimi" adı
altında v ürütülen pazarlamacılığın üstü-
nü örtme çabasından doğan bir riyakâr-
lık mıydı töre denen şey?
Şimdi yazann kendinden başka şey-
den söz etmemesi. başka şeyleri de ken-
dinden söz etme vesilesi olarak alıp ya-
zının her satınnda bütün çıplaklığıyla
"ben ve dostlanm, meraklanm, zevkle-
rim" diye gezinmesi yalandan-riyadan
annma mı oluyor? Işe bakın. benim de
yerim doldu. Kendimi anlatamadım
daha. Haftava inşallah! (
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Şiir Enstitüsü
Tarık Günersel ve Gülseli Inal'ın öncülüğünde,
sanınm bazı başka şairlerin de katılımıyla bir "Şiir Ens-
titüsü " kuruldu geçenlerde. Adına ister Şiir Akademi-
si ya da Enstitüsü densin, ister Atölye ya da işlik, bu
tür bir kuruluşa enikonu gereksınim duyduğumuz ka-
nısındayım ben. Özellikle de, akademik ortamın yete-
rince üretken, yapıcı, atılımcı olamadığı ülkelerde öz-
erk merkezlerin işlevi iyiden iyiye önem kazanıyor.
Neleryapılabilir "ŞiirEnstitüsü"nde, neleryapılmaz
ki! Şiirin öteki yazın türleriyle, öteki sanat dallarıyla iliş-
kileri didiklenebilir; şiirin teknik sayılabilecek sorunla-
n konusunda tartışmalar, oturumlardüzenlenebilir: şi-
ir çevirisi bağlamında kuramsal yaklaşımlar incelene-
bilir, farklı uygulamadenemeleri gerçekleştirilebilir: şi-
irin Felsefe ile. Tarih ile, Bilım ile bağlantıları kurcala-
nabilir.
İşin açığı, Türkiye'de her vakit çok sayıda insan şi-
ir yazmıştır da, bununla ters orantılı biçimde. şiir üze-
rinde kafa patiatan pek az kişi çıkmıştır. Şairlerin şiir
konusunda kafa patlatmaları yetmez ya. onların da her
zaman yaptıkları işe eğildiklerini söylemek güçtür.
Şiir yazmayı mı öğretir. öğretmelidir Enstitü? Bana
öyle geliyor ki. asıl yapılması gereken şiir okumayı öğ-
retmektir. Doğru dürüst şiir okumayı öğrenemeyenler,
doğru dürüst şiir yazmayı da öğrenemezler genellik-
le. Kaldı ki, doğru dürüst şiir okumayı öğrenen genç-
lerın bir bölümü de, şiir yazmanın kolay olmadığını gö-
rüp iyi bir okur olmakla yetinmeye karar verebilirler.
Gönül, şiir okuru sayısının şair sayısından biraz daha
fazla olmasını istiyor.
Enstitü, bir kitaplığın temelinı de atabilır. Kelimeyi iki
anlamda kullanıyorum burada. Önce, "adam gibi" bir
kütüphane oluşturmak gerekir: Şiir kitaplanndan, şa-
ir monografilerınden, şiir tekniği ya da eleştirısi ile il-
gili inceleme vearaştırmalardan, kasetlerden, plaklar-
dan, CD-Rom'lardan oluşan farklı dünya dillerine açık
bir kütüphane. Ardından, usul usul, temel metınlerin
dilimize aktarılmasına önayak olabilir. Yabancı ülke-
lerde gördüğümuz bir uygulama bu.
Dilimize çevrilmemiş ne çok anayapıt var: Milton'ın
"Yitik Cennet"inden Puşkin'ın 'Yevgeni Onegın"'me,
Dante'nin "Şö/en"inden Bâşö'nun "Sabırsız Şa-
hin"\r\e. saymakla bitmez.
Şiir hakkındaki kimi temel metinleri düşünelim: Aris-
toteles'in "Şiir Sanatı"n\n sağlıklı bir çevinsı yok elt-
mizde: Ibn Kutayba'nın "ŞiirlerŞairlerKitabı" uzağı-
mızda; Goethenin. Valery'nin. Pound'un yazıları da.
Geçen yıl, Ooka Makota'nun "Eski Japon Şiiri"
üzerine derslerini yayımladı College de France; daha
önce Adonis'in ' Arap Şiir Sanatına Giriş"\ çıkarmış-
tı: Bu tur. geniş ufukiar açan "ders"lere yönelebilır Şi-
ir Enstitüsü, yönelemez mi?
Önce bir biianço gerekiyor ama. Bugune dek yapı-
lan işlerin derlı toplu bir değerlendirmesi, beklenme-
dik pencereler açabilir. Düşünüyorum da genç kuşak,
arkasındaki birıkime ulaşamıyor gibi geliyor bana. Var-
lık yayını "Şiir Sanatı"derlemesinden Gölpınarh'nın
"Divan Edebiyatı Beyanındadır" kitabına, Boratav ve
Başgöz'un Halk Şıiri araştırmalanndan Kaya Bilge-
gil'in unutulmuş ''Cehennem Meyvesi"r\e, yan yana
getirilecek nice iş var geride.
Birer enstitü gibi çalışmış çevirmenler var çevremiz-
de: Cevat Çapan, Ozdemir ince, Can Alkor, Ahmet
Cemal ve niceleri. Onların deneyiminden daha fazlg
yararlanmanın yollan aranabilır.
Tarih Vakfı, son zamanlarda, son derece önemli bir
alanael attı: "sözlü tarih çalışmaları". Ses kayıt araç-
lanyla, yazmayan insanlar konuşturuluyor. Melih Cev-
det'le, Külebi'yle. Gülten Akın ya da ilhan Berk'le
saatlerce konuşmanın yararı büyük: Böyle bir kay-
nak, gelecek yüzyılın en sık başvurulacak tanıklıkları-
nı içerebilir.
Kalıyor canalıcı bir sorun: Şiir Enstitüsü'nün yöne-
timi. Şairler akça işlerinden pek anlamazlar. Tarih Vak-
fı'nın başansmda Oıtıan Silier'in işbilırliğınin payı ya-
bana atıiamaz. Enstitü için de bu tür bir çözüme ge-
reksinme var. Yoksa iyi niyetlı bir girışim olarak kala-
bilir bu. ki yazık olur. Şiir Enstitüsü için, belki de. mer-
kezi Brüksel'de olan Uluslararası Şiir Merkezı'nin ya-
pısını incelemek gerekir.
Ne olursa olsun, ciddi bir adım atılmıştır.
Hâmiş: Karşılaştırmalı edebiyat tarihçisi için ipucu:
Apollinaıre, Ermeni Soykırımını Kınama Kampanya-
sı'nda etkin görev üstlenmiş. (Yeni çıkan gazete yazı-
larının yayın notlarından.)
BUGUN
24. LLDSLARARASI İSTANBLL MÜZİK
FESTİVALİ kapsamında saat 19.00'da AKM K.onser
Salonu'nda Nilgün Alkaya \e Istanbul Trombon
Dörtlüsü'nün konseri. yine saat 19.00'da Aya İnnı'de
La Scala Ya\lı Çalmlar Topluluâu yer alıyor.
SAHAF CÂFE KÎLTÜR MERKEZİ etkinlikleri
kapsamında saat 16.00'da Hakan Alpin \e Hüsnü
Çoruk'un katılacağı "Türkiye'de Çizgi Roman" adlı
söyleşi yer alıyor.
TURK TARİH \AKFI etkinlikleri kapsamında bugün
saat 19.00'daTopkapı Sarayı 1. Avlusunda. "Erensya
Sefradi Müzik Topluluğu'nun dinletisi yer alıyor.
OKMEYDAM HALK KL LTÜR MERKEZİ
etkinlikleri kapsamında bugün saat 13.00'de 'Anadolu
Halk İsyanlan" \e "Baba Ilyas Ayaklanması" başlıklı
seminerler. saat 15.00 ve 18.00'de de Grup Yorum'un
konseri izlenebilir.
Değirmendere 4. Uluslararası
Atişap Heykel Sempozyumu :
Kühür Servisi - Değirmendere Belediyesi ve Mimar
Sinan Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği 4.
Uluslararası Ahşap He\kel Sempozyumu 1-31 temmuz
tarıhleri arasında yapılacak. Zühtü Müridoğlu anısına
düzenlenen uluslararası boyut kazanan sempozyum
süresince sanatçılar Çınarlık Meydanı'nda. asırlık
ağaçlann gölgesinde halk ile iç içe belediye tarafından
sağlanan kestane ağaçlarını oyma işini ,
gerçekleştirecekler. Sempozyuma bu yıl.
Macaristan'dan tmre \eszpremi. Çek
Cumhuriyeti'nden ICâmila Mizora\a. Ukraynadan
Alexander Kniazik ve Türkiye'den Prof. Meriç Hızal.
Hasan Fuat Sarı \e Avhan \'ılmaz katılıyor.
Sempozyum süresince amfi ti\atrolarda Türkçe sözlü
rock. Türk sanat müziği konserleri. dans gösterilen.
çocuk korosu gösterileri. dia gösterileri. step \e bale
gösterileri düzenlenecek.
Avrupa'dan Türk Filmine Maddi
Destek
STRASBOURG (AA) - A%rupa Konseyi bünyesinde
faaliyet gösteren \e A\rupa ülkelerindeki filmlere
maddi destek sağlayan Eurimages adlı kuruluş. Navuz
Turgul'un yönetmenliğini vapacağı ve Şener Şen ile
Uğur Yücel'in baş rollerde oynayacağı "Eşkiya" adlı
filme maddi destek vermeyi kararlaştırdı. Amerikan
Hollyvvood sınemasına karşı. Avrupa sinema sanayiine
destek olmayı amaçla>an Eurimages. Türk-Fransız ve ,
Bulgar ortak yapımı olacak filme, 900 bin Fransız
Frangı (yaklaşık 13.5 milyar Türk Lirası) tutannda
maddi vardım saâlî""»f">t