25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 1996 PAZAR 8 PAZAR KONUGU Hukuk Fakültesi Dekanı Aysel ÇelikeVe göre 150 yıllık demokrasi kültürümüz var: Türkiye'nin laiklikbirikimi vardır *3 LJll LJç İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 17 Haziran'da kuruluşunun 116. yılını kutladı. Bu kutlama çerçevesinde, Osmanlı dönemindeki adı Mekteb-i Hukuk olan Hukuk Fakültesi'nin Dekanı Prof. Aysel Çelikel'le konuştuk. Prof. Çelikel, Mekteb-i Hukuk'un kuruluşuyla laik yasaların öğretildiğini belirterek "Demek ki 'Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bir günde, Türk toplumunun başına laik yasalar getirildi' sözleri gerçeğin çarpıtılmasıdır. Cumhuriyetin ilanı sırasında Türkiye'de bir laiklik birikimi vardı" dedi. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül- tesi'nin kuruluşunun yıldönümii ilk kez bu yıl kutlandı? Seden daha önceki yıllarda böyle bir kutlama yapılmamıştı? - Fakülte'nin kuruluş yılı belli değildi de on- dan. Daha önce dekanlık görevinde bulunan ho- calannıız böv le bir kuruluş gününü araştırma ge- reğini duymamışlardı. • ™ « ™ Seden? - İstanbul Üniversitesi'nin bir fakültesi olarak Türkiye'nin ilk en köklü, en büyük kurumu ola- rak kendimizi öbür üniversitelerden. fakülteler- den farklı hissederiz. Bu. bizim alışkanlığımız. belki de doğal hakkımızdır. Gerçi daha sonralan başka hukuk fakülteleri de açıldı. onların da çok saygın yerleri \ ar. Ama geçmişten kaynaklanan bir alışkanlıkla bir kut- lama. birtören yapmaya önem verilmemiş. Yıl- lar geçtikçe, bu. geçmişle gelecek arasında bir kopukluk yarattı. Ben bir baktım. fakültemizin öğretim üyeleri öğrencileri av ize gibi sallanır ol- du. Yani altımız boşaldı. Başkaları bizim sağı- mızda solumuzda yeralmaya başladılar. Bir de baktık ki tÜ Hukuk Fakültesi gibi bir taküite gündemin birinci maddesini oluşrurma şansını kaybetti. Buyıllarbenim dekan olduğum vıllardı. Ben, birşeylerin yapılması gerektiğini düşündüm. İlk olarak da yapılması gereken. fakültenin geçmiş- ten geleceğe bir tanıtım broşürünün olmasıydı. Epeyce uğraşarak bu broşürü çıkardık. Bunu çı- kanrken fakültenin bir tarihçesinin yazılması ge- rekti. O zaman da okulun kuruluş tarihi günde- me geldi. Ben. Boğaziçi Tarih Profesörü ZaferToprak'a çok güvenirim. Hukuk tarihiyle de özellikle uğ- raşmıştir. Kendisine fakültenin kuruluş tarihini bulmamız konusunda bize yardımcı olmasını ri- ca ettim. Aradı. buldu ve bana. "5 Haziran 12%, (Hicri Takvimle) Perşembe günü kurulmuş," de- di. Bunu bugünkü tarihe çevirdik, 17 Haziran 1880 oldu. Bununla yetinmedik. Ben Zafer Top- rak"tan hangi kaynaklardan bu tarihi bulduğunu alarak bizim Hukuk Tarihi Kürsüsü'nden Yar- dımcı DoçentTeYfikOzcaıTa verdik. Birdeonun incelemesini istedim. O da bu tarihi doğrulayın- ca mesele kalmadı. O zaman biz bu tarihi ilan ettik. mmı^^ Bu tarihe anlattıklarınızdan başka da bir önem atfediyor musunuz? - Dünyanın birçok devletinde hukuk eğitimi ve çağdaş Batılı hukuk kurallannın uygulanma ola- nağı yokken biz bu fakülteyi kurduk. Ama bunu kadılar için kurmadık. Tanzimat'tan sonra almış olduğumuz laik kanunlan uygulayacak hukukçu- ları \e memurları yetiştirmek için kurduk. 1880"den önce medreseler, şenye mahkemele- ri vardı. Ama onlar şeriatı öğretiyorlardı. Yani Hukuk Fakültesi medrese eğiti- minden sonraki ilk laik eğitim kurumu... - Evet. Bu, aynı zamanda bir anlamda Türki- ye'de laiklik hareketinin Tanzimat'tan sonra baş- ladığının kanıtlanndan birisidir. Biz Cumhuri- yet'ten önce de. Tanzimat'la birlikte laik kanun- lar aldık. Bir tek bunların dışında Aile Huku- ku 'dur. 1868'le 1880 arası, Osmanlı Imparatorlu- ğu'nda çagdaş hukuk kurallarına geçmeye yöne- Hk birhareketin varlık yıllandır. Baroda 1878"de kurulmuştur. 1868'de Nızamiye Mahkemeleri ye- niden teşkilatlanmıştır. Yine o yıllarda Galatasa- ray"a bağlı bir hukuk mektebi kurulmuş. ama he- men kapatılmıştır. Esas kurulan fakülte ise Mek- teb-i Hukuk'tur. Mekteb-i. Hukuk Adliye Ba- kanlığı'na bağlı devlet memurlan yetiştirmeyi amaçlamıştır. Mekteb-i Hukuk'ta Cevdet Paşa öğretim üye- liği yapmıştır. Öğretim kadrosunda azınlık cema- atlerinden de kişiler yer almıştır Bu fakültenin kuruluşu, laik hukukun geçmişinin ifadesi. Ben onun için önem veriyorum. "Cumhurivef'le bir- likte bir günde Türk toplumunun başına laik ka- nunlan getirdiler," deniyor ya. bu, gerçeğin çar- pıtılmasıdır. Laik kanunlann bir toplumsal, bir hukuksal birikimi var. Biz Hukuk Fakültesi'nin kuruluş ta- rihini bularak bunu ortava kovmuş oluvoruz. PPOf. AYSEL ÇELİKEL Ortaöğrenimini istanbul Beyoğlu Kız Lisesi'mle yaptı. I.Ü. Hukuk Fakültesi"ııi bilirdikten sonra ABD'de Columhia Üniversitesi 'nin verdiği bıtrstan yararlunanık bir mcıstır pmgramına devam etti. I.Ü. Hukuk Fakültesi 'nde doktor. duçent. profesör unvanlanm cıldı. Aynı fakültede Devletler Özel Hukuku d'ersi verdi. İstanbul Üniversitesi Kııdın Sonmlan Araştırma ve Uygulama Merkezi nin üç kunıcusundan birisi. Çağdaş Yaşanıı Destekleme Derneği iiye.si. Şıı anda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı görevini yüriitüyor. örgütüdür. Bence tabii hepsinin önünde de de- mokrasi kültürü yer alır. Toplumda demokrasi kültürü yeşermemişse ne kadar iyi. ne kadar çağdaş kanunlar kabul ederseniz edin uygulamalarda mutlaka eksiklik- ler olacaktır. Demokrasi kültürü de öyle bir günde oluşmu- yor. Bizim 150 yıllık bir demokrasi kültürümüz var. Ama Batı ülkelerinde bu 500 yıllık. Biz bu kültürü hızlandırıyor ve gençlerimize de bunu aşılamaya çalışıyoruz. Bence Türkiye bir kanun devleti değil. bir hu- kuk devletidir. Yaptığımızeleştirilerdebirhukuk devleti olduğunu kanıtlıyor. Çünkü hukuk dev- leti olmay ıp da totaliter bir dev let olsaydı bugün hiçbir kurum sisteme karşı hiçbir eleştiride bu- lunamazdı. Aneak, yasaların ötesinde. uygulamalar bakı- mından özellikle son günlerde güvenlik güçleri- nin. İçişleri Bakanlığı'nın, Adalet Bakanlığı'nın özgürlükleri kısacak sert tedbirler alacak uygu- lamalarını da görüyoruz. Dayatmacı demokrasi olmaz. Demokrasi halkla birlikte yapılır. Toplu- mun büyük kesimlen ne istiyor? Insan haklan belgeleri neyi emrediyor? Kanunlanmız neyi em- rediyor? Bunları göz önüne alarak. insancıl hu- kuku göz önünde tutarak i^lem yapmalan lazım. Özellikle son biraylık dönemde Adalet ve İçiş- leri Bakanlıklannın hukuk devleti ilkesini sarsa- cak. o ilkeye gölge düşürecek bazı uygulamala- rın içinde olduklarını görüyoruz: ayrıca bu endi- şeyi de taşiyoruz. Bu. devletin rejiminin değişmesi anlamına da gelebilir. Demokratik bir rejimden acaba baskı- cı bir yönteme doğru mu gidiyoruz? Buna siya- set karar vermez. Devletin rejiminin değişmesi- ne toplum karar verir, aydınlar karar verir. Tür- kiye'de çok iyi yetişmiş insanlanmız vardır. On- lar sessiz duruyorlar. Ama gerektiği zaman ko- nuşurlar. Dayatmacılık sizce tarihte başanya ulaştı mı hiç? Mekteb-i Hukuk bir hukuk devletinin temellerinin attlması için kurulmuştu. Peki, II6 yıl sonra Türkiye'nin hukuk devleti oluşuy- la ilgili değerlendirmeniz nedir? - Cumhuriyet'ten önceki hareketler ve Cum- huriyet'in devrimlerı. hukuk dev letı olma yönün- deki adımlar. ışıklardır. Bunları geliştirecek olan hukukçulardır. siyasetçilerdir ve toplumun sivil ClÖRÜŞ/Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV - Davatmacı vöntemler tarihte hiçbir zaman başanya uJaşmamıştır. Çünkü hukuk. kanun de- mek değıldir. Hukuk, yaşamı güzelleştiren. ya- şamın kendisi olan. demokratik, toplumsal ve si- yasal yaşamın güvencesi olan. toplum için ya- şamsal anlam taşıyan bir kavram. Onun için biz hukuka gereken özeni göstermeliyiz. Halen gös- teremiyoruz. Ama göstermeliyiz. Çünkü güven- cemiz, mutluluğumuz hukuktur. Devletin ve toplumun içinde yaşayacağı reji- mi tayin eder. O bakımdan. hukuk eğitimine ge- reken önemin verilmediğinden şikâvetçiyim. Hu- kuka önem verilmivor. Oönem verilmediği için de hukuk eğitimine de önem verilmivor. ™••^B Peki sizce Türkiye 'de hukuka neden önem verilmiyor? Bütün gelişmiş. demokratik Batı ülke- lerinde hukuk eğitimi bir numaralı eğitimdtr. Ge- lişmekte olan. siyasal. sosyal sancılar çeken top- lumlar ve sistemlerde de hep ikinci plandadır. ^ ^ • ^ Peki, bugün Türkiye 'de şeriat huku- kunu savunan gruplar, partiler olııştu. Siz bu- nu nastl karşıltyorsunuz? - Ülkenin demokratik gelenekleri zaman için- de oturuyor. Siyasal demokratik geleneklerde za- man içinde oturuyor. Bugün siyasal fslamı savu- nan siyasal parti olan Refah gerçekten demokra- siye, katılımcılığa. çoğulculuğa karşı bir düşün- ce içinde olsa bile. onu saklıyor olsa dahi. bunu var saysak bile. şu son günlerde çok rahatsız ol- duğumuz siyasal gelişmelerin onları demokratik. siyasal, hukuksal çizgiye çektiği kanısındayım. Hukukun üstünlüğü düşüncesine çektiği kanı- sındayım. Nitekim Anayasa Mahkememiz tarihi bir karar verdi. Karar eleştirilebılır. Tarafsız bir karar verdi ve Refah Partısi'nin başvurusuyla ona öncelik tanıdı. Çünkü onun hukuksal olarak haklı olduğunu var saydı. Demek ki ülkede yü- rüyen hukuk düzeni. hukukun üstünlüğü kav ra- mı gerektiği zaman bu partiye de hak \eriyor\e olanaklar tanıyor. Koalisyon arayışlarrnda koalisyon kurmak için başbakanlık görev ini en fazla oy aldığı düşünce- siyle o partinin başkanına veri>orsa. bu. demok- ratik geleneklerin oluşmasında çok önemli bir katkıdır, bir ışıktır. Artık o parti yıllar içinde daha da güçlense de- mokrasinin önünü kapatamayacaktır. Içlerinde fanatikler olabilir. Fanatizm heryerde vardır. Bu fanatiklerle mücadele etmek görev imızdır. Ama siyasal düşünce farklılığına saygı göstermek de görevimizdir. Demokratik gelenekler böyle oturuyor. Ben zaman içinde bu parti s e bu partiyi sav unanların da hukukun üsrünlüğüne yer vereceklerini düşü- nüyorum. Türkiye'de toplumun huzuru ve rejimin siya- sal geleceği açısından çok önemli bir noktaya değinmek istiyorum: Refah Partisi. çizgisini marjinal olmaktan kur- tarmahdır. Eğeröyleysetabii... Sivasette.ekono- mide, eğitimde. sosyal hayatta ve hukuk düzenin- de mutlak surerte şeriat kurallannın hâkim ola- cağı biçiminde bir izlenim vermekten kaçınma- lan lazımdır. Onların da belli bir dinı düşünce içinde. ortanın sağındaki partiler yanında yelpa- zede yerini alması lazımdır. Ancak o zaman la- ik kesimlerce kabul görecek. benimsenecek. la- ik kesimlerin içine sindirebileceği partiler arasın- da yer alabilecek çizgi içinde olacaktır. Bazı siyasetcilerinin bireysel. fanatik. marjinal konuşmalannı bir yana bırakırsak eskiye kıyas- la Refah Partisi'nin daha çok sistem içinde yer alan bir parti durumuna geldiği izlenimini edini- yorum. Bundan da çok büyük mutluluk duyuyo- rum. Çünkü bu Türkiye hepimizindir. Toplumu: Islam şeriatçılığını savunanlar ya da savunma- yanlar gibi kesimler içinde mütalaa etmek bu topluma ihanettir. dolayısıylaTürkive'veihanet- tir. Bundan mutlak surette kaçınmamız. bağdaş- tıncı bir yöntem izlememiz gerekiyor. Ben Re- fah Partisi'nin kurucularından. yöneticilennden böyle bir rutum içinde olmalannı bekliyorum. Bu. Türkiye'nin geleceği için çok önemli. CANLARA ve DOSTLARA TATİL OLANAĞI Geçen yılki başarılı organizasyonumuza devam ediyoruz. Bu yıl Kuşadası Güzelçamlı'da denize sıfır Otel Eva'dayız. Özel plajı. iki ayrı çocuk havuzu, denizle sonlanan yeşil alanıyla ve odanızdaki telefon, müzik yayını, sürekli sıcak su olanaklarıyla aile ortamına sahip otelimizde çok rahat edeceksiniz. Akşamları sazımız ve sohbetimiz hıç bitmeyecek. 1) Günlük konaklama: Yatak + kahvaltı + akşam yemeği + akşam programları + özel geceler = 45 DM (KDV dahil) 2) 10 gün-10 gecelik paket tatil programı: Efes - Meryemana - Şirince, Priene - Milet - Didim, Pamukkale, Kuşadası, Mavitur, Milli Park gezileri 10 gün -10 gece yatak + kahvaltı + akşam yemeği + geziler + özel geceler + öğle yemekleri (gezilerde)=600 DM (KDV dahil) Telefonla ayrıntılı bilgi ve broşür isteyiniz. EKİN Sosyal Hizmetler Tic. Ltd. Şti. Tel: 0 256 518 36 20 - 512 43 38 Edırne ICıvık Karakolu'nda gözaltında öldüğünde 25 yaşmdaydı. MUSTAFA GÜLMEZ (1963-...) Yaşıyor. Vegülüvor. Düşmana inat. Resmi açıklama: Intihar. Yaşama hakkı en temel insan hakkıd»r. İnsanlık onurunun işkenceyi yeneceğine inanıyor. cumartesi annelerinin direnışini destekliyoruz. Ailesi ve arkadaşlan adına SALİH AYDIN DÜZELTME Tümteks A.Ş.'nin 20 Haziran 1996 Perşembe günü gazetemizde yayımlanan hisse senedi sahip- lerine duyuru ilanında 1996 yılı olarak yazılan or- taklara bedelsiz hisse senedi dağıtımı 1995 yılı- na aittir düzeltiriz. HABITAT-II toplantısının son günün- de birinci komite genel kurulunda gö- rülen tartışma, anlaşmazlık ve gecik- me özellikle 1992'de Rio'da yer almış olan Çevre ve Gelişme Dünya Zirve- si'nden bu yana görülen çatışmanın yeni bir halkasıydı. Çevre, insan hak- ları ve nüfus konularındaki farklı gö- rüşler, bir ölçüde dünyanın Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünmüşlüğünü simgelemektedir. Bu derin bölünme özellikle soğuk savaş sonrası yıllara geri gidiyor. 1992 Rio Zirvesi çevre endişelerini uluslararası gündeme getirmek gibi daha çok simgesel, ama bu yönüyle bile önemli bir iş yaptı. Genelde ba- şansızlığın nedeni Amerika'nın önce- likler listesinin farklı oluşu ve uygula- mada ciddi davranmamasıdır. Aynca Rio toplantısı ikinci Körfez Savaşı'nın rüzgârından sonra, yani Amerika'nın çok yönlü diplomasiyi diktatoryası al- tına aldığı dönemde ve Başkan Bush'un Clinton'a kaybedeceği se- çimden beş ay önce yer almıştı. Bush, toplantıdan üç gün önce çevrenin korunmasına ilişkin bir ant- laşmayı imzalamayacaklannı açıkladı. Seçimlerin arifesinde bu türlü koru- maya büyük Amerikan şirketlerinin karşı çıktıklarını Bush iyi biliyordu. O denli ki, oturum başkanı Singapur Dı- şişleri Bakanı, bu olayın Birleşmiş Mil- letler'e, Amerikan seçim yılında HA- BITATtoplantısınıdüzenlememeder- sini verdiğini söylemişti. 1996'da Amerika'da başkanlık seçim yılı oldu- ğu için olaydan ders alınmadığı anla- şılıyor. Bush yönetiminin çevre siyasetini, ekolojik endişeleri ancak nefretle kar- şılayan büyük Amerikan şirketleri saptamaktadır. Rio toplantısına ayrı- ca kendi örgütlerini sokmuşlardır. Tü- HABITAT'taki Gecikmemünün hedefi Amerika'nın bağlayıcı bir çevre antlaşmasıımzalamasınıen- gellemekti. Onların iradesi üstün gel- di. Rio'da büyük ve çokuluslu şirket- leri denetleme görevi terk edildikten başka, bu şırketlerin kadın ve genç- lik örgütleri gibi yeni haklar ve rollerta- nıyarak tam karşı yönde bir karar da alındı. Yeşil parlamenterler Avrupasi- yasetinde etkili olduğundan, Amerika yakın dostlarının tercihlerini de çiğ- nemekten geri durmadı. Büyük sermaye yerine Güney ülke- lerinin çıkarlarını gözetecek ve bağla- yıcı birantlaşma imzalandığı takdirde. toplantıya katılmayacağını açıkla- maktan çekinmeyen Bush toplantı hedefini değiştirme koşuluyla geldi. Daha 1972 Stockholm toplantısmda kabul edilmiş olan ve endüstrileşmiş ülkelerin garyi safi milli hasılasının yüzde 0.7'sıni vermelerini öngören öneriye Amerika daha o zaman karşı çıkmış, geçen yıllarda endüstrileşmiş 21 ülke içinde yalnız o, yüzde 0.15 gi- bi en düşük oranı ayırmıştı. Üstelik dünyayı daha çok o kirlet- mekteydi. Amerika'nın bu yaklaşrmı bugün de sürmektedir. Bu gerçekler Amerika'nın yoksul ülkelere yardım yaptığını sananların bilgilerine sunu- lur. insan hakları konusundaki anlaş- mazlığa gelince: Güney ülkelerinin birçoğunun gözünde insan haklan ona koşut ekonomik ve sosyal hak- lar olmadan anlamsızdır. Öte yandan Amerika bu kavramdan bazı siyasal hakları, o da belirli iktidarları hedef alarak. kastetmektedir. İnsan hakları- nı ileri sürerek müdahale ve işgal için hangi hakkın, çiğnenmiş ya da çiğ- nenmemiş olsun, söz konusu edile- ceğine de Amerika karar veriyordu. Üstelik Amerika 1966 insan hakları konvansiyonunu ancak 1992'de onaylamış, ona da çekinceler koy- muştu. Bu antlaşma, onaylanan öte- kilerden farklı olarak, iç hukuka geçi- rilmeyecekti. Kişilerin Birleşmiş Millet- ler İnsan Haklan Komitesi'ne tek baş- larına başvurmalarına da 23 Kuzey ülkesi içinde Amerika karşı çıkmıştı. Küba'yı sırf kendine karşı gördüğü için hedef seçen Amerika, Bosna'da- ki insan hakları ihlallerine aynı duyar- lığı göstermedi. Her iki olayda da am- bargo uyguladığını ileri sürmüşse de Küba'ya ambargo 1960'a uzanmak- ta, Bosna'ya ambargo da güçlü Sırp- ları desteklemekteydi. Salvador'daki bizzat kendisinin ne- den olduğu ınsan haklan ihlailerinin ise hiç sözünü etmedi. Amerika bu konuda da tavrını değiştirmemiştir. 1993 Viyana Zirvesi bu devletin insan haklarını kısıtladığı bir toplantı olarak ammsanmalıdır. 1994 Kahire toplantısı nüfus ve ge- lişme konusundaydı. Amerika bu ko- nuya da kendisinin ve genelde kuze- yin çıkarları açısından yaklaşıyor. Bir- çok Birleşmiş Milletler yayınında dün- ya kaynaklarının nüfusu daha az olan Kuzey ülkelerince tüketildiklerine iliş- kin rakamlar ve bilgiler varsa da nü- fus fazlasının Güney'den doğduğuna ilişkin bir tanıtma stratejisi vardır. Ör- neğin bir tüketim toplumu olan yüz milyonluk Japonya eleştiri hedefi de- ğildir. Zengin ve endüstrileşmiş top- lumlar doğa için daha büyük tehlike oluştururken, nüfus artışı Amerika'da değil de Meksika'da önlenmelidir. Dünya nüfusunun 2O25'te 8.5 milya- ra varacağı doğruysa da konuya Ku- zey-Güney çelişkisi açısından bakıl- dığında burada da açık bir adaletsiz- lik görünmektedir. Bazı Katolik ülke- lertutucu Müslüman yönetimlerin de desteğine kavuşunca, Clinton hükü- metinin nüfus kontrolü de Reagan'ın- kine ve Vatikan'a yaklaşmaktadır. 1995 Kopenhag Zirvesi'nde de gö- rüldüğü gibi yeryüzünde zenginlik ve yoksulluk çelişisi VVashington'u Gü- ney ülkeleriyle zıt bir konuma yerleş- tirmektedir. Ikisi arasındaki uçurum gitgide açılıyor. Amerika gelişmeyi sanki destekli- yormuş gibi bir imaj yaratmaya çalı- şırken, bu hedefeyarayacak bağlayı- cı herhangi bir adımı desteklememek, hatta engellemekte başarı gösteriyor. Kopenhag'da ev sahibi Dahimarka ve aynca Avusturya en yoksul bazı ülke- lerin borçlarını bir miktar silerken, Amerika buna da yanaşmadı. Toplantıya Clinton katılmadı bile. 120 devlet ve hükümet başkanının arasında yoktu. Yoksulluğu ortadan kaldırmak için fonun arttınlmasından yana olmadığını toplantıdan önce açıkladı. Yoksulluğun suçunu ve sorumlulu- ğunu yoksul ülkelerin sırtına attı. En çok silah satan kendi oimasına kar- şın, onlan silah almakla da suçlama iki yüzlülüğünü gösterdi. Sonunda bağlayıcı karartar yerine "toplumsal yönden sorumlu" sözcükleriyle ge- çiştirilen bir tavsiyede bulunuldu. Bundan ne kastedildiği anlaşılmadığı gibi, uygulama yöntemi de belirlen- memişti. Amerikaan hükümetinin yar- dımının yüzde 40'ının özel yollardan yapılacağına ilişkin bir açıklama da sanki büyük bir reform gibi sunuldu. Kopenhag'da Kuzey-Güney çelişisi arka planda bir korkuluk gibiydi; öne çıkmadı. Güney ülkeleri bilerek çıkar- madılar, çünkü bir yararı olmayacak- tı. 1995 Beijing Kadınlar Konferan- sı'ndahükümetlerdışı uluslararası ör- gütlerin (NGO) etkilerini azaltmak için ev sahibi Çin'in onların toplantılarını otuz kilometre uzağa almak gibi an- tidemokratik tavırlar İstanbul'da hiç değilse o ölçüde yinemlenmedi. Bu denli toplantılar boyunca konferans alanlan "Birleşmiş Milletler topra- ğı" sayıldığından Genel Sekreter But- ros Gali'nin gelişi bir denge yarata- bilirdi. Bir kez daha seçilmeyi tasar- layan ve Çin'in vetosundan ürken Butros Gali ise üşüttüğünü ileri süre- rek bu görevden kaçtı. Amerika, İngil- tere ve Fransa ona görevini hatırlat- mada birçabagöstermediler. Beijing toplantısı da Kuzey'in ilgisizliği nede- niyle umulan başanya ulaşmadı. Bu konferanslar serisinden olma- makla birlikte, gene 1995'te nükleer silahların yayılmasını engellemekle il- gili toplantı da diplomatik tehditer ve rüşvetlersonucu, Amerika'nın önder- liğindeki bir azınlığın çoğunluğa kabul ettirdiği anlamsız bir eğilimi yansıtı- yordu. İstanbul zirvesinde ortaya çıkan ça- tışmalarbu mirasın doğal sonucudur. Amerika'nın başını çektiği Kuzey ül- keleriyle Güney toplumları arasında temel çıkar ve görüş ayrılıkları vardır. Amerika bu çelişkiyi bazen örtbas et- mekte, ama hep kendi yaranna kul- lanmaktadır. | MumcuSuikasti'ninBiuneyenYönfert CeyhanMıımcuL^YI M ^ a AnlattL Bayilerde,H | Nüfus cüzdanımı, ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. SEZAİRASTGELDİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle