27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 1996 PERŞEMBI OLAYLAR VE GORUŞLER Refah'tan Kurtulmak Prof. BAHRİ SAVCI T ürkıye. eğer çağdaş bir top- lum>a \e çağdaşlıâını ge- lıştırerek bürdürmek isti- \orsa Refah"tan kurrulmaJı- dır. hern de i\edı olarak... Yoksa Refah buyruğundaki bu iktıdar. Türkı\e> ı usa, bılime, bilim- sel mantiğa. fenne. bilımsel etik veeste- tiğe dayalı çağda> yaşam bıçiminden, bi- çemindenıüslubundan). içeriğındenkay- dıracaktır. Türkiveve eşkil yönlerıyle. ele^tirel mantığın vapıcılığına kapalı olan semav ilik dogmalannın egemenliği- ni v-e düzenini gerırecektir. (,'ünkü Refah, ıısun.bilimin. fennin ya- mndadeğıldir: bütün sorunlara. usun. bı- linıin. fennin \ erilerivle değil. vahiveda- yalı şenatın verılerivle yanıt \ermeye kalkar. Kendi kurnazlık düzeninin işine geldigı zaman da her şeyı. şeriata uvdu- rarak ıvani "takjyye"'ler yaparak) sözde hılirrbellik de taslar.' Ehrbaşkadevişle Refah. çağdaş yaşa- mın biitiin durumlanna (hallerine. halet- lerinelvahivden gelen şeriat ıleşenatdo- ğasına uygun sosval. ekononıik çözüm- lerle yanıt \erir. sıkiştığı zaman da ger- çeğı şenata uydtıran takıyveler yoluyla, yine şenatın semav ı hükümleri altına alır. Böv lece şeriatın ırısanlara ahlak. dürüst- lük. esenlik. huzur. ekonomik gönenç ge- tıreceğıni söyler. Müslümanları bu \ola vatırmak ıçın de derece derece düzenlediği dinci kurs- lar. eskil okullar, imam liseleri yoiuyla bu insancıklan. şeriat dogmalanna bağlı bir bilimsizliğe mahkûm eder: bu Miislü- manlan. eleştiriye, sorgulamaya dayalı gerçek çağdaş eğitimden yoksun bıraka- rak: dini, sömürücü politikalara tutsak kılar.Bu. Osmanlı yenilikçilerinden beri aranan ve sonunda Mustafa KemaJ'le ka- pısı açılan değişim; oluşum, gelişim ay- dınlığından, Türkiye'yi kökeninden ko- parmaya yönelmedin tevekkül felsefe- siyle yoksulluğu. gizemli (mistik) bir yazgı zevki kılmadır. "Aman canını. bu kadarını yapamam* demeyın. Evet. Türkıye'nin değişim. oluşum, gelişim sürecinin doğrultusuna, onun do- ğasına. yönelmiş bulunduöu çağdaşla^- manın Türk tarihinden gelen zorunlulu- ğuna bakacak olur isek, kimsenin ve hiç- bir akımın. Türkiye'yi bu gelişme çizgi- sinden koparamayacağını anlanz. Türki- ye'nin bundan sonra artık eskilliğe dön- dürülemeyeceğini algılanz. Türkiye'nin çağdaşlaşma yolundan "ebedi" olarak saptınlamayacağını an- lar \e algılanz, ama Refah'ın Türkiyemi- zin başına öreceği türlü "politika çorap- larT ile Türkiye'yi yüksek faturalaröde- meye mahkûm kılacağını da unutmama- mız gerekir. Örneğin şu konuyu ele alalım: Demok- rasi konusunu... Jlk bakışta demokrasi. ıktidann çoğul- cu birsiyasal yapıda. genel seçimden çık- masıdır. Bütün vönetiminde de hukuk ile bağlanmasıdır. însan haklannın. devletin işle\i olmasıdır; toplumun ve dolayısıy- la devletin siyasal örgütlenmesinin laik olmasıdır. Laisizm. vicdantn hem dinın hem de devletin baskısından azadeliğidir. Re- fah ta, bu yoktur; Sünni şeriat, insanı \e toplum ile devleti bağlamaktadır. Re- fah'ta \ icdan, doğal özgürlügünden yok- sundur. Iktidann \e dolayısıyla bütün devlet organlannın. bütün eylem ve işlemlerin- de hukuk ile bağlanmasına gelince: bu da onlann "insan haklan doktrini'"yle bağ- lanmasıdır: iktıdann. insan haklan öğre- tisinin l4 yap" \e "yapma" dedikleriyle, kesin olarak göre\ lendinlmesidir. Çağ- daş demokrasi iktidarı. insan haklan doktrini içinde tutmadadır. Ve "temel eğftiırT insanın. bir temel hakkıdır. İnsan haklan öğretisine göre de iktidar. eğitim hakkını. 8 ila 11 yıl her- kese sağlamak zorundadır. Çağdaş algı. bilimsel olarak bu sayılan bulmuştur. Be- den ve ruh sağlığı, ancak 8-11 yıl eğitim görmekle sağlanır bu algıya göre... Böy- le bir temel eğitim almayan insanın be- den ve ruh sağlığı. kendisine gelecek çiz- mede. meslekseçmedeyetersızkalır. İn- sanı kendisinden başkasına bağımlı kılar. geleceğini çizmede... Refah, bu bilimsel gerçeğe aldırma- maktadır. Çünküonun sosyal-sivasal ide- olojısi. insanlan. geleceklerini ve mes- leklerinibelirlemedetamolgunlaşmadan yakalayıp insanlan. semavi birdüzenin öğesi. aleti olarak kullanma ekseni üze- rindedir. Refah. insanı uzunca bir temel eğitim- le kişi lik kazanmadan yakalay ıp semav i- liğe yatkın bir alet olarak elinde tutmak ister. Refah'ın temeldeki amacı hiç kuş- kusuz bir "şeriat toplumu" kurup onun oylanyla "şeriat iktidarTgütmektir. Bü- tün toplumu ve devlet politikasını dahi, semav iliğin göklerine göre yeğlemek. saptamak. uygulamakla işlev li birsema- v i dev let otoritaryanizmi, totalitaryaniz- mi kurarak... İşte bunun içindir ki Refah. 8-11 vıl- lık temel eğitıme karşıdır; böyle bir te- mel eğitim ile "Türk insanı"n»n özgür us, özgürbilim. özgür fen. özgür eleştiri.öz- gür sorgulama sıstemi içinde özgür bir demokrasi öğesi olmasını istememekte- dir. Refah için demokrasi. halkı, sema\ i normlarla koşullandırarak vahi>den ge- len bu normlan \e onlara dayanarak uy- durulmuş. bir sürü us ve bilimdışı hükmü egemen kılına yoludur. Yani. önce halkı koşullandırma ortamıdır demokrasi... Sonra da bu koşullar içinde oluşan hal- ko\u ile iktidar olarak. demokrasiyi rafa kaldırarak. onun verine bütün yetkileri "ilahi bir merkez"de toplama (totalitar- vanizm): oradan da bu vetkileri. kendin- den başka hiçbir makam. kurum, örgüt ve halk denetimi ve katkısı olmadan. sınır- sız olarak kullanmanın yolunun açılma- sıdır demokrasi... Evet, başka partilerdedinleoynamış- Iardır. ovnamaktadırlar. Ama Refah'ın- kinde bir temel aynm vardır: Refah val- nızca oy toplamak için dinle oynamıyor; ıki yüz yıldır aranan v e sonunda Musta- fa Kemal aydınlanmacılığı ile bulunan, çağdaşlaşmış bir Türkive olgusunu silip onun yerine Semavatçı bir ümmet toplu- mu gerirmek istiyor; onun değişmeyen ve bu yüzden eskilleşmiş. hurafeleşmiş ku- rallanna bağımlı bir yaşam biçimi getir- mek istiyor. Tam bir çağdışı darbe! Buna göre bütün insanlanmız, bütün sosyal katmanlanmız. bütün siyasal par- tilerimiz, kendilerini Refah'a teslim et- memelidırler. Herkes "milli, manevi de- ğerlcr, muhafazakârbk, liberallik" tezle- rini ve savlarını "laisizm ve insan hakla- n" kavramları içinde, yeniden değerlen- dirip demokrasi uyanışına yönelmelidir. Bu süreç. demokrasiyi yok etmek için Refah'ın güttüğü "takıyyedemokrasisi" olmamalıdır; çağdaş kafayı, çağdaş ruhu. çağdaş tutumu >aratan ve çağdaş bir ya- şam biçimmi içeren ve getiren bir gerçek demokrasi olmalıdır ki. ancak o. Re- fah'tan kurtulmanın demokrasi içreyol- lannı bulmayı sağlar. Bunun da şimdiki en kestirme yolu, Tansu Hanım'ın değil, bizzat DYP'nin, ayarak Refah'a destegini çekmesidir. Elli Yıllık Bir Dernek RAHMİ KUMAŞ 1 966 vılında Trabzon Lisesi Konferans Salonu'nda Birleşmış L'luslar Örgü- tü'nün 21. kuruluş yıldönümü kutlanı- yordu. Bu kutlama izlencesınde ben de konuşucu olarak görev lıydim. (O zaman matematik öğretmenıvdim.) Amerikan barış gönüllüsü MissJuth'den sonra söz sırası ba- na geldi. Ben yaptığım konuşmada. Bırleşmiş Uluslar düzeninin do|ru olduğunu. kaldı kı şim- diki örgütün Uluslar Rurumu (Cemiyetı Akvam) deneyinden de yararlanılarak olusturulduğunu, ama yine de başarılı olamadığını anlatmaya çalı- şıvordum. Bir ara sözü ABD ile SSCB'nin veto- larına getirdım ki. bir öğretmen kendini tutama- yarak fişi prizden çekip sözümü kesmeye çalıştı. Salon kanştı; öğrenciler öğretmeni yuhaladılar. beni alkışladılar. Törende \alı \e ötekı yönetici- Ier olduğundan gerçeğı gördüler \e konuşmamı sürdürmemi j^tedıler. Konuşrnamı bitirip verime oturdum. Ancak kentin sağ gazetelen beni "politika ya- pı>or~ diye karalamaya kalktılar. Trabzon V'alılı- ğı. hakkımda soruşturma açmavınea Mılli Eğitim Bakanlığı'ndan müfetti^ getirttıler. Sonunda ba- na bakanlık disiplin kurulu -ujarma'* cezası ver- di. ama olay ı çıkaran ögretmene hiçbir 4şlem yap- madılar. O dönemın anavasasının 114. maddesı beni Danıştay'a baş\ urmada özendirdi ve ben so- nunda bu cezayı iptal ettirdim. Bu konudaki Da- nıştay karannı bir anı diye saklamakrayım. (*) 1960 güzünde ilk kez Ankara'ya gittiğimde Yüksek Oğretmen Okulu lokaline Cumhunyet ve Ulus gazetelen alınıyordu. Bu gazetelerden ve özellikle AhmetŞükrü Esmer'den dış politika bil- gisi ve tadı almaya başladım. Öyle ki milletveki- li olunca ilk işim öğretmenlik olduğundan Eğitim Yarkurulu'nda, daha sonra da Dışişleri Yarkuru- lu'nda üyelik göre\ i yaptım. Bu derneğin varlığını geç öğrendim. Birleşmiş Milletler Türk Derneği 'ne 1990'da üye olunca ça- lışmalanna katıldım ve derneğin genel y aznıanlı- ğına getirildim. Gördüm kı bu dernek 1946 yılın- da kurulmuş. Elli yıldır varlığını sürdüren bu der- neğe. Kızılay, Yeşılay. Çocuk Esirgeme Kurumu gibi dernekleri saymazsanız en eski bir dernek de- nebilir. Prof. Cemil Birsel, Prof. Ahmet Şiikrii Esmer, Hazım Atıf Kuyucak, Şinasi Devrim ile Abdülhak Şinasi Hisar'ın kurucusu olduklan derneğin ama- cı şudur: Birieşmiş Uluslar düşünce ve ülküsünü halka yaymak, Birleşmiş L'luslar ilkelerinin gerçek- leşmesine çalışmak ve bu doğrultuda, Türk ulusu- nun varaıiannı savunma ve sağiamayı destekk- mektir(Tüzük m. 2). Dernek. amaçlarına \armak için yayınlar verip toplantılardüzenlemektedir. Birleşmiş Uluslar Ör- gütü Genel Kurulu'nun üve ülkelere salık verme- si üzerine her üye dev lette kurulan bu derneğe. ül- kemizde kamu yaranna çalışır dernek sanı 1978'de verilmiş. Bugüne dek yirmi vayını çıkar- mış. yirmi birinci yayını çıkarma çalışmaları için- dedir. 1997yıhnı ÛNESCOHasanÂliYücerian- nıa yılı daolarak duyurduğundan. 1997 yılı için- de Hasan Âli Yücel adına biryayın çıkamianın ça- Iışmalannı sürdünnektedir. Ikı yüzdolayında üye- si olan derneğin üye dokusu bakımından çok ni- teliklı. ama sayı yönünden yetersizliği kolaylıkla söylenebilir. Derneğin: devletlerarası anlaşmazlıklann ba- nşçı v öntemlerie çözülmesini sağlamak, insan hak- lanna her yerde gerçeklik kazandırmak, doğru banşı sağlamak için üvesi olduğu Birleşmiş Ulus- lar Dernekleri Dünya Federasyonu'nun (İngiliz- ce'den kısaltılmış olarak HFUNA) Lüksem- burg'da ellinci kuruluş yılını kutlayan genel kuru- luna katılmak için TC Başbakanlık Tanıtma Fo- nu'ndan istediğirnız beş yüz milyon liralık yardım başv urusuna bir yanıt gelmedi. Ama bu arada gerek ANAYOL, gerekse ardın- dan gelen REFAH YOL hükümetleri kendi yandaş- ları kuruluşlara milyarlan gece yarıları akıttılar. Biz de bunun üzerine toplantıya kendi olanakla-; nmızla valnız Başkan lsmail Hakkı A\dınoğlu''nü gönderdik. Birleşmiş Uluslar Örgütü'nün elli yaşına van- şı. ikinci bir elli yılı da görecek mi sorusunu orta- ya attınyor ister istemez. Çünkü tek kutuplu dün- yada. örneğin Bosna Savaşı'nda Birleşmiş Ulus- lar Örgütü veNATObaşansızolurken. tek başına ABD sorunu çözmeye, hiç olmazsa savaşı durdur- maya yeterli oldu. Bu örgüte duvulan güven sar- sıldı. Bu durumda bizim bu derneğe de kimi çev- relerce, bu yönden ilgi pek sağlanamadı. Oysa Birleşmiş Uluslar Örgütü gerek vetolarla. gerek- se akçalı yönden başansızlığa. bir yerde ABD ile Rusya'nın yüzünden geldi. Ama yine de L'NES- CO, L'NICEF gibi yan kuruluşlann uluslararası düzlemdeki etkinlikleri bile Birleşmiş Uluslar Ör- gütü anlayışmın ne denli yerinde olduğunu gös- termeye yeter. Uluslararası düzlemdeetkinlikgös- terip elli yıl yaşayan başka bir kuruluşu insanoğ- lu gördü mü? Bu bakımdan Birleşmiş Milletler Türk Derneği'nin amaçlan doğrultusunda etkın- lik göstermek banşa katkı yapmak anlamına gel- mektedir. Bunun için Kuzey Kıbns Türk Cumhu- riyeti'nde de böyle bir dernek kurmak doğru ola- caktır. (*) Bir matematik öğretmeni olarak "Birleş- miş L'luslar Örgütü " üzerinde nasıl komışturul- dum? Daha önce okulda "An Dili Yayma Ko- 4&-''mtJgtı\ivm 've çağın^orunlarına ilgili ol- ^ d ü ördüler. Bunyfı için baria görev verildi. ARADA BİR ŞİIVASİ ÖZDEINOĞLU Prof. Rüştü Yüce'nin Ardından Prof. Rüştü Yüce, ölümüne inanamadıklanrnızın en yenisi... Kısa bir süre önce toprağa verdık ve bugün so- ruyoruz: "O, gerçekten öldü mü?" Son güne kadar, ölümü yeneceği inancı vardı içimiz- de. Rüştü, ölümünü -bir sportmene yakışır yüreklilikle- sabır içinde ve korkusuz bekledi. Yokluğunun bizlerde yaratacağı büyük acının ötesindeki dram, işte şudur: Ulkeye en yararlı olacağı dönemde imgelerini ve öz- lemlerini bir kibrit aleviyle yakar gibi, ölüme yiğitçe di- renerek göçen bir "Umut İnsan". Rüştü Yüce, babasını çocuk yaşta yitirmişti. Baba- sı da kendisi gibi idealist bir eğitimci, sözünün eri bir insandı. "Genç ölmek" gibi bir kaderi babasıyla pay- laştı Rüştü... Dayımın oğlu Kasan Basri Yüce'yi birtra- fik kazası sonucu sonsuzluğa yolcu ederken, başı ucunda yaşadığım acıyı bugün de duyuyorum. Rüştü Yüce'yi ve kardeşini. özverili biranne, sayısız güçlüklere karşın büyüttü ve okuttu. Rüştü. yetenekli bir öğrenci ve seçkin bir sporcu olarak, öğrenim yılla- rında ün yaptı: ulusal takım kaptanı olarak. bayrağımı- zı uluslararası arenalarda onurla dalgalandırdı. "Baba Rüştü"ad\, basketbol karşılaşmalarında. birzaferslo- ganı olarak yıllarca çınladı. Prof. Rüştü Yüce, henüz üç yıl önce, Ortadogu Üni- versitesi'nde, seçkin bir öğretim üyesi ve başanlı bir dekan olarak görev yaptı. Hemen arkasından, birpar- tinin Ankara Büyükşehir Beledıye Başkanı adayı ola- rak, yerel seçimlere katıldı ve seçimi kaybetti. Kısa bir süre sonra da hastalanarak ölüme karşı bir meydan sa- vaşı vermeye başladı. Ne yazık ki bu savaşı da kay- betti. Ama hiçbir zaman. Atatürk ilkelerine olan son- suz inancını yitirmedi. 19. yüzyıl başında yaşamış italyan şairi Giacomo Leopardi: " Yaşam, insanın ancak ölümle kurtulabileceği uğur- suz bir armağandır" diye bir tanım yapıyor. ilk bakışta çok kötümser gibi görünen bu tanım, özellikle genç yaşta hayata veda edenler için bir ger- çek payı taşımıyor mu? Her ne kadar matematikçi ve filozof Pascal, "Ben, yalnızca kendi yerime ölürüm" diyerek mantık açısın- dan doğru sayılabilecek bir hükme varmışsa da; ö\er\- le birlikte, onu sevenlerin de birparçaöldükleri, bir baş- ka gerçek değil mi? Bütün aynlıklar erkendir de. bütün genç ölümlererken değil midır? Şair, "Tanrım, can al- manın sırası mıydı? I Muradım vardı alınacak I Hesa- bım vardı görülecek I Sualim vardı sorulacak I Tan- rım, can almanın sırası mıydı?" diye yanıp tütse de, geride kalanlann yaşamı sürdürmek gibi vazgeçilmez görevlerı vardır. Kaç kişi filozof Heidegger gibi, ölü- mün, doğuşumuzla birlikte bizim içimizde banndığını anımsayarak yaşar? Kaç kişi ölüm metafiziğine sığına- rak avunmaya çalışır?Gerçek odur ki; zaman, daha ni- ce sevgiliyi sevenlerinden kopanp götürecektir. Genç, yetenekli ve yaratıcı her insanın ölümü, yanda kalan bir destan ya da "bitmemiş bir senfon/"dir. Ölüm yolculuğunun daha başından beri. Rüştü Yü- ce'yi yalnız bırakmayan arkadaşlan ve can yoldaşı-eşi Süheyla Yüce, onun başlıca şansı oldu. Ankaralılann sunduğu ödüle gelince: Arkadaşlarından, dostların- dan. yakınlanndan. öğrencilerinden ve halkımızdan oluşup. Rüştü Yüce'yi mezarına kadar uğurlayan o çok görkemli ve vefalı topluluktan daha anlamlı bir ödül olur muydu? JTRT-INT Lu ,f 2L0 ANKARA RÜZGARI BU RÜZGARI TRT EKRANLARINDA YAKALAYIN. TÜRK HALK ve SANAT MÜZİĞİNİN SEÇKİN İSİMLERİ, SERAP ve SÜMER EZGÜ'NÜN KONUKLARI OLUYOR... PENCERE Çetin Devlete Sövmüş... Zıvanadan çıktı bu iş... Koskoca Çetin Altan'ı "Devleti tahkir etti" diye 159'dan ağır cezaya yollamak ne anlam taşıyor?.. Fikir suçundan haklarmda dava açılmış yazarlanr adları. ipı kopmuş tespih tanelerı gibi her gün gaze- telerin sayfalarına dağılıyor, toplayıp birbirine ekleye- rek halı pürmelalimize ya sabır mı çekelim?.. Çetin'in Nilgün Cerrahoğlu ile bir uzun konuşma- sı Millıyet'te yayımlanmış... Ne demiş: "Ben istiyorum ki, devlet çete olmaktan çıkıp hu- kuka otursun." Fenamı demiş?.. 1950'li yıllarda, Demokrat Parti iktidarı sırasında, Falih Rıfkı "Çete" başlığı altında bir yazı yazmıştı; doğru Ağır Ceza Mahkemesi'ne... 1946'da gırdiğimız çok partilı rejimden bu yana 50 yıl geçti. demokrasiyi kuramadık. Ceza Yasası 20'nci yüzyılın ortasında Falıh Rıfkı için işliyordu; 21 'inci yüz- yıla birkaç yıl kaldı. Çetin için işletiliyor. Bedevı çadınnda Türkiye Cumhuriyeti aşağılanır- ken, başbakanı, Kaddafi'nın yanında suspus oturan ülkenın, yazarını devleti tahkir ettın diye ağır cezaya yollamasınm gülünçlüğü meydanda değil mi? • TCK'nin (Türk Ceza Kanunu) 159'uncu maddesi çağdışına düşmüş bir anlayışı vurguluyor; devlet ve devletin ne kadar kurumu varsa tümünün "manevi şahsıyetini tahkir ve tezyif" edenı cezalandırıyor. Ba- tı'da zamanaşımına uğramış bu anlayışın çoktan ra- fa kaldırılması gerekırdi. Peki. siyasal iktidar bu paslanmış maddeyi neden bileytaşına vuruyor?.. Nasıl ışler bu madde?.. Çetin Altan'ın sözüyle ya da yazısıyla devlete ha- karet ettiğıni düşünen savcı, 159'dan dava açmak için Adalet Bakanlığı'ndan izin almak zorundadır. Ya da Adalet Bakanı. savcıyı uyanr. 159'uncu maddeyle ağır cezada çok yargılandım ben, ama ne zaman savcılığa sorguya çağrılsam, kar- şımda anlayışlı bir hukuk adamı bulurdum: - llhan Bey biz bu yazıda 159'a giren bırşey gör- medik, ama Ankaradan uyanldık... Sıyası bir maddedir 159... Çok merak edıyorum, 21 'ınci yüzyıla 4 kala, "Dev- lete hakaret etti" diye Çetin Attan'ın yargılanması için izin veren Adalet Bakanı kim?.. • 1946'dan 1996'ya yarım yüzyıl geçti... Yarım yüzyılda kaç seçim yapıldı?.. Meclislerkuruldu, Meclıslerdağıldı, darbeler yapıl- dı, darbeler aşıldı, hükümetler birbıri ardından geldi geçti. koalisyonlar dönemıne girdik... Seç/m.. seçım.. seçım... j Peki, demokrasi nerede?.. Neden gerçekleşemiyor?.. Meclislerde milletvekillerının ellerini kollarını kimler tutuyor? Avrupa gümrük bırliğine girmek için poposunu yır- tanlar, fikirözgürfüklerini sağlamak yolunda neden kü- çük parmaklarını oynatmıyorlar?.. 1982 Anayasası da asker zoruyla yapıldı... Büyük Mıllet Meclisı'ni dolduran "siviller" neden demokratik bir anayasayla ışe başlayıp özgür toplu- mu kuramıyorlar?.. • . Avrupa gümrük birliğine girdik, ama dembkrasi- den uzak yaşıyoruz. Yazarını "Devlete sövdü" diye ağır ceza mahkeme- sinde yargılayan ülkede demokrasi olmaz. Biz, önce bu kafayı değiştirelim... ŞANAR'A ÖZCÜRLÜK Banşin inatçı sesi sanatçı Şanar Yurdatapan'ın tutuklanmasını kınıvoruz. Öne sürülen tutuklama gerekçelerine ikna olmadığımızı kamuovuna duvuruyonız. Şanar Yurdatapan'ın talep \tıf > ılıııaz \>lav Vrıııan Axluı Fnı;in Aİİ Va>lı A\«ej;ül Gokçe Ahıııe! Telli Adııaıı ^ ücr) \>lekiıı Çaknıakçı Ahıııpt Keskin Aİİ TulaJ Aİİ BaJkir lifılıaıı ^iııı-i'k Biilenl Bilşiıif (an Dündar (.en^iz Sezici C.eınal $aıı (Jezmi Er«öz ('afer Tahak Celal Başlangaç Deniz Türkali Etlip Akiıavram F.rdiııç \kba; Enver Künden Erol Özkök llalil Ergün Hüse>in Kıı/u Hüseyin Atabaş Hiiseyin Şahin Illıaıı İrenı İlka> Akkaya derhal serbest bırakılmasını ) ediyoruz. Kula> köktürk Koıııct , Kenan Bal Lale Man.-»ur Mendere> Saıııancılar Mazluııı Çüııen > Vtuslafa Suphi Muralhan Muıiüan Mll.-lafa Köz Mahir (TÜıi5Îra> Mu.»a Kart Necnıetlüı ÇobanojÜu Nur Sürer Orlıan f'aınıık ' Orlıan Avduı Oral ÇaJiîlar Orlıan A]ka> a Öner Yağcı ' Onıer Iğur ' S^ıııra Sonıersan J Se\al Esaslı : Sfzai Sarıoğdu > Suna Ara« Şükrü Erbaş Türkan Şoray Tunoa> Akdoğan Y ajar Keıııal • Yusuf Çelin ' Veoihi Tiıııuroğlu ı Zerriu Taçpınar | AYDIN EROL Seni hiç unutmayacağız. OLCAY - AHMET ARSLAN, SEMR4 -SEDAT KEStM, NADİRE - TA^TL \ MATER. FEYZA - İBRAHİ.M ÇINAR. ALİ BAŞPINAR CANLI YAYIN TEŞEKKUR TRT Istanbul Radyosu Başspikerliği'nden emekli FAİK YENİN'in (Galatasaray Okulu arkadaşlan arasındaki lakabı "lngiliz FAİK") vefatında beni yalnız bırakmayan TRT Istanbul Radyosu arkadaşlanna. TRT Jstanbul Haber Merkezi'ne ve dostlanmıza teşekkürü bir borç bilirim. EŞİ: MtHRtBAN YENİN (GÖMÜÇ)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle