Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SA/FA CUMHURİYET 24 EKİM 1996 PERŞEMBt
12 DIZIYAZI
raştırmanın
raştırılması
Araşürmacılar ve
reklamcılarşımartmayagelmezongrenin teknik
boyutlan konusunda
söylenebileceklerin
"izteraıe* olanağı
. ^ L J ^ . bulurvabılenlerve
lerkesin kendi "beğeıu""si ile sınırlı
kalacagı açıktır. Bu sınırlılık burada
yapılan değerlendirmeler için de
gîçerlidir.
Cncelikli söylenebilecek olan.
longredeki iki "gen«r oturum
vipıldığı. yogunluğun ıse "paralel"
oarak adlandınlan oturumlarda olduğu
oacaktır "Markanın geleceği" ve
*veni kitie iletişim araçlannın etkileri"
bışlıklı "genel" oturamlarda
taiışılanlann güncelliği konusunda
hcrhangi bir kuşku bulunmamaktadır.
Cerçekten de bir tarn gün tartışılan
"narka" ıle yanm gün tartışılan -ve
iser istemez "elektronik medya"dan
ycğunlaşılan- "yeni kitle iletişim
araçları" konulan, sadece "pazar
aıaştırması" -\ e giderek pazarlama-
bcyutuyla değil. bireylerin -ve
kırumlann- "giindelîk yaşamı"nı
etkileme boyutuyla da güncellik
ta.'imaktadır.
Marka bağımlıfarı ve
umursamazlar
"IMarkaıun geJeceğine" ilişkın olarak
sunulan bildinler ve yapılan
konuşmalar-ki içlerinde Türkiye'den
Yaman Akalın (Plus Remark) ve
Mehmet Ali Berkman'ın da (Arçelik)
görüşleri yeralmıştır. "marka
bağımulan" bir yanda. "marka
umursamazlan" öte yanda olmak
üzere, geniş bir "ydpaze"de yer alan
tüketicilenn "marka tercihleri"
üzerinde durdugu gibi söz konusu
tercihleri değiştirmek amacıyla
izlenmesi gereken şirket marka
stratejilerinin ne olacağına da ışık
tutmuştur. Üzerinde görüş birliğine
vanlan bir nokta da "marka"nın da
artık bir şirketin "mal varlığı" içinde -
teknik deyimiyle "akrir*inde-. yer
alma durumunda oldugu olmuştur.
Konu çerçevesinde izleyebildiğim
bildiriler içinde en çok ilgımi çeken
ise. "nıarka'" dendiöinde akla gelen
"Coca Cola". "BMYV~, "Sony" vb
belirii "ürün"lerle ilişkisi olan
markalann dışında kalan. bir
"hizmet"le, "turizm" ile ilgili
yaklaşımı sunan bildiri oldu. ' :
"Iguassu" adını dev ekranda
gördüğümde "bu da ne ola kFdiye
aklımdan geçirdim. ama sıra süre
içinde dünyanın ikinci büyük çaglayını
olduğunu, Puerto (guazu (Arjantin)-
Foz de Iguaçu (Brezilya), Ciudad del
Este(Paraguay)arasındaki sınır
bölgesindeyeraldığını. son yıllarda
buraya gelen "turist" sayısının
azaldığını, Fozde Iguaçu'dan birgrup
işadamının çözüm arama>a başladığını
vb ögreniverdim. Çözüm bir kez daha
"araştırma"da aranıyor ve "Mguassu
Çağlayanr bir "marka" gibi
araştırılmaya başlanılıyor. Sonuçta
"pazar araştırması" yeni bir "marka"
yaratılmasında başanlı oluyor;
Brezilya'daki Foz de Iguaçu kenti
**odak"olmaktan çıkanlıyor;
çaglayandan çıkan olan üç ülke
işbîrliğine gidiyor. Bu amaçla Mart
1996'da. üç-uluslu birsivil toplum
kuruluşu olan "International Iguassu
Center Institute" kuruluyor. Bu
"marka'nın nasıl birgelişme
göstereceğini merak etmedigimi
söyleyemeyecefim...
Oturma odası için savaş
"Veni IdtJe iletişim araçlannın cfkisi"
deyince akla ilk gelen, "elektronik
medya" başlığı altında toplanan ve
teknolojik açıdan gerçekten baş
döndürücü bir gelişme göstermekte
olan üriinler oluyor. Nitekim
Hollanda'dan. Philips Sound &
Vision'dan James NVoudhuysen'in
yaptıgı konuşmasının başhğı da
"oturma odası için veriten savaş"tı.
Dünkii oturma odanızı düşünmenizi.
bugünkünü gözünüzün önüne
getirmenizi ve yannkini düşlemenizi
öneririm. Ya da annenizin. babanizın
\ideo. bilgisayar, CD-Rom, Internet vb
gelişmeler karşısındaki şaşkınlığını
gözünüzün önüne getirip, yann aynı
duruma düşmekten nasıl
kurtulabileceğimizi düşünedurun...
Aynca "birey" olarak bu tür
gelişmelere ayak uydurmak da yeterli
değil -ve olmayacak: "ülke
ortaiaması" olarak ne düzeyde
olduğunu irdelemek gerekiyor. Üstelik,
yakalanması gereken -ve hiç
yakalanamayan- "çağdaş uygarlık"ise
Türkiye'den daha geri düzeyde olan
Uyelik
m
Ulke
%76
3
1
i
Faaliyet
S2 n m
denHaag fetenbui denHaag istanbu) Afaştmiîa KuSlama Afaştımacf Dfğer
+ Kutlanıa
I U>e olmayan
I Lhe olan
I Avrupa dışı
3 Doğu Avnjpa
I 1 Doğv Avrupa
I den Haag
ülkelerle karşıla^tırmalar yapmanın
aldatıcılığına da hiç kapılmamak
gerek... Söz gelimi, Federal
Almanya'da, Ağustos I995'te. hane
halklarının yüzde 28.5"inde "kişisel
bilgisayar" olduğunu, aln ay sonra
Mart 1996'da bu oranın yüzde 29. 6"ya
çıktığmı bilmek. bunlann yüzde
17"sinin -modem bağlantisı" olduğunu
öğrenmek, aynı süre içinde Internet
kulananlann oranının da yüzde
18.3'ten yüzde 31.1 "e çıktığını
öğrenmek sizi "karamsar" olmaya
itmiyorsa. biraz ileride karşımıza
çıkacak "mutlu insanlar"dan
olmamanız için bir neden olmadıgını
düşünüyorum.
Kongre boyunca düzenlenen "paraleP
oturumlarda tartı^ılanlara gelince.
"genel" oturumların genelliginden
uzmanlaşmaya doğru bir gidisj görmek
mümkün oldu. Örneğin "nitel
araştırmalar". "nitel araştırmalann
gelecegi", "araştırmada etik
standartlar". ">eni üriin gelışrirme".
"Doğu \\rupa pazannda araştırma".
"Latin Amerika'da araştırma" v b
konulan, gerek kullanılan araştırma
teknikleri. gerek yönelinen "pazar"a
yönelik yaklaşımlar açısından
dinlemek, bu tür bir uzmanlaşma ile
yiiz > üze gelmek anlamına geliyordu.
Izleyebıldiklerim arasında ilgimi çeken
iki bildiri "tüketiciye kulak
verilmesi"ne ilişkin bir örnek olayın
sunuldugu bildiri ile "odakgnıp
toplantısı"na katılacak kişilerin
seçımine ilişkin bildiri oldu.
Birincisi, 1995 yılında. en yakın
rakibinden 1.5 mil>on kasa çok satan
"Bailyes Irish Cream"ın deneyimini
yansıtıyordu. Ingiltereden Tracey
VVTıiteile trlanda'dan Mark
O'Dohcrty'nin birlikte yaptıklan
sunuşu dinler. dev ekrana yansıyan bir
olayı anımsamadan edemedim.
UludaS'ın önde gelen otellerinden
birinde "Irish Cream" istemiş \e
"yok" yanıtını almıştık. Çıkarken
barda "Bailejs Irish Ceram" şişesini
görmüş. barmene "neden 'Irish Cream
yok' dediniz, vanrnş" dediğimde. "o
Baile\s" vanıtını almıştım. Gene de bu
anımı kendime sakladım. Tracey ile
Mark "a aktarmadım: araştırmacıları
bir. reklamcılan iki, şımartmaya hiç
aelmez...
Fkinci bildiri ise "İspama". üstelik
"Madrid" imzasını taşı>odu. "nitel
araştırma" yöntemlerinden biri olan ve
on-on beş kişinin biraraya getirilerek
belırli bir konu çevresinde görüşlerini
belirtmeleri. tartışmaları temeline
dayanan "odak grup toplantılan"na
katılacak kişilerin. daha önceden
benzer birdeneyimi "çok-örneğin beş
ve daha yukan"(=uzman)- >a da
"sınırlı" -örneğin bir. iki kez- geçirnıış
kişiler olduğunda mı havatlarında hiç
böyle bir deneyim geçirmemiş kişiler
olduğunda mı daha iyi sonuç -konu
araştırma olduğundan "bilgi''-
alınabildiğini tartışmaya açıyordu.
1987 ve 1996 yıllarınd'a yapılan
araştırmalann bulgulan. hiç deneyimı
olmayanlann daha çok enerji
harcadıklarını. bu nedenle de "bilgi
alma" anlamında daha yararlı
olduklarını sergiliyordu.
Hindistan"dan Debi Prokash Basu'nun
sunduğu. "tüketinı araştırmalannda
'etnografik'yöntemlerin
uygulanmasrna ilişkin bildirinin ise,
dinleyenlerin dağarcıklanna yeni -ve
özgün- bir şeyler kattığını
düşünmüyorunı.
kongrenin son gününe damgasını
vuran ise -kanımca- "paralel"
oturunıların ikıncısi oldu. Aııcak.
bütün bildirilere > ırmibeş dakika sunuş
süresi avnldığı halde "kongrenin en iyi
bildirisı" seçilen bildirinin sunuşunu
onbeş dakikaya sığdıran, Isviçreden
Chriftof Buri-Andrew Findlay, kendi
bildirilerinın sunuşunu kaçırnıama
neden oldukları gibi Ingiltereden Julia
Cartside'ın "en hi sunuş" ödülünü
alan bıldirisinı izleme olanağımı da
neredeyse yok edeceklerdi. Bereket kılı
kılana yetişebildim de Julia'nın
gerçekten kısa. ama öz ve özgüvenli.
üstelik "ante fre?e" gıbı ancak
meraklısını ilgilendiren birürünle ılgılı
bildirısıni sunuşunu ilgiyle izleme
olanağını buldunı. Microsoft ile ilgili
bildirinin biraz "marka"nın arkasına
sığındığını. oysa "enivi örnek olay"
ödülünü alan Hong - Kong'dan Khushi
Khanna'nm ödülünü gerçekten de hak
ettiğini düşünüyorum.
Dev pazar Çin
Dev ekranda çekikçe gözlü bir kız
çocuğun renkli vesikalık fotoğrafı.
Yümuşak bir .ses duvuluvor: "Size
birini tanıtmak isti>orum." Sonra
yapılan araştırmalann. Çm'de çoeuğa
verilen önemi gösıerdiğınden başlıvor.
birailedeki altı >etışkının (ana-baba ve
her ikisinin anası, babasıl çocuk
üzerine nasıl titrediklerini anlatı>or\e
çocuğu niteliyor: Küçük imparator...
Ekliyor. "çocuk de>ip de geçmeyin" v e
Çin koşullannda yetışkinlerden biraz
harçlık alan çocuk sayısının 300
milyon olduğunu, bunun ise vılda
yaklaşık 6 mil>ar ABD Dolan tutan bir
pazar oluşturduğunu anımsatiyor. Pepsr
Cola'nın bu büvoik pazara yeni bir ürün
sunması için yapılan çalışmalan
anlatarak sürdürüyor konuşmasını.
Sonuç: Meyve adam (fruitman) adı
verilen. "gerçek" ile "fantezirı
yi
birleştiren bir "kahraman" ve "Fruit
Magix~ diye bir marka...
Oturumun adının neden "işiniziyi
yapın.."anlamına geldiginı anlamam
için ıse verilen dört ödülden üçünün bu
oturumda sunulan bildırilere
verildiğini görmem gereki>or...
İki arada bir derede salon değiştirip
"paralel" oturumların birincisıne
gıdıvorum ve çok da ivı edıvorum.
Fransa'dan Jacques Braun ve Pierre
Calnıard itnzalı bildiri "adressiz basılı
maizemenin alıcıları"üzerine -kendileri
kongrenin dördüncü ödülünü. "en iyi
yöntem" ödülünü alıvorlar- Türkiye'de
pek yaygın olmamakla birlikte.
özellikle Batı Avrupa'da çok vavgın
olan -^e kâğıt tüketımi üzerindeki
etkisi başlı başına bir araştırma konusu
oluşturan- ev lerin girişlerıne. posta
kutulanna atılan basılı maizemenin
kimler tarafından alındığının ve
okımduğunun nasıl saptanabileceği
sorusunu yanıtlavarak bu ödülü hak
ettiklerinı düşünüyorum.
Öğleden sonra da -bana göre-
"paralel'" oturumlardan ikincisinin
egemenlıği süriivor Bu kez "yaşamın
niteligi" üzerine dört ilginç bildiri
eıkıvor karşımıza: bildiriler kadar
sunanlarda ilginç. ~Zaman"ı bir-ve
önemli- "gerilim yaratma", bu nedenle
de "> aşanıın niteligini olumsuz
etkileme" öğesi olarak ele alan Rudolf
Bretschneider'in sakalını "zamandan
tasarruf" için kesmedığıni,
araştırmacılık dışında da spordan
müziğe kadar uzanan becerileri
olduğunu öğreniyoruz. ltalya'dan
Marco Vecehie ise "opera sanatçısı"
olanıadıgından araştırmacı olmuş (!);
sunduğu bildiri ise "tuvalet kâğıdı"nın
önemı üzerine. Kullandığı sözcükler
ise özenle seçilmiş: "Bedenimizin
nazikbiryeri". bunlardan sadece
bınsı.
ABD'de yaşayanların
sadece yüzde 10u mutlu
Hollanda'dan Carl C. Rohde,
"şirketlerin toplunısal
sorumluluklan"nı gündeme getirerek
kongrenin son bildirisıni sunuyor. Ama
bana kalırsa. kongrenin Türkiye'de
yapıldıgı göz önüne alınarak Thomas
MiMer'ın bildirisı ileüapanmalıydı
kongre... "Mutlu insanlan mutlu
vapan nedenler"ın irdelendiği bildiri,
ABD'nde 1994'te yapılan araştırmaya
göre ABD'nde yaşayanların sadece
yüzde lO'unun "mutlu"olduklarını
sereilemekteydi -bu oran Rusya'da
!995'te vüzd'e l ımiş- peki. ABD'deki
yüzde lÖ'un "mutlulukreçetesi"...
Miller'a göre bu "mutlu" insanlan
dığerlerinden avıran "şans" değil; çok
tarklı davranış biçimlerine ve
öncekilere sahip olmaları. Yaşamiarını
kontrol edebiliyorlar; sadece bugünün
değil. varının dünyası ile de mücadele
etme>e hazırlar; çok paralan
olduğundan değil. öncelikleri öyle
olduğundan paranın >aşamlarına
hükmetmesine izin vermiyorlar. uzun
enmlı çözümler üzerinde
yoğunlaşıyorlar; yaşamı günlük bir
"seriiven" olarak algılıyorlar. "Mutlu"
Anıenkalılann önceliklerine ilişkin
siralamada 125 "değişken" var. En
>onda ver alan on beş "değişken"i
ventıek. Türkive'de vaşajan bizler için
"mutluluk"düşlerinin yıkılmasına
vetıvor. Tüketilen alkol miktan.
kılisenin toplumsal yönü. yerel
vönetimler. görünüşünüz. kongrenin
başarımı. havat pahalılığı. ırk
sorunian, ulusal egitim sistemi. sağlık
tıziksel durum, hava. çevre kirliliği.
kamu borçlan, toplumsal sorunlar,
başkanın başanmı. ABD'nin dış
polıtikası. hak ve hukuk ile ilgili
politikalar.
Bekir Coşkun'un unutamadığım bir
yazısı geliyor aklıma: özü -
anınısadığım kadarıyla- şöyleydı:
Gelişmiş ülkelerde. bızim gibi
"sokaktaki insanlar" pariamentonun
nasıl çalıştmhnası gerektiği.
milletvekillerinin nasıl daha verimli
olabilecekleri- hükümetin neden
toplanmadığı vb üzerine kafa
yormazlar. bu siyaset adamlannın
işidır. Türkiye'de ise bu tür sorulara
bizler kafa >oruyoruz. siyaset
adamlarını ise bu tür sorulan hiç mi
hiç ilgılendirmiyor... Bu durumda.
Miller'ın ölçütleri kullanıldığında.
Türkiye'deki mutlu insanların siyaset
adamîan olduğu sonucu çıkarsa
şaşırmamak gerekir.
SÜRECEK
ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI YILIVL4Z ŞIPAL
5 yıl tabandan ve 26 yıl tavandan priın ödeyen iki sigortah
Soru: Eğitimim, Edebiyat Fakültesi Türkoloji dalıdır. 1952 yılından
1978 yılına kadar 26 jil öğretmen olarak görev yaptıktan son-
ra 1978 yılında SSK'den emekli oldum. 1982 SSK bildirgesine
göre 1. derece 6. kademeden, 831 göstergeden \e yüzde 70 ay-
lık bağlama oranı Ue emekli aylığı almakta\ım.
Temmuz 19% maaşım 10.814.713 TL.
Ağustos 19% maaşım 25.728.703 TL.
Eylül 19% maaşım 16J50.000 TL.
Buna göre Evlül 1996'da aldıgım maaş doğru mudur? Doğru
ise >üksekögrenim gören ve 26 yılın bedeli, asgari ücretin altı-
na mı düştü? Asgari ücretten ayhk alan apartman kapıcımıza:
Asgari ücret 17.010.000 TL.
Sigorta primi 5.700.000 TL.
ödüvoruz. Aynca lojnıan, eltkrrik ve su parası da ekleniyor. Ben
26yıl en yüksek primi ödeyerek yüksek tahsil yapmış öğretmen
olarak çalışmış olduğum halde. asgari ücretin altında mı kalı-
yorum? Ağustos ile eylül aylan arasındaki maaş farkı nereden
kavnaklanıvor'.' V'.A.
YANIT: Kamuoyunda "Süper Emeklilik Vasası" olarak bilinen
3395 sayılı yasa iîe SSK aylıkları arasındaki dengeferalt üst olmuş-
tur. Daha önceki yazılanmızda bu konuya sıkça değindik.
1982 yılındanönce emekli olanlardan. süper emekli ler dışında ka-
lanlann aylık oranları yüzde 70'te kalmıştır. 1982'den sonra 26 vıl
(9.360 eün prim ödeyen bir siaonalının aylık bağlama oranı vüzde
79'dur.)
1982'den önce 5 yıl (1.800 gün) asgari ücretten prim ödeyen bir
sigortalı. bugün en azyaşlılıkaylığıolan (alt sınır aylığı) 15 milyon
292bin900liraalmaktadır. Bunakarşılık26yıl(9.360gün)env'ük-
sek ücretten prim ödeyen bir başka sigortalının aldıgı aylık. 17 mil-
yon 784 bin 250 liradır. 21 yıl fazla prim ödeyen sigortalı. 5 > ıl prim
ödeyenden sadece 2 milyon 500 bin lira fazla aylık almaktadır. 21 yıl
fazla prim ödemenin bedeli 12 milyon 500 bin liradır.
1982'den önce 26 yıl büyük bölümünü tavandan prim ödeyerek
emekli olan bir sigortalı. 16 milyon 250 bin lira alırken 1996 yılın-
da 26 vılın yalnızca son 8 yılının primini tavandan ödeyerek emekli
olan bir başka sigortalı. 24 milyon 551 bin lira aylık almaktadır
Kısaca. 1982 yılından önce 26 vılın primınin tümünü de tavandan
ödeyen bir sigortalıva vüzde 70 ten 16 milyon 292 bin 500 lira aylık
ödenmektedir.
Alt Gösterge tablosu I. derece 6. kademeden yüzde 70 üzerinden
ay lık alan bir sigortalının yeni göstergesi. 6.488'dir. Yaptığımız he-
saplamava göre I Temmuz 1996'dan geçerli 2.550 katsayı ile 4 mil-
von 690 bin lira sosyal yardım zammı ile birlikte Eylül 1996aylığı-
nız 16 milyon 271 bin 80 liradır.
Ağustos 1996 aylıkları. I temmuz 21 ağustos (ya da I temmuz -
23 ağustos)arasındaki sürenin farklan daeklenerek ödenmiştir. Ağus-
tos 1996 ajlığınızdaki fazlalık bu farklardan kavnaklanmaktadır.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bakanlık 2-0 Önde Başlıyor...
Beterin beteri var, 12 Mart'ın beteri 12 Eylül'dü.
12 Eylül'de generaller, alanlarda, demeçlerinde söy-
lediklerini pek beğenmekteydiler, yargı ile ilgili ola-
rak şöyle diyorlardı:
- Efendim, biryerde yargıç ile savcı kavga ettiler,
Adalet Bakanlığı 'ndan giden müfettiş, savcı hakkın-
da rapor düzeniedi, savcı görevinden alındı; yargıç
müfettiş gitti, Yüksek Yargıçlar Kurulu, yargıcı gö-
revinden almadı. Çifte standart oluyorefendim, çif-
te standart! Dillerdeki buydu, çifte standart!
"Böyle olmaz" diyorlardı. "Bunu birüniteryapıya
kavuşturalım, tek çatı altında toplayalım, yargıç-
savcı bir arada olsun. Karma bir kurul yapalım, tek
çatı altına, Adalet Bakanlığı bünyesine alalım" de-
diler. En büyük kazık orada atıldı. Yargıçları, savcı-
ları siyasal gücün buyruğuna verdıfer.
Savcıların tam bağımsız olması gerekmiyordu hu-
kukçufarın çoğunca. Dünyanın hiçbir yerinde de
savcılar tam bağımsız değildiler. Savcının bir yanı,
devlet ayağında olacaktı. Hukukçulara göre yargı-
cın bağımsız olması ışi çözerdi. Savcının bir kamu-
ya dönük yanı vardı. Dünyadaki uygulama da böy-
leydı. Bir adalet bakanı savcılan açığa alabiliyor sav-
cılara yönerge gönderebiliyor, "Şu konuda dava aç"
diyebiliyor. Bizdeki gibi "olayı kapat" diye emir ver-
miyor yalnız. Türkiye'de bir de genel yapıdan kay-
naklanan sıkıntılar var, o ayrı. Ama yargıçlar bağım-
sız olursa, savcı şöyle de böye de yapsa, yargıçla-
rın bağımsızlığı sorunu bir noktada çözebilır diye
düşünmekte kimi hukukçular.
12 Eylül'de yargıçlar. savcılar tek çatı altına alının-
ca, bunun adı hemen kondu: "Yanm porsıyon ba-
ğımsızlık"; savcılar için yanm porsiyon bağımsızlık,
yargıçlar için de yanm porsiyon bağımsızlık gibi. Iki-
si de tam bağımsız olmayan iki organ yaratıldı dev-
let içinde. Ikisi de Adalet Bakanlığf na bağlanıp, ba-
kanlık denetçilerinın denetimine sokuldu. Bakanlı-
ğın, idarı yönden yolladığı genelgeler, yargıçları da
bağlar duruma geldi, anayasa hükmü gereği. Böy-
le bir ortam doğdu. 12 Eylül'ün yaptığı ilk iş. Yük-
sek Yargıçlar Kurulu'nu kapatmak oldu. Kimı üye-
ler. Yargıtay'a döndüler. kimi emekli oldu aynidı.
Yeni yapıda, kurul 7 kişiden oluşuyor, bunu biliyo-
ruz. Bakan ile müsteşar, oylan da var, kurulun önü-
ne gelen hergirişim, maça2-0galip başlayan birta-
kım görüntüsünde. Çünkü, kurulun sekreterliği, per-
sonel genel müdürlüğü onlara bağlı. Onların yöner-
gesiyle hazırlanıyor her şey. Toplantılara 2-0 önde
giriyor. Atama işlemi, disiplin işlemi, herçeşit işlem-
de.
Personel genel müdürlüğünün hazırladığı bir ta-
sarrufa, bakan, müsteşar karşı çıkmaz. NecJen çık-
sın? Zaten onlann yönergesiyle hazırlanıyor. Bir ka-
rarname taslağını önce personel genel müdürlüğü
hazırlar.
- Bunu kararnameye koyun, ben kurulda bu ka-
rarı savunacağım dıyor. bakan ile müsteşar. Kendi-
lerine göre birtakım gerekçeler de buluyorlar. Tabii
bu arada maça 2-0 başlıyorlar zaten. Kendilerine ya-
kın iki kişiyı de buldular mı yedi kişilik kurulda 4-3
gitti! Birçok işlem 4-3 geçiyor, kimi de oybirliğiyle ge-
çiyor.
Peki, bunları önlemek ıçın ne yapmalı?
Daha önce de vurgulandığı gibi konu anayasadan
kaynaklanıyor, anayasal değişiklık gerekiyor.
Yargıçların özlük hakları ile ilgili dünyada çeşitli dü-
zenler (sistemler) var. Bunlardan biri. Fransızların
"cooptation" dedikleri bir yöntem var: "Kendi üye-
sini, kendisinin seçmesi" demek. Sadece, •Uğraş
(meslek) mensuplanndan bir kurul oluşturulur. 1961 -
1971 yılları arasında yürürlükte olan Yüksek Yargıç-
lar Kurulu gibi. Bakanın, müsteşann oy hakkı olmaz,
salt uğraşsal bir yapılanma. Bu, bizde uygulandı.
Dünyanın birkaç yerinde daha böyle uygulamalar
var. Genellikle yüksek yargıçlardan oluşan bir kurul
yapısı.
Bizdeki Yüksek Kurul yöntemi, bugün dünyanın
üç ülkesinde var: Fransa'da, italya'da bir de Türki-
ye'de. Model ise Fransız-ltalyan karması. Ancak,
italya'daki kuruluş modeli şöyleydi: italyan Yargıç-
lar-Savcılar Kurulu, 23 kişiden oluşmaktaydı. Ital-
yanlar 1987'de kurulun yapısını değıştırdiler. On ki-
şi daha ekleyip 33'e çıkardılar. Kurulun başkanı cum-
hurbaşkanı oldu. Yargıtay Başkanı ıle Yargıtay Baş-
savcısı doğal üye oldular. 33 kişi böyle. Gerıye ka-
lan 20 kişi, uğraş mensuplan arasından, bunlar yük-
sek yargıç. Bir bölümü kürsü yargıçları, 20 kişi böy-
le. On ikisi de barolardan, hukuk fakültelerinden.
profesörlerden gelen kişiler.
italyanlar. "Temiz Eller"eylemine böyle başladılar.
Yüksek Kurul'dan başladılar işe. italyanların bir de
İsa'dan Önce 500'lerde bir Roma Hukuku yarattık-
larını düşünmek gerek. Böyle bir ulusun uygulama-
ları da çok değişik oldu elbette. italya'da yargıçla-
rın atamalarını Adalet Bakanlığı yapıyor, bu kurulun
aldığı çerçeve kararlar gereğince yapıyor atamayı.
Atamaya itiraz olursa yüksek kurul toplanıyor. Ata-
ma işine gırmiyor İtalyan Yüksek Yargıçlar Kurulu.
Fakat bildirildiğine göre orada atamalara şimdıye
değin ciddi bir itiraz gelmemiş. Daha doğrusu, Ada-
let Bakanlığı konulan çerçevenin dışına çıkmamış.
Öyle ilkeler koyuyorlar ki, bunlar bizdeki Yüksek As-
keri Şûra'ya benzer bir düzen. Yılda birli dönemler-
de toplanıyor, ilke çerçeve kararlannı alıyor. ilke ka-
rarları doğrultusunda rutin atamalar yapılıyor...
Türkiye'de atamalann nasıl yapıldığını yinelemeye
gerek var mı?
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS
1 2 3 4 5 6 7SOLÖ4NSAĞA:
1/ Orhan Ke-
mal'ın. sinemava
da aktarılmış bir
romanı. 2/ Bir sa-
\ı... Birdenız tek- 3
nesinın başka hır
tekneyevadaiske-
leyeyanını vererek
vanaşması. 3/ Bil-
yelı vatak... Bırgı-
damaddesı.4/Tec-
rübelı. usta... Bü-
yük Okyanus'ta 8
bir ada-devlet. 5/ g
Saniyedebırjullük
iş yapan bir motorun güç
bınmı... Rady urnun simge-
sı. 6/ Genellikle hayvan
postundan yapılan başlık...
İkmci derecede olan. 7/ 3
Düşünce... Bir ılimiz. 8/
Evlerdeyatak.yorgankoy-
maya yarayan büyük do-
lap... "Hayır" anlamında
kullanılan söz. 9/ Hayvan-
lara vurulan damga... Has- 8
ta olmama durumu. esen- n
lik.
9
V LKARIDAN AŞAĞnA.
1/Hüse>in RahmiGürpınar'ın bir romanı. 2/Olağandan öte-
de. hayal ürünü. ilginç... Tavız. 3/Bır balık. 4/Eksiğı olma-
yan... Bir renk... Bır nota. 5/ Yurdumuzda tunstik bir göl...
Ekmek. peynır gibi maddelerın üzerinde. nem ve ısının et-
kisiyle oluşan yeşil renkli mantar. 6/ Derıde sinırler boyun-
ca birtakım agrıiı fıskelerin dökülmesıy le beliren hastahk...
Okyanusya halklarının erkeklik ve bereket tanrısı. 7/Güzel
sanat... Asya ıle Avrupa'yı ayıran dağ sırası. 8/ Istanbulun
eski adlanndan biri. 9/Eskıden Karagözoynatılan kahvelere
verilen ad... Bıber.