27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EIİM1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVİIN İLYASOĞLU Yliizik dünyasmdan karelerGeç JI fuftcki yazırra Es- kişehiıAnadclu Ünıversite- si yetkflilerinjen bır ;itenı faksı gıJdi Açlışgece-i AÜ Spor Srlonu'rda dinl«Jıği- mizkoısenn izlenirm leka- leme allığım vazıda fe:ti\a- lin bır an önceakustik cona- nımlı, ierçek bırkonscr sa- lonuna^avuşrrasınıdilfmıs., oluşumınu sajlayan Zeyti- moğlu af>esıni kutlamışim. Oysa;?u etknliklerir ger- »çekleşnesi ıçın canla başla katkıda bulunan AnaJolu tjniverstesı'ncen sözeme- yi; tüm mekânları. pıyino- lan ses ve ışık uzmanlan ka- darbir d>luhizmetlisinikul- lanıma sjnduğunu anlaana- y ı göz ardı etmişım. Bz\m izledığiniz açılış korserı daha ÇOL sayıda izleyi;ive sesleneblmek ıçin spor sa- Ionunda>er akıış. Fesaval etkinlıkbrinın ana salonu olan 52Ovişilik Atatürk Kül- tür Merlezı Konser Salo- nu'nun is; tüm gereklı dona- nıma sahp olduğu açıkljnı- yor. Dilepmız bütün bu kat- kıların :onucu Eskışehır Festivalinin daha çok ilgi görmesi, daha çok izley ici- yi alabılecek büyük konser salonlan ile bu ilginin pekiş- mesı. Konser salonu sorunu bü- tiin kentlerimtz için geçerli bır sorun. İstanbul'da koca- man bir Atatürk Kültür Mer- kezi \ar. \ıllardır konser sahnesi olarak tasarlanma- mış bir sahnede. derin boş- luklar. yüksek tavanlar ve kötü bir ışıklandırma altında konserleryapıhr. En sonun- da OYAK sponsorluğu ile bu yıl orkestranın çevresi ve ta- \anına uygarbirçerçeveya- pılmış. Şimdi orkestramızın sesi bir başka tınlıyor. Ü'yelersehpalarındakino- ta> ı yeni ışıklandırma ile da- ha ıvi görebilivorlar. İD- SO'nun geçen haftaki prog- ramında Tadeusz Strugaîa vönetımınde yeralan Ali Do- ğan SinangiTın (1934) yayJı >azlar süitı belki de bestecı- nin bugüne dek en çok ses- lendirilmiş yapıtı. 1953 yı- • Müzik tarihinin "altm çağfnı altın gibi bir topluluktan, New London Consort randinledik. Philip Pickeun yönetiminde ve soprano Cathrine Bott'un solistliğindeki konseri kaçıranlar ne kadar üzülseler yeridir! II. Philip'in ve I. Elizabeth'in sarayındaki neşeyi, insan sesindeki ilk süslemeleri, çalgı tınısında insan sesi arayışını ve Cathrine Bott'un sıcacık öykü- ezgilerini kaçırdılar. lında. bır gençlik çahşması olarak ortaya çıkmış. sonra- dan geliştireceği tekniğin denemeleri \e arayışlarını içeriyor. Vorumun genelde pianissimo tutulması gizem dolu bir atmosfer yarattı. Eğer Sınangil çalınacaksa neden onun daha yeni. hıç seslendirilmemiş bir senfo- nık yapıtı seçilmemiş aca- ba'.' Hadı yeni kuşak bestecı- lerprograma alınmıyor. bil- dik bestecilerimizin veni seslerini de mi merak etmi- yoruz' Konserin so/isti bir za- manlar harika çocuk olarak sunulan Özbekistanh piya- nist Ale\i Sultanov'du. Ge- çen y ıllarda parlak resıtalini unutamadığımız bu genç pi- yanisti bu kez Chopin'ın iki numaralı piyano konçerto- sunda cunıartesi sabahının rnahmurluğunu üstünden atamamış bircansızlık için- de bulduk. Sultano\ da nice genç gibi olgunluğa erme- den. yapayca parlatılmış ve çok genç yaşta doruğa tır- manmış olmanın yorgunlu- ğunu mu yaşıyor dersiniz? Strugala'nın solistin soluğu- nu dinleyen eşlikçıliği ve Schumann ın dördüncü sen- fonisindeki titiz yönetimi kayda değerdi. Altın çağdan müzik Cemal Reşit Rey Salo- nu'nda müzik tarihinin 'aftın çağı'nı altın gibi bir toplu- luktan. Nevv London Con- sort"tan dinledık. The Bri- tısh Councıl'in aracılığıyla düzenlenen bu Rönesans sesleri, uzun zaman kulak- larımızdan silinme>ecek. Müzik tarihinde ortaçağ ka- ranlığından. dinsel baskılar- dan kurtulan insanın Röne- sans'la ka\uştuğu coşkuyu barok döneme bağlayan yıl- lara altın çağ adı \ erılı'r. Dünyanın yaşamaya. keşfet- meye değdiğini fark eden in- san. artık doludizgin >aşa- manın tadını almıştır. Bu dünvanın ölümden sorırası için bir prelüd olduğu. yal- nız dinsel degerlerin egemen olduğu dönem geride kal- mıştır. İnsan sesi çalgılarla kaynaşır. Dansların devini- mi şarkılara yansır. Aşk, ilk gençlik. delikanlılık. sarhoş- luk, esriklik gündemdedır. Philip Picket'in yöneti- minde \e soprano Cathrine Bott'un solistliğindeki kon- seri kaçıranlar ne kadar üzülseler yeridir! II. Phi- lip'in \e I.EIizabeth"in sara- yındaki neşeyi. insan sesin- deki ilk süslemeleri. çalgı tı- nısında insan sesi arayışını ve Cathrine Bott'un sıcacık öykü-ezgilerini kaçırdılar. Bis olarak Thomas.Mor- ley'nin 'Now is the month of ı\fa>ing'inı yeni bir çeşıtle- me ıçinde yinelemeleri ise konserin tümünü ayn bir renk ile noktaladı. Arşiv değerinde bir kitap Dr. Hamii Alacahoğju'nun müzik anekdotları rengârenk birer akide şeken. Tan Oral'ın çizgileriyle Pan Yaymcılık tarafmdan bugünlerde basıldı. Hamıt Alaeahoğlu iik kurulduğu günden beri Istanbul Şehir Orkestrası'nda ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasrnda bınnci kemanlararasında yer almış, otuz yıl bu kuruma hizmet vermiştır. Aynı zamanda psikıyatnst olan Alacaiıoglu, öykülerındeki kahramanlan biraz da ruhbilimsel deneyimlenyle ele alınış. Konusu, müzik dünyamızdaki karakterler. Orkestranın 1944-45 yıllarındaki ilk kuruluş çabalan. Başka yerde görevi olsa da kendini müziğe adamış. para pul beklemeden çaian nice üye Cemal Reşit Re> 'e. Demirtıan Altuğ'a. Ali Sean'e. Orhan Borar'a. Muhiddin Sadak'a. radyonun ilk günlerine kadar bır dönemi yaşıyorsunuz. Yalnız şefler, solistler ya da orkestra üyeleri değil; tonmeisterler. eleştirmenler, dinleyiciier de aiıyor nasıbını. Tatlı, akıcı bir dilde. bir solukta okuyorsunuz. Ve tadı damağmızda kalıyor. Yalnız anekdot olarak gülüp gecmek bir yana arşiv değeri de olan bır kifap. Giris yazısında. "Mözik dünyasndan birkaç enstantanevi karele>im dedik", diyor Alacalıoölu. Türk bestecileri ve yabancı sanatçılar ÖNPER KÜTAHVALI İZ.MİR -Soloculanmızla sanar kurumlannıızın cag- daş Törk btstecilerinı scstesıdırme bakımıııdaır cpey- •elı sıkı davrandıklarını süreklı yazıyoruz: ama çağdaş Tıirk miiziâı açısından sanınm yeni bir aşamanın eşi- ğındeyiz. Bestecilerimızı seNİendiren yabancı sanatçı- lara daha sık rastlar olduk. Aslma bakılırsa 1920'lerden günümüze bestecileri- mizin yapıtlarını çalan çeşitlı yabancı orkestralar oldıı. En ilginç örnek. HikmetŞimşek'in doldurduğu 20plak- ta yeralan 30 dolay ındakı Türk yapıtını. Macar. Alman \e Yugosla\ orkestralarının seslendirmesıdir. Şu\arki \erdiğim örnekte yapıtlann itıci gücü olan sef ile solo- cüar Türk sanatçılanydı. Şimşek'ın dışında bazı ses- lendinneler de besteeınin gözetiminde yapılmıştı. Gir- rrckteolduğumuzyenı aşamada iseyorumcularyaban- cıdır. Böy lece bestecılenmizın notaİarı. daha yansız \e daha e\ rensel bir anlayışla müzige dönü^türülmektedir. Geçen hafta Izmir. yukanda özetlediğım yeni olgu- nun iki güzel örneğinı yasadı. Ankara'da Bartok ile SaNgun'un büstleri açılmıştı. Mutlu olay. Jzınır'de Ma- ca-soprano Edith Marçit Sallav ılepıyanıst KatalinHe- gedüs'ün resitahy le kutlandı Sallay. çağdaş Macar bes- tecılerın yapıtlarından oluşturduöu programını Sa>- gun'dan bir halk türküsü \e üç şarkıyla başlattı. Beste- cımızin, belki itırazlara yol açabilecek bir yaklaşımla vtıbancı ağızdan seslcndrriMiğini duynıak. bana^gmç geldi; yüreğım knançla doldu. 18 ekım cuma günü \enlen resitalden çıkıp koşar adımla İZDSO'nın olağan hafta sonu dinletisıne yetiş- tık. İlk yapıt H. F. Alnar'ın "PreliitveİkiDans"ıydı \e bu kez şef yabancıy dı. 1984-94 arasında ADOB'da ko- nuk şef olarak göre\ alan. daha sonra İstanbul ve An- kara De\ let Operalan'nda Genel Müzik Dırektörlügü yapan Antonio PirollL Alnar'ın müzığini iyi çözümle- mış; orkestra güzel tınladı. Doku içindeki karşı ezgi çiz- gilerı. gerektigi gibi işittirildı. "Prelüt ve fki Dans" Alnarın en sık çalınan > apıtı- dır. 1935'teülkemızdeki ilkseslendirmeyı izleyengün- lerde Mahmut Ragıp GazimihaJ. onu ö\en bir eleştiri yazmiştı. Yapıtta makamlanmızın işleniş tarzına hay- ranlık duy an yazar, \ lyolonsellerin kısa ezgısinde Müs- tear makamının kullanılışını özellıkle ilginç bulmııştu. Bu olay dan sonra y apıt önce bestecinın. daha yakın za- manlarda da Hikmet Şimşek'in dınletı programlannda yeraldı Şimşek'inMosl-o\a Rad_\o-Tele\izyonSenfo- ni Orkestrasf y la yaptığı \e ilk kuşak beş Türk besteci- sınden birer yapıtı içeren CD onunla başlamaktadır. Pi- rolli lempolan daha yürük alsaydı. yorumu daha da iç- tenlik kazanacaktı. Özellıkle zeybek tarzındakı ıkinci lemada, Kmponunağırhğj.e45e>^öze baitı.. Pirolli ikıncı olarak O. Respighi'nın "Saba Melikesi Belkıs" süitıni seslendirdı. 1932 de La Scala'da ovna- nan ay nı ad altındakı balenın dört güzel dansından olu- şaıı süıt. ülkemızde ilk kezçalınmaktadır. Respıghı ya- pıtında. öğrermenı Rimsk>-korsakof ile Stravinski'nın etkilerını duy uruyor. Aynea doğıı ha\3sını vansıtan ez- gılerle ritım özeiliklerıne yer \crerek yapıtını ıçerikle bütünleştırmış. Müzik herşeye karşın özgün, canlı \e renklı. Roma Santa Cecila Konser\atu\an'nın Piyano, Or- kestra Şefliğı. Bestecilık \e Koro Şefliği bölüınlenni bi- tinınş. çeşitli yanşmalarda derece almış. aynca opera alanında ıızmanlaşmış bulunan Pirolli. başarılı biryo- rum ortaya koydu. Orkestranın tımsı dolgun \e parlak- tı. Sanatçılanmız. bestecinin değışık çalgılara yazdığı soloları ustaca çaldılar Böylece "Saba Mefikesi Belkıs". bu ilk seslendırnıenin ardından ızley ıcılerin coşkulual- kışlanyla selamlandı. Ne \ar kı asıl coşku ikincı yan- da yaşandı. Paganini'nin 24 Caprıce kaydıyla müzik- se\erlerin vakmdan tanıdığı Rus asıllı. fakat Amerikan uyruklu genç kemancı .\lexander Markov, Çaykovs- ki'nin Op. 35 re majör keman konçertosunu çaldı. !963'te Moskovada doğmuş olan Markm; babası Albert Markov'un öfrencisidir. Dınleıı yaşamı dokuz yaşında başlamıştı. I976'da ailesıyle birlikte ABD'ye sıâınan sanatçı. '•Paganini Yanşmasrnda altın madal- ya"aldı. 1977de "JulianT, 1980'de ise -Los.\ngeles Llusal Yanşma"'sını kazandı. 1979'daki V\ialdoMayo ödülünün de sahibıdır. Markov un Çaykovski yorumu hakkında kanımca herhangi birşeyyazılamaz. Tanıkolduğumuzgüzellik- lerin Çaykovski'deki imgelem gücünü bile aştığı söy- lenebilir. KusursuzbiryayvesolelteknığineFinale'de- kı (allegro \ ivacissimo) başdöndürücü hızı eklemelisi- niz. Sanatçı anılan bölümde bestecinin koyduğu yöner- geyi geride bıraktı. Bütün bunlaryetmiyormuş gibi şar- kısal yerlerde son derece romantık. ama dengeli ve di- siplınli biranlatım güzelliğı vardı. Yapıt bittiğındealkışlarladılegetırilen bir duygupat- laması yaşandı. Sanatçı Paganini'nin 24. Caprice'i ile coşkuya teşekkür etti. Eger Atatürk Kültür Merkezi yö- netimi bu parçadan önce "Havdi arok gidin" dercesi- ne ışıklan yakmasaydı, "Bis"lerin say ısı artabilir, gönüi- len saran coşku doruğa ulaşabılirdi. Nusret îspir'in müzikal aülganlığı - Cumhurbaşkanlı- ğr Senfoni Orkestrası geçen haf- :aparjak birprogram sundu: Ric- hard Strauss'tan üç başyapıt \e \aron Copland'tan "KJarnet Konçertosu". Japon şef Kazuhi- ko Komatsu'nun yönertiği kon- >erin solisti. Avrupa yanşmasın- ja birinci olan genç klarnetçımız Vusretİspir'di. Fransa'da başarı- annı sürdüren27yaşındaki İspir. .algısından inanılmaz ses renkle- i elde ederek dınleyiciyi şaşkın- ığa sürükledi. Sahne tav rına. gösterişe hiç al- lınş etmeyen bu alçakgönüllü lenç müzikçı. müthiş tınılar. coş- vu, çabukiuk ve müzikai atılgan- ığıyla "kJarnetin Paganinisi" jmliğindeydı. Yorumladığı kon- ertoya gelelim: Copland bu ya- ııtı ünlü caz klametçısi Benm Soodman için yazmış. oysa solo artinin çok zor olması yüzün- ;en konçerto ancak iki yıl sonra eslendinlmıştir. Nusret İspir'in nasıl bir iş ba- ardığını anlatabiliyor muyum? "onlarca ağrrlığı "üfleyerek" üs- linden atıverdi. Yapıt birtiğinde jınleyiciye tempo tutmak kalı- ordu. İspir bu kez "bis" olarak )onatti"nin "tınr'vı amaçlayan •Clair™ adlı solo klarnet parça- nda çağdaş bir "müzikal cam- Mzlık" gösterisi sergiledi. Bu jjncimiz müthiş.' "Alman ekolü"nü özümlemiş •îsiplınli bir şef olarak tanıdığı- -ız Koınatsu. R. Strauss'un üfle- :eli çalgılariçin •*Serenad~ında ^ndisinden beklemediğimiz bir •izeyselliğe düşrü. "Serenad" te- mi sözlüklerde "konuklar için iişam müziği",ya da "gece mü- 2İ"gibi t^nımlarlaözetlensede, îünde bal eibi "aşkın anlatı- ıı"dır. İkişer tahta üflemelilerden. • Çalgısından inanılmaz ses renkleri elde ederek dinleyiciyi şaşkınlığa sürükleyen bu alçakgönüllü Nusret ispir (sağda). müthiş tınılar, coşku, çabukiuk ve müzikal atılganlığıyla "klarnetin Paganinisi" kimliğindeydi. Nefis bir programla hepimizi büyüleyen Yefim Bronfman'ın(solda) orurduğu tabure, resital sırasında bir anda kınlıp göçtü. dört korno \ e bır kontrbastan olu- şan bir topluluğun yaptığı "kon- ser müziği", tabii ki se\gilisinin balkonu altında aşkını dile geti- ren delikanlının şarkısından fark- lıdır: ama içerik yine "aşk"tır. CSO'nun çok düzey li üflemeliler topluluğunu yöneten Komat- su'dan bu ıçeriğı vansıtan derin- likler beklerdik. Bay Komatsu. konserin ikinci bölümünde R. Strauss'un amaçladığı görkemli ve duvarlıklı müziği de nota kâ- ğıtlannın üzennde bıraktı. İyi bir entonasyon \e şefin düzgün \u- ruşu. müziğin "tinsel bo\ııtla- n"nı duyumsatmaya yeter mı dersiniz' 1 "Olmaz olmaz" deme... Son yjllarda dünyanın tüm mü- zik merkezlerinde hayranlık uyandıran ünlü piyanıst Yefim Bronfman'm cumartesi akşamı CSO salonunda sunduğu resital. sözcüğün tamanlamıyla "olajlı" geçti. Protokolde. çok sayıda yaban- cınınyeraldığı buönemli resital- de dinleyiciier "müzik dışı" akıl almaz bir olayın müziği nasıl yı- kıp geçtiğini yaşadılar' Prokofi- >ev ve Schumann'ın yapıtların- dan oluşan nefis bir programla hepimizi büyüleyen sanatçının oturduğu tabure. resital Mrasında bir anda kınlıp göçtü. Pıyanonun altına düşen ve neye uğradığını şaşıran Bronfman. kalkıpözürdi- ledi ve podyumun gerilennde du- ran yedek tabureyi alıp getirdı. Domıp kalmıştık. Yedek tabure de sağa sola es- niyordu; piyanist onu elıy le sına- dı. gaeırtılar duyulunca ınce bir alayla "Bu taburelerin hepsi mü- zikal" dedi ve dinleyicılere bir açıklama yaptı: "Konser öncesi ben bu bina içindeki bütün tabu- releri denedim, hepsi kınlmak üzere." Yerin dibine geçtik. CSO'nun yönetsel ışlerinden so- rumlu olan yönetim kurulu üye- len nereye geçecek acaba? Kon- ser salonunun altyapı koşullannı hazırlamak ve denetlemek kimin sonimluluğunda'.' CSO gibi sim- gesel bir müzik kurumunun kişi- üğinde müzik yaşamımızın onu- runu korumak kimin sorumlulu- ğunda".' Orkestra nıüdüni değerli sanatçı Mehmet Erten'ın sadece bu gibi işlere el koymasını değil. basit altyapı sorunlanndan başla- yıp özellikle orkestranın müzikal işlerliğini olası tıkanmalardan koruyacak "birfiği büıünlüğü" pekiştirerek "orkestra dayanış- ması**nı ön plana getiren bir kav - rayışla tüm sorunlara gecikme- den el koymasını diliyoruz. Geleneksel müzikler Sev da-Cenap And Müzik \'ak- fı ekim ayında Ankaralı müzikse- verlerebirfestivalyoğunluğuya- şattı. Büyükelçilıkler ve British Council ile işbirliği yaparak Av- rupa Birliği Barok Orkestrası'nı. Yefim Bronfman"ı. Nevv London Consort adlı İngiliz topluluğunu getirdi. aynca "1. Gitar Bienali" kapsamında ekimin son haftasın- da gerçekleşecek "Gitar Yanş- ması**nı planladı. Nevv London Consort adlıtop- luluk. Devlet Resiın ve Heykel Müzesi'nde verdiği ilginç kon- serde. geç-Rönesans dönemin- den saray müzikleri seslendirdi: 1. Elizabeth \e II. Philip çağın- dan İngiliz ve İspanyol müziğini. daha doğrusu Shakespeare \e Cenantes zamanında yükseien kültürel dalganm müzik planın- dakigörünümünüörnekledi. Mü- zikoloji, eğitim ve seslendirnıeyi bır araya getiren topluluğun ön- deri Philip Pickett'in yaklaşımını alkışlamakla kalmadık. Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan çok sayıda Türk sanat müzi- ği ve Türk halk müziği korosu- nun temelde ne gibi bir misyon yüklenmesi gerektiöıni de düşün- dük. Bu korolar bizce 13. yüzyıldan başlayarak otantik müzik rürleri- ni müzikolojik boyutlarda geliş- tiren birer "canlı müze"konumu- na getrrilmelıdir ve Güzel Sanat- larGenel Müdürlüğü'ndenalınıp "Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü"ne bağlanmalı. et- kinlikleri ise milyonlarca turistin geldiği müzelerde yapılmalıdır. Eskı eserlerin "müzelik" olması. değerlennin vurgulanması de- mektir. Bizim otantik müziklerimiz "müzelik"tir. hak ettiği yere mü- zikbilimin katkılarıyla kaldırıl- malıdır. Geleneksel müziklerimi- zi ayakta tutmaya çalışan koro şeflerimiz bizi anlayacaktır. ama onlann üst katında derdimizi ki- me anlatalım. Kültür Bakanı'na mı? Kendileri şu sırada "halkı- mızın el enseden hoşlandığını" söylemekle meşguller... Eski nıüziklerden gelelim gü- nümüz müziğine: Gelecek hafta CSO, şef Antonio Pirolli yöneti- minde piyanist Gülsin Önay'ın yorumlayacağı Chopin'in 2. Pi- yano Konçertosu'nu ve Respig- hi'nin "Saba Melikesi Belkıs" sü- itini sunuyor. Bilkent salonu ise 2 kasım cu- martesi günü şef Yalçın Adıgü- zelzade yönetiminde Moskova Radyo Senfoni Orkesrrası'nı ko- nuk ediyor. Piyanist \erda Er- man, Rahnıaninof'Lin 2 Konçer- tosu'nda solist... Konser salon- ları y ine hıncahınç dolacak. Wagner'in 'libretto'su bulundu Kültür Servisi- NVagner'in uzun zamandan beri kayıp olan 'Tannhauser' librertosunun el yazması bulundu. Uzmanlar böylelikle bestecinin 1843"te yazdığı bir mektupta söz ettiği librettonun ilk baskısını inceleyebilecekler. Müzik yapıtı baskılan konusunda uzman olan Stephen Roe. Sotheby'de 6 arahkta yapılacak bır açık arttırmada 100.000 paunddan satışa sunulacak olan eserle ilgili olarak "Bütün dünyanın varlığından haberdar olduğu, ama bir türlü bulunamavan metinlere ulaşılması tam anlamıvla bir keşif dedi. Uzmanlar 1842'de bestelenen. ilk kez 1845 yılında çalınan librettonun satışında büyük bir rekabet yaşanmasını bekliyorlar. 13.yüzyıla ait 'Tannhauser' efsanesini konu alan librettonun metni de VVagner'e ait. Librettoya konu olan efsanede şövalye ruhlu ortaçağ şairinin kutsal aşkı anlatılıyor. Stephen Roe. Wagner'in bu yapıtı son olarak İsveçli koro şefi VVilhelm Baumgarten'a yeni yıl hediyesi olarak çalmış olduğunu ve eserin böylece kayıt edildiğini bildiriyor. Baumgarten'ın vârisleri ise yıllarca uznıanların bu metinleri aradığından habersiz bu kayıtlan aile yadigân olarak saklamışlar. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Yaşlı Bir Şaire Mektuplar (9) Sevgili Ş, Senin söylediklerinden demek yöneticilerinin yan- lış davrandıkları sonucu çıkıyor. "insan sevmediği bir kimseyle yolculuk etmek istemeyebilir. Yeni birine öneride bulunmadan ön- ce ona danışmalan gerekirdi" diyorsun. Doğru da, demek yöneticilerinin bu yanljş davra- nışa düşmelerı, bence böyle bır sevgisizliği akılla- rından bile geçirmemiş olmalarından. İki şair, iki aydın /nsan... Düşün, kendisinı sevmediği için. senden genç bir şairin dünyaya açılmasını, şiirlerini yabancı bır dıl- de yayımlamasını engelliyorsun... Şairler arasında böylesinegüçlü sevgisizliklerya- şanması beni şaşırtıyor. Gelelim Mehmet Kaplan'a . Asaf Hâlet Çelebi'nin Om Mani Padme Hum'o için 1953'te yazdığı bir yazıda yapmıştı o bölümle- meyi: Bir ihsas, bir de kültür şiirı var. Ihsas şiıri, hati- hazırda duyu organlarına çarpan şeyleri kaydet- mekle yetinir. Bu şıirde dünya bırsatıh ve görünüş, insan, onu aksettiren bir aynadır. Kültür şıiri, varlı- ğın derinliğine iner ve insanı asırlardan beri gelişen tarih ve medeniyetin içinde ele alır. Ihsas şıirı, umu- miyetle açık, basit ve kolay, kültür şiırı ise karışık müphem ve zordur." Değişik sözcüklerle. geçen mektubumda değin- diğim "duygu şiiri" ile "düşünce şiirı" bölümleme- si... Yalnız işte nasıl ayrılacak? Şiirlerin büyükçoğunluğunda "ihsas" ile "kültür" değişik oranlarda iç içe... Hangisi ağır basıyorsa... Bu bölümlemeyı haklı kılacak örnekler var elbet- te. aşırı örnekler. ama onlar dışındaki bır şıirı elıne alınca hangi bölüme koyacağını bulamaz insan. Mehmet Kaplan'a göre "ihsas" şiiri yazmak da- ha kolay, çünkü buna şair olmak yetiyor, duyuları- nızla algıladığınız şeyleri şiire döküyorsunuz; "kül- tür" şiiri yazmak ise bilgi, beğeni, eleştiri. değerlen- dirme de gerektirdiği ıçin daha güç; bunlar edınıl- mesi uzun emek isteyen şeyler. Benim iyi öğrenım görmüş, donanımlı gençlerı şı- ir yazmaya çalışırken görüp büyük umutlara kapıl- mam bu anlayışın ucunda duruyor. Ama şu da var: Orta düzeyde bir şair. bilgi yüküyle. göndermeler. alıntılar, çağrışımlarderken. aydınları oyalayan. dü- şündüren başarılı şıirler yazabilir. Hele bir de bun- lan belirsızliklerle sarmalarsa. değme gıtsın... Duyularla yazılan şiirlerde ise başanya ermek iyi şair olmaya bağlıdır. Göz boyamak ıçın belırsızlik- lerden başka bir şeyden yararlanılamaz... Ayrıca çok iyi bildiğin gibi kültür edinmek şıir yaz- mayı öğrenmekten kolay... Bak, dönüp dolaşıp nereye geldik: Şiirde başarıya duygu yolundan ulaşmak çok da- ha güç, onun için de daha öğretici, daha yüceltici. Yaptığını beğendiğinde lyice yukarılara ulaşmış olu- yorsun. Sakıncası düşüncenin, anlamın, öykünün gereksizlığine ınandırması. Bence senin durumun bu... Şiirde başarıya düşünce yolundan ulaşmanın sa- ktncası ise daha ilk basamaklarda amaca varmış görünmek, söylediği doğrularla ya da bılgı yuküyie kendini de okurları da doyuma ulaştırmak. böylece de sözcükler dünyasının gizlerine varamadan katı- laşmak. Kanımca şiiri duygu, düşünce diye bölümleme- den bütünüyle kavramak gerekir. "Öznel eleştiri gücü" sözüme takılmışsın. Bunu ben hep yazıyorum. Niye yadırgadın? Neyse, o gelecek mektuba kalsın. Bu mektubu bitirirken başka bir şeye değinmek istiyorum. Son yıllarda kimi şairler şiirlerini eski çağların çe- şitli kültürlerinden gelen sözcükler. adlar, söylence- lerle örüyorlar, araya yabancı dillerden dizeler so- kuyorlar. Mehmet Kaplan'ın "kültür şıirı" sözüne çok uygun, üstüne değişik kültürler serpılmiş ilginç yapıtlar çıkıyor ortaya. Asaf Hâlet Çelebi'yi de bir yönüyle çağnştıran çalışmalar. Ama "şiirle düşünmek" diyebileceğimiz bıraz de- ğişik bir uygulama da var: Şair şiirle düşünüyor... Sen bu tür şeyleri sevmediğin için ilgini çekme- miş olabilir. Nâzım Hikmet'le bu söylediğim şiirle düşünmenin herkese dönük, Melih Cevdet An- day'da ise aydın okurlara dönük örneklerıni bula- bilirsin. Gene yazacağım. Sevgiler, selamlar... BUGUN İSTAN'BUL DEV LET OPERA \ E BALESİ saat 20.00'de "Farklı Adımlar" başlıklı baleyi sahneliyor. DE\XETThATROLARI "Sekız Kadın ve ""Kadınlardan Konuşalım" başlıklı ovunlan sahneliyor. ŞEHİR TİYATROLARF saat 15.00 v e 20.30'da "Gazetecıden Dost". "Catıdakı Catlak". "Koca Sinan". "Metro Canavan" ve "Kanlı Düğün" başlıklı oyunları sahneliyor. .\KS.4.NÂT'ta saat 12.30 \e 1130'da "Sergeant ^'ork" adlı film İngilizce orijinal haliyle laser- disc'ten aösteriiiyor. CEMAL REŞİT REY KONSER SALONl nda saat 19.30'da Lale-Zar Topluluğu'nun konseri yer aiıyor. BEKSAVda saat 19.00'da Nlilcho Manche\ski"nm "Yağmurdan Önce" adlı filmi s»österiliyor.(Tel:349 91 55) EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİ nde 15.00"te Mario Camus'un "An Kovanı" adlı filmi ızlenebılir. (243 08 03) SAHAF CAFE KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.00'de Sunay Akın'ın hazırlayıp suı?duğu "Cenabet Şiirler" başlıklı Şiir Söyleşisi yer aiıyor. NÂZIM KÜLTÜRE\1: nde saat 13.00'te Yılmaz Güney'in "Arkadaş" adlı filmi gösteriliyor. AJVADOLU AYDINLAVMA VAKF1 'nda saat 20.00'de Aydın Cubukçu'nun ""Mantık ve Dıyalektik" söyleşisi dınlenebilir.(463 23 90) TARANTA BABU KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.00'de şair Şükran Kurdakul'un katılacağı 40'lardan bugüne şiirin gelişimi üzerine söy leşı ve şiir dinletisi izlenebilir. EYLÜL MÜZİK KLLÜBÜ Ekim programı kapsamında Inv istus yer aiıyor. ÇEKLLNAKFI'nın etkinlikleri kapsamında Lçkun Geray saat 18.00'de Kabataş Kültür Merkezi Kırmızı Salon'da "Küreselleşme. Ç'e\re ve Ahlak" başlıklı birkonferarıs veriyor. YAPI SANATEVİ"nde saat 18.30'da "Kaldınm Cocuklan" başlıklı film gösteriliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle