18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 OCAK 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER İsveç'ten sınırdışı edildikten sonra Diyarbakır'a gönderilen 9 çocuklu iki kadm anlatıyor 4 Yaşamak feveç'te de zor ohnıış' • "Iş için gitmiştik. Biliyorsun, burada yaşamak zordur. Meğer orada da öyle olmuş. Ama orda çalışamazsan devlet yardım eder, burada yardım etmez. Kim yardım edecek, herkes aç. Nerede kalacağız? Akrabalar var, ama Diyarbakır'da köyleri yakmışlar. 3 ev, bir eve toplanmış. Bize yer yok. Onlar, kendileri zor geçiniyorlar zaten." ECE TEMELKURAN ANKARA - Anne Fevzi- nur'un yiizüne, bır çocuk, korkunun resminı çiznor durmadan. O, ellerini birbıri- nedüğümlemiş, susuyor. Çok önceden sınırlarla bölünmüş dünyada kimse onları istemı- yor; sesindekı sessizlik bun- dan. "Arük AvrupalnTz" di- yenlere karşılık o. yan Kürt- çe, yan Türkçe susuyor. Elı yettigınce çocuklanna doku- nuyor. *Canlansıkılryor"di- yor. "kimse onlan ıstemedL" Fevzjnur'da beş, eltısinde dört çocuk. Diyarbakır'a gi- decek otobüse yerleşmişler. Isveç'teydiler. Sabah, Isveç polisi gelmışti. Kolundan tu- tup Fcvzinur'u kapıdan çıkar- mıştı. "Sizi Türkiye'ye gön- derivoruz" demiştı yaban bir dilde. Fevzinur, "Kocamate- lefon edeyiırT diyecek oldu, izin vermediler. Evdeki ço- cuklan ve Fevzinur'un eltisi- ni de alip uçağa bındırdiler: "Çamaşırian bilealamadık." Çok başka şeyler söyleye- cek de aklına bu geliyor Fev- zinur'un. Kocası evde olma- dığı için onu almıyorlar, bir çocuk da baba ile birlikte. Fevzinur'un içini yakıyormuş çocuk. 5 yıl önce Diyarbakır'dan başlamış Gümüşçü aılesinin yolculuğu. Yolu yok, iş bulu- nacak. çocuklar doyurulacak. lsvec'e turist pasaportuyla gi- diliyor. Orada da açlık başla- yınca, birkiliseye sığmılıyor. Bundan sonrasını dostları ra- hip Roiand Haglund anlatı- yor: "Ben, onlann dostuyum. 1993yıhndan beri bcnim kifi- semde yaşnuriardı. Her gfi- nümii/ birlikte geçti. Sınırdı- şıediktiklerinde' Bay bay' de- yip geri dönemezdim. Ben de onlarla hiriiktegeldim. Onlar için korkrum. Drvarbakır'da bir süre oniaria birlikte kab- nmbelki." Kürt çocuklannın esmerli- ği ortasında daha da sanşın- laşan Rahip Haglund, harita- lar ûzerinde çizilmiş çizgile- re meydan okumanın tedir- ginligini de yaşıyor. Cebin- deki cep telefonu onu ülkesi- ne, evine bağlayan bir ip san- ki, durmadan telefonu ovuş- turuyor. Arayan var mı diye, bakıp duruyor. Fevzinur ise Isveç basınında Türk polîsine övgü GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Perşem- beden ben Jsveç 'ın yazıh, gö- rüntülü ve sesli basınının o- dak noktası olan Türkiyeli Kürt mültecı ailelerin sınırdı- şı edılmesı olayı. pazar günü de bütün gazetelerin birincı sayfasındaydı. Gümüşçüaile- lerinin Esenboğa pohsince iyı karşıianması, çay. meyve su- yu ve çörek ıkram edılmesi ve Diyarbakır'a gıtmek için oto- büs edınmelerinde yardımcı olması, pazar günkü haberler- de radyoda ve televizyonda vurgulandı. Isveç'in en büyük gazetesinin Ankara'ya bu ne- denle gönderdiği muhabiri ChiristeJ Persson, pazar gûnü yayımlanan yazısında ıki ka- dın ve dokuz çocuktan oluşan Kürtlerin Esenboğa'daki kar- şılanışlannı şu sözlerle anla- tıyor: "Yoksa çok korkurucu olarak ünlenmiş olan 7'firk potisi, bu kezgönülleri zaptet- mekte karartı mıydı? Polis k>- kalinde meyve su\u ve çörek ikram ettiler ve uJuslararası kurallara harfiyen uydular. Bir polis komiseri, 'Yolcular kısa bır sorgulamadan sonra -hiç kuşkusuz avukat önünde- Tûrk yasalanna göre diledtk- leri yere gitmekte serbesttir- ler' dedi. Ve öyle de oldu. Grupta yaşı 11 'in üzerinde- ki herkes sorguya çekildi. üzerlerindeki para kontrol edildi." Aynı zamanda 1990'da Is- veç'e gelip polise soyadlannı Sincari olarak söyleyen ve ıa- deedilmemek için Iraklı Kürt olduklannı bildiren Ziya ve RaşitGümüşçüıleaılelenn 18 yaşmdakı oğ/u Şiyar,halen bi- linmeyen adreslerde saklanı- yorlar. Expressen ve Dagens Nyheter gazetelennın gizlice görüştükleri Şıyar, Türkı- ye'ye ıade edıldiği takdirde derhal askere gönderileceğinı söyledi. Kaçışına yardımcı ol- duklan için okul arkadaşlan- na teşekkür eden Şiyar, Türkı- ye'dekı annesinin ve kardeşle- rinin Isveç'e geri gelmeleri ıçın uğraşacağını da belırtti. Expressen gazetesi, cumar- tesi günkü başyazısında Carlsson'un, "Bu aileye ço- cukiardan örürû kuraJdışı da\raasa>dık başka (mülteci- lere) janlış sinyalkr v«rmiş olurduk" sözüne sert tepkı göstererek şu saptamada bu- iundu: "Eşirlikttn \v dayanış- madan söz eden bir partinin pofiü'kasıvlabu sınvaller' na- sıl bağdaşabüiyor? Önce top- lantılarda Enternasyonel'i bir agızdan söyiüyonız, Tür- kiye'deki sorunlaria ilgili bir kursa gidiyonız. ardından ka- ra kafalıian sınıniışı edrvonız. Sonra da gidip ırkçıbğa >r »a- bancı düşmanlığına dair sos- yaJ işler bakanlığuun hazuia- dığj projelere kaolıvoruz." Isveç polisi evdeki çocuklan ve Fevzinıır'un eftisini de alıp Türkiye'yeyoliadı. (Fotoğraf: TARIK TINAZAY) umarsız, avuçlan açık elleri- ni kucağına bırakmış, rutuna- cak bir yeri yok bu yolculu- ğun. Neden gittiler peki? Yaruk yüzlerini, o sanşmlığı kadar yaban topraklara neden taşı- dılar? Dudaklan bitkin Fevzinur. Kadw kadına bir dertleşme- de rastlanan baş eğmeler, du- dak dûşürmelerle, en çok sus- ruğu zaman anlatıyor acısını: "Biz iş için gitmiştik. Bili- yorsun, Diyarbakır'da yaşa- mak zordur. Meğer orada da öyleolmuş.Ama orada devlet yardım eder, burada etmez. Açüktan devrilsen künse bak- maz. Kim bakacak ki? Her- kes aç." Çocuklar, Fevzinur'un, ar- tık savaşmaktan yorulmuş bu Kürt kadının etrafinda Isveç- çe, Kürtçe, Türkçe bağrışı- yorlar. Onlar. hâlâ bir yolcu- luk olduğunu sanıyorlar bu- nun, bir çaresizlik değil. Di- yarbakır'ı unutmuşlar, köyle- rıni. Ncresiydi orası? Stıah seslerinin geldiği yer mi? Kar yağinca okula gıdilmeyen yer mi? Tanıdık var mı? Gidince nerede kalacaklar? "Nerede kalacağız? Akra- balar var. ama Diyarbakır'da kö>leri yakmışlar.3 ev, bir eve toplanmış. Bize yer yok. On- lar, kendileri zor gecinij oriar zaten." Fevzinur, başkalannın baş- lattığı yolculuğu, nasıl gel- diyse öyle sürdürüyor, öyle öfkelenip karşı durmuyor. Yolu yok çünkü. Onun için bu tek yön gidış, basit bır denk- lem: "Pasaportumuzvar diyeat- tılar. Pasaporrumuz olmasay- dı atmazlardı." Dıyarbakır yolcusu 5 ço- cuklu Fevzinur'a hiç sorui- mayacak bır soru var: "Neolacakşimdi?" Sakın, yanıtlıyor: u Hic,biçbirşey." Fevzinur, sözlerin bittiğı yerlere bakıyor. Hava kararı- yor. Çok çok önceleri hanta- lar üzenne çizilmiş çizgiler, gözlerine batıyor. Değiştire- bilse çizgilen. lçindeki sızıyı dindirse. Ya kendisi gitse, ya onlan aldırsa buraya... ..,•• , . . < 7 . .-,—• : :,,'..- i • • —, , \ .; • ;, ; . M — hagıaııı raportı veren 17 askerı gorevhye dava • Doktorlar hakkında 6 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezası verilmesi gerektiğini belirten askeri savcı, olaya adı kanşan diğer sanıklar için ise 1 ile 3 yıl arasında değişen ağır hapis cezası isteminde bulundu. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)- Astsubay adaylanndan rüşvet alarak sağ- lam raporu verdikleri öne sürûlen 7'si yüksek rütbeli subay, toplam 17 askeri görevli hakkında dava açıldı. Soruşturmayı yürüten Hava Eğitim Komutanhğı Askeri Savcısı Binbaşı Ya- vuzSayalgL sanıklar hakkında 1 ile 6 yıl arasında hapis cezası istedi. Astsubay adaylanna para karşıhğında saglam raporu verdikleri öne sûrûlen doktorlar hakkında askeri mahkemede dava açıldı. Soruşturmayı yürüten savcı Sayalgı. olayla ilgili. Hava Hastanesi'ne başvuran astsubay adaylannın bilgisine başvurdu. Sayalgı'nın aynca, hastanedeki tüm hemşire ve görevlilerin ifadelerini aldı- ğı öğTCnildi. Savcı. tutuklu sanıldardan Dr. Hava Tbp. Albay Sım 41tan. Hava Tbp. Albay Çerin Köprüiü. Erkent Aitay. Ertan Oz- kurai. Ziya Yamakoğiu. Hava Yüzbaşı Sami Adar ile tutuksuz yargılanan Hava Tbp. Binbaşı Fehmi Güheldn'in, astsu- bay adaylanndan rüşvet alarak saglam raporu verdiklerini öne sürdü. Savcı, tutuklu sanıklardan er Doğan Er, Hasan Durak'la tutuksuz yargılanan Konya 3. Ana Jet Üssü'nde görevli Yzb. Sami Adar ile Hava Eğitim Komutanlı- ğı Askeri Hastanesi'nde görevli hemşi- reler Seyman Taşdelen, tlknur Sütlü, Ha- tice Eker, Sevim Dereli, Sertaş AdıgüzeL Aysu Bo/utku, Bonan Gürbü/, Sabiha Gükr'inde rüşvet ola>ındaaracılıkyap- tıklannı vurguladı. Doktorlar hakkında 6 yıldan az olma- mak üzere ağır hapis cezası verilmesi gerektiğini belirten askeri savcı, olaya adı kanşan diğer sanıklar için ise 1 ile 3 yıl arasında değişen ağir hapis cezası is- teminde bulundu. Sanıklar ise astsubay adaylanndan, sağlam raporu vermek için rüşvet alma- dılüannı belirtcrek hakJanndaki iddiala- n reddettiler. Albay Sım Altan, savunmasında şun- lan söyledi: "Heyet raporu aJmak için hastanemi- ze başvuran astsuba> ada>lannı tek tek sağlık kontrolünden geçiriyoruz. Genel cerrah olarak bana gelen adaylann bir ANKARA, YABAIVCf BASIİV ORGANLARI fÇÎN YARGI YOLUNA GİDtYOR Bakanlıktan 'aklanma' çabasıANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Dışişleri Bakanlığı. gerçckdışı savlarla ülkenin saygınlığım sarsıcı yönde yayın yapan yabancı basın organlannm duyarlihkla izlendiğini, hakiannda yargı yoluna başvurulması için gerekli girişimlerin yapıldığını bildirdi. Dışişleri Bakanhgı Sözcü Yardımcısı Nurettin Nurkan, yabancı gazetecüer için düzenlenen haftahk olağan basın topîantısjnda. "Terör örgütkrinin o> ununa geJerek asıku iddialarla ülkemizin itibannı sarsıcı yönde yayın yapan \abancı basın organlan aleyhine yargı yoluna başvurulması. avnca keyfıyetin ilgili ülkeJerdeki ve uJuslararası plandaki yetkilr basın kuruluşianna duyurulması için gerekli girişimJer yapılmaktadır'" dedi. Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu da vurguiayan N'urkan, "'Hiçbir güvenlik görofeinin yasalara a>lun eylemine mösamaha edilemez. Böyie bir evleni tespit edildiği takdirde ise söz konusu güvenlik görevlsi derhal yargrv'a sevk editir ve yargı tarafuıdan cezalandınlır" şeklinde konuştu.Sözcü Yardımcısı Nurkan, son zamanlarda yabancı basmda yer alan bazı savlann büyük bir duyarlılıkla araştınldığını ve bunlann gerçek olacağma dair en küçük bir belirti bulunamadığını da kaydetti. Buna karşın savlara ılişkin araştırmalann devletin bütün olanaklanyla sürdürûldügünü behrten Nurkan, "Şimdiye kadar ki iddialann. terör örgütleri ve onlann yandaşlan taranndan öteden beri Turidye'yi karalamaya yönefik olarak sürdürükn bir psikokojik mücadeJe yöntemi oJdûgn 'dedi. kısmının rahatsız olduğunu saptadım. KendiJerinedışanda herhangi bir dokto- ra giderek ameliyat olmalan halinde sağ- lam raporu verebileceğinıizi söyledim. Ancak kimseye benim mnayenehaneme gebnesini onermcdiğimgibi, herbangi bir doktor ismi de vermedim. Ancak hasta olanlardan bir kısmı benim adresimi ala- rak AJsancak'taki muayenehaneme gel- di. Y'apıian muayenelerine karşılık ü'cret konusunda pazarbk yapmadun. Çünkü bizun muayene ücretierimiz belli. Ancak yine kcndiİerine tarifc üzerinden ödeme vapümasını da önermcdim. kendi istek- leri doğrultusunda yapbğım ameüyata karşıiık para verdüer." Yapılan işlemin yasal olduğunu ileri süren Altan, "Astsubay olmak isteyenle- rin ekonomik dunımlan belli. Ben bu adamlardan nasıl olur rüşvet isterim? Onlann muayenesini \aptım ve sağlam raporu verdim. Yapüğım işlem yasalara uygun. Bu durum Hava Harp Okulla- n'nda bile yapıbyor. Örneğin; pilot ol- mak isteyen subaylann sağlık kontrolle- ri bir ay önce bir sağlık kunılu tarafin- dan yapıimaktadır. Vapılan kontroOerde hemoroit kıl dönmesi ve varis gibi hasta- lıklann amelivatian yapıldıktan sonra sağlam raporu verilmektedir. Bu ola>da da aynı işlem yapıldı" diye konuştu. Diğer sanıklar da askeri savcılıkta alı- nan ifadelerin zora dayalı olduğunu ileri sürerek suçlamalan kabul etmediler. Eırnıiyetten tarilıi feser operasyonu • Ankara'da mali şube ekiplerince gerçekleştirilen operasyonlarda, "paha biçilmez" fleğerde bazı tarihi eserlerin ele geçirildiği bildirildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Başkentte mali şu- be ekiplerince gerçekleştiri- len operasyonlarda, Güney- doğu Anadolu Bölgesi'nden getirildiği belirlenen I64par- ça tanhi eser ele geçirildi. Eserler arasında Sümer Kra- lı'na yazıldıği belirtilen mek- tuplar, altın sikke ve bronz heykellerin bulunduğu belir- tildi. Ankara Emniyet Müdürlü- ğü'nden dün yapılan açıkla- maya göre mali şube ekiple- n, aldıklan bir istihbaratı de- ğerlendirerek •'Hacı" lakaplı Mahmut Ayyüdız'ın Güney- doğu Anadolu Bölgesi'nden getırdiğı çok sayıda tarihı eseri Ankara'da pazarlama çabası içınde olduğunu belir- lediler. Mahmut Ayyıldız'ın kaldığı otelın izlemeye alın- dığı kaydedilen açıkJamada, Ayyıldız'ın Rüzgârlı So- kak'ta çantasındakı tanhı eserle birlikte yakalandığı büdirildi. Açıklamada, ope- rasyonun sürdürülmesı sonu- cu Ayyıldız'ın odasında yapı- lan aramalarda da tarihi eser- lerin kalan bölümünün ele geçirildiği vurgulandı. Açıklamada, ele geçırilen tarihi eserler şöyle sıralandı: "2 adet ışlenmemiş ebnas, 8 adet değişik bnyutta gümüş sikke ve altın tuğralı para, 1 adet asian başu gümüşasa ba- şı. 5 adet çeşhli boyutlarda canıdaıı vapıİma süs eşyası. 1 adet kabartmalı gümüş ya- nm hevkekik, 1 adet taştan yapılma erkek hevkekik. 1 adet bronzkaduı he>kelciği 1 adet aslan heykelciği, 1 adet üzeri morif işlemeli inek he\- kekiği,3adetçeşitli boyutlar- da açümamış çKi yazılı tablet kitabe, 1 adet camdan >apıl- ma kuş figiiriü süs eşyası, 1 adet keçi-kuş-kadın kabart- malı taş kitabe. I adet kadın- kuş-ce>lan kabarrması kita- be, 1 adet dinsel kan akıtma töreni ve kabartma yazılar bulunan taş tablet 37 adet si- lindirik ovma taş miihür. 46 adet oyma silindirik taş mü- hür, 4 adet figiiriü taştan oy- malı süs eşyasL 1 adet oturan insan bulunan ve oyma yazı- lar yazdan taş kitabe, I adet taçû kral insan figürü bulu- nan kabartma vazılı taş kita- be, 3 adet çeşitli bo> utiarda motifli Arapca yazılı bakır ve tas kâse. 42 adet be>az made- ni kemer süslemesi." Açıklamada, elde edilen çivi yazılı, kabartma insan ve hayvan figürlü pışmış toprak- tan yapılmış kitabenın "Kra- la yazdmış mektup" olduğu. Sümer Krah'na yazılan bu kıtabeye "değer biçilenıedi- ği", kabartma figürlü açılma- mış eserin ise ilk görülen ör- nek olduğu belirtildi. Emniyet yetkılileri olayla ilgili soruşturmanın sürdü- rüldüeünü bildırdiîer. S A L I T O P L A N T I L A R I Ç^OK PARTİLİ DÜZENIN 50. Yl Ll N D A T Ü ^ K I YE BİLGİ TOPLUMU VE TÜRKİYE ŞAHİN ALPAY SELIM TURAN E S M KONUSMACILAR FUAT İNCE. GÜNDÜZ ULUSOY • 10 OCAK 19*6 SAAT: 18.30 YAj'l KRHDİ K V I I l K MHRKf/l »pı Hrtdl ScmMt Çlftar KûtaphınMİ lstiWai CMdesı 28S Beyogiı. 80050 Isîaibcl Telefon (0212) 252 47 0OIA40-2A5 20 41 Sa!> Topianüisr' m. isteyen tterkes vçretsız otirak ız!ey£&>!>r YAPI KREDi fCOCAK- 9 ?UBAT 1998 YAPI KREDİ SANATGALERİSİ IstıkMl CiCfesl £85 Beyojlu 30050 isurıOul Telefor. (0212)252 47 00/257 YAPI KREDi ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Yetd Artık... Günlerden beri süren seviyesiz tartışma ve saldın- lar, artık kabak tadı verdi. Ben sustukça terbiyesiz- likler sürüyor. Geçen haftaki üç yazımda, belli konu- lardaki görüş ve yaklaşımlanmı, olabildiğince aynn- tılı bir biçimde kaleme almış ve "bu konuya bir daha dönmeyeceğimi" vurgulamıştım. Amaolmuyor... 01- muyor, çünkü sataşmaların ardı arkası kesilmiyor. Olmuyor, çünkü arkadaşlanm ve dostlanm bu ses- sizliğimi, üzüntüme bağlıyorfar. Kendilerince beni te- selli etmeye çalışıyoriar. Bu arada Sayın K. Yavuz, Sa- yın R. Hatipoğlu gibi düşüncelerine değer verdiğim kimi tanışlanm da yapmaya çalıştıklanrnı anlamamış- lar. Üzüntülerini dile getiren mektuplar yazmışlar. Önce kendilerine özel mektuplar yazarak konuyu açıklamayı düşündüm. Sonra vazgeçtim. "Böyledü- şünen başka okurlarım da vardır" anlayışı içinde, tu- tumumun ardındaki beklentileri, yeniden bu köşede anlatmaya karar verdim. Sağa-sola yanlış ve uyduruk bilgiler gönderiyor "bi- rileri". örneğin Sayın Yalçın Pekşen, geçen pazar, "Cumhuriyet'in 33yazarı, Toktamış Ateş'e karşı tu- tumlannı beliriemek için toplandı" diyor. Bu yanlışlı- ğı, "kuşu" yanlış haber taşıdığı için yaptyor herhalde. Zira o toplantı yaklaşık üç hafta önce ilan edilmişti ve konu, gazetenin sorunlan idi. Üstelik ben de toplan- tıdaydım. Insaf... Sayın Pekşen'i tenzih ederim, ama ileride tümünü tek tek yanıtlamayı düşündüğüm kimi yazarianmız, "Çamur at" diyorlar, "kendi düşse bile izi kalır." Ve benim farklı arenalardaki çabalanmı karalamaya ça- lışıyorlar. Doğrusu farklı okurlara seslenmeyi, farklı düşünce- lerde olan insanlann dinlediği ve izlediği toplantılar- da ve programlarda konuşmayı çok önemsiyorum. Örneğin Atatürkçü Düşünce Derneği'nin bir şube toplantısında konuşmak yerine, Imam-Hatip Meslek Lisesi Mezunlan Derneği'nin birtoplantısında konuş- mak, bence çok daha önemli. Zira "benim gibi" dü- şünen msanlarla birlikte olmak sadece "mutluluk" ve "moral" veriyor. Aslında bu da çok önemli. Fakat fark- lı düşünce ve inançları olan insanlara düşüncelerimi ve inançlarımı anlatmak, bence çok daha önemli. Bu memlekette, Atatürk'ün dinsiz ve din düşma- nı olduğuna inanan milyonlarca insan var. Çokparti- li yaşamla birlikte başlayan "ödün politikalan" orta- ya bir Frankeştayn çıkardı. Yüzlerce okullan, binler- ce Kuran kursları, gazeteleri, dergileri, radyolan, te- levizyon kanallan var. Herhalde bunları benim "hoş- görüm" ortaya çıkarmadı. Bugün birsürü bakanlık, genel müdürlük, kamu ku- rumu ve üniversiteyi şeriatçılann işgaline bırakan da benim "uzlaşmacılığım" değil herhalde. Toplumumuzun yaklaşık yüzde 20'si, bu şeriatçı propagandanın etkisinde. Bunun yansı RP'de, yan- sı da ANAP, DYR BBP, MP vb. gibi diğer partilerde. Yani sokaktaki her 5 kişiden biri, bu yola sapmış du- rumda. Her ne nedenle ortaya çıkmış olurlarsa olsun- lar bu insanlan yok sayamayız, yok saymamalıyız. Bu insanlarla "aynı gemıde" gidiyoruz. Hemşerimiz, komşumuz, alışveriş ettiğimiz esnaf, çay içtiğimiz kahveci... Aynı kaderi paylaşıyoruz. Bu insanlar, inanılmaz derecede tek yanlı bir pro- pagandanın etkisinde. Tüm okullara zorunlu din der- sîni, benim "hoşgörüm" mü soktu? Ve bu insanlar, tek yanlı bir bilgi akışının sonucunda Cumhuriyet ta- rihimiz boyunca "Müslümanlara (!) baskı yapıldığına" inandınlmışlar, "Inönü'nün camileriyıktınp odun de- posuyaptırdığma" inanıyorlar. Atatürk'le ilgili olarak daha annesinden başlayan bir rftira ve karalama kam- panyasıyla, tarihteki yerini saptırmaya çabalıyorlar. Is- tiklal Mahkemeleri'nin 500 bin kişiyi astığına, Bandır- ma vapurunun 230 metrelik lüks bir gemi olduğuna, Lozan'da 12 ada ve Musul'u sattığımıza inanıyorlar. Bir fırsatını bulunca bu insanlanmıza gerçekleri an- latmaya çalışmak, "ödün vermek" midir? Uzlaşma mutlaka ödün vererek olmaz. Benim de tabulanm vardır. Ne Atatürk'ü, ne laik cumhuriyetimi- zi, ne Misak-ı Milli sınırlan içindeki üniter yapımızı ve ne de ülke bütünlüğümüzü tartışmam. Ama bunlann dışında her konuya açığım. Her şeyi, her yerde tartı- şınm. Ve Islamcılann yoöun olduğu yerlerde tartışma- ya özel önem veririm. ödün mü bu? Kaldı ki "karar- sız" insanlar da var. Bunları kazanırsak kötü mü olur? Bunca polemığe yol açan o "hoşgörü ödülü" töre- ninde, konuşmacılardan çoğu, hoşgörü vb. konulan "Islami referanslaria" açıklamaya çalışırken ben "çağdaş-rasyonel" bir açıklama yaptım. "Düşünce- lerimiz tümüyle zıt da olsa, biriikte yaşamanın yolla- nnı bulmalıyız" dedim. "Birlikte olduğumuz süre için- de ne Dilipakbeni şeriatçıyapabildi, ne ben onu Ke- malist yapabildim" diye sözü bağladım. Bu mu Ata- türk'e ihanet? Bu mu ödün vermek? Yazdıklanmı okumayan, konuştuklanmı dinleme- yen bir "taife" günlerdir saldınp duruyor. Korktuğu- mu ima eden de var, satıldığımı ima eden de var, saf değişrirdiğimi ima eden de... 1994'te 200'ün, 1995'te 160'ın ûzerinde konferans verdim, panele katıldım. Hem de tek delikli kuruş pa- ra almadan. Çoğu zaman masraflarımı bile kendim karşıladım. Bunlara yetişeceğim diye en önem ver- diğim şeyi, öğrencilerimi ihmal ettim.Aysegül'ü ihmal ettim. Van'dan Iskenderun'a, Balıkesir'den Adana'ya, Izmir'den Edirne'ye, Bolu'dan Kırklareli'ne, Zongul- dak'tan Konya'ya gitmediğim, taramadığım yer kal- madı. Masalanndan kaJkıp bir yere gitmek için me- rasim bekleyenler, şimdi utanmadan bana saldınyor- lar. Bu arada bekletip gidemediğim, yetişemediğim yeder oldu. Geçen ay Eskişehir'e giderken yoldan döndüm. Geçen hafta Çağdaş Yaşamı DestekJeme Demeği Üsküdar Şubesi'nin düzenlediği toplantıda, insanlan boşuna beklettim. "Fırsat bu fırsattır" diye- rek özür diliyorum. Ama bu tür aksaklıklarda, kimi "densizler" tarafından çok ağır bir biçimde suçlandı- ğım da oldu. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Istanbul Şubesi de "karalama kampanyasına" katılmış. Bu şube yöneti- mi değişmedikçe, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin hiçbir toplantısına katılmayacağım. Yetti artık. Artık ben de "bayraklanmı açıyorum". Zira "Kemalistcep- he"yi yıpratmamak için sürdürdüğüm suskunluğum, yanlış anlaşılıyor. Bu yaklaşım, biraz "benmerkezci" olacak, ama kusura bakılmasın. Burada konu "benim. Benim düşüncelerim, benim yaklaşımım ve benim tutumum. Ve doğrusu kimseye pabuç bırak- maya niyetli de değilim. Umutlarınızı Fidan Dikerek Yeşertin. ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle