Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 1996 SAU
14 KULTUR
Cemal Süreya Şiir Odülü'nü 'Bitik Kent' adlı kitabıyla kazanan Erdal Alova:
Şnıiıı matıbğı çağnşnnsaldır
TANER GEZER
Tanpınar der kı: "Şiir, en uyanık
gayretle göriilen riiyadır."
Erdal Alova'nın şiirine bu önbilgiyle
girmek gerekiyor sanınz. Ardından da
Erdal Alova'nın şu sözleriyle:
"Şiirin kendi mantığı vardır ve bu
çağrışımsal manüktır. Gündelik
havartaki çağnşımiardan farklı bir
çağnşun. Şiir fikri de zamansız,
mekânsız, kendi içindc bir fikirdir. Baa
şiirier bir esinle çıkar kendi fikrini
geliştirir."
Erdal Alova, geçen yılın sonlannda
yayımlanan "Bitik Kent" adlı kitabıyla
CemaJ Süreya Şiir Ödiilü'nü kazandı;
Alova'nın. Cemal Süreya şıinnde
"Gecenin çizdiği tebeşirdin sen" diye
tanımladığı, "Tayf" şıirinde "İnce
elçisi göçebelerin" olarak beliren
Cemal Süreya adına. Aydınlık dergisi
tarafından 6. kez diizenlenen şiir
ödülünü.
Erdal Alova'nın son beş, alti yılının
şiirlerinı içeren, "Bitik Kent". şairin
erotizm, tarih, mitoloji ve özellikle
psikanalizden yola çıkan arayış
şiirlerini içeriyor.
Erdal Alova şiiri hakkında
konuşmaktan ısrarla kaçınıyor. Bu
ısrarlı kaçınış, "Şair elbet şiiri
hakkında birtakım şeyler söyleyebilir,
ama söyleveceğinı her şey yaran
kalacaktır" sözleriyle açıklanıyor, ama
temel neden, şiire yaklaşım biçimi.
Alova şiirlerini çağnşımlara dayanarak
yazıyor. Yaptığı, bir şeyi anlatrnak
değil, bir dunımu belirtmek belki.
Belki yankısını, kesişımini yakalamak.
Şiir bir gazete yazısr değil, öğretmeyi
amaçlamıyor. Ama her şey bir şeyi
anlatmıyor mu? Şiir de öğretmek,
anlatmak istemese de anlatır.
tstediği bu mu Erdal Alova'nın.
tstemese de olan bu. Sırf Erdal
Alova'ya, sadece bu kitaba özgü bir
durum değil bu elbette. Şiire bakışla
ilgili bir durum bu. Kendi şıirleri
hakkında tek sözcük etmivor Erdal
T T rdal Alova şiiri hakkında
Ay konuşmaktan ısrarla kaçınıyor
* J Bu ısrarlı kaçınış, "Şair elbet
şiiri hakkında birtakım şeyler
söyleyebilir, ama söyleyeceğim her
şey yanm
kalacaktır
sözleriyle
açıklanıyor,
ama temel
neden, şiire
yaklaşım
biçimi: "Şiirin
kendi mantığı
vardır ve bu
çağnşımsal
mantıktır.
Gündelik
hayattaki
çağnşımiardan
farklı bir
çağnşım. Şiir fikri de zamansız,
mekânsız, kendi içinde bir fikirdir.
Bazı şiirier bir esinle çıkar kendi
fikrini geliştirir."
Alova, ama şiir hakkında. değil
saatlerce, günlerce konuşabUir. Bu
düşüncelerin özeti ise "Şiir Üzerine"
adlı şiirde:
"Işık kökleri büyük gizin / Bir çakıp
kaybolan / Öfkesini yıkayan mor /
Gövdesi sonsuzluk. / Belİek: /
Yddızlann yankısı. / Arkadan geien
ses."
Şiir üzerine başka yorumlar da olacak
elbette. Bunlar da anlamı çogaltacak.
Erdal Alova, şiiri hakkında
konuşmayarak en azından şiiri tek bir
anlam ıçine hapsolmaktan kurtanyor.
Okurken Birinci Tekil Şarkı'dan iki
dize size yol gösterecek: "Yunuslar
gibi sıçnyor / Aklımdaki dizeter"
Aslında yukandaki ikı dize şiirin
yazılış yöntcmı gibi. Aynı zamanda
okunuş yöntemi. Yani "Okur da
yazann yaptığını vapar okurken.
Çağnşımiardan \ola çıkar. Bir dize
digerini getirir ba/t'n. bazen bir
ormana dalmak gibi bir şeydir. İvi bir
okuyucu aslında iyi bir vazardır da.
Okudukça tekrar yazar şiirieri
kendinde". Şiir zaten okuyucusuyla
anlam kazanır ancak. "Aşk gibi", iki
kişi gerektirir şiirin anlam kazanması,
şair-ve okuyucu.
'Şair, egosunu ne kadar ezerse
okadar toplumsaJ olabilir'
Aslında iki değil, milyarlarca insan,
binlerce yıl, yani bütün insanlığin
birikiminin sonucudur şiir. Tekrar
belirtmeli hem şair, hem okuyucu
açısından. Şaırde toplum içinde bir
birey değil midır? Şairin görevi
Laurence Olivier'nin 'resmi' biyografısiyazılıyor
Kültfir Servisi - Tiyatro ve film dünyasmın
efsanevı ismı Laurence Olivier'nin ilk resmi
biyografısi yazılıyor. L.ord Olivier ıle 195O'lı
yıllarda yakın dost olan. Fınancıal Tımes
gazetesi eskı tiyatro eleştırmenı Derek
Granger'ın yazma hazırlıkları içinde olduğu
kıtapta, Olivier'nin pek çok ünlü sanatçıyla
mektuplaşmalarına da yer veriliyor. Gelecek
yılın sonbahannda piyasaya çıkması
beklenen kitap ıçın yayıncı firma NV'eıdenfeld
& Nicholson müdürü lon Trenin, "Kitabın
bir 'best-seller' olmasını beklivoruz. Bu
kadar zengin bir biyografl bugüne dek
çıkmadı" dıyor.
Lord Olivier'nin biyografısi ;çin elinde son
derece binkmış malzeme bulunduğuna
dikkat çeken Derek Granger, ünlü sanatçının
tam bir 'kirücıkT olduğunu belirterek her
şeyi saklamış olduğunu anlatıyor:
"Eski sürücü belgeleri. vapur biletleri,
kedileri için veterinerin vermiş olduğu
receteler, tohum ambalajlan. Othello rolü
için yaptığı makvajı tarif eden dökümler_."
Granger'ın lıstesı saymakla bıtmıyor. Ancak
Lord Olivier'nin bıyografısinı asıl ilginç
kılan, çagdaşı pek çok ünlü isimle
yazışmalan. Mektup yazmayı çok seven
Olivier, bu sayede çok geniş bir sözlü miras
bırakmış gende.
Lord Ohvıer'nın yazıştığı isımler arasmda,
tiyatro dünyasından Ralph Richardson, Noel
Coward ve Akc Guinness gibi ısimlerin yani
sıra Diana Cooper, Somerset Maugham ve
özellikle de bir zamanlar eşi olan. "Rüzgâr
Gibi Geçti" filminin unutuimaz yıldızı
Vivien Leigh bulunuyor. David Niven,
Douglas Fairbanks Jr_, Peggy Ashcroft,
Rkrhard Attenborough ve Christopher
Fry'ın mektuplan da yer alıyor kıtapta.
Ancak tüm bu mektuplar arasmda en özel
yerı tutan, Olivier'nin 12 yaşında yıtırdığı
annesinin ölmeden önce oğluna yazdığı
mektuplar kuşkusuz.
Biyografivı yazan Derek Granger. "Zaman
zanıan suçluîuk duyrtıu>ordegilim. Doğrusu
Larrj (Laurence Olivier) benim özel
mektuplanmı okusun istemezdim" diyor.
Olivier aılesinın karanyla bıyografiyı yazma
görevini üstlenen Granger. aılenin yakm
dostu. Daha önce Donald Spoto'nun yazdığı
'resmi otmayan' Laurence Olivier biyografisı
nedeniyle Olivier ailesının epeyce başı
ağnmıştı.
Laurence Olıvıer'nin bıyografisıni yazarkan
Granger'ın özellikle üzerine durduğu nokta,
Olivier'nın kimı "yanhş anlaşılmış"
özelliklerine farklı bir pencereden
bakılmasını sağlamak. Granger. kıtapta geniş
yer vereceği Olivıer'mn mektuplannın,
"megaloman olduğunun yadsınamayacağı
biryana", çağdaşlannın >eteneklennden de
övgüyle söz ettiğinı kamtlayacağını
söylüyor: "Gielgud, Scofield ve Redgrave'e
sürekİi mektuplar yazjvor, onlara basrolter
teklifediyordu. Sözgelimi, kendisi Falstaffva
da Cyrano'yu hiç oynanıazdı çünkü bu
rolleri en iyi Richardsou'ın oynadığını
düşünüyordü."
Derek Granger. Olivier'nin özel yaşamına
fazlaca girmeyeceğini belirtiyor. Sanatçının
Vivien Leigh ıle evlıliğı konusunda ıse
şunlan söylüyor: "O iiişki onu çok yıpratn.
Eğer Joan Plowright ifc tanışıp yeniden âsık
olmasaydı. pek çok şeyin üstesinden
gelemezdi. VTvien'le evli kalsaydı yıldızı
çabuk sönecekti."
Sylvia Plath'ın
bilinmeyen yapıtı
gün ışığında
Kültür Servisi-Ölümünden 33 yıl son-
ra, şair Sylvia Plath'ın yeni bir çalışması
ortaya çiktı. 1963 yılında intihar eden
Plath'ın Indiana Üniversitesi kütüphane-
sinde bulunan defterlerinde çocuklar için
yazmış olduğu biröykü yer alıyor. Bolog-
na Kitap Fuan'nda, henüz kitap ortada
yokken Avrupalı yayıncılar, kjtabın yayın
haklannı satın alabilmek için kıyasıya bir
mücadeleye giriştiler. Sonunda 8 ayn ül-
keden yayıncı, 10 bin pound ödeyerek ki-
tabın haklannı edindi.
Faber Yayınlan yetkililerinden RosEd-
vvards'a göre, sözü edilen defterlerin Plath
üzenne bir 'keşiT olup olmadığı henüz
kesinlik kazanmadı. Edvvards, bu çalış-
manın yeni ortaya çıktığını ve yayına ha-
zırlanması konusunda Plath'ın ailesinin
onaymın alındığını söylüyor. Indiana Üni-
versitesi kütüphanesüıin yetkilileri isebu
defterlerin varlığından peİc çok kişinin ha-
berdar olduğu görüşünü savunuyorlar. Şi-
irlerinin yani sıra, çocuklar için yazmış ol-
duğu 'The Bed Book' (Faber Yayınlan
1976) adlı bir kitabı da bulunan Plath,
'The It Doesn't Matter Suit' adını verdiği
bu öyküyü 1959 yılında kaleme almış ve
öykü. o tarihten bu yana kütüphane arşi-
vinden dışan çıkmamış. Öykü, VV'inkel-
burg Köyü'nde yaşayan Max Nix adında
bir çocuğun maceralannı konu alan bir
fabl niteliğinde. Plath'ın, öyküyü, kocası
ünlü ingiliz şair Ted Hughesile birlikte ol-
duğu dönemde yazdığı sanılıyor. Ancak
Plath. 1959tarihli güncelerinde öyküden
hiç söz etmivor.
Bizde ıse 'Sırça Fanus'(Can Yayinlan)
ve 'Cç Kadın' (Oğlak Yayınlan) adlı ya-
pıtlanndan sonra Plath'ın günceleri debu
yıl içerisinde Oğlak Yayınlan'ncayayım-
İanacak.
burada, bir anlamda "toplumsal ben"i
oluşturmak Alova'ya göre. Yani, şair
u
Kendi egosunu ne kadar ezerse, o
kadar toplumsaJ olabiür, büvüyebilir".
Şair elbet toplum içinde, ama aynı
zamanda "yeri ne var, ne yok".
Toplumun içinde, ama önünde durmak
durumunda aynı zamanda. Bir
anlamda gerçeğin arka tarafını
gösteren insan. Joyce gibi ünlü olmak
için yazmayan, ama yazdıklanna
toplumun bugünkü birikimiyle henüz
ulasamadığı insan.
Alova, şairi toplum dışı, garip, bir
yaratık gibi gören anlayışa karşı
çıktığını sık sık belirtmesinin ardından
konu toplumcu şiire, gerçekçi şiire
geliyor. "Soyut şiir de toplumsaldır"
diye düşünüyor Alova. Toplumcu şiir
yazmak elbette gazete haberini alıp
biraz süsleyerek şiir diye sunmak
olmamalı. Tam aksine; ömeğin Nâzım,
"Onlar eıneğin düşmanıdır sevgüim"
derken bir aşk şiirinın aynı zamanda
toplumcu olacağını olabileceğini en
güzel biçimde gösteriyor. Alova'nın da
görüşü politik şiirin böyle yazılması
gerektiği yönünde.
Toplumcu şiir elbette doğrudan
mesajlarla kurulmamalı, şiirin kendi
malzemelerini kullanmalı. Ama bir
mantık, şiirin kendi iç mantığı
uyannca kullanmalı. Yoksa mantıksız
bir biçimde art arda dizilen güzel
dizeler şiir değil Alova'ya göre. Hatta,
konuyu tekrar şairin toplumdaki
konumuna, garip bir insan olarak
görülmesine getirerek gözlemini
aktanyor. Alova'nın gözlemlediği:
"Kişi şiirindeki iç mantığı ne kadar
sağlam kurarsa o kadar diizgün bir
vaşam sürdürebilir".
Hemen ardından Alova bu yaşamın şiir
gibi değil, şair gibi bir yasam olduğunu
belirtiyor. "Şiirie yaşamı kanstınrsanız
felaket olur. Romantikler denemişti
vasamı şürselleştirnıeyi, ama pek
başanlı olduklan söylenemez. O
yüzden kabul ermek gerekir: "Şairler
iki yaşamlıdır."
Kitap. Alova'nın bu konudaki ısrarla
sessizliğini belirtmiştik. O, yorumu
okurun yapmasını, dilediği gibi
anlamlandırmasını istiyor. Doğrusu da
bu olsa gerek. Fakat şunlar en azından
belırtilmeli. Kitabın ağırlığı psikanaliz
ve kadınlardan kaynaklanan şiırlerde.
Sorgulama, içe bakış, arayış ve elbet
yalnızlık. Hem "yalnızlığuı bin çeşidi".
Her birinden bir şehrayin çıkanlan
yalnızlıklar. İçe dönük sorgulamalar,
dikenli sorgulamalar. Ardından ölüş,
yeniden diriliş, bıne bölünüş. Artık,
"Bıı benim kaçıncı benim" bilmeyiş.
Ama şu bilinir: "Kaç yıl yaşarsa
yasasın bir gün yaşar kişi".
Ve ardından kadınlar. Aslında önce
kadınlar. Hayatın, doğanın bir parçası,
toplumdaki bütün konumlanyla, anne
olarak sevgili olarak kadınlar. Alova
şiirinin belki de en önemli esin
kaynaklanndan biri kadınlar.
Kişinin yaşadığı toplumun da uzağında
değil, içinde bu şiirier "Ben", diyor
Alova, ama bu ben "toplumsal bir
ben". " O " diyor Alova, ama bu bazen
kendisi. Bu şiirieri, Erdal Alova'yı
besleyen şiir mirası da "Sıcak Albüm"
başlıklı üçüncü bölümde bir "Tayf*'
olarak çıkıyor okurun karşısına. Elbet
birçok şair etkilemiş Alova'yı, ama en
çok etkileyen on tanesi şöyle diziliyor:
"Türkçeyi bin yıldıza bölen" Yahya
Kemai, "Şiirin merdhenini kırarak
gelen" Haşim, "Hayaün kekemeleri"
Hececiler, "Poyrazlann prensi" Nâzım,
"Sesiyle kar toplayan" Dıranas.
"Katirtırnaklan açan bir Granit"
Oktay Rıfat, "Kendini yalnız ölürken
gören" Metin Eloğlu, "Göçebelerin
ince elçisi" Cemal Süreya ve "Şövalye'
'St Can.
Iııgîliz sanatmm ^yaramaz çocuğu
9
Damien
Kültür Servisi - Kesip biçtiği hayvan
leşleriyle kendince ölüm temasını
irdeleyen, Ingıliz sanatının "yaramaz
çocuğu" Damien Hirst, lngiltere'de
çağdaş sanat aianında verilen Turner
Odülü'nü kazanmasından sonra. şimdi
de ilk filmiyle gündemde.
Güldürü sanatçılan Eddie Izzard ile
Keith AJIen'ın başrollerini paylaştığı 20
dakikalık kısa film, "Ölüm Bey Evde
mi?" adını taşıyor. Londra'daki
Hayvvard Galerisi'yle İngiliz Film
Enstitüsü'nün, aralannda Peter
Greenatvay, Rklley Scott, Paula Rego ve
Douglas Gordon'un da bulunduğu
sanatçılardan. 22 şubatta Hayward
Galeri'de düzenlenecek "Sanat ve
Sinema"etkinliği için ısmarladığı
filmler arasında yer alan "Ölüm Bey
Evde mi?", baslığından da anlaşılacağı
gibi. Damien Hirst'ün ölüm
konuâundaki saplantısı üzerine
odaklanıyor. Geçen günlerde Turner
Ödülü için aday gösterilen rakipleri
Mark VVallinger, CaUum Innes ve 4.
Lluslararası Istanbul Bienaii'ne katılan
Mona Hatoum'u gende bırakarak
Londra sanat dünyasında haftalar süren
heyecanlı tartişmalar sonucu Turner
Ödülü'nün sahibi olan Damien Hirst,
son birkaç yıldır lngıltere'nin en ünlü
sanatçısı olarak biliniyor. Yapıtlan,
lngıltere'nin en seçkin müze ve
galerilerinde sergilenen Damien Hirst,
ıngiltere'de sanat dünyasının en çok
konuşulan kişisi gerçekten de.
Kimilerinin. "Yalnızca bmi bile sanat
eserine dönüstü" dediği Damien
Hirst'ün her yapıtı birolay haline
geliyor. Turner Odülü'nü kazanan "Ana
ve Çocuk"ta. koyun. köpekbalığı gibi
hay\anlarla yaptığı 'kompozisyonlar'ın
ardından bu kez bir inek ile buzağıyı
doğrayarak formaldehit içinde
sergiliyor Damien Hirst.
Turner Odülü'nü düzenleyen Tate
Galerisi'nin sanat yönetmeni Nick
Serota'ya göre. "1905 yılında Picasso,
Braque ve Derain ne kadar önemliy se".
1995 yilında sanat dünyasında Damien
Hirst de o kadar önemli. Ancak
eleştirmenler aynı görüşte değil... The
Sunday Times eleştirmenlerinden
Cosmo Landesman, Serota'mn oldukça
abartılı öngörüsüne karşın, belki aynı
derecede bir abartıyla yanıt veriyor:
"Julian Schnabd'den bu yana, bu kadar
az yetenek, haval gücü ve özgünlükle hiç
çaba harcamadan tepelere çıkmayı
başaran bir sanatçı daha görülmemistir.
Üzgünüm ama, 16 yaşını geçip de
Hirst'ün bir deha olduğuna inanan
herkesin geri zekah olduğunu
düşünüyorunu." Ingilizlerin, "sanatın
ne olduğu" konusunda ufkunu
geliştirmek iddiasıyla düzenlenen
Turner Ödülü, her yıl ateşli tartışmalara
yol açıyor. Ancak ödülün Hirst'e
verilmesi, tüm bu tartışmalara karşın
sürpriz yaratmadı. Henüz 30 yaşına
gelmemiş Damien Hirst, zaten tahtta'
oturuyordu. ilk filmi de merakla
beklenen Damien Hirst'ün önümüzdeki
yıl da Dennis Hopper'ın başrolünü
üstleneceği "Tannnm Oyunlan" adlı
bir filmi yöneteceği söyleniyor.
Bu yıl Turner
Odülü'nü de kazanan
Damien Hirst'ün her
yapıtı bir olav haline
geliyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Fikret Üpgüp Üzerine
Rkret Ürgüp'ün Dosdoğru Günlük'ünü (Yapı Kre-
di Yayınlan) yayımlanışından tam bir yıl sonra oku-,
yabildim. Günlerce, aylarca sayfalannı kanştırdım ki-
tabın. Derin bir acı duydum:
"LEYLÂ, I Içimden esti, I sana geldim.. I Bir alay
insan var. /Gülüyorsun, anlamıyoriar I inliyorsun, an-
lamıyortar I ağlıyorsun anlamıyoriar. I Bir alay insan;
var.. I Seni bulsam da I bulmasam da hepsi bir." '
Sonda yer alıyor bu satırlar. Belki de dizeler; kim-
bilir. Dosdoğru Günlük şiirmi, günlük mü, sayıklayış,
çiziktirme, derlenmemiş notlar mı, karar vermek çok.
güç. Bir önsöz yazan Levent Yılmaz, bu soy kaygı-
lan dile getiriyor; "Düzenli bir biçime girmek bu gün-
lüğe yaramıyordu. Bu günlüğün temsil ettiği hayat,
karman çormandı, doğası böyleydi" diyor. 1
Fikret Ürgüp'ün öykülerinde esen hava da biraz-
öyle değil midir? ;
Fikret Ürgüp, edebiyatın kitleye ulaştırıldığı ülke-'
lerde yaşasaydı, başlı başına efsane kişisi olacaktı..
Reddedışlerle yüktü bir ömre yalnızca iki hikâye ki-.
tabı, bir monografi bırakmış. Ün, ihtiras, yükseliş.
dünyasında o alkolü, ispirtoyu seçmiş.
Monografısi Şizofreni, (1964) Behçet Necatigil'in
kitaplığında yer alıyordu. Necatigil, bu özlü eserin bir
"üslup örneği" olduğunu belirtmişti. Adresini alıp
Fikret Ürgüp'e mektup yazmış, kitabevinde bulama-
dığım Şizofreni'den edinmek istediğimi söylemiştim.
Sonra kitap geldi.
Van (1966) ve Kısa Lodos Hikâyeleri (1968) öyle-
sine derienmiş, kimbilir hangi iç tedirginlikler, sıkın-
tılaria kaleme alınmış, özlerindeki gizi ancak zaman
içinde, yaşantı birikimleriyle bağ kurup ifade eden
öykü kitaplarıdır. Necatigil'in Van yorumu şöyle:
Hepsine çağımız insanının bunalım ve yalnızlıklan-
nı, geçerlikte değerlere yabancılaşmasını duyuran
birer deneme, Franz Kafka esprisini güzel özüm-
lemiş birer düzyazı şiir gözüyle de bakabiliriz. "Yo-
rum, öyle inanıyorum ki, Kısa Lodos Hikâyeleri için
de geçerlidir.
Bir şey daha eklenebilir: Fikret Ürgüp "geçehikte
değerlere" hemalde tiksinti duyuyordu.
Seni Çok Özledim'de yer alan bir yazımda bu red-
dedişler, lanetleyişler insanına ılişkin anılarımı özet-
lemiştim. Tekrara düşmek istemem. Sadece açıkla-
malar yapacağım:
Fikret Ürgüp'ü Kemal Tahir'in evinde tanıdım.
Gündüz vakti içkili, çok zarif, düşkün lord, dünyaya
meydan okuyan... Çelebi Kemal Tahirçoknazik, ama
Marksist Kemal Tanir, Fikret Ürgüp'ün kendine ya-
zık ettiğine inanıyor...
Fikret Ürgüp'ü bir dönemin bohem yeri Klüp 12'de
kendi kendine dans ederken gördüm. İçkili, bıkkın,
bir çocuk kadar dünya işlerinden uzak... Marksist Ke-
mal Tahir'in yazıklanışına itiraz edercesine, bu dün-
yanın düzenlerine kahkaha savuruyor...
Bir roman kahramanı
Roman kişilerini gerçeklıkteki hayatta aramanın
çirkinliğini bilmez değilim. Bununla birlikte Karanlı-
ğın Günü'ndeki (1985) Fikret Kapadok'tan söz aça-
cağım.
Leylâ Erbil, romanında, bütün hayatım boyunca
unutamayacağım şu ölüm ilanını yazar: "Fikret Ka-
padok, bu dünyada kurtuldu." Karanlığın Günü sen-
fonik anlatımıyla Fikret Kapadok'u anlatırken, Fikret
Ürgüp'e göndermeler örer ve müthiş bir portre çizer.
Orada Fikret Kapadok, istiklâl Caddesi'ndeki "Fran-
sız Konsolosluğu'nun demir parmaklıklanna tutuna
tutuna ilehemeye"çalışır; "siyah blazeraltından be-
yaz amerikan bezinden pijaması" sallanmaktadır; yi-
ne hastaneden kaçmıştır. Nereye? "Taksim 'Varan'da
içmeye ya da resim sergisi açılışına gitmektedir."
Bir ressamdı Fikret Ürgüp. Portrelerini görmüş-
tüm. Levent Yılmaz'ın Argos dergisinde basalım di-
ye gönderdiği el yazılan arasında tükenmez kalem-
le çizilmiş bir de "Prince Mişkin" portresi var. Dos-
toyevski'nin kişisi, istihzayla tasvir edilmiş. Oysa
endişeli gözleri solgun birkaç güle dikilmiş. Boşluk-
ta, kalın çerçeve içinde Nastasya Filipovna'nın hü-
zünlü portresi duruyor. Bütün çizgilere artık karika-
türün acırnasızlığı sinmiş.
Fikret Ürgüp'ün gençlik resimlerini de görmüştüm.
1930'lann sonunda yaptığı bir karakalem çalışması;
sonbahar yapraklı ağaç, ağaç arkasında ahşap ev-
di. Yapraklara, kiremitlere kuruboya renkler serpili.
Kendisini anlayabilecek bir insanın, yokluğunu da-
ima hissettiğim, dostum Bülent Erbaşar'ın evinde
görmüştüm Fikret Ürgüp'ün bu resmini.
Dosdoğru Günlük, hepsini geri getirdi. Bilmem ne-
den, "Cahide ölüm ve Elmas"\ yazdığıma yine çok
sevindim.
Karanlığın Günü'nü bilenmek için yeniden okuya-
cağım. Leylâ Erbil'in biröyküsü, Fikret Ürgüp'e adan-
mıştır.
Şunlar Dosdoğru Günlük'ten: *
"Paçavralargiyinip piyasaya çıkılırmı?/ Ölmek is-
temiyorum yoksa. 17 hastalığımın en azgını melan-
koli. I Kayıplann hastalığı. İnsan sevgisi ve mal kay-
bı. I Dayanıyorum."
'Yargı', Almanya'da sergileniyor
Kültür Merkezi - Bizim Tiyatro, "Yargı" adlı oyununu
27 ve 28 ocak günieri Berlin Theaterfest'96
kapsamında sergileyecek. Berlin Senatosu'nun
işbirliğiyle düzenlenen Berlin Theaterfest '96
Festivali'nden aldığı çağn üzerine, Almanya'da
sergilenecek olan Yargı'da 2^afer Diper oynuyor. Diper
oyundaki rolüyle Avni Dilligil Tiyatro Ödülû'nü
kazanmıştı.
Ferhan Şensoy Paris'te
Kültür Merkezi - Ferhan Şensoy, 25 ocak perşembe
günü, Londra'da The Hackney Empire Tiyatrosu'nda
sergileyeceği yeni tek kişilik oyunu "Felek Bir Gün
Salakken"i, 28 ocak pazar günü de Paris'in eski
tiyatrolanndan Theatre Dejazet'de oynayacak.
Su altındaki mezar taşları
çıkarılıyor
VAN (AA) - Van Müze Müdürü Ersin Kavaklı, Gevaş
ilçesi yakınlannda Van Gölü sulan içinde kalan
Selçukiu mezar taşlannın çıkanlacağını açıkladı.
Müze Müdürü Kavaklı, Van Gölü'nde bulunduğu
iddia edilen yaratığın araştınlması için Van'a gelen
Türkiye Sualtısporlan, Cankurtarma, Sukayağı ve
Paletli Yüzme Federasyonu (TSCSPF) ekiplerinin 13
Kasım 1995'te Gevaş yakınlannda yaptıklan
dalışlarda, İS 14. yüzyıl Selçukiu dönemine ait mezar
taşlan bulunduğunu tespit ettiklerini söyledi. Kavaklı,
mezar taşlannın su altından çıkanlması için kazı
çalışması yapılması gerektiğini ve bunu bakanlığa
bildirdiklerini belirterek yaz aylannda kazı çalışması
yapmayı planladıklannı, izin verilirse federasyondan
gelecek sualtı arkeoloğu ile birlikte mezar taşlannı
düzenli bir şekilde çıkanp Celme Hatun Türbesi
yanındaki mezarlığa yerleştireceklerini söyledi.