Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 OCAK 1996 SALI CUMHURİYET
** SAYFA
KULTUR 15
Demirtaş Ceyhun,'Yaşasm Aziz Nesin' kitabmda ustayla olan anılannı anlatıyor
T~X emirtaş Ceyhun,
/ ltaüniversite
* S yıllanna dek
uzanan, önce
hayranlığı, sonra
tanışıklığı ve sonra da
dostluğu ile yaşammın
hep bir köşesinde var
olmuş Aziz Nesin'le
yaşadıklannı anlatıyor
kitabmda. 30 yıllık bir
geçmişin penceresinden
bir bakışla. Demirtaş
Ceyhun, bir kum
saatinden geçirmiş
Aziz Nesin'i. Kitabın
hoş tarafı, Aziz
Nesin'in çok 'yaşayan'
bir portresini
çizebilmesi.
Bir kum saatmden akan arnlar
AHU ANTMEN
Yazar Demirtaş Ceyhun,Aziz Nesin ile
ilgili anılannı yazıyoryıllardır, paylaşı-
yor okurla, o "Aziz Nesin'lik olay"lan
gerçekte yaşandığı gibi aktanyor. Yeni
bir kitabı çıktı şu sıralar: "Yaşasuı Aziz
Nesin." Biraz agabey-kardeş. biraz usta-
çırak. (12 yıl da Türkiye Yazarlar Sendi-
kası'nda binnci başkan-ikinci başkan)
ilişkisi halinde yıllarca yogrulan bir dost-
lugun kitabı bu. Demirtaş Ceyhun, ta
üniversite yıllanna dek uzanan, önce
hayranlıgı, sonra tanışıklığı ve sonra da
dostluğu ile yaşamının hep bir köşesin-
de var olmuş Aziz Nesin'le yaşadıklan-
nı anlatıyor kitabmda. 30 yıllık bir geç-
mişin penceresinden bir bakışla. Demir-
taş Ceyhun, bir kum saatinden geçirmiş
Aziz Nesin'i.
Şaşırtıcı yanı, Ceyhun'un bunca anı-
yı, bunca sözü, muhabbeti sanki hergün
bir "Aziz Nesin güncesi" tutmuşçasına,
en küçük aynntılara dahi hâkim bir bel-
lekleaktarabilrnişolması. Kitabın 1984
yılında aynca yayımlanmış olan "Çağı-
mtan Nasreddin Hoca'sj Aziz Nesin'" çık-
tı ktan sonra. günbegün olmasa da ufak
tefek notlar almaya başlamış. bir "Aziz
Nesin Dosyas" oluşturmuş. Kitaplıgın-
da, Aziz Nesin kitaplan arasında sakla-
dıgı bu dosyada - ya da belleginde - da-
ha kim bilir ne anekdotlar var Cey-
hun'un? °" •" - "" "-
Aziz Nesin'in zaman zaman "Bunıı
sen yazma Demirtaş, ben yazacağım** de-
diği olurmuş. ("1984 yılında Aziz Nesin
hâlâ ısraria 'Böyle Gelmiş Böyle Gıt-
mez'i bitireceği iddiasındaydı" diyor
Ceyhun. "Bazı anılan kendisioradayaz-
mak isterdL Espriyle kanşık tehdit eder-
di beni~ O anlamda biraz kıskançtı da.")
Sonra, Demirtaş Ceyhun'un yazmama-
yı yeğlediği ya da beklettiğı anılar da
var. Yazmamayı yeğledikleri, genelde
Aziz Nesin'in özel yaşamıyla ilgili ay-
nntılar. BeklettikJeri ıse, Aziz Nesin bu-
gün yaşıyor olsaydı, Ceyhun'un büyük
olasılılda yine sonraya sakJayacağı kimı
yaşam kesitleri: "Kenan Evren'le ULşkJ-
lerini sağlığında yazmıyordum, ola ki Ke-
nan Ev ren bir kötülük yapar düşüncesiy-
le. Öliimiinden sonra korkmadan yaz-
dım, artık yapacağı bir kötülük kalma-
nus keretanın diye..."
fşte bunlardan bir tanesi:
"Türkiye Yazarlar Sendikası davasuun
duruşmalarından birinden dönüyorduk.
Topluca bir minibüse binmiş, tıph vatılı
okul öğrencileri gibi, bağırış çağırış du-
nışmalarla, hakhmızda istenilen cezalar-
la gırgır geçiyorduk, birbirimizle şakala-
şıyorduk.... 'Yahu'demiştibirisi, 'gördü-
ğüm kadarıyla hepimiz Türk Ceza Ya-
sası 'nın bilmem kaçıncı maddesini çiğ-
nemekten, bilmem kaçyılhapis cezasıy-
la yargtlanmışız ve bilmem kaç yıl ha-
pis cezasına çarpılmışız. Acaba bir in-
san şu ceza yasasındaki maddelerin
hepsini birden çiğnese ne olur?' Aziz
Nesin, gene her zanıanki hazırcevaplılı-
ğıyla yamtlayıvermışti hemen. 'S'ola-
cak'. demişti. 'olsa olsa devlet başkanı
olur!..."
Okur, emniyet sıkı\önetim...
Yusuf Ziya Ortaç'ın espnlı bir biçım-
de söylediğı gibi. yaşamı boyunca "yal-
nız üç yerden, okurlarından, emniyetten
ve sıkryönetimden" epeyce bir yakınlık
gören Aziz Nesin'in Demirtaş Cey-
balı paket yakalamış gihi Uzmanlar bu-
lunmus. kıtapçevirtilmiş, uzmanlanı ince-
letilmiş. Acaba, Aziz Nesin 'in trun da yap-
mak ıstedigişey ne.'... Hüseyin Düzgün tu-
tuklanıp götürülmüş. Olmadık işkenceler-
le. 'Söyle'dıvormuş polisler. 'Aziz Ne-
sin 'le ne ilgin var?' Ve Aziz Nesin kendi-
sine bir kitabını imzalayıp göndeniiği için
tam altı aya mahkûm olmuş Hüseyin Düz-
gün"
Demirtaş Ceyhun'un "Yaşasuı Aziz
Nesin"de belli ki özellikle keyiflenerek
yazdığı bölümler var. Mesela şu Aziz
Nesin'in cimriliği meselesi... "Aziz Ne-
sin'in cimriliğigarip bir cimrilikrj" diyor
Demirtaş Ceyhun. "Ben de dahD olmak
üzereonunia Tiiridye Yazarlar Sendika-
sı'nda birfikte cahşımş berkes et kilenmiş-
vermeden ondan bundan otlayarak günde
iki-üç paket agara içenlerin, ceplerinde
bendekinden daha çokparalan varken be-
leş rula ıçmeyollannı amyanlaan, benim-
le cımri dive alay etmelerinden çok hoşla-
myordum. Bunun için cimri denilmesine
kızmadım hiç, kendimi savunmadım. Ne
diye lazayım? Cimrı degilim ki...
Sevgili Demirtaş, bir yazarın - gerçek
yazar ya da şairse - cimri olması olanak-
stzdır. Çünküyazar, verebileceğien değer-
lişeyini veriyoryapıtlanyla: canını koyu-
yor ortaya, yüreğini koyuyor. daha baska
ne versin?.."
Aziz Nesin'in askerliği
Demirtaş Ceyhun'un ûzerinde altını
çizerek durduğu bir başka konu da Aziz
Kırtogrâf: * ^^T
DEVRİ.M ^ F
BARAN ^
g^^ta^h^kAUHj^^H T" Zazar Uemırtaş
^^mH^^^^^^Hra^^l / Ceyhun, Aziz Nesin
• P ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M j ^ ^ H -1. ile ilgili anılannı
W ^I^^^^^^^H vazıvor vıllardır.paylaşıyor okurla, o 'Aziz
Nesin'lik olay'lan
gerçekte yaşandığı gibi
aktanyor. Yazmamayı
yeğlediği ya da beklettiğı
anılar da var. Yazmamayı
yeğledikleri, genelde Aziz
Nesin'in özel yaşamıyla
ilgili aynntılar.
Beklettikleri ise, Aziz
Nesin bugün yaşıyor
olsaydı, Ceyhun'un büyük
olasılıkla yine sonraya
saklayacağı kimi yaşam
kesitleri...
hun"un süzgecınden geçerek yazılmış
anılannda bu üç 'yer'den çok bahis var.
Öteki iki yeri bir kenara bırakıp, ilk yer-
den sözedelim, ama "Aziz Nesin'lik olay-
lar" değil mi bunlar'1
Kitaplan tran'da
çok satılan Aziz Nesin, lranlı okuru şa-
ir-yazar Hüse>in Düzgün'e bir kitabını
yollamaya kalkmış. adamın altı ay hapıs
yarmasına neden olmuş!
"... Hüseyin Düzgün, 601ıydlarda Aziz
Nesin 'in bir öyküsi'mü okumuş ve hayran
olmuştur. Sonra da nerden bulmuşsa bul-
mus, Aziz Nesin ın adresine bir mektup
yazmıs, imzah bir kitabını istemiştir. ...
Şah ın uyanıkpolisleri, daha tran agiriş-
1e kitaba el koymuşlur. Kitap, derhal Sa-
vak merkezine göndenlmış, tıpkı birbom-
tir onun bu huyundan. Önce kendine
cimridir Aziz Nesin. Kendisine katiyen
bir şey aimaz, para harcamazdı. Yazar-
lar Sendikası konusunda da çok cimriy-
di. Sendikaya mümkün değil bir adam
tutturmaz, "Sendikanın parası mı var,
biz çalışacagız!' derdi. Başta bu cimri-
Kk konusuna,' Demirtaş'ın uydurmasf
diyordu. Sonra baktı kimse getip kendi-
sinden para istemiyor, 'Demirtaş uydur-
madı, ben yaydım cimri olduğumu' de-
meye başladı."
Âziz Nesin'in cimriliğini 'dülendiren'
Demirtaş Ceyhun'a Nesin'in verdiğiya-
nıtda "YaşasınAzizNesin''deyera!ıyor:
"Kendım için, cimri değil de. iyibirşey
s'öyleseydim, böyle yayılmazdı Hıç para
Nesin'in askerliği... Aziz Nesin'in kişi-
sel olarak pek sözkonusu etmediği bir
bölümü yaşamının. Ancak Ceyhun 'a gö-
re. "askerliği bürün yaşamına yayümış,
yazarlığırıı da biçimlendirmiş." Cımnlık
ve diktatörlük diye adlandırdıgı özellik-
lerinin, Aziz Nesin'i >akından tanıdıkça
tutumluluk ve disiptin olduğunu fark edı-
yor Ceyhun: "Yani askcrliğin temel ilke-
leri. Hâlâ asker oluşundan kaynaklanı-
yor."
Askerlikten olaylı aynlışı ise ayn bir
öykü Aziz Nesin'in. Nesin'in askerlik
yaptığı yıllarda, hudutta görev yapan bir-
İikJere hava koşullannın bazen aylarca
geçit vermemesi nedeniyle yiyecekler
canlı verilirmiş; yani birlikteyeralan as-
ker sayısına göre, gûnde tüketilecek et
miktanna göre belli sayıda koyun. Aziz
Nesin'e de verilmiş koyunlan... Bu ara-
dabırliğın başka biryere intikah sırasın-
da koyunlar satılmış, Aziz Nesin de bu
paradan askerlerine kiraz almış, yedir-
miş.
Ancak bu arada, askerlerinden ikisine
resmi değil de özel ızin vermiş, dolayı-
sıyla karavana yoklamasında bu iki as-
kerin yokluğu ortaya çıkınca, birileri
Aziz Nesin'i ihbar etmiş. Demişler ki,
Aziz Nesin karavanada bu iki askeri var
gibi gösterdi, onlann yiyeceklerini aldı,
sattı ve parasını da kendi yedi. Hemen bir
dava açılmış. Gerekçe: "Ordunun para-
sını özel harcamalarda kullanmak" Aziz
Nesin bu olayı hiç unutmamış, ama unut-
mak istercesine hıç konuşmamış bu ko-
nuda. Kırgınlığı hep sürmüş.
Demırtaş Ceyhun. Aziz Nesin'in özel
yaşamına hıç girmiyor ama, kadınlarla
olan ilişkılennden söz ediyor kitabmda
yer yer.
Anlaşılan bu konuda değil yazmak,
malzeme toparlamak bile güç olmuş:
"Aziz Bey yanında bir kadın oldu mu en
yakın arkadaşını bile yanına yaklaşbr-
mazdı." Ama, "Her zaman da âşıkü."
Bir kere bütün Türkologlar se\ gılisiy-
di! "Bütün Türkologlar sevgilim derdL
Türkiye've Türkolog bir kadın geldi mi
biz hemen uzakiaşırdık. o da zaten yak-
laştırmazdı.''" .
Aziz Nesin'in Rusça'sıyla ilgili birbö-
lüm var kitapta. Moskova Televizyo-
nu'nda yaptığı bir söyleşi bu. Nesin'e
Rusça öğrenip ögrenmediklerini sor-
muşlar, o da başlamış ögrendiği sözcük-
leri sıralamaya: "Pajausta~ Sipasiba._
Davay— Da... Niyet—" Derken, kalakal-
mış:
"Aziz Bey. böyle mikmfon karşısındafi-
lan ürkecek, sözlerini unutacak, dutyemiş
bülbül gibi suspus kalacak, inanılır gibi
değil...Ama neyse ki çok sürmemiş bu bo-
calaması.. Yamtıcı zekâsı hemen irndadt-
na yetişmiş. Başlamış gene onbeş günde
ögrendiği Rusça yı konuşmaya... 'O an
aklımageldi'diyordu. 'Vera... Mataşa...
İrina... Olga... Masa... Galiıta... Dunya-
jo..."
Demirtaş Ceyhun'un kitabı, 80 yaşın-
da yitirdigimiz o ufak tefek 'dev'in ya-
şamının çeşitli kesitlerine açılan birpen-
cere. Dolu dolu bir yaşamdı Aziz Ne-
sın'inki, belki bir Sıvas anısı olmasaydı
bu yaşamın sayfalan arasında, daha da
yaşayacaktı. ("Sıvas olayianndan sonra
çöktü, yaşamından bir beş-altı yıl götür-
müşrürSıvas" diyor Demirtaş Ceyhun.)
Kitabın hoş tarafı, Aziz Nesin'in çok
"yaşayan" bir portresini çizebilmesi.
Strindberg'e Brecht penceresmden bakış
sının ortasında bir tutkunun çakü-
ğı kjvılcımı nasıl yorumluyorsu-
nuz? Bu kmlcımın öncesi vesonra-
sında yazar çok farklı bir dinamik
yakalryor.
BERKSOY- Evet, oyunda ana
unsur, sözünü ettiğıniz bu elektrik-
fenme. Dolayısıyla, ıç gerilim de-
nilen teknik önemli burada. Üç bö-
lümde yazmış Strindberg oyunu.
Birinci bölümde Moüere komedı-
lerindeki kadar pınltılı bir kadın-
erkek ilişkisi görülüyor. Bu bölüm
sonunda roller değişiyor ve Ju-
lie'yi odasına sokuyorgenç adam.
DtKMEfN GÜRÜN UÇARER
Edvvard Bond'un "Yaz"ı ve Au-
gust Strindber'in "Miss Julierı
si
Zeliha Berksoy'un repertuvannda
ayn bir yere koyduğu oyunlar.
Bunlann arasına 6. Uluslararası ts-
tanbui Tiyatro Festıvali'nde izle-
digimiz Brecht'in "Sofokks'in An-
fjgonesTni de sokabiliriz. Her üç
oyunda da diyalektikle dramatiğin
birleştiği ve çözümlemelerin böy-
le bir açıdan yapıldığını söyleyen
Berksoy ile sezon başmdan bu ya-
na Devlet Tiyarrosu Aziz Nesın
Sahnesi'nde oynanmakta olan
"Miss Julie" üstüne sürdürü-
yoruz konuşmamızı. Berksoy.
"Antigone'de yönetmen Ro-
bertStnıa bir Brecht oyunun- . . . - —
da kendi özgün stiii içinde in- "Ibsen ve Strindberg gibi insan ruhu kompleksleri,
saniboyııtudiyaiektikyöntem- çeHşkileri ve ilişkileri ûzerinde duran yazarlar da
le a n a n u y g u l a d f diyor. " I b - V , ..* , . ^ , .,., , , , , - i . , „
sen vestrindberggibiinsannı- diyalektik bir gerçekçılıkle ele alınabılır ancak.
hu kompleksleri, çeliskileri ve
- Brecht'in "Puntüa Ağa ik Uşa-
ğı Matti"de çıkış noktası "Matma-
zel Julie" olmuş, öyle değil mi? Si-
zin Julie yorumunuzda da, olayı
tersinecevirirsek, Brecht'in bu oyu-
nundan bir esinlenişten söz edebi-
lir miyiz?
BERKSOY- E\et. Yorumunda
"Puntüa .\ğa ile Uşagı Matti" esin
kaynağım oldu. Gerek Puntila ge-
rekse Julie'nin ailesi büyük toprak
sahipleri. Her iki oyunda da 19.
yüzyıl sonlannda. 20. yüzyıla geç-
mekte olan bir "efendiler" sınıfı
söz konusu. Nasıl Matti. Punti-
7
eliha Berksoy, "Antigone'de yönetmen Robert Strua
bir Brecht oyununda kendi özgün stili içinde insani
boyutu diyalektik yöntemle an an uyguladı" diyor.
ilişkileri ûzerinde duran yazarlar
da diyalektik bir gerçekçilikle ele
annabüir ancak."
- "Miss Julie" yorumunuzda da
bir Brechtperspektifînden sözede-
bilirnüyiz?
ZELİHA BERKSOY- Antigone
ve Julie ayn çizgilerde farklı este-
tikler gerektiren roller. Antigone,
direkt polirik ta\n ile matemarik-
sel birtartışmanın bir ıktidar sava-
şının bir yanını oluşturur. Julie'de
ise Brecht'ten yola çıkmama kar-
şın Strindberg'in geçiş dönemin-
deki sancılı iüşkilerin yansıması
yakalanır.
- Bu oyunda, suufsaliık çatışma-
Odadan çıktıktan sonra Julie sınıf-
sal direnmeyi geririyor. Jan ise ka-
dının konumunu kendi adına kul-
lanmak istiyor. Üçüncü bölümde
ise kaçış ve ölüm vardır. Kuşun
ölümünden sonra olay ayn bir ren-
ge bürünür. Saf bir isyandır orada
yaşanan ve o sahnede Julie tama-
men siler atar genç adamı. İnsani
birtepki. Kadının kendini öldürme
nedeni de uşakla yatması değildir.
Halk hareketı içinde aşağıdan ge-
lenlerin arasında Jan gibi yağma-
cılann, firsatçılann bulunması ve
onun gibilerin duyarsızlıkJan, acı-
masız çıkarcılıklan onu isyan erti-
rir.
la'nın hem uşağı hem meyhane ar-
kadaşıysa burada da Jean, Kont'un
hem kat uşağı hem şoförü. Uşak-
larla özel yaşamlarda devam eden
bir arkadaşhk da var. Oyunda Ju-
lie. babasının özel uşağı ile bir iliş-
ki kuruyor. Kont en tepedeki efen-
di. Olaylann yaşandığı o gecenın
efendisi ise Julie. Bunedenle "Ben
evin efendisiyim" der. Babasının
konumunu üstlenmiştir. "Punti-
la"da da Emma şoförle. yani Mat-
ti ile tutkulu bir ilışki yaşar.
- Julie gibi sonuna kadar gitmez
ama..
BERKSOY - Brecht, Strind-
berg 'den bazı öğelen almış, kimi-
ni sonuna kadar uygulamamış ki-
mini deaynen uygulamış. Nasıl Ju-
lie. Jean'a karşı saldırgansa Emma
da Matti'ye karşı saldırgandır.
Ikinci böJümde Julie hayale kapı-
lır. Bir çeşit hâlusinasyondur bu.
Matti de masanın üstüne bir dağ
kurar. Benzeşen motifler bunlar...
"Puntila"da Emma'nın nişanlısı
babasının ise halktan nişanlılan
vardır. Julie'nin nişanlısı da halk-
tan bıridir. Onun için "Aşağıhk bi-
ri çıktı" der Julie. Jean ıse oyunun
başında onun iyi bir adam oldu-
ğundan söz eder. İkisi de aynı sı-
nıftandır.
-Julie'nin aşağüamasmdaki
neden, bir yerde her ikisinin de
fırsatçılığını vurgulamak için
değil mi?
BERKSOY - Strindberg in-
san olarak, yazar olarak tabii
ki tüm insanlann eşitliğini ka-
bul ediyor; ama yaklaşmakta
olan ayak sesieri arasındaki
fırsatçılan reddediyor, çünkü ikti-
dan ele geçirenler fırsatçılar olu-
yor. Bugün de öyle değil mi?
- Matti ile Jean'ın aynldıklan
noktalar hayli önemli.
BERKSOY - Puntila aşağı yok-
sul bir küçük burjuva olarak daha
sagduyulu davranır. Jean ise yuka-
n tınnanmak isteyen yeni bir yağ-
macı sınıfı temsil eder. Günümüz
meselelerine daha boyutlu bır pers-
pektif açan yazarlar ve kilometre
taşı oyunlar...
Brecht ülkemizde çokça oynan-
dı; ama bir Strindberg'i, Ibsen'i da-
ha yakından tanımamız gerektiği-
ne inanıyorum.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Senegal'in Dilleri
Pierre Dumont'un Le Français et les langues af-
ricaines au Senegal (Senegal'de Fransızca ve Afri-
ka Dilleri) adlı yaprtırtı okumamrn üzerinden en az bir
ay geçti; ama, o gün bugün, yaklaşık dört yüz say-
falık, kapsamlı ve ilginç biraraştırma okumuş gibi de-
ğil de olağandışı bir yolculuktan dönmüş gibiyim.
Durumumu anlamak da zor değil: Pierre Dumont,
toplumdilbilim alanından pek çıkmıyor, ama gözle-
rimizin önüne hem kendi yaşadıklanmızdan, öyle
uzak, hem de öyfe içinden çıkılmaz, öyle karmaşık
bir dilsel ortam seriyor ki, olağandışı bir ülkede do-
laşan bir yolcunun uğrayabileceği şaşırtılan yaşıyo-
ruz her sayfada, bıraktıklan izier de kolay kolay si-
linmiyor.
Bir ülke düşünün: İçinde on beş dil konuşuluyor,
yani ortak bir dili yok; anayasasının ilk maddesinde
de "resmi d//"inin Fransızca, yani hiçbir yerli toplu-
luğun anadili olmayan bir yabancı dil olduğu yazılı.
Tarihsel koşullann getirdiği bu yabancı dil, yerel dil-
lerden dahayaygın olduğu için mi? Hayır, araştırma-
lar Senegalli erkeklerin yüzde on birinin, Senegalli
kadınların da ancak yüzde birinin Fransızca okuyup
yazdığını gösteriyor. Aynca, okumuşlar arasında bi-
le Fransızca, yurttaşlann tüm yaşamına katılan bir dil
değil: Fransızca bilenlerin yüzde altmış üçü bu dili
iş arkadaşlarıyia, yüzde 37'si tanımadığı yurttaşla-
rryla, yüzde yirmisi çocuklanyla, yüzde beşi büyük-
leriyte, yüzde doksan ikisi de üstleriyle konuştuğu-
nu söylüyor. Bu durumda, Pierre Dumont'un çok
güzel belirttiği gibi, "resmi dil" toplumsal ve ekinsel
çevrenin "tümcül ve derinlemesine algılanmasrnda
da "yaşamın tüm edimlehnde" de Senegal dilleri-
nin yerini tutamıyor hiçbir zaman; üstelik, kendine
özgü bir Senegal Fransızcası bile oluşmuş olması-
na karşın, ülkede dogru dürüst öğretiidıği kuşkulu.
Fransızca doğru dürüst öğretılemeyınce, başka ko-
nulann doğru dürüst öğretıleb/ldığı de kuşkulu.
Peki, çözüm? Böylesine karmaşık bir dilsel or-
tamda kesin ve ivedi çözümlerden söz etmek zor-
dur. Ama ilk çözümü daha 1821 yılında, Senegal Va-
lisi'ne yazdığı bir mektupta, Jean Dard adında bir
ilkokul öğretmeni göstermiş: "Öğrencilere önce ken-
di anadillehni öğretirsek, anlıklannı daha iyi gelişti-
rir, öğretimiziamacına daha kesin birbiçimde ulaş-
tınnz." Uzun yıllar süresince Senegal'de Dakar Uy-
gulamalı Dilbilim Merkezi'ni yönetmiş olan yazanmız
da hiç kuşkusuz daha ayrıntılı bir biçimde, daha b<-
limseî gerekçelerle, ama aynı yönde bir çözüm öne-
riyor Birsömürge valisi yerine, Senegal halkının ken-
disine seslenerek, "Herşeyden önce, tüm Senegal-
lilerin anadillerinin gelişebileceğine gerçekten gü-
venmeleri zorunludur. Aydınlar, ülkenin kenterseç-
kin tabakasının üyeleri, çocuklannı volof, sererya da
polar okuluna göndermelidir" diyor.
Pierre Dumont'un önerdiği tutum, üç aşağı beş yu-
kan, altmışlı yıllarda, Senegal Cumhuriyeti'nin ve bu
cumhuriyete yıllarca başkanlık eden ünlü ozan ve dil-
bilimci Leopold Sedar Senghor'un da polıtikası ol-
muş. Ama doğru çözümü bulmakla gerçekleştirmek
arasındaki yol bazı bazı çok uzun olabilir. Bu yolda
gerçekten büyük çabalar harcadığı anlaşılan Seng-
hor da Dumont'un yaprtına yazdığı "Önsöz"'de ge-
cikmenin nedenlerini açıklamaya girişiyor: Öğretim
nesnesi ve öğretim aracı olarak benimsenen başlı-
ca alt yerel dil (volof, serer, peul, diola, mandeng ve
sarakole dilleri) hep sözlü dil konumunda kalmış ol-
duğundan, sözcüklerin yazım ve aynlım sorununu
çözmek çok zaman almıştır; öğrenci ana-babalan
Fransızcadan önce kendi yerel dillerini öğretme ve
Fransızcadan çok kendi yerel dillerinde öğretim yap-
ma girişimleri karşısında hep direnmişlerdir.
Bu sorunlan Pierre Dumont da yakından bilir: Ken-
dileri de pek okul görmemiş öğrenci büyüklerinin in-
sanın şimdiden konuşmakta olduğu dili öğrenmesi-
ni uslanna sığdıramamalannı da Afrika dilinde bir
Öğretimi düşük bir öğretim saymalannı da çok iyi an-
lar. öte yandan, okumuş, okumamış tüm Senegal-
lilerin Fransızcayı "toplumdayükselmenin tekyolu"
olarak gördüklerini de gerçek durumun bu olduğu-
nu da çok iyi bilir: Fransızca "Yönetimin, okulun,
politikanın, adaletin, teksözcükle toplumda yüksel-
menin dilidir." Böylece, halk toplumsal ve ekono-
mik gereksinimlerineöncelik verdiği için sanlırbu di-
le, politikacı onu kullandığı ölçüde yetkesinin arttı-
ğını gördüğünden. Ozan Senghor içinse, yerel dille-
rin öğretimine verdiği önem ne olursa olsun, Fran-
sızca "ekinsel, yazınsal, hatta nerdeyse söylensel
yönüyle"hep önde gelir. Senegal'de öğretim çok ge-
ri, okuma oranı çok düşüktür, yöntem araştırmalan
çok zaman alır, ama gecikmede, öne çıkanlan altı dil-
den ancak bir ikisinin öğretime sokulmasmda tüm
bu tutumlann da büyük payı vardır.
Pierre Dumont, Senegallilerinken çok daha karar-
lı bir tutum önerir bu konuda, çünkü, gerçek bir dil-
bilimci olarak, örneğin matematiğin Fransız ve Vo-
lof dillerinde "aynıbiçimde öğretilemeyeceğini" öte-
ki konularda da durumun bundan farklı olmadığını
bilir. Ona göre, Senegal okullarınaAfrika dillerinin gir-
mesi yeni bir öğretim düzenine, belki de gerçek bir
atılım etkeni olacak bir düzene yol açacaktır. Bu ye-
ni düzende ülkenin resmi dili de "gerçekyehni" ala-
caktır: "Bir yabancı dil" yehni.
Ülke ekininden farklı, özgül bir ekinin iletim aracı
olarak öğretilecek yabancı dil yerini.
HABİTffT H'de sanat etkinlikleri
İSTANBUL(AA) - fstanbul'da 3-14 haziran arasında
arasında gerçekleştirilecek olan "Birleşmiş Milletler
İnsan Yerleşimleri Konferansı - HABtTAT
ir'çerçevesinde düzenlenecek kültür ve sanat
etkinlikierini belirlemek üzere oluşturulan "Kültür ve
Sanat EtkinlikJeri Danışma Kurulu", ikinci toplantısını
14 ocak pazar günü yapıldı. Başbakanlık Toplu Konut
Idaresi Başkanı Yigit Gülöksüz başkanlığında, basına
kapalı olarak gerçekleştiren toplantıya, çeşitli
dallardaki sanatçı ve uzmanlar ile resmi ve özel
kuruluşlann yöneticileri katıldı. Toplantıda alınan
sonuçlann önümüzdeki günlerde kâmuoyuna
duyurulacağı bildirildi.
TOBAV'dan konservatuvar
ANKARA (ANKA) - Devlet Tıyatrolan, Opera ve
Balesi Calışanlan Yardımlaşma Vakfi (TOBAV),
konservatuvar mezunlanna iş olanagı sağlayacak.
TOBAV Genel Başkanı Tamer Levent yaptığı
açıklamada; opera, tiyatro, bale ve enstruman
dallannda eğitim görerek konservatuvardan mezun
olan, ancak iş bulamayan kişilere destek olacakiannı
bildirdi. Levent, bu durumda olanlann TOBAV'a
başvurarak isim, adres ve telefonlannı bildirmelerini
isteyerek artistik alanın sektörleşmesi açısından böyle
bir girişimin zorunlu olduğu da vurguladı.
~i