27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 1996 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Avrupa ile Bir TürNikâh -1995- ÇELİKGÜLERSOY ok kalabalık, borçlu, enflas- yona boğulmuş ve dini ilede- ğil, değer yargılan, yaşam bi- çimi ve bin yıluk dünya gö- rüşleri ile Batrdan çok farklı bir Türkive için bulunan for- mül, sadece "karşılıklı kapılan açıp tica- ret yapma" rejimı oldu. Bu, Avrupa için hiçbır sakınca getırmiyordu. Türkiye'nin kadrolan, bu formüle hay- rettir ki balıklama atladı. Oysaülkemizin.başkahiçbirdevleteve topluma uygulanmamış olan bu formülü gözü kapalı geri çevirmesi için yeterli ve çok açık gerekçeleri vardı: Hukuk açısuıdan Türkiye gümriik reji- mi için değil; tam üyelik için başvurmuş ve arada her imzalanan belge, onu öngör- müştü. Batı tek yanlı olarak tez değiştire- mezdi. Ekonomik açıdan bu 'gümrükçülüğün' iler-tutar bir yanı yok: a) Karar mekanız- malanna Türkiye'yi hiç katmıyor, b) Işini kaybedecek sektörlere bir merhem olmak üzere, işgücünün serbest dolaşımına izin vermiyor, c) Üye ülkelere sağlanan finans yardımının ancak onda birini koklatıyor, d) Türkiye'nin 3. ülkelerie yapacağı anlaş- malan kendi iznine bağlıyor, e) Avru- pa'nın kendisinin 3. ülkelerie yapacağı an- laşmalan, Türkiye'yesormadan, otomatik olarak yürürlüğe sokuyor! Böyle bir elbisenin, hemen terzbine ge- ri gönderilmesi gerekirdi. Avrupa. bununla yetinmeyip, akla sıg- maz bir iş daha \apti: Gümrük birliği gibi strfticarive teknik bir konuya aynı gün he- men onaylanan bir kararIa. siyasal ve stra- tejik uzantılar eklcdi! Yine tek yanlı ola- rak ve bunu yapacağuu, baştan da söyle- meden! Açıklamalardan anlaşılıyor ki bu beklenmedik hazırlıktan TC Başbakanı ile yardımcısının son anda haberlen olmuş ve önleyebilmek -belki sadece hafiflete- bilmek?- üzere temaslara koşmuşlar. Ama açık bir gerçek olarak onlar da durumu Türkiye'ye duyurmadılar. Halk bu vahım bilgiyi, ancak bir gün öncesinde Hürri- yet'in manşeti ile öğrenmiş oldu. Aynı ga- zete, bu "günalunı", gümrük birliği için övgülerdüzülmesi kervanına katılarak gi- dermeye çalışıyor. Ortaya çıkan tablo ve ülkemize zorla uygulanmak istenen bu kalıp. kaygı veri- d. Dünyada bir benzeri deyok.Türkiye'nin egemenlık haklannın fıilen sona erdiril- mek istenmesidirbu. Birülkenin, kendi dı- şında üslenmış terör örgütleri ile masaya oturmaya zorlanması, ülke içinde farklı dil konuşabilen nüfiıs kesimleri arasında ayınmlar yapümasına itetenmesL eşi gö- rülmeyen siyasal uygulamalardır. Duru- mu basite indirgeyerek örnekleyeyim: Bi- ri büyük, öbürü küçük, karşılıklı iki ev, ka- pılannı açmayı ve eşyalan ile erzaklannı değiştokuş, etmeyi kabul etseler, bu ticaret, büyük evin halkina. küçük evin ırana, na- musuna, uykusuna, nikâhına.. kanşma hakkını verir mi? Bu nasıl şey? Türkiye'nin iç sakatlıklannı savunuyor değilim. Ama bunlan, ülkemiz kendisi çö- zümlemeti. Türkiye gibi bir imparatorluk gelene- ğinden gelen, ona bir bağımsızlık savaşı- nın onurunu ve Cumhunyet'ın gururunu eklemiş bir devletin üzerine, bir ticaret ve alışveriş sözleşmesi bahane edılerek Avru- pa'nın kıbcının asdmak istenmesiııin, ka- çınümaz tepkUeri olur. Bunu bir çocuk bi- le tahmin eder. Ama görüyorum ki, sessiz çoğunluğun karşısında birtakım etkin odaklar, bu stra- tejik aşağılanış konumuna da razılar. Pekiyi, "önde gelen çevrelerimiz", Av- rupa kapitalının bıçtıği bu hazır elbiseyi, daha doğnısu bu deügömleğini, neden do- layı bu kadar uysallıkla giymeye razı olu- yor? Gdişmeterin gerçi henuz başındayız. Halk, olup bıtenı 'net'likle algılamış de- ği1. Ülkenin öbürgüçleri debenüzsonsöz- lerini söytemediler. Ama şaşılacak bir ses- sızliğın yaşandığı da açık. Bu sessizlik, ilerisi için bir güvence de olamaz. Ama da- ha önce çok daha sınırlı çaptaki gelişme- lere gösterilen tepki. şimdi niye yok? Toplumu saran "hayrefduygulanndan mı? Bir oranda, evet. Ama şaşkınlık aşamasımn ötesinde, Türkiye'nin yeni iç dinamiğinde, durumu oldugu gibi kabul etmeyi ve ülkeye biçi- len düzeni üstlenmeyi isteyen. tam 6 tane arkadan itici güç odağının bulunduğunu görmeziikten gelemeyiz. Bunlan, ekono- mik ve siyasal olarak iki gruba ayıralım. 1) Ekonomik odaklardan şu birkaç ta- nesinin. bu işın ardında oldugu görülüyor a) Dışsahşlannı son 10yı Ida epeyce art- tırabilen ve yeni bir düzen kurulursa ve Avrupa ile hangi formül altında olursa ol- sun bir bütünleşmeye gidilırse, satışı çok daha yüksek boyutlara çıkarabileceğini hesaplayan bir iki hafif sanayi sektörü. Kumaşçılar, dericiler ve hazır giyimcıler gibi. Ama iş onlarla bitmiyor: b) Ekonomide ülkenin saplandıgı kısır döngülerden çıkılmasını vc endustriye en büyük zorluğu çıkaran enflasyon ateşinin (ve onun sonucu olan yüksek kredi faizle- rinin)düşürülebümesini,güçlü Avrupa ka- prtaBnindümensuyunagirilmcsuıdegören Türk sanayici kesimi. Bu özlemi TV'deki bir açıkoturumda, dile getiren bir sanayi- ci özetle. "Yakın tarihimiz yelpazesi içip- de bu özJemin adı, tam anlamıvla, 'Tanzi- mat yılgınlığına dönüş'tür"demiştir. Ama işte, güçlü bir 'odak'ın, bu ipe sanldığı da bir gerçek. c) Yine sermaye kesiminde yer alan bir küme, şöyle düşünüyor anlaşılan: "Yetti yahu! Nedir bunca yddır, uğraşıp didindi- ğim! Vergishdi, rüşveti>di,işçisiydi,sendi- kasıvdı. didin dur. Satanm firmamı Avru- pa'nın benzer bir ünlü markasına. Adam- larda sermaye bol, teknoloji sağlam, bizûn rüyasını bile göreme>eceğimiz veni buluş- lar. onlann çantalannda. Dünva değilse bi- le, Avrupa pi\asası eUerinde. Dev rederun firmayı, sırrüstü yatanm. ,\ldığım hisseye bakanm." -Köydebirinciolmaktansa Ro- ma'da ikinci oJma>ı" yeğleyen bu çevreler çok güçlü. 1920'lerde Türkiye'de böyle bir odak bulunmadığı için askerler ve bü- rokratlar, tam ulusal ve tam bağımsız bir devleti kendi başlanna kurabilmişlerdi. Ama 1990'lardayız ve yeni bir Türkiye var. Medya ile de iç içe olan bu kesim, işte böyle halka sormadan, başma buyruk ha- reket edebilıyor. Bırkaçı yukanda tımak içine aldığım düşüncesini şimdiden ger- çekleştirme planına koydu bile. Her bay- ram ve yıl sonlarında bana tebrik yazma nezaketini gösterdiği için adını burada anamayacağım ünlü birsanayicimiz, "sat- tı kurtıüdu". Halka gelince, o zaten 1920'lerde de devre dışı idi. O zamanlar 10 milyonluk insanın, hele de binlerce yıl- lık alışkanlıkla, seyirciobnası, manoğa ve sosyolojh'e uygun düşüyordu da bugün 70 milyona ulaşmış bir halkın, üstelik epey- ce aydınlanan bir dünyada, yine seyircilik etmesi, bana çok acı geliyor. Ama dururn bu. Ekonomik küme içinde son bir grup da- ha var: d) Vergi bağışıklıklan ve kolaylıklan ile yaratılan, rahat yaşamlı bir kesim, sayıla- n da epeyce, yani 4-5 milyon kadar insan, "daha bol Baü ürünü. pahalı da oka daha çok çeşitte kalitcli mal" açlığı ve Avrupa standartiannda yaşamak özlemi içinde. Makarna-ekmeğe talim edenlerin sesi çık- mıyor. Bunlann ise renkli medyalan var. 2) Siyasal arenaya gelince, onu da iki- ye ayırayım: a) Ülkede gittikçe güçlenen dinci akun- lardan ürken epeyce sayıda insan, sadece yüksek değil, orta gelir kesimJeri, küçük burjuva ve bürokrasi katmanlan, yükselen despot tslami harekete karşı bir güvence olarak Batıdüzeninesığuunayi öngörmek- teler. Tam bir yanılgı.' flende onun irdele- mesıni yapacağım. Ama, bu böyle. b) Siyasal partilerplanında, iktidardaki iki grup, Avrupa ile nikâhlı-nikâhsız bir iş- birligini önce medyada övdürüp parlatıp sonra onun pınltısını üstlerine sürmekte, bir ikbal kapısı, bir seçim kazana garanti- si gördüler. Bunlann içinde kimi tipler, Tann bilir, aynca kişisel anlaşmalar yolu- na da girmiş olabilirler? Ekonominin ve siyasetin bu sfirükleyid güç odaklan, tam bir oldubitti halinde ve sadece 8-10 ayın içinde, koskoca Türki- ye'yi -Osmanlı dönemi dahil- bütün uzun tarihinde bulunmayan bir bağlantının içi- ne sokma becerisini gösterdi. Oysa ülkeningerçek çıkarlan, sosyal do- kusu, arka plandakisiyasal rezervleri, hat- ta hukuk sistemi, bu "emrivaki*" yerine, işi bir dizi aşamalardan geçirmeyi zorun- lu kılmaktaydı. Onlan, üçüncü (ve son) yazıya bırakayım. Erdem Özeleştiridedir M. TEVFİK KIZGEVKAYA Yük. Ziraat Mühendisi K arannın alınışı, yasal düzenlemelen, aday belırlemeleri ve aday listelen, propaganda sürecinde kullanılan yön- tem ve söylemleri ile ilginç bir seçim dönemi yaşadık. Bu seçimlenn daha da ilginç bir yanı ise halkın iradesi so- nucu ortaya çıkan tablodur. Şimdi ise yoğun olarak tartışılan konu. bu tablodan nasıl bir hükümetm çıka- bıleceğidır. Laık cumhunyete karşı olduğunu söyleyen RP'nm yüzde 3'lük oy kaybına karşın yüzde 21 'lik oy oranı ile binncı partı durumunda olması. merkez sağ ve soldakı partılerin ve hderlennin, seçim öncesi söy- ledıklennı unutup yüzlerıne gülümseyen ve sevecen ifadelennı takınarak bir araya gelmelenne neden ol- du. "Bin nasihabn yapanuıdığuıı bir müsibet mi yap- h?" "Laik cumhuriyet tehu'kede degildir. taikliğin tek sa- vunucusu vegüvencesi benim*' dıyerek seçim öncesm- de bile sadece Ankara'dakı 71 okula ımam-hatıp lise- sı olabilme hakkını verenler, yıllarca uyguladıklan po- lıtıkalar sonucu RP'yi elleri ile büyüterek bugünkü ko- numa kavuşturanlartn. bugün RP'nin birinci partı du- rumunda olmasının telaşı ve panığı içinde bir araya gel- me çabalan, sadece iktıdarı kaybetme korkusundan başka bir şey değildir. Eğer demokrasiye ınanıyor ve demokrartz diyorsak önce ona gerçek anlamda sahip çıkacaksınız. Demok- ratık laik cumhuriyet, ne yazık kı demokrasinin temel koşulu olan seçımler sonucu yitirilme tehlikesi ile kar- şı karşiya gelince sahıp çıkmaya kalkarsanız ınandın- cı olamazsınız. 72 yıllık cumhuriyet tarihımizin 45 yı- lında iktidar olan merkez sağ partilerin artık anlayış- lannı değıştiranelen zorunludur. Dini ve milli duygu- lann istismar edilmesi temeline dayanan bu anlayışın, bugün kimin işine yaradığı da ortadır. Böv lesi bir du- rumda bile hâlâ "Başbakan ben olacagım"" tartışması devam etmektedır. "Şu açıdan bakınca ikinci parti be- nim, ha>ır bu açıdan bakınca ikinci parti beninT şek- lindeki anlamsız mücadeleyi de hayret ve ibretle ızli- yoruz. Bugünkü koşullarda hükümet kurma yetkısi. is- ter kabul edelim ister etmeyelim, önce RP'nindır. Bu yetki, RP Genel Başkanı'na verilmezse işte o zaman demokratik laık cumhunyet kısa süreç içinde tehlıke- ye sokulmuş olur. Tek başına yeterli sayısı olmayan RP'nin hükümet kuramayacağı açıktır. Ama bu hak- kın tanınması da şarttır. Yoksa, olasılıklar üzenne ko- nuşan, "BeJki kurardım" diyen RP'nin, halkın önün- de mazlumu oynayarak çok daha fazla sempati topla- yabileceği göz ardı edilmemelidir. Oyunu kurallanna göre oynamak gerekır. Kaldı kı seçim öncesi tartışma programlanna dahı çıkmayarak tüm partılen muhatap bile kabul etmeyen RP Genel Başkanı, sonuçlann belli olmasının hemen sonrasında takıyyeciliğın en güzel örneğinı vererek tav nnı değıştırdı ve büyük bir sempatiyle de uzlaşma- cı yaklaşım sergilemeye başladı. Ne acı bir tablo! Bü- tün bu değışimler karşısında "Ey iktidar, sen nelereka- dirsin" dıyesı geliyor insanın. K.uruluş amaçlan. ilke- leri, dünya görüşlen bırbirinden farklı olan siyasal ya- pılann konu iktidar olunca bu ilkelerden nasıl uzak- laştıklannı görmek, Türkiye'nin çağdaş geleceğıne umutla bakmamızı bir kez daha engellıyor. Unutkân toplum yapımızla, 24 Aralık öncesini bı- rakıp var olan ülke sorunlannın çözümünü -hem de lı- derlenn "özverifi" yaklaşımlannı sevınçle karşılaya- rak- sadece hükümet kurmaya bağlamak gıbı büyük bir yamlgının ıçıne düşmemeliyiz. Seçim sonuçlarına baktığımız zaman halkın hiçbır partiye "Doğru yapı- yorsun, iktidar senin hakkındır*' demedigı açıktır. Hat- ta, uyardığı da bir gerçektır. Buna karşılık özellıkle merkez sol parti liderlerinın "Hedeflerimize ulaşbk, ben solun birincisiyim". "Her türlü engellemeve kar- şılık barajı aşmanuz başandır" değerlendırmelen ın- sanda üzüntüden öte. kızgınlık yaratıyor. lyi olan bir sonucu sahıplenmek. olumsuz sonucu başkalannı ha- talanna bağlamak, çeşitlı nedenler ilen sürmek ya da bütün sorumluluk benım demek sorunlan çözüyor mu? Özeleştiri yapmak bir erdemdir. Özeleştın sonunda ortaya çıkan sonuçlann gereginı yapmak da zorunlu- luktur, sorumluluktur. Gelelim seçim sonuçlannın olu- şumundaki nedenlerc. Bunlan iyi değerlendirmemiz ve irdelememiz gerekiyor. Tanısı (teşhısi) koymadan hastalığı iyileştinmek olanaksızdır. 1-Önce kendimize sormalıyız: Seçimleri öncesi bır- çok kişı, RP üyelerinin çok iyi çalıştığinı, ev ev dolaş- tıklannı söyleyerek endişelennı anlatıyordu. Peki en- dışelenraenin ötesinde siz ne yaptınız? Sız neden ev ev gezmedinız? "Yonedmler önseçûn yapmadı. aday listek'ri doğru yapılmadı; bu yüzden parti örgütleri is- teksiz, heyecansız ve çabşmıyor" gıbı bahaneler de ge- çersızdır. Eğer demokrasiye inanıyorsak kongre ve ku- rultaylarda demokrasi ile seçilen parti yönetimlerinın tüzük ve yasada var olan yöntemleri kullanmalannı tar- tışacağımız ve eleştireceğimız ortam, bu ortam değil- dir. Bunlar kongrelerde ve kuruitaylarda konuşulur. Yanlış yaptılarsa yeniden seçmezsiniz, dogru yapaca- ğına inandıklannızı seçerseniz. Ama önce parti üyesi olma sorumluluk ve görevlerimizi parti disiphni içe- nsine yerine getirmeliyız. Ne yazık ki sadece eleştiri yapmak gibi bir hastalığımız var. Sonuçta dönüp RP üyelerinin çalışmalannı örnek veriyoruz. Çalışan ka- zanır. 2-Partı yönetimleri ise "Tüfli yetki nasıl otsabende, ben ne söylersem o olur" mantığı ile kulaklannı ve gözlerinı örgütlenne ve halka kapatınca bu kaçınılmaz sonuç ortaya çıktı. Yetki sizde ise sorumluluk da sizin- dır. îyisi ile kötüsü ile sonuçlannı üstlenmek ve gere- ğini de yapmak zorundasınız. Propaganda sürecinde halkın ne düşündüğünü ve ne beklediğini dikkate al- madan oy istemenm ve iktidar olabilme umudunu ta- şımanın yetersizlıği de ortaya çıkmıştır. Özelliİcle merkez solda bulunan partilerin seçim so- nuçlannı çok ıyı irdelemeleri gerekmektedir. Laik cumhuriyet karşıtı olan RP'nm birinciliğıne iki mer- kez sağ parti seçenek (altematif) olabiliyorsa tek keli- me bile söylemeden düşünmek gerekir. En fazla da, cumhuriyeti kuran CHP'nin Genel Başkanı iken 70'li yıllarda yüzde 40'hk oy potansıyeline ulaşan Sayın Bûlent Ecevit ile 1980 askeri darbesıyle kapatılan CHP'nin yeniden doğuşu olan 9 Eylül 1992 kurulta- yında genel başkanlığa seçilen ve bugün de genel baş- kanı olan Sayın DenizBaykal'ın düşünmesı gerekmek- tedir. Ülkenin daha iyi yönetilmesi, gelişmesi, halkın gönenç ve huzur içinde yaşaması vb. doğrultusunda farklı dünya görüşüne sahip partilerin programlan ile siyasal alanda mücadele etmelen gerekirken, hemen hemen aynı dünya görüşü ve programlara sahip iki merkez sol partinin varlık nedeninı anlamak olanaklı değildir. Liderler ve yönetimler, bu aynlıklardan en fazla zaran ülkemizin ve halkımızın çektiğini görme- menın veya kabul etmemenın sorumiuluğunu nereye kadar taşiyabilecekler? Bu soruya sayın liderler nasıl yanıt verirler bilmi- yorum; ama bılinen bir gerçek, halkın umudunun ve sabnnın tükendiğidir. Son olarak seçim sonuçlannda etkili olan ilkeler ve söylemler üzerinde duralım. 72 yıllık genç Türkiye Cumhunyetimizin kuruluş felsefesinden uzak söylem- lerin, ne kadar güzel ve etkili söylense de yetersiz ve inandıncı olmadığı açıkçagörülmektedir. Kuvayi Mil- liye ruhunu yaşayan ve yaşatan Anadolu ve Traİcya in- sanının karşısına, sınırlanmız dışmdan ithal sistemler, öneriler ve hedeflerle gelmenin geçersiz oldugu hâlâ anlaşılamamıştır. lnsanımızın özünde var olan ve Cum- hunyetimizin temelinı oluşturan Atatürkçü düşünce sistemini, devrim ve ilkelerimizi yadsıyarak ya da bir kısmını kabul edip bir kısmını yok sayarak halkın gü- veninin kazanılacağmı düşünmek, sadece bir hayaldır, Anadolu ve Trakya insanını tanımamaktır. 45 yıldır sadece bir vitrin gibi kullanılan ve yozlaş- tınlmaya çahşılan Atatürkçülüğü devrimcilik ilkesinin ışığında çağımızın koşullanna taşımadıkça siyaset ile halk arasında güven bağlannın oluşması da olanaksız- dır. Halkın siyasetten ve partilerden beklenrisı de budur. Özellikle "yeni" değil, cumhuriyeti kuran "dev- rimd CHP'den" beklenen de budur. PENCERE Haliç'te Balık Olmak.•• Ahmet Haşim ile Yahya Kemal, biriikte anılırlar. şiir düşkünlerine sorulur: - Yahya Kemal'i mi seversin, Haşim'i mi?.. Neden bilmem, ben ikincisini kendime daha yakın ve daha sıcak bulurum: t Yarin dudağından getirilmiş Bir katre alevdir bu karanfil Ruhum acısından bunu bildi , Gizemli çekimine kapılınm Haşim'in; ama, yazımı- zın konusu bu değil, şairimizin iki ünlü dizesini anım- satmak istiyorum: Akşam yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam • Ne demektir bu?.. Sorgulamaya böyle başlarsak, hemen Orhan Ve- li aklımıza düşer: Şiir yazıyorum . :, • Şiir yazıp eskiler alıyonım Eskiler verip musikiler alıyorum Bir de rakı şişesinde balık olsam Şairlerin işine akıl ermez, kimi gölde kamış, kimi rakı şişesinde balık olmak ister, çok kanştınrsan laf uzar, altından çapanoğlu çıkar; ama, bu çapanoğlu- nun dünya şiirine balıklama dalıp bir türlü çıkmayan şair dostumuz Cevat Çapan'la bir ilişkisi yoktur. ' • Geçenlerde bir dostuma rastladım, kendi kendfsiy- le hesaplaşıyordu... - Neyin var?.. • • ; Dedi ki: - İçinde yaşadığım ortam, gün geçtikçe pisleni- yor, ben de kirleniyorum. Takıldım: - Elbette kirienirsin, hava kirleniyor, doğa kirienj- yor, çevre kirleniyor, soluduğumuz hava zifir... - Hayır, bildiğin gibi değil... - Nasıl?.. - Toplum kirleniyor, iş yaşamı kirleniyor, adalet ve siyaset kirleniyor, medya kirleniyor, devlet yaşamı kir- leniyor, neye elatsan, cıvık cıvıkpislik... - Ne yapmayı düşünüyorsun?.. - Başımı alıp gitsem diyorum. • Dostuma dedim ki: - Hiçbir yere gidemezsin, başına geçtiğin işin ge- reğini yerine getırmekzorundasın; bulunduğun 'ma- kamın icabı' neyse onu yapacaksın; herkes bu katı yasaya uymakla yükümlüdür. Mafya babası, holding başı, banka genel müdürü, şirket yöneticisi, bakan, başbakan, genelev patronu, okul müdürü, restoran sahibi, otel işletmecisi, dolmuş kâhyası, gece kulü- bü fedaisi, ses sanatçısı, vali, seyyar satıcı, kulüp başkanı, emniyet müdürü, gizli örgüt üyesi, kayma- kam, pazarlama şefi, fakülte dekanı, tezgâhtar ve başka kim varsatümü de bu ülkenin koşullanndaya- şadığından kirlenmekten kurtulamaz... - Olur mu hiç?.. • - Haliç yıllardan beri kirleniyor, lağım suyuna dö* nüştü, Haliç'teki balık nasıl yaşayacak?.. Solungaç- lan bataklığa göre evrilecek!.. Haliç'teki balıkla temiz denizlerde yaşayan balık bir olur mu?.. Sen de ya- şamak için Haliç'teki balık gibi olmak zorundasın. • Dostum dedi ki: ' - Yine de katlanamıyorum... Dedim ki: - Şair ol!.. Orhan Veli rakı şişesinde balık olmayı düşlüyordu, sen Haliç'te balık oldun... Siz NeredesinizZ ere ye . — ı he*yetertnı alamaziar Bu ksmf«nyaya r FRUKO-TAMEK MEŞRUBAT PAZARLAMA VE r TİC A.Ş . PEPSI COLA INTEHNATIONAl. TANITIM LTD , FRUKOTAMEK MEYVA APı SAN A Ş PEPS 1 COL« SEC)V ! S VE ı sonjnıMı* kabul edOmez Geçer^ [ pasaporHsnn sontesümtanhî 15Mayıs 1996 a" Türkiye Ingiltere'de! Peki siz nefeâesıhız? Televizyonunuzun başında mı, yoksa maçlarda mı? Evet. yanlış okumadınız! Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri'ni Ingiltere'de izleyebilirsiniz! Pepsi. Şubat *• ^ ve Mart çekilişlerinde kazanacak 44 kişiyi ) A Türkiye'nin Final Grubu maçlannı. Nisan çekilişinde kazanacak 22 kisiyi ise Çeyrek ve Yarı Final maçlarından birini ve Final hem Finalleri izleyecek, hem de bir ••••• ^ " haftalık bir İngiltere tatiliyapacaksınız. Aynca 600 futbol forması ve 6000 futbol topu PEPSI kazanabilirsiniz! Üstelik cam şiselerin metal kapaklarının altında da milyonlarca şişe bedava içecek sizi bekliyor. Katılmak için ürünlerimizden herhangi birini içmeniz yeterli. Pepsi, Diet PepsuT Pepsi Max, 7Up, Fruko ve Yedigün şişeleıındei} herhangi 6 kapak ya da Pepsi bardaklarından kesilmiş 3 top gönderin. çekilişlere katılın. Şubİt'ta kazanamazsanız Mart'ta bir şansınız daha olacak, Çok gönderin. şansınızı artınn. Haydi bayrakUtjııui- -*•. hazırlayın. Haziran'da Pepsi'yle İngiltere'ye gıdıyçifa,^.^~J Son k a 111 m a tarihı: 30 Mart ; £ I ^&'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle