Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 1996 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
Avrupa ile Bir TürNikâh -1995-
ÇELİKGÜLERSOY
ok kalabalık, borçlu, enflas-
yona boğulmuş ve dini ilede-
ğil, değer yargılan, yaşam bi-
çimi ve bin yıluk dünya gö-
rüşleri ile Batrdan çok farklı
bir Türkive için bulunan for-
mül, sadece "karşılıklı kapılan açıp tica-
ret yapma" rejimı oldu. Bu, Avrupa için
hiçbır sakınca getırmiyordu.
Türkiye'nin kadrolan, bu formüle hay-
rettir ki balıklama atladı.
Oysaülkemizin.başkahiçbirdevleteve
topluma uygulanmamış olan bu formülü
gözü kapalı geri çevirmesi için yeterli ve
çok açık gerekçeleri vardı:
Hukuk açısuıdan Türkiye gümriik reji-
mi için değil; tam üyelik için başvurmuş
ve arada her imzalanan belge, onu öngör-
müştü. Batı tek yanlı olarak tez değiştire-
mezdi.
Ekonomik açıdan bu 'gümrükçülüğün'
iler-tutar bir yanı yok: a) Karar mekanız-
malanna Türkiye'yi hiç katmıyor, b) Işini
kaybedecek sektörlere bir merhem olmak
üzere, işgücünün serbest dolaşımına izin
vermiyor, c) Üye ülkelere sağlanan finans
yardımının ancak onda birini koklatıyor,
d) Türkiye'nin 3. ülkelerie yapacağı anlaş-
malan kendi iznine bağlıyor, e) Avru-
pa'nın kendisinin 3. ülkelerie yapacağı an-
laşmalan, Türkiye'yesormadan, otomatik
olarak yürürlüğe sokuyor!
Böyle bir elbisenin, hemen terzbine ge-
ri gönderilmesi gerekirdi.
Avrupa. bununla yetinmeyip, akla sıg-
maz bir iş daha \apti: Gümrük birliği gibi
strfticarive teknik bir konuya aynı gün he-
men onaylanan bir kararIa. siyasal ve stra-
tejik uzantılar eklcdi! Yine tek yanlı ola-
rak ve bunu yapacağuu, baştan da söyle-
meden! Açıklamalardan anlaşılıyor ki bu
beklenmedik hazırlıktan TC Başbakanı ile
yardımcısının son anda haberlen olmuş
ve önleyebilmek -belki sadece hafiflete-
bilmek?- üzere temaslara koşmuşlar. Ama
açık bir gerçek olarak onlar da durumu
Türkiye'ye duyurmadılar. Halk bu vahım
bilgiyi, ancak bir gün öncesinde Hürri-
yet'in manşeti ile öğrenmiş oldu. Aynı ga-
zete, bu "günalunı", gümrük birliği için
övgülerdüzülmesi kervanına katılarak gi-
dermeye çalışıyor.
Ortaya çıkan tablo ve ülkemize zorla
uygulanmak istenen bu kalıp. kaygı veri-
d. Dünyada bir benzeri deyok.Türkiye'nin
egemenlık haklannın fıilen sona erdiril-
mek istenmesidirbu. Birülkenin, kendi dı-
şında üslenmış terör örgütleri ile masaya
oturmaya zorlanması, ülke içinde farklı
dil konuşabilen nüfiıs kesimleri arasında
ayınmlar yapümasına itetenmesL eşi gö-
rülmeyen siyasal uygulamalardır. Duru-
mu basite indirgeyerek örnekleyeyim: Bi-
ri büyük, öbürü küçük, karşılıklı iki ev, ka-
pılannı açmayı ve eşyalan ile erzaklannı
değiştokuş, etmeyi kabul etseler, bu ticaret,
büyük evin halkina. küçük evin ırana, na-
musuna, uykusuna, nikâhına.. kanşma
hakkını verir mi?
Bu nasıl şey?
Türkiye'nin iç sakatlıklannı savunuyor
değilim. Ama bunlan, ülkemiz kendisi çö-
zümlemeti.
Türkiye gibi bir imparatorluk gelene-
ğinden gelen, ona bir bağımsızlık savaşı-
nın onurunu ve Cumhunyet'ın gururunu
eklemiş bir devletin üzerine, bir ticaret ve
alışveriş sözleşmesi bahane edılerek Avru-
pa'nın kıbcının asdmak istenmesiııin, ka-
çınümaz tepkUeri olur. Bunu bir çocuk bi-
le tahmin eder.
Ama görüyorum ki, sessiz çoğunluğun
karşısında birtakım etkin odaklar, bu stra-
tejik aşağılanış konumuna da razılar.
Pekiyi, "önde gelen çevrelerimiz", Av-
rupa kapitalının bıçtıği bu hazır elbiseyi,
daha doğnısu bu deügömleğini, neden do-
layı bu kadar uysallıkla giymeye razı olu-
yor? Gdişmeterin gerçi henuz başındayız.
Halk, olup bıtenı 'net'likle algılamış de-
ği1. Ülkenin öbürgüçleri debenüzsonsöz-
lerini söytemediler. Ama şaşılacak bir ses-
sızliğın yaşandığı da açık. Bu sessizlik,
ilerisi için bir güvence de olamaz. Ama da-
ha önce çok daha sınırlı çaptaki gelişme-
lere gösterilen tepki. şimdi niye yok?
Toplumu saran "hayrefduygulanndan
mı? Bir oranda, evet.
Ama şaşkınlık aşamasımn ötesinde,
Türkiye'nin yeni iç dinamiğinde, durumu
oldugu gibi kabul etmeyi ve ülkeye biçi-
len düzeni üstlenmeyi isteyen. tam 6 tane
arkadan itici güç odağının bulunduğunu
görmeziikten gelemeyiz. Bunlan, ekono-
mik ve siyasal olarak iki gruba ayıralım.
1) Ekonomik odaklardan şu birkaç ta-
nesinin. bu işın ardında oldugu görülüyor
a) Dışsahşlannı son 10yı Ida epeyce art-
tırabilen ve yeni bir düzen kurulursa ve
Avrupa ile hangi formül altında olursa ol-
sun bir bütünleşmeye gidilırse, satışı çok
daha yüksek boyutlara çıkarabileceğini
hesaplayan bir iki hafif sanayi sektörü.
Kumaşçılar, dericiler ve hazır giyimcıler
gibi. Ama iş onlarla bitmiyor:
b) Ekonomide ülkenin saplandıgı kısır
döngülerden çıkılmasını vc endustriye en
büyük zorluğu çıkaran enflasyon ateşinin
(ve onun sonucu olan yüksek kredi faizle-
rinin)düşürülebümesini,güçlü Avrupa ka-
prtaBnindümensuyunagirilmcsuıdegören
Türk sanayici kesimi. Bu özlemi TV'deki
bir açıkoturumda, dile getiren bir sanayi-
ci özetle. "Yakın tarihimiz yelpazesi içip-
de bu özJemin adı, tam anlamıvla, 'Tanzi-
mat yılgınlığına dönüş'tür"demiştir. Ama
işte, güçlü bir 'odak'ın, bu ipe sanldığı da
bir gerçek.
c) Yine sermaye kesiminde yer alan bir
küme, şöyle düşünüyor anlaşılan: "Yetti
yahu! Nedir bunca yddır, uğraşıp didindi-
ğim! Vergishdi, rüşveti>di,işçisiydi,sendi-
kasıvdı. didin dur. Satanm firmamı Avru-
pa'nın benzer bir ünlü markasına. Adam-
larda sermaye bol, teknoloji sağlam, bizûn
rüyasını bile göreme>eceğimiz veni buluş-
lar. onlann çantalannda. Dünva değilse bi-
le, Avrupa pi\asası eUerinde. Dev rederun
firmayı, sırrüstü yatanm. ,\ldığım hisseye
bakanm." -Köydebirinciolmaktansa Ro-
ma'da ikinci oJma>ı" yeğleyen bu çevreler
çok güçlü. 1920'lerde Türkiye'de böyle
bir odak bulunmadığı için askerler ve bü-
rokratlar, tam ulusal ve tam bağımsız bir
devleti kendi başlanna kurabilmişlerdi.
Ama 1990'lardayız ve yeni bir Türkiye
var.
Medya ile de iç içe olan bu kesim, işte
böyle halka sormadan, başma buyruk ha-
reket edebilıyor. Bırkaçı yukanda tımak
içine aldığım düşüncesini şimdiden ger-
çekleştirme planına koydu bile. Her bay-
ram ve yıl sonlarında bana tebrik yazma
nezaketini gösterdiği için adını burada
anamayacağım ünlü birsanayicimiz, "sat-
tı kurtıüdu". Halka gelince, o zaten
1920'lerde de devre dışı idi. O zamanlar
10 milyonluk insanın, hele de binlerce yıl-
lık alışkanlıkla, seyirciobnası, manoğa ve
sosyolojh'e uygun düşüyordu da bugün 70
milyona ulaşmış bir halkın, üstelik epey-
ce aydınlanan bir dünyada, yine seyircilik
etmesi, bana çok acı geliyor. Ama dururn
bu.
Ekonomik küme içinde son bir grup da-
ha var:
d) Vergi bağışıklıklan ve kolaylıklan ile
yaratılan, rahat yaşamlı bir kesim, sayıla-
n da epeyce, yani 4-5 milyon kadar insan,
"daha bol Baü ürünü. pahalı da oka daha
çok çeşitte kalitcli mal" açlığı ve Avrupa
standartiannda yaşamak özlemi içinde.
Makarna-ekmeğe talim edenlerin sesi çık-
mıyor. Bunlann ise renkli medyalan var.
2) Siyasal arenaya gelince, onu da iki-
ye ayırayım:
a) Ülkede gittikçe güçlenen dinci akun-
lardan ürken epeyce sayıda insan, sadece
yüksek değil, orta gelir kesimJeri, küçük
burjuva ve bürokrasi katmanlan, yükselen
despot tslami harekete karşı bir güvence
olarak Batıdüzeninesığuunayi öngörmek-
teler. Tam bir yanılgı.' flende onun irdele-
mesıni yapacağım. Ama, bu böyle.
b) Siyasal partilerplanında, iktidardaki
iki grup, Avrupa ile nikâhlı-nikâhsız bir iş-
birligini önce medyada övdürüp parlatıp
sonra onun pınltısını üstlerine sürmekte,
bir ikbal kapısı, bir seçim kazana garanti-
si gördüler. Bunlann içinde kimi tipler,
Tann bilir, aynca kişisel anlaşmalar yolu-
na da girmiş olabilirler?
Ekonominin ve siyasetin bu sfirükleyid
güç odaklan, tam bir oldubitti halinde ve
sadece 8-10 ayın içinde, koskoca Türki-
ye'yi -Osmanlı dönemi dahil- bütün uzun
tarihinde bulunmayan bir bağlantının içi-
ne sokma becerisini gösterdi.
Oysa ülkeningerçek çıkarlan, sosyal do-
kusu, arka plandakisiyasal rezervleri, hat-
ta hukuk sistemi, bu "emrivaki*" yerine,
işi bir dizi aşamalardan geçirmeyi zorun-
lu kılmaktaydı. Onlan, üçüncü (ve son)
yazıya bırakayım.
Erdem Özeleştiridedir
M. TEVFİK KIZGEVKAYA Yük. Ziraat Mühendisi
K
arannın alınışı, yasal düzenlemelen,
aday belırlemeleri ve aday listelen,
propaganda sürecinde kullanılan yön-
tem ve söylemleri ile ilginç bir seçim
dönemi yaşadık. Bu seçimlenn daha
da ilginç bir yanı ise halkın iradesi so-
nucu ortaya çıkan tablodur. Şimdi ise yoğun olarak
tartışılan konu. bu tablodan nasıl bir hükümetm çıka-
bıleceğidır. Laık cumhunyete karşı olduğunu söyleyen
RP'nm yüzde 3'lük oy kaybına karşın yüzde 21 'lik oy
oranı ile binncı partı durumunda olması. merkez sağ
ve soldakı partılerin ve hderlennin, seçim öncesi söy-
ledıklennı unutup yüzlerıne gülümseyen ve sevecen
ifadelennı takınarak bir araya gelmelenne neden ol-
du. "Bin nasihabn yapanuıdığuıı bir müsibet mi yap-
h?"
"Laik cumhuriyet tehu'kede degildir. taikliğin tek sa-
vunucusu vegüvencesi benim*' dıyerek seçim öncesm-
de bile sadece Ankara'dakı 71 okula ımam-hatıp lise-
sı olabilme hakkını verenler, yıllarca uyguladıklan po-
lıtıkalar sonucu RP'yi elleri ile büyüterek bugünkü ko-
numa kavuşturanlartn. bugün RP'nin birinci partı du-
rumunda olmasının telaşı ve panığı içinde bir araya gel-
me çabalan, sadece iktıdarı kaybetme korkusundan
başka bir şey değildir.
Eğer demokrasiye ınanıyor ve demokrartz diyorsak
önce ona gerçek anlamda sahip çıkacaksınız. Demok-
ratık laik cumhuriyet, ne yazık kı demokrasinin temel
koşulu olan seçımler sonucu yitirilme tehlikesi ile kar-
şı karşiya gelince sahıp çıkmaya kalkarsanız ınandın-
cı olamazsınız. 72 yıllık cumhuriyet tarihımizin 45 yı-
lında iktidar olan merkez sağ partilerin artık anlayış-
lannı değıştiranelen zorunludur. Dini ve milli duygu-
lann istismar edilmesi temeline dayanan bu anlayışın,
bugün kimin işine yaradığı da ortadır. Böv lesi bir du-
rumda bile hâlâ "Başbakan ben olacagım"" tartışması
devam etmektedır. "Şu açıdan bakınca ikinci parti be-
nim, ha>ır bu açıdan bakınca ikinci parti beninT şek-
lindeki anlamsız mücadeleyi de hayret ve ibretle ızli-
yoruz. Bugünkü koşullarda hükümet kurma yetkısi. is-
ter kabul edelim ister etmeyelim, önce RP'nindır. Bu
yetki, RP Genel Başkanı'na verilmezse işte o zaman
demokratik laık cumhunyet kısa süreç içinde tehlıke-
ye sokulmuş olur. Tek başına yeterli sayısı olmayan
RP'nin hükümet kuramayacağı açıktır. Ama bu hak-
kın tanınması da şarttır. Yoksa, olasılıklar üzenne ko-
nuşan, "BeJki kurardım" diyen RP'nin, halkın önün-
de mazlumu oynayarak çok daha fazla sempati topla-
yabileceği göz ardı edilmemelidir. Oyunu kurallanna
göre oynamak gerekır.
Kaldı kı seçim öncesi tartışma programlanna dahı
çıkmayarak tüm partılen muhatap bile kabul etmeyen
RP Genel Başkanı, sonuçlann belli olmasının hemen
sonrasında takıyyeciliğın en güzel örneğinı vererek
tav nnı değıştırdı ve büyük bir sempatiyle de uzlaşma-
cı yaklaşım sergilemeye başladı. Ne acı bir tablo! Bü-
tün bu değışimler karşısında "Ey iktidar, sen nelereka-
dirsin" dıyesı geliyor insanın. K.uruluş amaçlan. ilke-
leri, dünya görüşlen bırbirinden farklı olan siyasal ya-
pılann konu iktidar olunca bu ilkelerden nasıl uzak-
laştıklannı görmek, Türkiye'nin çağdaş geleceğıne
umutla bakmamızı bir kez daha engellıyor.
Unutkân toplum yapımızla, 24 Aralık öncesini bı-
rakıp var olan ülke sorunlannın çözümünü -hem de lı-
derlenn "özverifi" yaklaşımlannı sevınçle karşılaya-
rak- sadece hükümet kurmaya bağlamak gıbı büyük bir
yamlgının ıçıne düşmemeliyiz. Seçim sonuçlarına
baktığımız zaman halkın hiçbır partiye "Doğru yapı-
yorsun, iktidar senin hakkındır*' demedigı açıktır. Hat-
ta, uyardığı da bir gerçektır. Buna karşılık özellıkle
merkez sol parti liderlerinın "Hedeflerimize ulaşbk,
ben solun birincisiyim". "Her türlü engellemeve kar-
şılık barajı aşmanuz başandır" değerlendırmelen ın-
sanda üzüntüden öte. kızgınlık yaratıyor. lyi olan bir
sonucu sahıplenmek. olumsuz sonucu başkalannı ha-
talanna bağlamak, çeşitlı nedenler ilen sürmek ya da
bütün sorumluluk benım demek sorunlan çözüyor mu?
Özeleştiri yapmak bir erdemdir. Özeleştın sonunda
ortaya çıkan sonuçlann gereginı yapmak da zorunlu-
luktur, sorumluluktur. Gelelim seçim sonuçlannın olu-
şumundaki nedenlerc. Bunlan iyi değerlendirmemiz
ve irdelememiz gerekiyor. Tanısı (teşhısi) koymadan
hastalığı iyileştinmek olanaksızdır.
1-Önce kendimize sormalıyız: Seçimleri öncesi bır-
çok kişı, RP üyelerinin çok iyi çalıştığinı, ev ev dolaş-
tıklannı söyleyerek endişelennı anlatıyordu. Peki en-
dışelenraenin ötesinde siz ne yaptınız? Sız neden ev
ev gezmedinız? "Yonedmler önseçûn yapmadı. aday
listek'ri doğru yapılmadı; bu yüzden parti örgütleri is-
teksiz, heyecansız ve çabşmıyor" gıbı bahaneler de ge-
çersızdır. Eğer demokrasiye inanıyorsak kongre ve ku-
rultaylarda demokrasi ile seçilen parti yönetimlerinın
tüzük ve yasada var olan yöntemleri kullanmalannı tar-
tışacağımız ve eleştireceğimız ortam, bu ortam değil-
dir. Bunlar kongrelerde ve kuruitaylarda konuşulur.
Yanlış yaptılarsa yeniden seçmezsiniz, dogru yapaca-
ğına inandıklannızı seçerseniz. Ama önce parti üyesi
olma sorumluluk ve görevlerimizi parti disiphni içe-
nsine yerine getirmeliyız. Ne yazık ki sadece eleştiri
yapmak gibi bir hastalığımız var. Sonuçta dönüp RP
üyelerinin çalışmalannı örnek veriyoruz. Çalışan ka-
zanır.
2-Partı yönetimleri ise "Tüfli yetki nasıl otsabende,
ben ne söylersem o olur" mantığı ile kulaklannı ve
gözlerinı örgütlenne ve halka kapatınca bu kaçınılmaz
sonuç ortaya çıktı. Yetki sizde ise sorumluluk da sizin-
dır. îyisi ile kötüsü ile sonuçlannı üstlenmek ve gere-
ğini de yapmak zorundasınız. Propaganda sürecinde
halkın ne düşündüğünü ve ne beklediğini dikkate al-
madan oy istemenm ve iktidar olabilme umudunu ta-
şımanın yetersizlıği de ortaya çıkmıştır.
Özelliİcle merkez solda bulunan partilerin seçim so-
nuçlannı çok ıyı irdelemeleri gerekmektedir. Laik
cumhuriyet karşıtı olan RP'nm birinciliğıne iki mer-
kez sağ parti seçenek (altematif) olabiliyorsa tek keli-
me bile söylemeden düşünmek gerekir. En fazla da,
cumhuriyeti kuran CHP'nin Genel Başkanı iken 70'li
yıllarda yüzde 40'hk oy potansıyeline ulaşan Sayın
Bûlent Ecevit ile 1980 askeri darbesıyle kapatılan
CHP'nin yeniden doğuşu olan 9 Eylül 1992 kurulta-
yında genel başkanlığa seçilen ve bugün de genel baş-
kanı olan Sayın DenizBaykal'ın düşünmesı gerekmek-
tedir. Ülkenin daha iyi yönetilmesi, gelişmesi, halkın
gönenç ve huzur içinde yaşaması vb. doğrultusunda
farklı dünya görüşüne sahip partilerin programlan ile
siyasal alanda mücadele etmelen gerekirken, hemen
hemen aynı dünya görüşü ve programlara sahip iki
merkez sol partinin varlık nedeninı anlamak olanaklı
değildir. Liderler ve yönetimler, bu aynlıklardan en
fazla zaran ülkemizin ve halkımızın çektiğini görme-
menın veya kabul etmemenın sorumiuluğunu nereye
kadar taşiyabilecekler?
Bu soruya sayın liderler nasıl yanıt verirler bilmi-
yorum; ama bılinen bir gerçek, halkın umudunun ve
sabnnın tükendiğidir.
Son olarak seçim sonuçlannda etkili olan ilkeler ve
söylemler üzerinde duralım. 72 yıllık genç Türkiye
Cumhunyetimizin kuruluş felsefesinden uzak söylem-
lerin, ne kadar güzel ve etkili söylense de yetersiz ve
inandıncı olmadığı açıkçagörülmektedir. Kuvayi Mil-
liye ruhunu yaşayan ve yaşatan Anadolu ve Traİcya in-
sanının karşısına, sınırlanmız dışmdan ithal sistemler,
öneriler ve hedeflerle gelmenin geçersiz oldugu hâlâ
anlaşılamamıştır. lnsanımızın özünde var olan ve Cum-
hunyetimizin temelinı oluşturan Atatürkçü düşünce
sistemini, devrim ve ilkelerimizi yadsıyarak ya da bir
kısmını kabul edip bir kısmını yok sayarak halkın gü-
veninin kazanılacağmı düşünmek, sadece bir hayaldır,
Anadolu ve Trakya insanını tanımamaktır.
45 yıldır sadece bir vitrin gibi kullanılan ve yozlaş-
tınlmaya çahşılan Atatürkçülüğü devrimcilik ilkesinin
ışığında çağımızın koşullanna taşımadıkça siyaset ile
halk arasında güven bağlannın oluşması da olanaksız-
dır. Halkın siyasetten ve partilerden beklenrisı de
budur. Özellikle "yeni" değil, cumhuriyeti kuran "dev-
rimd CHP'den" beklenen de budur.
PENCERE
Haliç'te Balık Olmak.••
Ahmet Haşim ile Yahya Kemal, biriikte anılırlar.
şiir düşkünlerine sorulur:
- Yahya Kemal'i mi seversin, Haşim'i mi?..
Neden bilmem, ben ikincisini kendime daha yakın
ve daha sıcak bulurum:
t
Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Ruhum acısından bunu bildi ,
Gizemli çekimine kapılınm Haşim'in; ama, yazımı-
zın konusu bu değil, şairimizin iki ünlü dizesini anım-
satmak istiyorum:
Akşam yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam •
Ne demektir bu?..
Sorgulamaya böyle başlarsak, hemen Orhan Ve-
li aklımıza düşer:
Şiir yazıyorum . :, •
Şiir yazıp eskiler alıyonım
Eskiler verip musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam
Şairlerin işine akıl ermez, kimi gölde kamış, kimi
rakı şişesinde balık olmak ister, çok kanştınrsan laf
uzar, altından çapanoğlu çıkar; ama, bu çapanoğlu-
nun dünya şiirine balıklama dalıp bir türlü çıkmayan
şair dostumuz Cevat Çapan'la bir ilişkisi yoktur. '
•
Geçenlerde bir dostuma rastladım, kendi kendfsiy-
le hesaplaşıyordu...
- Neyin var?.. • • ;
Dedi ki:
- İçinde yaşadığım ortam, gün geçtikçe pisleni-
yor, ben de kirleniyorum.
Takıldım:
- Elbette kirienirsin, hava kirleniyor, doğa kirienj-
yor, çevre kirleniyor, soluduğumuz hava zifir...
- Hayır, bildiğin gibi değil...
- Nasıl?..
- Toplum kirleniyor, iş yaşamı kirleniyor, adalet ve
siyaset kirleniyor, medya kirleniyor, devlet yaşamı kir-
leniyor, neye elatsan, cıvık cıvıkpislik...
- Ne yapmayı düşünüyorsun?..
- Başımı alıp gitsem diyorum.
•
Dostuma dedim ki:
- Hiçbir yere gidemezsin, başına geçtiğin işin ge-
reğini yerine getırmekzorundasın; bulunduğun 'ma-
kamın icabı' neyse onu yapacaksın; herkes bu katı
yasaya uymakla yükümlüdür. Mafya babası, holding
başı, banka genel müdürü, şirket yöneticisi, bakan,
başbakan, genelev patronu, okul müdürü, restoran
sahibi, otel işletmecisi, dolmuş kâhyası, gece kulü-
bü fedaisi, ses sanatçısı, vali, seyyar satıcı, kulüp
başkanı, emniyet müdürü, gizli örgüt üyesi, kayma-
kam, pazarlama şefi, fakülte dekanı, tezgâhtar ve
başka kim varsatümü de bu ülkenin koşullanndaya-
şadığından kirlenmekten kurtulamaz...
- Olur mu hiç?.. •
- Haliç yıllardan beri kirleniyor, lağım suyuna dö*
nüştü, Haliç'teki balık nasıl yaşayacak?.. Solungaç-
lan bataklığa göre evrilecek!.. Haliç'teki balıkla temiz
denizlerde yaşayan balık bir olur mu?.. Sen de ya-
şamak için Haliç'teki balık gibi olmak zorundasın.
•
Dostum dedi ki: '
- Yine de katlanamıyorum...
Dedim ki:
- Şair ol!.. Orhan Veli rakı şişesinde balık olmayı
düşlüyordu, sen Haliç'te balık oldun...
Siz NeredesinizZ ere ye
. — ı he*yetertnı alamaziar Bu ksmf«nyaya
r FRUKO-TAMEK MEŞRUBAT PAZARLAMA VE
r TİC A.Ş . PEPSI COLA INTEHNATIONAl.
TANITIM LTD , FRUKOTAMEK MEYVA
APı SAN A Ş PEPS
1
COL« SEC)V
!
S VE
ı sonjnıMı* kabul edOmez Geçer^
[ pasaporHsnn sontesümtanhî 15Mayıs 1996 a"
Türkiye Ingiltere'de! Peki siz nefeâesıhız?
Televizyonunuzun başında mı, yoksa maçlarda mı?
Evet. yanlış okumadınız! Avrupa Futbol Şampiyonası
Finalleri'ni Ingiltere'de izleyebilirsiniz! Pepsi. Şubat
*• ^ ve Mart çekilişlerinde kazanacak 44 kişiyi
) A Türkiye'nin Final Grubu maçlannı. Nisan
çekilişinde kazanacak 22 kisiyi ise Çeyrek
ve Yarı Final maçlarından birini ve Final
hem Finalleri izleyecek, hem de bir
••••• ^ " haftalık bir İngiltere tatiliyapacaksınız. Aynca
600 futbol forması ve 6000 futbol topu
PEPSI
kazanabilirsiniz! Üstelik cam şiselerin metal
kapaklarının altında da milyonlarca şişe bedava
içecek sizi bekliyor. Katılmak için ürünlerimizden
herhangi birini içmeniz yeterli. Pepsi, Diet PepsuT
Pepsi Max, 7Up, Fruko ve Yedigün şişeleıındei}
herhangi 6 kapak ya da Pepsi bardaklarından kesilmiş
3 top gönderin. çekilişlere katılın. Şubİt'ta
kazanamazsanız Mart'ta bir şansınız daha olacak,
Çok gönderin. şansınızı artınn. Haydi bayrakUtjııui- -*•.
hazırlayın. Haziran'da Pepsi'yle İngiltere'ye gıdıyçifa,^.^~J
Son k a 111 m a tarihı: 30 Mart ;
£
I ^&'