Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14OCAK1996PAZAR
14 KULTUR
Sirk 11ıavnuuılaru şaklabanlar, aynalar
ZEKİ COŞKUN
İşte sonunda bu da oldu. "suratına tü-
küriilüyor" dediğimız topluma, "Biz
Burdayız" postası atıldı.
Çıkar çıkmaz pop lıstelerinde "1 nu-
mara"ya tırmanan parçasında Ercan Sa-
atçi, "ülkeelden gidiyor" diyenlere "Ne-
dir lan bu" diye kafa tutuyor. "Burası
Türkiye, yerinde dunıyor / Gidenler gi-
der ablası!"
Onun gözünde "ülkeelden gidiyordal-
gası"na düşenler, cinsiyetleri ne olursa
olsun "abla"
Erkekliği kendisi için tek kimlik ola-
rak gören ve sergileyenler, "aMa" dedik-
lerine cinsiyetlerinin gereğini icra etmek
üzere bakarlar, biraz ensest durumlannı
taşısa da.
... Ya da cinsiyetten gelen "fiziksel
güç" konur ortaya, şarkıdaki gibi. Gı-
denlere giile güle dendi ya, devam: "Biz
burdayız girmeyiz / ülkemiri bekleriz /
karşı çıkan olursa™"
Ne olur?
Onu da müzik efektinde ve klipte şar-
kıcının hareketlerinde izliyoruz: Önce
bir "a" sesi duyargibı oluyorsunuz, son-
ra silah sesini andıran üç vuruş. Bu ara-
da şarkıcı, elini silah sıkar gibi yapmış,
gözlerini bize dikmiş, kolu ve vücudu
ileri geri gidip geliyor "Karşıçıkan olur-
sa'' / "Anasını..." ya da bilfiil eylem:
Dan.. dan.. dan!
Şimdı bu şarkı piyasada. listelerde "1
numara".
Ne diyelim, demek ki Saatçi'nin söy-
lemi, izleyicinin-dinleyicinin nabzına
uygun ya da en azından ilgisini çekiyor.
Ortada açık açık küfür ve tehdit olsa
da "Biz Burdayız"ı sonuçta bir "şarkı"
olarak kabul etsek de ortada kabul edi-
lemez. anlaşılmaz bir durum var.
TV'lerana haber bülteninden magazin
programlanna, haftalik haber dergilen
kapaklanna, gazeteler köşe yazılanna
dek Ercan Saatçi'nin parçasını ve klibi-
ni tartıştı. Tuhaftır, bir iki köşeyazısi dı-
şında şarkının kendisi, şarkıcı ya da söy-
lemi değıl, ayn bir vaka olan klip değil,
oradan sadece bir görüntü tartışılıyor:
san-kırmızı forma ve bere giymiş tipler-
den bıri. sılahını ateşliyor. Gösteriyi iz-
leyen çocuklardan 5-6 yaşlanndakı kız
ölüyor. İşte burada Galatasaraylılarinci-
niyor!
Onun dışında kitlenin şarkıya ve şar-
kıcıya bir ıtırazı yok... Ne denir?
Türkiye bir sirk mi?
Kültür cephesinden baktığımızda
manzara karşısında sormuştuk: "Bütün
bunlar, bir toplumun suratına rükürmek
değil midir?" Saatçi. şarkısı ve klibiyle
söz konusu eylemi yineliyor.. daha da
öte gıdiyor. Onun -ve klibi çeken yönet-
men Abdullah Oğuz'un- gözünde Türki-
y& topjumu bir sirk.
' 'Fahişeler, muhabbet tellallan, soytan-
lar -ki, bunlar politikacılar oluyor- ku-
marbazlar, yüzleri gözleri tuttukîan takı-
mın renklerine boyanmış futbol fanatık-
leriyle ve tabii izleyicilerle, çocukJarla
dolup taşan bir sirk.
Para dolu çantalar dönüyor ortalıkta,
silahlarelden ele, top oradan oraya.. me-
raklılar, ış üsründekiler ve ürküntü için-
M
üzik piyasasına
Grup Vitamin'le
giren Ercan
Saatçi'nin yaptığı, rap değil
şaklabanlık! Ustelik, tıpkı
/'Biz Buradayız"da olduğu
gibi, daha önceki rap taklidi
şarkılannda da solculan,
toplumun alt tabakalannı
dışlayıcı, aşağılayıci tavırlar
vardı. Örneğin, bir idam
hükümlüsünün kaleminden
çıkan ve hapishane kapısını
işaret eden "Beni buralarda
arama anne" sözleri, aynen
alınıp genelev kapısı için
kullanıldı.
konuşurken siyasal ortamı "Karman
çorman bir şey oklu, homoseksüel parti-
ter haJinegeldiler" sözleriyle tanımiıyor.
İşte orada "Nedir lan bu" diyecek birine
gereksinim var! Kaldı ki, Saatçi daha ön-
ceki bir şarkısını ve kJibini (Yeter) doğ-
rudan politikacı kimliğine, tiplemesine
hasretmişti. Orada da smokinli, sılındir
şapkalı şaklabanlar görünüyordu. Sirk
ortamının doruğuna "Biz Burdayız"la
ulaşılmış oldu.
Son bir yıldır yazdıklanmda sık sık
vurguluyorum: Şenlik ve şiddet iç içe.
Böylesi seksist ve faşizan bir şarkının ve
şarkicının listebaşı olması, siyasal fa-
şizmden daha tehlikelidir. Çünkü sivil-
dir, kendiliğindendir, olağandır!
Protest mi, reaksiyoner mi?
deki çocuklar. Yalnız, şarkıcının rolü ve
şarkının kendisi bir tuhaf. Tarzan ya da
Rambovari. urganla inıyor "star" sirkın
ortasına. Şaklabanlıklara, süfliliklere ba-
kıp soruyor: "Bu kadar zoıiamaya / bu
kadar mi oluyor?" Ardından, kırmızı
tüllerle kırıtan fahişe görüntüsii üstüne,
göndermesi bol bir söz: "Bunlan si/ mi
yapıyorsunuz / yoksa bunlar nu sizi.'.."
Daha şarkının adında -Biz Burdayız-
örtükduran "tamammı lan"dayılanma-
lan, "Bonlansizmi yapıyorsunuz /yok-
sa bunlar mı sizi" kinaycîeri. "Nedir lan
bu" postalan, herkesi dişilleştıren "Gi-
deniergiderablasrtavırlan, "karşı çıkan
olursa—" tehdıtleri batmıyorda silah kar-
şısında milletin forma aşkı, aidiyet duy-
gulan kabanyor. şahsiyeti yaralanıyor!
Buna hiçbir şey denmez. Saatçi'nin
kendisi de şaşınyordur. "Oncalafa kim-
senin gıkı çıkmıvor. bu Galatasaray mu-
habbetineyinnesi"diyorolsagerek. Ge-
ne de dıplomatik davranıvor. Renk ver-
miyor. "Galatasaray Idardanözürdiliyo-
rum"diyor. "Montajdagözdenkaçmış"
açıklamasını getiriyor. TV röportajlann-
dan birindc "silahlı çocuğun forması sa-
n-kırmczı,ama vü/ii san-lacivert,alnı da
siyah-beyaz boyalı" dıyor. Bir başka yer-
de maçlardan sonra ellerinde silah, so-
kaklara dökülenleri kınamak için, onla-
nuyarmakıçın klipte böylebirplanayer
venldiğini söylüyor.
Herhaldc öyledir. Adam kamu hizme-
tı yapıyor. Ben nasıl orurup bunlan ya-
zıyorsam, Saatçi de memleketin halinı
kendine dert edinıp şarkı yapıyor. klip
yapıyor. bu sirk ortamını gözler önüne
seriyor. Yetinmiyor, ola ki şarkı anlaştl-
maz. kJıptekıler unutulur kaygısıvla so-
nunabirdeyazı dö^enıyor. "Atatürk'ün
kurduğu bu cumhuriyetL bütün ülkele-
riyle yasatmak, her Türk gencinin göre-
vidir" gibisinden uzunca bir cümle.
O, "hep böyte"
"Biz Burdayız". listebaşı. Onun da
ötesinde Saatçi, pop pıyasasında herza-
man "iyi işyapanlar" arasında anılıyor.
Silah meselesine bir kez daha dönelim.
Saatçi, maçlardan sonra sokaklara dö-
külüp oraya buraya ateş açan serserileri
örneklediklerinı söylüyordu klipte. tyi
ama buna vesile olanlardan bin yine ken-
disi ve müziği!
Saatçi'nin sıkı Fenerliliğini bir yana
bırakalım, Hakan ve taifesı aracılığıyla
"milli takım marşı" haline geien "Biz
Hep Böyteyie"i anımsayalım. Başkalan
seslendırse de bu şarkı da Saatçi'nin ese-
rı. "Tiirküz, doğnıyuz, çalışkanız" teker-
lemesi üstüne kurulan şarkının hcrgali-
biyet sonrası sokaklara dökülenlerce
"Bi/ hep böyleyiz / Adamı „ iz" şeklin-
de seslendirildi|ini bilmiyor mu Saatçi?
Son seçimlerde DYP'nin de marşı hali-
ne gelen "Biz hep böyleyiz"in naif söy-
lemi, "Biz burdayız"ın tehditkâr söyle-
mınin temelıni oluşturmuyor mu?
Medya, Galatasaray formalı "fana-
Hk"in sılahından çıkan kurşuna taktı.
Oysa, "Biz hep böykyiz" ya da "Biz bur-
dayu" sonuçta "Biz ve onlar" aynmını
öngörür, işaret eder. Ille de birinin elin-
de silahın görünmesi, birilerinin vurul-
duğunun gösterilmesi de gerekmiyor.
Çünkü şarkının / şarkıcının kendisi ya-
pıyorbunu. "Burası Türkiye, yerinde du-
ruyor / Beğenmeycn gider abtası" ya da
"Karşı çıkan olursa_" laflan bize tek bir
şeyi işaret ediyor: "Yasev,yaterket", im-
zaMHP!
Bu sıradan bir benzerlik değil, zihni-
yet ortaklığı. Saatçi, Aktüel dergisiyle
Son bir nokta: Ercan Saatçi, yaptığı
çalışmayı "protest rap" olarak adlandı-
nyor. "Protesfle de "rap")e de allahla-
n bile bir olmayan bu müziğin öyle anı-
lıp öyle satılmasına kimsenin ses çıkar-
maması da tuhaf.
Saatçi, müzik piyasasına Grup VTta-
min'le girdi. Daha önce CarteTi tartışır-
ken değinmiştik. Vltamin ve türevleri-
nin ve bu arada Ercan Saatçi'nin yaptı-
ğı rap değil, şaklabanlık! Ustelik, tıpkı
Biz Burdayız'da olduğu gibi, daha önce-
ki "rap" taklidi şarkılannda da soicula-
n, toplumun alt tabakalannı dışlayıcı,
aşağilayıcı tavırlar vardı. Örneğin, bir
idam hükümlüsünün (Nevzat Çellk'in)
kaleminden çıkan ve hapishane kapısını
işaret eden "Beni buralarda arama an-
ne" sözleri, aynen alınıp genelev kapısı
için kullanıldı o şaklaban "rap" içinde...
Aynı şehir züppelerinin -ve endüstrinin-
elinde, dilinde rap, tabiatına aykın ola-
rak "köyiü, kıro, maganda, zonta" de-
dikleriyle alay etme, onlan aşağılama,
dışlama aracı olarak kullanıldı.
Endüstriyel "VTtamin" o dönemde fe-
na iş yapmadı. ustelik, bugün "Ya sev, ya
terk et" sloganını andırdığı için "Biz
Burdayu"ı yadırgayanlarca da sempa-
tiyle karşılanmıştı.
Ama hatırlatmak gerekiyor Saatçi'nin
bugün söyledikleri de, dün söyiedikleri
de "protest" değil, "reaksiyoner" birzih-
niyetin ürünleri. "Protest", karşı çıkışı,
var olanın reddıni ve onun ötesine geç-
meyi imler. "Reaksiyoner"likse tepki-
sellikle beslenir, Saatçi'nin şarkılannda
("rap
w
inde) olduğu gibi. Tepkisellik,
"şiddet"i içinde taşır. "Biz burdayız" de-
dikten sonra, silahın kimin elınde oldu-
ğu ve niye patladığı önemli değil, "Kar-
şı çıkan olursa,." Dan.. dan. dan!
Memlekete ve millete hayırlı olsun
milli rap.
• • •
7 Ocak günü yayımlanan "Suratına
Tükürülen Toplum" yazısına çeşitli tep-
kiler geldi. Yazıda tartışılan olgulara,
bunlann yommuna kimsenin itirazı yok.
Sorun, durumun adlandınlmasında.
Kimse yaşadığı toplumun -ve tabii ken-
disinin- suratına tükürüldüğünü kabi)l-
lenmiyor. Daha doğrusu yediremiyor.
"Bu kadar da karamsar olmayın" deni-
yor.
Anladığım, söylenmek istenen, "Bu
kadar da açık sözlü olma!"
fşte vaziyet ortada.
Bir ödül töremnin aıuııısattıldarı...
HANDAN ŞENKÖKEN
Ankara Dev let Opera ve Balesı'nın sah-
nesinde, yüzleri mutluluktan ışıldayan. ses-
leri titreyen, onca mücadelenin ardından
gelen başanlann kahramanlanna, 'ilk' kez
ödüledeğer görülenleregururia bakıyorum.
O an. sahnede yer alan, sanatı, yaratıcı-
lığı ve bunun gerçekleşmesi için sa\aşımı
sonuna dek amaç edinen böylesi ınsanlann
varlığı, geleceğı düşündüğümde beni rahat-
latıyor, inanılmaz bir mutluluk sanyor içi-
mi. Bu ödül törenine ayn biranlam katıyor
anımsadığım ve tanık olduğum olaylar...
Kültür Bakanı Fıkri SagUr. ılk kez ope-
ra ve bale sanatına emek verenlere ödül ver-
meyı tasarlandığında ve bunu en kısa süre-
de gerçekleştırdiğinde; operaya 50 yılmı
veren BetkısAran ile, 45 yıldır operayla ıçı-
çe yaşayan, ertesı günkü temsilinı düşüne-
rek her anını buna göre ayarlayan Ayhan
Baran karşılaştığında. yıllar öncesini anım-
sayıp kahkahalarla şakaiaşmalannı izlı>o-
rum. Belkıs Aran'ın üç çocuktan sonra ope-
raya başlayıp, bunca yıl operayla yaşadık-
tan sonra ılk kez bir ödüle İayık görüidüğü-
nü. heyecanından ve mutluluğundan Bakan
Sağlar'a defalarca sanlıp öpmesıne bakıyo-
rum. Rengim Gökmen'tn Bakan'a, Anka-
ra ve istanbul Deviet Opera ve Balesi or-
kestralannateşekkürederek, 'Bu.benimiil-
kemdeki ilk ödülüm' demesını; Yekta Ka-
ra'nın Türkıye'de cağdaşlığın ve laikliğin
çok önemli göstergesi olan opera ve bale
alanında üretimde bulunan bir sanatçı ola-
rak böyle bir ödüle İayık olmaktan kıvanç
duydugunu söylemesinı; Bevhan A. Mur-
phy'nin topluluğunun tüm üyelenne teker
teker teşekkür ederken. salondakı MDT
üyelerinın coşkuyla alkışlannı kıvançla ız-
liyorum.
Senfoni orkestrasıyla zurnanm
farkını algıIayamayanJar
Kültür Bakanı Fıkri Sağlar'ın da vurgu-
ladığı gibi son dört yılda adeta altın yıllan-
nı yaşavan, kendı kabuğunu kırarak, ulus-
lararası alanda da önemli atılımlar yapan
Türk opera ve balesi, ilk kez bakanlık tara-
findan ödüllendiriliyordu. Yine Bakan Sağ-
lar'ın değındiği gibi gerçekten, 'tümopera
ve bale sanatçüan' ödüle değerdı ve yürek-
ten kutlamamız gerekıyordu. Önce dış ba-
sında yer alan Türk opera ve balesi. sonra
önemli atılımlar yapmış, ılk ve yeni proje-
lerle, yabancı konuk şefler, rejisörler, kore-
ograflar ve sanatçılarla basarıfı prodüksi-
yonlargerçekleştırmiş, yurtdüji turneleriy-
İe uluslararası başanlar kazanmış, seyırcı
sayısı ve hasılat her yıl yükselmış, çagdaş
repertuvar amaçlanarak, gençlenn üretıme
katılmasına yönelik cabaîar göstermi^ti.
Kültür Bakanlıği Opera ve Başan Odül-
len töreninin ötekilerden daha anlamlı ol-
ması sadece ilk olmasından kaynaklanmı-
yordu. Kültür Bakanı Fıkn Sağlar da hepi-
mızın unutmaması gereken yaşadıkianmı-
zı anımsatıyordu:
"Kültür Bakanlığı görevini iisrJendiğim
1991 yılısonlanndan başla>arak.göre\ vap-
nğım süreiversinde, ulusaJ kültüriimüzü ev-
rensdkültüriekucaklaşhrmavavönelikhe-
men henıen tüm etkinliklerinıiz, gerck
TBMM'de, gerekse kamuoyunda kenditeri-
ni milliyetçi ve muhafazakar olarak tanım-
lavan kesimlerin voğun tepkilcrivle karşı-
laşn.
Türkiye'de Atatürk'ün gösterdiği çağ-
daşu\garlıklardüzeyineulaşmadoğrul-
rusundaki tüm çaba vegelişmelerden ra-
hatsızlık duyan bu kesimlerin en büyük
hedefierinden biri de kuşkusuz Deviet
Opera ve Balesi oldu...
Devlct Opera \e Balesi"ne ayrılan çok
sınırlıkaynaklarıbileiçlerinesindireme-
yerek bu kaynakların kesilmesi için ça-
ba gösteren, insana ve sanata bakışların-
daki düzeysizliğin bir göstergesi olarak
bale sanatçılarını kendilerince aşağıla-
maya alışan, bir senfoni orkestrası ile
zurna arasındaki farkı algılayabilecek
birikimden yoksun oldukları için Türki-
ye'nin en eski sanat kurumlarından biri
oian Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest-
rası'nın kapatılmasını isteyenlere ger-
çckte yanıt vcrmeye bile değmez...
Kaldı ki, kapaiı gise oynayan opera \e
bale gösterileri ile, salonda yer bulama-
dıklan için koridorlarda konser izleyen
sanatseverler, bu çağdışı düşüncelere ve-
rilnıiş en anlamlı yanıtlardır...
Opera ve bale, uluslararası kültürel
iletişimin en etkin köprülerinden biridir.
Deviet Opera ve Balesi, bu alanda ok kı-
sa sayılabilecek tarihine karşın, ulusal ve
uluslararası düzeyde çok önemli bir işle-
vi başarı ile yerine getirmiş say gın bir sa-
nat kunımudur.
Büyük bir mutlulukla ifade etmek is-
terim ki, görev yaptığım süre içersinde
Deviet Opera ve Balesi, sanatçıları ile,
yöneticileri ile. idari ve teknik personeli
ile büyük özveriyle çaba göstermiş. de-
ğerli sanatseverlerin gösterdikleri ilgi ve
destekle de ciddi atılımla gerçekleştir-
miştir."
"Eylül Aksamlan'". "Hipodrom Konser-
leriT
",""Bahar Etkinlikleri". "Tarihle içiçe.
halklaelete" gibi etkınliklerle sahnenın dı-
şmaçıkılmıştı. Modern Dans Topluluğu ku-
rulmuş, Pop-Caz ve Senfonik Miizik grup-
lanoluşturulmuştu Aspcndos Opera ve Ba-
le Festivalı gerçekleştırılmış. Mersın'de
4yerleşık opera bale sahnesı hızmete gır-
mış. Samsun. Van \e Gazıantep'te açılma-
sı ıçm ginşimlerbaşlatılmıştı.
Ilk kez uluslararası bir "Opera v« Ba/e
Kongresi" gerçekleştırilmesı. "UlusalOpe-
ra Bale Dağan" yarışması. Türk cumhuri-
yetleri ile bırlıkte "Türkso>' Opera ve Bale
Günleri" düzenlenmesı. "Opera ve Bale
Prestij Kitabı" hazırlanması, Türk bestccı-
lere yenı opera ve bale siparişlerinin vcnl-
mesr projeler arasında yer alıyor.
Yaşananlar hep anımsanmalıydı. Ama
sahnedekiler, hepsinin üstesınden gelenle-
rin temsilcileriydi.
'Böyle sanatın içinc tükürürüm' diyen
Ankara Büyükşehır Beledıye Başkanı'ndan
Türkiye'de ilk
kez verilen
opera ve
başan ödülleri
töreninde
Kültür Bakanı
Fikri Sağlar,
Başanlı Opera
Şanatçısı Onur
Ödülü verilen
Belkıs
Aran(solda) ve
Başanlı
RejisörÖdülü
alan Yekta
Kara. teşekkür
konuşması
yaparken.
(Fotoğraf:
TARIK
TINAZAY)
aşağı kalmak istemeyen İstanbul Büyükşe-
hır Beledıye Başkanı'nın baleyi 'insanı bel-
den aşağıyla meşgul ediyor' demesine gös-
tenlen sert tepkıleri anımsıyorum. O dö-
nemde de kültür bakanı olan Fikn Sağlar,
"Bunlar her şeyr şehvette bakıyoriar, onla-
nn da düzeyini yükselrmek görevimiz. Ak-
si halde karaçarşaflar ve kara örümeek ağ-
lan içine insanı sokacaklar" derken, yine o
dönemın Deviet Opera ve Balesi Genel Mü-
dürü Rengim Gökmen, başkanın "Balesa-
natını srriptizle kanştuthğınr vurguluyor-
du. İstanbul Deviet Opera ve Balesi Genel
Sanat Yönetmeni Yekta Kara'nın da ılgınç
bir önerisı vardı: "Sürekli insanlann bel-
den aşağısıyla meşgul oian, lafı dondürüp
dolaşbnp buraya getirenler, icraat alanlan-
nı birazyukanîara çıkarsalar kcntimiziçin
daha yararlı olur."
5 Nısan kararlanndan sonra yaşanan eko-
noınık darboğazdan sonra böylesi ilgınç yo-
rumlar. sanatçılann sessızliğıni sona erdir-
dı. Yaratıcılıklannı sürdürebilmek için, pa-
rasızlık bir yana öte yandan mekân yoklu-
ğuyla da- Atatürk Kültür Merkezi'nin ay-
larca süren ıhale karmaşası ve onanmı ne-
denıyle- boğuşan sanatçılar, bu kez sokağa
döküldü. Böylece ilk kez opera ve bale sa-
natçılan ımza kampanyalanna başladılar,
sokaklarda dans edıp, aryalar söyledıler.
Dayanışma ve bilinçlenme süreci başladı,
Atatürk ilkelenne ve evrensel sanata sahip
çıkmak için.
1934'te ılk kez Türkiye Cumhuriyeti'ni
ziyarete gelecek Iran Şahı için, -sunulacak
en güzel temsil Batı"ya dönük, uluslarara-
sı dili konuşan bir ülke olarak kendımizı ta-
nıtacağımız bir opera temsili olacaktır dü-
şüncesiyie- apar topar besteler ısmarlayan
Atatürk Türkiyesi'nde, 1994'te TBMM
Bütçe Planlama Komısyonu'nda opera ve
balenin 'ne tşe varadığı' tartışılmış ve Dev-
iet Opera ve Balesi Genel Müdûrlüğü'nün
bütçesi 'sıfirlanmış'tı 1 trilyon 44 mih/ar
olarak öngörülen bütçenin, 44 milyar lira-
lık prodüksıyon bütçesi, DYP, ANAP, MHP
ve RP'li mılletvekilerinin itirazıyla bir da-
kika içinde kabul edilen önergeyle yok edil-
misti.
'Çağdışı' anlayışa karşı sanat
Yaşamlan boyunca bir kez bile opera ve
baleye gitmedikleri belli olan, Deviet Ope-
ra ve Balesi'nın neredeyse 'altn yüı'nı ya-
şadığı bu dönemde 'ne iş yapıkiığuu' soran
ve 'kimsenin bunlan seyretmedıği'ni iddia
edenler, sanata karşı planlı bir hareketin,
bir zihniyerin parçasıydı.
Ustelik Deviet Opera ve Balesi, tarihin-
deki en büyük etkınliğe ulaştığı, en çok gün-
demde olduğu. atılım yaptığı, izleyıcı, ba-
sın, dış basin ve dış çevrelerce yogun ilgi
gördüğü birdönemde; Deviet Opera ve Ba-
lesi Danımarka'da, Israırdeçokbaşanlı tur-
neler yapmış. Uluslararası Operalar Bırliğı
yönetim kuruluna seçilmiş, Opera National
dergisi Türkiye'deki tüm operalara sayfalık
yer ayırmış, aynca Mısır'm Kahire opera-
sından davet almıştı.
'Çağdışı anlayış' sanatın gerekliliğini tar-
tışadursun, Modern Dans Topluluğu ulus-
lararası ılışkılerde dansın ne denli bırleşti-
rici ve tanıtıcı olduğunu kanıtlıyordu lsrail
turnesıyle.
Türkiye'nin demokratik, laık doğrultuda
gelişmesıne katkı çerçevesinde opera-ba-
lenın tanıtılması ve geliştirilmesi amacıyla
Opera ve Bale Vakfi kuruluyor ve bu vakıf
sayesinde Aspendos Opera ve Bale Festiva-
li sürebılıyordu.
Her türlü engellemeye, bulanık düşünce-
ye karşın, sanatın "çağdaşhğL, birleştiridli-
ğj,evrenselu^i''ni, yöre haîkı ve yabancı tu-
nstlerle dolu bınlerce kişiyle aynı coşkuyu
paylaşarak yaşadık, Aspendos Antık Tiyat-
ro, opera ve baleyle ışıldarken.
35 yıllık istanbul Deviet Opera ve Bale-
si, ilk yurdışı turnesinde, "Turandofla da-
kikalarca ayakta alkışlanarak. "Avrupa'nın
Türkiyesınırlannda bitmedjğini" kanıtladı
büyük başansıyla. Bu başan. henüz sahne-
lenmeden turne teklifi de getirdi "Salome"
ye.
Bunlan gerçekleştirenlerin tümü sahne-
deydi. Orada, yaşanan onca sıkmtı, umar-
sızlık, her türlü sorun ve kızginhk unutul-
muştu. Opera ve baleyi 'geleneğimizde ol-
mamasına karşın, stflr noktasından bugün-
kü düzeyine ulaşüranlann gerçekleştirdiği
muciztyi' yöirekten alkışlıyorduk, onlann
'içlerindeki sesi hep dinlemelerini' dıleye-
rek.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Seçilmişler
Büyükşehır Beledıye Başkanı, sporun sorunlan
konuşulurken "Önce su derdini halletmek gerek"
demişti. Şişli Belediye Başkanı, Sözen'in kendileri-
ne verdiği mekânları kullanmak isteyen Plastik Sa-
natçılar Derneği yöneticılerine, "Size başka bir yer
bulmaya söz veriyorum" demişti: "Orayı nikâh da-
iresiyapıyonız." Bu "öncelik" kavramına dikkat ke-
silmek gerektiğini düşünüyorum.
Şüphesiz, insanlar gibi toplumların da öncelikli,
ağııiıkh, çözümü ivedilik isteyen sorunlan olduğu gö-
rüşü yaygındır. Ne ki, bir kanının yaygınlığı, bir man-
tığın düz gerçekliği, onun doğru olduğu anlamını ta-
şımaz her zaman. Sorunların gerçek çözümünü kı-
sa vade üzerinden okuyanlar, sık sık yanılıriar: So-
run hem büyür, hem karmaşıklaşır uzun vadeli dü-
şünülmediğinde.
Onun için de sorunların sırası olmaz. Kültür konu-
larına, eğitim konularına daha sonra geliriz, önce
ekonomik ya da gündelik düğümlerin üzerine gitme-
liyiz mantığı, suyun, çöpün ya da düğünün, derne-
ğin temelde zaten bir kültür konusu olduğunun kav-
ranmadığının göstergesidir.
Bir kentin, bir ülkenin yöneticilerinin sorunlan sı-
rayla ele alma anlayışını benimseme yolunu tutma-
lan, onlann başarılı olmalannı enikonu güçleştirir. On-
lar sorunlann hepsini, aynı anda çözmek üzere se-
çilmiş, atanmışlardır. PSD'nin mekânını nikâh daire-
si yapmak, seçmeni düşünerek toplumu, ülkeyi hi-
çe saymaktır. Konservatuvan mezbaha, tiyatro sa-
lonunu mescit, camiyi kışla yapmaya kalkışmak, 'po-
litika'yı politika kılmaktır. Her şeyi korumak, geliştir-
mek, zenginleştirmek gerekir; hiçbir şeyin yerine hiç-
bır şey getirilemez.
Bu kentte yaşayanlann beklentileri küçük değildir.
Her kentte böyledir bu. Su temız ve sürekli gelmeli-
dir; yollar düzgün, çevre pınl pırıl olmalıdır; kolektif
mekânlann her türlüsüne gereksinme vardır: Park,
yayayolları, konser salonu, hayvanat bahçesi, mey-
danlar, ibadet yerleri, eğlenme ve dinlenme eksenli
noktalar, sahaflar, kahveler, lokantalar, lunaparklar ve
saymakla bitmeyecek nice topluluk mekânı. Yerel
yönetim spordan fuhuşa. gazinodan fuara uçsuz bu-
caksız bir yelpazede düşünmek, çözüm üretmek zo-
rundadır.
Türkiye'de, son zamanlarda, seçilenlerin tavırtan
yadırgatıcı olmanın da ötesinde bir nitelik gösteriyor.
Onlar herkesi temsil ettiklerini ve hizmet getirmekle
yükümlü kılındıklannı unutuyor gibiler. Akıllan sıra,
çoğunluğa yöneliyorlar. Çoğunluk soyut bir bütün-
lüktür, çünkü dunmadan değişir. Kent, tek tek hem-
şerilerinden, hemşenlerinin oluşturduğu azınlık kü-
melerinden oluşur. Bunu unutan, kavrayamayan,
yanlış algılayan "seçilmişler, bir daha seçilemezler.
Dahası: Başansız olurlar, öyle anılırlar.
Iş seçilenle bitmiyor demek. Seçenlerdir aslolan.
Önce/iklerinin mutlak olmadığını, başkalannın önce-
likleriyle çelişebileceğini seçmenler de bilmeliler.
Beklentilerimizin sırası yoktur. Yetki, her şeyi bekle-
me hakkımızdan dolayı verilmiştir.
Bu satırları yazdığım sırada Rize Belediye Başka-
nı olan, bu satırlar yayımlandığında belkı de millet-
vekili kimliği taşıyacak muhterem şahıs, cumhurbaş-
kanlan "zurna sesi duysun" diye kurulduğunu san-
dığı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'na aynlan
bütçeyi çay üreticilerine vermeyi aklından geçirebil-
mişti. Bu değiş-tokuş mantığının tıpkısına, yanm yüz-
yıl önce Arnavutluk yönetıcılerınde de rastlanmıştı:
Onlarda camileri basketbol sahası yapmayı daha ya-
rarlı bir seçenek olarak görebilmişlerdi.
Insanlık tarihi bir uçtan ötekisine bu tür buyrukçu
kafalar, buyrukçu yaklaşımlarla tıka basa doludur.
Işin kötüsü, yönetime en büyük talep onlardan ge-
lir, gelmiştir hep. Courbet'in "Yargılamak istiyorum!"
diye bağırarak uykusundan uyanan dostu gibi bun-
lar da "Yönetmek istiyorum!" diye ter içinde çırpınır-
lar.
Onlann uykusunu, uyanıklığını paylaşmamak ge-
rekir.
Seçilmişlerse: Hizmet etmeleri sağlanmalıdır.
Başka hiçbir görevleri yoktur.
Hâmiş: Bazı insanlar, amuda kalkmış aybsergler:
Görünen kısımları derinde kalan kısımlanndan çok
daha büyük.
Onat Kutlar Anlatı Yarışması
sonuçlandı
Kültür Servisi - PEN Yazarlar Derneği'nin geçen yıl
yitirdiğimız Onat Kutlar anısına düzenlediği "Anlatı
Yarışması' ödüiünü Sabri Kuşkonmaz. 'Kıyımın..
Kıyısında' adlı yapıtıyla kazandı. Leyla Erbil, Orhan
Duru, Adnan Özyalçıner, Demir Özlü ve Suat
Karantay'dan oluşan seçici kurul; yapıtı, anlatım
özgünlüğü yanında toplumumuzun bugün içinde
yaşadığı kargaşa ve onun yarattığı acılan yansıtması,
'ölenleri uzun günleregömmesi' açısından ödüie
değer gördü. Ödül, salı günü saat 19.00'da Beyoğlu
Küçük Sahne'de düzenlenecek 'Onat Kutlar'ı Anma
Toplantısı'nda venlecek. Toplantıda Kuşkonmaz'a,
PEN Yazarlar Derneği, Onat Kutlar' ın anııesi Meliha
Kutlar ve Kutlar ailesınin koyduklan para ödülü ile
ödül belgesi ve plaket venlecek. Toplantıya
konu§macı olarak Cengiz Bektaş, Ahmet Cemal,
Atilla Dorsay. Orhan Duru, Aydın Hatipojlu, Şükran
Kurdakul, Gazal Kutlar, Gülsen Tuncer, Oner Yağcı ve
Hilmi Yavuz katılacaklar. Toplantıda aynca Onat
Kutlar'ın düşüncelerini anlattığı bir belgesel film de
gösterilecek.
Kapak karikatürleri sergisi
Kültür Servisi - 'Kankatür Dergisi Kapak
Karikatürleri Sergisi' 20 ocak- 1 şubat tarihlert
arasında Karikatürcüler Derneği'nin Sultanahmet'teki
Yerebatan Sarnıcı çıkışındaki galensinde
düzenleniyor. Sergide, Turhan Selçuk, Tonguç Yaşar,
Asaf Koçak, Orhan Coğupligil. Semih Poroy, Origone,
Tan Oral, Oğuz Gürel, Nehar Tüblek, Ali Ulvi gibi
imzalann çalışmalan yer alıyor. Sergide kapakJan
sergilenen Karikatürcüler Derneği Ankara
Temsilciliği'nin yayımladığı aylık mizah dergisi
Karikatür, bugüne dek 34 sayı çıkarmış bulunuyor.
Kankatür sanatımızın ustalanna yer veren dergide,
karikatür üzerine incelemeler de yer alıyor
Üflemeli Çalgılan Beşlisi'nin
konseri
Kültür Servisi- Baroktan çağdaş müziğe kadar geniş
bir repertuvara sahip olan Camerata İstanbul Üflemeli
Çalgılar Beşlisi'nin konseri salı günü saat 19.00'da
Avusturya Kültür Ofisi'nde gerçekleştirilecek. 1993
yılında kurulan topluluk. Yaprak Sandalcı. Halit
Tugay, Levent Çolak, Gürhan Eteke, Sadi Baruh ve
Kerem Ünsal'dan oiuşuyor. İlk büyük sınavını İstanbul
Festivali'nde veren topluluk, ısmini yurtiçi ve yurtdışı
konserlerle duyuımav- h