Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14OCAK1996PAZAR CUMHURfYET SAYFA
KULTUR 15
Yafankat sistemelestiıisi
SELİMİLERİ
Refîk Erduran'in yeni oyunu Ramiz ite
Jiilide, önemlı toplumsal sorunlarla
bıreysel dramlardan birperi masalı
oluşturmaya çalışıyor, denebilir mi?
Ya da: Peri masallannın gerçeklikle
kesişmesi, tehlikeli bırhafiflik midir?
Aslında bütün elementler yerli yerinde:
Şöhreti kısa sürmüş cinsi cazibe
kraliçesi Jiilide (Yıküz Kenter) bize
madalyonun öteki yüzünden tanıtılıyor.
Bugün bir sinemada gişeci olarak
çalışan Jülide, balerin olmak istemiştir.
Hayat koşullan Jülide'yi Yeşilçam'ın
ucuz yapımlanndan harcanmış;
"bakire'' Jülide, seks yıldızı kimliğiyle
belleklerde soluk ız bırakmıştır.
Bakirelik dış görünümde -henüz- tatlı
bir paradokstur.
Jülide'nin evinde şiirsel bir yiğın keder
koşuşur: Artik eski bir bez bebekte
simgeleşmiş "annc". onunla
hesaplaşmalar ve ona sığınmalar:
hayatm kınk anlannda birden bire öten
"san kanarya*, kafesteki öteki
sığınak: Nihayet "dans". radyodan
gelen müziğin eşliğinde gençlik çagı
özlemi dans: sonra bir "oyuDcak",
hayatın anlatılabıleceği. küçük ses
alıcı... Anne, kanarya, dans ve ses alıcı,
Jülide için erdemlik dünyasına biilur
fanus örtmektedir.
Tam o sırada eski solcu, yeni iş
kollayıcı Hayati (Şükran Güngör)
çıkagclır. Jülide'yi 900'lü hatlarda
konuşmava çağırmaktadır.
Evet. dönemlerdeğişmiştir. Hayati'nin
inandığı dünya görüşü sönmüş, dünkü
yıllann solculuk heyecanı yerini 900'lü
hatlar gıbi tuhaf, ırkiltici işlerc
bırakmıştır. Dün, geçmiş, bir yürüyüşle
-Kanlı Pazarolabilirmi?- birdilekçeye
-galıba Aydınlar Dilekçesi- çoktan
indirgenmiştir.
Derken sahnedeki küçük yatak odası
daha da çökkün bir başka odaya
dönüşür: Eski futboleu, yeni banka
bekçisi Ramiz (Müşfik Kenter) kızına
(Özlem Çakman (hayat dcrsleri
vermckledir. Baba-kız bugünün berbat
dünyasında, çirkin düzeninde nasıl
ayakta kalınabileceğıni
tartışmaktadırlar. Kız için kınk dökük
ülküler söz konusudur; baba her şeyin
satılık oldugu kanısındadır.
Hayati buraya da uğrayacak, Ramiz'e
de 900'lü bir hat açacaktır. Ramiz
şımdi gençler ftıtbol, gol krallığı
hayalleri kurabilsinlerdiye görev
başındadır.
900'lü hatlar işte tıkır tıkır
çalışmaktadır. Tabiı ufak tefek
problemler belirir: Jülide'yi arayan
intiharlık yeni zatnan kızlan, telefon
sapıklan. Jülide intiharlık kızlara
çeşitli kurtuluş reçetelen sunmaya
çalışır, telefon sapıklannın haddini
bildirerek seyircinin gözüne girer.
Öteki odada Ramiz hayati sarakaya
almakta, futbol cinnetini dolaylı
biçimde sergilemektedir.
Teievizyonda şiddet
Bu arada şiddet, cinnet ortamı
televizyon ekranında art arda
görüntülerle hatırlatılır. Hepimizin
birbinnden koptuğu, kopartıldıgı,
hastalıklı toplumsal ortam, Ramiz'le
Jülide'ye birperi masalı sunabilecek
midir?
Işin içıne biraz Hollyvvood, biraz da
amiz ile Jülide, muhakkak ki
iyi niyetle kaleme alınmıştır.
\ "Cengiz Hanın Bisikleti"
gibisinden unutulmaz bir oyunun
yazan olan Refik Erduran,
toplumumuzun son otuz yıldaki pek
çok sorununu, açmazını bir arada
yansıtmak ereğini gütmüş olabilir. Ne
var ki ortaya bulanık, yalınkat bir
sistem eleştirisi çıkmış.
TT^T serin başansını sağlayanlar ise
#-/ üç usta oyuncu: Eski
i J futbolcuda göz kamaştıncı
virtüözitesini gözler önüne seren
Miişfik Kenter, Jülide'de büyük
performansını seyirciye bir kez daha
sunan Yıldız Kenter, Hayati'nin
alçakgönüllü, ölçülü, aynntılar
zengini ustası Şükran Güngör.
ın Fred ile Ginger'ı
kanştırtlınca "sonbahar aşkı"
doğu\eri>or.,Ü.stclik bu aşkın bırde
mazisı var: Jülide-Ramiz ıkılısı, yıllar
öncesinin solculuk yürüyüşünde nıçin
yürüdüklenni pek bilmeyerck, yan
yana. el ele yürümüşlerdir. Hatta
Ramiz, Jülide'ye baş başa yemek
yemeyi öncrmiştir. Gerçi o yemek
yenmemiştir. ama yakın gelecekte
yeneceği besbellidir.
Başka tatlara ihtiyaç duyulur:
Toplumsal yoldan çıkmışlığa işaret
etmeden noktalanmaması gerekli
Ramiz ile Jülide, televizyon
programında "kadın-erkek eşitliği*',
"halk ve gecekondular" gibi bazı
sorunlardan, bırdenbıre, "btzi kimler
idare ediyor", "kimlerin eli cebimbdeki
'az ekmek sev incine' çuUanıyor"
sorulanna sıçrayacak. dahası yanıtlar
getırecektir.
Küdın-erkek eşillığı mücadelesi,
Jülide'yle Ramiz'in sevda öyküsüne
kışkırtı sağlarken gecekondular-halk
eleştirisi seyirciden alkjş alır. Kimyasal
formül, kıvamını bulmuştur.
Ne pahasına olursa olsun,
soygunculann teşhiri de karara
bağlanınca, Jülide akşam yenıeği
önensini kabul eder. Jülide'nin -ölmüş
kansına saygı duymayı öğrenmiş-
Ramiz'e söyledigi gibi, yemek sonrası
bir sürpriz söz konusudur. Sürpriz, orta
malı sanılmış eski seks yıldızının
bakireliğidir.
Böylece kısırdöngünün çemberi
bürünlenmekte; dokunulmamış
Jülide'yle görmüş geçirmiş Ramiz,
geleneklere uygun biçimde.
birleşmektedirler. Kısacası Romeo-
Juliet öyküsü bu kez kavuşmayla sona
ermektedir... Perde alkışlar arasında
kapanır.
Dogrusu biraz irkilerek izledim Jülide-
Ramiz-Hayati üçgeninin toplumsal-
bireysel maceralannı.
Önce geçmişin anlatısı tedirgin etti: O
yürüyüşler yalnızca bu kadar mıydı,
diye sordum kendi kendime.
Türkiye'de sağın ve solun birevsel
trajedisi hiç mi dokusuna sızmamalıydı
Ramiz ile Jülide'nin? Sayısız genç ölü
geçti gözümün önünden
Sonra gecekondular-halk alkışına
takılıp kaldım. Zarifeski Istanbul'u
mahvettiği öne sürülen bu
gecekondular motifi, Jülide'nin bir iki
sözüyle başka, farklı açılımlara
yönlendiriliyor yönlendirilmesine, yine
de alkış kıyamet yaşandıktan sonra.
H3ber bültenlerinde hemen her gece
bir kara resim gibi beliren bu
gecekondu dünyası, bana öyle geliyor
ki, sabun köpüğüne
dönüstürülemeyecek kadar acı verici.
Necatigil'in unutulmaz "Panik"
şiinndeki ikı dizeyi anmadan
geçemiyorunr
"^oksullar açlar hastalar sürunürken /
Kentlcrin göbeğinde, kuvtu
köşelerinde-."
Gelelim cinsi cazibe kraliçesi
Jülide'nin bakireliğine; bu peri masalı
paradoksu, çok tehlikeli çağnşımlara
yol alıyor da ayırt etmemek gıbi bir
aymazlık içinde kalıyoruz. Sözümona
masum incelik bugünün yapay
gelenekçi dünyasında ağır bir hüküm
yerine geçemez mi sorusu ve endişesi,
galıba yazann. yönetmenin,
oyunculann aklına gelmemiş.
John Fovvles'un Fransız Teğmenin
Kadını romanını düşündüm. Orada
romanın kahramanı genç lcız, Vlctoria
çağının ıki yüzlü ahlakından iğrendiği
için, olmavan bir Fransız teğmeninin
metresi gibi gösterir kendini: bu
sarsalayacı hayalinden övünç duyar
genç kız...
GölgeJenmiş başan
Ramiz ile Jülide, muhakkak ki iyi
niyetle kaleme alınmıştır. Cengiz
Hanın Bisikleti gibisinden unutulmaz
bir oyunun yazan olan Refik Erduran,
toplumumuzun son otuz yıldaki pek
çok sorununu, açmazını bir arada
yansıtmak ereğini gütmüş olabilir. Ne
var ki ortaya bulanık, yalınkat bir
sistem eleştirisi çıkmış.
Eski zarif Istanbul'un gecekondularla
ve içler acısı gecekondu yaşayışlanyla
kuşatıldığını, televizyon ekranından
evlerimize her an zehir sızdığını,
900'lü telefonlarda inanılmaz
bayağılıklann kol gezdiğini hangimiz
yadsıyabiliriz? Öte yandan, oyun
sonrası, Ramiz'le Jülide'nin ya da
Fred'Ie Ginger'ın macerası bir yana
bırakılırsa, aynı sorunlarla baş başa
kalınıyor. Hatta söz konusu sorunlara
bir de Ramiz ile Jülide sorunu
ekleniyor. Eserin başansını sağlayanlar
ise üç usta oyuncu: Eski futbolcuda
göz kamaştıncı virtüözitesini gözler
önüne seren Müşfik Kenter; Jülide'de
büyük performansını seyirciye bir kez
daha sunan Yıldız Kenter; Hayati'nin
alçakgönüllü, ölçülü, aynntılar zengini
ustası Şükran Güngör. Onlar, iki saat
boyunca Ramiz ile Jülide'nin hayat
bulabilmesi için çaba harcıyorlar. Çok
üzülerek belirtmek isterim ki,
gölgelenmiş bir başanyla karşı
karşıyayız. Böylesi bir çabanın,
ustalığın, oyunculuğun emeğinin
karşılığı, sanınm, neyi niçin
alkışladığını bilmeyen seyircinin ilgisi
olmamalıdır.
Orkestra şeflığıne soyunmamış
lejisiyle Mehmet Birkhe, işle\sel
dekoruyla Nurullah Tıuıcer, peri
masalına denk şık kostümleriyle
Çotpan İlhan, iddiasız müzik
çalışmasıyla BabürTongur, oyunun
gizli emek ınsanlan.
Bununla birlikte yinelemek gerekiyor:
Peri masallannın gerçeklikle
kesişmesi, tehlikeli bir hafifliğe yol
açmaz mı?
Galiba açıyor.
Şov kızlaniHİaıı sonra
Isa'nın filıııiııi çekecek
Sinemalarımızda gösterimi süren 'ShowGirls'ünyönetmeni
Paul Verhoeven, jılminin 'yanlış anlaşıldığı' görüşünde
Kültür Servisi - " İnsan kendini sürek-
li konımaya ahvorsa, gerçekte yaşamıyor
demektir. Güvence, bir sanatçraın ölfi-
müdür."
Türkiye smemalannda gösterimi sü-
ren "ShowGirte" fılminin yönetmeni ¥>t-
ul Verboeven, nsklerle yaşamak gerekti-
Î
;inı savunuyor. "Robocop" ve "Temd
çgüdü" gibi filmlerle Hollywood'da
kendine özgü bir yer edinen Alman yö-
netmen. yaklaşık 10 yıldır Amenka'da.
Son fılmi "Sbow Girls" pornografık
özellıklennedenıyleepeycetartışmaya-
rattı. Gışede ısc bekledıği ilgiyı göreme-
di Paul Verhoeven. "Film piyasa>a çıkb-
ğı zaman, nasıl algılandığı konusunda bi-
razmantıklıdüşünniekgercL Filmintut-
maması. filmin kendisinden ka> naklana-
büeceği gibi, izle> icinin filmi algılama bi-
çiminden de ka\ naklanabilir. \a da ikisi
birden_." diyor.
Irlanda'da yasaklanan, tngiltere'de 18
yasından küçükleregösterilmeyen (ve 15
saniyesi kesilen) *ShowGiris", Fransa'da
hiç kesintisız 12 yaş sımrlamasıyla gös-
teriliyor. Verhoeven, "Avnıpa Birli-
ği'>Tniş!" diyor. "Ortakparabirimioluş-
turmak, ortak değer yargılanndan daha
kolay tabiL
r
'Verhoeven"ın tartışmalı fıl-
mı. Türkiye smemalannda sansürsüz oy-
nuyor.
39 milyon dolarlık bütçesiyle "Show
Girls", tüm dünyada beklenen ilgiyi gör-
medı, Verhoeven'ın umduğunun aksine
hasılat rekorlan da kırmadı. Eleştirmen-
lere göre, bu, filmdeki karakterlerin
inandıncı olmamasına, performanslann
başansızlıgına ve filmin kötü senaryosu-
na dayanıyor. Verhoeven ise, eleştırmen-
lerin yanıldığı kanısında:u
Ben harapol-
muf bir tophım >apısını anlatmaya çalı$-
bm. Celdigimiz noktayı anlahyor fîlm:
Herkes birbirini aldatıyor. köriik-r ivilcri
altediyor ve filmdeki tek iyi insan da iyi-
ligi nedeniyie tecavüze uğnıyor."Peki o
zaman neden "SbovvGirts'"basit birpor-
no melodramını andınyor? Bu da algila-
ma sorunu. Verhoeven a gorc. "Bence
kimse anlamadı fîlmimi, çünkü kimse
gözünü çıplak vücutlardan ayıramadı.
Başını kaldınp. oyunculann suratları-
na bakan oldu mu acaba?"
Filmin aşın seks yüklü olmasına kar-
şın, "seksi" bir film olmaması da görüş-
ler arasında. "Evet" diyor Verhoeven.
"Benim amacım zaten erotik bir film çek-
mek değildi ki. Filmin tcnıası, cinselliğin
nasıl kullanıldtği ve taci/edildiği. Filmde-
ki seks sahncleri hiç de erotik degil. Ama
bu bile filmin alevhine kullanıldı. İnsan-
lar, uvanlamatlıklan için öfkelendiler.
Bencebu.filmimleilgilibirşev kovmuvor
ortaya. Yapılan reklamın vanlışlığını or-
taya kov ııvor. Fiinıin bir tür seks şov u ol-
dugu ve erkeklerin yağmuriuklanylagit-
mesi önerilivordu kimi dergjlerde'!"
Filmin başarısız olmasıntn ardında
yatan nedenlerden biri olarak da Verho-
even'ın sözünü ettiğı Nomı karakterini
canlandıran Elizabeth Berkiey gösterilı-
yor Kimi magazin dergılerinde yeni
Sharon Stone olarak piyasaya lanse edi-
len bu yeni yüzün fılme katkısı, bir vü-
cut gösterismden öteye gitmıyor.
Her filmıyle tepkıleri üzerine çeken
Paul Verhoeven, "Benim karakterim bu"
diyor. "Jnsanlara meydan okumavı sevi-
yorum. suratlanna bir şe\ fırlaüp, tepld-
k'rini ölçmek istivorum. fnsanlann önü-
ne karanlık bir ay na tutuyorum. Filmler
genelde fantezi dünyalannda geciyor. Bir
filmc gidip, aynı insan olarak çıkmak ts-
temiyorum.'"
Paul Verhoeven'ın Amerikalıdan daha
çok Amerikalı olduğu da sık sık yazılan-
lar arasında. Bu ülkede cektıği ve ABD
medya cehennemıyle ügilı öngörüleny-
le insanlan şaşırtan ilk filmi "Robo-
cop"un başansi da bunun bir kanıtı ola-
rak gösteriliyor. Verhoeven ise hâlâ Av-
rupalı olduğunu söylüyor. "Avrupahyım.
ama belki yüzeyde Amerikalıyım. Vlet-
nanı. Kennedv "ler, Ni\on... hiçbiriyk öz-
deşleşemiyorum. Bu gibi olguiara bep bir
yabancı gözüyie bakacağnn."
Söyleşılennde Heidegger'den,
Jung'dan söz eden. matematık ve fizik
doktoralı ilgınç yönetmenin çok inançlı
bir yönü de var. İJzun yıllardır Isa Semi-
nen başlıkh bir topluluğun toplantılan-
na katılan Verhoeven, ılerde Isa'yla ilgı-
lı bir film çekmek istiyor. Yakın dönem
projeleri arasında ise, bırbılimkurgu fıl-
mııle, ünlü yazar Charles Bukcmski'nın
"*Kadınlar" romanının sınema uyarla-
ması var. Bu filmin de tartışamalaryara-
cağı şimdıden ortada... "18vaşsararfapor-
no bir sanatfilmiolacak."
Ama aklı, Isa'nın fılmınde. "Belki
uçurumda dolaşmak anlamma geliyor
bu. Eğer vaparsam belki bir siire Avnı-
pa'da yaşamam gerekir, Hollanda'da ya
da Ingiltere'de. Beni konırlar oralarda.
Rüşdi'yi nasıl koruyorlar?"
CUMHURJYET VAKFF
BİR DAKİKALIK KISA FİLM YARIŞMASI
ŞARTNAME
Cumhuriyet Vakfi ile TÜRSAK (Türkıye Sinema ve Audiovısuel Kültür) Vak-
fı, üniversitelerimizin ılctişim ve sınema bölömlerınde öğrcnım gören gençlere
ve tûm amatör sinemacılara yönelik bir kısa film yanşması düzenlemıştir.
Amaç: Cumhuriyet Vakfı ve TÜRSAK. bir yandan sınemava katkıda buluna-
cak sınema öğrencılerını desteklemek \e tecimsel sansı olmavan kısa film yapı-
mını özendirmek. dığer yandan 3-14 Hazıran 19% tanhlerınde Istanbul'da ger-
çekleştirılecek HABITAT Insan Yerleşimleri Konferansı çerçevesınde, ınsan
yerleşimleri ve kentleşme sorunlarına farklı bakış açılan getırebılecek sine-
matografik çalışmalan desteklemek amacıyla "Kent Konulu Kısa Film Yarış-
ması" düzenlemıştır
Konu: Insan yerlesımlen ve kentleşme sorunları.
Kapsam: Kurmaca, belgesel. canlandırma ve deneysel gibi farklı türlerdeki tüm
kısa fllmlere açıktır.
Katılma koşullan:
- Sûresı 1 dakikayı aşmavan filmler katılabilir
- Filmler video ya da .sınema (16 mm. 35 mm.) filmi olarak çekılmı^ olabilir.
Ancak yanbmacılar, vapımlannı bir adet VHS ve bir adet Betacam SP bandına
aktanlmıs olarak teslim cdeceklerdır.
- Yanşmaya daha önce ödül almamış ve I Ocak 1994 tarihinden itibaren yapılmış
filmler kabul edilır.
- Yanşmaya kadlacak filmlenn en geç 1 Nisan 1996 lanhine kadar TÜRSAK
Vakfi'nın Gazeteci Erol Dernek Sokak Hanif Han No: 11/2 adresınc teslim
edılmesı gerekmektedır
- Yanşmacılarfilmlennınkısa özctlen ile kendi özgeçmışlcnnı, adres ve tclcfonlan
ile teslim sırasında dolduracaklan ba^vuru belgelennı ve bir adet fotoğraflannı.
fılmlerinin VHS ve Betacdm SP b&ntlanvla birlikte teilım cdeceklerdir.
- Yan^maya bırdcn fazla fılmle katılabılınır.
- Ödül kazananfilmlerinbir kopyası lecımsel amac gütmeden çe^ıtli gösterimler
için TÜRSAK Vakfı arşivınde saklı tutulacaktır. Derecc almayan filmler ise
sonuçlann açıklanmasını takıp eden onbc> gün ıçınde aynı adrcstcn teslim
alınacaktır.
- Sonuçlar 1 Mayıs 1996 tarihinde duyurulacaktır.
Ödüller:
Bırincilık Ödülü
Ikincilik Ödülü
Üçüncülük Ödülü
75.000.000.- TL.
50.000.000- TL.
25.000.000.- TL.
Jüri aynca gerek duyarsa mansiyon ya da özel ödül verebilir.
Seçici Kurul: Süha Arm. Mehmet Açar. Denış Pasin. Okta\ Hkınci.
Rckın Tehiov, l'ecdı Sa\ar. Oktay Kurıböke. Hılmı Etıkun.
PENALTI
MJEMET BAYDUR
Neye Yarar?
Banş Pirhasan'ın Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıkan
şiir kitabını okudunuz mu? "Babsan Benden Hiçbir
Şey Anlamıyor" adlı bu kitap, son ytllarda benim ku-
şağımdan bir yazann yazıp yayımladığı en güzel iş-
lerden biri bence. Sayın Pirhasan, duygu yükü ile bil-
gi yükünün, akıl ile zekânın nasıl yan yana koyulaca-
ğını gösteriyor sankı. Biraz zorlamayla Can Yü-
cel'den Ülkü Tamer'e kadar iki üç büyük ustanın iz-
lerini görmek mümkün yaprtında ama tümüyle özgün,
sağlam, doğru dürüst, dört dörtlük bir şiir kuruyor
bence yazdıklanyla Banş Pirhasan.
•
Kerem Görsev'in Mayısı Seviyorum (I Love May)
adlı yeni diskini de sevdim. Görsev yalnızca müziğe
değil, müzik yapımma da yiğitçe yaklaşan bir arka-
daş. Cebindeki parayı arsaya, faize değil, hayatını be-
lirleyen müzik işine yatınyor güvenle. Mayısı Seviyo-
rum, Görsev'in bir önceki plağının devamı gibi. Bü-
tün besteler bu yetenekli piyanistin. Neşet Ru-
acan'dan Imer Demirer'e kadar birçok usta müzis-
yen yüksek düzeyde çalmışlar yine. Iki parçada bas
ve davulu olağanüstü yetenekli iki Amerikalı çalıyor.
Bir kez daha yıneleyelim, bu yapıtta dinlediğimiz mü-
zik, Amerika'da çalınan cazın ryisinin düzeyinde. Şim-
di Sayın Görsev'den caz standartlannın yorumlannı
beklemek doğru olacak. Kendi yapıtlannda bu dü-
zeyi yakalayan bir müzisyenin, örneğin Lush LJfe'i ya
da I Can't Get Started'ı nasıl ve ne güzellikie çalaca-
ğını merak ediyor insan.
•
Nikita Mikhalkov'un bir filmi var: Güneş Yanığı.
Bizdekı Şakır Paşa Ailesi ile karşılaştınlabilir bir bü-
yük aileden gelen bu büyük Rusun son filmi. Urga
adlı olağanüstü güzellikteki filminden sonra zamanı
geriye sanp (mümkünse!) Stalin günlerinde bir dev-
rimcinin, gerçek bir devrimcinin son günlerini anlatı-
yor Mikhalkov. Baş-
rolde de kendisı.
Film yazıyla anlatılır
gibi değil. Muhakkak
görülmesi gereken
bir başeser var karşı-
mızda. Urga da öy-
leydi, öe^ Akşam da.
Bu arada meraklısı
için eklemek gerekir
belki: Bu üç filmin
anahtan, bir kamyon
şoförüdür.
•
Filmi seyrederken
Anton Çehov'un
oyunlanndan çok,
bir şairin dizeleri gel-
di aklıma. Ürpertici
birinceliğin, güngör-
müşlüğün, ironinin süzgecinden süzülmüş satırlar.
"Bir hızJa başlayınca esmeye
hiç durmayacak gibi geldı o deii rûzgâr,
sonra yağmur, sonra kar -
Her şeyi yeniden, yeniden düşûnmek
neye yarar?"
Bu acıtıcı soruya ikinci bir soru daha ekler Cevat
Çapan, "Daha Dün"adlı şiirinde.
"Düne mi yönelir, yanna mı
şu karşı bacadan yükselen duman?"
•
Cevat Çapan, Nikita Mikhalkov gibi, sorduğu so-
runun yanıtını veriyor şiirinde. Doğal Tarih'i, Sevda
Yaratan'ı okumak gerekiyor bu güzelim bilmecenin
diline tanık olmak için. Okumayı seven bir okur için-
se, bir 'dil'e tanık olmak az şey değildir doğrusu. Sa-
it Faik dili vardır örneğin. Ataç dili vardır. Latife Te-
kin dili vardır. Edip Cansever'den iki satır okumak
yeter, kimin yazdığını anlamamız için. Kıçımın fosfo-
ruyla aydınlanın şimdi dizesini, ancak Can Yücel
yazabılir. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ama.. her
şeyi yeniden, yeniden düşûnmek neye yarar?
•
Ara Güler, ikı Istanbul kitabından sonra Anadolu
fotoğraflannı çıkardı. Yaşar Kemal'in destansı ön-
sözüyle yayımlanan bu muhteşem fotoğraf kitabının
içinde bütün Anadolu var. Kendi ülkesinde turist ol-
mayı yadsımış bu büyük sanatçımızın merceğinden
süzülmüş olağanüstü görüntüler toplamı "Yûzlerin-
de Dünya". Uçüncü fotoğraf, dudağımı uçuklattı
doğrusu. Doğu Beyazıt'ta bir ev, ayışığında, arkada
Ağrı Dağı! Dünya fotoğrafçılığının başeserlerinden
biri o fotoğraf.
•
Şimdi biraz Oğuz Atay okumalı diyorum.
'Merhaba Beyoğlu' dergisi
çıkıyor
Kültür Servisi- Istanbul'un en ilginç ve görkemli
semtlerinden btri olan Beyoğlu'nun kültürel ve tarihi
değerlerinin korunmasına katkıda bulunmak için bir
dergi çıkıyor. 'Merhaba Beyoğlu' adını taşıyacak olan
derginin yayın danışmanlığını Jak Deleon yapıyor.
Yazı kurulu ise Burçak Evren, Sadettin Davran, Arzu
Özbakış. Aysun Güner, Ali Topuz, Çelik Gülersoy,
Ergun Hiçyılmaz, Giovanni Scognatnillo'dan oluşuyor.
Derginin tanıtımı, çarşamba günü 19.00-21.00 saatleri
arasında TOBAV Lokali'nde (Sıraselviler)
gerçekleştirilecek.
Kültür Servisi- Marmara Üniversitesi fletişim
Fakültesi Haber Ajansı (MİHA) muhabirleri
fotograflannın yer alacağı "Gerçekler Tükenmez" adlı
resim sergisi 16-31 ocak tarihleri arasında Pimapenin
Kültürevi'nde gerçekleştirilecek. Sergide MİHA
muhabirlerinden Sevgi Kaya, Birgül,Göker, Fadile
Paksoy, Kader Tuğla, Aslı Ulusoy, Meltem Günay,
Hatice Yaşar, Deren Baylav, Menekşe Bozyayla ile
yüksek lisans öğrencisi Muammer Yanmaz'ın hayatın
içinden kesitlere yer veren 30 adet fotoğrafı yer
alacak.( Tel:248 52 99)
Zeynep Yamantürk'ten piyano
resitaü
Kültür Servisi- Zeynep Yamantürk 18 ocak
perşembe günü saat 19.00'da Milli Reasürans
Auditonum'da bir piyano resitaü veriyor. Sanatçı
programında Van Beethooven, F.Chopın, A.Darmar ve
S.Rachmanninoff'un eserlerini seslendirecek.
Istanbulda pek çok resitaller veren Yamantürk aynca
Avusturya, Almanya, Isviçre ve Fransa'da da çeşitli
konserlerverdi. 1985 Uluslararası Doblinger Piyano
Yanşması'nda ikincilik, 1986 Brüksel Concour
Intemarional de Piyano, Bösendorfer-Empire'da
Büyük Jüri, aynı sene Viyana Uluslararası Pegasus
Piyano Yanşmasf nda ikincilik ödüllerinin sahibi olan
sanatçı aynı zamanda M.S.Ü. Devlet
Konservatuvan'nda öğretim görevlisi olarak çalışıyor.