Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19EYLÜL1995SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Kumpanya, sezonu Avrapa'da açıyor DUYGU DURCUN 1991 yılında NazErayda ve Kenem Kurdoğlu tarafından kurulan Kumpanya, çağımızın "yoğun iletişim bombardımanına alışmış" insanını, o anlayışa teslim olmadan tekrar kendine çekebilecek yeni bir tiyatro dilinin peşinde. Tiyatro ve diğer gösteri sanatlanndaki insanın insana doğrudan temasını hemen hemen başka hiçbir sanatta bulamayan, ama alışılmış tiyatro dilini kendilerine uzak hisseden bu iki sanatçi için, Kumpanya ile başlattıklan arayış, "başka türliisü diişünülenıeyecek"bir zorunluluk. Kumpanya, önümüzdcki sezon, Kcrcm Kurdoğlu'nun yazip yönettiği "Haritadan Naklcn Yayın" ile izleyicisinin karşısına çıkacak. Oyun, ilk olarak, 2728 eylül tarihlerinde, Almanya'da düzenlenen Neues Spiel '95(Yeni Oyun '95)festivalinde sergilenecek. Festivali, Almanya'nın Moers kentindeki Schloss Theater Moers tiyatrosu düzenliyor. Schloss Theater Moers, aynı zamanda Avrupa ülkclerinde faaliyct gösteren tiyatro birliği Rhizom'a üyc. Yeni Oyun Festivali için Avnıpa ülkelerinden yenilikçi oyun yazarları davet edilmiş. Türkiye'den Kerem Kurdoğlu'nun çağrılı olduğu festivale 7 ayn Avrupa iilkesinden yenilikçi oyun yazarlan gelecek. Efsancvi "LivingTheatre" da katılıyor bu festivale. Kurdoğlu vc Kumpanya ise Türkiye'yi "Haritadan Naklen Yayın" ile temsil edecek. Oyun, daha sonra da sezon boyunca tstanbul'da Kumpanya Sahnesi'nde, bir önceki oyunları Klm O ?ile dönüşümlü olarak sergilenecek. Kumpanya, yeni oyunun çalışmalanna, oyunun gerektirdiği sahne diline yönclik bir eğitim ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Karşıt Ekinler Toplumsal kimlik sorunu, son yılların en gözde konularından biri. Ama daha nice konuda olduğu gibi bu konuda da öyle temelsiz söylemler geliştiriliyor, en kesin uzamsal ve süremsel veriler bile öyle kabadayıca saptırılıyor, saptırmacalar da öyle kolay benimseniyor ki, insanın dili tutuluyor. Inanmazsanız, renkli basınımıza biraz yakından bakın: bıçkın araştırmacı gazeteciyazarlarımızdan biri, "Bu Birinci Cumhuriyet neler yaptı, neler! Bin yıllık ekinini değiştirmeye kalkarak halkı canlılığından, yaratıcılığından, kimliğinden etti, yozlaştırıp kendi kendini tanımaz duruma getirdi!" dedi mi dizi dizi köşe yazarları, televizyon yorumcuları, küreselleşmeci parti sözcüleri, Enis Batur'un çok güzel tanımladığı çift pasaportlu yalı profesörleri, Panurge'ün koyunları gibi, hemen dalıyorlarönyargının içine, "Ya, evet, öyle oldu, bin yıllık tarihimiz ve ekinimiz tümüyle elden gidecekti nerdeyse!" diye haykırıyorlar. Düşünen insanlarsa ya savı tartışılamayacak ölçüde saçma buluyor, ya siniyor, "İyi, hoş da siz ekinı doğa, halkı binyıllar boyunca aynı kalan biryaratık mı sandınız" diye sormuyor kimse. Oysa, ister Batı ekini çerçevesinde kalalım, ister Doğu ekini çerçevesinde, ekin kavramı uzam ve zaman içinde farklılık ve farklılaşmayı, dolayısıyla değişim kavramını da kendisiyle birlikte getirir. ö m e ğin Batı Avrupa ekini dedigimiz ekini, Rönesans'ın yeniden biçimlendirdiği ne denli doğruysa, bu yeniden biçimlenmenin tüm Batı Avrupa ülkelerinde aynı dönemlere, hatta aynı yüzyıllara rastlamadığı da o denli doğru. Ayrıca, Rönesans'la gelen düşünce ve yaşayış değişimlerinin bir ülkede tüm toplum katmanlarına aynı zamanda, aynı biçimde ve aynı kapsamda yerleşmiş olabileceğini düşünmek bile saçma. Michel de Certeau'nun La Possession de Loudun'ün'deayrıntılarıylagörürüz, Descartes'ın Yöntem Üstüne Söylem'l yayımladığı yıllarda, Fransa büyü ve cinlenme olaylarıyla çalkalanır. Bu da bize, aynı toplum içinde bile, kusursuz bir ekin birliğinden söz edilemeyeceğini, dolayısıyla ekinin bir doğa gibi sunulamayacağını kanıtlar. Kısacası, dikey ve yatay dıyebileceğımız iki eksen üzerinde, değişik ekin katmanları sıralandığı bir gerçek. Örneğin, dikey düzlemde, her kesim aynı şeyleri bilmez, aynı şeyleri öğrenmeye yönelmez, aynı kitapları okumaz, aynı ezgileri dinlemez, daha da ilginci, kendisinin okumadığını okuyana, dinlemediğini dinleyene kızar. Hiç kuşkusuz, zaman içinde, karşıtlıklar artar ya da azalır: XVII. yüzyıl başlarında, Galileo Galilei, bilgisini paylaşacak insan bulmaktagüçlük çeker; bugünse, yalnız kendi ülkesinde değil, tüm dünyada, bu bilgiyi yalanlayacak kişiler bulmak için Suudi Arabistan'a gitmek gerekir. Yatay düzlemde de bugün bile, çevreden çevreye gittikçe, değişik ekin ayrılıklarıyla karşılaşıyoruz; bu nedenle, ülkemizde, bir "mozaik" nitelemesidir yinelenip duruyor. Bu süreksizliğin yanında, bu süreksizliğe karşın, belli bir süreklilik de yok değil kuşkusuz. Genel olarak bir Batı ekininden, bir Doğu ekininden söz edilebiliyorsa, uzamsal düzlemde bir "mozaik" oluşturduğu söylenen ekinler arasında belirli yakınlıklar bulunduğu içindir, belirli bir düzlemde birer karşıtlık oluşturan yaşam ve inanç btçımleri daha geniş bir düzlemde, başka yaşam ve inanç biçimleri karşısında, birer süreklilik olarak göründüğü içindir. Yazık ki, olguları gerçek çerçevelerine oturtmadığımız için, kendi ekinimizi tüm Doğu ekinlerınin temel özellikleriyle donanmış bir ekin sayıp Batı ekini dedigimiz şeyle karşıtlaştırmakta bir sakınca görmüyoruz. Ama, alışkanlıklarımızı zorlamak pahasına da olsa bir düşünelim: örneğin XVIII. yüzyılda Yunan toplumunun ekini, örneğin Alman toplumunun ekinine mi daha yakındır, yoksa Osmanlı ekinine mi, örneğin bizim ekinimiz Çin, Japon, Afgan ekinlerine mi daha yakın, yoksa bunca yıldır üç aşağı beş yukarı özdeş yöntemlerle savaştığımız ya da dostluk ilişkileri kurduğumuz Batı halklarının ekinlerine mi? Ne olursa olsun, ait katmanlara doğru indikçe, değişik ekinler arasında yakınlıkların daha bir belirginleştiğini görüyoruz: söylenler, masallar, şarkılar, inanç biçimleri, eski dönemlerin iletişim zorluklarına karşın, birbirine çok yakın. Neden? Belki de bu düzlemde ekinsel öğeler çok daha uzun ömürlü olduğu için. Buna karşıhk, hele günümüze doğru yaklaşıldıkça, üst katmanların ekinsel öğeleri, örneğin yazılı yazın biçimleri, belki de hep yeniyi ve özgünü aradıklan için, çok daha kısa ömürlü. Ama bu karşıtlık da bir doğa yasası gibi işlemiyor: her düzeyde öğretimin yaygınlaşması, iletişim olanaklarının artması sonucu, bir yandan belli bir toplum içinde, üst katmanlarda (bilimin, felsefenin, sanatın yeraldığı düzeyde) geliştırilen ekinsel öğeler, ait katmanların ekinsel öğelerini etkileyip belli birorandadönüştürürken bir yandan da başka toplumların ekinsel verileriyle etkileşim, hatta bütünleşim içinde (belirli bilgiler, örneğin dünyanın dönmesi, belirli toplumsal tutumlar, örneğin laiklik, böylece evrensel kazanımlar durumuna geliyor). Ama, sanki eskiden başka türlüymüş gibi, kimi aydınlarımız tükettiğimiz ekinsel veriler arasına yeni ve yabancı öğeler katılmasını korkunç bir yabancılaşma, nerdeyse bir yıkım olarak değerlendiriyorlar. Ortadan çekilmesinden yakındıklan nice eski öğenin gerçekte yabancı kökenli olduğu hiç uslarına gelmiyor. Sanıyorlar ki, gecelik entari, tarih boyunca yalnız bize ve Arap kardeşlerimize özgüydü. "W~ J^umpanya, bu sezon Kcrcm Kurdoğlu'nun yazıp yönettiği m£ "Haritadan Naklen Yayın" ile izleyicisinin karşısına çıkacak. m^L Oyun, ilk olarak, 2728 eylül tarihlerinde, Almanya'da düzenlenen JL. A ~ Ncucs Spiel '95 (Yeni Oyun '95) festivalindc sergilenecek. Festivali, Almanya'nın Moers kentindeki Schloss Theater Moers düzenliyor. programıyla başladi ve üç atölye çalışması yaptı. Christine Brodheck ılc modern dans, Zigrid Zcberich ile ritnıik dans, Vecihi Ofluoğlu ile pandomim çalışmaları ycr alıyordu bu atölyede. Oyun, esas olarak, gelecege inancını, tarihini ve ütopyalarını yitirmiij olan günümüz insanını ele alıyor. Kitle iletişim araçlarının yoğun bombardımanı altında parçalanmış, hayal kırıklıklarından oluşan yaşantılan sorguluyor. Bu yeni insanlık durumu, pek de alışık olmadığımız bir teknikle geliyor scyırcınin karşısına.. Oyuncular. yüksck volümlü bir playback olarak dinlcdiğimiz oyun metninc bedenleriyle eşlik ediyorlar. "Modernizm sonrası yaşanan durumlann sorgulanması" olarak tanımltyoı oyuııu Kctcm Kurdoğlu. "Ancak bunu, ahlaki bir yargılamadan uzak olarak ele almava çalıştık." Bireyin tercihlerinin tarihin gelişimi açısından hıçbir önemi kalmadığını düşünenen Kurdoğlu'na göre tam bir "paradoks çağTnda yaşıyoruz. "Artık hiçbir şcy birbirinin aynı değil ama her şey birbirine benziyor". Kurdoğlu, gerçek demokrasinin varolabilmesi için her türlü olanağa sahip olduğumuz şu dönemde bile, demokrasinin artık hiçbir anlamı olmadığıtıa dikkat çekıyor.. "Bireyin konumu, üretim ya da tüketim aracı olmaya indirgenmiş duruında artık. Ekonominin iktidarı, insanlarının mutluluğu karşısında galip geldi belki ama, yine de yapabileceğimiz bir şey var, o da iitopya ürctmeye devam etmek" Kumpanya'nın, kendisine takılan "yenilikçi, ötcki, marjinal" gibi etiketlerden rahatsız olduğunu belirten Kurdoğlu, varoluş amaçlarını, kisaca "var olmak" diye özetliyor. "Her şeyden öncc içten olnıak, anlatmak istediği şcyi kendine ait bir dille söylemek. Kumpanya, daha önce denenmcnıiş tckniklerc de bu içtenlik çabasından yola çıkarak başvuruyor". Tiyatroda yapılabilecek her şeyin 1920'lerde Rusya'da yapıldığını düşünen sanatçı, yeni bir şey yapmak iddiasıyla ortaya çıkan herkesin cahillik ettiği kamsında. 'İstanbul Müzesi ve Toplumsal Tarih Merkezi'nin 2001 yılına dek tamamlanması planlanıyor Türkiye'nin ilk kent müzesi yapılıyor Kiiltür Servisi lstanbul'uıı kültür yaşamına önemli bir katkıda bulunacak bir proje, "Istanbul Müzesi ve Toplumsal Tarih Merkezi", düzenlenen toplaııtıyla tanıtıldı. Topkapı Sarayı'nın birinci avlusunda, eski darphane binalarında kurulan bu kültür merkezi, Istanbul'un 3000 yıla yaklaşan tarihinde insanlann günJük yaşantılarını sergıleyecek. Merkezde ayrıca, Bizans döneminden günümüze, nümizmatik koleksiyonları ve Darphane'den günümüze kalan tarihsel maİ7emc dc "Darphanci Amire Müzesi"olarak hızmet görecek. Ekonomik ve toplumsal tarih üzerine araştırmalar yapacak bir bölüm, gclişkin bır kütüphane ve arşivin de yer ihtiyaç olduğunu belirten Silier, 93 yılından beri oluşturulan çalışma gruplarının tartışmalarının aıdmdan tcmızlık vc rcstorasyon çalışmalarına hızla başlandığını söyledi. Rcstorasyon çalışmalannın ve müzenin kuruluşunun toplam 35 milyon dolara mal olacağı hasaplanan merkez ıçın kaynak, Avrupa Birliği, Amerika ve Japonya'dakı vakıflar ve Türkıyc'dckı birtakım kuruluşlardan sağlanacak. Tarih Vakfı'nın kurulıışundan bu yana gündemınde olan müze projesi, dürt yıldır, uluslararası bırçalışma grubu tarafından incelcnerek tartışılmış. Bu tartışmalar sırasında, bir kentin giinlük yasamının bir müzeye nasıl aktarılacağı, uzun sürc tartışılan bulunan bınalann Türkiye'nin önemli kültür merkezlerinden birine üönüştürülmesinin hcyccanının yanında, her an yıkılabilecck binalar arasında dolaşmanın heyecanı da var. Darphane'ye tavanı tamamen yıkıldığı için avlu haline gelmiş ve içinde 30 yaşında ağaçlar bulunan bir binada'n giriliyor. 8.000 mctrckarcsi kapalı alan olmak iizerc toplam 17.000 mctrekarc alanda bulunan darphanenın 7.000 metrekaresi merkeze ait olacak ve 3.000 metrekarelik bir alan haziran ayındaki sergi için hazırlanacak. Sergıler, içinde hâlâ Darphane'nın yüzlerce yıllık bazı makinclerini barındıran Çarkhane, Tab ve Ağartnıa salonları ve Sıraodalar'da düzenlenecek. Temizlenen bu alanlarda, çöplerin arasında birçok değerli tarihsel parçalar ve belgeler de bulumuş. Zaman içcrisinde bazı eklemeler de yapılan bina, özgün halı korunarak restore edilecek. Oldukça zor olacak bu çalışmanın acilen yapılması gerekiyor, çünkü, tavanları neredeyse tamamen yok olmuş halde bulunan binalar, gün geçtikçe de yıkılmaya devam ediyor. Gezi sırasında, bir kuşun konması sonucu yere düşen parçalar bunun en biiyük göstcrgesı oldu. Devlet malı olduğu için, atılamayan ve ilginç görüntüler scrgileyen elli yıllık arabaların kaldınlamaması, bürokrasinin ve yasalann çalışmalara ne kadar destek olduğunu gösteriyor. Fakat bürokrasiden ve mali sorunlardan da büyük sorun, uzmanlık eksikliği. Bu çalışmayı yürütecek birikimin eksikliği, çalışmaları uluslararası boyuta taşımayı da gerektırmış. Bütün zorluklarına rağmen bu proje tamamlandığında, büyük bir olay gerçekleşmiş, olacak ve Istanbul önemli bir merkeze kavuşacak. . , ürkiyc'nin ilk şehir müzesi olacak olan Istanbul Müzesi, Istanbul'un 3000 yıla yaklaşan tarihinde insanlann günlük yaşantılarını sergileyecck. Restorasyon çalışmalarının ve müzenin kuruluşunun toplam 35 milyon dolara mal olacağı hesaplanan merkez için kaynak, Avrupa Birliği, Amerika ve Japonya'daki vakıflar ve Türkiye'deki birtakım kuruluşlardan sağlanacak. alacağı merke/,, 1996 yılı haziran ayındaki "Habitat Zirvesi" dolayısıyla hazırlanan "Dünya Kcnti Istanbul" ve "Başlangıcından Gününıü/e Anadolu'da Konut ve Yerleşme" sergileriyle ilk etkinliğıni gerçekleştirecek. Merkezin, 2001 yılına kadar tamamlanması planlanıyor Mcrkczın tanıtımı ıçın düzenlenen basın toplantısında, Türkiyc Bkonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Genel Sekreteri Orhan Silier, Türkiye'de kentlerin gelişmesınin kentlileşmeyi getirmediğini belirterek, tarihsel bilincin uyumlu, anlamlı ve barış içinde yaşamanın önkoşulu olduğunu söyledi. Bu bilincin oluşturulması açısından, böyle bir merkezin bir konulardan birı olmu. ). Bu konuda kullanılacak malzeme sonsuz. Darphane'de halen duran grev tabelası, Tahtakale'de sokak arasında hisse senedi satılan tezgâhlar, bir gecekondu, müzenin malzemelerinden sadece birkaçı. Türkiye'nin ilk şehir müzesi olacak olan Istanbul Müzesi, 1727 yılında hizmcte gıren, bu yüzyılın başından itibaren yavaş yavaş terk edilmeye başlanan ve 1967 yılından sonra tamamen terk cdılen Darphanei Amire binalarında hızmete girecek. Yer yer iki metreyi bulan çöp ve moloz yığılarının tcmizlcnmesine başlanan Darphane'yi gezmek her anlamda heyecan verici. Bu yıkılmak üzere 1 r Müzenin 2001 yılına dek bitmesitasarlanıyor.(rotoğraflar: DEVRİM BARAN) Kaybolan çinfler içın suç duyurusu Kültür Servisi Istanbul Üniversitesi'nde düzenlenen basın toplantısıyla, kaybolan lznik çinileri hakkında bilgi verildi ve suç duyurusunda bulunarak, VakıflarOenel Müdürlüğü'nün çalışmaları yetersiz bulundu. Sanat tarihçisi Sevim Şengül Şirvancı ve ressanı ve folklor uztnanı Scvgi Babaoğlu tarafından düzenlenen toplantıya, Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Prof. Dr. Erol Cihan, Dr. Mimar Aydın Yüksel, Av. Kemal Şülekoğlu ve sosyolog yazar Müfit Yüksel konuşrnacı olarak katıldı. Açıliij konuşmasını yapan Sevim Şengül Şirvancı, vakıf yönetiminin vakıf senedine bağlı olması gerektiğini, ancak vakıf yönetimlerinin vakıf senedine uymadığını ve vakfedenlere büyük saygısızlık yapıldığını belirtti. Oktay Aslanapa, tespit edilen kayıp eserlerin bir kaçını şöyle sıraladı: "Kılıç Ali Paşa CamiTnden 41 adet çini karo kaybolmuş, iki tunç şamdan, bir eski saat ve halılar alınmış ve kaybolan hahlann yerine, uydurma örtülcr scriimiştir. Rüsteın Paşa Camü'nin cemaat yeri çini bordüründen iki metresi yoktur ve içeride de bazı çini karolar sökiilmüş, yerine yenileri konmuştur. Aynca caminin yanına Fiskobirlik tarafından alüminyumdan bir dükkân yapılmıştır. Yeni Cami hünkâr mahfıli girişinin sağ du eşitli camilerde kaybolan çinilcr için yapılan toplantıda, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün çalışmaları yetersiz bulunarak yönetimin vakıf senedine bağlı kalması istendi. Toplantıda, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün teftişinin sadece mali olduğu belirtilerek tarihi eserlerin denetiminin sanat tarihçileri tarafından tespit edilerek envantcrlerinin çıkarılıp periyodik olarak gözden geçirilmesi gerektiği vurgulandı. Ç var çinileri tamamen yok ve yeri kilimle örtülnıü^tür. Yine aynı camide kadınlar mahfili çinileri ve büyük pano da yerinde yok. Yeni Cami'nin büyük kapısı, kara tarafındaki kapısının madeni süslcmeleri, lehim işlemeleri, tunç i^lenıeler sökülmüş,yerleri uydurma şeylerle kapatilmıştır. Kadırga Sokullu Camii çinileri çoğu çalınmi!$, Yeni Cami Hatice Sultan Türl)esi'ne gavet soruınsu/ bir şekilde çeşilli fonksiyonlar verilerek tahribat yapılııııştır. Üsküdar /x\ nep Kanıil Atiye Sultan Camii kadınlar mahfili mihrap zilleri yoktur". Aslanapa, sadece bunların değil, birçok eserin ve mimari yapının da bu şekilde yok olduğunu vurguladı. Av. Kemal Şülekoğlu ise, konu ile ilgili kanun maddelerini açıklarken, yapılan teftişin sadece mali olduğunu, bunun da nc denli sağlıklı yapılıp yapılmadığını bilınmediğini söyledi: "Yasalkaynak lara baktığunız zaman, vakıf escrlerinin korunması, Vakıflar Genel Müdürlügü'ne baglıdır. Vakıflar, Vakıflar Genel IVlüdiirlügü'nün tcftişine tabidir. Teftiş nıakamı, vakıf senedi yükümlülüklerinin yerine getirilip Ketirilınedigini, vakıf malİarının daireye uygun surette ve tarzda olup olnıadığından yükümlüdür. Kaldı ki tarihi eserlerin birer kültür değeri olması nedeniyle bu denetiıııin lariİıi eserde, işin uzmanı sanat tarihçileri tarafından tespit edilip envanterlerinin çıkarılıp periyodik olarak denetlenıııesi gerekir. Bu vakıf mallan, özeltikle tarihi eser olanların satılıp satılamayacağı, uzman bir heyetin onayına tabi olması gerekir." Vakıf eserlerinin satılmaması gerektiğini belirten Şülekoğlu, bu konuda "Geliri, giderini karşılamayan vcya kıymetinc uygun bir gelir gctirmcycn vakıf mallan, daha yararlı herhanf>i bir mal ya da parayla degiştirilebilir. Bu değiştirmcye, vakıflar gcncl müdürünün teklifi üzerine, idari uzvun düşüncesi alındıktan sonra, yetkili asliye mahkemesi karar verir"maddesinin de bulunduğunu söyledi. Bu maddeyi sakıncalı bulduğunu söyleyen Şülekoğlu, burada suıistimal olabileceğine dikkati çektı: " Mahkemelerinıizin işlerinin çokluğu nedeniyle bu konuda yeterli araştırma yapılmadan, çok önemli hir degerin satılmasına da izin verilebilir. Onun için kesinlik sutılıııası söz koııusu olıııamalı, bu maddelcr incclcnmeye alınmalı, degiştirilmeli, daha uygun hale getirilmeli. Kamuya ait malların değiştirilmesi konusunda çok sistematik bir yöntem uygulanıyor. Bu uygulamadan geçmek çok zor. Ama yine de, tarihi eserler kayboluyor.Bu da bana göre organize bir suç. Kaınu malları çalımyor. Bu durumda, savcılarımızın devreye gircrek suçluları bir an önce adalet önüne çıkarnıası gerekir. Ben suç duyurusunda bulunuyorum." Dr. Mimar Aydın Yüksel ise konuşmasında; tarihin bir memleketin hafızası olduğunu, bizim de bu hafızayı yok ettiğimize dcğindi: "Tarihtede hafızası yok olmuş milletler, başka milletlerin ayakları altında ezilmeye mahkumdur. Bizde bu tarih hazineleri çok olduğu için kıymctini bilmemişiz. Tarihi eserlerimizin çokluğu bizi şımartmış, onlara karsı saygısızolmuşuz, saygısızlıgın ötesinde, hayasız olnııışuz. Kimden kaynaklanırsa kaynaklansın, istcr devletin bürokrasisindcn, ister vatandaşın il^isi/.liğinden, netiee aynı kapıya çıkar. Kiz tarihi eserlerimi/e sahip çıkmadıkçabuülkeyağmalanma.vamahkünıdur". Konuşmacılar, tarihi escrlerin korunmadığını, çeşitli dönemlerdc yapılan yağmaları örneklerle aktarırken, bu yaşananlara karşı genç nesillere ulaijmayı amaçladıklarını vurguladılar: "Gençlere tarihi eserierimizi çok iyi tanıtmalı ve korunması için alınacak önlemleri öğretnıeliyiz. Onları uzun bir gelecek bekliyor. Bu süreç içinde tarihimize ve sanat eserlerimize sahip çıkabilirler. Kültürünü, korumayı bilen, genç eylemci insanlara ihtiyacımız var.". Mastroianni'nin tiyatroya dönüşii TRIESTE(AA) Uıılu Italyan akloı Maıcello Mastroianni, sinemaya ağırlık vcrdıği için, uzun yıllar ara verdiği tiyatro çalışmalarına Irieste Tiyatrosu'nda yeniden başlayacak. Sanatçıyı Venedık'teki Goldoni Tiyatrosu sanat direktörü Guilio Bosetti ikna etti. Bosetti "Triebte Tiyalrosu'nda şahseıı sahneye koyacağım Furio Bordon'un 'Son Isıklar' adlı eserini Mastroianni'yc vcrdim, coşkuyla beni arayarak, bu eserle dönmeyi kabul ettiğıni belirtti" dedi. Ünlü aktör bu eserde, oğlu tarafından güçsüzler yurduna gönderilen yaşlı bır adamı canlandıracak. ' Hüseyin Rahmi Gürpınar anıldı İSTANBÜLKADIKÖY (AA> Türk edcbıyatının ünlü isimlerinden Hüseyin Rahmi (iürpınar, ölümünün 51. yıldönömünde Heybeliada'da törenle anıldı. Heybeliadaıla Ismet Inönü'nünevinde yapılan törende, Sennur Sezer, Ferıdun Andaç, Vedat Günyol ve Nevra Bucak, Gürpınar'ın yapıtları ve yazar kişiliği hakkında bilgi verdiler. Deniz Lisesi edebiyat öğretmeni Rüstem Kırdağ da Gürpınar'ın hikâyelerinden örnekler sundu. I YS ve Ada Dostlan Derneğı'nin katkılarıyla düzenlenen anma toplantısına çok sayıda yazar ve vatandaş katıldı.