Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19EYLÜL1995SALf
14 KULTUR
"Memleket Kitaplan" dizisinin ilk kitabı "Aleviler, Sünniler ve... Öteki Sivas"ın yazan Zeki Coşkun:
ŞenKk ve şiddet bir arada yaşanıyor
METİN HAKYERİ
tletişimYayınlan "'Memleket Kitapla-
n'" adıyla yenı bir dıziye başladı. Dizi-
nin ilk İatabı "Aleviler, Sünniler >e._ Öte-
ki Sfvas". Kitabın vazan Zeki Coşkun
sorulanmızı yanıtladı.
- Bir şehri kültürel sivasal. sosyolojik.
ekonomiktarihiv le tartışan çalışmanızda
Sivas'ı "'şenlik \e şiddet alevlerinın or-
tasında" olarak niteliyorsunuz. Neden?
COŞKUN- Başta büyük şehırler ol-
mak iizere Türkıye. hatta dünya şenlik ve
şiddeti bir arada yaşıyor. Sıvas da. onu
ülke gündemine getıren 2 Temmuz da
bir gösterge. Oradakı yangının bir ucu
ilkçağlara; Ah-Muaviye çekişmesine,
yani Alevı-Sünnı meselesine dayanır. Bir
ucu bunun 16. yüzyılda Anadolu'dakı
yansımasına; Osmanirnın dışladığı Ale-
vi Türkmenler'le kendisini "Sünnilik"
temelinde yeniden inşaya yönelen salta-
nat karşıtlığına dayanır. kı bunun Sivas'ta
yerel karşılığı da var: Pir Sultan'ın asıl-
ması. Birbaşkauç. Hintasıllı birtngiliz
yazann romanına (Salman Rüşdi'nin
Şeytan Ayetlen) uzanır. Derken onun do-
layısıyla muhafazakârlık-modernızm.
hatta sosyalizm karşıtlıklan çıkar karşı-
mıza. Anımsanırsa. Sivas'ta kitleyi hare-
kete geçirenler Islami "Adil Düzen"i sa-
vunuyor ya da Islam ve Türklüğü "Ni-
zam-ı AJem" (dünya düzeni) olarak inşa
etmeye çalışıyor (BBP). Kitleye hedef
göstenlense "Şeytan Aziz": dinsiz ve
sosyalist "Aydınhk Gazetesi denilen bir
paçavrada, mel'un Rüşdi'nin figüranh-
ğuıa soyunan* Aziz N'esin, onu oraya -Si-
vasa- getirenler: Aleviler de tabii ki he-
def... Iş bu kadarla kalmıyor, yerelden
genel hedefe uzanılıyor. Orada yerel/fi-
ilı iktidann genel/resmi iktidarla hesap-
laşması, boy ölçüşmesi de var. Bunlan da
unutalım. 2 Temmuz"da ne oldu? Şehır-
de bir şenlik; Pir Sultan Etkinlıkleri dü-
zenlenmişti. Bu, şenlıği reddedenlerce -
yüklendiği anlamlardan dolayı- basıldı,
bastınldı. katılanlaryakılarak imhaedil-
di... Resimler, heykeller parçalandı. Pir
Sultan dolayısıyla şiir reddedıldi. ondan
öç alındı. Kısaca 2 Temmuz'da şenlik \e
şiddetin böyle bir iç ıçelığı var. epeydir
ülkede ve dünyada olduğu gibı.
- Kitabın adı bu nedenle mi "Öteki Si-
vas" ?
COŞKUN- Biraz öyle. Sorun, bakış
açısıyla ilgıli. Verili. hazır kodlar kör-
lük. en azından görme bozuklugu yara-
tıyor. Unutulmuş bir şehri. Si\as'ı gün-
deme getiren 2 Temmuz nasıl algılandı?
Medya ve siyaset erbabınna göre olay
şu: lşte, Aleviler orada bir etkınlik, şen-
lik düzenlemiş, Sünnı topluluk da "pro-
vokatörter"ce harekete geçirilmiş, "tah-
rik" de varmış. ihmal de... Sonuçta 37 in-
san yanarak ölmüş, Bu. bizi saran alev-
Z E K İ C O Ş K U N
Aleviler,
Sünniler ve...
Otekı Sıvas
aşta büyük şehirler
olmak üzere Türkiye,
hatta dünya şenlik ve
şiddeti bir arada
yaşıyor. Sivas da. onu ülke
gündemine getıren 2 Temmuz
da bir gösterge. Oradaki
yangının bir ucu ilkçağlara;
Ali-Muaviye çekişmesine,
yani Alevi-Sünni meselesine
dayanır.
lerin üstünden atlamak. ya da oradan
kaçmak gibi bir şey. "Aleviler-Sünniler"
koduna yerleştinp meseleyi kapatıyor-
sunuz. lyi ama, Orta Anadolu'da hemen
bütün şehirlerde Ale\ i-Sünni nüfus kar-
ması var. Niye Sivas. niye bugün. niye bu
şiet? Görme bozuklugu dediğim şey bu-
rada ortaya çıkıyor. çünkü şehre bakılmı-
y
r
or. Coğrafyasından tklimine. yıyece-
ğınden içeceğine. deyimlerinden türkü-
lerine. inançlanndan kültürüne, tanhine
dek şehre bakmazsanız, ne orada yaşa-
nanlan. ne yaşayanlan; ne Alevileri, ne
Sünnılen anlarsınız... Yaşananı anlamak
için orada geçen zamanı. hayatın ritmi-
ni. toplumsal dokuyu oluşturan etmenle-
ri. insan coğrafyasını ıncelemek gerek.
Var olanın. görünenin ardını: "öteki"nı
aramak gerek Ben bunu denemeye ça-
lıştım. Kıtaptaki panorama sanki Sı-
vas'ın diğer memleketlerden ayırt edici
bir geçmişi, tarihı olduğunu göstenvor.
Her şehrin "geçmiş"ı. onu dığerlennden
ayırt edicı öğeleri ıçınde banndınr. Tan-
pınar'ın ıfadesiyle." Her şehrin toprağı-
nın hususiyetinden gelen bir yüzü vardır
ki garip bir şekilde orada geçen zamana
hükmeder ve çok defa nesillerin hayatın-
da psikolojik bir amil vazifesini görür."
Sivas'ta da bu böyle. Örneğin ilkçağlar-
da, 10 4-3. yüzyıllarda o topraklara Pers-
lerin kurduğu Kapadokya Krallığı ege-
men.
Sivas, Pers din ve kültürünün; ateşe
tapmanın yoğunlaştığı önemli merkez-
lerden bın. Ilginç olan şu. Persler öteki
istilacı güçlerin aksıne yerli halkı silah
zoruyla tabiyete çağırmıyor. Ama çok
güçlübıryaptınmuyguluyorlar: Sadece
subaylara ve halk üzerinde etkili olabi-
lecek rahiplere mülkiyet hakkı tanıyor-
lar. Insanlar eğer o topraklarda kalacak-
sa, ateşe tapmak zorunda... 1980'lerden,
özellikle 1989'dayerel yönetimin RP'ye
geçmesinden beri Sivas'ta Sünni çevre-
lerbenzerbir "siyaset"geliştirdi. Sadece
mezhepsel düzeyde değil. kültür, yaşam
biçımi, siyasal secım yönünden cemaat
dışındaki ınsanlara adeta "ambargo
rl
uy-
gulandı. İlk karşı ginşim de 1993'te ateş-
le püskürtüldü Yani Tanpınar'ın deyi-
miyle "Şehrin toprağuun hususiyetinden
gelen yüzü, garip bir şekilde zamana h ük-
mediyor"; yüzyıllar sonra ateş bir kez
daha kutsanıyor tnanç ve bunun uzantı-
sındakı siyasetler mı şehrin hususiyeti?
Hayır, inanç ve siyaset sonuç. Asıl belir-
leyici olan toprak. yani coğrafi konum.
Anadolu'nun ortasında olmak, Sivas'ı
ilkçağlardan beri merkez haline getir-
miş. Persler'de. Bızans'ta, Selçuklu'da.
Osmanlı'nın ilk döneminde; 15. yüzyı-
la kadar bu böyle. Selçuklu zamanında
Konya'nın yani sıra ikinci başkent Si-
vas. Osmanlı'da Eyalet-i Rum'un mer-
kez sancağı.. 14. yüzyılda Kadı Burha-
neddin Devleti var Sivas'ta; o dönem
bölgedekı tek "şehir devlet". Bütün bun-
lar şehre veinsanına bir saltanat, hüküm-
ranlık havası veriyor. Bütün kınlmalara,
dağılmalara karşın 1950-60'lara dek
ağırlığını hissettiren bir şehir aristokra-
sisi var. 15. yüzyıldan beri perde perde
çekilse de, Cumhuriyet'le birlikte yeni-
den kendıni bulur gıbi olan bir çevre bu.
Sehır hayatı biraz da onlann çevresinde
döner. O çevrenin tükenişiyle şehirde re-
aksiyonerhaleti ruhıyeöneçıktı. Hertür
"merkez" ve uygulamalannın şehirde
şiddetli bir dirençle karşılaşması, bugün
izi bile kalmayan o eskı saltanat demle-
rinin havasından kaynaklanıyor galiba.
Derin bir kaybetmişlik duygusu... tarih-
sel ödeşmemişlik ve içten içe süren bir
"rövanşr
tutkusu var sanki.
- Bir şehir üzerine bu türden bir çalış-
ma alışıldık değil."' Memleket Kitaplan "
yeni bir tür mii?
COŞKUN-Yeni bir tür mü, bilemem.
Çalışmam böyle bir oluşuma kaynaklık
ederse kıvanç duyanm. Ama şu var; Ge-
çen yıla. hatta bu yılın başlanna, ben ça-
lışmamı tamamlayana dek yayınevinin
böyle bırdızi projesi yoktu. Öteki Sivas,
bu anlamda bir başlangıç oldu. Kitabın
bir türe kapı açıp açmayacağını zaman
gösterecek. Şehir incelemesi değilse de.
"memleket edebiyatı'" bızde epey eski.
Nıyet yüz yıl kadar eski de netice pek
yok. En yakın ömek 1950'lerden 70'le-
re dek yazınsal alana egemen olan "köy
romanı". Köy Enstitülü yazarlann çıkı-
şı... Ondan önce de 1930lardan beri
"memleket gerçekliği'"denebilecek bir
eğilimbaskındır. Köklere gidilirse Yah-
ya Kemal'ın Kurruluş Savaşı yıllannda-
ki "mektepten memlekete*' tezıni, bunun
kaynağında da yüzyıl başındaki Türkçü-
lük akımını; Halka Doğnı. Türk Yurdu.
Genç Kalemler gibi hareketleri, hatta
1890'larda Mizancı Murat'ın tezlerinı.
girişımlerini bulmak mümkün. Bütün bu
"edebiyat". memleketın kendisinden
çok; olması istenen bir "memlekefı ta-
sarlıyor ve haldeki durumla istenen ara-
sındaki mesafeyi işaret ediyordu. Ya da
köy, kasaba vb üzerinden memleket
ütopyası anlatılıyordu Bunun 1890'lar-
daki örneğı Mizancı Murat'ın "Turfan-
da mı Turfa mı" romanı ise, 1930'larda-
ki örneğı de Yakup Kadri'nin "Anka-
ra"sı, hatta "Yaban"ıdır. Mahmut Ma-
kal'ın 1950'deki "Bizim Köy"'ü üzerin-
den gelişen "köy edebiyatT da sözünü et-
tiğim örneklerin izinde görüyorum. Do-
layısıyla bizdeki memleket edebiyatı
memleketi anlamaktan-anlatmaktan çok
memleketi kurmaya. kurtarmaya yöne-
likti. Memleketın veyazıninhali biraz da
bu geleneğın ürünü. Sıyasetin bılimınin
olmadığı: sadece pratiğının yapıldığı,
sosyolojinın kendi başına bir "disip-
ün"düzeyi kazanmadığı dönemlerde söz
konusu metinler siyasal-toplumsal ince-
leme yenne geçti. "MemJeket edebiyatı"
bu ağırlığı taşıvamadığı ıçin çöktü.
Memleket de kendisine "edebiyat"ın
ötesinde pek bakılmadığı ıçin böyle ga-
liba şimdi yaşadığımız yere. yerlere eko-
nomi, siyaset. antropoloji. sosyoloji, ede-
biyat folklor... bütün bijgi türlerinin, di-
siplennın bileşimiyle bakma zamanı.
Bilgimızin olmadığı yerle ılgimiz, ilişki-
miz de yok demektir.
David Bowie, Brian Eno'yla geri döndü
Kültür Servisi-David Bowie'nin
kuşkusuz en dikkat çekicı özelliğı
birlikte çahşacağı sanatçılan seçmekte
gösterdiği başandır. "Fame"de John
Lennon. "Under Pressure'*da "Queen".
"Young Ame*ricans'"da Luther Vandross.
"Let's Dance"de Nile Rodgers... Ama
tüm bu ünlü ısimlerin arasıhda
şarkıcının birlikte çalışmayı en çok
sevdiği herhalde. "SpaceOddiry'"nin
ardından. ilk kez 1976'da Berlin'de
çalıştığı Brian Eno'dur. Fakat ikili.
birlikte çıkardıkları üç albüm "Low".
"Heroes" ve "Lodger"dan sonra
19
7
9"da bırbirinden koptu. Bovvie. Tony
Vlsconti ile çalışmaya başladı. Eno ise
müzisyen. video ressamı. küratör v e
eğıtimcı olarak. "sıradan" yaşamını
sürdürdü ve 10 yıl boyunca bırbirlerini
hemen hiç görmediler.
"Let's Dance" albümü 80'lerde çok
tutulan David Bowie. şimdilerde o yıllan
pek de şükranla anmıyor. "Yaşamımda
başuna gelen en kötü şey 'Let's Dance"
gibi bir hite sahip olmak, hiçbir zaman
büyük kidelere hitap eden. popüler biri
olamadım. bu parçayla birden kendimi
tüm bu tantananın içinde buldum."
diyor. Mavi gözlü marjinal devin,
Duran Duran ve Elastica gibi bir çok
gruba esin kaynağı olan \e "The Man
\Vlıo FeO To EaıttT. "The Hunger" gibi
fılmler ıle "The Elephant Man" adlı
sahne şovuyla devam eden verimlilik
dönemi 1983'te bu parça ile doruğa
ulaştı.
Bowie'nin Tin Machine ile yaptığı iki
albüm ve "Don't Let Me DowTr" pek de
başanlı değildi ve o sıralarda onu
kurtarabilecek tek adam. U2 ile yaptığı
çalışmalar sayesinde rockın katalizörü
olarak kabul edilen eski dostu Eno idi.
Bu birlikteliğin ilk meyvesı "War
Child". Bosna'ya yardım projesi oldu.
U2'den Bono'nun, "Mars'tan gelenler
arasında en çok sevdiğim adam" diye
niteledıği Bovvie'nin dönüşünü sağlayan
Brian Eno
ve Virgine Records'tan çıkacak son
albümü "Outside-Dışarda" y alnızca 48
yaşındaki şarkıcıyı. Brian Eno ile
buluşturmakla kalmayıp aynı zamanda
20 yıl önceki çizgısını yakalamasını
sağladı. Albüm esas olarak, Bovvie'nin
1999 yılında öldürülen ve daha sonra
cesedi. kim olduğu bilinmeyen
sanatçısaldırgan tarafından sergılenen
Baby Grace Blue adlı bir kız hakkındaki
meditasyonlan üzerine kurulu.
Albümün kaderinin 80'lerde çıkan dığer
albümlerle aynı olmaması için Bovvie ve
Eno, şarkıcının daha önce çalıştığı
birinci sınıf müzisyenlerden bir grup
kurdular. Grupta. Bovvıe'nin Tin
Machine'de kı gitaristi Reev«s Gabrels.
"Aladdin Sane" albümünden piyanıst
Mike Garson, "Fame" ve "Golden
Years"gibı hıtlenn aranan jam-session
elemanı gıtarist Carios Alomar ve
synthesizer ve dijital samplerda Brian
Eno yer alıyor. "Outside"ın hikâyesi
1994'lerin başında Bovvie ve Eno'nun
kendilerine konu bulma isteğiyle,
Viyana yakınlanndaki Gugging Akıl ve
Ruh Hastalıklan Hastanesi'ne girmeleri
ve orada ünlü sanatçı-hastalarla
röportajlar yapıp fotoğralar çekmeleri
ıle başlıyor.
Buradakı sanatçılann Bovvie'nin
"Outsider Art-empro\ize ve özgür
sanat"diye adlandırdığı çalışmalan.
albümün prodüksyon stratejileri
üzerinde oldukça etkili oldu. Albümdeki
parçalann sözlen de büyük ölçüde bu
"Outsider Artists"ın yazdıklanndan
çıkarıldı. Eno. Bovvie'nin parçalann
sözlerini hazırlamada kullandığı
alışılmadık stratejisini bir evrim olarak
niteliyor.
"Doğal seleksivon, bilirsiniz işte, ortaya
bir sürü değişiklik çıkar. ama \alnızca
bazdan havatta kalabilir" diyor.
Outside. Bovvie'yı de oldukça
heyecanlandıran bir albüm.
Albümünden bahsederken yüzünden
okunan coşku müziğine de yansımış.
Bovvie'nin daha önceki "Diamond
Dogs". "Low" gibi albümlerindeki
karanlık ve "cool" tarzına ve son 15
yıldır kendisini destekleyen Eno'ya
dönerek. güçlü bir kadroyla çıkardığı bu
albüm. 70'lerde yaptığı en iyi albümleri
ıle boy ölçüşebilecek nitelikte. Albüm,
piyano melodilerinin esas alındığı, bir
grup hard-core dans parçasından
oluşuyor ve elektronik müziğin
anlamsız katılığından uzak, bunun
yanında. Bovvie'nin şeytani birsesle
değişik karakterleri seslendirdiği geçiş
bölümleri yer alıyor.
David Bovvie ressam Julian Schnabel'in
bir filminde Andy Harhol'u
canlandıracak. Model Iman'la evli olan
ve eski kansından şu an filozofi
doktorası yapan bir oğlu bulunan şarkıcı
şu sıralar oldukça heyecanlı, hak
vermemek mümkün değil. ne de olsa 10
yıldır 'dışarda' idi. "Outside-Dışarda" yalnızca 48 yaşındaki şarkıcıyı. Brian Eno ile buluştur-
makla kalmayıp av nı zamanda 20 yıl önceki çizgisini yakalamasını sağladı.
^Dekoratîf ürünlerle bir semt pazarı
NECMİ SÖNVIEZ
5. İstanbul Sanat Fuan'nın görsel sanat
ortamımızın yansıması olarak da
değerlendirebilecek olan son derece
yetersiz. heyecansız. sadece
"dekoratif" ürünlerin sergilendığı bir
semt pazan karakteri ön plana
çıkıyordu. Sergilenen nesnelerin,
onlara yapıt, resim demek içımden
gelmedigı için böyle diyorum,
uyandırdığı ilk izlenim, fuar
yönetiminin hiçbir ölçüde
dayanmaksızın her başvııruyu kabul
ettiğıydi.
Fuann her ikı katında da hâkim olan
"vasatlığın" temel nedeni olarak
görülebilecek olan bu özellik. TÜYAP
yönetiminin etkinliklennı gözden
geçirmesi ve cıddı bir sanat
danışmanıyla birlikte çalışması
gerekliliğinı ortaya çıkanyordu.
Gençleri desteklemek ıçin düzenlenen
bir yanşmanın. artık yürürlükten
kalkmış zihniyetleri diriltmek için
kullanılması, fuann düzeysizlığıyle
aynı payda altında
değerlendirilebilecek olan jürinin ne
denli basit çalıştığının göstergesi
olarak değerlendirilebilir.
Fuar nedeniyle yayımlanan kataloglar,
"et pazarı"nda pay arayan, sanatı kendi
amaçlan için sömüren bir zıhnıyetin
kimı sanatçılar tarafında da
görülmezlikten gelındiğinin kanıtıydı.
Standlar arasında yürürken kendimi
adeta bir bataklığın ortasında hissettim,
nereye baksam aynı ağırlığı
ayaklanmda hissediyordum.
Fuara tzmır'den katılan Şantiye MD
Galerisi ise "aykırı ses"olarak
değerlendirilebilecek olan standıyla
ıstenirse kimi değerlerin
savunulabileceğinin altını çiziyordu.
Sevimce Galerisi adeta bir Nejad
Devrim retrospektifini andıran
standında. Koçak'lann çalışmalannı da
sergileyerek bır anlam karmaşasına
neden oluyordu.
Ama burada yer alan Devrim 'in
194O'lı yıllara ait çalışmalan. sanatçıyı
keşfetmek için az bulunur fırsatlardan
biriydi. Sanat fiıan elbette "saüş
amacını" güden etkinliklerden, ama
semt pazan ile fuar arasındaki kavram
farklılığının ortaya çıkması için
galericilerin ve fuar yönetiminin bu
"oyunu" oynamamalan gerekir diye
düşünüyorum.
Çünkü fuar olsa da olur olmasa da olur
bir etkinlik boyutunu aşamadı. böyle
giderse aşamayacak da. O zaman bu
fuara ihtiyaç olup olmadığını
sorgulamak, tartışmak daha yerinde
olacaktır.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Eskiden Kültürümüz
Yok muydu? ;
Melih Cevdet Anday, 22 Ağustos tarihli Cumhu-
riyet'te yayınlanan, "Eskı Kültürümüz Dedikleri" baş-J
lıklı yazısında şunlan da belirtıyor: Eski kültürümüz-
de felsefe yasaktı. Resim yoktu. Heykel yoktu. Piyes
yoktu. Müzik, "teksesli Bizans müziği"ri\n ardılıydr.:
"Osmanlı kültürsüzlükten battı."
Konunun uzmanları, bu yoklukların eski kültürü-
müzde nelerle karşılandığı, geleneksel kültürden ye-
ni kültüre nasıl yol alındığı üzerinde epey durmuşlar-
dır. Bu konuda epey yazılıp çizilmiştir. Yinelemek
okuru sıkacak.
Öte yandan:
15 Ağustos tarihli, "Neden Eski Kültürümüz?" baş-
lıklı yazımın yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Eski
kültürümüz derken, bu toprağın bütün kültür kat-
manlarını bir arada algılamak istiyorum. Doğu kültü-
rü de bu karmaşık kültürel katmanlaşmanın çok
önemli bır elementi.
Sayın Anday, "yapay aydın" sözümde ille mutlak
doğululuk, baştan sona Osmanlılık yanlısı bir eğilim,
kimlik saptıyor "Osmanlı aydını genç yazanmız, Tan-
zimat'tan bu yanaki Batılılaşma akımı içinde yetiş^
miş olan okuryazarlanmıza 'yapay aydın' yakıştırma-
sında bulunuyor." Sözlerimde. batılılaşma akımı için-
de yetişmiş okuryazarlarımıza yönelik bir kırgınlık;
bir aşağılama varmış. \
Bir defa böyle bır yakıştırmada bulunmuyorum:
Ekleyeyim: Batılılaşma akımı içinde yetişmiş okurya^-
zarlarımıza kırgınlık da duymuyorum. Onlan -ve hiç
kimseyi- aşağılamak aklımdan geçmez.
Batılılaşma akımı içinde yetişmiş "aydın"lanmıza,
kültürümüze katkılarından dolayı, herkes gibi ben de
şükran borçluyum. Zaten "Neden Eski Kültürü-
müz?"de "Batı kültürüyle yetişmiş" Halide Edib'i,
Reşat Nuri'yi, Tanpınar ı anıyordum.
Tanzimat aydını, batılılaşma akımı içinde yetiştiği
ölçüde, eski kültürümüzün havasını solumuştur. Ozür
dileyerek yineleyeceğim: Araba Sevdası adlı başe-
ser, batılılaşma akımı içinde yetişmeyı, körü körüne
batı hayranı bir cahil, zavallı bir züppe olmak sanmış
yapay aydının trajik öyküsünü anlatır. Bu yapay ay-
dın yabancı dil paralar, ama o dilin edebiyatından ha-
bersızdır; batı aydınının tutumlarına bürünür, ama
kendisini kuşatmış alt kültürün sarsıntılarından ha-
bersizdir. Bihrûz'un azize ilân ettiği Periveş, sıradan
bir yosmadır; bununla birlikte, bilinç bulanıklığı ger-
çekliği örter...
Eski kültürümüzün batılılaşma karşısındaki büyük
macerasını görmezden gelmeyi, eski kültürümüz bir
hiçti demeye getirmeyi, doğrusu anlayamıyorum.
Malik Aksel'in çok güzel bir eseri vardır: Türklerde
DinîResimler. Soruna estet tutumuyla yaklaşmış Ak-
sel, bir yazı-resimden yola çıkarak şunları dıle getır-
miştir:
"Burada hem ibrik, hem yazı, eski adıyla şükûfe-
dan olarak kullanılan, üzerinde zarif çiçekler, hatta
kuş yerine tırtıl gibi böcekler bulunan yazı-resim mo-
tif aynı zamanda bir bilmece olmaktan çıkamamış-
tır. Bu eserin üst yani ince ince işlenmış bir demeti
gösterir, altı da yazı ile şekillenmiş bir ibriği, çiçekli-
ği. Böylelikle bir bütünde iki teknik yer alır. (...) Yap-
rak, çiçek kısmında başka bir eJden çıkmış bir üslup
var. Ustü batı, altı doğu sanatı, kaynaşmadan yan yai
na durabiliyorlar. Yani üstü gerçekçi bir sanatı, alti
da soyut bir sanatı yansıtıyor." ;
Bilmece... İki ayrı teknik... Kaynaşmadan yan ya-;
na...
Bence büyük maceranın ta kendisi. Zaman, dene^
yim, birikim bilmeceyi sıliyor, teknikleri birleştiriyor ve
bizi bir bileşime yol aldırtıyor. ',
Bazı zamanlar, batı sanatları çizgisinde resim yap^
mış ilk ressamlarımızın macerasına dalıp giderim^
Yeteneğim el verse, o çabanın romanını yazmak is-
terdim.İlk resimlere ilk izleyiciler, ilk tepkiler, ilk kay-
naşmalar... Eski kültürümüzün bu sayfasına ışık tu-
tacak bilgiler yok denecek kadar az. l
Bronte Kardeşler'in yazarlık -ve kadınlık- müca»
delesine ilişkin Türkçe yayın bulmak olası da, Fat-i
ma Aliye ile Emine Seniye hanımlann eserleri yeni
yazıya aktarılmamış. Kim olduklan, ne çaba harca-
dıkları artık kimseyi ilgilendirmıyor. Bronte Kardeş-
ler'e duyduğumuz saygının. hayranlığın çok ölçülü
bir benzerini Fatma Alıye ile Emine Seniye için de du-
yamaz mıyız?
Hem, sonra yalnız araştırmak. irdelemek yetmiyor:
"Kendi kültürümüz", "eski kültürümüz" sözleri tedir-
gin edici bulunabilir, ama, onca çabanın, emeğin,
mücadelenin büyük kitleye bir türlü aktarılamamış,
aşılanamamış olması, sanınm. çok daha tedirgin edi-
cidir.
Sözü bir kez daha Tanpınar'a bırakmak istiyorum:
"Işığın altında bir türlü görmüyoruz. O da halkla
sözde münevverin ve hakıki münevverin arasındaki
açıklıktır. Halkı görünce ya sıntıp soytanlık yapıych
ruz, yahut da ona düpedüz sırt çeviriyoruz (...) Şark'ı
bilmeyen ve bizi en basit unsurlanmızla tanımayari
bir insan ne dereceye kadar kendisini -Türk miileti-
ni inkâr etmek şartıyla- hakiki münevver addedebi-
lir?"
Tanzimat eski kültürümüz içinde hayat bulmadı
mı?
Eskiden hiç mi kültürümüz yoktu?
Dünya Kitap 3. Şiir Ödülü
Kültür Servisi- Dünya Kitap dergısınce düzenlenen
kitap basımı ödüllü etkınliğe katılım süresi 20 eylülde
sona eriyor. Hiçbir sınırlama olmadan, dileyen
herkesin katılabildiği etkinlıkte ödüle aday olmak
isteyenler beş şiir. fotoğraflı özgeçmişlerini, Dünya *
Kitap dergisinde yayınlanan katılım formu ile 20 ,!
eylüle kadar Dünya Kitap'a ulaştırabilirler. Fınalistler
derginın ekim sayısında yayımlanacak. Fınale kalan
şiirler arasından bir şiir Refik Durbaş. Melisa
Gürpınar. Şükran Kurdakul. Ahmet Oktay ve Tuğrul •
Tanyol'dan oluşan seçici kurul tarafından ödüle layık •
görülecek. Ödüle layık görülen şairin dosyası
kitaplaştınlacak ve tüm dağıtım ve tanıtım işlemleri '
Dünya Kitap tarafından gerçekleştirilecek. Adres; i
Dünya Kitap Dergisi 3. Şıir Ödülü. Istiklal Caddesi
No: 469 Ardahan K-l Tünel, Beyoğlu. Tel 252 65 41.
Şirin Devrim'den çocuklar •
yararına gösteri
ANK,\R,\ (AA>- Tıyatrocu Şirin Devrim, daha önce
Nevv York'ta 4 kez sahnelediği, "Bir Aile Öyküsü"
adlı oyunu tstanbul Çocuk Sağlığı Derneğı yaranna 5
ekimde İstanbul- Hyatt Regency Oteli'nde sunacak.
Sanatçının Fahrünisa Zeıd. Cevat Şakir Kabaağaçlı,
Aliye Berger gibi birçok önemli ve renkli sanatçıyı
içeren ailesini konu alan tek kişilik oyun, Istanbuî'da
tngilizce olarak sunulacak. Gösteriden sağlanacak
gelir. başta Avrupa Birlıği olmak üzere birçok kuruluş
ve kişınin yardımlan ile kurularak, 1994'te Çapa'da
hizmete açılmış olan Kadın ve Çocuk Sağlığı
Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde aile planlaması.
gebelik sağlığı ve çocuk sağlığı konulannda ailelere '
yönelik bir "video ile eğitim' sistemi geliştirmek ıçin '
kullanılacak.