20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 3 TEMMUZ1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 22. ULUSLARARASIISTANBUL MUZIK FESTIVALI Herbiggibibirşefve Güneşgibibir viyolaa E > İ N İLYASOĞLU Geçen hafta İstanbul Festivali'nin konuİdan tngiliz ağırlıklıydı: BBC Senfoni Orkestrası, Günther Herbig, Ruşen Güneş ve Gabrieii Topiuluğu'nu Jdik Istanbul'a ilk kez konuk olan BBC Seırfoni Orkestrası'nın geçen haftaki konserleri büyük coşku uyandırdı. tlk gece LJoyd VVebber'in solistliğindeki konseri dinleyenler unutulmaz anlar yaşadıklannı söylediler. tkinci gece ise yine unutulmaz anlar yaşandı. Her şeyden öne Günther Herbig gibi bir şefi izlemek başlı başına bir olaydı. BBC Senfoni Orkestrası'nın Doğu Al- man kökenü şefi Günter Herbig (1931), Karajan'ın yakın dostu olmuş. 1977-1983 arasında Berlin Senfoni Or- kestrası'nın sanat yönetmenliğini yapmış. örnek bir iyi şef 1984'ten beri Amerika'da sürdür- düğü yaşamında Nevv York Filarmo- ni, Boston, Chicago ve San Francisco gibi belli başb orkestralan yönetmek- te. Hani sorarlar, iyi şef ne demek.. ya da şefin sağ eli tempoyu vurur da sol eli ne işe yarar; Günther Herbig'in yö- netimini izleyince örnek bir "iyi şef"i tanımış oluyorsunuz... Orkestranın içinden, hiçbir çalgıyı çalmayan insa- na bile neredeyse bir elektrik ulaşünp herhangi bir çalgı çalmasını sağlayabi- lir Herbig. Net vuruşlan, sol elindeki ifade zenginliği, yürekten gelen coşku- su ile sanki sokaktan geçen adamı or- kestranın bir üyesi haline dönüştûre- bilir! BBC Senfoni Orkestrası Sir Ad- rian Boult tarafından 1930'da kurulan bir topluluk. Bugüne dek çağımızın en büyük şefleri, hatta Toscanini bile yö- netmiş bu orkestrayı. Topluluğun di- siplinli gruplan, virtüözite sahibi grup şefleri rafıne bir yoruma yardıma ol- dular. Orkestra ile dengeli diyalog Viyolacımız Ruşen Güneş ise 1988'- den bu yana viyola grup şefi olduğu BBC Senfoni Orkestrası'na bu kez Bartok'un "Viyola Konçertosu" ile so- list olarak katıldı. (Kendi orkestra- BBC Senfoni Orkestrası'nın konserlerinde unutulmaz anlar yaşandı. Herşeyden önce Günther Herbig gibi bir şefi izlemek başh başına bir olaydı. (sağda). Gabrieii Topluluğu (solda). sının üyelerinin onu ayakta alkışma- lan gunır vericiydi.) Güzel tonu, Bar- tok'un yer yer hüzünlü yer yer halk dansı coşkusu taşıyan konçertosunda pınl pınl parladı. Viyolanın çalgı ola- rak kendine özgü tok sesindekı gizemi; Güneş'in yorumu ve orkestrasının dengeli diyaloğu ile dinledik. Ruşen Güneş, bize göre bu festivalin yıldı- zlanndan biriydi. Çağımızın en ünlü tngiliz bestecilerinden Mkhael Tip- pett'in (1905) "Ayin Danslan", beste- cinin 1946-52 yıllan arasında yazdığı "Yazortası Düğünü" başlıklı operası- ndan alınma bir bale müziği. Herbig ve BBC Senfoni Orkestrası ikinci kon- serin gjriş müziği olarak bu yapıtı seç- mişler. Ancak bale müziğinin, görün- tü olmaksızın, yalnız orkestra ile çalındığı zaman genel yazgısı olan ağırlık bu yapıtta da gecerliydi. Yoğun armonik yapısı ve karmaşık tekniği ile 19. yüzyıl sonundan esintileri yirminci yüzyıla taşıyan bir yapıttı. Kim bilir belkı de bir gün Tippett'in bu ünlü operasını, "Yazortası Düğünü"nü İstanbul'da bir temsilde dinleme fırsatı buluruz! Günther Herbig, çağ- daş yapıtlan çok desteklemiş. yenilik- lere açık bir şef. Ancak, "Şu sıralarda Bu festivalin yıldızlanndan biriydi viyolacı Ruşen Güneş (sağda). Istanbul'a ilk kez konuk olan BBC Senfoni Orkestrası'nın konserleri de büyük coşku yarattı (üstte). bir besteci olmak istemezdim" diyor. "Besteciler eski yüzyillardaki gibi, eser siparişi almıyorlar. Kendilerini geçin- dirmek için ya öğretmenlik yapmak ya da zengin biriyle evlenmek durumunda- lar! Artık bestekriyle geçinen, her yeni yapıtı hemen seslendirilip takdir edilen sanatçı kalmadı. Ben Amerika'ya git- tikten sonra, özeüikk çok modern an- laytştaki yaprtlann ilgi görmediğini gözledim. Bütün konser organizatörle- ri, saJon dolmaz kaygısı ile yeni yapıt almıyorlar programa!" Akademik bir seminer gibi Konserin ikinci yansındaki Dvo- rak'ın "8. Senfoni"sinin tadını ise uzun süre unutamayacağız. Herbig'in ya- ratıcı yönetimi, "doğa senfonisi" ola- rak nitelenen bu yapıü her bölümde incelikleriyle ortaya koydu. Konser sonrasında Günther Herbig sahnede son derece terlediği halde Aya İrini'- nin koşullanndan çok mutlu olduğu- nu, böylesi tarihsel bir ortamda çal- manın ayn bir coşkusu olduğunu söy- lüyordu. Londra Gabrieii Metal Üfieme Çalgılar Grubu'nun konseri, akade- mik bir seminer gibiydi. Her biri çalgısının ustası ve bir arada çalı- şmarun, aynı soluğu üflemenin sırnnı çözmüş sanatçılardan oluşan toplu- luk, tarihten ve günümüzden seçtiği yapıtlarla programını zenginleştirmiş- ti. Yeni ve eski yapıtlar birarada Britten'ın, "Rııs Cenaze Marşı"; Dvorak'ın ilk kez tanıştığımız üfleme çalgılar parçalan; Grieg'ın "Cenaze Marşı" ve gruba adını veren Giovanni Gabrieji'nin 16. yüzyıldan "Bir Kutsal Senfoni M si, programa özellik ka- zandırdı. Londra Gabrieii Üfleme Çalgılar Grubu'nun amacı, hem tari- hin derinliklerinden bu çalgılar için yazılmış müzikleri derlemek hem de günümüzde bu çalgılar topluluğunu yaşatacak besteler ısmarlamak. Sırf metal üflemeli çalgalann tmısını birleş- tirebilen, tertemiz tonlanyla ve yer yer trombonlann org sesi duyurmasıyla yoğunluk kazanan Gabrieii Topiulu- ğu'nu önümüzdeki yıllarda değişik programlarda dinlemeyi dileriz. Larry Coryell, Türk izleyicisinin zengin bir tarihi, ilginç ve çeşitli kültürü olduğunu belirtiyor Müziğe bir ruhla karşılık verenleri görmenin güzelliği DAMLA GÖKDEL Larry Coryell çevresine karşı son derece dikkatli ve önsezili bir insan, sadece bâkmıyor, görüyor ve anlamaya çalışıyor. Bir şeyi merak ettiğinde boş verip geçiştirmeyerek ısrarla soruyor, öğrenmeye çalışıyor. Insanlarla olan iletişimi öylesine önemli ki, sırf bu yüzden Türkçe öğrenmeye çabşmış ve inatla kullanmaya da özen gösteriyor. Kendisiyle yaptığımız sohbet sürüp giderken dahi gözleri sü- rekli etrafı araştırarak en küçük aynntıyı bile izli- yor. Uluslararası tstanbul Caz Festivali'nin resmi caz kulübü olan Ortaköy'deki Esma Sultan Jazz Oub'da dinleyicileriyle buluşacak olan Larry Cor- yell için' merak, başannın yansı' demek. Kendisi de "Keodüni çevremden soyûtlamış olarak yaşamayı asla düşünemem çünkü bu, işin kolay yanına kaç- mak olur. Oysa ben merak edip öğrenroek zonında- ymı" diyerek konuşuyor. Henüz dört yaşında küçük bir çocukken piyano çalmaya başlayan sa- natçı müzikten büinçli olarak etkilenişini şöyle an- latıyor. Her türlü müzikten etkileniyordum "O yıDarda duyduğum her türiû müzikten etkDe- niyordum. Çevremde, radyoda, kilisede duyduğum ne varsa hemen aklıma kaydediyordum. BeUüde ilk etkilenişun ruhani müzik sayesinde obnuştur. Sık sık ayinlere giderdik ve ilahikrden müthiş etkilenir dim. Birde gitarist Chat Atkjns'idinlerken içimde büyük bir kıptrtı uyanırdı. Gitar o yıüarda en fazla dinledi- ğinı müzik aletiydi. Ne zaman ki araba kuDanmaya baştadnn, Bluesia tantştım. tlkgençligin de verdîği bir beyecanla çeşitli tür müzikleri denedim." Daha sonralan, müzikle uğraşan pek çok gencin yolunu tuttuğu, gidilmesi adeta bir gelenek halini alan Nevv York şehrine yerleşir. Yıl 1965'tir ve o meşhur Beatles fırtınası esiyor- dur. Coryell müzikle daha profesyonelce uğVaş- mak istediğinden 'çok eğitseldi' diyerek tarif ettiği klasik gitar derslerine başlar.. Ardından da Chfco Hamüton. Gary Burton ve The Free Spirits ile yaptığı ilk profesyonel çalışmalan gelir. Kendisine Chico Hamilton'ı sorduğumuzda "Babamdan mı söz edjyorsnnıız" diye soruyor. Şaşırdığunızı gö- rünce de devam ediyor: "Türkçede de söylediğiniz gibi 'Çiko abi'. O benim erkek kardeşimdi. Belki de öz babam demeliyim. Beni caz dünyasıyla tamştıran da o otoıuşrur. The Free Spirits ise folk ve rock gibi değisik müzik tûrkrini bünyesine katan cazın çeşrtli- Kğini savunan bir toptuluktu." Sanatçıdan 1965 se- nesıne geri dönmesini istediğimizde durup düşü- nüyor ve şöyle devam ediyor: "1965'te biç param yoktu. Hayatta kalabümek için nerede bir iş bulursam orada çauşmak zorun- daydnn. Derken Chico ile tanıştnn. Onunla birlik- teyken parasız kalmıyordum çünkü caltşmama ola nak tamnıyordu. Beni New York sahnelerine tanrtan da o otdu zaten. Aynı zamanda da The Free Spirits ik rock müziğiııi ve rock yıküzlannı tamdım. Beatles çok popûJerdi. Bazen onlardan çalıyor, onlan takUt ediyorduk. Sakm yabana atmayın. Btnı yapmak da çok güçtür. Üstettk esas Oginiz cazsa." O yıllarda müzik ciddi bir işti Larry Coryell'a Music Gig dergisinin onu rock'n roll'un ateşiyle cazın zekasını birleştiren adam ola- rak ilan ettiğini anımsaüyoruz. Gülerek "öyle mi yıptmsmı" diyerek cevap veriyor. "Size söyledim, ben sadece New York gibi bir şehirde hayatta kal- maya çaltşıyordum. Ama belki bu arada caz ve rock'ı da bir araya genrmiş olabflirim. O yıllarda nrizik dddi işti çünkü. Cazın efsanevi isimleri v»rdı.." Coryell'ın hemen "Müzik o yıDarda ciddi jşti" sözlerine aklımız takdıyor ve soruyoruz: Gü- nûmüzde bu işin ciddi olarak yapılmadığını mı söylüyorsunuz? "Günümüzdeki rock müziguıin iyi oMuğimu biç sanmıyorum. Olsa bile çok azı öyle ve müzik türleri birbiriııden kesin bir duvaıia ayrüıyor. Birbirine kaynaşamıyorlar. Oysa müzik etkileşim demektir. Yeni herhangi bir şey üretemiyorlar. Tüm yaptıkları eskileri alıp yeni formlarda sunmak y a da aynen tak- lit etmek. Ben size soruyonım yeni olup da stri ger- cekten etkileyen kaç ezgi duyuyorsunuz? Eski tadı yok. Çok gürühülü ve düdük gibi bir ses çıkanyor- lar. Bunu yeni nesile karşı oMuğum ya da ben eski- lerde kaldığun için söykmiyonım. Sadece düriist ol- maya çahşıyonını." Coryell bu konu hakkında o kadar dolu gözükü- yor ki ondan devam etmesini istediğimizde bize Atatürk'ten tutun da Guns and Roses'a, oradan da 'lokumcu Feridun'a geünceye kadar çeşitli örnekler vererek sürdüriiyor konuşmasını: " Gİecen gün bir lokumcuya gittik. Feridun bize çok iyi lokumlar sun- du. Malmı öyle sıcakkanlı ve içten tanıttı ki işini ger- çekten de çok iyi yaptığmı düşündüm. Halbuki bu iş onun hayat göriişünün bir yansımasıydı. Atatürk'ü ele alın. Tiirkiye'yi daha laik bir toplum haline getir- meyi başardı. EHni devlet işlerinin içinden rurup çıka- rabildi. Bu da onun hayat göriişünün bir yansı- masıydı. Herkesten bir adım öndeydi ve yol gösteri- yordu. Gorbaçov da buna benzer bir işİev görerek Sovyetier Birliği'nj dünyaya açn. Çok profesyonel- ce, çok iyi saptanmtş... İşte sanatçının da buna ben- zer bir konumu vardır. Hayat anlayışuuz yaptığınız tstanbul Caz Festivali süresince Larry Coryell üç gece Esma Sultan Jazz Oufo'te olacak. işe yansır. Hep bir adım almak ve yol göstermek zo- niDdasınızdır. Sanatçı mutlaka bir sonımluluk taşı- mabdır. Bir de Guns and Roses'daki Slash gibi baş belalan var." Sanki bir kumaş fabrikası gibi... Coryell bu sözünden sonra bizlere dönerek soru- yor "Bu sözümden örürü beni tutukiarlar mı der- siniz?" Ona istediği gibi konuşabileceğini söylüyo- ruz çünkü belli ki söyleyeceği çok şey var ve olduk- ça da öfkeli, adeta ateş püskürüyor: "Kişisel fikri- me göre srfniar. Axl Rose'un yaptığı ise sahnede ka- fasme ayaklannı sallamak o kadar. Bu da onlann yaşam stiuerinin bir y ansunası. Çok utandırıcı. Bu insanlar çok hasta. Kötü anlamda değil sadece çok mutsuzlar. Onlara bir yol bulmak gerekli. Oysa bi- raz da olsa farkh bir şeyler yapmak için sonımluluk taşımalılar. Kendinizi aşmalısınız. Ömeğin Chick Corea çok çahşıyor. Başansuıa doyup dinlenmiyor. Hep üeri gitmeye gayret ediyor.." Larry Coryell'a biraz da Türk seyirrisinden sö- zetmesini istiyoruz, sahnedeki sanatçıyla iletişimle- ri nasıl, iyi bir caz kültürleri var mı? Coryell soru- muzu yanıtlamaya "Evet bir kültürleri var" diyerek başhyor. "Üstelık çok olumlu bir kültür. Müzik yapmaya da elverişli. Dünyadaki en çeşitli ve en il- ginç kültürlerden bir tanesine sahipsiniz. Hep derier ya Asya ve Avnıpa arasında bir köprii olduğunuzu buraya gelen bir insan çok daha rahat görebiHyor. Üstelik çok zengin bir tarihiniz var. Sokağa çıkıp bir etrafmıza bakın. Hareketter, alrşkanlıklar, gelenek- ler hep iç içe. Çoğu da yüzlerce sene öncesinden geli- yor. Sanki kumaş fabrikası gibi renk renk, ceşjt çe- şit. Ekonomi bir gün iyi bir gün kötü olabilir. ancak günlük hayattaki o canulık hiç bitmiyor. Modern topiumlann çoğunda Uetjşün kopukiuğunu ya- şarsmız, ama burada insanlar bir yolla birbirleriyle anlaşıyor. Bir sanatçı olarak böylesine güzel bir or- tama getiyorsunuz. Inanın bu çok büyük bir ayn- cahk. Müziğe bir ruhla karşılık veren insanlar gör- mek çok ama çok güzel." Bir müzik festivalinin ardındanKültür Servisi - İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından 22'ncisi dü- zenlenen Uluslararası tstanbul Mü- zik Festivali, dün Bilkent Uluslara- rası Akademik Senfoni Orkestrası'- nın konseriyle sona erdi. Sanatsever- lerin yoğun ilgi gösterdiği festivalde 40 gösteri gerçekleştirildi. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizden doğrudan etkilenen festival, bu yıl sponsor bulmakta oldukça güçlük çekti. Bu yüzden geçen yıla göre daha az gösteri düzenlendi, ama gösterilere kaülım oranlanna ba- kıldığında geçen yıla göre doluluk oranının daha yüksek olduğu gözlen- di. Festival yöneticilerin yaptığı acı- klamaya göre, bu yıl Uluslararası İstanbul Müzdk Festivali'ne 30 bin seyirci kaülırken gösterilerin doluluk oranı yüzde 50'yi aştı. Festivalden notlar Dolmabahçe Sarayı'nda gerçek- leştirilen açüış törenine protokole da- vetli konuklann çoğu gelmedi. Festivale en büyük desteği veren Kültür Bakanlığı'nı Müşteşar Yardıması Gülşen Karakadıoğlu temsil etti. Kültür Bakanı Fikri Sağ- lar, daha sonra yaptığı bir açıklama- da belirttiği gibi Meclis'te Bayındırbk ve İskan Bakanı'yla ilgili bir gensoru ve Çekiç Güç görüşmelerine katı- lmak zorunda olduğundan açılışa katılamadı. Semra Ozal'ın bile bu- lunduğu açılışa kaülamayanlar arasında Cumhurbaşkanı, Başba- kan, Başbakan Yardıması, bakan- lar, milletvekilleri ve İstanbul Büyük- verilmesi gerektiğini belirtti. Festivalin en çok ilgi çeken konseri 'Tasavvuf Müziğinden Flamenkoya' oldu. Aya Irini'deki konserde yüzde 140'hk bir katılım gerçekleşirken Aya İrini, tarihindeki en kalabalık izleyici topluluğunu ağırladı. Dresden Filarmoni Orkestrası, Swıngle Singers, James Galway, La şehir Belediye Başkanı Tayyip Erdo- gan da bulunuyordu. Bu buruk acılışta gözler festivalin kurucusu Nejat Eczacıbaşı'vı ararken açılış konuşmasını yapan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Ku- rulu Başkanı Şakir Eczacıbası yaşa- nan ekonomik krize karşın sanata her zamankinden daha fazla önem Büyük ilgi gören Svvingle Singers'm konser öncesi sattığı CD'leri kısa süre içinde tükendi. Putte Veneziane di Vivaldi, BBC Senfoni Orkestrası en çok izleyici toplayan konserleri verdı. Dresden Filarmoni Orkestrası, Almanya'daki yüz bininci seyircisi Martin Konzag'ı ödül olarak İstanbul'daki konserine getirdi. Viyolonselci Juh'an LJoyd Web- ber"in Aya Irini'de verdiği resital, elektrik kesintisinin kurbanı oldu. Trafolarda meydana gelen bir anza yüzünden elektrikler kesilince resital, girişe yerleştirilen üç büyük mumun ışığı altında verildi. Mumlann sadece merdivenleri aydınlatması, Webber'ı oldukça güç bir durumda resital vermeye zorlasa da izleyiciler bu tarihi yapımn içinde bir anda oluşan mistik atmosferden oldukça keyif aldılar. Festival yöneticilerin belirttiğine göre, yüzde 120"lik bir doluluk oranıyla gercekleştirilen konserinde Svvingle Singers, kendi CD'lerini konser öncesinde izleyicilere sattı. CD'ler kısa süre içinde tükendi. Bütçesi kısıtlı olan, Kültür Ba- kanlığı'nın ve ban özel kuruluşlann yardımıyla ayakta kalmaya çalışan festivalin 22'inci yıh belki biraz bu- ruktu, ama katıbmcılann ve sanatçı- lann özverileri görülmeye değerdi. Birçok konuk sanatçı, ücretlerinde indirim yapmış, hatta BBC Senfoni Orkestrası kendi masraflannı bile karşılamışü. Her türlü olumsuzluğa karşın festi- val, ünlü konuklarla sanatseverleri bir araya getirmeyi başardı. Belki bu yıl gösterilerin sayısı biraz azalmıştı, ama Uluslararası İstanbul Müzik Festivali amacına ulaşmıştı DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT İnsan Olmak... Bilmem okudunuz muydu, ya da okudunuzsa anımsa- yabilecek misiniz, bu köşede "Arda'nın Oyunu" başlıklı bir yazım çıkmıştı... O yazı yayımlandıktan sonra, birkaç gün, Arda'nın çevresinden hiçbir ses gelmemesine biraz şaşırmıştım. Çünkü bizim buralarda Arda'yı tanıyan, seven oldukça çoktur... Kimse görmedi anlaşılan yazıyı derken bir telefon... Arda'nın dayısınm kızı idil... - Dede, ben de beş buçuğum... önce anlamadım ne demek istediğini... Arkadan Ar- da'nın sesi de geliyor, oyun olsun diye telefon ediyorlar sandım. Yineledi: - Dede, ben de beş buçuğum, gelip Arda gibi saçma sözler söylesem, beni de yazar mısın gazeteye? Anlaşıldı... - Yazarım, yazmaz olur muyum!.. Bir süre sonra, baktım, ikisi birlikte bahçe kapısından girdiler. Bahçede köpek var. İdil köpeklerden pek hoş- lanmıyor. Hanım hanımcık bir kız... Köpeği bağladık. Birlikte giriş katının balkonunaçıktık. Ama ıdil'in bir gözü gene köpekte... Bir yandan da ga- zeteye yazılacak saçma sözler arıyor... Arda ise sürekli çevremizde dolanıyor, ikide bir araya girip: - Dede, onu yazarsan, beni bir daha yazman gerek, diyor... Anlarsın gibilerden de bakıyor... Anlıyorum, 2-1 öne geopcek... Her konuda yarışma... Bayağı çetin ceviz bir maç ada- mı... Üstelik hep yenecek... Yenilgi diye bir şey yok kita- bında... Fırsatını buldukça karşıma alıp: - Oğlum, bak, biri yenecek, öbürü yenilecek... Sen sporcu adamsın, yenmekdevar, yenilmekdediyorum... "Sporcu adamsın " sözü hoşuna<Ja gitse, ötesini sanki duymuyor bile... Ben göremedim, geçenlerde plaj voleybolu izleyicile- ri arasında televizyona da çıkmış. Mikrofonu uzatan: - Kim kazanacak? Diye sorunca, hiç duralamadan: - Babam, demiş... Anlaşılan şimdilik onun adına babası yarışıyor... ller- de kesin, "Ben,"6er... llle kazanmak istemenin ötesinde, bakıyorum, arka- daşlarını gerçekten seviyor. Özellikle yiyecek konusun- da tam bir payiaşmacı. Elma, armut, şeftali, muz, evde ne bulsa götürüp dağıtıyor... Geçenlerde geldi: - Dede, gidip büfeden çikolata alalım... Gittik. Büfenin girişine dergiler, gazeteler asılmış. On- lara bir baktı. Belli olmaz, çikolatadan vazgeçip dergi alabilir. Ama, hayır, içeri yöneldi. Tam kapıdan girerken arkasına döndü: - Dede, insan olmak iyi bir şey mi? Bu da nerden çıktı şimdi!.. Bir an duraladım, gözüm dergilere gitti, "Dinozorus" falan mı var aralarında diye... Güldüm: - Sen başka bir şey mi olmak istiyorsun yoksa? Yanıt vermeden daldı içeri, satıcıya sütlü çikolataları gösterdi: -Bunlardandörttane... t, j ^ - Ne oluyor! Niye dört tane? • • - Dört kişiyiz, dede, arkadaşlarım var bahçede... Karşı apartmanın bahçesinde oynuyorlar. Orada ar- kadaşları var: incl, Ece, Gül... Çikolataları alınca yıldırım gibi koştu gitti. İnsan olmak iyi mi, kötü mü, konuşamadık. Acaba dinozor mu olmak geçmişti aklından, ya da taş adam, kum adam, örümcek adam gibi bir çizgi film kah- ramanı mı, ya da çiçek, kuş, ağaç filan mı? Daha önce hiç karşılaşmamıştım böyle birsoruyla: "İnsan olmak iyi bir şey mi?" Prof. Dr. Engin Gectan'ın çok güzel bir kitabı vardır, İnsan Olmak adında. İlk basımı on yıl önce Adam Yayın- lan'nda yapılmıştı. Onu aldım elime bir yanıt bulabilir miyim diye. Daha başlarken "En gelişmiş canlı olan insan" den- miş. İnsan olmanın iyiliği, kötülüğü söz konusu bile de- ğil. Kim bilir, belki de o kitabın bütününde saklıdır aradı- ğım yanıt... İdil haklı, saçma sözler söylüyor Arda... Bu da işte öy- le, saçma bir soru... Ama iyice takıldı kafama: "İnsan olmak iyi bir şey mi?" Enis Batur keşke o güzelim derginin adını "Cogito" yerine "Düşünüyorum" koymaktan çekinmeseydi... Bence, düşünceye çocuksuluk çok yakışıyor... Louvre Müzesi'nde hırsızlık PARİS (REUTER)- Paris'teki Louvre Müzesi'nden, dün 17. yüzyıla ait bir tablo çalındı. Güvenlik görevlilerinin nöbet değişimleri sırasında içeriye giren hırsız, 1660 yılına ait, sanatçı Robert Nanteuil'in bir çalışması olan "Jean Dorieu'nun Portresi"ni çerçevesinden ayırarak çaldı. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre, aynı gün müzeyi gezen 27 bin ziyaretçinin içinden sıynlmayı başaran ve henüz kimliği tespit edilemeyen kişi, resmi ve resmi koruyan cam bölmeyi de alıp çerçeveyi duvarda asıh bırakarak kaçtı. Açıkarttırma uzmam Ader Tajan, eserin hırsız tarafından satılamayacak kadar iyi tamndığmı ve çalan kişinin de para ihtiyaa içinde olmayıp bunu sadece kendisinı tatmin etmek için yaptığını tahmin ettiğini söyledi. Sapanca'da kültür ve sanat festivali SAPANCA (AA>- Sapanca Belediyesi'nce düzenlenen kültür ve sanat festivalinin 5'intisi, bu yıl 16-17 temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek. Belediye Başkanı Osman Nuri Erdoğan'dan alınan bilgiye göre, 16 temmuz cumartesi günü başlayacak olan festivalde, sanat ve kültür etkinliklerinin yanı sıra spor karşılaşmalan ile insan haklan parkında imza günleri, söyleşi ve müzik şölenleri de yapılacak. Osman Nuri Erdoğan, son yıllardaki yatınmlarla Sapanca'mn turizm alanında sıçrama yaptığını belirterek fesüvaün ilçenin daha geniş kitlelere tanıtılması amacıyla düzenlendiğini kaydetti. CafeWîen cazseverterin uğrak noktası Kültür Servisi- Cafe VVİen, uluslararası İstanbul Caz Festivali'ni izlemeye gelen seyircilere, Açıkhava Tiyatrosu'na en yakın mesafedeki mekan olması nedeniyle. trafîk sorunu yaşamadan bir gece geçirmeleri olanağını sağlıyor. Festival devam ettiği sürece, Viyana usulü akşam mönüsü ile hizmet vermeyi amaçlayan Cafe Wien, bahçesini de bu amaçla cazseverlerin beğenisine sundu. Çaykovşki hatıra parası Kültür Servisi - Ünlü Rus besteci Piotr tlyiç Çaykovski'nin ölümünün lOO.yılı anısına gümüş hatıra parası hazırlandı. Desen ve kalıpçalışmalan heykeltraş Hakkı Baha Çavuşgjl tarafından gercekleştirilen paranın bir yüzünde bestecinin portresi ile "Kuğu Gölü" balesinden temsili bir sahne bulunuyor. Diğer yüzü ise tedavül paralargibi. Nominal değeri 50.000 lira, ağırlığı 23.33 gram olan para, 925 ayan gümüşten yapılmış. Satış süresi bir yıl olan ve 5000 adet basılan Çaykovşki paralan 300.00 liraya satıhyor. İstanbul dışmda olup da İstanbul Darphanesi veznesinden bugün satışa çıkanlan paralardan almak isteyenler, "Darphane Yıldız-İstanbul" adresine yazarak posta ile temin edebilecekler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle