25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI 'Safa geldin Hindistan seyyahı, safa geldin ve safa gidersin' Istanbul'a selam söylerjnîsîn? Başlarken Ulusalsanat ve ulusal bilim yoktur. Her ikisi de tüm üslünveyûce değerlergibi.büıiin dünyantn mululır. fîunUh'. geçmişten bize kalan ve bildiğimiz fevlere her zonmn saygı Uuyularak,bütün vaşayanların, bağımsı: ve kcırşılıklı etkileriylegeliştirikbilirler. Goethe • Çelebi Evliya'nın öğütleri kulaklanmdayken, bu dehşet sözleri de şaşkm yürüyüşüme katıp uçağa girdim ki daha kendimi bulamamıştım. Arapça, Türkçe, Almanca açıklamalar, arka arkaya geldiler; aynı sesle çınladı üç dil. Fakat Türkçe, unutulmuş bir İstanbul gibi sıynlıverdi aralanndan. HİNDİSTAN BÜYÜSÜ Yazı ve fotoğraflar: TEKİN SÖNMEZ —ı— Birkaç gûn önce, Hindistan'a uç- mak için Stockholm'den trenle Mann- heim'e geldim. Hazırhklanmı burada tamamladım. Uzun, uyanık bir gece- nin ardından, öğlene dek uyku kova- ladıktan sonra kalktım. İkindi devrilir devrilmez uykusuz gecenin yongalan- nı silkelemek için bir lanışımla bilardo • oynamak üzere Cafe Mautrizt'te bu- iluştuk. ; Niyetimiz, birkaç gün önce şakayla ;tutuştuğumuz ve yenişemediğimiz bi- Mardo oyununda, ertesi gün uçacağım- dan bir sonuç almak. Beyaz Rhenp- falz şaraplanndan sennletıa ilk buse- Jeri alıp biraz yarenlik döktürdük. ; Uyanık, uzun gecenin nimetlerinden ; olmab ki tekmil bilardo tiryakileri toz ) olmuşlardı. Bilardo masalan, yetimlik • duygusundan kurtulamayan koca na- ' sırh adamlar gibi boynu bükük bekle- 1 medeydiler. Birisine cakayla el koy- ;duk. ilk vuruşu iyi yoğunlaşan Gabi ; yaptı. Müthişti. ; Tam merkezi özenle hedefleyip, or- taya öyle bir hamle savurdu ki yığınık toplar, çil çil civcivlere dönüşüp dağı- lırken, hani neredeyse büyülü birer . lokomotifle, dört köşede bekleyedu- •ran yuvalardan aşağıya ineyazdılar. ^Gabi'nin kahverengi gözlerinde, şirin »bir gülümseme yayıîdı. 1 Neyse ki sonunda bana da birkaç 'külüstür öksüz top kaldı ve istekayı 'kavrayıp yaradana sığınarak masaya ;eğildiğimde bir de ne göreyim! • Bana kederle bakan mat yuvarlar- "dan birisi. saydamlaşa saydamlaşa Cbüyümeye başlamasın mı, büyüdü, Jbüyüdü ve masayı doldurdu ve için- £den nur sakallı. Osmanli sanklı bir ve- • li, bir derviş çıktı ortaya. Sağ elindeki »iri san kehribar tespihini alengirli şa- • kırdatarak, masadan besmeleyle aşagı inip benim yüzüme, derin manalann simgeleri gibi baktıktan sonra bir is- kemleye çöktü; vücudu çileci seyyah- lann bedenlerini andınyordu, bundan bağdaş kurmakla zorluk çekmedi; ça- nklannın tozunu üfîirdü, ter kokusu yayıhrken. tespih püsküllerini savura- raİc ışaret etti bana. Dehşele kapılmışüm, bir dervişe bir de Gabi'ye bakınıyor, hiçbir şey söyle- yemeden, omuzlanmı titretiyor, yut- kunuyordum. şaşınvermiştim. Gabi, son gün kendisine haşin bir Ortadoğu şakası vaptığımı sanmış ol- malıydı. Oysa ben de Gabi'nin bana okkalı bir Viking büyüsü yaptığını sa- nacaktım. Çarnaçar, dervişin yanına çökerken, Gabi, uzun kızıl saçlannı havada savurup, çenesini kaldırarak, bir eliyle istekaya yaslandı, öteki eliyle soğuk şaraptan derin bir öpüş daha alıp, kulak kabarttı bizlere. Denir ki hani olağa hünkar gelmişti. Esrik bir büyüdeymişcesine, dervişin huzurunda durdum. Iskemleye çök- mem için o bir işaret verdi. 'Safa geldin Hindistan seyyahı, safa geldin ve safa gjdersin' diye buyurdu bu Osmanlı sanklı derviş. Derviş nur sakala eyittim saygıyla: "Sultanım, hakirin hangi canib-i Hindistan'a gideceğimi ne bildiniz?' Buyurdular kim. 'Sen gaip olduğun leyle-i mübarekte, nice dualan tilayet ettim. Ol gece düşümde seni gördüm ki Hindistan kazan sen kepçe, per peri- şan ve bedeninde hindistani bir döti ve bir aşa muhtaçsın ve kafanı ciletle ka- zıtıp Siva hazretlerinin dergahını, bir brahmani çile erbabı gibi arayıp, ruha- Hindistan, çelişkiler ülkesi.. tskender bile niyetinden yardım dılcnir ve gözyaşı dökersin. Ve ol gece, kavi kalemine mukayyet nice şark-i ehli yazar-ı sey- yah evliyalar ile kalemi berk garb-i yazar seyyahlar daricadabulunup, se- nin bu seyahate gitmen için benden izin talep ettiler. Ben dahil, ol gece. cümlenin nzasiyle sana destur verip dedik ki, bu şaşİcın, haylaz, toy seyya- hın yolunu Tann mübarek eyleye. İmdi, şimden geri sana seyahat görün- dü. Elimden tutup beni diz çöktürür- ken, istekayı Gabi'nin eline tutuşturdu ve sağ eliyle sol kulağjma bir huni ya- pıp şu öğütlerde bulundu: Hangi din, hangi kavim ve aşiret olursa olsun, ekabir-i evliyanm tapı- naklannı gezip dolaştığın yerlerde zı- yaretle meşgul olup, cümle kutsal ke- lamlann, kelamlann içindeki anlamla- nn herdiyanndaki menzillerle önünde açılan ova, çöl, dağ, ırmak, ağaç, kuş, hayvan ve insan ve tekmil haşarat ve doğum ve hayat ve ölüm ve aşk ve aşk-ı memnû ve kâinat üzerine oralar- da ibret verici şeyleri Hindistan-i na- miyle bir tomar deste eyle ki kimesne- ler okumazsalar bile, sen kendin, kendin için okursun ve bunun için da- hi, dilinden ne bal ne pekmez aksın ve ne acı, ne ekşi. ne tuzlu olsun kaynattı- ğın aş; her ne ise o olsun; abartıp şişir- me, değer bilmezlik de eyi değildir, dilihe mukayyet ol ve dahi dilini uzun tutma, kimesneler sana garaz tutma- sın, dünyayı âlemi küstürme; insan fani bir elmasa benzer ki çileyi taç ya- pıp başında tutan bir kristale; onlara tepeden bakma, cakalı atup sayurma ki, kâinatın yüreğine giden gizli yolu bilabilesin ve akçeni ve çek-mek man- gırlannı, bir lokma bir hırka muhtaa olmamak üzre muhkem tut, sakla; bu beldeye. koy sonunda düşmana kalırsa kalsın, yeter ki dosta muhtaç olma tek, yürü imdi, ne canibe gidersen git sana des- turdur, ol babda diyar-ı gurbet ki gizli kelamlann manalanna benzerdir ve hepimiz ve bilcümle alametler de o ka- dim diyar-ı gurbet'in çocuklanyız ve her yerde birbırimize benzeriz; ki ben cennet mekân ustan Evliya Çelebi eyitti sana, kulaklanna küpe olsunlar ki, söz ummana benzer, gayri sen bilir- sin, tez yürü durma imdi... Tez bir Osmanlı sille şamanyla ken- dime geldim ki. kulpsuz ağır bir kazan kafamdadır, uzun uykusuz gecenin ni- metidir bu, deyip yüzümü yataktan çıkardım ve baktım. Evliya Çelebi'nin ciltleri başucumda duruyor. Şakalı bir armağan tanışlanmdan. Bir an irkil- dim. Sırh rüyanın kerevetinden indim ki, ne bilardo toplan ne masa ne Cafe Mautritz ne tanışım Gabi ne Evliya Çelebi üstat. Sözdenize benzer, evet... Barbara, Jürgen ve Karin ile Frank- furt'a bir sergiye gidecekti ki o ara beni de havalimanına bıraktı. Otomobil- den inmeden önce pasaportumu. uçak biletimi, para-çek cüzdanımı sordu, 'Pasaportunun fotokopisini yaptınp ayn, özel bir yere alakoydun mu?' ve sürdürdü: 'Pasaportunu yitirirsen, ne yapacaksın, Hindistan'a gidiyorsun, değil mi?' Kaygıhydı benım ıçın. Pasaport fotokopisi dışında her şe- yin düzenli-tam olduğunu soyledim. "Vardığın yerde bunu unutma' diyen Barbara'ya teşekkür ederek, Karin ve Jürgen'e iyi dileklerde bulunarak oto- mobilden indim. Yapayalnızdım. Aylarca sürebilecek gizemli bir bü- yüye katılmak üzre, gariban; akşama bir evsiz ya da bir sürgün gibi salına- raktan, önde kendiliğinden açılan ka- pıya geçtim. Yürüyen merdivenler, yukanya çıkardılar beni. Aynalarla yansıtılan uçak adı, nosu, zamanlar ve çıkış kapısıydı aradıklanm. Arab Emirates ile Boğaziçi'nden, Dubai'ye ulaşacak. bir değiştinne son- rası Bombay'a inecektim. Karşılaya- nım yoktu. Daha kokuğa gömülme- den, bulutlar arası hayaletlerle gezini- yor, Doğulu kadim Binbirgece Masal- lan'na dalıp çıkarak, önyargılı. çelişik kargaşa düşleri icat cdiyordum Son ıkı gun, sanhk aşısından kolera- ya, bir yanm düzine aalı sıvıyı kanıma kanştırmam yetmemişti; bir hafta ön- cesinden sıtma tabletlerini yutmaya başlamıştım. Mannheim'de Safınaz, orada ölecek, geriye dönemeyeceksin' yorumuyla, kahve telvesindcki alınya- zımı kahınce fısıldamış; son gün Ingrid Stockholm'den telefonla, "Orada ölme ve geriye dön' demişti. Çelebi Evliya"nın öğütleri kulakla- nmdayken, bu dehşet sözleri de şaşkın yürüyüşüme katıp uçağa girdim ki da- ha kendimi bulamamıştım. Arapça, Türkçe, Almanca açıklamalar, arka arkaya geldiler; aynı sesle çınladı üç dil. Fakat Türkçe, unutulmuş bir İs- tanbul gibi sıynlıverdi aralanndan. Sczgilerimi de kullanarak arkada bir yere taşınıp taşınamayacağımı ba- hane edip yanımdan geçen şık, alımlı hostesle konuşmayı denedim. 'Evet' diye yineledi, 'Yeşilköy'den sonra, sizi arkalarda bir yere ahnm, şimdı bir şeyler içmek istemez misiniz; soda, vis- ki, şarap filan...' Müslüman bir uçakta hem Türkçe hem de içki yasağı olacağını sanırdım. Güzel, seçkin Türkçesever hostes, bi- raz sonra dilediğinı içkiyi nazikçe ge- tirdi. Uygun bulduğu anda arkaya taşındım. Içkiler Arab Emirates ikra- mı olarak, Anadolu ve Mezopotamya geçilirken de süredurdu keyifle. Yedi yıl sonra, ilk kez vardığım Marmara ufkunda, bir bayana, 'Sev- gilim, Istanbul'a selam söyler misiniz?' dedim. Inerken, 'Olur' dedi gülümse- yerek. Özenli kullanıldığından olacak, iç- kiyi tadımlamadan önce, sırh bir kev- ser gibi akmıştı Türkçe ruhuma. Te- dırgınlik yetmişti, rahatlamıştım. 'Doğduğun yer değil doyduğun yer yurdundur' diyenlere derim ki: Dil in- sanın yurdudur. Gecikilince, değiştiri- lemeyen kromozom-gen gibidir o! Ya da özensizlikte, anlaşmadan çok aynlıkçı olan dil, belk: de bir tuzaktır! Evet söz hem denize hem insana ben- zer! StRECEK Marksizm. bir felsefe olarakkalacaktıry . vol artı Ririmin hasına felsefe ööret • Evet bir rejim çökmüştür. Ama Marksizmi suçlamakla, bütün günahı ona yüklemekle bir şey elde edilmez. Marksizm bir ideoloji olarak değil, bir felsefe olarak her zaman değerini koruyacaktır. Bugün, felsefe yapıyoruz derken, düşünce alanındaki süpermarketlerin oyununa gelmemek gerekiyor. Bağımsız ve gerçek felsefenin böyle oyunlardan uzak kalması gereken bir saygınlığı olduğu hiçbir zaman unutulmamahdır. ATİNA7A FELSEFE YOLCUUJĞU ARSLAN KAYHARDAĞ A lanlarla 16 kışıyi buldu. iki Türk de *• Norveç'ten gelip katıldı. Sempozyumumuz, yukanda adı ge- Türkiye'den Profesör Ioanna Ku- çen tapınağın çok yakınlanndaki Av- çuradi hem Dünya Felsefe Kurumlan rupa Kültür Merkezi'nde toplanacak- genel sekreteri hem de Türkiye Felsefe tı. Oraya geldiğimizde, toplantı salon- Kurumu Başkanı olarak özetle şunlan lan, oteli, yemekhanesi, kitaphğı ile söyledi: çok iyi bir bütün oluşturafı gösterişsiz "Dünyada felsefeden beklentiler fakat güzel ve kullaruşlı bir yapıyla artmıştır. Bu beklentilere cevap ver- karşılaşük. Güller içindeki bahçeleri mek, günümüzdeki olgulann düşünsel bakımlı. Sabah akşam kuş sesleri se- arka planma ışık tutmak gerekmekte- — o , vincimize sevinç katıyor. dir. Bu olgulardan üçü, dünya düze- Ötekiler, belirlenen konunun dışına Delfı'nin hemen yakınlannda deniz yjnde, özellikle Balkanlar'da önemli çıkmakta sakınca görmediler. Değer- ve tatil kasabalan var. Bir ara gidip sorunlar yaratıyor. ler felsefesi, etik, estetik, siyaset felsefe- gördüğümüz Galaksidi, bizde kısa bir Müliyetçilik akımlanndaki artışın si gibi konulan en soyut ve genel çizgi- ziyaretin güzel anıa olarak kalacak. yarattığı sorunlar karşısında temel in- leriyle ele alarak felsefı bilgilerinin ne Avrupa Kültür Merkezi'ni öyle be- san haklan ile kolektif haklar konu- kadar derin ve kapsamlı olduğunu ğendik ki Türkiye'de de böyle bir mer- SU nda bilgi eksikliği görülüyor. Bun- göstermekisteyenlervardı. kez niye olmasın diye, aramızda ko- dan dolayı çıkar çauşmalan ile çıkar- Dıkicaümıa çeken şeylerden biri ta- hak çauşmalan arasındaki fark ayırt navutlar 4*er, Romanyahlar 2 bikdiri okudular. Sempozyumun belirtilip saptanan ana konusu "Balkanlar'da felsefenin bugünkü durumu, gelişmesi ve sorun- lan" idi. Türk takımı olarak bu konu- nun sınırlan dışına çıkmadık. Takımı- mız genelde iyi idi. Bizim saptanan konunun dışma çık- tnamak için gösterdiğimiz özen Ama- vut felsefecilerde de görülüyordu.. nuşmaya başladık. Bursa'da, Bolu'da ya da Yalova, İznik gibi doğası, tarihi edilemiyor. zengin yerlerin yöresinde böyle bir Dinsel akımlar güçlenince, dinler, merkez pekâlâ yapılabilirdi. Bunun anlam bulunabilen tek yer sayümakta. için birtakım kuruluşlardan para yar- İnsan haklan, demokraşi ve serbest dunı sağlanabilirdi. Türkiye'yi, Tür- pazarekonomisiarasındailgikurulur- kiye'deki kültür etkinliklerini tanıt- ken yapılan yanhşlar da öncekilerde b l k l r i k l ld ibi öllikl f l f bilgi din, ideoloji ve felsefe ilişkisi bağla- mındaki sorunlarda yine epeyce ortak noktalar bulunuyordu. Diktatörlükten sonra yeni bir döne- me giren Balkan ülkeleri açısından bakıldığında ise durum şöyle gözükü- yordu: Evet bir rejim çökmüştür. Ama Marksizmi suçlamakla, bütün günahı ona yüklemekle bir şey elde edilmez. Marksizm bir ideoloji olarak değil, bir felsefe olarak her zaman değerini ko- ruyacakür. Bugün, felsefe yapıyoruz derken, düşünce alanındaki süper- marketlerin oyununa gelmemek gere- kiyor. Bağunaz ve gerçek felsefenin böyle oyunlardan uzak kalması gere- ken bir saygınlığı olduğu hiçbir zaman unutulmamahdır. Felsefe, kendi tari- hinden gelen ve bizzat insan varlığın- dan kaynaklanan gücü ve zenginliği ile sonsuza kadar sürecekü'r. Bir Bulgar felsefecinin bildiri konu- su şuydu: Çocuklar için felsefe. Bildiri, sempozyumun saptanan konusunun y makta, böyle merkezlerin çok yararlı olacagına işaret etmek isterim. 3. Balkan Felsefe Kurumlan Sem- pozyumu için Delfi Merkezi'ne gelen- lerin sayısı en azından 40 kişi idi. Türkiye'den gelenler, sonradan kaü- yp y ş olduğu gibi özellikle felsefı eksikliğinden kaynaklanıyor." Dön gün boyunca 31 bildiri okun- du sempozyumda, tarüşıldı. 12 bildiri ije başu Yunanlılar geüyordu. Türk- ]& 6, Bulgarlar 5, Yugoslavlar ve Ar- rihsel çizgideki ortak noktalann sanı- landan çok olmasıydı: Arnavut felsefeci Ziya Xholi'nin, ül- kesindeki düşünce tanhine değinirken Şemseddin Sami Fraşeri'nin (Osmanlı döneminin ünlü yazan Şemseddin . . Sami'nin) adını anmasını, Romanyah dışına çıkıyordu, ama ilgi çekiciydı. felsefecinin, tarihçi Dimitri Kante- Dünya felsefecilen bir süreden ben bu mir'den sözetmesini, onu ülkesinin bir düşünürü olarak göstermesini ortak noktalardan sadece birkaçı olarak an- mak isterim. Orta öğretimde felsefenin yeri ile konu üzerinde durmaya başlamışlar- dı. Bildirinin tartışılması, Türkiye Fel- sefe Kunımu'nun "Çocuklar için fel- sefe" adıyla bir birim oluşturmasına yol açtı. Birimin başma felsefe öğret- meni Etfkadaşımız Nuran Direk geti- rikü. Sempozyumda konuşulan diller ko- nusundan da söz etmek istiyorum: Bize, bildirilerin, İngihzce ya da Fransızca olarak hazırlanacağı, tartış- malann bu dillerle yapılacağı söylen- mişti. Buna genelde uyuldu. Ama Grek dostlanmız, Yunancayı oldukca sık kullanmaktan çekinmediler. Ev sa- hibi olarak, belki buna bir dereoe hak- lan da vardı. Ama çok iyi İngilizce ve Fransızca bilen dostlanmızın, sem- pozyumun ilkesine uyarak, Yunanca yerine bu iki dili kullanmalan daha uygun olmaz mıydı? Delfı'de toplanan 3. Felsefe Sem- pozyumu gerçekten olumlu ve başanlı geçmişti. Felsefe ve kültür ağırhklı böyle top- lanülann, çevremizi genişlettiği, bilgi- mizi arlürdığı, dostluklan pekiştirdiği, banş ve sevgi yolunda çok yararh ol- duğu herkesin ortak düşüncesi idi. Bildiriler gecikmeden yayımlamrsa, somut sonuç daha iyi ortaya çıkacak- tır. 4. Balkan Felsefeciler Sempoz- yumu'nun iki yıl sonra Romanya'da Bükreş'te yapılması karan alındı. Kapanıştan sonra bütün felsefeciler grup olarak Atina'ya otelimize geldik. Ertesi gün İstanbul'a dönmek zorun- daydık. Yunanistan'daki günlerimiz böylece sona eriyordu. (1) Agora, eski Yunanca "da "alan" demektir. Toplum yaşanu bvHün yönlenvle burada yo- ğunlaşırdı. BtTTİ POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Düşman Belli Olsun... Siyasal yaşamda bir bunalım başgösterdi mi, ya sıkıyö- netim gelir, ya bir darbe olur. Partiler kapatılır. Kendine göre 'siyasal huzur' gelir. Bu yıllardır böyle. Kaç parti kapatıldı, kaç parti çaptan düştü. Şimdi yeni bir oyun tezgâhlanıyor. Kapatılan siyasal partiler yeniden açılacak. Üzerinde durulan en önemli so- run CHP'dir. Öteki partilerden pek ses çıkmıyor, avantayı alacaklar belli. CHP'yi yeniden kurmak isteyenter birleştirici olacağını söylüyorlar. Bence yanılıyorlar. CHP şimdiye değin ne za- man birleştirici oldu ki? Cumhuriyet'ten bu yana kurulmuş olan partilere bakın, hemen, hepsi CHP'nin içinden çık- mıştır. Partide bir anlaşmazlık çıkıp, partiden ayrılmalar olunca, ayrılanlar, hemen karşıda bir parti kurmuşlardtr. Ta, başından alalım: Terakkiperver Fırka, Serbest Cumhuriyet Fırkası CHP'- nin kolları değil midir? CHP'den geri duran paşalar Kara- bekir Paşalar, Ali Fuat Paşalar, Rauf Beyler nereden çıkmışlardır? Serbest Fırka için anlatırlar; bir gün sofrada konuşulu- yormuş... Padişah varken biz onun muhalifleriydik. Şimdi biz iktidardayız, bizim muhaliflerimiz olacaktır. Acaba ne yapsak da bunu öğrenebilsek. Sofrada olanlardan çoğu, "Haşa, Paşam sizin muhalifleriniz olmaz.." deriermiş. Iç- lerinden biri. "Paşam, siz bakmayın bunların söylediklerine, sizin de muhalifiniz olmaz olur mu? Elbette vardır" diyesi olmuş. Bunun üzerine paşa da, : 'Salın Fethi'ye bir haber, gelsin bir parti kursun, dost düşman belli olsun!.." Fethi dediği en yakın arkadaşı Fethi Okyar'dır. Dışarıda elçiliklerden birindedir, haber salmır, gelir partiyi kurar. İlk seçimlerde de dost düşman belli olur, Izmir'de resim- ler yırtılıp yerlere atılınca hemen kapatılır. Oysa Serbest Fırka'da Ata'nın kızkardeşi bile vardır. Yıllar sonra Demokrat Parti'nin kuruluşu vardır. Dünya- nın koşulları karşısında bir partin'ın kurulması zorunluluğu doğar. Ismet Paşa, kaç kişiye başvursa istediği gibi yanıt alamaz. Sonunda Celal Bayar'ı gözüne kestirir. Çünkü Ra- uf Bey, parti önerisine, "Paşam, siz hep iktidarda, biz hep muhalefette mi olacağız" demiştir. Parti içinden dört kişi çıkar, bir önerge verirler, Dörtlü Takrir'le Demokrat Parti kurulur. DP, nereden çıkmıştır?Oda CHP'nin içinden değil mi?" Bir süre sonra CHP gitmiş, içinden çıkan DP iktidar ol- muştur. Daha sonra kurulan partiler birer birer çökmüşse de CHP, hizmetlerinden ötürü ayakta kalabilmiştir. Demokrat Parti kapatıldığı halde CHP'ye elleşen olmamıştır. Ancak 12 Eylül'de darbeci paşalar CHP'yi kapatmışlardır. CHP yeniden kurulmak isteniyor. ölüsü canlandırılacak... SHP 1 - de umduklarını bulamayanlar, ölüsünden yararlanmak is- tıyorlar. DP'nin mirası da böyle olmadı mı? Yaklaşık elli yıl içinde DP, kaç adla, kaç parçaya bolündü? Kaç döl verdi? BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ Belli bir amaca ulaşmak için direnç- lc sürdürülen eylem- lerin tümü. 2/ Bii- Sk kent serserisi... am dinine göre haram sayılan faiz. 3/ Burun iltihabı... Elli şiniklik tahıl öl- çeği. 4/ Bir renk... Kimi hayvanların ensesinde bulunan uzun kıllar. 5/ Üstü toprakla örtülü sa- man yığını... Atlas Okyanusu'nda Por- tekiz'e ait takımada. 6/ Iğdiş edilmiş hayvan. 7/ Uluslararası Para Fonu- nun simgesi... Çok hızlı seslendiril- mesi gereken parça ya da bölüm için kullanüan muzik terimi. 8/ Eskimo- lar'ın kendilerine verdikleri ad... Su. 9/ Tann'nın insan ruhlannı yarattı- ğı zaman... Duz ve geniş arazi. YUKARTOAN AŞAGlYA: 1/ Hint muziğinde kullarulan yaylı bir calgı. 2/ Geminin zinciri topla- yıp demirini kaldırmaya hazır bulunması... Balçık. 3/ Bir ili- miz... Topraklan güzel kokulu bir ağaç. 4/ Tevfik Fıkret'in, şimdi müze olarak kullanılan evi... Akıl. 5/ Bonıdan kol almakta kul- lanılan bağlantı parçası... Seçkin. 6/ Şarkı, türkü... Tann'nın insanı kendi bağışlamasından yoksun bırakması. 7/ Aristote- les'in şiir anlayışından alınan ve sanat yapıtını dünyanın bir tak- lidi olarak tanımlayan terim. 8/ Bir gösterme sıfatı... Müzikte sekiz sesten oluşan dizi. 9/ Tören ve alaylarda padişahın ya da vezirin yanında yüruyen görevliler... Bolmeli göcebe çadın. İLAN KADİRLİ 1. KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Mahkememizden verilen 27.12.1990 gün ve 1981/29 esas 1990/ 548 sayıh kararı ile Kadirli Öksüzlü Köyü 170 numaıalı parsel aleyhine Maliye Hazinesi Mustafa Şeker ve arkadaşları tarafından davalılar Veli oğlu Mehmet Çolak mirasçılan ve şeriki aleyhine açılan tespitin iptali ve tescü davasımn yapılan yargüaması sonunda yukanda larih ve numa- rası yazılı karar ile davacı Maliye Hazinesi ve müdahillerin davalan- mn reddine, davalılar Abbas Gök, Fadime Çolak ve şerikleri adlan- na hisseleri oranında tapuya tescilıne dair verilen karar taraflardan Mehmet Keleş, Mustafa Abdurrahman Hacıbülbül Şeker, Ahmet Şe- ker, Fettah Aygün (Ongun), Ali Saçıkara, Mustafa Ongun, Ali Alıç, Mehmet Alıç, Ahmet Alıç, Abdurrahman Alıç, Şaban Acıbucu, Ali Yörük, Kamil Apak, Mehmet Şeker, Mehmet Çetin, Mehmet Ahç, Osman Yörük, Osman Sallı, Ahmet Şeker, Ümmü Kara, Hüseyin Kara, Hakkı Kara, Ayse Kara, Ali Kara, Durdu Kara, Vezir Kara ile Hatice Kara'ya tebliğ edilemediğinden mahkememiziıı mütefferrik 17.6.1992 tarih 1981/29-1990/548 sayılı kararı ile adı geçenlere mahkeme hük- münün ilan suretiyle tebliğ edilmesine karar verildiğinden anılan ka- rar gereğince adı geçenlere mahkeme karannın ilan tarihinden 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı ilanen tebliğ olunur. 17.6.1992. Basın: 48466 T.C. TOMARZA KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN Duruşma Günü: 26.8.1992 Dosya No: 1983/4 Davacı Maliye Hazinesi ve Ismail Gökbulut tarafından davalı Gü- lizar Demir, Süleyman ve Kurbani Eren ve arkadaslan aleyine açılan (Toklar Köyü, Kayabaşı mevkiinde kain, 365 parsel sayıh taşınmaz hakkında) tespite itiraz davası yapılan yargılama sonunda karara bağ- lanmış olup Hazine tarafından temyizi üzerine Yargıtay 7. H.Ksince bozulmuş bozma ilamı tebliğ edilmesı için Şerife ve Hanife'den olma 1937 Klu Gülsen Eren ve Kurbani ve Güljen'den olma 1979 Klu TUrgut Eren'in tüm araştırmalara ragmen adresleri tespit edilemediğinden bu şahıslann duruşmaya gelip Yargıtay ilamına karşı beyanda bulunma- lan, delilleri varsa belgeleri ile ibraz etmeleri ya da kendilerini bir ve- kil ile temsil ettirmeleri, aksi takdirde Yargıtay ilamına karşı diyecek- leri olmadığı kabul edilip yargılamaya devara olunacağı ilanen ihtar ve tebliğ olunur. Basın: 48681
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle