Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31TEMMUZ1992CUMA
12 DIZIYAZI
Büyükelçiler, Başbakan Demirel ile yaptıklan görüşmede çözüm için görüşlerini açıkladılar
Odününkarşılığıbarış olacak
KIBRIS BARIŞ
HAREKÂTI
VE SONRASI
ECMEL BARUTÇU
Müezzinoğlu'nun devrcye girmesiy-
le bu iki dairenin ayn olmasının sakın-
calannın da ötesinde daha kötü bir
durum meydana gelmişti. Eskiden ay-
n dairelerin faalıyetlerinden hıç değilse
bakanlık olarak bilgi sahibi olurduk.
Halbuki Ziya Müezzinoğlu'nun kur-
duğu teşkilatın yapüğı işler bizım ta-
mamen bilgjrniz dışmda cereyan edi-
yordu. Siyasi davayı yüriiten kadro
olarak Kıbns'ta ekonomik alanda ya-
ratılan emrivakilerin uluslararası
alandakı olumsuz etkileri ile karşı kar-
şıya kalıyorduk. Siyasi yönden merha-
îeler katetmiştik. Bu yoldan meseleyi
ı bir an evvel döndürmekle
mümkün olabilirdi. Rumlar bütün
ümitlerini bu çarkı döndüremeyeceği-
mize bağlamışlardı. Kıbns Türkleri-
nin eskiyi arayacak hale gelecekleri
günü bekbyorlardı. Siyasi çözüm için
öncebkle bu ümidi yıkmak lazımdı.
Bunun için Kıbns Türk toplumunun
ekonomik durumu hariciye olarak bi-
zi çok ilgilendiriyordu. Halbuki bu
alanda olan biten bütün işler bizim dı-
şımızda cereyan ediyordu. Müezzi-
noğlu'nun teşkilaünın kontrolümüz
altına almak için yaptığımız girişimler
Irmak hükümeti zamanında sonuç
vermemişti. Melih Esenbel Dışişleri
Bakanı olarak bu konuya parmak
basmıştı ve farkında olmayarak Milli
Güvenlik Kurulu toplanüsında Müez-
zinoğlu'nu hırpalayan bir kâğıt oku-
muştu. Farkında olmayarak diyorum,
zira Esenbel, kendisi için sırf bilgisi ol-
şun diye kısa adı KİPİG olan Kıbns
İcra ve Planlama Grubu Başkanı
GündüzTunçbilek tarafından hazırla-
nan bir kâğıdı Milli Güvenlik Kurulu
toplantısında konu açıbnca abp oku-
muş ve sonra bakanbğa geldiğinde,
- Ne yapünız, bana zehir zemberek
bir yazıyı okuttunuz. Karşımda otu-
ran Ziya Müezzinoğlu'nun renkten
renge girdiğini gördüm, diyerek kâğıdı
hâarlayan arkadaşm kendisini neden
ikaz etmediğini sormuştu.
Belki, Esenbel, öyle demesine rağ-
men bu kâğıdı bilerek okumuştur.
Çünkü kanaatimiz bu kâğıdın okun-
masından sonra Müezzinoğlu'nun ar-
ük görevine devam etmek istemeyece-
ği merkezinde idi. Bu kanaatimiz
gerçekleşmediği gibi, Müezzinoğlu'-
nun teşkilatını Dışişleri Bakanlığı'na
bağlamak için Esenbel'in ve bakanb-
ğımızın çabalan kabine içindeki ve dı-
şındaki mabyecilerin Müezzinoğlu'-
nun etrafında gösterdikleri dayanışma
nedeniyle neüce venmedi ve bu amaçla
bakanbğımız tarafından haarlanan
kararname Başbakan Yardımcısı Zey-
yat Baykara'da takıldı kaldı.
Ekonomik keşmekeş
Çağlayangil Dışişleri Bakanı oldu-
ğunda. Kıbns'taki Türk toplumunun
ekonomik alanda içine düştüğü keş-
mekeşi ona da izah ederek, bu duruma
bir çare bulunmasını, davanın selame-
ti yönünden kendisinden istedik. İlk
sözü,
- O halde, Müezzinoğlu'nu bu gö-
revden alabm, oldu.
Oysa konu bir şahıs meselesinden
ziyade bir teşkilatlanma meselesi idi.
Müezzinoğlu'nun yerine kim gelirse
gelsin mevcut teşkilat aynı şekilde ça-
bşüğı sürece bir şey değişmeyecekti.
Çağlayangil, Başbakan Yardımcısı
Turan Feyzioğlu ile birbkte İzmir'e gi-
diyordu. Benden bir not istedi. Kıb-
ns'ta Türk bölgesinde işler neden kötü
gitmişti?
- Beyefendi, dedim, ekonomik ko-
nular benim dairemin sahasına gir-
mez. Biliyorsunuz ben siyasi vechesiy-
le.meşgulüm işjn. Ekonomik yönü
KİPİG dairesinindir. Söyleyeyim or-
daki arkadaşlar istediğiniz notu size
hazırlasınlar.
- Hayır, ben senin hazırlamanı isti-
yorum, dedi.
Anlaşılıyordu ki. Çağlayangil işin
siyasi ve ekonomik yönleri arasındaki
üişkiye benim is'ediğim açıdan bakı-
yordu. Buna memnun olmuştum.
Notu havaalanına yetiştirdim. Fey-
zioğlu ile meseleyi uçakta görüşeceğini
anladım.
Izmir dönüşünde Çağlayangil ile
görüştüğümüzde, bana,
- Ecmel, bu iş kolay obnayacak, de-
di.
Sonunda bütün sıkınü Feyzioğlu'-
nun üzerine yıkıldı. Müezzinoğlu'nun
bıraküğı mirası temizlemek Feyzi-
oğlu'na düştü. Ama bu arada geçen ve
bir daha ebmize gecmeyecek olan za-
manın kayıplannı telafı etmek imkânı-
nı bulamayacakük. Siyasi dava eko-
nomik yönden yaralanmıştı.
Yağmalar önlenememişti.
Sinai tesisler çabştınlamamışü.
Turisük tesisler açılamamıştı.
Kurulan holdingler hep zarar edi-
yordu. Nasıl etmesin ki ortak Türk
kuruluşlan zaten Türkiye'de zarar et-
mekle tanınmış kuruluşlardı.
Devlet Deniz Yollan zaranna çabş-
mıyor muydu?
Türk Hava Yollan zarar etmiyor
muydu?
Liberal bir ekonomi içinden gelmiş
bir topluma. zarar eden devlet kuru-
luşlan ile yardım eli uzatmanın netice-
si kısa zamanda görüldü.
Varsın üç beş kişi zengın olsun ama
Kıbns Türk toplumunun ekonomisi
ah^tığı düzen içinde süratle yoluna gir-
sin diye düşünüp ona göre hareket
elmesi herhalde daha az zararlı olur-
du.
Rumlann ümit bağladığı dağlara
kar yağdıramamıştık.
Halbuki dava kısa yoldan böyle te-
mizlenecekti.
man tahdidi konsa fazla konuşanlann
tabii sözü kesilmiyor ve böylece disip-
linli hareket edenlerin aleyhine handi-
kaplar doğması gjbi haksız durumlar
da oluyordu. Bu kabil toplanülan ba-
zen bakanlann kendisi sırf büyükelçi-
leri tanımak için dışarda yaparlardı.
Bölge bölge büyükeîçileri bir ziyaret-
ten bilistifade belirli merkezlerde top-
larlardı. Bunlardan biri Çağlayangü'-
in ilk bakanbğı sırasında Brüksel
Büyükelçiliğimiz ikametgahında ya-
pılmıştı ve ben de Çağlayangü'e refa-
kat ettiğim için bu toplanüda bulun-
muştum. Büyükelçiler uzun konuşma-
lar yapülar, onlan sabırla dinleyen
ye indirmiş vaziyette idi. Hatta onun
bu hâ*lini Yunanistan'ın eski Ankara
Büyükelçisi Cunis, Cenevre'deki bir
buluşmamızda dile getirerek, "Kamu-
ran Gürün dokuz aydan beri Siyasi
Daire Genel Müdürü olarak bana bir
defa bile gelmedi" diyerek hayretini-
ifade etmişü. Gerek Esenbel gerekse
Çağlayangil bu durumu biliyorlardı ve
onun Aüna'dan gönderdiği yol göste-
rici tarzdaki mesajlannı hoş karşılamı-
yorlardı. Atina Büyükelçimiz ise ken-
dısıne karşı olan bu tutumun merkez-
deki arkadaşlanndan ileri geldiği
şekünde yanhş bir inüba alünda idi.
Bu durumdan dolayı mı yoksa : Kıb-
Çağlayangil sağ tarafına oturan NA- ns meselesindeki yanlış algılamasın-
TODaimiDelegemizMuharremNuri dan ötürü mü pek bilemiyorum 1975
Birgi'ye bir pusula uzattı. Üzerinde
"Bunlar hep böyle midir?" diye yazı-
bydı. Muharrem Nuri Bey kâğıdın
arka yüzüne "Kamuran Gürün hariç
hep böyledirler" diye yazıp Çağlayan-
gil'e verdi. Bununla anlatmak istedi-
ğim şu ki Kamuran Gürün bakanhkta
sözüne hakikaten kıymet verilen bir
büyükelçiydi ama bu defaki teklifleri
arabk ayında"NATO Bakanlar Kon-
seyi toplanüsı münasebeüyle Brüksel'-
de Yunanblarla görüşmeden önce
kendi aramızda yaptığjmız bir toplan-
tıda bana "Ecmel bir şeyi unutuyor,
Türkiye'nin bir dış politikası vardır ve
Kıbns meselesi onun bir parçasıdır"
diye hışımla çıkışta bulundu. Sanki biz
merkezde Kıbns meselesinden başka
1 ürkiye'de Kıbns konusunda bir şey yapılamıyorsa bunda
hükümetin oluşum tarzının rol oynamakta olduğu anlaşılan dışardan
k iyi takip edilemiyordu. Oysa, merkez olarak o zamanki hükümete
Kıbns meselesini bütün vechelenyle konuşabiliriz" dedirtebilmek
için dört ay göbeğimizçatlamıştı. Amerikan Kongresi'ni
etkileyebilmek için bunu hükümete uzun uğraşlardan sonra
söyletebilmiştik.
Türkiye'de yetkililer, 1975 ocağın-
da, 300 küsur sınai tesis çabşmaktadır
diye ayak üstünde gazetecilere beya-
nat verirken sadece üç beş tesisin çabş-
makta olduğunu Prof. Suat Bilge ile
birlikte bizzat gözlerimizle görmüş-
tük.
Sonunda Müezzinoğlu, Turan Fey-
zioğlu ile birlikte Kıbns'a yapıtığımız
birinci ziyarette görevıni bırakü ve se-
natörlük için adaybğını koydu. Ken-
disini bir defasında Bakanbİc Kurulu'-
na izahat verirken dinlemiştim. İzah-
lanna ve konuşmasına hayranlık
duymamak mümkün değildi, ama da-
va öyle bir davakı sözle değil eserle
kurtulabilecek bir dava. Eser ise orta-
da yok.
bakanlık makamında iltifat görmü- bir şey düşünmüyormuşuz ve her şe-
yordu. yin önüne Kıbns meselesini koyuyor-
Büyükelçiler toplanüsı Türkiye'ye muşuz gibi konuşarak beni eteştirdi.
ne getirebilir? Bu suale biz merkez ola- Belli oluyordu ki merkezdeki duru-
rak olumlu bir cevap bulamadığımız mu bilmiyordu. Bunu anlayan Çağla-
için toplantı yapıbnasında bir fayda yangil, "Canım bu kadar büyütmeye
görmüyorduk. Ancak Kamuran Gü- gerek yok" diyerek kendisini yatıştır-
rün'ün tekliflerine merkez olarak karşı dı.
çıkan bir tutumumuz da yoktu. Karşı Türkiye'de Kıbns konusunda bir
mukavemet söylediğim gibi bakandan şey yapılamıyorsa bunda hükümetin
geliyordu. Bununla beraber Çağla- oluşum tarzının rol oynamakta oldu-
yangil sonunda böyle bir toplanü yap- ğu anlaşılan dışardan pek iyi takip edi-
mayı kararlaştırdı. Belki de, 1965 yı- lemiyordu. Oysa, merkez olarak o
bndaki tecrübesi dolayısıyla bu top- zamanki hükümete "Kıbns meselesini
lanunın iç politika bakımından yararb bütün vechelenyle konuşabiüriz" de-
olacağını düşünmüştü. Toplantıya 15 dirtebilmek için dört ay göbeğimizçat-
kadar büyükelçi katıldı. Görüşmeler lamıştı. Amerikan Kongresi'ni etkile-
sırasında derhal iki grup beürdi. Bir yebilmek için bunu hükümete uzun
lesi hakkındaki karann kabulünden
sonra, acaba bundan sonra ne yapabi-
b'riz diye eski Yunan Daimi Delegesi
Karayannis benimle görüşmek istedi.
Beraber yemek yedik ve konuştuk.
Bana çok ilginç bulduğum bir söz söy-
ledi. "Kıbns meselesi halledibrse Tür-
kiye'nin bütün ağırbğı ile Ege sorunla-
n üzerine yükleneceğinden korkuyo-
ruz" dedi. Bunun anlamı açıktı.
Yunanistan Kıbns meselesini hallet-
mek istemiyordu. Silahlanmasırun
nedeni Ege ile ilgili idi. Ege'de Tür-
kiye'ye karşı bir caydıncıbk gücüne
ulaşmak ve bu gücün kendisine vere-
ceği güvene kavuşmak istiyordu.
Çağlayangil, büyükelçilerimizin bu
noktadaki görüşlerini öğrenmek için
bu suali sormuştu. Ama tuttuğu notla-
nna bu noktada şifa olarak bir şey ek-
leyemedi.
Son ağızdan öğrenmek için
Çağlayangil, Türkiye'nin içinde bu-
lunduğu durumu ve mevcut iç siyasi
konjonktürü büyükelçilere anlatmadı.
Bunu onlann kendisinden değil de
başbakanın ağzından öğrenmelerini
tercih etti.
Demirel, çözüm için ödün verilmesi-
ni öneren büyükelçilere,
- Karşılığı ne olacak, diyordu.
Onlarda,
- Banş olacak diyorlardı.
Denurel'i dinledikten sonra herke-
sin ayağı yere değdi. Koalisyon hükü-
metinin oluşum tarzı her şeyi engelli-
yordu.
Büyükelçilik toplantısını içeriğinin ga-
zetelere aksetmemesi tabii herkesin
temennisi idi, ama buna mani obnanın
müşkilatını da keza herkes biliyordu.
Nitekim, ertesi günü bir gazete bir kıs-
mıru ismen zikretmek suretiyle büyü-
kelçileri afışe etti. Konuşulanlan bir
iki cümle ile o kadar güzel özetle di sa-
dece bu durum, bunu içerden birinin
gazeteye verdiğinini göstermeye kafi
idi. Tabii bu hoşa gitmeyen bir durum
yarattı.
Yunanistan ile göruşmelerin yeniden
başlaması ve toprak konusundaki ilk
teklifın Rumlarca yapılmasının Yuna-
nistan tarafından İcabul edildiği bir sı-
rada Türkiye'nin iç dunımunu böyle-
sine açığa vurmanın davaya yapacağı
zarar aşikar idi. Yunanistan'la vardı-
ğımız mutabakau tam yürürlüğe geci-
Savaşsonrası yağmalarönlenememiş, sınaitesisleraçüamamış, turistik tesisler hizmetesokulamamıştı
1975 araük ayında Ankara'da bir grup karşı tarafa ödün vermek suretiy- uğraşlardan sonra söyletebilmiştik.
le Kıbns'ta derhal banşçı bir çözümebüyükelçiler toplanüsı yapıldı. Kıbns
konusunda yapılan bu toplanünın
benzeri 1965 ve 1968 yıllannda da ya-
pılmıştı. 1965'teki toplanü Adalet Par-
tisi iküdan sırasında Birleşmiş Millet-
ler Genel Kurulu'nda kabul edilen
karardan sonra vuku bulmuştu. Bu
defaki toplanü da gene BM Genel Ku-
rulu'nda 1974'te Ecevit hükümeti
zamanında kabul edilen karardan
sonra ve Demirel'in başkanlığındaki
dörtlü koab'syon sırasında yapılıyor-
du. Kıbns konusunda bu şekilde biı
toplanü yapılması için dışardaki bü-
yükelçilerimiz arasında yalnız Atina
Büyükelçimiz Kamuran Gürün'den
öteden beri teklif abyorduk. Atina Bü-
yükelçimiz bu talebini Kıbns olayla-
nndan sonra ve özellikle Ecevit hükü-
meünin istifasını müteakip kurulan
Irmak hükümeti sırasında sık sık ileri
sürüyordu. Zaman zaman bakanbğa
gönderdiği bu yoldaki tekbflerine za-
manın Dışişleri Bakanı Melih Esenbel
iltifat etmezdi. Zaten garip bir durum-
dur, ne zaman Türkiye'de bir hükü-
met değişikb'ği olsa ve yeni bir dışişleri
bakanı işbaşına gelse dışardaki büyü-
kelçilerimizden merkeze istişare için
geleyim diye teklifler gelir. Bunlann
ardında daha ziyade "şahsi' sebepler
yatardı ama Kamuran Gürün'ünkün-
de böyle bir neden yoktu. Ancak bu
yoldaki tekliflerine EsenbePden sonra
Çağlayangi! de ilk önce karşı çıktı. As-
hna bakıhrsa, Merkez olarak bizde bu
şekilde toplantılar yapılmasına taraf-
tar degildik. Çünkü büyükelçilerin top-
lantılanndan bir şey çıkmıyordu. Bu
toplantılar sadece laftan ibaret kalı-
ulaşılmasından yana olduklannı be-
brttiler. Asbnda herkesin arzusu mese-
lenin bir an evvel banşçı şekilde çözü-
mü idi ama Türkiye'nin iç politik
durumunun ödün konusunda adım
atmaya pek imkân vermediğini bazr
büyükelçiler daha iyi takdir ediyordu.
Hele Dışişleri Bakanbğı yapmış olan
Melih Esenbel bunun ne kadar güç ol-
duğunu pek iyi biliyordu. Kıbns hare-
kaü sırasında fazla toprak ele geçiril-
mişti ve bu fazlabğın iki taraf arasında
yapılacak müzakerelerde koz olarak
kullanılabileceği düşünülüyordu. Bu-
nunla beraber, evdeki hesap çarşıya
uymadı ve "Kan akıülarak alınan top-
rak geri verilmez" anlayışmdan hare-
ket eden Milb' Selamet Parıisi'nin tu-
tumu ne Ecevit hükümeti sırasın-
da bir hareket serbestisi verdi.
Savaşır gibi
Büyükelçilerden ikisi Kıbns hareka-
tı sırasında çok güç şartlar alünda gö-
rev gördüler. Asaf Inan Kıbns'ta ade-
ta cephede savaşır gibi idi. Kamuran
Gürün ise Atina'da tamamen düşman
bir çevre içinde kalmışü. Kurtuluş sa-
vaşımızda Anadolu'da ve şimdi Kıb-
ns'ta Türkiye'den dayak yiyen Yuna-
nistan'da megalo idea ile yanıp tutu-
şan Yunan milleti büyük bir aşağılık
duygusu içinde Türkiye'ye ve Türk
milletine karşı derin husumet besbyor-
du. Biz Ankara'da Yunan Büyükelçi-
sine ne kadar nazık ve dostça davranı-
yorsak onlar Atina'da bizim büyükel-
çimize karşı muhakkak ki aynı hisler
Ankara'daki büyükelçiler toplantı-
sında yukarda belirttiğim gibi Kıbns
meselesinde ödün vermek suretiyle
Yunanistan'la bir harbin önlenebile-
ceği, Yunanistan'ın silah saün almak
için büyük meblağlar harcadığı, Tür-
kiye'ye saldıracağı, Türkiye'nin Ame-
rikan ambargosu yüzünden zor du-
rumda kalacağj ileri sürüldü. Was-
hington Büyükelçimiz Melin Esenbel
bu görüşlere toplu bir cevap verdi ve
Türkiye'nin Yunanistan silahlanıyor
diye çekinmesi için sebep olmadığını,
Türkiye'nin Yunanislan olmasa da
bulunduğu coğrafı mevki itibanyla
kuvvetli olmak zorunda olduğunu be-
brtip, "Türkiye olarak Yunanistan'ın
hakkından gelemeyecek isek o zaman
zaten her şeyi bırakabm" dedi.
Çağlayangil büyükelçiler toplantı-
sında bu şekilde bir gruplaşmanın ola-
cağını tabiatıyla biliyordu. Onun için
böyle bir münakaşanın içine girmek-
tense herkesi dinlemeyi tercih ediyor-
du. Büyükelçilerin konuşmalanndan
sonra onlardan bir suaün cevabını is-
tedi:
- Yunanistan Kıbns meselesinin
halbni gerçekten istiyor mu?
Çağlayangil, "Bizim tutumumuz
belli, pekala ama Yunanistan'dan ne
haber" deyip büyükelçilerden bu sua-
lin cevabını istiyordu. Merkez olarak
biz de bu noktanın aydınlaülmasını is-
.iyorduk. Bu noktada asıl Kamuran
Gürün'ün söyleyecekleri obnalı diye-
rek büyükelçiler topu hep ona attılar.
Çağlayangil bu suab boşuna sorma-
mışü. Bu şüpheyi zihnine ben soktum.
1975 sonbahannda BM Genel Kuruluiçinde değildiler. Atina büyoikelçimiz
yordu. Sözü alan saatlerce konuşarak de herhalde bu nedenle olacak Yunan münasebeüyle New York'ta bulundu-
kendini göstermeye çalışıyordu. Zc Dışişleri Bakanlığı ile temasıru asgari- ğumsırada genel kurulda Kıbns mese-
receğimiz bir zamanda Türkiye'nin
böyle sallanmakta olduğu intibaını
vermek kötü oldu ve pek çok kimseyi
üzdü. Hatta gazetede isimleri zikredi-
lenlerden Turgut Menemencioglu
haklı olarak duyduğu üzüntü>ıie dile
getirerek Çağlayangil'den bu haberin
tekzibini istedi. Çağlayangil,
- Canım herhalde bu garsonlarin işi
olacak, diye atlatmaya cabşü.
Halbuki iki gün devam eden toplanü-
da söylenen bunca sözleri iki cümle ile
bu denb güzel özetlemek garsonlann
hara değildi. Bunu muhtemelen büyü-
kelçilerden biri sızdırmıştı. Çünkü içle-
rinde birbirini çekemeyenlerin olduğu
söyleniyordu. Nitekim, gazete muha-
birinin hariciyedeki yakın arkadaşlan-
na söylediği budur ve şayet bakanlık
mensuplannın bu yüzden başı dertte
ise haberi sızdıran büyükelçinin ismini
vererek merkezdeki arkadaşlan töh-
metten kurtarmaya haar olduğunu da
bir arkadaşımıza ifade etmiştir. Netice
itibanyla büyükelçiler toplanüsı hiçbir
fayda vermeden bitti. Ustebk bence
zaran da oldu. Türkive'nin taviz ver-
mesi lazım geldiğinı savunanlann bulun-
duğunu Türk basınından gören Rum-
lann Türkiye'ye yapacağı toprak
konusundaki teklifıni en aşağı seviye-
de tutmaması için sebep kalmıyordu.
Nitekim muhtemelen bu nedenledir ki
Rumlar toprak tekliflerini yaparken
% 20 orarunı ileri sürmüşlerdir. Hal-
buki Klerides daha önce % 27'ye ka-
dar çıkmıştı. Büyükelçiler toplantısı-
nın zaran bence bunda görülmüştür.
Eğer bu toplanü yapılmamış olsaydı
neıice farklı olabilirdi.
StRECEK
ANKARA/AWKA I
MÜŞERREF HEKİMOĞLU !
Şaştosı ÇHdnHderKimi zaman karar veremiyor insan. Bir güzelliği sev-
mek mutlu bir olay, ama bir de yitirmek var! Güzel bir kent,
güzel bir kıyı, güzel bir sokak, bir ev hızla yok oluyor, gü-
zelliğin yerinde şaşılası çirkinlikler oluşuyor. O güzelliği
tanımasaydık çirkinlikler gözümüze böylesine batar mıydı
acaba? Istanbul'dan Ören'e dönerken şoför arkadaşa sor-
dum geçen gün: ı
- Gemlik'i nasıl buluyorsun? j
Anlam veremedi soruma. Hakkı var. Orhan Veli o dizele-
ri yazdığı zaman şoför arkadaş dünyamızda değildi belki
de. "Gemlik'e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma" di-
zelerini okuyan gençler belki de sevgili ozanımıza şaşırı-
yor şimdi! Güzellikler değil çirkinlikler şaşırtıcı boyutlarda!
Çevre sevgisi diyoruz, ağaç sevgisi, doğa sevgisi diyoruz,
turizme ümit bağlıyoruz ama doğanın ırzına geçmekten
geri kalmıyoruz ki hiç! Gözlerimden utanıyorum kimi za^
man, neler görüyorlar!
Göcek'ten bir mektup çok üzdü beni. Okuyunca siz de
üzülürsünüzsanırım: ,
"Sayın Hekimoğlu, j
Doğayı, yeşili, güzeli ve çevreyi seven bir kişi olarak fâ-'
nıdığımız size Muğla ilinin Göcek beldesinde yaşanan
doğa kıyımını bildirmeyi görev sayıyorum. Göcek'i bilme-
yen, hatta hiç görmeyen kişilerce çizilen imar planı güzel
kıyılarımızı, zamanta oluşmuş yeşil dokuyu, turizmi, deni-
zimizi ve ekolojik dengeyi mahvediyor. Belediyemizin
vurdumduymazlığıyla birlikte salt oy ve yakın çevre çıkar-
ları için hareket eden belediye başkanı, hiçbir yetkiliyı ve
turizmciyi dinlemeden kıyımı sürdürüyor. Yeşil doku yok
oluyor. Yanlış imar planlamaları sürüyor, deniz doldurulu-,
yor, karşı çıkanların işine son veriliyor ve deniz lağımlarla
pisleniyor. Olanlan duyurmak için sesimiz yeterli olamı-
yor, tümüyle yat turizmine hizmet veren Göcek'i bu kıyım-
dan kurtarmak için yardımınızı bekliyoruz.
Bu tür mektuplar çoğalıyor giderek! Elbet sevindirici bir
olay, basınımıza güven yitirilmiş değil henüz! Ancak kimi
mektuplar gerçek adreslerine ulaşmıyor galiba! Biz yazı-
yoruz ama kıyım sürüyor, kıyı yağmacılığına, salt oy almak
ya da yakın çevreye çıkar sağlamak çabalarına son verile-
miyor! Acaba neden verilemiyor? Muğla Valiliği'nden
başlayarak her düzeyde yöneticilerin yanıtlaması gerekir
bu soruyu. Çevre Bakanlığı, Turizm Bakanlığı dekor kuru-
luşlar değil. Çevre Bakanlığı belli nedenlerden kuruldu,
çalışmaya başladı. Çevreyi kirleten, turizmi baltalayan
davranışlara seyirci kalması düşünülemez. Bir bakanlık
işlerlik kazandıkça, etkisini, yetkisinihissettirince varlığını
kazanır değil mi?
Göcek yerel yönetim başkanını tanımıyorum, ama baş-
ka başkanlan yakından tanıyarak vardığım bir gerçek var.
Kültür varlıklan, doğa güzellikleri ve özellikleri olan ilçe
ve beldelerde yerel yöneticiler belli bir kültür birikiminden
yoksun kişilerse böyle olaylardan kaçınmak kolay değil.
Yazı, çizi, tepki, uyarı yetmiyor. Örneğin önce kanalizas-
yon diyor, denizin kirlenmesine önem vermiyorlar. Ekolo-
jik denge bozulursa neler olacağını hesaplayamıyorlar.
Eski bir kilise ya da uygarlık yapıtının yanında bir gökde-
len yükseltmekten geri kalmıyorlar. Eski bir sokağın, bir
çarşının özelliğini yitirmesine aldırmıyorlar. Toplumda da
belli bir duyarlık yoksa kaçınılmaz olaylar bunlar. Bu gidi-
şimde de gördüm, Park Otel yapısı bir diken gibi boy veri-
yor Ayazpaşa da. Sonra çevredeki eski evleri onarmaya
karar veriliyor. Heybeliada'dan Bostancı'ya dönerken gü-
zelim kıyılardaki taşlaşma karşısında taş kesiliyor insan!
Bir dantel sökülmüş de betonla kolalanmış gibi. Göcek'te
de aynı işlem şimdi! İnsan yaşamı giderek uzuyor ama
yüzytldan öte yaşamak olası değil hala. O zaman yüz ytl-
dan sonra yaşayacak kuşakları da düşünmek gerekmez
mi? Bu güzel doğanın, bu zengin kültür varlıklannın yüz
yıllık sahipliğini iyi değerlendirmek, gelecek sahiplerinin
de yararlanabilmesini sağlamak gerekmez mi? Ayvalık'ın
çıkış yolundaki çamlığın benim kuşağımın ilkokul çağında
diktiği fldanlardan oluşmasını coşkuyla düşünürüm her
zaman. Oysa bir de kesilen zeytinler var! Kaç ytllık ağaç-
lar, onlan da kaç kuşak önce bu kıyılarda yaşayanlar dik-
miş, ürünlerinden gelecek kuşaklar yararlansın istemiş!
Şimdi kesip arsasından yararlanıyorlar. Sonrasını'hiç dü-
şünmüyorlar! Oysa zeytin ve zeytinyağı giderek değerle-
niyor, sağlıklı beslenmenin vazgeçilmez bir ürünü olarak
yer alıyor mutfaklarımızda."
• • • • '
Göcekli okurum doğa yağmasını saptayan fotoğraflar da
yollamış bana. Buldozerleri belleğimde, yüreğimde his-
settim neredeyse! Mavi yolculuklarımm düşsel bir parçası
diye düşünürdüm Göcek'i, bir daha gitmem artık, o kıyıyı
görmek istemem, belleğimdeki güzelliğini anımsarım.
Ama neye yarar! Bu kıyımı durdurmak için bana mektup
yazan okurumun duyarlılığını herkesin göstermesi gereki-
yor. Göcek'in bugünkü durumu da belli bir duyarsızlığın
sonucu değil mi acaba?
Duyarsız bir toplum hiçbir soruna çözüm bulamaz değil
mi? Doğa da yok olur, yeşil de solar, umutlar da...
Oysa duyarlı bir toplum, yaşama sevincini yeşertir dur-!
madan.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ GöUerde ve ba-
takbklarda yasayan
küçük bir ördek cin-
si. 1/ özsu... Bazı
yerlerde kadınlann
boydan boya örtün-
dükleri çarşaf. 3/
Takımlar grubu...
Bir gösteri ya da
toplanü binasındaki
dinlenme yeri. 4/ Bi-
ra yapmak için çim-
lendiiilip kurutula-
rak hazırlanmış
arpa... Duman leke-
si. 5/ Bir işi yapma-
ya hazır... Fütüvvet şeyhi. 6/ Fas'm
plaka işareti... Kimi Türk lehçelerin-
de "ağa" yerine kullanılan sözcük...
Avnıpa Topluluğu'nu simgeleyen
harfier. 7/ Dil tutukluğu. 8/ Hile...
Nesnenin gerçeğine değil, bireyin dü-
şünce ve duygulanna dayanan. 9/ ya-
lancı safran ve papağan yemi de de-
nilen bir bitki... Uğraş.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Üstü hamurla örtülen et ya da üs-
tü etle örtülen hamur yemeği. 2/ Hatay ilinde bir ırmak... Kır-
gızlann ünlü destanı. 3/ Yerin içinde, sıvı ya da hamur kıva-
mında uçucu gazlarla doymuş bulunan eriyik... Orta Avrupa-
daki dağ sırası. 4/ Tümör... "Zaman, vakit" anlamında yerel
bir sözcük. 5/ Yansıtaç 6/ Utanma duygusu... Sunma. 7/ Kuy-
ruksokumu kemiği... Küçük erkek kardeş. 8/ Ücret karşıbğı ölü-
nün arkasından ağlayan kadın... Birbirinin aynı olan iki şeyden
herbiri. 9/ Tek bir sanatçının tek bir çalgı ile verdiği konser.
SÖYLEV
(Belgeler Bölümü: Cilt 3)
Hıfzı V. Yelidedeoğlu
i bası 10.000 lira (KDV içinde)
tavmlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul
Ödemeli gönderilmez.