15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 1992 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUSLER 21. YİLzyılaDoğru Türkfre"?.. Bugün çalışmalanna başlayan "21. Yüzyıla Doğru Türkiye" konulu İzmir îktisat Kurultayı'nda, bölüşüm ilişkileri, üretim teknolojisi, sayısal veriler yoktur. Daha da önemlisi değişik toplum kesimlerinin görüşlerine yer yoktur. Prof.Dr.YAKUP KEPENEK Bugün İzmir'de başlayan Üçüncü İktisat Kurultayı'nın (Kongresi'nin) alt başlığı ya da ana konusu "'21. Yüzyıla Doğru Türkiye"dir. Geçen yılın ekim ayında toplanacağı, Cum- hurbaskanı Özal'ın renkJi fotoğraflanyla süs- lü çağn yaalanyla açıklanmış bulunan Ku- rultay, bir dizi ertelemeden sonra sonunda, toplanabiliyor. Böyle olunca da "21. Yüzyıla Qoğru Türkiye'" gibi albenisi çok yüksek bir başhğın altında neler bulunduğunu ve bulun- madıgını irdelemek, bir gereklilik oiuyor. Ancak, bugünkü Kurultay'ı ele almadan önce fzmir îktisat Kurultaylan geleneğinin başlan- gıcı olan ve "kapsamh bir kurultay nasıl olur" konusunda bir ilk ders niteliği taşıyan "îzmir îktisat Kongresi-1923"e değinilecektir. Ulusal geleceği biçimlendiren bir kurultay "İzmir İktisat K.ongresi-1923" Kurtuluş Savaşfndan hemen sonra 17 Şubat 1923'te toplandı. Lozan Banş Görüşmeleri'nin, bü- yük ölçüde ekonomik nedenlerle kesintiye uğradığı bir dönemde ve o günlerin zorlu ula- şım ve kış koşullannda, binden fazla delege- nin katılımıyla toplanan bu Kurultay, her şey önce, toplumun tüm kesimlerinin kendi gö- rüşlerini sergilemelerine ve bunlara dayah kararlar almalanna olanak veriyordu. O za- manki adıyla bu Kongre'ye (Kurultay'a) tüc- car, sanayici, çiftçi ve işçi (o günlerin deyişiyle amele) kesimlerinin temsilcileri, ülke ekono- misinin geleceği ve gelişme doğrultulan üze- rinde tartışıyor ve uzlaşma noktalan yakalı- yordu. Kurultay, Mustafa KemaPin acılış konuşmasında vurguladığı "Tam bağımsızlık için şu kural var: Ulusal egemenlik, ekonomik egemenlikle sağlamlaşünlmalıdır... Siyasal ve askeri zaferler ekonomik zaferlerle taçlandı- nlmadıkça, üriin, sonuç kalıcı olmaz" sözleri çerçevesinde, geleceğin ekonomik yönden de güçlü Türkiyesi'ne nasıl ulaşılabileceğine iliş- kin politikalar üretiyordu. Köylünün belini büken aşann ve rejinin kaldınlmasından, yerli üretimin korunmasına ve yerli malı kullanı- mına; üretim teknolojisinin geliştirilmesin- den, 1 Mayıs'ın işçi bayramı yapılmasına dek bir dizi konuda, daha sonraki yıllarda uygula- maya konulan kararlar alınıyordu. Kurul- tay'ın üzerinde öneriler geliştirdiği önemli konulardan biri de geleceğin ekonomik ku- rumlanna ilişkindi; gerek kamu, gerekse özel kesimde yeni kurumlar oluşturulması o gün- lerin önemli sorunlan arasındaydı. Ve 1980 sonrası... İzmir İktisat Kurultaylan'nm ikincisi 1981 'de toplandı. Kurultay, büyük ölçüde, 12 Eylülcülerle iş çevrelerinin bütünleşmesini sağlamaya yönelikti. Doğal olarak, Kurul- tay'da toplumun emeğiyle geçinen kesimleri- nin, işçilerin, memurlann ve çiftçilerin görüş ve önerilerine yer olamazdı. Bu kesimlerin ör- gütleri dağıtılmalı, haklan daraltılmalı ve kendileri baskı altına alınmalıydı. Türkiye, ekonomisi dövize endeksli, toplumu dövize endeksli bir konuma getirilmeliydi. Bugun toplanan İzmir İktisat Kurultayı'- nda Kurultay'a on beş gün kala dağıtılan ve hâlâ "geçici" olduğu belirtilen izlenceye (programa) göre gelişme stratejileri, ekono- mik sistem ve kamu ekonomisi, makroekono- mik analiz ve politikalar, sosyal değişım ve sosyal gelişme stratejileri ve dış ekonomik iliş- kiler konulannda kırk dolayında bildiri ve bunlara ek olarak bir dizi çalışma grubu ve açık oturuma (panele) yer veriyor. Kurultay'da sunulacak bildirilerin büyük bir bölümü 1980-1990 döneminin ekonomik gelişmelerine ilişkindir. Hiç kuşkusuz, "21. Yüzyıla Doğru Türkiye"nin biçimlenmesin- de, son on yılın çok önemli bir yeri vardır. Bu doğaldır. Doğal olmayan, bu dönemin ince- lenmesinin, tek gözlükle yapılmasıdır. Örneğin, Kongre'de ele alınan konular ara- sında, 1980'li yıllarda çok daha eşitsiz duruma gelen, gelir bölüşümü üzerinde tek bir bildiri yoktur. Son on yıl boyunca, ücret ve maaşla- nn toplam ulusal gelir içindeki payının % 35'- lerden, % 14'lere nasıl düşürüldüğü üzerinde durulmuyor. Unutulmasın ki,eğer 1980 önce- sinin bölüşüm ilişkileri geçerli olsaydı, işçiler ve memurlar, 199 l'de yüz trilyon lira dolayın- da daha fazla gelir alacaklardı. Bunun gibi son on yıl boyunca, ülkenin sabit sermaye ya- tınmlannda kayda değer bir artış olmadığı üzerinde durulmuyor; oysa ekonominin gele- ceğini belirleyecek olan, üretim kapasitesinin artışını sağlayan, yatınmlardır. Yine son on yıl boyunca, yurt dışına sermaye kaçışı olup olmadığı, bunun boyutlan ve nedenleri de in- celenmeye değer bulunmuyor. Dünya, bir "bilgi devrimi" sürecine gjriyor. Uluslararası büyük teknoloji yanşı, inanılmaz düzeyler ka- zanıyor. Türkiye'nin araştırma ve geliştirme alamndaki kurumlaşmasının durumu ve bu- nun nasıl geliştirileceği, 21. yüzyıla giderken, en önemli, yaşamsal sorun durumunda bulu- nuyor. Türkiye sanayisinin üretim yapısının bir teknolojik yenilenme programma gereksi- nimi olduğu ve bu bağlamda, teknolojinin yerli üretimine yönelinmesi gjbi konular da nedense, İzmir iktisat Kurultayı'nm günde- mine gjrmiyor. Kurultay'm gündeminde bulunması gere- ken, ancak hiç sözü edilmeyen bir konu da ülkemizde, ekonomiye ilişkin sayısal verilerin içinde bulunduklan, gerçekten acıklı durum- dur. Geçenlerde basında da yer aldığı gibi Devlet Planlama Teşkilatı ve Devlet İstatistik Enstitüsü'nün ulusal üretime ilişkin bulgulan arasındaki fark, 176 trilyon TL'dir. Planlama. 1991 ulusal üretimini 454.8, enstitü de 630.8 trilyon lira olarak açıklıyor. Bu miktar, 1992 konsolide bütçe gelirleri toplamına eşittir. Adi "devlet" ile başlayan ve her yıl bütçeden mil- yarlarca lira ödenek alan bu ıkı kuruluşun nasıl bu ölçüde farklı sonuçlara ulaştığı, Kongre'de ele alınamıyor. Sayısal veriler konusunda, ülkemizde. 1980 sonrasında, uygun deyişiyle çok cinayet işlen- miştir. Örneğin hükümet, 1985 sonrasında, Sosyal Sigorta kapsamına giren işcilerin üc- retlerine ilişkin verilerin yayımlanmasını, ya- saklamış bulunuyor. Uzun yıllar, hayvan stoku ve dış ticaret fiyat oranlanna ilişkin ve- rilerin yayını da yasaklar kapsamındaydı. Türkiye'de işsizlikle ilgili sayısal veriler ise hiç- bir bakımdan güvenilir ve sağlıklı değildir. Her gün borsa ve döviz fıyatlannı devletin ya- yın organlanndan birkaç kez yayımlayan devletin iletişim kurumlan, işsizliİc konusuna eğilmiyor. Oysa, sağlıklı veriler, ekonomiye ilişkin karar alınmasında, karar abcılar ister kamu yönetimleri, isterse özel kesim olsun, vazgeçilmez, olmazsa olmaz, niteliktedir. "21. Yüzyıla Doğru Türkiye"nin taıtışıldıjb bir îk- tisat Kurultayı'nda, bu konuya değinilmeme- si, gerçekten acıklı bir durumdur. Kaldı ki demokratik bir ortamda, kamuoyunun bir bilgi edinme hakkı vardır. Sonuç 21. Yüzyıla Doğru Türkiye'nin gündemi gerçekten çok yüklüdür. Sorunlann başında, ekonomik gelişme ile demokratikleşmenin uyumunun sağlanması; ekonomik gelişme ile toplumsal katılım süreçlerinin yaşama geçiril- mesi geliyor. Çok isterdik ki, bu izmir iktisat Kurultayı, 20 Ekim seçimlerinden sonrasını da dikkate alarak, bu sorunu enine boyuna ve daha da önemlisi, sendikalann, meslek örgüt- lerinin, odalann ve birlikJerin katılımıyla, tar- tışabilseydi. Özetle, bugün çalışmalanna başlayan "21. Yüzyıla Doğru Türkiye" konulu İzmir îktisat Kurultayı'nda, bölüşüm ilişkileri, üretim tek- nolojisi, sayısal veriler yoktur. Daha da önemlisi değişik toplum kesimlerinin görüşle- rine yer yoktur. Böyle olunca da kurultay, devlet bütçesinden onca masrafa karşın, (İci bu masraf tutan da kamuoyuna açıklanmah- dır), adı güzel, ancak içi boş bir kurultay ol- maktan öteye gidemiyor. ARADABIR AHMET BAYRAK OnursalHesap Uzmanı Maliyedeki Huzursuzluk... Maliyede atamalar oldu; yine fırtınalar koptu. Iki kilit de- netim birimi, Teftiş Kurulu ile Hesap Uzmanları Kurulu, karşı karşıya geldi. Yan yana çalışması gereken bu iki seç- kin kurul neden sık sık karşı karşıya geliyor da vergileme hizmetleri aksıyor? Bir hizmet alanınm üst düzey görevlerine o alanın uz- man birîmlerinden atama yapılması kamu yönetiminin temel ilkelerindendir. Başka alanlardan atama yapmak orada çalışanların coşkulartnı söndürür, ufuklarmı karar- tr. Herkes kendi kulvarında koşmalı, kimse kimsenin kul- varına atlamamalıdır. Güçlü bürokratik kadrolar ancak bu yoldan kurulabilir. Bu ilkeye göre, Gelirler Genel Müdür- lüğü'ne hesap uzmanlarından, Bütçe ve Mali Kontrol Ge- nel Müdurluğu ile Muhasebat Genel Müdürlüğü'ne maliye müfettişlerinden, Gümrükler Genel Müdürlüğüne gümrük müfettişlerinden müsteşarlık makamına da her üç kaynak- tan atama yapılması, hizmetin gereğidir. Maliyedeki kav- ganın, huzursuzluğunun temel nedeni bu kurala uyulma- masıdır. Maliye müfettişlerinin kendilerini süpermen sanarak her üç kulvarda da koşmak istemeleridir. Şimdi olayları başından alarak çözümlemesini yapalım: Yıl 1945, kazanç vergisi ve muamele vergisi yürürlükte- dir. Boylesine çağdışı vergilerle kalkınmanın gerçekleştir- lemeyeceği anlaşılır, çağdaş bir vergi düzeni zorunlu bulunur. Bunun için de çağdaş görüşlü bir vergi uzmanları sınıfının oluşturulması gerekli görülür. Teftiş kurulunun ne yapısı ne de sayısı bu gereksinmeyi karşılayabilirdi; özde bir harcama denetçisiydi. Işte bu amaçla 1945 yılında teftiş kuruluna paralel, aynı düzeyde yepyeni bir örgütoluşturuldu; adı, Hesap Uzman- ları Kurulu. Hesap uzmanları kısa sürede kamuoyuna mal oldu, hem devlet kesiminde hem de özel kesimde kendini kabul ettirdi, saygınlık kazandı. Ne var ki henüz kendi ala- nına egemen değildi; teftiş kurulu tüm üst düzey görevleri tekeline almıştı. Bu arada tabii Gelirler Genel Müdürlüğü de tekelinde idi. Bir hesap uzmanının Gelirler Genel Mü- dürü olması ne söz, yardımcısı bile olamıyordu. Bu durum hem kamu yönetimi ilkelerine hem de hesap uzmanlarının kuruluş amacına aykırı idi. Yıl 1972. Hesap uzmanları dünyanın hiçbir ülkesinde eşine rastlanılmayan bu yönetimsel tekelciliğe tepki gös- terdi, konu senatoya götürüldü. Haklı savaşım sonuç ver- di: Gelirler Genel Müdürlüğü gerçek sahiplerine teslim edildi. Böylece müfettişler egemenlik bir noktadan delin- mişoldu. Yıl 1992. Sn. Oral, maliye ve gümrük bakanı. Bakanlıkta dört kilit görevden; müsteşar, Gümrükler Genel Müdürü, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü müfettiş; Gelirler Ge- nel Müdürü de hesap uzmanı kökenli. Kamuda çalışan maliye müfettişlerinin sayısı 120, hesap uzmanlarının 400, gümrük müfettişlerinin 55. Sn. Oral bu dengesizliği düzel- teceği yerde, bir müfettiş kökenliyi Gelirler Genel Müdür- lüğü'ne atayarak yirmi yıl önce delinen müfettiş egemenli- ğinin onarımını yapıyor. Maliye Bakanlığı'nda yapılan operasyonun gerçek amacı budur; başkaca tutarlı hiçbir neden gösterilemez; hiçbir tevil, hiçbir saptırma bu gerçe- ği örtemez. Sayın Oral, hesap uzmanları arasında Gelirler Genel Müdürü olabilecek nitelikte kimse bulamadım, di- yor. Eğer Hesap Uzmanları Kurulu 50 yıla yakın bir süre içinde kendi konusunda genel müdür olabilecek 5-10 kişi bile yetiştirememişse Maliye Bakanının yapacağı ilk iş bu kurulu kaldırmaktır. Sn. Oral, aynı yere sürekli aynı kay- naktan atamalar yapılmasını doğru bulmadığını söylüyor. lyi güzel de Bütçe Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'ne, her üç kaynaktan atama yapılması gereken müsteşarlığa yüz yıldan beri hep maliye müfettişi kökenli atamaiann yapıl- ması olgusu neden görülmüyor? Çelişkinin, çifte standar- dın bu denli çarpıcı örneğine rastlanılamaz. Sn. Oral söz konusu atama üzerine hiçbir tutarlı açıklama yapamıyor, sonra kızıyor, kendisini yitiriyor, kamu önünde tüm hesap uzmanlarına açıkça hakaret ediyor: "Görev ehline verilir", siz ehil değilsiniz diyor ve suç işliyor (Türkiye, 8 Mayıs). Bununla da yetinmiyor, kararname oyunlarını yapıyor (Er- tuğrul Özkök, Hürriyet 31.05.92) Bakanlığın başlıca dört kilit yerinden üçü maliye müfet- tişlerinin, sadece biri hesap uzmanlarının denetiminde idi. Sayın Oral onu da hesap uzmanlarından alarak maliye müfettişlerine vermekle, vergi politikasını uygulamak için . değil, maliye müfettişi egemenliğini pekiştirmek üzere gö- reve geldiğini kanıtlamıştır. Misyonunu tamamlamak için yapması gereken tek bir şey kalmıştır: Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlığına bir maliye müfettişi atamakL Kişilerin devredilemez temel hakları olduğu gibi kurum- lann da kuruluş nedenlerini oluşturan devredilemez konu- ları vardır. Bu nedenle Sayın Oral'ın Gelirler Genel Mü- dürlüğünü alıyorum ama karşılığında da Muhasebat Genel Müdürlüğünü, Istanbul Defterdarlığını veriyorum sözü bir aşağılamadır. Hiçbir onurlu kurum öz işini değiş tokuş konusu yapamaz. Hiçbir sorumlu devlet adamı da saygın bir devlet kurumuna boylesine onur kırıcı öneride bulunamaz. TARTIŞMA İş Güvencesi ve Ucretlep I ş güvencesi, "İşcinin işinin güvence altı- na alınması" olarak tanımlanabilir. Bu tanım, işçinin çalışuğı işini koruyabilmesi, işine tümüyle işverenin belirlediği biçim ve koşullar içinde son verilememesi anlamına gelir. İş güvencesi, iş ilişkisinin her koşulda sürdünilmesi olarak anlaşılamaz. Örneğin, işcinin işini gereği gibi yapamaması, iş söz- leşmesinin sona erdirilmesi için bir neden sayılabilir. Bir başka gerekçe de teknolojik gelişme ve yenileme sonucu işyerinin, işçi sayısında azaltmaya gitmesi olarak belirti- lebilir. Ancak çok yaygın örnekleri görül- düğü gibi, sendikasız bir işyerinde işcilerin sendikaya üye olmalan, dolayısıyla iş söz- leşmelerinin sona erdirilmesi, geçersiz ve haksız bir uygulama olacakür. Başka bir örnek olarak; sendikah işcile- rin ücretlerinin yükselmesi dolayısıyla, iş- ten çıkanlmalan gösterilebilir. İşçi, sendi- kaya ücret ve toplumsal kazançlannı art- ürmak için üye olmaktadır. Bir yandan "Bu ücreti verebilirim" diyerek sözleşme yapmak, öte yandan ise, "Bu ücret yükü ağırdır" gerekçesiyle sözleşme sonrasında işçi çıkarmak, savunulabilecek bir gerekçe olamaz. Türkiye'de geçerli iş hukuku düzenleme- si gözden jçeçirildiğinde, yasanın işverene geniş bir "Iş sozleşmesi sona erdirme yetki- si" tanıdığı göriilecektir. Ülkemiz açısın- dan, gerçek anlamda iş güvencesi sağlayan tek hukuksal düzenlemenin, 2821 sayıb Sendikalar Kanunu'nun 30. maddesinde "işyeri sendika temsilcisine ilişkin" olarak getirilen düzenleme olduğu söylenebilir. Bunun dışındaki tüm yasal kurallar, işvere- nin "belli bir süre önceden bildirmek koşu- luyla. dilediği işçinin, dilediği zaman" işine son vermesine olanak verecek niteliktedir. "Gerçi yasalarda feshin geciktirilmesini sağlayan veya işvereni yeniden sözleşme yapmaya ya da tazminat ödemeye zorla- yan düzenlemeler vardır." Ancak, bütün bu düzenlemeleriniş sözleşmesinin sona er- dirilmesini yalnızca bir süre geciktirebilece- ği ve çağdaş anlamda bir işgüvencesi sağla- maktan uzak olduğu açıktır. İncelemelerde 1986 yılı dışında, gerçek ücret endeksi ile işten aynlma oranlannın ters yönde değiştiği görulmüştür. İşten ay- nlma oranlannın yükseldiği yıllarda, reel ücret değerleri bir önceki yıla göre düşmek- tedir. Hiçbir örgütleme olanağı olmayan sen- dikasız işçiler için ise bu etkilerin ve gerçek ücret gerilemesinin daha büyük oranlarda gerçekJeştiğini öngörmek doğru olacakür. Tüm göstergeler, Türkiye'de işyerlerinin ücreti yükselen işçilerinjşine son verdilde- Hekim Haklan ve Oda Yönetimi f stanbul'da, 18-19 Nisan 1992'deTabip 1 Odası yönetimi seçimleri yapıldı. Yöne- time yeni arkadaşlar seçildiler. 10 bin dolayında hekimin bulunduğu İs- tanbul gibi bir şehirde yöneümin işi zor. Hcle hekim sorunlannın giderek artuğı bu- günün koşullannda bu görev daha birağır, daha birgüçoluştunnuştur. Ağır; ağırlığı yanında önemb' de olan he- kim sorunlan ne >azık ki kamuoyunda ye- terince bilinmemektedir. Nedir bu sorun- lar? Bunlann başında ücret sorunu gelmek- ledir. Türkiye'deki hekim ücreîlerini diğer ülkelerdeki hekim ücretleri ile karşılaştır- mak trajedi olur, Uzmanlık almış 1. dere- cede bir hekimin aylık ücreti, sendikah demir^elik işçisinden, petrokimya işçisin- den. liman işçisinden azdır. Bununla söyle- mek istediğimiz elbetteki işcilerin ücretleri- nin fazlalığı değil, hekim ücretlerindeki acıklı durumdur. Nöbet ücretleri ayn bir yaradır, tartışılamayacak bir yaradır. Sağ- îık Bakanı Sayın Yıldınm Ak'tuna şu anki uygulamanın yanlış, haksız olduğunu be- lirtmişlerdir. 24 saat süreli bir nöbetin kar- şıiığı net 20 bin lira bile değildir. Türkiye'de şu anda kim saat ücreti bin liraya çalışıyor? Hekimlerin çalışma koşullan sağlıksız- dır. İşyerlerinde hekimlerin kendileri için kullanabilecekleri düzenli bir odalan yok- tur. Çoğunun da gidebileceği ayn bir tuva- leti yoktur. Muayenehanesi olan hekimler 1. sınıf tüccarla, 2. sınıf kuyumcularla eşit vergi- lendirilmektedirler. Hekimlerin ne kadan bu meslek gruplan kadar kazanabilmekte- dir. rini kanıtlamaktadır. Ustelik bu durum, işverenlerce öne sürüldüğü gibi ekonomik bunalım dönemleri ile sınırlı kalmamakta, her yıl değişmeyen bir uygulama olarak sürdürülmektedir. Türkiye bu niteliğiyle, işgücünün değeri- nin altında ücretlendirildiği ve ucuz işgücü istihdamı politikasının süreklilık kazandığı bir ülke durumundadır. Sendikah işcilerin bir bölümünün görece yüksek ücret ahna- Ian bu gerçeği değiştiremez. İşçi sendikalan tarafından bu görünü- mün önemle değerlendirilmesi birzorunlu- luktur. Çünkü iş güvencesi işverenlerden ya da kamudan beklenebilecek bir hak de- ğildir. Bu amaçla, işçi sendikalannca top- lusözleşmeh işyeri ya da işkollannda işe son vermeyi işverenter için ekonomik ol- maktan çıkaracak yöntemler geliştirilebi- lir. İşyerine yeni ahnacak işcilerin asgari ücretle işe başlamalannın önüne geçebile- cek ve işe göre giriş ücretleri beürleyecek sistemler buna bir ömektir. Bu tür düzenlemeler yapılmadığı ve ara- yışlar sürdürülmediği sürece. yasal değişik- likler, iş güvencesini sağlamakta yetersiz kalacak ve geçici işçi, taşeron işçisi, hatta kaçak işçi çahşurma biçimindekı uygula- malar daha da yoğunlaşacaknr. ÜZEYİR ATAMAN Laspetkim-İş Sendikası Araştırma Uzmanı Böyle yığınla sorunlara sahip hekimlerin tek örgütleri, tek güçleri tabip odalandır. Odalar. oda yönetimleri bu zor koşullarda nasıl başanh görev yapabilecekler? Oda yönetiminin görevi bu sorunlar yu- mağında, yumağın ucunu yakalamakür. Yumağı çözmeye yalnız yönetimin gücü yetmez. Bu sonanlann çözümünde hem tüm hekimlerin hem kamuoyunun desteği çok önemhdir. Her hekimin bir yönetim kurulu üyesi sorumluluğu ile hem odasına hem sorunla- nna sahip çıkması, çözüme omuz vermesi gerekir. Hekimleri sorunlu toplumun sağlığı da sorunludur. Toplum, kamuoyu hekim so- runlanna sahip çıkmahdır. Op. Dr. YUSUF GÜNERHAN PENCERE Antalya-Alanya kıyı şeridi üzerinde, Alanya'ya 25 km., Antalya Havaalam'na ise 100 km. uzakhkta nefis bir kumsahn hemen ardında kurulu bulunan Oîel İncekum, yıun 7 ayında konuklanna her yönüyle doyurucu bir tatil için gerekli bütün olanak ve hizmetleri sunmaktadır. • Deniz manzarah özel balkonlu ve banyolu odalar •104 oda ve 6 bungalov/da 220 yatak • Açık ve kapalı lokanta • Açık büfe • Diskotek • Bar • TV Salon • Butik • Spor tesisleri ve donanımı; dileyen konuklar için özel ders olanakları • Eğlence ve animasyon programlan. Otel İBcekum: Avsallar Köyü / Alanya Tel: (3237) 1149-1007- Fax H20 Alişan Reisen K-Adenauer-Str. 41 5650 Solingen 1 Tel.: 0212/209855 BabnN San Işıkta... Atlas, mitolojiye göre yerküreyi omuzlarındataşıyan sa- kallı bir devdir. Dünya haritalarını içeren kitaplara bu nedenle Atlas'ın adını vermişler; ama, devin sırtında taşıdığı gezegenimiz- desınırlar yeniden yazılıp bozulduğu için Atlas yayınevleri ne yapacaklarını şaşırdılar. Yalnız yayınevleri mı sıkıntıda?.. Hayır... ikinci Dünya Savaşı'ndan bu yana çoğalan devlet sayı- sıyla zaten pusulayı şaşırmıştık. 'Milletler Cemiyeti'nin elli üyesi vardı; Birleşmiş Milletler'de bu sayı 160'ı geçmişti; Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra kaç devlet ku- ruldu? Balkanlar'da iş şirazesinden çıktı. Olayları izlemek öylesine güçleşti ki dünyadaki gelişmelere yetişmek ola- naksız. Basına bu oluşumda büyük iş düşüyor. • Peki, Babıâli ne yapıyor? Kimse kızmasın, biz dedikoduyla uğraşıyoruz; bir incir çekirdeği doldurmaz söylentiler, baldırbacak resimleri, promosyon ve lotarya martfetiyle pazarlama, gazeteciliği çoktan geriye doğru itmiş, basın dünyadan ve ülkeden kopmuş, içi boş renkli rüyalar türetiyor. Diyorlar ki: - Doğru söylüyorsun; ama, bunlar "yükselen değerler"- dir; halk böyle istiyor. Sanmıyorum. Özeleştiri tatsız bir iştir; yine de iğneyi başkasına, çuval- dızı kendimize batıralım; bu gidişatta Babıâli "yükselen değerler'in ağırlığı altında göçüp gidecek. Evet, özendiği- miz Batı'da baldırbacak basını var; ama, ciddi gazeteler de çıkıyor, tirajları çok büyük olmasa da toplumda "güve- nilirlik" yaratmışlardır; söyledikleri sözler ve yaptıkları yorumlar azımsanamaz. Biz Babıâli'de her gün bir balon uçurmayı sürdürdükçe, hafifleyeceğiz, sonunda "gazete- ci" dendi mi, herkes dudak bükecek... özal'ı bir yana bırakıyorum; ama, bugün Ankara'da hü- kümetin başında iki adam var. Demirel ve Inönü... ikisi de hafife ahnacak insanlar değil. Süleyman Bey ya- şayarak hayattan ders aldı; bugün geldiği noktada ilginç bir kişilik çiziyor. Inönü, zamane politikacısı olmadığı için eleştiriliyor, ama ciddi bir kimlik taşıyor. Basın, ikisinden de geride kalıyor; dedikodu, dedim-dedi edebiyatı, yüzey- sel ıvır zıvırla desteksiz ateşin sonu yok... Başta kendimi eleştiri kapsamına katıyorum, dünyanın değişimi karşısında, palavra edebiyatı türeterek ne Orta Asya'ya açılabiliriz ne de Anadolu'da namuslu bir yaşam düzenine layık basını oluşturabiliriz. • Atlas mitolojiye göre yerküreyi omuzlarında taşıyan sa- kallı bir devdir. Söylenceye göre Zeus, Atlas'ı cezalandır- mış; dünyayı sırtına vurmuş... Günümüzde ne Zeus var, ne Atlas, ne Zaloğlu Rüstem, nedeAlaeddin'insihirli lambasındançıkan bir dudağı yer- de birdudağı gökte Arap!.. Kişinin bilgisi, deneyimi, kale- mi, görgüsü, yeteneği, gücü, çağdaş dünyanın ağırlığını taşıyacak güçte değildir. Bu kural, devlet adammdan ve politikacıdan başlayarak, işadamına ve bilimadamlarına değin her kesimde geçerlidir. Laboratuvarlarda bilimadamları ortak çalışıyorlar; dev- leti yönetenlerin çevresindeki kadrolar yetersizse, iktidar hapı yuttu demektir; gazetelerimiz de aynı kurala bağlıdır; ama, Babıâli daha bu işin farkında değil!.. Bir yandan ma- kas hazretleri çalışıyor; öte yandan asparagas başlıklarla bir incir çekirdeği doldurmayan söylentilerden manşet çı- karılıyor; "promosyon müdürlükleri" yazıişleri müdürlük- lerinden daha önemli sayılıyor. Sonuç? Halktan sonra siyasal iktidar dagazetelerinyazdıklarına dudak bükmeye başlarsa, Babıâli pişmanlık ve dövünme dönemine girecek; ama, iş işten geçmiş olacak... Bizden haber vermesi... İZMİR'de Otel, hipermarket ve benzin istasyonu yapmaya elverişli SATILIK ARSA Adnan Menderes Havaalanı karşısında, ana yola 125 mt. cepheli, 3 tarafı yeşil alan, 1 parsel, 8000 m ! (Emax=1.5) arsa sahibinden satıhktır. Tel: 9 (51) 274227 CUMHURİYET YOLUNDA Yunus Nadi 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez. .000. BAYRAMDA 4 GECE 5 GÜN Sofa Motel'de konaklama. yol. kaiualtı, akşam yemeği; Avanos. Zelve, Ihlara. Derinkuyu. Kaymaklı. Güzelyurt. Ortahisar, Üçhisar, Nar Gölü, Ürgüp, Göreme. Özkonak. Hacıbektaş Kaneş, Acemhöyük'e çevre gezileri da^hil. BAYBASÛS TURIZMtstanbul Ankara (1) 338 86 61 - 338 16 51 / (4) 425 90 82 Osmanağa mah. Nushet Klentlı v>k 936 Kadıkov ' IST Seyahat Accnta.M İ.şlctnıc Ik-lgt- no. 21 <V 1.550.000. UıcekıuTL. üıceJuuîL. btcekıun. incekum. incekuın. inceJaun. üıceJcum. • RUM BAYRAMDA 7 GECE 8 GÜN 4 GECE 5 GÜN 1.200.000. Prenses Otel'de (**) konaklama, yol, kahvaltı, akşam yemeği, Olüdeniz, Kayaköy, Pınara, Tlos, Saklıkent, Xantos, Letoon, Patara, Göcek, Dalyan, Köyceğiz Gölü, çamur kaplıcası, Kaunos, İztuzu'na çevre gezileri; her şey dahil BAYBASÛS TURIZMIstınbul Ankara (1) 338 86 61 - 338 16 51 / (4) 425 90 82 Osmanağa mah Nushct Kfendi sok 9/36 Kadıköy / İST. Sevah;ıt Accntası l^letme Belgf no. 2İ49
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle