Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SB MART1992 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR SANAT 13
Feride Çiçekoğlu, televizyonda seyrettiğimiz "Suyun Öte Yanı"nı bu kez uzun öykü olarak yayımladı
' İlk duygu Cunda Adası'nda oluştu'ÎVfÜRŞtT BALABANLILAR - Feride
ÇTiçekoğlu'nun "Suyun Öte Yanı"
şenaryosu 1988 yıhnda Abdi
İpekçi Dostluk ve Banş Ödülü'nü
kazanmıştı. Çiçekoğlu, o yıldan
bügüne "düşler, arayışlar, tutku-
lar ve imgelerin" resimleşmesini
bekJedi ye biraşk evliliğe dönüştü:
Suyun Öte Yanı filme ahndı. TRT
yapımı "Suyun Öte Yanı", 4
Ocak 1992'de televizyonda göste-
rildi. Ardından Ankara Film Fes-
tivali'ne katıldı. Feride Çiçekoğlu
şimdi de filminin öyküsünü
yayunladı. Can Yayınlan arasında
çıkan "Suyun Öte Yam"nın öy-
küsü ve filmi üstüne yazarla ko-
nuştuk.
-"Suyun Öte Yanı" yapıtınıan oluşma
sürecini biraz anlatır mısınız? Gerçi kitabın
başma aldığmız "Bir Filmin Öyküsünün
Öyküsü"nde anlalıyorsunuz, ama okurlar
için şoruyorum bunu.
ÇİÇEKOĞLU- İlk duygusu, 1987 yılm-
da Cunda Adası'na gittiğimde, kilisenin
önünde otururken gördüğüm bir nineden
başlıyor. Servi ağacının dibinde kendi ken-
disinin mezar taşı kadar hareketsız oturan
ve evine, Girit'e döneceğini düşleyen bir ni-
ne. O zaman yalnızca bir imge, ne öykü ne
de bir senaryo. Zaten o sıralarda senaryo-
yu hiç bilmiyorum. Sonra 89'da, "Uçurt-
mayı Vurmasınlar"ın senaryo çalışması
için, Tunç ve Jale Başaran'la Cunda'da bu-
luşmaya gittiğimde, "Acaba senaryo olabi-
lir mi" sorusu; derken senaryo olup, Abdi
İpekçi Banş ve Dostluk Ödülü"nü kazan-
ması, sonra 91'de Tomris Giritlioğlu'nun
onu sevgi dolu bir film olarak yoğurması,
ama benim, sözcüklerden vazgecemeyip,
bu kez filme çekilmış halini, bir öykü ola-
rak vazmam ve 92'de kitabın çıkması.
- Once TV'de izledık, dolayısıyla filmden
Feride Çiçekoğlu: "Aynntı ve duygu zenginliğinin, en azıodan benim jazdıklanmda, hep o yaşannuşuktan geldiğini sanıyorum.
Belki bu yüzden hep amatör bir yazar olarak kalacagım." (Fotoğraf: İBRAHİM GÜNEL)
bahsedelim biraz. Çok duygulu bir fılmdı.
Seyreden arkadaşlanmdan biri "Acıtıcı bir
öykü" demişti, ne diyorsunuz?
ÇİÇEKOĞLU - •'Acıtıcı bir öykü" çok
hoş bir tanım. Çünkü aalann, insanlan
çok derinleştirdiğini düşünüyorum. Bir de
nasıl her şey karşıtıyla varsa, büyük mutlu-
luklann, ancak büyük acılarla var olacağı-
na inamyorum. Galiba şimdilik benim öy-
külerimde aa payı daha ağır basıyor. Belkj
bu bızım kuşağımıza has bir şey.
- Yaşanmışlığın öyküye yansıması sankı
daha güçledirici bir şey oluyor, yanıhyor
muyum?
ÇİÇEKOĞLU - Ben buna çok inanıyo-
rum. Aynntı ve duygu zenginliğinin, en
azından benim yazdıklanmda hep o yaşan-
mışlıktan geldiğini sanıyorum. Belki bu
yüzden hep ""amatör" bir yazar olarak ka-
lacağım Oyle ki, yaşananlan yazmadığım
zaman da, yazdıklanmı yaşamaya kalktı-
ğım olmor
- Film yapıldı, seyrettik. Sonra da siz ki-
tabını yayımladınız. Bu kez bir uzun öy-
küyle karşı karşıyayız. Neden böyle bir ge-
reksınim duvdunuz?
ÇİÇEKOĞLU - Galiba bunu en hoş, bir
söyleşıde, Turgut Yasalar ifade ettı:
"Film kesmedi galiba" dedi. Ve ben bu
öyküyü yazmaya başlarken çok hesaplaş-
tım kendimle. Sozcüklerin gizeminden vaz-
geçemediğimde karar kıldım. Sözcükler
her okuyana kendi düşlerini üretme olana-
ğını veriyor, oysa film bitmiş bir şey. Gali-
ba ben, düşleri gerceklerden daha çok sevi-
yorum, sanıyorum onunla ilgili bir şey.
-Kitapta iç içe geçmiş iki öykü var. Birin-
cisi, koşullu tahliye edılmiş Ertan'la eşi Ni-
hal'inki. diğeri iseonlann tatii için gıttikleri
Cunda'daki pansiyon sahibesi Sıdıka
Hanım'la Arap Mustafa'nın öyküsü. Er-
tan gün geleoek suyun öte yanına geçmek
ısteyecektir. Sıdıka Hanım ise öte yandan
1924 mübadelesinde gelmiştir Türkiye'ye.
Bundan biraz söz edebilir miyiz?
ÇİÇEKOĞLU - Bu öykü biı bakışıklık,
başka bir deyişle simetri üzenne kurulmuş
bir öykü. Şuyun iki yanı arasında müthiş
bir benzerlik söz konusu bana göre, iki kı-
yıdaki insanlann kaderlerinin kesişmesi ve
özellikle Albaylar Cuntası sırasında Cun-
da'ya sığınmış bir avukatın geçmişinde Er-
tan'ın kendi geleceğini bulması. Sıdıka
Hanım, bütün bu kişiler arasında bir bağ
oluşturuyor. O acıdan öykünün omurgası.
- Suyun Öte Yanı'yla bu tarafi arasında.
sizin de belirttiğinizgibi ortak birtakım de-
ğerler söz konusu. örneğin toplumsal ya-
şamda karşılaşılanlar, yemekler. bitki isim-
leri, şarkılar vb. unsurlarla belirtilen. Bura-
dan giderek kültür konusunda bir şeyler
söylemek ister misiniz?
ÇİÇEKOĞLU - O kültürün temelini
oluşturduğuna inandığım ve kokulardan,
tatlardan, göz pınltılanndan ve nağmeler-
den oluşturulan bütün üstüne bir iki şey
söylemek isterim: İstanbul Film Festivali'n
de Angelopulos'un "Leyleğin Geciken
Adımf'nı gördüm çok yakında. Meriç'in
iki yakasından -ki, aslında suyun öte yanı
Meriç için söylenen bir laftır- birbinne el
sallayan ve damat bir yanda, gelin bir yan-
da bir düğün töreni yapan, iki taraftaki
devriye arabalannın parantezinde uzaktan
uzağa buluşan ınsanlara ilişkin bir öykü.
Filmi seyrederken Angelopulos'u dünya-
daki herİcestcn daha yakın buldum kendi-
me. Belki bu ortak duygu ancak böyle an-
latılabilir. İnanılmaz düzeyde aynı te-
maydı.
-Filmde, Arap Mustafa'nın Sıdıka Ha-
nım'la olan aşkı çok etkileyiciydi. Oradaki
"Samyotisa" şarkısını söyleyebilir misiniz
şimdi?
ÇÎÇEKOĞLU - (Gülüyor) "Sisamh kız/
Sisamlı kız'Ne zaman gideceksin Sisam'a'
Kürekleri altından alun yelkenli bir kayık
la kaçırmaya geleceğim seniı Beni bekle.../
Saçlan zeytin karası, Yüzündeki ben zey-
tin tanesı Aşkınla kırk iki parça ettin be-
ni..."
New York'ta,' YeniYönetmenler,YeniFilmler'serisindegösterildi
Camdan Kalp ABD'de dikkat çekri
Aşkın'dan resital
• Kültür Servisi - İTÜ Vakfı Sosyal ve..
Kültürel Hızmetler Komıtesi, gebri İTÜ
Kız öğrenci Yurdu'nun yapımında
kullanılmak üzere 9 nisan saat 18.30'da
Maçka Maden Fakültesi'nde bir konser
düzenledi. Yurtdışında yaşayan Cihan
Aşkın'ın, Mehru Ensari eşliğınd'-
vereceği keman konserinde Sir Edward
Elgar, Edmund Rubbra, J.S.Bach,
Münir Beken ve Pablode Sarasate'in
yapıtlan seslendirilecek.
Afişsergisi
J Kültür Servisi - De Tiyatrosu, Güner
Sümer'in "Bozuk Düzen" ve Rıfat
Ilgaz'ın "Hababam Sınıfı Sırufta Kaldı"
adlı oyunlan için ulusal boyutta
düzenlediği yanşmada derece alan ve
sergilenmeye değer görülen özgün afışleri
27 marttan başlayarak TOBA V'ın
Tunalı Hilmi Caddesi'ndeki salpnunda
sunacak. Daha önce Denizli ve İzmir'de
açılan serginin Ankara'daki çalışması 4
nisanda sona erecek.
George Delerve öldö
• Kültür Servisi-1979 yılında "A Little
Romanca" adhfilmehazırladığı müakle
Oscarkazanan George Delerve geçirdiği
kalp krizi sonuçu 67 yaşında öldü.
Aralannda "Viva Maria",
"Konformist" gibı filmlerinde
bulunduğu 200'den fazla çaüşmaya
besteci olarak imza atan Delerve'nin
çafcştığı son sanatcı François Truffaut
idi
Matbaacılık konferansı
•Kültür Servisi - ABD'li kütüphane
uznanı Michaei W.Albin, 27 mart cuma
güıü Yıldız Sarayı Çit Kasn'nda
"Ortadoğu'da Matbaacılığın tarihi"
koıulu bir konferans verecek. İngilizce
ola'ak gerçekJeşecek konferans saat
15.X)"te başlayacak.
"Yaşarken Tanıyalım"
• lültûrServisi - İstanbul Belediye
ICcnservatuan Türk Müziği Mezun ve
Mensuplan Derneği, klasik müziğimizin
belrli noktalanndaki sanatcılan tüm
yöüeriyle tanıtabilmek amacıyla
bel^esel nitelikli "Yaşarken Tanıyalım"
basıklı birprogram başlatıyor. Yıldız
ICan Çit Şalonu'nda gerçekleşecek
etknliklerin ilki 28 martta başlayacak.
ÎNJe-zad Atiığ'm konuk edildiği ilk
prcgrama konuşmacı olarak Ali Rıza
KLıral, Atilla Oymak, Ayla
Bvükataman, Aziz Şenol Filiz, Doğan
Hdan, İhsan Özer, îrfan Doğrusöz,
Lüfıye Coşkun Özer, Murat Aydemir,
Mınip Utandı, Nıhan Atay Athğ,
P«:han Bala, Perihan Alündağ Sözeri,
R^eep Birgıt, Selahattin İçli, Serap
Vinlu Akbulut ve Tülin Korman
kaılacaklar.
ŞEBNEM ATtYAS (New York) - Lin-
coln Film Merkezi ve Modern Sanat Mü-
zesi film bölümünün 20 mart - 5 nisan ara-
sında gösteriye açtığı "'Yenı Yönetmenler,
Yeni Filmler" serisinde Fehmi Yaşar'ın
"Camdan Kalp" filmi de yer aldı. Geçen
cumartesi ve pazar günü gösterilen "Cam-
dan Kalp", yirmi ikifilmdenoluşan serinin
ilgiyle izlenen örneklerinden binydi. Ço-
ğunluğu genç kuşak yönetmenlenn oluş-
turduğu seride Japon, Çin, Fransız, Ma-
car, Meksika, Avustralya, Yunan ve Ame-
rikan fılmleri de yer alıyor.
Serinin ilk fılmleri arasında yer alan
"Camdan Kalp" hakkında, müzede göste-
rime açıldığı cumartesi günü The New
York Times gazetesinde dikkatle yazılmış
bir değerlendirme yer aldı. The Nevv York
Times'ın sanat eleştirmenlerinden Janet
Maslin imzalı yazının girişi şöyle: "Acıklı
Türk filmi Camdan Kalp, bir nebze daha
az karamsar olsaydı ve biraz daha fazla pı-
nltıyla yapılsaydı nezaketli davranışlann
bir komedisi olarak nitelendinlebilirdi.
Fehmi Yaşar'ın hikayesındekı İstanbullu
talihsiz metin yazan ve onu Anadolu'ya
sürükleyen pek gercekçi olmayan macera-
lar, ilgiyi uzun süre tutabilmekten çok ara-
sıra beliren şakalar sayesinde dikkat toplu-
yor. Camdan Kalp, materyalinin hakettiği
çekiciliğe layık olmayan bir güvenle yapıl-
mış. Sonunda trajedi ile yönetmenin ara
Camdan Kalp'te, İstanbuTlu talihsiz metin yazannı, Genco Erkal canlandırıyor.
sıra dışandan bakan soğuk tonu arasında-
ki karmaşık mesaj, film tarihine yönelik
yan şaka referanslarla hikayeyi kolaylıkla
kaldırabileceğinden çok daha fazla yük al-
tında bırakıyor."
"Camdan Kalp"in gösterilmesinin ar-
dından seyırcılerden Fehmi Yaşar'a çeşitli
sorular yöneltıldi. Bunlardan biri filmin
sonuyla ilgıliydi. Fehmi Yaşar, filmin so-
nunu Türkiye'de izleyen fakir kesimlerin
"olağan" karşıladığını, filmin kahra-
manının başına gelebilecek bir olay olarak
nitelendirdiğini, ancak tepkinin entelektü-
el çevrelerden geldiğini söyledi. Yakın çev-
resinde bilefilminsonuna tepki gösterenle-
rin olduğunu söyleyen Fehmi Yaşar, filmi
özellikle bu sonu için y^ptığmı da vurgu-
ladı.
Seyircilerden biri Anadolu görüntüleri-
nin Türkiye'nin içi çlup olmadığını sordu.
Yaşar, bu soruyu "İç ya da dış tuhaf kav-
ramlar, ancak bu görüntüler Türkiye'nin
içinden görüntülerdir" şeklinde cevap ver-
di.
Fehmi Yaşar'a yöneltilen sorulardan bi-
ri,filmdeTürkiye'nin toplumsal farklanna
üstü kapalı referanslar vermesinin nedeni-
nin sansür olup olmadığı yolundaydı.
Yaşar, Türkiye'de topluma yönelik refe-
ranslarda iki noktada sorun olabileceğini
vurguladı.
Yönetmen buniardan birinin din ile ilgili
olduğunu. dıni tabulara dokunmanın top-
lumdan tepki alabileceğini belirtti. Yaşar,
ikinci noktanın Kürtlerle ilgili referanslar
olduğunu söyledi.
Fehmi Yaşar. bu yönde resmi sansürün
büyük ölçüde kalktığını. örnek olarak Tür-
kiye'nin doğusunda çekilen Kürt destanını
verdi. Yaşar. filmi yaparken herhangi bir
sansürden çekinmedığini. sansürlü ya da
sansürsüz yine aynı filmi yapacağını vur-
guiadı.
Yaşar, filmin tümüyle 'hikaye' olduğu-
nu, gerçeğe dayanmadığını bildirdi, ancak
otobıyografik öğeler taşıdığını da söyledi.
Metis Yeşil Kitaplar'dan
Greenpeace'in
Öyküsü
Kültür Servisi - Günü-
müzde çevreyi kurtar-
maya, korumaya yö-
nelik çabalar hizla
yaygınlaşıyor. Ekolo-
jik konular, günümü-
zün merkezi sorunlan
haline geldi. Hem ulu-
sal hem de uluslararası
gündemlerde üst sıra-
larda yer alan çevreso-
runlan, kamuoyunun
en çok ilgjlendiği konulardan birini oluştu-
ruyor. Radyo, TV ve yazılı basında gün
gecmiyor ki çevre konusuyla ilgili bir ha-
ber yayımlanmasın.
Konu çevre olunca, hepimizin tanıdığı
bir örgüt akla geliyor.:
Greenpeace, Metis Yayınlan arasında
önceki günyayımlanan "Greenpeace/ Ye-
şilbanş'ın Öyküsü" adb kitap, işte buörgü-
tün çahşmalannı aktanyor okurlara.
Amerika'nın tanınmış "çevre"ci gazeteci-
lerinden biri olan Mıchael Brovvn ile Gre-
enpeace Kıtaplan'nın yayın yönetmeni
John May'in bırhkte hazırladıkJan "Gre-
enpeace / Yeşilbanş'ın Öyküsü", örgütün
tanınmasında en büyük pay sahibi olan
doğrudan eylem grubunu tanıtmayı amaç*
hyor. Doğrudan eylem bugün Greenpea-
ce'in calışmalannda odak noktası olmaya
devam ediyor. Son zamanlarda çeşiüi
yayınorganlannda, Greenpeace'in"doğru-
dan eylem" taktıklerine son verdiğı. gıde-
1
rek eski radikal kımliğinden uzaklaşıp, bü-
rokratık, yumuşak bir kuruluşa dönüştü-
ğü yazıhyorsa da doğrudan eyiemler sayı-/
lan ürmanardk sürüyor.
A
,
1970 yılında Jım Bohlen. Paul Cote ve.
Irvving Stowe tarafından "Dalga Çıkan>
mayın Komitesı" adı altında kuruİan ve
daha sonra "Greenpeace (Yeşil Banş)" adı.
altında çalışmalanru sürdüren örgüt, ilk,'
eylemı ıçın harap bir tekne almıştı. Oysal
şimdi okyanus aşan gemilerden, nehir tek-;
nelerine kadar gelişmiş bir filoya sahip.;
Grup önce bir nükleer denemeye karşı g-'
karak işe başladı. Daha sonra kampanya-!
lannın kapsamını genişletti. Toksik atık-!
lar, asit yağmuru, kanguru kıyımı, deniz-j
lerde nükleer silahlar, balina avaLğı, okya-;
nuslardaki kirlenme vb birçok konu bu-'
gün Greenpeace'in ilgi alanma giriyor. '•
"Greenpeace Yeşılbanş'ın Öyküsü"!
kitabını dilimize Sabir Yücesoy çevirmiş.
Fotoğraflarla desteklenen Greenpeace ey-j
lemlerinin dökümünü merak eden okurlap
ıçın güzel bir fırsat. j
Seni Seviyorum Rosa, |
bugün gösterimde
Xante Rosa'dan
Kültür Servisi- 28. Antalya Film Festi-
vaJi'nde Devlet Tiyatrosu oyuncuların-
dan Sumru Yavrucuk'a "En lyi Kadın
Oyuncu", Ertunç Şenkay'a da "En lyi
Görüntü Yönetmeni" ödüllerini ka-
zandırdıktan sonra 4. Ankara Film Fes-
tivalı'nde üçüncülüğe değer görülen
"Seni Seviyorum Rosa" On Binnci Ulus-
lararası İstanbul Film Festivali kapsamın-
da bu akşam 21.30'da izleyicilerin karşı-
sına çıkıyor...
Seni Seviyorum Rosa; Işıl Özgentürk'-
ün, Sevgi Sovsal'ın bırbirine bağlı on
dört öyküsünden oluşan romaru Tante
Rosa'dan senary'olaştınp yönetüği bir
film. Işıl Özgentürk'ün ilk yönetmenlik
denemesı.
Asya Film adına Alı Özgentürk'ün ya-
pımcılığını üstlendiği "Seni Seviyorum
Rosa" filminde önemli rolleri Sumru
Yavrucuk, Mahir Günşiray, Mehmet
Atak ve 4. Ankara Film Festivali'nde bu
fılmdekı rolüyle "En İyi Yardımcı Erkek
Oyuncu" ödülünü alan İsmet Ay pay-
laşıyorlar.
Peyami Safa'nın Tatih-Harbiye'si 4. ve son bölümüyle bu akşam ekranda
Aşk öyküsü çevresinde gelenek-modernizm ikilemiZEKİ COŞKÜN - Peyami Safa. yapıtlan
bugün büyük ölçüde gündemden-dolaşım-
dan kalksa da Türk romancılığında önemli
bir yere sahip. İşin ifginci, önemi de gün-
demden kalkışı da aynı nedenlere dayaru-
yor: İdeolojik tutumunu onun ölçüsünde
dışlaştıran, yapıta ve kahramanlanna ege-
men kılan yazar da az bulunur.
Böylesi bir belirleme ve belirlenme altın-
daki yapıt, taşıdığı ideolojik sorunsakn aşın-
masıyla, değjsimiyje birlikte aşınıyor. Pe-
yami Safa ve yapıtlannın başına gelen de
budur.
TRT, 60 yıl öncesinin yapıtlannı; önce 9.
Hariciye Koğuşu'nu, üç haftadır da Fatih-
Harbiye'yi ekrana taşıyarak Peyami Safa'-
yı yeniden gündeme getirdi. TV yapımının
başansı. başansızlığı biryana Fatih-Harbı-
ye, aslında anlamlı bir seçim. Yapıtın ana
eksenini oluşturan gelenek-modemızm ıkı-
lemi bugün de gündemde. Bugünün İstan-
bulu'na bakışımızda da anılan kavramla-
nn ve "ideolojik" seçimlerin aynı semtlerle
simgelendiğini görüyorsunuz.
Ama yapıtı bizim için anlamlı kılan, ya-
zann, roman çızgisinde birdönüm noktası-
nı işaret etmesidir. Doğu-Batı; maneviyat-
maddilik ikilemine dayanan ilk dönemini
Peyami Safa bu romanla noktalar.
Aynı izleği felsefi düzleme taşıdığı, bu
anlamda da ikilemi kültürel seçimden açık
sıyasal seçime taşıdığı, "materyaüzm"e
karşı maneviyatı, ruhsallığı çıkardığı ikinci
dönem Fatih-Harbiye'den (1931) sonra
yayımlanan "Bir Tereddüdün Romanı'yla
(1933) başlar, son romanı Yalnızız'a dek
(1951)sürer.
Her iki dönemde de ikilem, genellikle bir
aşk öyküsü çevresinde örülür. ideolojik tu-
tumdaki değişim, aşkm taraflan arasında
da konum ve işlev farklılıklan getiriyor.
Şöyle: İlk dönem yapıtlannda seçimi ya-
pan^ yapacak olanlar kadın kahramanlar-
dır. İkinci dönemdeyse bu konumu erkek-
ler üstleniyor. Yer değiştirme, tartışma bo-
yutunun dışsaldan içsele, felsefe alanına
'Fatih-Harbiye
1
, Doğu-Batı, manevivat-maddilik ikilemine dayanıyor ve bu ikileme sadece bir yanından bakıyor.
taşınmasından, bu yetiyi de yazann erkek-
lere özgü olarak görmesinden kaynakla-
nan bu yaklaşımın ipucunu Fatih-Har-
bive'de göriiyoruz: "Kadınlar. medeniyeti
gözleriyle anlamaya mahkûmdur. Şekiller-
le ıktıfaederler."
Fatıh-Harbiye. işte bu kadınlardan Ne-
nman'ın öyküsü. Son derece yabn: Darü-
lelhan (konservatuvar) öğrencisi, Fatih'te
oturan Neriman modernizmin cazibesine
kapılıyor ve sürdürdüğü mazbut hayattan
sıkılıyor. Bir rastlantıyla akıbeti görüp,
kendısinı ve çevresini sıkıntılara boğan ca-
zibeden aynhyor. Gerçeğe dönüyor. Yapı
daha da yalın: Tüm öykü dışandan bireyle-
nn kendi yaşam çizgilerinin ötesinde, ona
eklemlenmeyen olayJar, etkenlerle kurulu-
yor. Böylece "kurtuluş" da kolaylaşıyor.
Örneâın Neriman, konservatuvar "alaf-
ranga kısmı"nda keman dersleri alan Ma-
cit'i "bir rastlantıyla" tanıdıktan sonra de-
ğişiyor. Aldığı ut derslerinden, "alaturka"-
dan, oturduğu semtten, yedi yıldır "hem iki
kardeşe, hem kan-kocaya benzer" iüşki
içinde olduğu Şinasi'den soğuyor, onlara
karşı tepkiselleşiyor.
Macit'in ve simgelediği "alafranga" ya-
şamının Neriman'ı böylesine etkilemesi de
yine dışsal bir kaynağa dayanıyor: Her şey-
den önce "Galatasaray'dan çıkan ve tahsi-
lini Avrupa'da bitiren büyük dayısı ve kız-
lan; Neriman'da Garp hayatma karşı inci-
zap (çekim) uyandırmışlardı." Neriman,
"haberi olmadan" ülkedeki modernizm
eğilimleriyle de besleniyor. Fakat bu, "ne
şuur ne ırade haünde ortaya çıkmak için
fırsat bulmuştur."
Tam da bu noktada konservatuvar ala-
turka bölümünün kapatılacağı söylenmek-
tedir. (1926'da Milli Eğitim Bakanlığı tüm
okullarda alaturka müzik öğretımini kal-
dırdı. Peyami Safa. romanın sonundaki
uzun lartışmalara da bakılırsa, yapıtını bu
olaydan hareketle kurmuş gibi görünü-
yor.)
îşte, geleneksel yaşantının sesi alaturka
yasaklanırken, alafrangayı alaturkaya yeğ-
leyen, şık giyimiyle, tırnaklannın manikü-
rüyle Macit çıkageliyor. Neriman'daki za-
rarlı "gıda"lann ortaya çıkması için "fır-
sat" doğuyor. Böylece, "iki ayn medeniye-
tin zıt telkinleri altında, gızli bırderuni mü-
cadele" başlıyor Neriman'ın ruhunda.
Alternatifler (ya da medeniyet) iki erkek-
te somutlaşıyor doğal olarak: "Aileyi, ma-
halleyi, Şarklıyı temsil eden" Şinası ve "ye-
ninın Garp'ın ve bunlarla beraber meçhul
ve cazip sergüzeştin mümessili namzedi"
Macit.
Romanda düğüm, Neriman'ın okul çıkı-
şı Şinasi'yi atlatıp Fatih-Harbiye tramvayı-
na binmesiyle atıhyor. Kız arkadaşıyla bu-
luşacağını söylemiştir. ama Macit'le bu-
luşacaktır. Aynı şekilde "Harbiye'den Fa-
tih'e giden tramvaya" binmesiyle de çözü-
lür. Tam dönüş için. düğümün kaynağmda*
çözülmesi gerekir. Peyami Safa da öyîe ya*
pıyor. r
Macit'in davet ettiği balo haarlıklan için"
Neriman, Şişli'deki dayı kızlanna başvuru-
yor. (Jlk alafrangalık etkilerini onlardart
almıştı.) Ama ne rastlantı: Orada iki gün
önce kıa intihar eden bir Rus kadınıy^
karşılaşıyor. Kız, kendisi gibi yoksul.
sanatkâr Rus gençle sevişirken, zengin veT
yakışıklı bir Rumu tercih ediyor. "Para, eğ-,
lence, her şey..." Ama zamanla tüm bunla-r
ra karşın "samimiyet"ten yoksun kaklığıni
anlamış, ilk sevgilisine dönmek istemiştir.'
Yüzüne bakılmayınca intihar eder. *_
Rus kızında kendisini, sanatkâr ve terlf
edilen sevgilide Şinasi'yi, zengın-yakışıklt
Rumda da Macit'i gören Neriman, "Har«(
biye'den Faüh'e giden tramvaya" işte bun-j;
larla biniyor.
Bugün baktığımızda gelenek-moderi*
nizm ikilemi. gündemdeki yerini korusa da
Fatıh-Harbiye ya da yazan, gelenekçileriıf'
de modernistlerin de düşünsel alanının, sc^
runsallannın çok gerisinde kalıyor. Bu, salu
zamansal süreçten, romanın 60 yıl önce ka-T
lemealınmasından kaynaklanmıyor. Peya-v
mi Safa'nın, yapıünı. ikilemin içinden ve;
sadece bir yanından bakarak kurması ya--
ratıyor bu sonucu. k
Bakış şu: Birileri bize bir şeyleri kabul et€
tinnek istiyor. Bizi değiştinnek istiyor.1
Aman buna kapılmayahm. Neriman'ın'
babası, "Bizim, bizden büyük düşmanımız
yoktur efendim, yoktur" diyor. Yani "biz'\
de pek öyîe güçlü-sağlam değil... Peyami
Safa'nın ve yapıtlannın asıl ikilemi, asıl aç-
maa bu. '