23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 8ARALIK1992SALI 12 DIZIYAZI Kaplan Grubu Almanya için kaderci, Türkiye için ise radikal bir ideolojiyi savunuyor Her şey Asr-ı Saadet ıığnma T.oplumsal açıdan düşük statüye sahip olan bu insanlal' için mücahit olmak, gerçek sosyal konumlanyla kıyaslanamayacak onurlu bir konumdur. Bu onurlu konumun, içinde yaşadıkları toplum tarafından anlaşılmaması üyeler için • önemli değil. Bu kişiler için önemli olan kendilerini misafır, ikinci sınıf Türk işçisi, temizlikçi ya da işsiz olarak değil, İslam mücahidi olarak tanımlamak. "KARA -3- T ürkiye'ye geri dönme- nın hemen hemen ola- naksız ya da çok güç oiduğunu fark eden ikinci kuşaktan pek çok kişi, yaşadıklan toplum içinde kendilerine bir yeredin- meye uğraşırken kendi konumiannı da içinde buiunduklan Baü toplumu çerçevesınde acıklamaya çahşıyor. Bu düzeyde İslam temelli örgütlenmeler içinde baa gruplar özellıkle eğitim yo- lu ile bir yer edınmeye uğraşırken. için- de yaşadıklan toplumdan da eşıt statü talepediyorlar. İkinci kuşakta görülen bu istem onlann Batı Avrupa toplum- lanna özgü yenı örgütlenmelere gitme- lerine, göçmen sorunlanna aktif ola- rak eğilmelerine ve yeni projeler üreünelenne yol açıyor. Acı ve eziyet çekmenin erdemi kadercilik anlayışı geliştirmiş.. B KaLaplan'ın başkanı olduğu İslamî Cemiyetler ve Cemaatler Birliği gru- bunda ise Müslüman olanlar ile olma- yanlar arasında keskin bir aynm var. Bu gruba göre, Müslüman olmayan bir toplumda eşit muamele ve eşit sta- tü beklemck anlamsız. Çünkü dünya- da Müslüman olanlarla olmayanlar arasında devam eden amansız bir mü- cadele var. Hıristiyanlar ve özellikle Yahudiler İslam'ın bir güç olarak yük- selmesini istemiyor ve bu nedenle onu engelleyecek her türlü oyunu geliştiri- yor. Peygamber de tıpkı onlar gibi ca- hiliye döneminde pek çok eziyet gör- müş ve acı çekmiştir, ama sabırh ol- muştur. Şımdi tıpkı Peygamber gjbi onlar da sabırlı olmalı ve bu eziyetleri çekmelidirler "Eğer Allah kolav bir hayat j aşamamızı istesey di. pe> garnbe- rin bu kadar acı çekmesine izin verir miydıT"' Bir başka deyişle İslami devle- te ulaşmak için insanlar acı çekecektir, ki şu anda içinde bulunulan aşama bu. JVaplan grubundan bir üye, yok- sulluk nedeni ile ailesinin Hollanda'ya göç ettiğiru. kendısinin de yedi yaşında iken buraya geldiğıni ve farkh yaşam biçimlerirû denedikten sonra İslami ve Cemaleddin Hoca'yı bulduğunu an- lattıktan sonra ekliyor: "Okudukça dedim ki Allah beni bo- raya yolladı. Bir nedeni var, demek ki benhn kısmetim İslami burada yaşayıp, tebüğ eönekmiş. Biz İslamın hâkim <rf- ması için uğraşıyoruz. Ama bu çok zor ve uzjın bir yol, biliyoruz. Tüm umudu- mıız burüar -çoculdannı gösteriyor-. Onlar İslam doletini kuracak. Biz bu yolda her şeyi göze aldık. Benim pey- gamberim o kadar eziyet çekmişse. dişi kınlmtşsa benim rahai yaşamam vaUa- hi haramdır." >u kadercilik anlayışı gmp üyele- nnin içinde yaşadıklan Baü Avrupa toplumlannda, değıl eşit statü, var olan haklannı bile savunmalannı ön- leyıcı nitelıkte. Böyle bir anlayışın göç edilen ülkeyi ömeğin Almanya'yı ra- hatsız etmesi mümkün değil. Tam ter- sine bu anlayış, var olan açık ve gjzli aynmcıhğı kutsal bir söylem içinde meşrulaştınyor, Niçin İslam Mücahidi? Kaplan grubunun gelıştirdiği dünya görüşü, bir yandan radikal bir söylem içinde kaderciliği savunurken, diger yandan da üyelere sağladığı mücahit kimliği ile dışandan gelen baskı ve ay- nmcıüğa karşı bır direnme noktası oluşturmaktadır. X oplumsal açıdan düşük statüye sahip olan bu insanlar için mücahit ol- mak, gerçek sosyai konumlanyla kı- yaslanamayacak onurlu bir konum- dur. Bu onurlu konumun. içinde ya- şadıklan toplum tarafından anlaşıl- maması üyeler için önemli değil. Bu ki- şiler için önemü olan kendilerini mi- safir, ikinci sınıf Türk işçisi, temizlikçi ya da işsiz olarak değil, islam mücahi- di olarak tanımlamak. B•u tarumlama, yaşadıklan top- lumda, günlük hayatlannda sürekli rahatsız olduklan bir kimliği değiştir- me olanağı veriyor. Yenı bir kimlik olarak tanımlanan İslam mücahidi kimliği aynı zamanda bu topluluğun dışandan gelen sosyal baskı ve aynm- cılığa karşı direnme noktasmı da oluş- turuyor. Bu direniş bağlamında, İsla- mî olarak tanımlanan giyinme ve ya- şama tarzı çok daha önem kazanmak- ta ve hassasiyetle vurgulanıyor. Nasıl çarşaf giydim? emizlikçi olarak çalışan bir ka- dın üye, kendinin çarşaf giyme serüve- nini ve karşıtaştığı bir sorunu şöyle an- lattı: "Ben kendi isteğim ile çarşaf giydinı. İlk giydiğimde çarşı>a gidecektik. Ko- cam bana bakıp " Böyle mi gideceksin' dedi. Ben de Ne o beğenemedın mi? Sen böyle mi gideceksin' dedim. Önce biraz şey oiuyor tabii, sonra alışıyor, şimdi akurmryor. Ben bir Türk dokto- rumın muayenehanesini temiziiyorum. Önce çarşaf giymiyordum. Beni çarşaf- lı görünce şaşnrdı. Beni çağırdı. dedi ki 'Bak kızım, ben Atatürk Türkıyesi- nde yetişüm. Atatürk'e büyük saygım var. Sen şu çarşafı çıkar. zaten araba ile geliyorsun. Manto giy, bir eşarp tak." Ben hemen anahtarlan masanm üstüne koydum dedim ki Bak sen işve- rensin. yanında istedığini çahştınrsın. Ben de işcıyim, istediğim yerde çalışı- nm. Kimse bana ne yapacağımı artık söyleyemez. Kimse benim çarşafımı cıkaramaz. Al anahtarlannı, ben gidi- yonım.' Bu çok şaşvdı biliyor musun. 'Ben sana ışten çık filan demedım' de- dl 6-7 senedir orayı temizüyordum, benden memnundu tabii. Hâlâ orayı te- mizliyonım." Grup üyelerinin kendilerini İslam mücahidi olarak tanımlarnalan. üye- lerin. Türkiye'de yaşayan. İslamî hare- ket içinde önemli bır yeri olan. İslamcı entelektüelere karşı reddediçi bir tavır almalannı kolaylaşünyor. Üyelere gö- re Türkiye'deki İslama entelektüeler, hareketi pasifıze etmekte. maddi çıkar sağlamakta ve kendilerini üstün gör- mektedirler. Milli görüşçü konuşuyor da konuşuyor "Geçen gün Milli Görüş'e (...) gekti. Konuşuyor da konuşuyor. Bizden biri kalktı dedi ki 'Bak ben cahıl bir işci- yim, senin bu anlattıklanndan bir şey anlamam. Bana doğru dürüst, açık olarak İslami istiyor muyuz istemıyor muyuz sen onu söyle.' O da 'Dur ora- ya da geleceğiz" dedi. Yine biri geldi, her grupta konuşuvar Ru nasıl olur di- KIMIN SESİ? Dr. Fulya Atacan ye sorduk. 'Bir TIR dolusu kitap getir- dık, onlan nasıl satacağız' dedi Bonla- n tammak lazrnı." Başka bir üyeye göre "Cahil ola- rak görülen bu insanlar senelerce susru ama artık onlar susmayacak ve konuşa- cak." \^emaleddin Hoca'nın liderliğin- deki bu hareket, Baü Avrupa ülkele- rinde yaşayan, eğitim düzeyi düşük ve düşük statülü işlerdc çalışan ya da işsiz olan bir üye tabanına dayanıyor. Böy- le bir taban üzerinde grubun gelişürdi- ği kaderci dünya görüşü. üyelerin gün- lük yaşamlannda karşılaştıklan zor- luklan yok saymaya yönelik. Edinilen mücahit kimliği ise bir taraftan yaşanı- lan aynmalığa karşı bir direnme nok- tası oluştururken, dığer taraftan da İslamcı entelektüellere karşı tutumu meşrulaştınyor. İlende daha aynnülı olarak belirteceğimiz gibi bu dünya görüşünün bir diğer boyutu ise olduk- ça radikal; kendilerine "asr-ı saadet" vaat edilen bu üyeler, gelecekteki top- lumun en alt tabakasındakı insanlar değil. yöneticiler olacaklardır. Hem yazgıcı hem radikal ken öfke, en azından yakın bır zaman dilimi içinde dönülmesi mümkün ol- mayan ya da çok güç olan bir başka düzeye, göç edilen ülkeye daha açık deyişle Türkiye'ye yöneltiliyor. İçinde yaşanılan Baü toplumunda karşılaş- tıklan problemlere alabıldiğine kader- ci yaklaşan bu grup, öfkesini yansıttı- ğı, göç ettiği ülkeye. Türkiye'ye yakla- şımında da alabildiğine radikal. Gelecekteki Asr-ı saadet rdecekteki asr-ı saadeti Tür- kiye'de düşünen bu insanlar için şu anda yaşadıklan toplum içinde karşı- laşükİan problemler önemsizleşiyor ve o toplumdan eşit statü talep etmek ve bu yönde çahşmak, İslam'dân aynl- mak ile eş anlama geliyor. Jslami Cemiyetler ve Cemaatler Bir- liği, yaşadıklan Baü Avrupa toplum- lannda zamanla içe kapanarak yaşa- yan Türklerin gelıştirdiği dini örgüt- lenmelerden biri olarak, üyelerine bir dayanışma aği sunuyor B XXalen yaşadıklan toplum içinde rahatsız olan, düşük statülü işlerde ça- lışan, bu toplum ile ilişkileri sürekli çatışma içinde olan bu insanlarda biri- 'u ilişkiler ağı içinde hareket üye- leri hem dışandan gelen baskılara kar- şı bir dayanışma sağlıyor hem de üye- lere ihtiyacı olduğunda yardım ediyor. Bu temelde üyeler arasında borç al- mak, camı bakkalından veresiye alış- veriş yapmak, bazı üyelere iş olanağı sağlamak ılk sırada geliyor. SÜRECEK B dünya görüşü, yaşadıklan toplumda günlük yaşam içinde büyük rahatsızUklan olan. kendilerine hak- sızlık yapıldığını düşünüp öfke duyan insanlar için, o toplum içindeki prob- lemlerine kutsal bir anlam yükleyerek sabır telkin ediyor. Bir başka deyişle grup, radikal bir söylem içinde yeni bır \lmanya'da yaşayan gurbetçiler arasında örgütknen Cemaleddin Hoca'nın müritleri bir toplantıda eUerindeki oytmcak tüfeklerle resmi geçit yapıyorlar. Öııce türkü vardL, sonra kaleııı YAŞAR KEMAL KENDİNİ ANLATIYOR ALAIN BOSÛUET B 10 A lain Bosguet: Si:i y f l yazmaya iten ya da / • gençliğinizde, bir gün —l^k gelip kendinizi yazma f ^ B ^ eylemine adayaca- ^^ ğınızı sizesöyleyen özel • bir olay oldu mu? O sı- rada kaç yaşı- ndaydmız? Ya da belki daha önceleri başka düşleriniz, başka amaçlarınız yar mıydı? V JL aşar Kemal: Çok küçüktüm. Kaç yaşımda olduğumu bilmiyorum. Bir gün köyün kızlan bir eğlencede toplu olarak türküler söylüyorlardı. Böyle türküleri ilk olarak duyuyor- dum. Ben de öyle türküler söyleyebili- rim, dedim ve onlara benzer türküler uydurmaya başladım ama, kimselere söyleyemiyordum. Sonralan köye aşı- klar, destanalar geldi, onlara öykün- düm. Beni buraya iten neydi. bilemi- yorum. Köyün kayalık dağına çıkar. dağ üstüne, çiçekler üstüne türküler söylerdim kendi kendimc. Ovada. ka- lede, hep türküler söylerdim. Sonra da köylülere söylemeyc başladım. »eni bu işe itenin ne oiduğunu düşünüyor. düşünüyor bulamıyorum. Yazmadan, daha doğrusu söyleme- den önce şu olayım ya da bu olayım diye düşlenm olamazdı. Çok küçük- tüm. Sonradan düşlenm oldu. On alü, ya da on yedi yaşlanmda. Folklorder- lemelenne başladım. İlk kitabım Ağı- tlar da bir derleme kitabıdır. Bir de te- kerlemeler, destanlar, masallar derle- dim. Karacaoğlan'm, Dadaloğlu'nun, öteki halk şairlerinin derlenmemiş şiir- lerini arayıp buldum. Bana kadar ağı- tlar hiç derienmemişti. Ağıtlar, kadı- nlann ölüler üstüne söyledikleri şiirler- dir. Daha doğrusu türkülerdir. Türk- mende her kadın. ölüsü üstüne ağıt söyler. Bu bir gelenektir. Bunlarla bir- likte her ölüye ağıt yakan çok ünlü ağıtçılar da vardır. Bunlardan ikisini yakından tanıdım. Biri Hasibe Hatun, ötekisi Telli Hatun'dur. Bunlar Türk- men beyleri soyundan geliyorlardı. Türkmende çok saygın bir yerleri vardı. Değer verdikleri ölülerin evle- rine gidiyor, ölülerin üstünde ağı- tlannı söylüyorlardı. Bu gelenek Kürt- lerde de vardı. E.ın büyük düşüm bir bilim adamı olmak, Doğu dünyasının folklorunu, etnografyasını araştırmaktı. Bunun için liseyi. üniversiteyi bitirmek, bir Batı dili öğrenmek istiyordum. Okula devam edebileyim diye çok uğraştım ya. buna bır türlü olanak bulamadım, kcndımi Çukurova tarlalannda bul- dum. Bütün yaşamım boyunca bir tek düşüm oldu, bundan sonra biraz daha. biraz daha güzel yaiabihnek. Hikâyeden. şiirdcn, romandan başka bir şey düşünmedim diyebilirim. Poli- tik yaşamım bile edebiyal ılışkisındcn dolayıydı. Dünyayı doğru algıhyabil- mek, gerçeğe daha derinlemeâne ine- bilmek. anlatımımı gerçekle bütünleştirebilmek... l \ Lrin Bostfuet: Tutalon ki bir gün yazı yazmaya karar verdiniz. O günkü kültürünüzü ve toplam bilgi da- ğarcığınızı bılmek isterdim. Yazmak bir kaprisin, önemli bir fizik gereksinme- nin, anlaşümaz bir delüiğin sanucu ola- bilir: ya da tersine, her yönden mantıklı ve istençli bir girişimin sonucu olarak doğabilir. Bu kararı hangi vılda verdi- niz? JL aşar Kemal: İlk şiırim ben on alü yaşındayken yayınlandı. Bu, kötü bir şiirdi. Çünkü geleneksel şiiri bırakmış. o sıralarda şiir yazan yavan şairleri öykünmeye başlamışüm. İlk hikâyemi,adıPisHikâye'dir,dahaeniyi yanlanm içinde sayanm onu, yirmi üç yaşında yazdım. O zaman çok şey bili- yordum. Arif Dino, Abidin Dıno, Gü- zin Dino'yla tanışmış. onlarla dostluk kurmuştum. Adana'daki sosyalist genç bir edebiyat bölüğünün içindey- dim. Birde Ramazanoğlu kiiaplığı de- nilen Adana'daki büyük bir kitaplıkta çalışmışüm. Geceleri de kitaplıkta yatıyor, durmadan okuyordum. Gün- düzleri de kitaphğa kimsecikler uğ- ramıyor. ben gündüzleri de, bir kitap kurdu olmuş, oku ha oku ediyordum. Homeros. Yunan klasiklcri. on doku- zuncu yüzyıl klasikleri benim düş cen- netlerimdi. Ramazanoğlu kitaplığı- nda otuz binden fazla kitap olduğu söyleniyordu. Askerlik gelip çatma- saydı, amacım kitaplığın büyük bir kısmını okumaktı. Ne kadar okumak mümkünse. Arif Dino. Güzın Dino sayesinde neleri okuyup. neleri oku- mayacağımı çok iyi biliyordum. Çok önceden ben de kimleri okuyacağimı biraz biliyorum ya. O sıralar Milli Eği- tim BakanhğYnca değerli çevirmenler- den bir dünya klasikleri kunılu oluştu- rulmuş, Doğu'dan Batı'dan hanl hanl çeviriler yapılıyordu. Roman, hikâye sanatının ne oiduğunu anladığımı sandığım günlerde yazmaya başladım. Yazmadan önce roman hikâye üstüne çok düşünüyor, önüme gelenle de, özellikle Arif Dino'yla geceler, günler süren konuşmalar yapıyordum. Be•enim yazma isteğim ne fizik gereksinme ne delilikti. Bu işe bilinçle hazırlanıyordum. Hazır olduğumu anladığım gün de işe koyuldum. Pis Hikâye'yi 1946'da yazdım. O sırada Orta Anadolu'da bir kasabada asker- liğimi yapıyordum, vaktim boldu. Sonra Istanbul'a gittim. Fransız şır- ketindc gaz kontrol memuru oldum. Böylelıkle İstanbul'u ev ev. mutfak mutfak öğrendim. Gaz sayaçlan mut- faklarda olurdu da. Bu bir yıl içinde İstanbul'da hiç yazamadım. Günde 1800 basamak çıkıyordum ve çok yo- ruluyordum. 1948'de kasabam Kadır- li'ye döndüm, pirinç tarlalannda su bekçisi oldum. Bir de daktilo aldım. 1948'de Bebek hikâyesini yazdım. Ardmdan Dükkâncı'yı. 1949'dabirro- man yazdım. 1950'de bir şeyler kara- ladım. Folklor çalışmalan yaptım. 1951'de Httyükteki Nar Ağacı adlı kısa romanımı bıtirdim. Oyılda İstanbul'a yeniden dönüp Cumhuriyet ga- zetesine röportaj yazan olarak girdim. 1950'de Orhan Veli öldü. Bu ölüm bana çok ağır geldi. Onun öldüğunü gazetede okuduğum gün, bütün kasa- bada akşama kadardolaşıpOrhanın öldiiğünü önüme gelene söyledim. Hiç kimse aldırmadı. Bu da bana çok koy- du. Yalnızlıktan bunaldım. Koskoca- man. büyük şair Orhan Veli ölmüş, buna hiç kimse aldırmıyordu. Kim- senin tüyü bile kıpırdamıyordu. O gün kasaba bana cehennem gibi geldi. Bu kasaba bana çok çektirmişti. Rusya'- ya casusluk yapüğımı onlar icat etmiş- ler, bana yapmadıklannı bırakmamı- şlar, evimi taşlamışlardı. Bir de polis haftada bir kere evımi basıyor, evde bulduğu en küçük bir kağıt parçasıru alıp götürüyordu. Her aramada da evin önü yüzlerce ınsanla doluyor, kalabalık bana bir tuhaf. aydan gelmış bir yaraüğa bakar gıbı bakıyordu. Bu aramalarda en güzel romanım saydığım romanımı da candarma aldı götürdü. O romaru, gecemi gündüzüme katarak öylcsine çok çalışarak yazmıştım ki... 1949'da bütün günleri- mı bu romana vermıştım. Yukarda bu yıllanm boş geçmişti. demışüm ya... Bu romanın macerasını anımsamak istemedim hiçbir zaman, ondan ola- cak o yıllara boş yıllar dedığim. Pis Hıkâye.Bebek.buuzunhikâyeler.daha yazdık'anmın en güzelleri içindeyse, bu roman da öyle olacaktı. Onu bir daha yazmaya yüreklilik göstereme- dim. Belki bir gün yazanm. Ama öyle bir yoğunlukla. öyle taze bır iirizmle yazabileceğimı hiç sanmıyorurn. Belki de o romana bir daha yanaşamayışım bu yüzdendir. B'ir daha yineleyeyim. Ben yaz- maya bilinçle. istençle başladım. Ben profesyonel destanalar geleneğindcn geliyorum. Homeros'u sevmcm, Stendhal'c büyük hayranlık duymam boşuna değıldir. Gençlığimde cn sev- diğim yazar Stendhal'di. Belki dc o ck- meğini yazarak kazanmıyordu Balzac gibi. BİTTİ ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKCİ Eğri Oturup Düz Danışalım! Server Tanilli, 4 aralık cuma günü çıkan "Osmanh'ya Bakmak..." başlıklı yazısının sonunda özetle şöyle di- yor- "...Özetle, Osmanlı Imparatorluğu, farkh kültürden ve dinden halkları, yüzyıllarca barış içinde yaşatmasını bil- miş ve bu yönetim, sanıldığının tersine teröre ve siyasal baskıya dayanmıyor. 19. yuzyılda çözülüşun nedenlerini başka yerde ara- malı! Ne o, Osmanh'ya övgü mü yağdırıyorum? Hayır! Bugünkü tarih anlayışı ve verileri açısından, geçmişe bakıyorum... . Bugun kitap olarak da kendilerine (okullara) sunu- lan bu eserden, şu söylediklerimi doğrularna fırsatnı bol bol bulacaklardır. Tarihlerimizle ilgili kimi doğrulara aracılık ettiğim için sevinçliyim. Korktuğum ne bilir misiniz? Sapla-samanı birbirine kanştıran -o aptal- "ecdaf edebıyan! Hayli yatkınız da buna ondan." Sevgili Tanilli'nin yazısını, dönerken, uçakta okudum. Kafamda, Baku'de gözlediklerimi tartıp biçiyordum. Yolda, sokakta, şurada burada konuşuyoruz: - Nasıl durum, yahşi mi değıl mi? - Yahşi degil' Başkan Ebulfeyz Elçibey'i seven de sevmeyen de var. Öfkelilerden biri şöyle dedi: Yedi mılyon koyuna bir keçı sakallı gerekli de ondan! (Elçibey çok mu inatçı?) Aziz Nesin'in "Türk halkının yüzde yetmişi aptal" sö- züne benzer bir söz. "Hint Horozu Erdal Bey'in Kültür Bakanı Fıkri Sağlar'ın ardından Azerbaycan a gidişi da- ha dikkatli davranmamı gerektiriyor. Elçibey'in sakalın- dan kaynaklanan esprilere bu nedenle yer vermedim! Bir başkası şöyle dedi: - Elçibey, çok iyi, çok yahşi; çevresi kötü! iskender Bey. Elçibey'in en yakınlarından. Bir Bakan, gazetede İskender Bey'e dokundurmuş mu ne olmuş, İskender Bey, Bakan'a gazeteyi yedirmiş! Gazete yedirılen demokrasi görmedım hiç! Belki Denktaş'ın Kuzey Kıbrısı'nda olabilir. Kendisıne "Baba" diyen özker Özgür'e dünyayı zindan etti; ben işin de- . mokratik olup olmadığına bakarım, 12 Eylüllerde, Rauf Denktaş'ı askerler, baskılarla seçtirmediler mi? Böyle demokrasi mi olur? Elçibey, kendisi seçildi ya, ne zaman seçime gidecek belli değil mi? Hürriyet'ten Irfan Sapmaz, ANKA'dan Rahmi Yıldırım'la birlikte muhalefet partisı başkanların- dan Itibar Mehmedov'a gidip görüştük. Seçimlerin dü- rüst yapılmadığını söyledi. llerı sürdüğüne göre Azer- baycan'da seçimleri Süleyman Bey (Demirel mi etkile- mişmiş'' O geziye Türkeş'i de mi götürdüydü? ttibar, Elçibey'in bakanlık önerisini geri çeviren bir kişi. Parti - leri ANAP'a yakınmış... Elçibey, bir antikomünist. Bundan da yararlanıyor mu? Biz, gazeteciler, "protokol "da olmadığımız için El- çibey'in kokteyline alınmadık. Önce: - Siz de gideceksınız ama, fotoğraf çekmek yok! de- mişlerdi. "İyi" dedik. "çekmeyiz." Bir yanda Âzerbay- can-Ermenistan savaşı sürer, radyolarda, ' şehitler" üzerine yayınlar yapılırken, elde kadeh, hoş kaçmayabi- lir. Kimi bakanlarda, benzeri korkuları sezmedim değil. "Aman, yazılırsa ne derler? " korkusu. Bir eğlence sıra- sında, şarkıları türküleri banda almak istemiştim. Azer- baycan Kültür Bakanı Polat Bülbüloğlu - Söndürün onu! dedi. Resmi toplantıda değiliz, şimdi eğleniyoruz! Teybi kapattım ama, canım sıkıldı. Oysa, özbek, Türk- men, Kazak bakanlar ulusal oyunlarını oynarken resim- ler çekildi, televizyon da çekti olayı. Sonra, Türkiye Büyükelçiliği'ndeki yemekte, Bülbüloğlu'na, teybi açtır- mamasının doğru olmadığını söyledim. Mustafa Ke- mal'in bir olayım anlattım. - Mustafa Kemal, askerleriyte Izmir'e girdikten sonra otelin lokantasında bir kadeh rakı içiyormuş. Garsonlar, perdeyi kapatmak istemişler. Mustafa Kemal, "Neden kapatıyorsunuz?" demiş. "Biz burada kötü bir şey yap- mıyoruz ki, halk görsün ne yaptığımızı!" Bülbüloğlu: - Haklısınız, düz (doğru) dersiniz, biz bilıyorsunuz yet- mişyıl... Rusların o yetmiş yıllık gösterişini kıramamışlardı, ko- lay değildi! "Konuşalım" yerine, "danışalım" diyorlardı. Çok hoştular. Halk arasında da ağır, acı eleştiriler sürmekteydi: - Azerbaycan-Ermenistan savaşının sürüp gitmesin- de çıkarları olanlar mı var diyorlardı bunlar... - Kimlerin çıkarı var? - Var işte! Elçibey'e danışman olarak, bir-iki eski MHP'li mi alın- mış? Ülkü Ocakları Başkanı, Azerbaycan televizyonun- da konuşuyor, "Halk Cephesi" Kurultayı'na katılıyor. Bizim ırkçıların, eski özlemleri ya, Orta Asya'da kalmış eski Türk toprakları, bir çeşit "Turan" hevesi işte. Ama, gözlemlerime göre boş, bomboş düşler. İşadamları ge- liyor örneğin Türkiye'den, kendilerini bir çeşit "abi" kabul etmişler bunlar. "Nataşa turizmi'ni geliştirmeye mi çalışıyorlar? "Abilik" ayaklanyla, yatırım bir arada pek gitmiyor. - Bizim petrolümüz, altınımız, misimiz (bakıra mis di- yorlar) var. Türkseniz Türksünüz ne yapalım deyiveri- yorlar. Ciddi olarak bir tek "Koç Grubu" görünüyor içlerinde. Ötekilerden kimin ne yaptığı pek belli değil. özbekistan 1 - da israil çiftlikler kurmuş, Alman fabrikaları özbekis- tan'a girmiş Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan'da devlet tekeli egemen. Oralarda özelleştirmeye geçme- mişler. BULMACA 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Kandillerle aydınlatı- larak yapılan şenlik. 2/ Orta Asya'da yaşayan Şamanist Türkler ara- sında çeşitli şeylerden anlam çıkartarak bakı- lan fa!... Güney Ame- rika'da yaşayan bir yük hayvanı. 3/ Argoda hafıf yaralama. 4/ Tabaka... En kısa zaman süresi... Bir nota. 5/ Bir tür balık ağı... Başıboş hayvan. 6/ Oruç ayı. 7/ Sahip... Bir nota... Lımonluk 8/ Bir çeşit bü- \ük savaş davulu... Lantan ele- mcntinin simgesı. 9/ Yusuf Atıl- gan'ın "Anayurt Oteli" adlı romanının başkişisı. ^ L KARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sulamada kullanılan bahçe ko- \ası. 2/ Şarkı. türkü... Birsöylem- dc yer alan ek açıklama. 3/ Gemi- lcrın yükleme boşaltma yaptıklan \cr. . Tavlada bır sayı. 4/ Gözleri göımeycn... Gcnellıkle midenin bo/ulmasından ötüru dılin üzerinde oluşan beyaz tabaka. 5/ Kalsiy umun sımgcsi... Tokat'ın bir ilçesi. 6/ Damlataş Mağara- M \c kalcsiylc ünlü luristik ilçemiz... Güzel sanat. 7/ Şöhret... Bır tarlı bınmı. 8/ Pckmez toprağı... Zeybek. 9/ İçine sıvı ver- mck amacıvla bır damara sokulan ınce boru.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle