Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 8ARALIK1992SALI
12 DIZIYAZI
Kaplan Grubu Almanya için kaderci, Türkiye için ise radikal bir ideolojiyi savunuyor
Her şey Asr-ı Saadet ıığnma
T.oplumsal açıdan düşük statüye sahip olan bu insanlal' için mücahit olmak,
gerçek sosyal konumlanyla kıyaslanamayacak onurlu bir konumdur. Bu onurlu
konumun, içinde yaşadıkları toplum tarafından anlaşılmaması üyeler için
• önemli değil. Bu kişiler için önemli olan kendilerini misafır, ikinci sınıf Türk
işçisi, temizlikçi ya da işsiz olarak değil, İslam mücahidi olarak tanımlamak.
"KARA
-3-
T
ürkiye'ye geri dönme-
nın hemen hemen ola-
naksız ya da çok güç
oiduğunu fark eden
ikinci kuşaktan pek
çok kişi, yaşadıklan
toplum içinde kendilerine bir yeredin-
meye uğraşırken kendi konumiannı
da içinde buiunduklan Baü toplumu
çerçevesınde acıklamaya çahşıyor. Bu
düzeyde İslam temelli örgütlenmeler
içinde baa gruplar özellıkle eğitim yo-
lu ile bir yer edınmeye uğraşırken. için-
de yaşadıklan toplumdan da eşıt statü
talepediyorlar. İkinci kuşakta görülen
bu istem onlann Batı Avrupa toplum-
lanna özgü yenı örgütlenmelere gitme-
lerine, göçmen sorunlanna aktif ola-
rak eğilmelerine ve yeni projeler
üreünelenne yol açıyor.
Acı ve eziyet çekmenin erdemi
kadercilik anlayışı geliştirmiş..
B
KaLaplan'ın başkanı olduğu İslamî
Cemiyetler ve Cemaatler Birliği gru-
bunda ise Müslüman olanlar ile olma-
yanlar arasında keskin bir aynm var.
Bu gruba göre, Müslüman olmayan
bir toplumda eşit muamele ve eşit sta-
tü beklemck anlamsız. Çünkü dünya-
da Müslüman olanlarla olmayanlar
arasında devam eden amansız bir mü-
cadele var. Hıristiyanlar ve özellikle
Yahudiler İslam'ın bir güç olarak yük-
selmesini istemiyor ve bu nedenle onu
engelleyecek her türlü oyunu geliştiri-
yor. Peygamber de tıpkı onlar gibi ca-
hiliye döneminde pek çok eziyet gör-
müş ve acı çekmiştir, ama sabırh ol-
muştur. Şımdi tıpkı Peygamber gjbi
onlar da sabırlı olmalı ve bu eziyetleri
çekmelidirler "Eğer Allah kolav bir
hayat j aşamamızı istesey di. pe> garnbe-
rin bu kadar acı çekmesine izin verir
miydıT"' Bir başka deyişle İslami devle-
te ulaşmak için insanlar acı çekecektir,
ki şu anda içinde bulunulan aşama bu.
JVaplan grubundan bir üye, yok-
sulluk nedeni ile ailesinin Hollanda'ya
göç ettiğiru. kendısinin de yedi yaşında
iken buraya geldiğıni ve farkh yaşam
biçimlerirû denedikten sonra İslami ve
Cemaleddin Hoca'yı bulduğunu an-
lattıktan sonra ekliyor:
"Okudukça dedim ki Allah beni bo-
raya yolladı. Bir nedeni var, demek ki
benhn kısmetim İslami burada yaşayıp,
tebüğ eönekmiş. Biz İslamın hâkim <rf-
ması için uğraşıyoruz. Ama bu çok zor
ve uzjın bir yol, biliyoruz. Tüm umudu-
mıız burüar -çoculdannı gösteriyor-.
Onlar İslam doletini kuracak. Biz bu
yolda her şeyi göze aldık. Benim pey-
gamberim o kadar eziyet çekmişse. dişi
kınlmtşsa benim rahai yaşamam vaUa-
hi haramdır."
>u kadercilik anlayışı gmp üyele-
nnin içinde yaşadıklan Baü Avrupa
toplumlannda, değıl eşit statü, var
olan haklannı bile savunmalannı ön-
leyıcı nitelıkte. Böyle bir anlayışın göç
edilen ülkeyi ömeğin Almanya'yı ra-
hatsız etmesi mümkün değil. Tam ter-
sine bu anlayış, var olan açık ve gjzli
aynmcıhğı kutsal bir söylem içinde
meşrulaştınyor,
Niçin İslam Mücahidi?
Kaplan grubunun gelıştirdiği dünya
görüşü, bir yandan radikal bir söylem
içinde kaderciliği savunurken, diger
yandan da üyelere sağladığı mücahit
kimliği ile dışandan gelen baskı ve ay-
nmcıüğa karşı bır direnme noktası
oluşturmaktadır.
X oplumsal açıdan düşük statüye
sahip olan bu insanlar için mücahit ol-
mak, gerçek sosyai konumlanyla kı-
yaslanamayacak onurlu bir konum-
dur. Bu onurlu konumun. içinde ya-
şadıklan toplum tarafından anlaşıl-
maması üyeler için önemli değil. Bu ki-
şiler için önemü olan kendilerini mi-
safir, ikinci sınıf Türk işçisi, temizlikçi
ya da işsiz olarak değil, islam mücahi-
di olarak tanımlamak.
B•u tarumlama, yaşadıklan top-
lumda, günlük hayatlannda sürekli
rahatsız olduklan bir kimliği değiştir-
me olanağı veriyor. Yenı bir kimlik
olarak tanımlanan İslam mücahidi
kimliği aynı zamanda bu topluluğun
dışandan gelen sosyal baskı ve aynm-
cılığa karşı direnme noktasmı da oluş-
turuyor. Bu direniş bağlamında, İsla-
mî olarak tanımlanan giyinme ve ya-
şama tarzı çok daha önem kazanmak-
ta ve hassasiyetle vurgulanıyor.
Nasıl çarşaf giydim?
emizlikçi olarak çalışan bir ka-
dın üye, kendinin çarşaf giyme serüve-
nini ve karşıtaştığı bir sorunu şöyle an-
lattı:
"Ben kendi isteğim ile çarşaf giydinı.
İlk giydiğimde çarşı>a gidecektik. Ko-
cam bana bakıp " Böyle mi gideceksin'
dedi. Ben de Ne o beğenemedın mi?
Sen böyle mi gideceksin' dedim. Önce
biraz şey oiuyor tabii, sonra alışıyor,
şimdi akurmryor. Ben bir Türk dokto-
rumın muayenehanesini temiziiyorum.
Önce çarşaf giymiyordum. Beni çarşaf-
lı görünce şaşnrdı. Beni çağırdı. dedi ki
'Bak kızım, ben Atatürk Türkıyesi-
nde yetişüm. Atatürk'e büyük saygım
var. Sen şu çarşafı çıkar. zaten araba
ile geliyorsun. Manto giy, bir eşarp
tak." Ben hemen anahtarlan masanm
üstüne koydum dedim ki Bak sen işve-
rensin. yanında istedığini çahştınrsın.
Ben de işcıyim, istediğim yerde çalışı-
nm. Kimse bana ne yapacağımı artık
söyleyemez. Kimse benim çarşafımı
cıkaramaz. Al anahtarlannı, ben gidi-
yonım.' Bu çok şaşvdı biliyor musun.
'Ben sana ışten çık filan demedım' de-
dl 6-7 senedir orayı temizüyordum,
benden memnundu tabii. Hâlâ orayı te-
mizliyonım."
Grup üyelerinin kendilerini İslam
mücahidi olarak tanımlarnalan. üye-
lerin. Türkiye'de yaşayan. İslamî hare-
ket içinde önemli bır yeri olan. İslamcı
entelektüelere karşı reddediçi bir tavır
almalannı kolaylaşünyor. Üyelere gö-
re Türkiye'deki İslama entelektüeler,
hareketi pasifıze etmekte. maddi çıkar
sağlamakta ve kendilerini üstün gör-
mektedirler.
Milli görüşçü konuşuyor da
konuşuyor
"Geçen gün Milli Görüş'e (...) gekti.
Konuşuyor da konuşuyor. Bizden biri
kalktı dedi ki 'Bak ben cahıl bir işci-
yim, senin bu anlattıklanndan bir şey
anlamam. Bana doğru dürüst, açık
olarak İslami istiyor muyuz istemıyor
muyuz sen onu söyle.' O da 'Dur ora-
ya da geleceğiz" dedi. Yine biri geldi,
her grupta konuşuvar Ru nasıl olur di-
KIMIN
SESİ?
Dr. Fulya Atacan
ye sorduk. 'Bir TIR dolusu kitap getir-
dık, onlan nasıl satacağız' dedi Bonla-
n tammak lazrnı."
Başka bir üyeye göre "Cahil ola-
rak görülen bu insanlar senelerce susru
ama artık onlar susmayacak ve konuşa-
cak."
\^emaleddin Hoca'nın liderliğin-
deki bu hareket, Baü Avrupa ülkele-
rinde yaşayan, eğitim düzeyi düşük ve
düşük statülü işlerdc çalışan ya da işsiz
olan bir üye tabanına dayanıyor. Böy-
le bir taban üzerinde grubun gelişürdi-
ği kaderci dünya görüşü. üyelerin gün-
lük yaşamlannda karşılaştıklan zor-
luklan yok saymaya yönelik. Edinilen
mücahit kimliği ise bir taraftan yaşanı-
lan aynmalığa karşı bir direnme nok-
tası oluştururken, dığer taraftan da
İslamcı entelektüellere karşı tutumu
meşrulaştınyor. İlende daha aynnülı
olarak belirteceğimiz gibi bu dünya
görüşünün bir diğer boyutu ise olduk-
ça radikal; kendilerine "asr-ı saadet"
vaat edilen bu üyeler, gelecekteki top-
lumun en alt tabakasındakı insanlar
değil. yöneticiler olacaklardır.
Hem yazgıcı hem radikal
ken öfke, en azından yakın bır zaman
dilimi içinde dönülmesi mümkün ol-
mayan ya da çok güç olan bir başka
düzeye, göç edilen ülkeye daha açık
deyişle Türkiye'ye yöneltiliyor. İçinde
yaşanılan Baü toplumunda karşılaş-
tıklan problemlere alabıldiğine kader-
ci yaklaşan bu grup, öfkesini yansıttı-
ğı, göç ettiği ülkeye. Türkiye'ye yakla-
şımında da alabildiğine radikal.
Gelecekteki Asr-ı saadet
rdecekteki asr-ı saadeti Tür-
kiye'de düşünen bu insanlar için şu
anda yaşadıklan toplum içinde karşı-
laşükİan problemler önemsizleşiyor
ve o toplumdan eşit statü talep etmek
ve bu yönde çahşmak, İslam'dân aynl-
mak ile eş anlama geliyor.
Jslami Cemiyetler ve Cemaatler Bir-
liği, yaşadıklan Baü Avrupa toplum-
lannda zamanla içe kapanarak yaşa-
yan Türklerin gelıştirdiği dini örgüt-
lenmelerden biri olarak, üyelerine bir
dayanışma aği sunuyor
B
XXalen yaşadıklan toplum içinde
rahatsız olan, düşük statülü işlerde ça-
lışan, bu toplum ile ilişkileri sürekli
çatışma içinde olan bu insanlarda biri-
'u ilişkiler ağı içinde hareket üye-
leri hem dışandan gelen baskılara kar-
şı bir dayanışma sağlıyor hem de üye-
lere ihtiyacı olduğunda yardım ediyor.
Bu temelde üyeler arasında borç al-
mak, camı bakkalından veresiye alış-
veriş yapmak, bazı üyelere iş olanağı
sağlamak ılk sırada geliyor.
SÜRECEK
B dünya görüşü, yaşadıklan
toplumda günlük yaşam içinde büyük
rahatsızUklan olan. kendilerine hak-
sızlık yapıldığını düşünüp öfke duyan
insanlar için, o toplum içindeki prob-
lemlerine kutsal bir anlam yükleyerek
sabır telkin ediyor. Bir başka deyişle
grup, radikal bir söylem içinde yeni bır \lmanya'da yaşayan gurbetçiler arasında örgütknen Cemaleddin Hoca'nın müritleri bir toplantıda eUerindeki oytmcak tüfeklerle resmi geçit yapıyorlar.
Öııce türkü vardL, sonra kaleııı
YAŞAR
KEMAL
KENDİNİ
ANLATIYOR
ALAIN BOSÛUET
B
10
A lain Bosguet: Si:i
y f l yazmaya iten ya da
/ • gençliğinizde, bir gün
—l^k gelip kendinizi yazma
f ^ B ^ eylemine adayaca-
^^ ğınızı sizesöyleyen özel
• bir olay oldu mu? O sı-
rada kaç yaşı-
ndaydmız? Ya da belki daha önceleri
başka düşleriniz, başka amaçlarınız yar
mıydı?
V
JL aşar Kemal: Çok küçüktüm.
Kaç yaşımda olduğumu bilmiyorum.
Bir gün köyün kızlan bir eğlencede
toplu olarak türküler söylüyorlardı.
Böyle türküleri ilk olarak duyuyor-
dum. Ben de öyle türküler söyleyebili-
rim, dedim ve onlara benzer türküler
uydurmaya başladım ama, kimselere
söyleyemiyordum. Sonralan köye aşı-
klar, destanalar geldi, onlara öykün-
düm. Beni buraya iten neydi. bilemi-
yorum. Köyün kayalık dağına çıkar.
dağ üstüne, çiçekler üstüne türküler
söylerdim kendi kendimc. Ovada. ka-
lede, hep türküler söylerdim. Sonra da
köylülere söylemeyc başladım.
»eni bu işe itenin ne oiduğunu
düşünüyor. düşünüyor bulamıyorum.
Yazmadan, daha doğrusu söyleme-
den önce şu olayım ya da bu olayım
diye düşlenm olamazdı. Çok küçük-
tüm. Sonradan düşlenm oldu. On alü,
ya da on yedi yaşlanmda. Folklorder-
lemelenne başladım. İlk kitabım Ağı-
tlar da bir derleme kitabıdır. Bir de te-
kerlemeler, destanlar, masallar derle-
dim. Karacaoğlan'm, Dadaloğlu'nun,
öteki halk şairlerinin derlenmemiş şiir-
lerini arayıp buldum. Bana kadar ağı-
tlar hiç derienmemişti. Ağıtlar, kadı-
nlann ölüler üstüne söyledikleri şiirler-
dir. Daha doğrusu türkülerdir. Türk-
mende her kadın. ölüsü üstüne ağıt
söyler. Bu bir gelenektir. Bunlarla bir-
likte her ölüye ağıt yakan çok ünlü
ağıtçılar da vardır. Bunlardan ikisini
yakından tanıdım. Biri Hasibe Hatun,
ötekisi Telli Hatun'dur. Bunlar Türk-
men beyleri soyundan geliyorlardı.
Türkmende çok saygın bir yerleri
vardı. Değer verdikleri ölülerin evle-
rine gidiyor, ölülerin üstünde ağı-
tlannı söylüyorlardı. Bu gelenek Kürt-
lerde de vardı.
E.ın büyük düşüm bir bilim adamı
olmak, Doğu dünyasının folklorunu,
etnografyasını araştırmaktı. Bunun
için liseyi. üniversiteyi bitirmek, bir
Batı dili öğrenmek istiyordum. Okula
devam edebileyim diye çok uğraştım
ya. buna bır türlü olanak bulamadım,
kcndımi Çukurova tarlalannda bul-
dum. Bütün yaşamım boyunca bir tek
düşüm oldu, bundan sonra biraz
daha. biraz daha güzel yaiabihnek.
Hikâyeden. şiirdcn, romandan başka
bir şey düşünmedim diyebilirim. Poli-
tik yaşamım bile edebiyal ılışkisındcn
dolayıydı. Dünyayı doğru algıhyabil-
mek, gerçeğe daha derinlemeâne ine-
bilmek. anlatımımı gerçekle
bütünleştirebilmek...
l \ Lrin Bostfuet: Tutalon ki bir gün
yazı yazmaya karar verdiniz. O günkü
kültürünüzü ve toplam bilgi da-
ğarcığınızı bılmek isterdim. Yazmak bir
kaprisin, önemli bir fizik gereksinme-
nin, anlaşümaz bir delüiğin sanucu ola-
bilir: ya da tersine, her yönden mantıklı
ve istençli bir girişimin sonucu olarak
doğabilir. Bu kararı hangi vılda verdi-
niz?
JL aşar Kemal: İlk şiırim ben on
alü yaşındayken yayınlandı. Bu, kötü
bir şiirdi. Çünkü geleneksel şiiri
bırakmış. o sıralarda şiir yazan yavan
şairleri öykünmeye başlamışüm. İlk
hikâyemi,adıPisHikâye'dir,dahaeniyi
yanlanm içinde sayanm onu, yirmi üç
yaşında yazdım. O zaman çok şey bili-
yordum. Arif Dino, Abidin Dıno, Gü-
zin Dino'yla tanışmış. onlarla dostluk
kurmuştum. Adana'daki sosyalist
genç bir edebiyat bölüğünün içindey-
dim. Birde Ramazanoğlu kiiaplığı de-
nilen Adana'daki büyük bir kitaplıkta
çalışmışüm. Geceleri de kitaplıkta
yatıyor, durmadan okuyordum. Gün-
düzleri de kitaphğa kimsecikler uğ-
ramıyor. ben gündüzleri de, bir kitap
kurdu olmuş, oku ha oku ediyordum.
Homeros. Yunan klasiklcri. on doku-
zuncu yüzyıl klasikleri benim düş cen-
netlerimdi. Ramazanoğlu kitaplığı-
nda otuz binden fazla kitap olduğu
söyleniyordu. Askerlik gelip çatma-
saydı, amacım kitaplığın büyük bir
kısmını okumaktı. Ne kadar okumak
mümkünse. Arif Dino. Güzın Dino
sayesinde neleri okuyup. neleri oku-
mayacağımı çok iyi biliyordum. Çok
önceden ben de kimleri okuyacağimı
biraz biliyorum ya. O sıralar Milli Eği-
tim BakanhğYnca değerli çevirmenler-
den bir dünya klasikleri kunılu oluştu-
rulmuş, Doğu'dan Batı'dan hanl hanl
çeviriler yapılıyordu. Roman, hikâye
sanatının ne oiduğunu anladığımı
sandığım günlerde yazmaya başladım.
Yazmadan önce roman hikâye üstüne
çok düşünüyor, önüme gelenle de,
özellikle Arif Dino'yla geceler, günler
süren konuşmalar yapıyordum.
Be•enim yazma isteğim ne fizik
gereksinme ne delilikti. Bu işe bilinçle
hazırlanıyordum. Hazır olduğumu
anladığım gün de işe koyuldum. Pis
Hikâye'yi 1946'da yazdım. O sırada
Orta Anadolu'da bir kasabada asker-
liğimi yapıyordum, vaktim boldu.
Sonra Istanbul'a gittim. Fransız şır-
ketindc gaz kontrol memuru oldum.
Böylelıkle İstanbul'u ev ev. mutfak
mutfak öğrendim. Gaz sayaçlan mut-
faklarda olurdu da. Bu bir yıl içinde
İstanbul'da hiç yazamadım. Günde
1800 basamak çıkıyordum ve çok yo-
ruluyordum. 1948'de kasabam Kadır-
li'ye döndüm, pirinç tarlalannda su
bekçisi oldum. Bir de daktilo aldım.
1948'de Bebek hikâyesini yazdım.
Ardmdan Dükkâncı'yı. 1949'dabirro-
man yazdım. 1950'de bir şeyler kara-
ladım. Folklor çalışmalan yaptım.
1951'de Httyükteki Nar Ağacı adlı kısa
romanımı bıtirdim. Oyılda İstanbul'a
yeniden dönüp Cumhuriyet ga-
zetesine röportaj yazan olarak girdim.
1950'de Orhan Veli öldü. Bu ölüm
bana çok ağır geldi. Onun öldüğunü
gazetede okuduğum gün, bütün kasa-
bada akşama kadardolaşıpOrhanın
öldiiğünü önüme gelene söyledim. Hiç
kimse aldırmadı. Bu da bana çok koy-
du. Yalnızlıktan bunaldım. Koskoca-
man. büyük şair Orhan Veli ölmüş,
buna hiç kimse aldırmıyordu. Kim-
senin tüyü bile kıpırdamıyordu. O gün
kasaba bana cehennem gibi geldi. Bu
kasaba bana çok çektirmişti. Rusya'-
ya casusluk yapüğımı onlar icat etmiş-
ler, bana yapmadıklannı bırakmamı-
şlar, evimi taşlamışlardı. Bir de polis
haftada bir kere evımi basıyor, evde
bulduğu en küçük bir kağıt parçasıru
alıp götürüyordu. Her aramada da
evin önü yüzlerce ınsanla doluyor,
kalabalık bana bir tuhaf. aydan gelmış
bir yaraüğa bakar gıbı bakıyordu. Bu
aramalarda en güzel romanım
saydığım romanımı da candarma aldı
götürdü.
O romaru, gecemi gündüzüme
katarak öylcsine çok çalışarak
yazmıştım ki... 1949'da bütün günleri-
mı bu romana vermıştım. Yukarda bu
yıllanm boş geçmişti. demışüm ya...
Bu romanın macerasını anımsamak
istemedim hiçbir zaman, ondan ola-
cak o yıllara boş yıllar dedığim. Pis
Hıkâye.Bebek.buuzunhikâyeler.daha
yazdık'anmın en güzelleri içindeyse,
bu roman da öyle olacaktı. Onu bir
daha yazmaya yüreklilik göstereme-
dim. Belki bir gün yazanm. Ama öyle
bir yoğunlukla. öyle taze bır iirizmle
yazabileceğimı hiç sanmıyorurn. Belki
de o romana bir daha yanaşamayışım
bu yüzdendir.
B'ir daha yineleyeyim. Ben yaz-
maya bilinçle. istençle başladım. Ben
profesyonel destanalar geleneğindcn
geliyorum. Homeros'u sevmcm,
Stendhal'c büyük hayranlık duymam
boşuna değıldir. Gençlığimde cn sev-
diğim yazar Stendhal'di. Belki dc o ck-
meğini yazarak kazanmıyordu Balzac
gibi.
BİTTİ
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKCİ
Eğri Oturup Düz Danışalım!
Server Tanilli, 4 aralık cuma günü çıkan "Osmanh'ya
Bakmak..." başlıklı yazısının sonunda özetle şöyle di-
yor-
"...Özetle, Osmanlı Imparatorluğu, farkh kültürden ve
dinden halkları, yüzyıllarca barış içinde yaşatmasını bil-
miş ve bu yönetim, sanıldığının tersine teröre ve siyasal
baskıya dayanmıyor.
19. yuzyılda çözülüşun nedenlerini başka yerde ara-
malı!
Ne o, Osmanh'ya övgü mü yağdırıyorum?
Hayır! Bugünkü tarih anlayışı ve verileri açısından,
geçmişe bakıyorum...
. Bugun kitap olarak da kendilerine (okullara) sunu-
lan bu eserden, şu söylediklerimi doğrularna fırsatnı
bol bol bulacaklardır. Tarihlerimizle ilgili kimi doğrulara
aracılık ettiğim için sevinçliyim.
Korktuğum ne bilir misiniz?
Sapla-samanı birbirine kanştıran -o aptal- "ecdaf
edebıyan!
Hayli yatkınız da buna ondan."
Sevgili Tanilli'nin yazısını, dönerken, uçakta okudum.
Kafamda, Baku'de gözlediklerimi tartıp biçiyordum.
Yolda, sokakta, şurada burada konuşuyoruz:
- Nasıl durum, yahşi mi değıl mi?
- Yahşi degil'
Başkan Ebulfeyz Elçibey'i seven de sevmeyen de var.
Öfkelilerden biri şöyle dedi:
Yedi mılyon koyuna bir keçı sakallı gerekli de ondan!
(Elçibey çok mu inatçı?)
Aziz Nesin'in "Türk halkının yüzde yetmişi aptal" sö-
züne benzer bir söz. "Hint Horozu Erdal Bey'in Kültür
Bakanı Fıkri Sağlar'ın ardından Azerbaycan a gidişi da-
ha dikkatli davranmamı gerektiriyor. Elçibey'in sakalın-
dan kaynaklanan esprilere bu nedenle yer vermedim!
Bir başkası şöyle dedi:
- Elçibey, çok iyi, çok yahşi; çevresi kötü! iskender
Bey. Elçibey'in en yakınlarından. Bir Bakan, gazetede
İskender Bey'e dokundurmuş mu ne olmuş, İskender
Bey, Bakan'a gazeteyi yedirmiş!
Gazete yedirılen demokrasi görmedım hiç! Belki
Denktaş'ın Kuzey Kıbrısı'nda olabilir. Kendisıne "Baba"
diyen özker Özgür'e dünyayı zindan etti; ben işin de-
. mokratik olup olmadığına bakarım, 12 Eylüllerde, Rauf
Denktaş'ı askerler, baskılarla seçtirmediler mi? Böyle
demokrasi mi olur?
Elçibey, kendisi seçildi ya, ne zaman seçime gidecek
belli değil mi? Hürriyet'ten Irfan Sapmaz, ANKA'dan
Rahmi Yıldırım'la birlikte muhalefet partisı başkanların-
dan Itibar Mehmedov'a gidip görüştük. Seçimlerin dü-
rüst yapılmadığını söyledi. llerı sürdüğüne göre Azer-
baycan'da seçimleri Süleyman Bey (Demirel mi etkile-
mişmiş'' O geziye Türkeş'i de mi götürdüydü? ttibar,
Elçibey'in bakanlık önerisini geri çeviren bir kişi. Parti -
leri ANAP'a yakınmış...
Elçibey, bir antikomünist. Bundan da yararlanıyor
mu? Biz, gazeteciler, "protokol "da olmadığımız için El-
çibey'in kokteyline alınmadık. Önce:
- Siz de gideceksınız ama, fotoğraf çekmek yok! de-
mişlerdi. "İyi" dedik. "çekmeyiz." Bir yanda Âzerbay-
can-Ermenistan savaşı sürer, radyolarda, ' şehitler"
üzerine yayınlar yapılırken, elde kadeh, hoş kaçmayabi-
lir. Kimi bakanlarda, benzeri korkuları sezmedim değil.
"Aman, yazılırsa ne derler? " korkusu. Bir eğlence sıra-
sında, şarkıları türküleri banda almak istemiştim. Azer-
baycan Kültür Bakanı Polat Bülbüloğlu
- Söndürün onu! dedi. Resmi toplantıda değiliz, şimdi
eğleniyoruz!
Teybi kapattım ama, canım sıkıldı. Oysa, özbek, Türk-
men, Kazak bakanlar ulusal oyunlarını oynarken resim-
ler çekildi, televizyon da çekti olayı. Sonra, Türkiye
Büyükelçiliği'ndeki yemekte, Bülbüloğlu'na, teybi açtır-
mamasının doğru olmadığını söyledim. Mustafa Ke-
mal'in bir olayım anlattım.
- Mustafa Kemal, askerleriyte Izmir'e girdikten sonra
otelin lokantasında bir kadeh rakı içiyormuş. Garsonlar,
perdeyi kapatmak istemişler. Mustafa Kemal, "Neden
kapatıyorsunuz?" demiş. "Biz burada kötü bir şey yap-
mıyoruz ki, halk görsün ne yaptığımızı!" Bülbüloğlu:
- Haklısınız, düz (doğru) dersiniz, biz bilıyorsunuz yet-
mişyıl...
Rusların o yetmiş yıllık gösterişini kıramamışlardı, ko-
lay değildi! "Konuşalım" yerine, "danışalım" diyorlardı.
Çok hoştular.
Halk arasında da ağır, acı eleştiriler sürmekteydi:
- Azerbaycan-Ermenistan savaşının sürüp gitmesin-
de çıkarları olanlar mı var diyorlardı bunlar...
- Kimlerin çıkarı var?
- Var işte!
Elçibey'e danışman olarak, bir-iki eski MHP'li mi alın-
mış? Ülkü Ocakları Başkanı, Azerbaycan televizyonun-
da konuşuyor, "Halk Cephesi" Kurultayı'na katılıyor.
Bizim ırkçıların, eski özlemleri ya, Orta Asya'da kalmış
eski Türk toprakları, bir çeşit "Turan" hevesi işte. Ama,
gözlemlerime göre boş, bomboş düşler. İşadamları ge-
liyor örneğin Türkiye'den, kendilerini bir çeşit "abi"
kabul etmişler bunlar. "Nataşa turizmi'ni geliştirmeye
mi çalışıyorlar? "Abilik" ayaklanyla, yatırım bir arada
pek gitmiyor.
- Bizim petrolümüz, altınımız, misimiz (bakıra mis di-
yorlar) var. Türkseniz Türksünüz ne yapalım deyiveri-
yorlar.
Ciddi olarak bir tek "Koç Grubu" görünüyor içlerinde.
Ötekilerden kimin ne yaptığı pek belli değil. özbekistan
1
-
da israil çiftlikler kurmuş, Alman fabrikaları özbekis-
tan'a girmiş Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan'da
devlet tekeli egemen. Oralarda özelleştirmeye geçme-
mişler.
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA:
1/ Kandillerle aydınlatı-
larak yapılan şenlik. 2/
Orta Asya'da yaşayan
Şamanist Türkler ara-
sında çeşitli şeylerden
anlam çıkartarak bakı-
lan fa!... Güney Ame-
rika'da yaşayan bir yük
hayvanı. 3/ Argoda hafıf
yaralama. 4/ Tabaka...
En kısa zaman süresi...
Bir nota. 5/ Bir tür balık
ağı... Başıboş hayvan. 6/
Oruç ayı. 7/ Sahip... Bir
nota... Lımonluk 8/ Bir çeşit bü-
\ük savaş davulu... Lantan ele-
mcntinin simgesı. 9/ Yusuf Atıl-
gan'ın "Anayurt Oteli" adlı
romanının başkişisı.
^ L KARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Sulamada kullanılan bahçe ko-
\ası. 2/ Şarkı. türkü... Birsöylem-
dc yer alan ek açıklama. 3/ Gemi-
lcrın yükleme boşaltma yaptıklan
\cr. . Tavlada bır sayı. 4/ Gözleri
göımeycn... Gcnellıkle midenin
bo/ulmasından ötüru dılin üzerinde oluşan beyaz tabaka. 5/
Kalsiy umun sımgcsi... Tokat'ın bir ilçesi. 6/ Damlataş Mağara-
M \c kalcsiylc ünlü luristik ilçemiz... Güzel sanat. 7/ Şöhret...
Bır tarlı bınmı. 8/ Pckmez toprağı... Zeybek. 9/ İçine sıvı ver-
mck amacıvla bır damara sokulan ınce boru.