28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 ARALIK1992 PAZARTESÎ 12 DIZIYAZI Cemaleddin Kaplan, Almanya'da uzun süredirişsizolanTürklerarasında taraftar buldu Cemaleddin HocaVla 3 saat görüştüm -2- A fganistan'dan Hizb-i İslamfnin lideri Gül- beddin Hikmetyar'ın bir temsilcisi, Filistin'- den bir temsilci de konuşmalar yaptılar. Bu konuşmalar Türkçeye çevrildi ve sık sık İsrail'i, Amerika'yı, Rusya'yı kınayan sloganlar atıldı. Afganistan'a yardım yapılması için hesap numara- lan içeren bir broşür dağıtıldı. Cemaleddin Kaplan geliyor Cemaleddin Kaplan'ın öğleden son- ra gelmesi ile herkes daha da heyecan- landı. Gün boyu programın takdimci- liğini yapan kişi övgü dolu bir gjriş yaptıktan sonra. aşağıda kapıda bir Merccdes söründü. Konuşmacı: "Hocama bir sürii iftira ettikr, 'Kara Ses" dediier, biz •Hakk'm sesi' dedik. 'Mercedeslerde geziyor" de- diler, oysa hocamızın, emirimizin bir Mercedesi yokru. Şimdi hocamın da haberi olmayan bir sürprizi açıklamak Lstiyorum. Şimdi artık 'Mercedes'de gezivor' diyebilirler. Stuttgart Emirli- ğimİ7 Hocamıza bir Mercedes hediye etmiştir. Ben de sizin önünüzde anahta- nnı ve kâğıtlarını Hocamıza teslim edi- yorum. Kabul etme lütfunda bulunursa memnun olacağız." nnda getirmişlerdi. Yıne de hem er- kekler hem de kadınlar tarafında. görevli gençler, normal değerinin üs- tünde bir fivatla lahmacun (tanesi 2 mark) \e ayran (şişesı 2 mark) saıtılar. Bu satışlardan eldeedtlen geliryapılan masraflan karşılamak üzere kullanılı- vordu. X oplantı salonundan en son biz aynldık. O gece beni davet eden hanı- mın evinde kaldım. Daha sonralan Köln'e her gittiğimde bu hanım ve ai- lesi beni karşıladılar ve onlann evlerin- de kaldım. O akşam bu aile Cemaled- din Hocaya telefon etti ve bcnden söz ederek "\ann geleceğiz" dedi. KaplarTla yûz yüze Ertesi sabah 9.30"da Cemaleddin Hocanın evine gittik. E\ oldukça mû- tevazı bir apartman dairesi. Oturdu- ğumuz odanın karşılıklı iki duvannda büyük kitaplıklar var. Hoca yerde oturuyor. Önünde alçak bir masa \e üstünde daktilo ve kâğıtlar bulunu- yor. Televizyon \e \ideonun \anmda iki sandalye \e bir koltuk ycr alıyor. KIMIN SESİ? iım daha çok dışlanmış kesimleri ile aynı mekâru paylaşan, onlarla iş bul- ma konusunda zaman zaman rekabet eden ve bu anlamda da sürekli çatışma içinde bulunan öfkeli kişiler tabanı oluşturuyor. ve bunlan önündekı bir kâğıda >azdı. Yaptığım araştırma hakkında konuş- tuk. H nerek: oca bizi buvur eiti ve bana dö- giren araba, inanılmaa güç biçimde bir tur attı. tekbir getiril- di. Cemaleddin Hoca da arabayı "Tebliğ vazifesi için, da>aya verilen bir bizmet" olarak gördüğünü söyledi. "Bu, yerde oturmaya alışkındeğildir, buna bir şilte verin". X erde rahat oturduğumu belirt- tim. Yanımdaki aile ile dünkü toplantı hakkında konuştu vc sonra bana dö- nerek adımı, soyadımı, çahştığım yeri. doğum tarihimi, doğum yerimi sordu \_^emaleddin Hoca ile görüşme- miz vaklaşık üç saat sürdü. Hoca'nın hanımı bi/e kahve ikram etti. Cema- leddin Kaplan hakkında daha önce kızılan \a onun çok sert. -ki be- nim katıldığım loplantıda >aptığı ko- nuşmada edindiğım ızlenim de bu idi- ya da kolayca ıdarc edilebilir. zayıf bir insan olduğunu öne sürüyordu. Be- nim yaptığım görüşmeden edindiğim izlenim ise Cemaleddin Hoca"nın bir karizması olmamasına karşın gayet zeki bir kişi olduğudur; en çarpıcı ge- lcn yönlcrindcn biri dc çoğu İslami li- derin aksine polemiği çok sevmesidir. Cemaleddin Kaplan'ın başkanlığın- daki harcketin tabanını yurtdışında yaşayan işçiler oluşturuyor. Harekel Avrupa ülkelerinde özellikle Alman- ya. Fransa, Belçika ve Hollanda'da yaşayan, nitcliksiz, düşük statülü işler- de çalışan veya uzun süredir işsiz olan Türk işçileri arasında taban buldu. Harcket içinde hem birincı nesil göç- menler hem de ikinci nesil göcmenler \ar. İkinci nesılden olanlann bir bölü- mü zatcn hareket üyesi olan göçmen- lenn çocuklan. kişiler. şu anda yaşadıklan toplumda sosyal tabakalaşma içinde alt grubu teşkıl edıyorlar. Gettolarda vaşayan. günlük yaşamlannda aynm- cılık ve hatta ırkçılık ile sürekli burun buruna gelen. konumhn gercğince içinde bıılundukları Batı toplumlan- V-'emalcddin Kaplan (Hocaoğlu) konuşmasını yaptı ve kendisine soru sorulabileceğini söyledi. Kâğıtlara ya- zılan sorular görevlilerce toplandı. yüksek sesle okundu. Sorulann bir kısmı fikıh ile ilgili olup günlük yaşa- ma ilişkindi. Cemaleddin Hoca bu so- rulann kendine telefonla sorulup ce- vap alınabileceğini. bugünkü toplantı- nın ise "senelik siyasi bir toplantr olduğunu belirtli. Böylecebu tür soru- lar elendi ve siyasal içerikli sorulara yanıt verildi. Öalonun hemen çıkışında görevli kadınlar dini kitaplar satıyorlardı. Kadınlann en çok aradıklan dini ro- manlar ve İslam"da Evlilik gjbi, kadm- lan doğrudan ilgilendiren kitaplardı. Satış yapılan yerde dini romanlar yok- tu ama çeşilli büyüklükte başörtüleri salıhyordu. Başönülerin fıyatı sekiz markiı. Erkekler tarafında da kitap satılan bir stand vardı. T A oplantı bütün gün sürdüğü ıçin - _ ^ .... ., katılanlann çoğu yemeklennı yanla- Cemaleddin Hoca tekbir sesleri arasında, Köln Sprothalle'de düzenknen toplantıya giriyor. Etrafında tarafiarlan. aplan grubunun üyeleri Alman toplumu içinde karşılaşüklan güçlük- lerie. aynmahkla ilgili pek çok olay anlatıyorlar: "Ben evJendikten sonra kocamın et- kisi ile kapandım. E\lenince çok uzun süre ev aradık. Türklere e\ vermhoriar. O zaman ben Türkiye'ye dönecektim kocam burada kalacaktı. Tabü bunu is- temedim. Beyim Alman iş arkadaşını yolladı e»i bulduk ama bizim taşınaca- ğımız anlaşılınca vermediler. Bir Tür- kün evi varmış bize kiraladı. Şimdi Törkler de ev alıp Türklere kiraya veri- yor. Buranın doktordu, hastaneydi iyi taraflan var. Rahatlığı çok. O yüzden kimse gitmek istemivor ama Almanlar da çok kötü davTanıyorlar. 'Türkler d»- şarT diye bağınyorlar, duvarlara yazı- yorlar. "Çocuklann okulda dunımlan zor. biü iyi bilmiyorlar. bunalıma giriyor- lar. Almanlar da "bunlar aptal, geç öğ- reniyor" diyorlar. Benim çocuk beş yaşında Türkiye'den geldi. Orada okuma-yazmayı sökmüştü. Buraya gelince dili bilmiyor, bunalıma girdi. Buna 'aptal" diyorlar. "Benim kızla. okulda başını bağlıyor diye öğretmeni dalga geçmiş. "Araplara benzedin' demiş. kız çok etkilendi. Ta- bü çocuklar da bunun başörtüsünü çek- miş, durmadan yeileniyor diye dalga geçmişler. Öğretmeni de y apmış. Okul- la ka\ga ettim, sonra mahkemeye git- tim ama tabü kız okulu sevmiyor. Gitmedi. biz de istemedik. "\ olda bize "penguen" diyorlar. 'gel- diğiniz yere gidin" diyorlar, kaçak çalı- şıyor diye ihbar ediyorlar. "...Hanım evinde Kur'iuı öğretiyor. Şikâyet etmişler. Polis "sen bu işten pa- ra kazanıyorsun, kaçak calışıyorsun, hem işsizlik parası alıp hem de bu ders- lerden para kazanıyorsun" dedi. "Bu bızım dini görevimiz' fılan dedik, canı- mız çıktı. "Almanlar bizim ilerlememize Izin vermezler. .\ma şimdi bir sürii Türk ev alıyor, dükkân açıyor. Bizi atmak için uğraşıyorlar. Yeni kanunlar çıkaracak- larmış. Ama biz gitmeyeceğiz," Kaplan,Eı*2xırum'dan çıktıyola T ürk basmında "Ka- ra Ses", Alman ba- smında ise "Köta'- ün Hunteynisi" olarak tanımİanan Kaplan, 1926'da ErzuruTn'un İspir ilçesinde doğdu. Askerliğini yaptıktan sonra ilko- kul. orta okul ve liseyi dışandan bitiren Kaplan. 1961 "de Ankara İlahiyat Fakültesi'ne kaydoldu ve Ankara'da vaizlik yapmaya başla- dı. 1965"te İlahiyat Fakültesi'nden mezun olan Kaplan. Diyanet İşleri Başkanlığı'na müfettişplarak atan- dı. Daha sonra aynı kurumda Öz- lük İşleri Müdürü oldu ve bir süre de Diyanet İşleri Başkan Yardımcı- hğı görevinde bulundu. 1966-1981 yıllan arasında Adana Müftüsü olan Cemaleddin Kaplan, 1981 yı- lında re'sen emekli oldu ve ayru yı- lın aralık ayında da Almanya'ya gitti. .f\.lmanya'da Avrupa Milli Görûş Teşkilatı içinde çahşmaya başlayan Cemaleddin Kaplan, bu örgüt içinde "İrşad ve Fetva Komis- yonu Başkanuğrna getirildi. bölünrnelerin ve o dönemde, Kap- lan'ın İran'a yakın bircizgj izleme- sinin önemli rol oynadığı bilıniyor. 1985 lVacadikal görüşleri ve İran'a ya- kınlığı nedeniyle Avrupa Milli Gö- rüş Teşkilatı ile çatışmaya düşen Cemaleddin Hoca 1983'te bu teşki- lattan aynldı. Bu tarihte önemli bir kitleyi peşinden sürükleyebilen Ce- maleddin Kaplan, bir süre sonra bu tabanı önemfi ölçüde kaybetti. Ta- bandaki bu zayıflamarun temelin- de, grup içindeki çekişmelerin- "te kurulan İslami Cemiyetler ve Cemaatler Birliği'nin bugün Avrupa'da 12-15 bin civa- nnda üyesi olduğu söyleniyor. Ke- sin olarak üye sayısını bilmek mümkün değil. Türkiye"den Av- rupa'ya göç edenler arasında taban oluşturmuş diğer İslam temelli ör- gütlenmelerle karşılaştınldığında, bu grubun. yaygın bir tabana sahip olduğunu söyleı.'iek zor. M. ürkiye içinde üyelerinin ne kadar olduğu konusunda ise hiçbir bilgi ya da tahmin yok. Fakat nisan ayında bu grubun ılan etuği İslam Federe Devleti'nın Türkiyedc he- men hemen hiç etki yapmadığı dü- şünülürse burada büyük bir tabana dayanmadığı söyle'nebilir. Tür- kiye'de Kaplan grubunun savun- duğu görüşlere yakın. küçük. radi- kal gruplar \ ar ise de bunlann genış bir tabana dayandıklannı söyle- mek güç. KaLaplan grubu geniş bir tabana sahip olmamakla beraber, özellikle genç üyelerinde hemen gözlemlene- bilen radikallık bu grubu kolayhkla ön plana çıkarabilir. Bir başka de- yişle, grup silahlı mücadeleye karar verir ise (henüz bu karan vermedi) bu eylemlere hiç düşünmeden katı- labilecek bir tabana sahip. çarpiCT örnek ise Cemaleddin Kaplan'ın ikâmet ettiği apartmanın duvanna Türkçc olarak yazılan "Türkler dışan" sloganı. r\.lmanya'da yaşayan bu insanla- nn günlük yaşamlannda karşılaştıkla- n açtk ya da gizli aynmalık bu grupla- nn içine kapanarak, bir grup dayanış- ması oluşturmasına ve yaşadıklan göç deneyimuu yeniden değerlendirmele- rine yol açmış. Bu çerçevede Kaplan grubuna üye insanlann geliştirdiği dünya görüşü, bir yandan göç olayına kutsal bir anlam yüklerken diğer yan- dan da uğradıklan aynmcılığa karşı son derece kaderci bir yorum getirmiş. Göçûn kutsallaşması Topluluktaki İslam anlayışı Batı Avrupa'da yaşayan Türk göçmenle- nn. özellikle ikinci nesiün, göç olgu- suna verdiği anlamı değiştiriyor. Bi- rinci nesil pek çok üyeye göre. insanlar maddi zorluklar nedeniyle Türkiye'- den Batı Avrupa ülkelerine para ka- zanmak için gelmişler. Ama bu göçte, onlann daha sonra kavrayabildikleri derin anlamlar var. Bu göç sayesinde gerçek Islam'ı keşfetmişler. İkinci ku- şak göcmenler için ise durum biraz daha değişik. SURECEK TürkdiliAnadolu'yukeşfediyor YAŞAR KEMAL KENDİNİ ANLATIYOR ALAIN BOSÛUET varan Nazîni Hikmet'tır. O da hapis- hane yüzünden olmuştur. Nazım Hik- met. uzun süren hapisliğinden dolayı, hapishanede Anadolu halkıyla, onun dilıyle karşılaşmış. onlarla kaynaşmış- tır. Onun ilk başeseri Şeyh Bedrettin Destanı, Anadolu halkıyla karşılaş- masının bir ürünüdür. Büyük Anado- lu halk şürinin. dilinin belli belirsiz damgasını taşır. Nazım Hikmet, ha- pishanede halkla aşılanmıştır. Bu aşı onun dilini. kültürünü geliştirmiş, ba- şeserler yazmasına sebep olmuştur. T ürk aydmlan dili an- tırkcn sadece tstanbul Türkçesiyle yetinmek zorunda kalmışlar, 1930'lara kadar Ana- dolu'nun zenginliğin- den pek o kadar haberli olamamışlar- dır. Cumhuriyet'ten sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün hızlandırmasıyla geniş bir dil calışması. Anadolu'ya bü- tünüyle dönüş başlamıştır. Bu yıllara kadar şiir. roman yazan birçok yete- nekli kişi çok yoksul bir dille yazmak zorunda kalmışlardır. Bunlann en ye- tcneklileri Nazım Hikmet'in ilk şiirle- rindeki dil epeyce yoksul bir dildir. Anadolu diliyie, bu aydınlar içinde, ilk ilişki kuran, o dil 7enginliğinin farkına I aam Hikmet'in şiirleriyle çok er- ken yaşlarda karşılaştım. Karacaoğ- lan'dan. Dadaloğlu'ndan sonra o da benim şairim oldu. Ona da Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Abdale Zey- niki gjbi hayran kaldım. Her zaman düşünüyordum, Nazım Hikmet gibi bir deha Anadolu halk aşısı almasay- dı, bu Nazım Hikmet olur muydu. Türk dilini böylesine zenginleştirebilir miydi? Nazım Hikmet'ten sonra da Anadolu insanlan edebiyata gjrdiler. Romanlar. şiirler yazdılar. Bu dil şe- hirde yetişmiş şairleri. yazarlan da et- kiledi. Onlann dili dezenginleşti. B•ana gelince, ben Karacaoğlan'm, Dadaloğlu'nun bölgesindendim. Ka- racaoğlan onaltıncı yüzyıl. Dadaloğlu on dokuzuncu vüzyıl şairiydi. Bunlar- la birlikte daha yüzlerce şair. destancı ovada dolaşıyor, saygı görüyorlar, kutsallaştmbyorlardı. Bunlan iyi bili- yordum. On yedi yaşımdan sonra da Batı edebiyauyla ilişki kurdum. Bun- lan büyük bir doymazlıkla okuyor. Balzaclan. Tolstoylan, Çehovlan, Sıendhalleri. Dostoyevskileri çevirile- rinden okuyor, onlan da destanlar, Karacaoğlanlar gıbi özümsüyordum. İlk hikâyemı. romanlanmı yazmaya başladığım 1946 yıbna kadar dağarcı- ğımı epeyce doldurmuştum. En çok da Çehov"a hayrandım. Nazım Hikmet'i tıpkı Karacaoğlan gibi ezbere biliyor- dum. Genç \aşında ölen büyük şair Orhan Veli tutkulanmdandı. Önunda bütün şiirlerinı ezberlemiştim. Sait Faik"in diline. anlatış biçimine hay- randım. Arif Dino bir Rimbaud hay- ranıydı. Birlikte ondan şiirler çeviri- yor, günlerce onun üstüne konuşuyor- duk. Rimbaud benim için yepyeni bir dünyaydı. Hiç başkalanna, başka şa- irlere benzemiyordu. Bu sıralar bol bol da Baudelaire. Verlaine. Rimbaud çevriliyordu. Çeviriler usta çeviriciler, iyi şairlerce yapılıyordu. Benim yap- mak istediğım yeni bir anlatım biçimi, yenı bir dil bulmaktı. Çok iyi bildiğjm sözlü edebiyat >azı diliyie pek uyıış- muydrdu. Batılı anlatım biçimleri de başkaydı. Onlann anlatış biçimleri dil- lerinden. uygarhklanndan geliyor olmalıydı. Bir de çok önceleri yazılı edebiyata geçmişlerdi. Biz onlann çoktan unutrağu sözlü edebiyatı daha bütün yoğunluğuyla yaşıyorduk. Yüz- lerce şair, yüzlerce destancı daha Ana- dolu'da köy köy, kasaba kasaba fır dönüyorlardı. Dil çok tutucu, çok az değişkendi. Ne kadar yaşayan dil var- sa. o kadar ölmüş dil vardı. Benim ülkem ölmüş dıllerin de bütün dünya- da odaklanndan birisiydi. Yeni bir edebiyat yapılırken yeni bir dil. yeni bir anlatış biçimi de İcendiliğinden ku- rulmalıydı. Bunu bilinçle yapmak da- ha da sağhkhydı. Benim talihim. Türk halkırun dilinden, anlatış biçimlerin- den faydalandığım gibi, Kürtçeden de faydalanma olanağımın olmasıydı. Her iki destan, masal. şiir birikiminin içindeyim. Bir de divan şiiri vardı. Bu şiir daha çok, bütün kalıplaşmalara karşın. söz ustahklanyla doluydu. Bu şiirle de ilişkilerim oldu. -asabadaki komşulanmdan birisi İstanbul Üniversitesi'nde Arap. Fars edebiyatlan okutmuş bir profesördü. Yeni sürgünden dönmüş yalnız bir ki- şiydi. Dostluğumuz kaçınılmazdı. Komşumun birisi de dokuz yıl eşkıya- lık yapmış. İstanbul Ünhersıtesi'nde okumuş bir feodaj aileden gelen çok kültürlü, özellikle tarih merakhsı bir kişiydi. Sohbetlerimiz gecelerce ve yıl- larca sürdü. »3iir tarihine \e anlatım tarihine bak- tığımızda bütün büyük anlatıcılann, şairlerin ne kadar karmaşık düşünce- ler. psikolojiler anlatırlarsa anlatsın- lar, onlan herkesin anladığıydı. En büyüklerin hepsi yalın. dolaysız konu- şuyorlardı. İşe başlarken bu da sezgile- riminiçindeydi. k3orun Kürt ülkesinin duyarlığını Türkçeye çevirmek olamazdı. Çünkü biz bir köyde tek bir Kürt eviydik. Van Gölü kıyılan da benim doğduğum bu topraklara çok uzaktı. Yalnız onlann destanlan, türküleri benimle birliktey- di. Bir de ailemİH anılan, yaşayabildik- leri gelenekleri, dilleri... Kürtçe. Türk- ceden çok ayn bir dildi. Ben ikisiyle birlikte büyümüştüm. Kürtçenin dili- min oluşmasında ne kadar etkisi oldu. doğrusu bunun ölçüsünü bulamıyo- rum. Çocukluğumda Kürt destanlan- nı. masallannı, türküleriniTürklerinki kadar severdim. Hiçbir zaman bir Kün destanını halka anlatacak kadar Kürtçem olmadı. Ama gençliğjmde usta bir destancı gibi köylerde Türkçe destanlar söyledim. Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'nu. Abdele zleyniki'den el- bette çok biliyordum. SÜRECEK POLÎTtKAVEÖTESÎ MEHMED KEMAL Aynı Tazelikle... Sovyet imparatorluğunun çökmesinden sonra solcu- luk ve sosyalizm üstüne yapılan tarfışmalarda bir durak- lama oldu. Bu, söylenecek söz olmadığından değil, tar- tışmanın henüz erken olmasından geliyor. Herkes bir süre susmayı yeğledi. Serbest pazar ekonomisine göre oluşan yapılanmanın sonu alınacak, onun da ipliği paza- ra çıkacakt. Siyasetin büyük evreninde şimdilik Ameri- ka ile Rusya barış içinde birlikte yaşamanın en rahat günlerindeler. Birbirlerine elleşmiyorlar, al gülüm ver gülüm günlerini yaşıyorlar. Arada bir elense tutsalar bi- le oyuna alışkan pehlivanlar gibi hemen koyveriyorlar. Kapitalizmle sosyalizmin görüntüdeki balayının sonunu beklemek gerekiyor. Dıştaki duraksamalar böyle iken, içteki duraksamalar da sakin geçiyor... İç tartışmanın sonu alınmış. Yayın or- ganlarında durgunluk var. Derken Behice Boran hakkın- da iki kitap birden çıktı. Bunlardan biri Sosyalist Yayın- lar'dandı. Türkiye Sosyalist Hareketi Tarih Dizisi'nden. Politik açıdan TIP davası kısaca inceleniyor, Behice Bo- ran'ın mahkemedekı ifadesi ve duruşmadaki savunma- sı veriliyor. Artık tarihe mal olan bu görüşler, bir de, bu yayınlardan sonra tartjşmaya açılabilir. Behice Boran, sosyalizm tarihindeki yerini bu görüşlerle almış oluyor. İkinci kitap, Behice Boran'ın edebiyat yazılarını içeri- yor. Sarmal Yayınları çıkarıyor. Edebiyat yazılan, Behi- ce Boran'ın 1941 de Yurt ve Dünya dergisinde çıkan 'Halide Edib'in Yeni Romanlan' ile başlıyor, günümüze değin kaleme aldığı edebiyat yazılarını kapsıyor. Her iki kitapta derlenmış olan yazılan, daha dergiler- de yayımlanırken görenlerdeniz. Bir dönemin genç ede- biyatçıları bu yazılan ilgiyle izlerdi. Behice Boran sade- ce dergilerde yazmadı, gazetelerde yazdı, konferanslar verdi. Hele 12 Eylül'den sonra sürgünde iken çoğu gö- rüşlerini sözlü olarak yansıtmak zorunda kaldı. Behice Boran, yayın yaşamına baktığımızda özgür bir yazar de- ğildi Yaşamı boyunca özgürluk için savaşmıştı. Biliyor- du ki özgürluk sağlanınca kendt de özgür olacaktı. özgürluk savaşçıları kendileri için değil, herkes için öz- gürluk isterler. Bugün artık Türk Ceza Yasası'nda 141-142'nci madde- ler yok. Ceza yasamızın bir ayıbı olan bu maddeler ya- sadan çıkarılmıştır. Bununla sadece solda bulunanlar değil, sağcılar da övünüyor, çıkan yasada kendi oyları- nın bulunduğu söylüyorlar, doğrudur. Ancak bir şeyi iyi bilmek gerekir. özgürlükler sadece yasa maddelerinin kalkmasıyla sağlanmaz, özgürluk bir yaşam biçimi ol- malıdır, bir yaşam biçimine sokulmalıdır. Edebiyat yazı- lan baştan sona doğru incelendiğinde ülkenin özgürluk konusunda nice labirentlerden geçtiği görülür Bundan da Behice Boran'ın nasıl bir özgürluk mücadelecisi ol- duğu ortaya çıkar. Ister yerli, ister yabancı edebiyatlar için söyledikleri yalındır. Dolambaçlı sözler etmeyi hiçbir zaman sev- mez. 1967 yılında Dost dergisi sahibi Salim Şengil'le bir konuşması var. bunda Salim soruyor: "Ülkemizde, düşündüğünüz sol sanata yatkın birkaç sanatçı adı sayar mısınız?" "Ülkemizde şiirde, hikayede, romanda, resimde bir değer taşıyan hangi sanatçı varsa, olduysa hep bu "sol- dan" çıkmıştır. Sağın hiç bir şey verdiği yok ki!" Behice Boran'ın yazılan bugün de aynı tazelikle yeni- den okunabilir. özgürluk savaşında amaç hiçbir zaman doğrultusundan şaşmıyor. Bildiği yolda dümdüz gidi- yor. Behice Boran yalnızca bir şey anlatmıyor, birçok şey de öğretiyor. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/Argoda bir şeyi değe- rinden çok yükseğc. sat- ma işi. vurgunculuk. 2/Aritmetikte bir kuvve- tin derecesini veren sa- yı... Yaşlılık, hastalık gibi nedenlerle güçsüz kalarak vücudu titrer gi- bi sarsılan. 3/Sara nöbe- tinden hemen önce görü- len belirtilerin tümü... Nazi partisinin askeri po- lis örgütü 4/Sap\ uzun lava. 5/ Kâr. mepfaat... Ceylan. 6/Olumsuzluk belinen bir önek... Bir suçluyu. başkasına yaptığı kötülüğü aynı biçimde uy- gulayarak cezalandırma. 7/Kay- nağı mitolojik çağlara dayanan kirişli birçalgı... Akım şiddeti biri- mi kiloamperin simgesi. 8/ Taşizm de denilen soyut resim anlayışı. 9/ Bir elçıliğe bağlı uzman... Ağzı- mızdaki dişlerin bir bölümüne ve- rilen ad. YIIKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Özel olarak yapılmış kuyuda odun ateşiyle pişirilen kuzu ke- babı... Bir nota. 2/ Osmiyum elementinin smgesi... Soyluluk. 3/ 2!ehir... Yapma, etme. 4/ Alaturka müzikte tempo... Çocuk yu- \ ası. 5/ Yangın yerine giden tulumbaya yol verilmesi için bağır- makla görevlendirilen tulumbaa... Seryum elementinin simge- si. 6/ Karşı cinsin kılığına girmi^ eşcinsel. 7/ Akıl... Karakter... Lantan elemenlinin simgesi. 8/ Iskambilde bir kâğıt... Bir sanat yapıtını ana çızgilenyle belirten ön çalışma. 9/ Sinir hücresinin gövde kısmından çıkan tek uzun uzantı... Eli açık.cömert, yiğit. T.C. FOÇA ASLİYE HUKUK MAHKEMESt Esas No: 1992/93 Karar No: 1992/158 Davacı Urhan Gecekuş vekili tarafından Foça Nüfus Müdürlüğü aleyhine açılan isim ve soyadı tashihi davasına esas olmak üzere: Davanın kabulü ile tzmir ile Foça ilçesi Yenifoça Fevzjçakmak Ma- hallesi cilt: 012/03, sayfa: 89, hane: 364'te kayıtlı Hilrai ile Naşide'- den olma 25.1.1937 D.lu Urhan Gecekuş'unun nüfusta Urhan olan isminin "Orhan" olarak Gecekuş olan soyadımn "Gecekuşu" ola- rak tashihine karar verilmiş olup, Düzeltilen isminin ve soyadımn gazetenizde Uan edilmesine bir se- ne süre ile itirazı kabil olmak uzere ilan olunur. 26.11.1992 Basın: 46301 ÜNYE SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN İLAN Dosya No: 1991/486 Davacı Medine Güney tarafından davalılar Bahri Güngör ve ar- kadaşları aleyhine açılan ortakhğın giderilmesi davasının mahkeme- mizde yapılan açık duruşmalan sırasında verilen ara karan uyannca; Yapılan tüm aramalara rağmen adresleri tespit edilemeyen dahili davalılar Ünye'nin Erenyurt-Kulaca Mahallesi'nden Şükni Çetin mi- rasçıları Nazile Çetin, Songül Çetin ve Soner Çetin adına ilanen teb- ligat yapılmasına karar verilmiş olmakla adı gecenlerin veya mirasçılarının duruşma günü olan 3/2/1993 günü saat 9.15'te Ünye Sulh Hukuk Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunmalan ve- ya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, aksi takdirde yargılama- nın yokluklarmda yapılarak gıyaplaruıda karar verileceği hususu davetıye yerine geçerli olmak üzere dava düekçesi ve duruşma günü ilanen tebliğ olunur. 7.10.1992 Basın: 51924
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle