25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 19 OCAK 1990 Öğrenci başına düşen muayene süresine, form doldurmak da dahil 5 dakikada şipşak sağhk taraması Güneydoğu'dan Sağhk Notları GÜNDÜZ İMŞİR CENGİZ PEKSOY Bir yıl içinde, öncelikle öğrenciler olmak üzere 53 milyon yurttaşımızm 'taranmasını' amaçlayan sağhk taraması uygulaması, önceden düşünülen içeriğiyle tamamen çelişkili bir görüntü yaratıyor. — 5 — 'Kargamış, Gılgamış'tan gelir' diye söylence kurul- muştur. Gılgamış dostluk üstüne kurrauş yeryüzünün bu en eski destanlarından birinı. Biricık dostu Enku- du'yu yitiren Gılgamış, bu topraklarda aramış ölüm- süzlük otunu ve onun devası ölümsüzlüğü... Kargamış Sağlık Ocağı'na gidişimizin esas amacı, genç pratisyen hekimlerimizden birisiyle daha tanışa- rak ona "özellikle enfeksiyon hastahklan uzmanlan- nın G.Dogu ve D.Anadolu'daki önemleri ne olabüir" sorusunu yöneltmekti. Sağlık memuru Hanefi Bey'in kapısını cumartesi gü- nü çaldığımız için özür dileyerek kendimizi tanıtıyoruz. "Doktorumuz yok" diyerek göreceğimiz hiçbir şeyin olmadığını söylüyor bize. Eğer kendilerini rahatsız et- meyeceksek sağhk ocağını gezmek istediğimizi söylü- yoruz, ama sağlık memuru, "Ocakta her şeyimiz U- mam beyim" diyor. "Hanefj Bey buou bize de göste- rir misiniz" diye üsteliyoruz. Anahtar alarak ocağın ka- pısına seğirtiyor memur bey. Ocak, Nizip'te gördükle- rimizden farklı değil. Kapı camları yine kınk ve pen- cerelere kalın muşambalar geçirilmiş. l.S m'ye 3 m'lik bir camekân bölmenin kapısına 'lshal odasf yanlmış. 'Oda'nın içine su hortumları, temizlik fırçaları, keres- teler, kova ve su bidonları konulmuş. 'Doğum odası' olarak kullaruldığı söylenen odada ise vine pencere per- vazlarına bırakılmış, kullanılmış enjektörler, buzdola- bında olması gereken aşı şişeleri unutulmuş. "Bu du- nımda sterilizasyon koşuOannı nasıl sağiayacaksımz" sorumuza, "Suda kaynatoyoruz" yanıtını alıyonız. Bütün yurtta başlatılan 'sağlık taraması'nın görün- tülerini hemen her gece TV ekranlanndan izliyoruz. Yurttaşlarımız bu görüntülerde 'her şeyin yolunda gittiğini' görüyorlar. Bir yıl içinde, öncelikle öğrenci- ler olmak üzere, 53 milyon yurttaşınuzın "taranmasııu" amaçlayan uygulamanın, önceden düşünülen içeriğiy- le bağlantısızlığı dramatik bir görüntü ortaya çıkarı- yor. Işte manzara... Sağlık Bakanlığı konuyla ilgili olarak valilikJere bi- rer genelge gönderir. Bu genelgede: 1—Her öğrenciye bir tiip diş macunu ile bir adel diş Saghk taraması, 'öğrenci muayene formlan'nın doldunılması konusunda 'basanlı' olnyor. fırçasının ücretsiz verilecegi, 2—Hasta olduğu lespit edüen ögrencilerin Sağlık Ba- kanlığı'na bağlı bastaneler ve işbirliğini kabul eden di- ğer kamu hastanelerine sevk edileceği, 3—Ödeme gücü bulunmayan oğrencilere listedeki ilaçların parasız verilecegi behrtildikten sonra "bu hu- susiann gerçekleştirilmesi için valiUklerce yapıiacak işJer ve alınacak tedbirler" sıralanıyor: 'lllerde valilerin, Uçelerde kaymakamların oluştura- caklan Sağlık Taraması Koordinas>on Kurullan'na, illerde sağhk mudurleri. hastane baştabipleri, Uçelerde hastane baştabipleri mutlaka katılacaktır'denildikten sonra, "Vali ve kaymakamlara bagh ekonomi ve tanı- tım alt komitelerinin ekte gonderilen ihtiyaç listesindeki kalemleri her lürlü kaynaktan sağlamalan" isteniyor. Bunlar yapüması 'istenenler.' Yapılanlar ise şunlar: Gaziantep ilinin Nizip ilçesinde (119 köyü ile birlikte) 25 bin öğrenci var. Her öğrenciye ücretsiz verilmesi ön- görülen bir tüp diş macunu ile diş fırçasının birim ma- liyeti 4 bin lira, bu sayı 25 bin olan öğrenci sayısıyla carpıldığında 100 milyonu buluyor... "Her türlti kay- naktan sağlanması" bakanlıkça istenen bu miktar, kay- makamın tüm çabalarına karşın, eşraftan toplanama- dı. Daha işin başında, diş macunları ve diş fırçasından vazgeçildi. Bu konuda Nizip Devlet Hastanesi Başhe- kimi ve Sağlık Grup Başkanı Muhitttn Aksoy'un yo- rurnu ilginçti. Sayın Aksoy, "Alahacılar köyü gibi su- ya olmayan köyde diş fırçası ve macunun bir işlevi za- ten olmayacakb" diyerek karamizahm güzel bir örne- ğini vermiş oluyordu. Hasta öğrencilere verilmesi öngörülen ilaçlar için de bir 'kaynak' bulunmustu. Halkın kullanmadığı ilaçlar toplanacaktı. Tüm çabalara karşın kendi reçetelerini btle tamamlayamayan halktan küçük bir mukavva kutu dolusu ilaç toplanabildi ancak. Uzman doktorlann az- lığı nedeniyle bu konularda eğitilmesi düşünülen pra- tisyen hekimlere de tam tamına bir buçuk saat kurs ve- rildikten ve yaklaşık dört yıldır hiçbir biçimde kulla- nılmayan, belediyeye ait bir otobüs 'tarama gezisi için' hazırlandıktan sonra tarama başlatıldı. Saat 08.00'de sağhk taramasının başlatılacağı Sekili köyundeyiz. Ortaokul rnüdüriı bizi alarak odasına gö- turüyor; ilçe milli eğitim müdürüyle tanışıyonız. Saat 11 .OO'de Nizip Kaymakamı Sayın Tancan Arpak müduriln odasına giriyor, el sıkışırken gülerek "Heyeti taşıyan arabayı beklediğini, oniann da berbalde 12.00'ye doğnı ko>de olacaklannı" söylüyor. Saat 12.OO'de ekip arabası köye giriyor. ögrencilerin tümü toplanıyor. Kaymakam bey açış konuşmasıyla taramayı başlatıyor. Ekipte 3 pratisyen hekim, 3 herqşire, 1 diş hekimi ve grup başkanı pratisyen hekim Mehmet Gümüş bu- lunuyordu. Muayene için tahsis edilen arabalann için- de yalmzca birer adet stetoskop, otoskop, tansiyon ölç- me aleti, ağız muayenesi için ayna, göz muayenesi için skala bulunuyordu. Her öğrenci için aynlabilen mua- yene süresi beş dakikaydı. Bu süreye TC Sağlık Bakan- İığı Tiirkiye 1. Sağhk Taraması öğrenci Muayene For- mu'nun doldunılması da dahildi! Ekip I saat içinde taramayı bitirerek hızla ilkoku- lun bulunduğu bölgeye doğru hareket etti. Sağlık taramasının sonraki günlerinde ne yazık ki diş hekiminin taramalara katılmadığını, grup başkanı M. Gümüş'ün Nizip'te kalmayı tercih ettiğini, ilaç, diş ma- cunu ve diş fırçasının hiçbir biçimde verilemediğini sap- tadık. Tarama boyunca didinip duran 3 pratisyen he- kim ve 3 hemşire ellerinden geleni yapmaya çalıştı ve saptadıkları rahatsızlıklan okul müdürlerine bildirerek Nizip Devlet Hastanesi'ne sevk ettirmeleri için Opr. Dr. Muhittin Aksoy'dan randevu almalarını istedi. Okul müdürlerinin sayın başhekimden aldıklan yanıt aynen şuydu: "Hastaneye ögrenci sevki falan yaparak beaim hasta sayımı şişirmeyin." Bu durumda sağlık taraması, ancak Sağlık Bakanlı- ğı'na ulaştırılacak 'öğrenci muayene formlan'nın dol- durulması amacını yürütebiliyordu. 'Anketör' duru- munda bırakılan pratisyen hekimlerinse yapabilecek- leri hiçbir şey yoktu. İÜRECİK HU, Halk Saglığı Anabilim Datı Öğretim Uyesi Dr. Nevzat Eren 'Bu uygulamaylaancak insanın saçı taranır'Dr. Nevzat Eren, Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim Uyesidir. Sağlığa ve hekimliğe ilişkin "alan uygulamalan"n- dan birisi de "tanuna!ar"dır. Etkin ve yararlı tarama yapmanın bazı epidemiyolojik kurallan vardır. Bu ku- rallar ve Sağlık Bakanhğı'nın uygulaması karşılaştı- nldığında şu gerçekler ortaya çıkmaktadır: 1. Sağlığa ilişkin taramalar hemen her zaman bir hastalığın prevalans hızını (bazen de insidans hızını) ve hastalan saptamak için yapılır. Böyle bir tarama yapabilmek için: a. Hastalığın (çok az durumda hastalıkların) kesin bir tanı yöntemi bulunmahdır. En azından hasta kuş- kululannı sağlamlardan ayırabilecek bir yöntem bulun- mahdır. Sağlık Bakanlığı bir ya da birkaç hastahğı değil, bir insanda bulunabilecek hemen tüm hastalıkları taradı- ğım ileri surmektedir. Böyle bir görüş, ancak gelişmiş hastanelerde ya da sağlık ve tıp merkezlerinde 'cbeck- up' adı verilen yöntemle sağlanabilır ki bakanlığın yap- tığı uygulamanın bununla bir ilişkisi yoktur. Bu açı- dan, yapılanlarla bakanlığın açıkladığı "amaç" ara- sında uzak-yakın bir ilişki kurmak olanaksızdır. Tıp tedir. Bu noktada anımsanması gereken bir önemli ko- nu da Türkiye'nin başta gelen sağhk sorunlarından bi- rirün de "yeierii niteük ve nicelikte" sağhk hizmeti üre- tememesidir. Üretilen sağlık hizmeti, taramadan ön- ceki zamanda bile yetersizken, taramanın getireceği yükle, tamamen yetersiz olacak, tıkanıklık önemli oranda artacaktır. 4. (3)te yapılan açıklamanın taramaya yapacağı et- ki "niteligin önemli ölçüde düşmesi" biçiminde ola- caktır. Taramayı yönetenlerin bu gerçeği baştan bil- dikleri, ancak önemsemedikleri konusunda kesin sa- yılabilecek belirtiler vardır. Bunlann en önemlisi "her bireye aynlan muayene süresi"nin beş dakika ile sı- nırlandırılmasıdır. Bu süre, bir kişinin muayene sıra- sında soyunup-giyinmesi için belki yeterli olabilir. Doğru-dürüst bir muayenenin yirmi dakikadan az bir zaman içinde yapılması olanaklı değildir. Bakanlıkça yapılan açıklamalar.ışığında, taramanın amacına ulaşması olanağı yoktur. Bir yıl içinde tüm ülke insanlannm taramadan geçirüeceği ileri sürülmek- tedir. Bunun için de her bireye beş dakika zaman ay- nlacağı ileri sürülmektedir. Tüm bedeni kapsayan bir tarama için beş dakika- Sağlık taramasında her vatandaşa 5 dakika ayrılsa bile her işgünü ve günde 7 saat 'bilfiil' çalışmak üzere 3400 hekime ihtiyaç vardır. Sağlık Bakanhğı'nın, bu kadar hekimi bu koşullarda, taramada çahştırabileceğine inanmak olanaksızdır. bilimi, bir insanda bulunabilecek tüm hastalıkları or- taya çıkarabilecek herhangi bir yöntemi henüz geliş- tirememiştir. b. Tarama ile aranan hastalığın (ya da birkaç has- talığın) "kesin bir tedavi yöntemi olmalıdır". Bir in- sanda bulunabilecek bırçok hastalığın tedavisinin ol- madığı bilinmektedir. Bakanlığın uyguladığı tarama, kapsamının sımrsız olması nedeniyle bu kurala da ters duşmektedir. c. Tarama sonucu bulunan hastalığın tedavisi "gö- recc ncnz" olmahdır. (b)de behrtilen "sırursız kapsam" nedeniyle, yapılan uygularaalar, taramada bulunma- sı gereken bu kurala da uymamaktadır. 2. Taramayı yapanlann "aradıklan hastahğı" ta- nımada yeterli bilgi ve deneyimi olmalıdır. Oysa, bir insanda bulunabilecek her tür hastalık konusunda ye- terli bilgi ve deneyimi olan "bir bekim" düşünmek ola- naklı değildir. 3. Taramanın sonucu kalıcı olmalıdır. Bunun anla- mı, taramada bulunulan hastalar tedavi edilmelidir. Bu kurala süregen hastalıklarda uyulmalıdır. Taramada hedef kitle olarak tüm yurttaşlar (yak- laşık 53 milyon insan) seçilmiştir. Bulunacajc gerek akut, gerekse kronik tüm hastaların tedavi edilmeleri ya da tedavilerinin sürdürülmeleri için gereken insan- gücü ve finansmanı karşılamak olanaksız görülmek- lık sürenin ne denlı yetersiz olduğu, yukanda açıklan- mıştır. Bu sürede, yapılan bir espride belirtildiği gibi "bir insanın belki saçı taranabilir" Beş dakikalık sürede taramanın başanlabileceğini düşünerek aşağıdaki gibi basit bir hesap yapılabilır: 53.000.000 x 5 dakika = 265.000.000 dakika (ge- reken zaman) 265.000.000 + 60 dakika = 4.416.667 saat (gere- ken zaman/saat) 4.416.667 -i- 7 saat/işgünu = 630.952 işgünü/he- kim 630.952 -=- 630.952 x v» 10 (zorunlu zaman yitiri- mi) = 694.047 işgünü/hekim. 694.047 -=- 225 (yılda işgünü) 3085 hekim/yıl 3.085 - 3.085 x V* 10 (yönetici hekim) = 3385 hekim/yıl. Bu basit hesaplamanın sonucu bir yıl boyunca, her işgünü ve günde 7 saat taramada "bitfiil" çalışmak koşulu ile 3400 hekimin bu işe aynlması gerektiğidir. Bu hekimler ayrıca, hiç hasta ya da özürlü olmaya- caklardır. Sağhk Bakanhğı'nın bu kadar hekimi, bu koşullar- da taramada cahştırabileceğine inanmak olanaksızdır. Bakanlığın böyle bır gucü varsa, neden sayıları yuka- rıdaki hekim sayısına çok yakın olan sağlık ocakları- m çalıştıramaraaktadır? Çimento sektöründe Fransızlara aslan payı 'CIMENT' Çimentonun Fransızcası GENCAY ŞAYLAN SlinUŞ Çitosan'ın beş fabrikasımn, özelleştirme uygulaması çerçevesinde Fransız Societe Des Ciments Français 'ye satılması, gerek satış yöntemi, gerek fîyatı, gerekse çimento piyasasında yaratacağı olumsuzluklar açısından geniş tepkı ve tartışmalara yol açmıstı. tlk heyecanın toz-dumanımn dağılımının ardmdan, arkadasımız Gencay Şayian, konuyu çeşitli boyutlarıyla araştırdı. Tartışmayı yeniden gündeme getirmek üzere bir dosye hazırladı. Ancak Ankara Bölge Idare Mahkemesi Çitosan 'ın sauşıyla ilgili yürüımeyi durdurma karan alınca, tartışma, beklenmedik bir anda fiilen yeniden başlamış oldu. Konuyla igili gtincel geiişmeleri, kararın olası hukuki sonuçlannı ekonomi sayfamızdan izleyebilirsiniz. Bu sütunlarda da çitosan 'ın Fransızlaştmlmasmın ve yabancılaştırmaya dönüşen özelleştirmenin can alıa noktalan ele alınacak. alabilecekti. Batıda avantaj — 1 — Yüksek Planlama Kurulu, 9 Haziran 1989 günü, donemin Başbakanı özal'ın başkanlı- ğında toplanarak daha önceleri hisse senetle- ri Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı tdaresi'ne devredilmiş olan ÇlTÖSAN'a ait beş çimento fabrikasımn dev bir Franşız firması olan So- ciete Des Ciments Français'ye (SÇF) satılma- sını kararlaştırdı. Böylece uluslararası piyasa- nın devlerinden biri olan Fransız tekelci fir- ması, Türkiye'nin çimento piyasasında da ol- dukça güçlü bir biçimde girmiş oldu. Yüksek Planlama Kurulu'nun bu karan ile her biri ayrı anonim ortaklık olarak örgütlen- miş Söke, Bahkesir, Pınarhisar (Edirne) ve An- kara çimento fabrikalarının tamamı Fransız- lara satılmaktaydı. Afyon fabrikasımn ise his- selerinin yüzde 51'i SCF'ye devredilmekteydi. Sözu edilen bu satış karşıhğına da SCF, Tür- kiye'ye yani Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı tdaresi'ne 85 milyon doları peşin, 20 milyon dolan 1 yıl vadeli olmak üzere toplam 105 mil- yon dolar ödeyecekti. Yüksek Planlama Kurulu'nun satış kararı- na göre fabrikaları satın alan Fransız şirketi, satış sözleşmesinin imzasından sonra geçen beş yıl içinde, bu beş fabrikada en az 60, en çok 75 milyon dolarhk yenileme ve kapasite arttı- rımı harcaması yapmak zorundaydı. Buna ek olarak da SCF, hisselerinin tamamını satın al- dığı 4 fabrikanın yüzde 40 oranındaki hisse Fransızların piyasa satın alma girişiminin daha başlangıçta sektörde dalgalanmalara neden olduğu ve yeni satışların hızla gündeme geleceği söyleniyor. Çimento Sanayii'nde çalışan bir yüksek yönetici, önümüzdeki bir ya da 2 yıl içinde "Fransızlaştırılan" çimento fabrikası sayısının 12-13'e çıkmasmın beklendiğini belirtiyor. Çimento bir ara madde, ama çok önemli bir ara madde. Bir bakıma kalkınmarun, gelişmenin ölçütü çimento tüketimi. Çünkü kalkınma demek, yeni projelerin ya da tesislerin devreye girmesi demektir ve bütün bunlar çimento tüketimini gerektirmektedir. senetlerini, halka ve fabrika çahşanlarına sa- lıştığına işaret etmişlerdir. Bu tartışmada ki- tılmak üzere 5 yıl içinde sermaye piyasasına min ne ölçüde hakh olduğu bir yana, ödenen çıkaracaktı. Başka deyişle, Fransızlar dört fab- fıyat ile aynı kapasitede tesis kurma maliyeti rika için ödedikleri miktann yarısına yakın arasındaki ilişki ilginç gözukmektedir. kısmını halktan ve fabrika çahşanlanndan geri Uzmanlar, bugün için çimento fabrikası ku- rarken 1 ton klinker üretme kapasitesi için 125 ile 150 dolar arası harcama yapmak gerekti- ğini belirtmektedirler. Buna göre ÇİTOSAN- ın, özelleştirmekten çok Fransızlaştınlan 5 fab- rikasımn üretim gücüne eşit tesisler kurmak için 275 ile 330 milyon dolar arasında bir har- cama yapmak gerekmektedir. Başka bir deyiş- le, Türkiye şu anda aynı miktarda üretim yap- mak için en az 275 milyon dolara kurabilece- ği çimento tesislerini Fransızlara 105 milyon dolara satmıştır. Kuşkusuz yeni tesisin eski tesislerle bir ol- mayacağı. aynca Fransızların satıştan sonra- ki 5 yıl içinde 60-75 milyon dolarhk yenileme yatırımı yapabileceği şöylenebilir. Ama yine uzmanlar çimento üretiminde ağır ve çetin bir mamulün söz konusu olduğunu, bu yüzden en yeni tesislerde bile sürekli yenileme harcaraa- İannın yapıldığından söz etmektedirler. Örne- ğin çimento fabrikalarında makineler için amortismanın yüzde 20'lere çıkabilmesi bu du- rumu kanıtlamaktadır. Buna göre çimento fabrikalarının sürekli olarak önemli ölcekte ye- nilenmesi gerekmektedir. Ancak bu yenilen- me, üretimde kullanılan makineler için geçer- lidir. Satış ile beraber fabrika arazileri ve özel- likle fabrikalarm hammadde çıkardıkları top- raklar da Fransız şirketlerinin tasarrufuna geç- miş bulunmaktadır ve bunlar için böylesine yüksek bir amortismanın söz konusu olma- dığı açıktır. ÖZEL SEKTÖR ÇİMENTODATRANSIZLAŞTIRMA^YI NASIL DEĞERLENDİRİYOR? Hacı Sabancv Bizi Türkiye'de vuramazlar Beş çimento fabrikasımn Fransızlaştmlması ile SCF, ülkenin batısındaki çimento piyasa- sına çok etkili bir biçimde girmek olanağına kavuşuyordu. Bilindiği gibi çimento fabrika- ları kendi çevrelerinde, göreli olarak dar bir hinterlanda mal üretmektedir. Çünkü çimen- to çok ağır ve büyuk olçekli kullanımı olan bir maldır. Uzun mesafelere yonelik çimento ticareti, ulaşım mahyetinin hızla yukselmesi nedeni ile rasyonel sayılmaz. Satılan 5 fabri- ka, çimento talebinin ülke ortalaması üzerin- de talebi olan batı bölgelerine mal vermekte- dir ve blok satış ile Fransızlar, Türkiye'nin ba- tısındaki piyasada oldukça avantajIı bir ko- num elde etmiş ohnaktadır. Artık SCF'nin malı olan bu 5 fabrikanın üretim kapasitesi 2.2 milyon ton klinker ola- rak verilmektedir. Bu yaklaşık olarak Türki- ye'nin şu andaki toplam kapasitesinin yüzde 13 kadarıru oluşturmaktadır. Çimento sektö- rune özgün yoresel tüketim açısından olaya yaklaşınca Fransızların piyasa satın alma gi- rişiminin daha başlangıçta sektörde dalgalan- malara neden olduğu ve yeni satışların hızla gündeme geleceği sOylenebılmektedir. Örne- ğin çimento sanayiinde çalışan bir yüksek yö- netici, önümüzdeki 1 ya da 2 yıl içinde "Fran- sızlaştınlan" çimento fabrikası sayısının 12-13'e çıkmasını bekledigini belîrtmiştir. Nitekim aralık ayı başında Danca'daki As- lan Çimento Fabrikası da bir başka Fransız şirketi olan Lafarge Coppee'ye satılmıştır. Tıp- kı SCF gibi, uluslararası piyasada bir dev te- kel konumunda bulunan Lafarge Coppee, his- se senetlerinin çoğunluğunun tş Bankası'na ait olduğu Darıca Fabrikası'na 105 milyon dolar ödemiştir. Bu fabrikanın üretim kapasitesi 1 milyon ton klinker olduğuna göre Türkiye açı- sından ilkine göre daha kârlı bir ahşveriş ya- pılmış denebilmektedir. Böylece 1990 yıhna gi- rerken Fransızların elinde, hepsi Türkiye'nin batısındaki piyasaya yonelik 3.2 milyon ton kapasiteli üretim potansiyeli bulunmaktadır. Ucuza kapatma mı? Bu satışlarla beraber kamuoyunda tartışı- lan bir konu da fabrikalara ödenen fîyatın ye- terii olup olmadığıdır. Bir kısım gorüşler Fran- sızlara buyük bir olanak sağlandığı ve fabri- kaların oldukça ucuza gittiğini ileri sürerken buna karşı olanlar da yerli özel girişimin çok daha ucuz fiyatlarla fabrikaları kapatmaya ça- Türkiye'de çimento sanayii Çimento bir ara madde, ama bilindiği gibi çok önemli bir ara madde. Bir bakıma kalkın- manm, gelişmenin ölçütü çimento tüketimi. Çunkü kalkınma demek, yeni projelerin ya da tesislerin devreye girmesi demektir ve bütün bunlar çimento tüketimini gerektirmektedir. Ayrıca Türkiye gibi hızlı bir kentleşme yaşa- yan ve konut açığı ciddi boyutlara ulaşmış bir ulke için de çimento stratejik bir mal oluştur- maktadır. Halen Türkiye'de 39 tane çimento fabrika- sı faaliyet göstermektedir. Bu fabrikalarm bir kısmı özel kesime, bir kısrru kamuya, yani Çt- TOSAN'a aittir. 1984 yılında toplam çimento uretimi 13.4 milyon tondur ve 1989 yılında üre- tim 19.2 tona çıkmıştır. Ancak halen mevcut çimento fabrikalannın kapasitesi daha yük- sek bir üretim sağlamaya olanaklıdır. Uzman- lar mevcut kapasitenin 22-23 milyon ton ci- varında olduğunu ifade etmektedirler. StîRECEK ÇlTÖSAN'a ait beş çimento fabrikasımn "özelleştirme yapıyoruz" gerekçesi ile dev bir Fransız firmasına satılmasını aca- ba çimento sektöründe çalışan özel sanayicilerimiz nasıl değer- lendirmektedir? Bunu ortaya çıka- rabilmek amacıyla Türkiye'nin önde gelen çimento sanayicilerin- den Sayın Hacı Sabancı'ya, Sayın Yavuz Zeytinoğlu'na ve Sayın Şi- nasi Ertan'a ayrı ayrı, benzer so- rular yönelttik. Cumhuriyet'in Adana Bürosu'ndan Mehmel Ya- pıcı ve tzmir Bürosu'ndan Banş Kadar arkadaşlarımız sözü edilen sorulan sormada ve cevaplarını toplamada yardımcı oldular. Ha- cı Sabancı sorularımıza şu yanıt- ları verdi: — Bildiğiniz gibi ÇtTOSAN'a bağlı 5 fabrika, blok olarak Soci- ete Des Ciments Français adlı bir yabancı firmaya satıldı. Bu satış ile ilgili genel değerlendirmeniz nedir? HACI SABANCI — Türkiye^ nin 33 tane çimento fabrikası var, ama daha ancak 25 milyon ton ci- vannda üretim yapabiliyoruz. As- lında dünyada çimento sanayitn- de hızlı bir el değiştirme var. Ba- kın bir Belçika şirketi çıktı, dur- madan çimeuto fabrikası ahyor. Türk çimento sektörü AT içinde en iyi rekabet edebilecek sektör- lerden biridir. Hiçbir Avrupa çi- mento üreticisi gelip bizi Türkiye 1 de vuramaz. Bizim sağlam özellik- lerimiz var. Gönül arzu ederdi ki bu satılan çimento fabrikaları da Türk müteşebbisinin elinde olsay- dı. — Bu satış ile Fransızlann fab- rika degil pivasa aldıklan ve ör- neğin 5 ya da 10 yıllık bir zarar programı üe işe girip tüm sektör- de etkinliklerini arttıracaklan ileri sürülmektedir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? HACI SABANCI — On yılhk bir program içinde kâr etmeyece- ğim derse bu yabancı şirket diğer çimento işletmelerinr zora sokar. Çünkü çimento sektöründe fabri- kalar birbirine bağlı. Adana fab- rikası fıyat kırarsa Mersin'deki kırmadan yapamaz. ÇİMSA da kırmaya mecbur kahr. Türkiye'de bugun kurulu çimento sanayünin gücü iyi yatırım senelerinde de ıh- tiyaa rahatça karşılar, yatırım ol- madığı yıllar fazlalık var demek- tir. Binaenaleyh şimdi çok büyuk yatınmlar olmadığı varsayımın- dan bakarsak şu anda fazlalık gö- rünüyor. Üretim fazla olunca fi- yatı kıran satar, şartları kolay ya- pan satar. Eğer bu yabancı şirket- ler, bu beş değişik yöredeki fabri- kalannda satacakları çimentolan gerçekten ucuz fiyata satarlarsa oradaki diğer çimento fabrikala- rını fevkalade rahatsız ederler. Çünkü diş sermaye şirketleri yüz- de 3-5, hatta hiç kâr etmemeye da- yanabilir. ma, elden geçmeye muhtaç taraf- ları var. Yeniden yaparsak bu fi- yata yapılmaz, ama yeniden aynı kapasitede fabrikalar yaparsak kız oğlan kız bir şeyler yaparız. Yep- yeni bir şeyler yapanz. İşin böyle bir incelıği olduğunu kabul ede- lim. Bu fabrikalann bir eski yü- zü var. Içeride eskimiş, yıpranmış, amorte etmiş makineler olabilir ki vardır. Birikmiş kıdem tazminat- lan gibi görünmeyen borçlanma- lar vardır. O bakımdan, yaparsan lan fabrikalara ilgi duydunuz mu? Eğer blok satış yerine fabrikala- nn tek tek satılması soz konusu olsaydı almak istediğiniz bir fab- rika var mıydı, bunun için hangi fivatı öderaevi düşünürdunüz? HACI SABANO — llk nazar- da duyduk, blok halinde satış söz konusu olunca bu işe girmedik. Tek tek satılsaydı enterese olur- duk, ama hangi bedele? Türk özel sektörü olarak bu çi- mento fabrikalarının satımından başkadır, işletirsen başkadır. Za- dolayı bir kargaşa, bir samata, laf ten bugün gidip başka bir yere ebehkleri yaptık; ucuza gitti, yan- hş satış yapıldı dedik. Haklı oldu- ğumuz taraflar var, ama satanla- rın da hakh olduğu taraflar hiç yok mu? tyi dengelemek lazım. Böyle bir blok satışa özel sektör bu parayı vermedi, veremedi. Ne- den? Feasible değiL Neden feasib- le değil? Turkiye'de bu bedeli öde- yecek insan çeki bir hesaptan ya- zacak. Türkiye'de bu kadar yük- sek enflasyon, bu kadar yüksek faiz varken kim bunu yapabilir. Yatırrm kredisi faizi yüzde 54, 105 Türk özel sektörü olarak bu çimento fabrikalarının satımından dolayı laf ebelikleri yaptık, 'ucuza gitti, yanlış satış yapıldı' dedik. Hakh olduğumuz taraflar var, ama satanlann da hakh olduğu taraflar hiç mi yok? Türkiye'de bu kadar yüksek enflasyon ve faiz varken, kim bu parayı ödeyebilirdi? — Bu 5 fabrika karşılığında Fransız şirketi ÇİTOSAN'a, yani Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Fonu'na 105 milyon dolar ödiiyor. Aynı kapasitede tesisleri kurmak için çok daha fazlasının harcan- ması gerektigi ileri surulmekte. Siz bu konuda ne dıişunüyorsunuz, gerçekten ödenen fıyat göreli ola- rak düşiik mudur? HACI SABANCI — Bu 5 fab- rikaya kurulu kapasiteleri itibarı ile bakarsak, aynı kapasitede çi- mento fabrikası kurmak bugün bu paraya mümkün olmaz. Ama şu hakikati de göz ardı etmeyehm. Bu fabrikalar yepyeni, modern fabrikalar değil. Bazılannın bakı- yepyeni bır çimento Jabrikası ya- pacağız dersek bu mümkün değil- dir, feasible olmaz. Ne yerli yapar ne de yabancı. Yenisini bu sektör taşımaz, ama mevcutların içinde modernize etmek, darboğazları aşmak söz konusu olur. Bunlar al- dıktan sonra zannediyorum 30-40 milyon dolar daha harcayacaklar, fabrikaları ıslah edecekler. Beş se- ne sonra da fabrikalarm yüzde 40*ını halka açacaklar. Buna mec- burlar. Ama bu mecburiyetler na- sıl işler bilemiyorum. Adam o günkü değerlerle öyle bir bedel bi- çer ki almakta akıl olmayabilir. Bilemiyorum. — Siz bir sanayici olarak satı- milyon dolarda 240 milyar lira eder. 240 milyara yüzde 54 faiz iş- lese 130 milyar faiz odemek gerek, fabrikalann cirosu bu kadar et- mez. Ama adamın gözlüğu ile bakar- sak iş biraz değişiyor, çünkü ada- mın ülkesi Fransa'da böyle faiz yok, senelik faiz yüzde 7-8. Bir de tabii entegrasyon arayışı içine gir- mişler; Italya'dan, tspanya'dan fabrikalar satın almışlar. İş Ban- kası, Darıca Fabrikası'm da bir başka Fransız şirketine satıyor. . Duyduğum kadarı ile oraya veri- len fiyatı Türk özel sektörü vere- mez. Konuya yaklaşımda aramız- da farklılıklar var. Onlar alışmış- lar kolay almaya. Bu işlerde bizim tecrübe birikiminıiz yok, lap lap bir şey almaya, vermeye. Kaba ta- birle söyluyorum; ben bir yerden, birisinden bir şey alacak olsam araya birisini koyuyorum. Diyo- rum ki 'Hacı Sabancı alacak de- me', dersen adam cıvıtır, fazla is- ter. Evdir, arsadır, bahçedir örnek olarak veriyorum. Ama lııgiliz, Fransız gidiyor, seni alacağım di- yor ve ahyor. Bu fiyata biz özel sektör olarak alamazdık. .Ama bedeli veren adam ile bizim arayışımızda fark- lılık var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle